Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1336 E. 2021/807 K. 28.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1336 Esas
KARAR NO: 2021/807 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2018
NUMARASI: 2014/414 Esas 2018/999 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN İSTANBUL 22. ATM 2014/44 E. 2014/145 K. SAYILI
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 28/05/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA: Davacı vekili dava dilekçesi ile,taraflar arasında Yetkili Satıcı Sözleşmesi imzalandığını, başka bir anlaşma ile de yetkili servis ve yedek parça satış sözleşmesi imzalanarak, müvekkili tarafından davalının markalarını taşıyan araçların satış+servis+yedek parça faaliyetlerinin sürdürüldüğünü, davalı tarafından davacıya 10 Kasım 2010 tarihli ihtarname gönderildiğini, bu ihtarname ile davalının yeni bayilik ve yetkili satıcılık standartlarının belirlediğini, faaliyete devam edecek olan servis ve satıcıların tesislerini bu standartlara uygun hale getirmek üzere ihtarname ekinde gönderilen yatırım plan ve taahhütlerini imzalayıp, davalıya ulaştırmasının talep edildiğini, müvekkilinin kendisine gönderilen planı ve taahhütnameyi doldurarak davalıya gönderdiğini ve yeni yatırım için arsa temin ederek, tesis inşaatına başladığını, davalı tarafından müvekkiline 10 Nisan 2012 tarihli ihtarname gönderildiğini ve müvekkilinin Yetkili Satıcılık Sözleşmesinin 30 Nisan 2012 tarihinden geçerli olmak üzere feshedildiğinin bildirildiğini, ihtarnamenin 18 Nisan 2012 tarihinde müvekkiline tebliğ edildiğini, müvekkili tarafından davalının göndermiş olduğu ihtarnameye 30 Nisan 2012 tarihinde ihtarname ile cevap verildiğini ve müvekkilinin ticari faaliyetlerini sürdürmek istediğini, bir yandan tesis inşaatı devam ederken bu feshin tutarsız bir davranış olduğunun bildirildiğini, davalı tarafından müvekkiline yeni bir ihtarname çekildiğini ve … markası ile ilgili tüm görsellerin kaldırılmasının talep edildiğini, ayrıca davalı tarafından müvekkili aleyhine haksız rekabet iddialarına ilişkin olarak Fethiye 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/80 E. sayılı dosyası ile tazminat talepli dava açıldığını, davalı tarafından müvekkilinin servis sözleşmesinin de feshedildiğini, bu konuda müvekkili tarafından davalı aleyhine İstanbul 24.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/227 Esas sayılı dosyası ile haksız feshin tespiti davası açıldığını, müvekkili şirketin, haksız fesih sebebiyle gerek davalının sözleşme feshi tehdidi ile giriştiği yeni yatırım, gerekse mevcut tesislerinde yetkili satıcılık faaliyetini sürdüremiyor olması nedeniyle maddi ve manevi büyük zararlara uğradığını, 24 ay fesih öneli verilmeden yapılan feshin sözleşmeye ve kanuna aykırı olduğunu, yetkili satıcılık sözleşmesinin taraflar arasında sürekli borç ilişkisi kurduğunu, fesih için 24 aylık önel vermenin gerekli olduğunu, yetkili satıcılık sözleşmesinin 25. maddesinde bu durumun açıkça belirtildiğini, davanın tutarsız davranışlarıyla basiretli davranma yükümlülüklerine aykırı davrandığını, feshin haklı hiçbir yanı olmamakla birlikte yapılan feshin, ani feshe ilişkin düzenlemelere dahi aykırı olduğunu, haklı nedene dayalı ani feshin sözleşmenin 32.maddesinin a bendinde düzenlendiğini, bu madde de sözleşmeye aykırı olan hususların açık bir şekilde belirtildiği ihtarın gönderilmesinden itibaren 15 gün düzeltme için süre verilmesinin düzenlendiğini, davalının ihtarının müvekkili şirkete 18 Nisanda tebliğ edildiğini, feshin 12 gün sonra 30 Nisan itibariyle yapıldığını, feshin sözleşmeye ve hukuka aykırı olduğunu, feshin sebeplerinin sübjektif ve tutarsız olduğunu, davalının KOTS limitine ilişkin ileride sürdüğü fesih sebebinin ani fesih için haklı neden oluşturmadığını, KOTS sisteminin (kredili otomatik ödeme sistemi) davalının yetkili satıcıları ile olan ticari ilişkisinde kullandığı bir ödeme ve nakit aracı olduğunu, bu sisteme göre yetkili satıcının davalı tarafa belirlenen tutarda bir limit üzerinden banka ile anlaştığını, satıcının davalıdan alım yaptığı ödemeyi yetkili satıcının hesabından ilgili bankaya yaptığını, müvekkili şirketinde davalı tarafından kendisine bildirilen tutarda KOTS limiti (kredili otomatik ödeme sistemi) üzerinden alımlarını gerçekleştirdiğini, bu yönden müvekkili şirketin üzerine düşenleri yerine getirdiğini, sözleşmeye aykırı bir davranışta bulunmadığını, KOTS sisteminin sadece bir ödeme ve teminat sistemi olduğunu, önemli olan müvekkili şirketin sözleşme kapsamında taahhüt ettiği alımları yapıp yapmadığı ve davalıya aldığı malın parasını zamanında ödeyip ödemediği olduğunu, müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını, müvekkili şirketin performansının düşük olmadığını, müvekkili şirketin 2012 yılının Ocak ayında % 110, Şubat Ayında %150, Mart ayında %100, Nisan ayında ise % 135 oranında davalı tarafından belirlenen hedefleri gerçekleştirdiğini, müvekkili şirketin hak kazandığı primlerin performansının yeterli olduğunu kanıtladığını, müvekkili şirketin ulusal ve uluslararası kalite standartlarına sahip olduğunu, davalının feshin ani feshi haklı kılacak bir nedene dayandığını ispatla mükellef olduğunu, sözleşmenin haksız olarak feshedilmesi nedeniyle müvekkili şirketin her şeyden önce 24 aylık kazancından mahrum kaldığını, 24 aylık gelirinin mahrum kalınan kazancının karşılık olarak ödenmesi gerektiğini, mevcut belgelerden bunun 200.000 TL den aşağı olmaması gerektiğini, müvekkili şirketin feshin haksızlığı sebebiyle hem yaptığı yatırımların, hem de yapmaya başladığı yatırımlar açısından ticari mahvına sebebiyet verecek büyüklükte maddi ve manevi zarara uğradığını, belirterek yetkili satıcı sözleşmesinin feshine yönelik işlemin haklı nedene dayanmadığını, sözleşmede düzenlenen usul ve esaslara ve hukuka aykırı haksız bir fesih olduğunu, somut olayın özelliklerine göre sözleşmenin tazminatsız fesih için 24 ay fesih öneli verilmesi gerektiğinin tespiti ile haksız fesihten kaynaklanan zarar ve ziyanların, kar kayıplarının, portföy ve denkleştirme tazminatlarının müvekkili şirketin itibarının zedelenmesi nedeniyle doğan maddi ve manevi zararların tespiti dahil olmak üzere asgari 330.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminatın, haksız feshin gerçekleştiği 30/04/2012 tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının ileri sürdüğü taleplerle neredeyse aynı nitelikteki taleplere ilişkin olarak İstanbul 24. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/227 E. sayılı dosyasında dava bulunduğunu, derdestlik itirazlarının bulunduğunu, taraflar arasındaki sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmenin birden fazla fesih yolunun bulunduğunu, davacı ve davalı ilişkisinin tabi olduğu 2005/4 sayılı tebliğ uyarınca taraflar arasındaki belirsiz süreli sözleşmenin 2 şeklide son bulabileceğini, biricisinin 24 ay ihbar önelli fesih olduğunu, ikincisinin haklı nedenle fesih olduğunu, haklı nedenle fesihte taraflardan birinin sözleşmenin esaslı unsurlarını ihlal etmiş ise ihlalden etkilenen tarafın sözleşmeyi haklı sebeple feshedebileceğini, bu durumda sözleşmeye fesheden tarafın tazminat ödeme yükümlülüğünün bulunmadığını, aksine sözleşmeyi ihlal eden taraftan tazminat talep etme hakkının bulunduğunu, davacının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, müvekkilinin de sözleşmede belirtilen prosedürlere uyarak davacının sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, davacının sözleşme yükümlülüklerini ihlal ettiğini, müvekkilinin de haklı fesih hakkını kullandığını, sözleşmenin her iki tarafının tacir olduğunu, sözleşmede haklı fesih sebeplerinin belirlendiğini, müvekkilinin bu kapsamda kendisi için çekilmez hale gelen sözleşmeyi feshettiğini, davacının uzun yıllar boyunca sözleşmeyi ihlal ettiğini, bu konuda pek çok yazılı ve sözlü ihtarda bulunulduğunu, davacının düşük performansı nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini, davacının düşük performansını kabul edip, düzeltme taahhüdü içeren pek çok protokolleri – taahhütnameleri bulunduğunu, davacının düşük performansını kabul ettiğini ve bu düşük performansını düzelteceğini taahhüt ettiğini, davacının başlamasının hemen ardından 05/12/2007 tarihinde iş planı imzalandığını, burada davacının yerine getirmesi gereken hedef ve diğer hususların ayrıntılı olarak düzenlendiğini, davacının araç alımı için tahsis edilmiş olan KOTS limiti ödenmediğini, borçlarından dolayı kullanılmaz hale geldiğini, 17/11/2008 tarihinde davacının en üst düzey yetkilisi ile bir protokol imzalandığını, bu protokole rağmen yeterli işletme sermayesine bir türlü ulaşılamadığını, 07/09/2009 tarihinde finansal problem küçük araç satış performansı, düşük yedek parça alımı, düşük gizli müşteri faaliyeti ve müşteri memnuniyeti nedeniyle davacı ile yeni bir protokol imzalandığını, 09/12/2011 tarihinde yapılan incelemeler çerçevesinde davacının 2010 yılına ilişkin satış performansının öngörülen hedefleri tutturamadığı ve ülke ortalamasının altında kaldığının tespit edildiğini, bu hususlara ilişkin davacının aksiyon almayı bağımsız bir protokol ile taahhüt ettiğini, davacının bayilik ilişkisinin devamı sırasında bizzat imzalı ve kaşeli 30/03/2011 tarihli taahhütnamesi ile yetkili satış sözleşmesinin eksikliklerinin giderilmemesi durumunda bayilik sözleşmesinin feshedileceğinin bilincinde olduğunu açıkça kabul ettiğini, son olarak mevcut sözleşmesel ilişkinin devamı için davacının en üst düzey yetkilisinin 06/09/2011 tarihinde genel merkeze davet edilerek satış performansı, stok durumu, KOTS limit kullanımı, pazarlama aktivitesi değerlendirme sonuçlarının ortaya konulduğunu ve 31/12/2011 tarihine kadar gerçekleştirilmek üzere bir aksiyon planının hazırlandığını, ancak davacının 2011 yılı kapanış itibariyle satış, müşteri memnuniyeti, gölge müşteri ve finansal gereksinimler hedeflerini tutturmakta başarısız olduğu, tüm bu yazılı uyarılar ve karşılıklı görüşmeler sonucunda davacının kendini iyileştirmek ve sözleşme hükümlerine uyum sağlamak için bir çabası olmadığının tespit edildiğini ve bu nedenle Kadıköy … Noterliğinin 10/04/2014 tarih ve … sayılı ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshetmek durumunda kaldığını, davacının son dönemde müvekkilinden KOTS limiti kapalı olduğundan araç alamadığını, 2010 yılında en kötü durumda olan 5 şirket arasında davacının birinci olduğunu, davacının 2011 senesinde yapılan araştırmada 70 bayinin en kötü bayisi seçildiğini, davacı taraflar arasındaki sözleşmenin imzalandığı zaman olan 2007 yılında sözleşmeyi imzalamak ve bayi olmak için yapmak zorunda olduğu tesisi sanki taraflar arasındaki sözleşme devam ederken davacının yapmaya zorlanarak yatırımmış gibi yansıtıldığını, davacının yeni tesis standartlarına hiçbir zaman uymadığını, müvekkilinin yeni tesisin yapımına hiçbir zaman onay vermediğini, davacının portföy tazminat talep hakkının olmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı … Tic.A.Ş.’nin müvekkili şirketin Yetkili Servis Sözleşmesinin feshine yönelik işleminin haklı bir nedene dayanmadığını, sözleşmede düzenlenen usul ve esaslara ve hukuka aykırı, haksız bir fesih olduğunu, somut olayın özelliklerine göre sözleşmenin tazminatsız feshi için 24 ay fesih öneli verilmesi gerektiğinin tespitini, haksız fesihten kaynaklanan zarar ve ziyanların, kar kayıplarının, portföy ve denkleştirme tazminatlarının, müvekkili şirketin itibarının zedelenmesi nedeniyle doğan maddi zararın tespiti dahil olmak üzere müvekkili şirketin uğradığı tüm zararların tespiti ve tahkikat sonucunda müvekkili şirketin maddi zararının değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere asgari 110.000 TL maddi tazminatın haksız feshin gerçekleştiği tarih olan 30/04/2012 tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan en yüksek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, öncelikle derdesttik itirazlarının kabulü ile, davanın derdesttik nedeniyle reddini, kısmi dava açma hakkı şartları bulunmayan davanın dava şartı yokluğundan reddini, ayrıca bayilik sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedildiğini, davacının tazminat taleplerinin de dayanaktan yoksun olduğunu belirterek davanın esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/12/2018 tarih ve 2014/414 Esas – 2018/999 Karar sayılı kararında; “….Mahkememizce toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; davacı şirket ile davalı şirket arasında … yetkili satıcı sözleşmesi ve … yetkili servis sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmelerin davalı şirket tarafından fesih edildiği, davalı şirket tarafından davacıya gönderilen Kadıköy … Noterliğinin 10/04/2012 tarih ve … yevmiye nolu ve … yevmiye nolu ihtarnameleri ile, yetkili satış sözleşmesinin 20.maddesi, yetkili servis sözleşmesinin 19.maddesi gereğince performans değerlendirmeleri sonucunda sözleşmelerle getirilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, satış bazında beklenen seviyeye ulaşılmaması, servis bazında beklenen seviyeye ulaşılmaması nedeniyle her iki sözleşmenin 30/04/2012 tarihi itibariyle tek taraflı olarak feshedildiğinin bildirildiği, buna göre davalı tarafından yapılan her iki sözleşme feshinin performans nedenine dayalı olduğu, bu nedenle yetkili satış sözleşmesinin 20.maddesi, yetkili servis sözleşmesinin 19.maddesinin uygulanması gerektiği, bu nedenle davacıya fesih için 15 günlük ve 24 aylık sürelerin tanınmasına gerek olmadığı, davacının 2010 ve 2011 yılı satış hedefinin altında satış gerçekleştirdiği, davacı tarafından yapılan taahhütnameler, ihtarnameler, protokoller, yazışmalar, bilirkişi raporu ve tüm delillere göre davalı şirket tarafından yapılan sözleşmelerin feshinin haklı nedene dayandığı sonuç ve kanaatine varılarak asıl ve birleşen davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Asıl ve birleşen davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Bilirkişi heyeti tarafından dosyaya sunulan üç rapor da hiçbir şekilde itirazlarını ve mahkemenin taleplerini karşılamadığını, Eksik ve hatalı incelemeleri içeren raporlara karşı itirazları ve mahkemenin taleplerini karşılayan yeni bir rapor tanzim edilmesi gerekmekte iken tüm itirazların havada bırakılması ve hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Dosya kapsamında bugüne kadar yapılan yargılamada bilirkişilerce ne davadaki iddiaları tam olarak incelendiği, raporlara karşı yaptıkları itirazlar gerektiği gibi değerlendirilmediği, mahkemenin talepleri hakkında bir tespit yapılmadığı, Dosya ile ilgili yapılan ilk bilirkişi incelemesi, bu dava ile birleşen tazminat davasında yapıldığı, İstanbul (Kapatılan) 47. Asliye Ticaret Mahkemesinin talimatı ile Fethiye 4. Asliye Hukuk Mahkemesince yaptırılan keşif neticesinde tam olarak 3 tane bilirkişi raporu hazırlandığı, Buna göre; Mali müşavir tarafından hazırlanan 23.09.2014 tarihli birinci raporda (11.05.2018 tarihli dilekçemiz ekinde sunulduğu,) müvekkilinin ticari defterleri incelendiği ve usulüne uygun olarak tutuldukları tespit edildikten sonra 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait gelir ve gider tabloları kayıt altına alındığını, Otomotiv bilirkişisi tarafından hazırlanan 29.10.2014 tarihli ikinci raporda (11.05.2018 tarihli dilekçe ekinde sunulduğu) işletmenin ciro ve yüzdelik dilimleri değerlendirilerek, satış miktarlarının ve müşteri memnuniyetinin emsallerine yakın olduğu sonucuna varıldığını,
İnşaat Mühendisi tarafından hazırlanan 10.12.2014 tarihli üçüncü raporda (11.05.2018 tarihli dilekçe ekinde sunulduğu); müvekkilinin Fethiye’de yaptığı yeni tesisler için değerleme yapılmış ve tesislerin toplam inşa değerinin 2.023.378,2 TL olduğu saptandığını, Satış ve servis hizmetlerine ilişkin tazminat dosyaları birleştikten sonra, dosya Mahkemece 2014/414 E. sayı ile görülmeye başlandığı ve 27.05.2015 tarihinde ara karar oluşturularak; – Davalı şirketin bayilik ve yetkili servis ilişkisinin devam ettiği döneme ait yasal ticari defterleri üzerinde inceleme yapılması, – Davacı bayinin bayilik sürecinde araç alımlarının toplam değerinin tespit edilmesi, – Yetkili servis faaliyetinin devam ettiği sürede yapmış olduğu yedek parça ve servis hizmetleri alımının adet ve değerinin yıllar itibariyle tespit edilmesi, – Davacının performansının değerlendirilmesi, – Sözleşmenin haklı nedenle feshedilip edilmediğinin araştırılması, – Feshin haksız olduğunun kabulü halinde ayrı ayrı istenebilecek tazminat miktarının tespititalep edildiğini, Ancak 27.05.2015 tarihli ara kararda sayılan taleplerin hiçbirisi bilirkişilerce hazırlanan bila tarihli kök raporda karşılanmadığı, yalnızca taahhütlerden yola çıkılarak feshin haklı olduğu belirtildiğini, ticari defterler üzerinde inceleme yapılmadığı, araç ve hizmet alımlarının değeri belirlenmediği, objektif performans değerlendirmesi yapılmadığı ve tazminat tutarları hesaplanmadığını, Rapordaki bu eksiklikler üzerine ek bilirkişi raporu alınmasına karar verildiği ve 23.06.2016 tarihli ara karar ile “itirazları cevaplayacak şekilde ve kapaktaki Yargıtay Kararları incelenerek” ek rapor oluşturulması talep edildiği, bilirkişilerce dosya tekrar ele alındığı ve 16.12.2016 tarihli birinci ek bilirkişi raporu hazırlandığını, bu raporda mahkemenin açık talebine aykırı olarak Yargıtay Kararları incelenmediği ve diğer talepler bakımından (ticari defterlerin incelenmesi, araç ve hizmet alımlarının değerinin belirlenmesi, müvekkilin performansının belirlenmesi, tazminat tutarlarının belirlenmesi) yine hiçbir inceleme yapılmadığını, Bunun üzerine dosya 15.06.2017 tarihi ara karar ile tekrar bilirkişi heyetine gönderildiği ve bu sefer “heyete otomotiv bilirkişisi atanarak, Yargıtay içtihatları tartışılmak suretiyle her iki sözleşmenin haklı nedenle feshedilip edilmediği, tazminat isteminde bulunulup bulunulmayacağının” tespit edilmesi istendiğini, bilirkişilerce 21.06.2018 tarihli ikinci ek bilirkişi raporu hazırlandığı, ancak raporda Yargıtay Kararları üstün körü incelenip ve yine yukarıda bahsi geçen taleplerin hiçbiri karşılanmadığını, Bilirkişilere incelenmek üzere gönderilen Yargıtay kararları, otomobil bayiileri ile otomobil ve yedek parça ana sağlayıcısı arasındaki satış ve servis hizmetlerine ilişkin sözleşmeden doğan tazminat davaları olduğunu, bu kapsamda kararlar, konusu ve tarafları itibariyle huzurdaki uyuşmazlıkla birebir aynı olduğunu, nitekim bu husus bilirkişilerce de raporda (9 ve 10. sayfalarda) açıkça kabul edildiği, yine bu kararların konusunun, taraflar arasındaki satış ve servis sözleşmesinin otomobil ve yedek parça ana sağlayıcısı tarafından haklı neden bahane edilerek yapılan erken fesihler olduğunu, Karara konu olaylarda, huzurda görülmekte olan davaya benzer olarak, sağlayıcı firmalar bayilik sözleşmesini bildirim süresine uymadan ve sözde haklı nedenle feshettiği, bayiler ise buradan yola çıkarak 24 aylık bildirim süresine uyulmadığı için kar kaybı ve sair zararlarını talep ettiklerini, Yargıtay ise alınan raporların 24 aylık önel süresi konusunda yetersiz olduğu kanaatine vardığı ve yeni bir heyetten yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğine karar verdiğini, bu kapsamda ilgili Yargıtay kararları; taraflar, talepler ve taraflar arasındaki uyuşmazlık bakımından huzurdaki dava ile bire bir aynı olduğunu, Diğer yandan, otomotiv sektöründe üretim veya dağıtım zincirinin farklı seviyelerinde faaliyet gösteren iki veya daha fazla teşebbüsün taraf olduğu anlaşmalar (dikey anlaşmalar) dava konusu olay tarihi itibariyle 2005/4 Sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile düzenlendiğini, bu tebliğin 4. maddesi uyarınca, ”…sözleşmelerde feshin objektif gerekçeleri içerecek biçimde yazılı yapılması, sağlayıcı ile dağıtıcı veya yetkili servis arasındaki anlaşmanın, en az 5 yıl süreli olması, belirsiz bir süre için yapılması halinde feshi ihbar süresinin her iki taraf için de en az 2 yıl olarak belirlenmesi…’ zorunlu olduğunu, Motorlu taşıtlar sektöründe davaya konu sözleşme gibi, bayiler ile otomobil ve yedek parça ana sağlayıcıları arasında yapılan bütün sözleşmelerin fesih sistemleri ve sözleşmelerin sona erdirilmesi konusundaki hukuki rejimleri aynıdır. Bu kapsamda bilirkişi raporunda yer verilen Yargıtay Kararlarında ele alınan sözleşmeler ile huzurdaki davaya konu sözleşmeler içerik olarak da aynı olduğu, bütün bu benzerliklere rağmen bilirkişilerce rapordaki eksiklikler ek raporlar ile de giderilmediği gibi emsal Yargıtay kararları da hiçbir gerekçe belirtilmeksizin somut olaya uygulanamayacağından bahisle değerlendirmeye alınmadığını, Netice itibariyle, bilirkişi heyeti tarafından yapılan incelemeler ve hazırlanan 3 raporda da davadaki temel iddiaları ve mahkemenin talepleri hiçbir surette karşılanmadığı, bugün gelinen noktada, Mahkemenin 2015 tarihinde tespitini talep ettiği hususların hiçbiri incelenmemiş/değerlendirilmemiş durumda olduğunu, bilirkişilerin bu incelemelerde yaptıkları tek husus, müvekkilinin performans taahhütlerinden alıntılarda bulunmak ve diğer talepleri görmezden gelmek olduğunu, bilirkişi heyetinin üç raporunda da ne denli eksik inceleme yaptığını açık bir şekilde ortaya koymak üzere 11.05.2018 tarihli bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçemizde raporlardaki eksiklikler tablo halinde yerel mahkeme incelemesine sunulduğu, ancak yerel mahkemece dosya incelemeye alındıktan sonra bilirkişi ek raporuna itirazları görmezden gelinerek davanın reddine karar verildiğini, Davalının feshinin haklı olup olmadığının tespiti için tarafların sözleşmesel yükümlülüklerinin tümüyle değerlendirilmesi gerektiği, yerel mahkemece son derece sübjektif bir gerekçe ile feshin haklı olduğu kanaati ile davanın reddedildiğini, Davalı fesih öneri verilmesi gerektiğini kabul etmiş iken yerel mahkemenin müvekkili şirkete fesih için önel verilmesi gerek olmadığı yönündeki gerekçesinin hatalı olduğunu, Bilirkişi heyeti, hatalı bir şekilde, yetkili satıcı sözleşmesinin 20. maddesinde yer alan yükümlüklere uyulmaması halinde davalının derhal fesih hakkı bulunduğu sonucuna ulaştığı derhal fesih hakkının kullanılış biçimini dahi yanlış değerlendirmiş olmasına rağmen yerel mahkeme tarafından bu görüşün benimsenmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilgili maddede düzenlenen yaptırım “ani fesih” değil, sadece fesih olduğunu, yani söz konusu hüküm, feshin usulüne ilişkin herhangi bir düzenleme içermediğini, öte yandan, müvekkili şirketin satış performansının düşük olduğunun, taahhütlerine aykırı davrandığının ve bu durumun ani feshi haklı kılacağının kabulü anlamına gelmemek kaydıyla, ilgili maddenin a) bendinde düzenlendiği şekilde bir aykırılık olsa bile, davalının ani fesihten önce ihtar göndererek aykırılığın giderilmesi için 15 günlük süre tanıması, ancak bundan sonra göndereceği ayrı bir fesih bildirimiyle sözleşmeyi feshetmesi gerektiği, ancak davalı yanın sözleşmeye aykırı olarak önel vermeksizin yaptığı fesih her şeyden önce usulen geçersiz olduğunu, Yine, 24 aylık fesih öneli yerine 15 günlük fesih önelinin verilmesinin uygun olduğunu kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davalı taraf, ek bilirkişi raporuna karşı sunduğu 15.02.2017 tarihli beyan dilekçesinde, sözleşmede 15 gün ve 24 ay önelli iki fesih rejiminin düzenlendiğini ve kendilerinin 15 gün önelli feshi tercih ettiğini açıkça belirttiği, davalının bu kabulüne karşılık, yerel mahkemenin davalının 15 günlük veya 24 aylık süreleri tanımak zorunda olmadığı şeklinde hüküm kurması, davalı tarafın savunmasının yerel mahkemece genişletilmesi anlamına gelmekte olduğu, öte yandan davalının 15 gün önelli fesih usulüne dahi uygun davranmadığı ve sözleşmeyi 12 gün önelle feshettiği dava dilekçemizde ayrıntılarıyla açıklandığını, Müvekkilinin performansının değerlendirilebilmesi için öncelikle davalı şirket tarafından verilen hedeflerin bu kapsamda imzalatılan taahhütlerin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini, Söz konusu taahhüt şartları, sözleşmesel ilişkide güçlü konumda olan davalı şirket tarafından tek taraflı olarak dayatılan, müvekkil şirketin müzakere şansı olmayan koşullar olduğunu, Müvekkili şirket güçlü olan davalı tarafın baskısı altında faaliyetine devam edebilmek için bunları kabul etmek zorunda bırakıldığını, bu nedenle burada değerlendirilmesi gereken asıl konu; davalı tarafın müvekkil şirkete imzalattığı taahhütnamelerde yer alan şartların; sektörün durumu, imza tarihindeki ekonomik koşullar, civar/emsal bayilerin performansları gibi kriterler bir arada değerlendirildiğinde ağır koşul olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususu olduğunu, çeşitli sektörlerde çok karşılaşıldığı üzere, güçlü konumdaki sağlayıcı şirketler bayileri ile sözleşmelerini keyfi olarak sona erdirmek istediklerinde, bayilerine gerçekleştiremeyecekleri hedefler koymakta ve bunun sonucunda feshi haklı kılan bir gerekçe yaratmaya çalışmakta olduklarını, performans değerlendirmesi gibi hassas bir konuda elinde hiçbir veri bulunmayan bayiler ise huzurdaki davada olduğu gibi haksız yaptırımlarla karşılaşarak büyük zararlara uğramakta olduğun, Huzurdaki davada da fesih gerekçesi olarak performans düşüklüğüne dayanan davalının bu konuda ispat yükü altında olmasına ve bu hususun ispatı için tarafımızca davalı tarafından tutulan Türkiye çapında atadığı bayi ve servislerin performans kayıtlarının celbi talep edilmesine rağmen davalı ticari sır bahanesi ardına sığınarak bunları sunmaktan kaçındığını, davalı yanın bayilerin isimlerini açık bir şekilde belirtmeden dahi müvekkili şirketin bulunduğu bölge için bayilerin performans oranlarını gösterir tabloyu sunabileceğini, ancak davalının feshe dayanak gösterdiği gerekçeyi hiçbir surette ispat edememesine ve talep edilen belgeleri sunmaktan kaçınmasına rağmen huzurdaki davada yerel mahkemece davalı lehine yorumla hüküm kurulması hatalı olduğunu, Taahhütlerle ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğu, taahhüt tarihleri ve içerikleri ile de açıkça ortada olduğu, davalının güçlü durumunu kullanarak müvekkil şirkete dayattığı protokol ve taahhütnameler incelendiğinde, davalının müvekkili şirketle 17.11.2008 – 07.09.2009 – 09.02.2011 – 06.09.2011 tarihlerinde protokoller yaptığını, bu protokollere dayanarak müvekkili şirketten 10.11.2010 – 30.03.2011 ve 21.12.2011 tarihlerinde taahhütler alındığı görülmekte olduğunu, yapılan protokollerin tamamında müvekkili şirkete sene sonuna kadar veya en fazla 3 aylık süreler verilmiş ancak süreler geçmesine rağmen müvekkil şirketin sözleşmesi feshedilmediğini, Hatta protokollerden ve taahhütlerden sonra 1 – 2 yıl arasında değişen sürelerde tarafların ticari ilişkisi sorunsuz olarak devam ettiğini, Müvekkili şirketin performansı objektif kriterler esas alınarak değerlendirilmediği, Yerel mahkeme hükmüne esas alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında müvekkili şirketin performansını gösteren belgelerin dosyada mevcut olmadığı, bu nedenle kesin olarak tespit yapılamadığı, davalının sunduğu taahhütler uyarınca müvekkili şirketin taahhütleri yerine getirmediği kanaatine ulaşıldığı ve bu kapsamda feshin haklı olduğu tespit ve değerlendirmeleri yapıldığını, 27.05.2015 tarihli mahkeme ara kararında açıkça belirtildiği üzere yapılması gereken; müvekkilinin bayilik sürecindeki araç alımlarının toplam değerinin, yetkili servis faaliyetinin devam ettiği sürede yapmış olduğu yedek parça ve servis hizmetleri alımının adet ve değerinin civar bayiler ile karşılaştırılarak müvekkilinin performansının belirlenmesi olduğu, nitekim heyete otomotiv bilirkişisi atanmasının temel amacı da bu olduğu, ancak bilirkişi heyeti bu hususların hiçbirini değerlendirmediği, mahkemece de işbu eksik değerlendirme kapsamında hatalı hüküm kurulduğunu, Esasen bu değerlendirme, İstanbul 47. Asliye Ticaret Mahkemesinin birleşen dosyasında alınan otomotiv bilirkişisinin 10.12.2014 tarihli raporunda keşif dahi yapılmak suretiyle yapıldığını, bu rapora göre, müvekkili şirketin ciro ve yüzdelik dilimleri değerlendirildiğinde, satış miktarlarının ve müşteri memnuniyetinin emsallerine yakın olduğu tespit edildiğini, emsal bayiler ile karşılaştırma yapılmadan, satış ve ciro rakamları ile müşteri memnuniyeti incelenmeden yalnızca taahhütlerden yola çıkılarak yapılan değerlendirmeye itibar edilerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkili şirket tarafından davalı aleyhine açılan bir diğer dava işbu dosyada birletiği, ancak yerel mahkemece birleşen dosyada yapılan keşif ve alınan raporlar hiçbir surette dikkate alınmadığını, Davaların birleştirilmesi halinde her iki dava bakımından gelinen yargılama aşamaları bir bütün olarak değerlendirilmeli iken yerel mahkemece birleşen dosyadaki delillerin değerlendirmeye tabi tutulmaması usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yukarıdaki açıklamaların yanında son olarak; bilirkişilerin görevi uzmanlık gerektiren konularda gerekli araştırma ve incelemeyi yaptıktan sonra bilimsel açıdan kesin olan konularda varılan kanaati bildirmek; hakimin takdiri ya da yorum gerektiren konularda ise seçenekli olarak tespit ve değerlendirmede bulunmak olduğunu, oysa yerel mahkeme tarafından hükme esas alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında bilirkişiler adeta mahkemenin yerine geçerek feshin haklı olduğuna kesin bir şekilde kanaat getirdiği, bu kapsamda tazminat taleplerine ilişkin hiçbir hesaplamaya gitmediği, bilirkişiler tarafından her ne kadar raporda hukuki değerlendirmenin ve nihai kararın mahkemeye ait olduğu belirtilmekteyse de, dava konusu yapılan zarar kalemlerinin hesaplanmaması durumunda mahkemece kanaat oluşturularak karar verilmesi mümkün olmadığını, işbu eksik incelemeleri içeren bilirkişi raporunun hükme esas almaya elverişli olmadığı bu denli açık iken, yerel mahkemece itirazlarımız değerlendirilmeksizin hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, eksikliklerin giderilmesi için dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine, haklı davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, davacı şirket ile davalı şirket arasında … yetkili satıcı sözleşmesinin haksız fesih nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Birleşen dava ise, davacı şirket ile davalı şirket arasında … yetkili servis sözleşmesinin haksız fesih nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı ile davalı arasında belirsiz süreli “yetkili araç satış bayiliği sözleşmesi” ile ”yetkili servis sözleşmesi” imzalanmıştır.
Yetkili Satış Sözleşmesinin SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİK SÜRESİ başlıklı 25. Maddesinde;” İşbu sözleşme, belirsiz süre için akdedilmiştir.Taraflardan herbiri 24 ay önceden feshin detaylı ve objektin gerekçelerini karşı tarafa yazılı olarak bildirmek koşuluyla işbu sözleşmeyi tek yanlı olarak feshetmek hakkına sahiptir. Şirketin, Bayi ağının tamamında ya da önemli bir kısmında yeniden düzenlemeye gitmesinin zorunlu olması durumunda şirket 1 yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla bu sözleşmeyi feshetmek hakkına sahiptir,” hükmü düzenlenmiştir. Benzer düzenleme Yetkili Servis Sözleşmesinin SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİK SÜRESİ başlıklı 24. Maddesinde düzenlenmiştir. Yetkili Satış Sözleşmesinin SÖZLEŞMENİN FESHİ başlıklı 32/a. Maddesinde;”…Bayi’nin işbu sözleşme ve eklerinin herhangi bir hükmüne kısmen yada tamamen aykırı harekette bulunması ve şirketçe bu konuda yapılacak aykırı haret ile ilgili objektif gerekçeleri içeren yazılı ihtarla verilecek 15 günlük süre içerisinde bu davaranışına son vermemesi halinde şirket, bu sözleşmeyi haklı sebeple feshetmeye yetkilidir…,” hükmü düzenlenmiştir. Benzer düzenleme Yetkili Servis Sözleşmesinin SÖZLEŞMENİN FESHİ başlıklı 31/a. Maddesinde düzenlenmiştir. Yetkili Satış Sözleşmesinin PERFORMANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ başlıklı 20. Maddesinde;” Şirket, Bayi’nin performansını kontrol edip değerlendirecektir.Bunda satış hedefi, müşteri memnuniyeti hedefi, finansal yükümlülükler, gerekli personel, eğitim katılımı, yatırım planları, bilgi işlem sistemleri,perakendeci standartlar, yerel reklam ve pazarlama ve şirket tarafından belirlenecek diğer kriterler ölçü alınacaktır.Bayinin performansı, şirketin hazırlayacağı EK- 3′ deki iş planı çerçevesinde değerlendirilecektir.Şirket, zaman zaman Bayiden, yeterli olarak kabul edilmeyen performans seviyesinin yükseltilmesi için bazı önlemler almasını isteyebilecektir.Bayi, Şirketin belirlediği bu önlemleri almayı taahhüt eder. Bayi, performansındaki başarısızlığını, şirketin yazılı ihtarına rağmen karşılıklı belirlenen süre içerisinde düzeltmezse şirket, sözleşmenin feshide dahil olmak üzere gerekli tüm önlemleri almaya ve yaptırımları uygulamaya yetkili olacaktır,” hükmü düzenlenmiştir. Benzer düzenleme Yetkili Servis Sözleşmesinin PERFORMANSIN DEĞERLENDİRİLMESİ başlıklı 19. Maddesinde düzenlenmiştir. Davacı tarafından davalıya gönderilen Kadıköy … Noterliğinin 10/04/2012 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile, Yetkili Satış Sözleşmesinin 20. Maddesi uyarınca sözleşmenin 30/04/2012 tarihinden geçerli olmak üzere feshedildiği belirtilmiştir.
Davacı tarafından davalıya gönderilen Kadıköy … Noterliğinin 10/04/2012 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile, Yetkili Servis Sözleşmesinin 19. Maddesi uyarınca sözleşmenin 30/04/2012 tarihinen geçerli olmak üzere feshedildiği belirtilmiştir. Davacı tarafça, sözleşmelerde belirtilen sürelere uyulmaksızın sözleşmelerin haksız olarak feshedildiği ileri sürülmektedir. Davalı tarafça,Yetkili Satış Sözleşmesinin 20. Maddesi uyarınca ve Yetkili Servis Sözleşmesinin 19. Maddesi uyarınca sözleşmelerin fesedildiğini belirtip asıl ve birleşen davanın reddini talep etmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki süresiz yetkili satıcı sözleşmesinin ve yetkili servis sözleşmesinin davalı tarafça tek taraflı olarak feshinin haklı olup olmadığı noktasında çıkmaktadır. Yetkili Satış Sözleşmesinin 20 maddesi ve Yetkili Servis Sözleşmesinin 19 maddesine göre, bayinin sözleşme taahhüt, edim ve beyanını ihlal etmesi veya sözleşmedeki ana yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde şirketin yazılı ihtarına rağmen karşılıklı belirlenen süre içerisinde düzeltmezse şirkete, sözleşmenin feshide dahil olmak üzere gerekli tüm önlemleri almaya ve yaptırımları uygulama imkanı tanınmıştır. Yetkili Satış Sözleşmesinin DELİL SÖZLEŞMEBİ başlıklı 35 maddesinde ve Yetkili Servis Sözleşmesinin DELİL SÖZLEŞMEBİ başlıklı 34 maddesinde , iş bu sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlıklarda davalı şirketin defter ve kayıtlarının delil olarak kullanılacağı düzenlenmiştir. Dosyada bulunan davalı tarafça davacıya gönderilen ihtar içerikleri ve davalı ticari defter kayıtlarına ve davacının yetkilisi ile davalı tarafça imzalanan 07/09/2009 ve 06/09/2011 tarihli göre davacı bayi sözleşme ana yükümlülüklerinden olan davalı tarafa ticari ilişkiden kaynaklanan taahhüdünü ihlal etmiş ve bu durum bir çok defa tekrarlanmış ve en son Kadıköy … Noterliğinin 10/04/2012 tarih ve …-… yevmiye nolu ihtarnameler ile sözleşmeler tek taraflı olarak feshedilmiş ve talimat mahkemesince alınan bilirkişi raporunda davacının ticari defterlerini bilirkişi incelemesine ibraz etmediği ve davalının ticari defter kayıtlarında davacının araç satış taahhütlerini yerine getirmediği anlaşılmıştır. Buna göre davacı sözleşme ana yükümlülüğü olan taahhütlerini süresinde yerine getirmediğinden davacı taraf yükümlülüğüne aykırı davrandığından Yetkili Satış Sözleşmesinin 25, 32 maddeleri ve Yetkili Servis Sözleşmesinin 24, 31 maddelerine göre davalının sözleşmeyi ihbar süresine bağlı olmaksızın tek taraflı olarak feshetme hakkı bulunduğundan ve davacının birden çok taahhütlerine aykırı davrandığı anlaşıldığından, davalınınYetkili Satış Sözleşmesi ve Yetkili Servis Sözleşmesinin tek taraflı olarak feshinin haksız olduğundan söz etme imkanı bulunmamaktadır. Sözleşme davalı tarafça haklı nedenle feshedildiğinden fesih nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazmini de söz konusu olmayacaktır. Dosyada davacı ticari defter ve belgeleri üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılması için talimat yazılmış ve inşaat bilirkişisinden alınan raporda, davacı tarafça inşa edilen binanın yapı ruhsatının 03/07/2012 tarihinde alındığı belirtilmiş olup buna göre davacı tarafça yapı ruhsatının sözleşmenin feshi için çekilen ihtarname tarihi olan 10/04/2012 tarihinden sonra alındığı anlaşılmıştır. Talimat mahkemesince makina mühendisi bilirkişiden alınan raporda, davacı tarafça ibraz edilen ve dava dilekçesi ekinde bulunan belgelere göre değerlendirme yapıldığı ve buna göre de;davacı kriterlerinin emsal yetkili servis bilgilerine göre yakın durumda olduğu belirtilmiş olup taraflar arasındaki sözleşme ve protokollere göre değerlendirme yapılmadığı tesbit edilmiştir. Yine taraflar arasındaki sözleşmelere göre davalı ticari defter ve kayıtları münhasır delil niteliğindedir. Bu nedenle asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin davalının ticari defter ve kayıtları ile taraflar arasında imzalanan protokoller incelenmek suretiyle düzenlenen bilirkişi rapor ve ek raporlarının eksik incelemeye dayalı olduğu yönündeki istinaf sebebi yerinde değildir. 4054 sayılı rekabetin korunması hakkında kanun, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak (Amaç başlıklı 1. Madde) amacıyla getirilmiş olup, mal ve hizmet piyasasında bulunan teşebbüslerin kendi aralarında anlaşarak rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı karar ve uygulama yapmalarını, hakim teşebbüslerin hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemeyi amaçlamaktadır. Kanunun amaçlarından biri piyasada bulunan teşebbüslerin aralarında anlaşma yoluyla ortak hareketle rekabet koşullarını bozucu, engelleyici ve bu amaçla aralarında yatay ve dikey anlaşmalar yapmalarını engellemek, bu tür anlaşmaların rekabete aykırı olduğunu tespit etmektir. Ancak bazı sektörlerde tedarikçi şirket ile ona bağlı olarak belli ürünleri satan veya hizmet veren bayileri arasında piyasaya sunulan mal veya hizmetin belli bir fiyat altında satılmaması yolunda dikey anlaşmalar yapılabilmektedir. Bu anlaşmaların rekabete aykırı olmaması için Rekabet kurumunca bu tür anlaşmalar yapacak olan sektörler için grup muafiyetleri belli koşulların bulunması halinde tanınmaktadır. Bu doğrultuda Rekabet Kurumu tarafından çıkarılan 2005/4 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, otomotiv sektöründe yetkili satıcılık ve servis sözleşmelerinde dikey anlaşmalarda grup muafiyetini yani otomotiv tedarikçisi ile bayiler arasında imzalanacak olan ve belli fiyat uygulanmasını gerektiren anlaşmaların rekabetin korunması hakkındaki kanunla kısıtlanan dikey anlaşmalarda muafiyet getirilmesine yönelik düzenleme olup, bu tebliğde tedarikçi ile bayi arasındaki süresiz anlaşmaların feshinin önele bağlanmasına dair 4. Maddenin c-2 fıkrasındaki düzenlemenin olayımızda uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. Bu durum tebliğin 4. Maddesinin c-2 fıkrasında “Ancak bu durum, taraflardan birinin ana yükümlülüklerinden birini yerine getirmemesi nedeniyle diğer tarafın anlaşmaya son verme hakkını etkilemez.” denilerek belirtilmiştir. Somut olayda da davacı bayi sözleşme ana yükümlülüğüne aykırı davrandığından tebliğ ile getirilen fesih öneli uygulanmayacaktır. Bu nedenle asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde;Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller, bilirkişi rapor ve ek rapor içeriğindeki tespitler gözetildiğinde; davacı ve birleşen dosya davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri, asıl ve birleşen dosya dava dilekçelerinde ve alınan bilirkişi raporuna yönelik verilen beyan dilekçelerinde de ileri sürülmüş olup bu iddiaların yargılama sırasında alınan bilirkişi rapor ve ek raporlarında değerlendirildiği ve asıl ve birleşen dosya davalısının asıl davaya konu Yetkili Satış Sözleşmesini, sözleşmenin 20 maddesi ve birleşen davaya konu Yetkili Servis Sözleşmesini de sözleşmenin 19 maddeleri uyarınca haklı nedenle feshettiği ve asıl ve birleşen davaya konu tazminat şartlarının oluşmadığı tesbit edilmiş olmakla; mahkemenin kabul ve gerekçesine göre asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen davada davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Asıl ve birleşen dava yönünden Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30’ar.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40’ar.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90’ar.TL asıl ve birleşen davada davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 28/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.