Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1363 E. 2021/462 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1363 Esas
KARAR NO : 2021/462 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/03/2019
NUMARASI : 2017/499 Esas 2019/243 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,3 Ocak 2017 tarihinde Rezmi Gazete’de yayımlanmış olan 683 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 6. maddesiyle, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkların özel kanunlar ile kurulmuş anonim ortaklıklar niteliğine bakılmaksızın yabancı para cinsinden yurtiçi ödeme yükümlülüğü olan alacaklarını, borçlunun talebi üzerine 02.01.2017 tarihinde T.C. Merkez Bankası tarafından açıklanan döviz alış kurundan hesaplanan 31.12.2017 tarihine kadar Türk Lirası olarak tahsil edebilirler düzenlemesi getirildiğini; 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kuruluşlara, dövizli banka kredisi borçlarının 02.01.2017 tarihli döviz alış kuru üzerinden sabitlenmek suretiyle 31.12.2017 tarihine kadar TL olarak ödenebileceği hükmü kapsamında, müvekkili şirketin davalı bankadan 12.04.2016 günü 300.000,00 Euro değerli reeskont döviz kredi borcu söz konusu kararname kapsamında 06.04.2017 günü ihtirazı kayıt ile ödendiğini; aradaki oluşan kur farkı sebebiyle şimdilik kaydıyla 15.000,00 TL’nin 06.04.2017 ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH : Davacı vekili 02/01/2019 tarihli Islah dilekçesi ile, dava dilekçesinde talep etmiş oldukları 15.000,00 TL’yi 58.500,00 TL arttırmak suretiyle taleplerini 73.500,00 TL’ye yükselttiklerini belirterek davanın kabulü ile 73.500,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın talebini KHK’ya dayandırdığını, işbu düzenlemenin idari nitelikli olduğunu, kaynağını idari düzenlemeden alan iddiayı kabul etmemekle beraber, kamu iktisadi teşebbüsü kurumunun red işleminin hukuka uygunluğunun idari yargıda çözümlenmesi gerektiğini, davaya dayanak tutulan 683 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye müvekkili bankanın tabi olmadığını, davacı tarafın müvekkili Banka’nın 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye dayalı kuruluş olduğu iddiasının doğru olmadığını, müvekkili Banka’nın kurulma ve faaliyetlerini görme ile organlarının yapısı da dahil olmak üzere, hiçbir surette 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi olmadığını, kaldı ki, müvekkili bankaya ilişkin düzenlemede içeren 3332 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle Banka’nın anonim şirket haline dönüştürüldüğü tarihten itibaren 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname hükümleri, 3182 sayılı Bankalar Kanunu’nun kalkınma ve yatırım bankaları ile ilgili olanlar dışındaki hükümleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu hükümleri, 237 ve 7397 sayılı kanun hükümleriyle 6762 sayılı TTK’nın anonim şirket kuruluşlarına ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlemesini içerdiğini, müvekkili Banka’nın sermayesinin Hazineye ait ve özel kanunla kurulan bir banka olduğunu, bu nedenle 683 sayılı KHK’nın ilgili maddesine tabi olduğunun mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğunu, öte yandan, KHK’nın ifadesinin emredici olmadığını, idareyi bu işlemi yapmaya zorunlu kılmadığını, anılan düzenlemede bu kapsamdaki işlemlerin bütçe gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeyeceğinin ifade edilmesinin nedeninin, denetime tabi olmayacağını, bir başka anlatımla, işlemi yapıp yapmama noktasında tek taraflı tasarruf yetkisi verdiğini, müvekkili Banka’nın da davacı yan ile ilgili tasarrufta bulunurken işbu KHK’nın kendisine verdiği yetkiyi kullandığından bahisle yerinde olmayan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/03/2019 tarih ve 2017/499 Esas – 2019/243 Karar sayılı kararında;” ….Tarafların delilleri toplanarak, tayin edilen günde dosya bankacı … ile hesap yönünden …’den oluşan bilirkişi heyetine tevdi edilerek rapor alınmış, mahkememizce benimsenen usul ve yasaya uygun bilirkişi heyeti ortak raporunda; Yapılan inceleme ve değerlendirmelerde, davada yaslanılan 683 sayılı KHK’nın 6. maddesindeki düzenlemeye nazaran, davalının anılan düzenlemede yer alan kuruluş kapsamında kabul edildiği, anılan düzenlemenin davalı bankayı zorlayıcı, bir başka anlatımla emredici niteliği bulunmadığı sonucuna varıldığı, takdirin ilişkili (davacı) kuruluşa bırakıldığı, hal böyle olunca, davadaki talebe nihai takdir Sayın Mahkeme’ye ait olmak üzere iştirak edilmediği, Sayın Mahkeme’nin bilirkişi görüşünü uygun görmemesi halinde, raporda açıklanan nedenlerle, anılan düzenleme kapsamında oluşan kur zararının 73.500,00 TL olarak hesaplandığı, ödemenin 06.04.2017 tarihinde ihtirazı kayıt ile gerçekleştiği kanaatine varıldığını bildirmişlerdir.Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dava hukuki niteliği itibariyle genel kredi sözleşmesi nedeniyle yapılan ödemelerin kur farkının tahsiline ilişkin olup tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip ihtilaflı ve ihtilafsız konular ön inceleme duruşmasında resen belirlenerek uyuşmazlığın çözümü doğrultusunda tarafların tüm delilleri tahkikat duruşmalarında toplanıp bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle yapılan yargılamada, davada yaslanılan 683 sayılı KHK’nın 6. maddesindeki düzenlemeye nazaran, davalının anılan düzenlemede yer alan kuruluş kapsamında kabul edildiği, anılan düzenlemenin davalı bankayı zorlayıcı, bir başka anlatımla emredici niteliği bulunmadığı sonucuna varıldığı, takdirin ilişkili (davalı) kuruluşa bırakıldığı, emredici nitelikte olmadığından hal böyle olunca, davadaki talebin yerinde olmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Her ne kadar mahkemece kanun metninde geçen “edebilir” kelimesinden hareketle döviz veya TL cinsinden ödemede seçimlik hakkın davalı finansman kuruluşunda olduğu görüşünden hareket edilerek dava reddedilmiş ise de işbu karar kanun hükmünü ölü doğuracağından ötürü, verilen karar hukuka aykırı olduğunu, 683 sayılı KHK’nın “TL” ile yapılacak tahsilatla ilgili düzenlemesindeki amacı, kredi borçlusu firmaları yabancı paraya olan bağımlılıklarından kurtarmak ve yine kur baskısı altındaki firmaları rahatlatmak olduğunu, Düzenlemenin 6. Maddesinde “borçlunun talebi üzerine” denilmek suretiyle borçluya isterse 31.12.2017 tarihine kadar yabancı para cinsinden yurtiçi ödemelerini TCMB’nin 02.01.2017 tarihindeki döviz alış kurundan yapma hakkı tanımış olup, kurun 02.01.2017 tarihinden sonra yıl sonuna kadar arttığı/azalacağı göz önüne alındığında, bu konudaki insiyatifin idareye bırakılması halinde yasa hükmünün uygulanabilirliğinin ortadan kalkacağı tartışmasız olduğunu, Yasadaki “tahsil edebilir” ibaresi, 31.12.2017’ye kadar yürürlükte olduğunu vurgulamakta olup bu ibare sadece süreyi belirlemekte olduğunu, aksi takdirde bu kanun hükmü ölü doğduğunu, Her ne kadar mahkemece “edebilir” kelimesinden hareketle döviz veya TL cinsinden ödemede seçimlik hakkın davalı finansman kuruluşunda olduğu görüşünden hareket edilerek dava reddedilmiş ise de, yasa hükmünün yorumunda tek bir kelimeye bağlı kalınamaz. Cümlenin tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde “edebilirler” kelimesinde amacın 31.12.2017 tarihine kadar yani zaman bakımından finansman kuruluşuna insiyatif tanımasıyla sınırlı olduğu gözden kaçırıldığını, Yasanın zaman bakımından uygulanma sınırını açıklayan cümlenin, finansman kuruluşuna TL veya döviz tahsilat seçme hakkı tanımadığı, aksi takdirde yasanın ölü doğmuş olacağını, hatta tam aksine, borçlunun talebi üzerine denilmek suretiyle bu konudaki seçimlik hakkın davacıya bırakıldığı yasa hükmü ile sabit olduğunu, Somut olayın daha iyi anlaşılması bakımından konuyu örnekleyecek olursak; krediyi kullanBilirkişi ve mahkemenin, hükmü en dar şekliyle ve de hatalı olarak yorumlayarak, yasayı sanki ölü doğmuş gibi değerlendirdiğini, Bilirkişi ve mahkeme görüşüne göre, bu yasanın kullanma alanı sıfır olup, kurum insiyatifin kendisinde olması halinde, döviz kurunun 2 Ocak’a göre yüksek olması halinde borçlunun talebini hiçbir zaman kabul etmeyeceğini, Nitekim yasa koyucu düzenlemeye paralel olarak, yabancı para üzerinden satış ve kiralama sözleşmelerini Türk Lirasına çevirerek TUİK artışlarına bağladığını, bunların hepsi taciri kur baskısından kurtarmak için yapıldığını, “Kanun lafzı ve ruhuyla bir bütündür.” Kanun hükmü bu açıdan ele alınmalı ve “edebilirler” kelimesine takılı kalmak yerine, kanunun çıkarılış amacı yorumlanarak hareket edilmeli ve hüküm kurulması gerektiğini, Tüm bu sebepler göz önüne alındığında, mahkemenin 2017/499 Esas ve 2019/243 Karar numaralı kararı kaldırılarak davamızın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne 73.500,00 -TL sının ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, taraflar arasında imzalanan GKS. Uyarınca çekilen döviz kredisinin 683 sayılı KHK’nın 6. Maddesi uyanca ihtirazı kayıtla ödendiği iddiasıyla kur farkı alacağının tahsili talebiyle açılan alacak davasıdır.Mahkemece yukarıdaki gerekçeyle, davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde,Davacı ile davalı banka arasında 08/04/2016 tarihli GKS. İmzalandığı, 14/04/2016 tarihinde davacıya 300.000,00 EURO miktarlı kredi kullandırıldığı, davacının yurtdışındaki bir hesaptan davalı bankaya ihtirazı kayıtlı açıklamalı 300.000,00 EURO’yu 04/04/2017 tarihinde ödediği uyuşmazlık konusu değildir.Uyuşmazlık, davalı bankanın 683 sayılı KHK’nın 6. Maddesi kapsamına girip girmediği ve bu madde hükmünün emredici nitelikte olup olmadığı ve mahkemece verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasındadır. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” şeklinde yasal olarak düzenlenmiş olup, bilirkişi raporunun hukuki değerlendirilmesi de mahkemeye ait olmakla, ilk derece mahkemesince sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında kurulan hüküm gerekçesinde de belirtildiği üzere; 683 sayılı KHK’nin 6. maddesinde;”….niteliğine bakılmaksızın yabancı para cinsinden yurtiçi ödeme yükümlülüğü olan alacaklarını, borçlunun talebi üzerine 2/1/2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından açıklanan döviz alış kurundan (1 USD=3,5338TL., 1 EURO=3,7086 TL.) 31/12/2017 tarihine kadar Türk Lirası olarak tahsil edebilirler,” demektedir. KHK’nin bu ifadesi emredici bir ifade olmayıp KHK, idareye bu işlemi yapmayı zorunlu kılmamıştır. Aksine, davalı bankaya anılan tarihteki Türk Lirası kuru üzerinden tahsil cihetine gidip gitmeme noktasında serbesti, taktir hakkı tanımıştır. Dolayısı ile davalı banka da davacı yan ile ilgili tasarrufta bulunurken, işbu KHK’nin kendisine vermiş olduğu taktir yetkisini kullanmış olup; mahkemece verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin ilgili madde doğrultusunda işlem yapılmadığı yönündeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç olarak; dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/04/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.