Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1321 E. 2021/737 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1321
KARAR NO : 2021/737
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/03/2019
DOSYA NUMARASI: 2017/294 Esas – 2019/123 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 20/05/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıya temlik eden banka tarafından müvekkili aleyhine İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlattığını, müvekkiline tebliğin usulsüz şekilde gerçekleştiğini, takipten geç haberdar olan müvekkilinin yasal itiraz süresini kaçırınca takibin müvekkili aleyhine kesinleştiğini, müvekkiline kefil sıfatıyla takip başlatılmış olup, geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını, müvekkilinin, kefil sıfatıyla yer aldığını ve takip dayanağıının temlik eden bankanın kredi sözleşmesi olduğunu, kefalet sözleşmelerinin, hem şekil hem içerik bakımından bazı unsurlar içerdiğini, ancak müvekkil aleyhine başlatılan takibin dayanağı niteliğindeki kredi sözleşmesinin ne miktar ne de süre yönünden içermesi gereken kayıtları içermediğini, dolayısıyla kredi sözleşmesindeki kefaletin, müvekkili yönünden kapsam ve sınırlarının belirsiz olduğunu, ayrıca müvekkiline hesap kat ihtarlarının da tebliğ edilmediğini, takip dayanağı olarak dosyaya sunulan kredi sözleşmesi fotokopisinin, gerek sözleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Kanunun 485 gerekse de 6098 sayılı Kanunun 583. maddesindeki koşulların neredeyse hiçbirini taşımadığını, hem şekil hem de esas yönünden geçersiz olduğunu, talep edilen %99 fahiş temerrüt faizinin kabul edilebilir olmadığını belirterek, müvekkilinin icra takip dosyasına dayanak sözleşme ve kefalet ilişkisinden ve buna bağlı faiz ve başkaca fer’ilerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, müvekkilinin maaşından yapılabilecek kesintilerin, satılması durumunda mahcuzların satışından gelecek paraların ve dosyaya yapılmak zorunda kalınması durumunda başkacı ödemelerin istirdadına, İİK’nın 72/3 mucibince icra veznesindeki paranın alacaklı görünen davalıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasına, müvekkili lehine İİK’nın 72/5 gereğince %70 kötü niyet-zarar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının, kefalet sözleşmesi imzalamış olduğu … Turizm İşletmecilik Ltd. Şti. lehine tahsis edilen krediye ilişkin kendisine gönderilen ekstrelerle bildirilen meblağı ödememesi neticesinde kredi hesabının kapatıldığını, bunun ardından temlik eden banka tarafından gönderilen ihtarname ile söz konusu taksitlerin ödenmesi konusunda çağrıda bulunulduğunu, ihtarnamenin tebliği ile borcun muaccel hale geldiğini, borçlu hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını, söz konusu takibin borçlunun itirazı bulunmadan kesinleşmesi sebebiyle takibe yönelik işlem yapılmasında hiçbir engel bulunmadığını, dava dilekçesindeki faize itirazın hangi sebeplerle, hangi hususta ve hangi miktar hakkında olduğunun ortaya konulmadığını belirterek, davanın reddini, davacı aleyhine İİK. m: 170/3 gereğince %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu alacağın %10’u oranında para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 05/03/2019 tarih ve 2017/294 Esas – 2019/123 Karar sayılı kararı ile; ” ….Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde açılan dava takipten sonra açılan menfi tespit davası olup davalı temlik eden banka ile dava dışı takip borçlusu … Ltd. Şti. arasında Genel Kredi ve Teminat sözleşmesi imzalandığı, davacının sözleşmeyi müteselsil kefil olarak kendi el yazısı ile imzalamış bulunduğu, kefalet limitinin yazılmamış olduğu fakat takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK’nun 484 Md. gözetildiğinde genel kredi sözleşmesi ile kefilin yazılı beyanı doğal bir bağlantı içerisinde bulunduğundan kefilin sorumlu olduğu limitin de genel kredi sözleşmesi belirlenen limitle sınırlı olduğu, kefalet sözleşmesi geçerli olup davacının genel kredi sözleşmesinden sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmakla açılan menfi tespit davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın kefalet sözleşmesinin süre ve miktar kayıtlarını içermediği için geçersizliğinin öne sürüldüğü bir menfi tespit davası olduğunu, müvekkilin icra takibinde dava dışı şirketin kefili olarak borçlu gösterildiğini, kendileri tarafından kefalet sözleşmesi yasal unsurlarını ihtiva etmediği için menfi tespit davası açıldığını, bu davanın seyri için sözleşme aslının celbinin şart olduğunu, yerel mahkemece sözleşme aslının, hem davalı taraftan hem de temlik eden banka tarafından mükerrer defalar istendiğini, bu hususta kesin süreler belirlendiğini, icra müdürlüğü kasasında bulunma ihtimaline binaen icra müdürlüğünden sorulduğunu, en nihayetinde sözleşme aslı dosyaya celp edilemediği için mevcut delil durumu ile dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verildiğini, Dosyada, müvekkilini borç altına sokabilecek geçerli bir sözleşme olmadığını, mahkemenin, sözleşme aslını celp etmesi gerekliliğinin farkında olarak yargılamaya başladığını, istenebilecek her yerden sözleşme aslını temin etmeye çalıştığını, ancak her nedense bilirkişi raporu üzerine sanki bu gereklilik yokmuş gibi davranarak davayı reddettiğini, Taraflarınca, sözleşmesel ilişkinin tüm yazılı beyanları ile reddedildiğini ve müvekkilinin yazı ve imza örneklerinin dava dilekçesinde delil olarak gösterildiğini, hükme dayanak raporu veren bilirkişinin, bu yönde bir inceleme yapılması istenmesine rağmen, bilirkişinin fahiş hatalarla dolu ve mahkemenin takdir alanlarına giren konularda mütalaalarda bulunduğunu, bilirkişinin incelemesini İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına ibraz edilen Genel Kredi Sözleşmesi fotokopisine dayandırdığını belirtmesine rağmen, sanki sözleşme aslı varmış gibi inceleme yaptığını, bu incelemede de kefil olunan tutar ve kefalet tarihi bilgilerinin olmadığını tespit ettiğini, dosyada müvekkilini borç altına sokabilecek bir sözleşme bulunmamasına rağmen sanki sözleşme imzaları ikrar edilmiş ve geçerliymiş gibi bir değerlendirme yapıldığını, mahkemenin de bu hususta dikkatsiz davrandığını, kendilerine aslı sunulmayan hiçbir belgedeki ne imzayı ne de borcu kabul etmediklerinin yargılamanın her safhasında yinelendiğini, yasa koyucunun kefalet sözleşmesinin yazılılığına, kefilin sorumlu olduğu süre ve miktarı bilmesi gerekliliğine özellikle yer verdiğini ve bu manada kefili koruduğunu, kefalet sözleşmelerinin geçerliliğinin dahi sıkı şekil şartına bağlanmışken, olmayan bir sözleşmedeki geçerli olmayan bir kefaletten dolayı müvekkilinin borçlandırılmasını kabul edemeyeceklerini, Hükme dayanak bilirkişi raporunda 818 sayılı Borçlar Kanunu gereğince kefalet sözleşmesinde bulunması gereken unsurlardan birinin azami miktar olduğunu, bu sayede kefilin işin en başında üstlendiği rizikonun kapsamı hakkında kesin bilgi sahibi olacağını belirttiğini, ancak hem kanun maddesi ile hem de kendi yorumları ile çelişecek şekilde 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 484. maddesinde azami sorumluluk sınırının nasıl gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir açıklık bulunmadığını belirterek, “Fakat metin içeriğinde kefilin yazılı beyanı asıl borca ilişkin bir belge ile doğal bir bağlantı içindeyse bu durumda azami sorumluluk miktarının açıkça gösterilmesine gerek duyulmaması açıktır.” cümlesini yazdığını, bu cümlenin hukuki açıdan fahiş ve yanlı bir yorum barındırdığını, zira kanunun açıkça kefalet sözleşmesinde azami miktarın belirtilmesi gerekliliğini zikrettiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, salt bir sözleşmenin ekine atılan imzanın, sözleşmedeki tüm borçlara, fer’ileri ile beraber doğabilecek tüm kapsamı ile müteselsil kefillik sorumluluğu yüklemeyeceğini, mahkemenin de, karar gerekçesini, bilirkişinin cümlesinden alıntılayarak bu yanlışa ortak olduğunu, İcra takibine sunulan dört sayfadan ibaret fotokopi belgelerden 57 sayfalık bir metin olduğu anlaşılan sözleşmenin yalnızca kapak kısmı ile 1. , 52. ve son sayfalarının sunulduğunu, fotokopi sözleşmenin dahi tamamını görmeden kefalet hükmünün sözleşme ile bütünlük içinde olduğunu iddia etmenin kabul edilecek bir yaklaşım olmadığını, ne dava ne de icra dosyasında müvekkilini borçlandırıcı nitelikte müvekkilinin imza ve kefalet iradelerini içeren ve yasanın bağladığı şekil şartları kapsamında düzenlenmiş bir sözleşme bulunmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte, dosyaya sunulan sözleşme fotokopisi sayfalarının gerçek olduğu bir an için kabul edilse dahi, yasa koyucunun aradığı yazılılık ve azami miktar ve tarih unsurlarını içermediğini, aslı görülmediği için savunma haklarını kullanamadıkları hiçbir belgedeki ne imza ne de geçerliliğinin doğuracağı borç içeriğinin müvekkili tarafından kabul edilmediğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne, davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi ve teminat sözleşmesi nedeniyle kefil olan davacının borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacının, dava dışı … Ltd. Şti. lehine tahsis edilen 08/11/2007 tarihli 100.000,00 TL limitli kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğu, yargılama sırasında mahkemece araştırılmasına rağmen sözleşme aslının ibraz edilemediği, ancak icra takibinin alacağı temlik eden banka vekilinin aslı gibidir tasdikli kredi sözleşmesinin davacının kefaletini de kapsayan ilgili kısımlarının (İlk sayfa, 1. 50. sayfa ve kefalet sayfası) ibraz edilerek başlatıldığı, her ne kadar istinaf dilekçesinde imza inkarında bulunulmuş ise de, dava dilekçesinde davacının yazı ve imza örneklerine delil olarak dayanılmakla birlikte açık bir imza inkarı olmaksızın kredi sözleşmesindeki kefaletin süre ve miktar kayıtlarını içermediği için geçersizliğinin öne sürüldüğü, istinaf dilekçesinde de, davanın kefalet sözleşmesinin süre ve miktar kayıtlarını içermediği için geçersizliğinin öne sürüldüğü bir menfi tespit davası olduğunun beyan edildiği, bu hali ile davacı tarafça kredi sözleşmesinde kefaletin varlığı kabul edilmekle birlikte, ileri sürülen sebeplerle kefaletin geçersiz olduğu iddia edildiğinden, sözleşmedeki davacı imzasının aidiyeti yönünden araştırma yapılmaması ve incelemenin sözleşme fotokopisi üzerinde yapılmasının bir eksiklik olarak kabul edilemeyeceği, Sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin, yazılı olmasına ve kefilin sorumlu olacağı miktarın sözleşmede belirlenmiş olması koşuluna bağlı olduğu, dava konusu genel kredi sözleşmesi incelendiğinde sözleşmesinin ilk sayfasında asıl borçlu şirketin kredi limitinin100.000,00.-TL olarak belirlendiği, bu kredi limitinden kefillerin sorumlu olacağı belirli bir miktarın mevcudiyetinin anlaşıldığı, dolayısıyla 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet geçerli olup, davacı kefil için ayrıca limit gösterilmediğinden, davacının imzasının bulunduğu sözleşmenin ilk sayfasındaki sözleşme limiti dahilinde sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,9 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/05/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.