Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1314 E. 2021/736 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1314
KARAR NO : 2021/736
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/03/2019
DOSYA NUMARASI : 2014/1160 Esas – 2019/163 Karar
DAVA: Tazminat (Rekabet Etmeme Yasağından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 20/05/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının, müvekkili şirkette 25/06/2012 tarihinden işten kendi isteği ile ayrıldığı 23/02/2014 tarihine kadar son olarak 5.400,00 TL brüt ücretle müvekkilinin müşterilerini tanıyan ve sırlarına vakıf olan şube müdürü sıfatıyla çalıştığını, davalının, taraflar arasında imzalanan 25/06/2012 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin Rekabet Yasağı başlıklı maddesi ile, “İş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 18 ay içinde doğrudan veya dolaylı olarak, müvekkilinin Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösterdiği illerden herhangi birinde, ticari faaliyet konusu geçici personel tedariki ve/veya her düzey için seçme ve yerleştirme hizmetleri olan herhangi bir kurum veya işletmede doğrudan veya dolaylı olarak personel, ortak, hissedar, yönetici, müdür veya danışman olarak çalışmayacağını” ve bu hükme aykırı davranması halinde 1 yıllık brüt ücreti tutarında cezai şart ödeyeceğini taahhüt ettiğini, ancak davalının, işten ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra, yine müvekkili şirket çalışanı olup kendi isteği ile işten ayrılan dava dışı … ile birlikte … Ltd. Şti isimli bir şirket kurduğunu, davalıya, sözleşme ile taahhüt ettiği rekabet yasağına aykırı hareket etmeme yükümlülüğüne uygun hareket etmesi ve bu yöndeki faaliyetlerini sonlandırması amacıyla Beyoğlu …. Noterliğinin 23/06/2014 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi keşide edilmişse de sonuç alınamadığını, davalının işten ayrılırken temin ettiği müvekkilinin müşteri listesi ile müvekkili şirkete zarar verdiğini ve fiillerin haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 64.800,00 TL cezai şartın ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, davalının haksız rekabet teşkil eden fiillerine son vermesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilinin çok uzun yıllar boyunca insan kaynakları alanında farklı firmalar içerisinde danışmanlıktan yöneticiliğe kadar birçok seviyede hizmetlerde bulunduğunu, birçok başarılı projede yer aldığını ve uzmanlaştığını, alanında kazanmış olduğu tecrübe sayesinde nihayet kendi işini kurma girişiminde bulunduğunu ve … ismiyle özel istihdam firması kurabilmek adına İşkur’a başvurduğunu, iş sözleşmesinin rekabet yasağı başlıklı 9. maddesi uyarınca müvekkilinin davacı firma ile hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 18 ay boyunca Türkiye sınırları içerisinde çalışmamasının beklendiğini, müvekkilinin davacının faaliyet göstermediği bir bölgede çalışmasının hiçbir şekilde mümkün olmadığını, dolayısıyla taraflar arasında imzalanan hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet etmeme hükmünün coğrafi sınır bakımından muteber olmadığını, müvekkilinin, davacı şirketin üretim, finans, Ar-Ge ya da strateji gibi olası ticari sır niteliği taşıyacak bölümlerinde hiçbir şekilde görev almadığını, davacının iddia ettiğinin aksine müvekkilinin ortağı olduğu … adlı firmayla davacı firmanın iştigal alanlarının birbirlerinden büyük ölçüde farklı olduğunu, müvekkilinin ortağı olduğu … firması ile davacı firmanın iştigal alanları arasında benzerlik gösteren tek faaliyetin seçme ve yerleştirme hizmeti olduğunu, müvekkilinin Anayasal çalışma hakkının yalnızca zarar görme endişesi yüzünden sınırlandırılamayacağını, hizmet sözleşmelerinde yer alan cezai şartın karşılıklı olması gerektiğini, tek taraflı olarak işçi aleyhine getirilen cezai şartın geçersiz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/03/2019 tarih ve 2014/1160 Esas – 2019/163 Karar sayılı kararı ile; “…Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi neticesinde; davalının, davacıya ait işyerinde 22/06/2012 tarihinden 23/02/2014 tarihine kadar çalıştığı, taraflar arasında imzalanan 25/06/2012 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin rekabet yasağı başlıklı maddesinde “İşçi iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 18 (on sekiz) ay içinde, doğrudan veya dolaylı, işverenin Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösterdiği illerden herhangi birinde, ticari faaliyet konusu geçici personel tedariki ve/veya her düzey için seçme ve yerleştirme hizmetleri olan herhangi bir kurum veya işletmede doğrudan veya dolaylı olarak personel, ortak, hissedar, yönetici, müdür veya danışman olarak çalışmayacağını garanti etmektedir. İşçi, bu sözleşme hükmüne aykırı davranması halinde işverene 1 yıllık brüt ücreti tutarında cezai şart ödemeyi taahhüt eder.” düzenlemesinin yer aldığı, davacı şirketin iştigal konusunun iş arayanlara istihdam sağlanması ve işçi arayanlara işgücü temini olduğu, davalının 07/03/2014 tarihinde dava dışı … ile birlikte … Limited Şirketini kurduğu, dava dışı Runnerhr şirketinin iştigal konusunun da iş ve işçi bulmaya aracılık etmek, istihdam sağlamak olduğu, her iki şirketin aynı alanda faaliyet gösterdikleri, davacının işçisi olan davalı ile mezkur yasal düzenleme çerçevesinde rekabet yasağı sözleşmesi yapma hakkı olduğu, yerleşik Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için süre, coğrafi alan ve işlerin türü bakımından sınırlamalar içermesi ve işçinin çalışma hürriyetini kısıtlar şekilde kelepçeleme sözleşmesi niteliğinde olmaması gerektiği, davaya konu rekabet yasağının, davacının Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösterdiği bütün illerde 18 ay süre ile sınırlandırıldığı, getirtilen ticaret sicil kayıtlarına göre davacının merkezinin ve şubelerinin İstanbul ilinde olduğu ve dava dışı şirketin de İstanbul ilinde kurulduğu, kuruluş tarihi itibariyle davalının, davacı şirketten ayrıldığı tarih üzerinden 18 aylık sürenin geçmediği, bu şekilde davalının kelepçeleme niteliğinde olmayan, mevzuat ve içtihatlara uygun sınırlamalar içeren ve geçerli olan rekabet yasağı sözleşmesini ihlal ettiği, davacının söz konusu ihlal nedeniyle cezai şart talep etme hakkının doğduğu ve fakat talep edilen cezai şartın miktarı itibariyle davalının iktisaden mahvına sebep olacağı anlaşılmakla bilirkişi raporunda tespit edilen davalının son brüt maaşı üzerinden hesaplanan 1 yıllık brüt ücretinden takdiren %65 oranında indirim yapılarak 22.680,00 TL cezai şart bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile 22.680,00 TL cezai şart bedelinin 11/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Cezai şartta fahiş indirime gidilmesi ve tenkis edilen miktardan dolayı davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının, 07.03.2014 tarihinde dava dışı … ile birlikte … Ltd. Şti.’yi kurduklarını ve işlettiklerini, dolayısıyla davalının tacir olduğunu, TTK. 22. maddesi uyarınca, tacir sıfatını haiz davalının fahiş olduğu gerekçesiyle cezai şartın indirilmesini talep etmesi mümkün olmadığı gibi, hakimin fahiş ceza koşulunu indirmesinin de söz konusu olamayacağını, uyuşmazlıkta davalının tacir olması nedeniyle, mahkemece hükmedilen cezai şarttan indirim yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Cezai şartın takdir indiriminde hangi esasların göz önünde bulundurulduğu belirtilmediği gibi, fahiş oranda indirim yapılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, indirimin hangi esaslar göz önünde bulundurularak yapıldığının belirtilmediğini, bu haliyle hakimin takdir hakkının denetime elverişli olmadığını, Davacı ile dava dışı … ortaklığının sona erdiğini, davalının 2018 yılının başından bu yana şirketin tek yetkilisi konumunda olduğunu, bilirkişi raporunda davalı ile dava dışı … “(…) tek bir şirketin faaliyetlerini birlikte içinde olmaları sebebiyle iktisadi olarak diğer ortağın da cezai şart yükümlülüğü nedeniyle iktisadi mahvını doğurmaya katkısı olacağı (…)” görüşünün bildirildiğini, oysa, 2018 yılının başından bu yana şirketin faaliyetlerini tek başına yürüten davalının, dava dışı …’ün cezai şart yükümlülüğünden etkilenmesinin mümkün olmadığını ve cezai şartın şirketin tek yetkilisi olan davalının iktisadi mahvına yol açmayacağını, Cezai şartın takdiren tenkis edildiği hallerde davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekirken, mahkemece, tenkis nedeniyle reddedilen miktar üzerinden davalı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, -Öncelikle, davalının tacir olduğu ve haksız rekabet teşkil eden eylemlerini gerçekleştirdiği şirketinin tek yetkilisi olduğu da dikkate alınarak, davalının 1 yıllık brüt ücreti olan 64.800,00 TL üzerinden davanın kabulüne, cezai şartta indirime gidilecekse % 65 oranında bir indirim yapılması adil olmadığından, cezai şart kurumunun borçluyu caydırıcı olması gerektiği özelliği de göz önünde bulundurularak, makul ve hakkaniyete aykırı bir indirim yapılmasına, cezai şartın tenkis edilen miktarı üzerinden davalı yararına takdir olunan vekalet ücretinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dosya içerisinde bulunan iki adet bilirkişi raporunun da hüküm kurmaya elverişli olmadığını, davaya ilişkin asıl savunmalarının değerlendirme kapsamına alınmadığını, davacı firmanın en büyük faaliyet alanını “bordrolama” ve “dönemsel çalışma tedariği” işlerinin oluşturduğunu, müvekkilinin ortağı olduğu … ile davacı firmanın iştigal alanları arasında benzerlik gösteren tek faaliyetin “seçme ve yerleştirme” hizmeti olduğunu, müvekkilinin ortağı olduğu … firmasının eğitim alanında da faaliyet gösterdiğini, dolayısıyla … firmasının iştigal alanının davacınınkinden büyük ve önemli ölçüde farklı olduğunu, Müvekkilinin Anayasal çalışma hakkının yalnızca bir zarar görme endişesi yüzünden sınırlandırılamayacağını, davacı firmanın hiçbir şekilde zarar görmediğinin ticari defterlerden de açıkça görülebildiğini, … ticari defter ve kayıtları incelendiğinde, onlarca müşteri içerisinden davacı ile de iş yapmış olan iki firmaya rastlandığını, listede yer alan …, önce müvekkili ile çalışmaya başladığını, daha sonra davacı firma ile de çalıştığını, dolayısıyla ortak müşteriymiş gibi gözüken … açısından işbu davada tartışılacak bir durum olmadığını, müvekkilinin davalı ile çalıştığı tek ortak firmanın … olduğunu, … adlı firmanın halen davacı ile de çalışmasını sürdürdüğünü, yani davacının konuyla ilgili maddi bir zararı bulunmadığını, Ayrıca bilirkişi raporunda, davacının yükselen bir kâr grafiği içerisinde olduğu ve müvekkili şirket faaliyetlerinden etkilenmediğinin açıkça tespit edildiğini, şirketin 2014 yılından bir önceki yıla göre faaliyet kârını %100 oranında, faaliyet dışı gelirini ise %2.000 oranında arttırdığını, müvekkilinin herhangi bir firmayla çalışmasının doğrudan davacıya herhangi bir zarar oluşturmadığını, müvekkilin davacının portföyünde olan Schindler ile çalışmasının, davacıya bu firmayla çalışmayı durdurduğu anlamına gelmeyeceğini, dolayısıyla müvekkilinin ortağı olduğu …ın …’den kazandığı paranın davacının doğrudan zararı olarak yorumlanamayacağını, insan kaynakları sektöründe bir firmanın eleman bulma işini hızlandırmak için aynı anda birçok firmayla çalışmasının son derece normal olduğunu,Hizmet sözleşmelerinde tek taraflı olarak işçi aleyhine düzenlenen cezai şart hükümlerinin geçersiz olduğunu ve uygulanamayacağını, davacı ile müvekkili arasında imzalanan hizmet sözleşmesinde yer alan cezai şartın da, tek taraflı olup yalnızca müvekkili aleyhine yaptırım içermesi nedeniyle davanın reddi gerektiğini, hizmet sözleşmesindeki rekabet etmeme hükmünde yer alan “coğrafi sınır” şartının geçersiz olduğunu, davacının fiziken İstanbul’da yer almakla birlikte Türkiye’nin her tarafında faaliyet gösterdiğini,Müvekkilinin, hiçbir ticari sır ve bilgiye sahip olmadığını, aksini iddia eden davacının bunu ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin, davacı şirketin üretim, finans, Ar-Ge ya da strateji gibi olası ticari sır niteliği taşıyacak bölümlerinde görev almadığını, müvekkilinin sahip olduğu bilgilerin, müşterilerin unvan, adres ve iletişim bilgilerinden ibaret olduğunu,Şirketini kurduğu tarihten bu yana zarar eden müvekkili için takdir edilen cezai şartın oldukça yüksek olduğunu ve müvekkilinin bu meblağı ödemesinin mümkün olmadığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına/ bozulmasına ve davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali iddiasından kaynaklanan cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalı, 25/06/2012 tarihinden itibaren şube müdürü sıfatıyla çalıştığı davacı şirketten 28.2.2014 tarihinde ayrılmıştır. İş sözleşmesinin sona erme tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 Sayılı TBK’nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 ve 445. maddelerinin uygulanması gerekmektedir.TBK 444 maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir.TBK 445/2 maddesinde yer alan “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmi olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” şeklindeki düzenlemede, rekabet yasağına ilişkin hüküm karşısında şayet işverenin de bir karşı edim yüklenmiş olması halinde, rekabet yasağının aşırı hükümlerinin süre ve coğrafi alan bakımından sınırlanmasında sadece hakime takdir yetkisi verilmiş olup, işveren tarafından böyle bir karşı edimin yüklenilmemiş olması halinde rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olacağı anlamına gelmeyecektir. Taraflar arasında imzalanan 25/06/2012 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesinin Rekabet Yasağı başlıklı maddesinde; iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 18 ay içinde doğrudan veya dolaylı olarak, davacının Türkiye sınırları içerisinde faaliyet gösterdiği illerden herhangi birinde, ticari faaliyet konusu geçici personel tedariki ve/veya her düzey için seçme ve yerleştirme hizmetleri olan herhangi bir kurum veya işletmede doğrudan veya dolaylı olarak personel, ortak, hissedar, yönetici, müdür veya danışman olarak çalışmayacağı ve bu hükme aykırı davranması halinde 1 yıllık brüt ücreti tutarında cezai şart ödeneceği düzenlenmiştir. Davalının, dava dışı … ile birlikte 07.03.2014 tarihinde aynı iş kolunda faaliyet gösteren … Ltd. Şti.’ni kurarak, davacının müşterileri ile iş ilişkisi içine girdiği ve rekabet yasağı hükümlerini ihlal ettiği faaliyeti davacının faaliyet alanı içinde bulunan İstanbul ili sınırlarında yaptığı anlaşılmakla, davalının cezai şarttan sorumlu olduğu, mahkemenin davalıyı cezai şarttan sorumlu tutmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, dolayısıyla davalı vekilinin istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır.TTK’nın 22. maddesi uyarınca ceza-i şarttan tenkis hükmü tacir hakkında uygulanamaz ise de, davalının şirket ortağı olması ona tacir sıfatını kazandırmayacağından somut olayda TBK’nın 182/3. maddesinin uygulanma kabiliyetinin bulunduğu, bir olayda cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yararla cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı gibi hususlar dikkate alınması gerektiği, ilk derece mahkemesince, ceza-i şart miktarı tayin olunurken bu hususlar dikkate alınarak hakkaniyete uygun miktarda indirim yapıldığı görülmekle, belirtilen hususlara ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. Ancak davanın red edilen kısmının takdiri indirime dayanması nedeniyle davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, takdiri indirim nedeniyle red edilen kısım üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Ayrıca, davanın red edilen kısmının takdiri indirime dayanması nedeniyle yargılama giderlerinin de tümden davalı üzerinde bırakılması gerekir ise de, davacı tarafça bu husus istinaf sebebi yapılmadığından, dairemizce yargılama giderleri yönünden karar düzeltilmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, mahkemece deliller toplanılmış olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus bulunmadığından HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dairemizce yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-A)Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, B)Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/03/2019 tarih ve 2014/1160 Esas – 2019/163 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden hüküm kurulmak suretiyle; Davanın KISMEN KABULÜ ile 22.680,00 TL cezai şart bedelinin 11/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Karar ve ilam harcı 1.549,27 TL’den peşin alınan 1.106,65 TL harcın mahsubu ile kalan 442,62 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-İlk Derece Mahkemesi’nde yapılan yargılama sırasında davacı tarafnıdan sarf edildiği anlaşılan; 1.400,00 TL bilirkişi ücreti ve 210,50 TL posta ve tebligat giderinden oluşan toplam 1.610,50 yargılama giderinden davanın kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan 563,67 TL ile ilk harç 1.131,85 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davalı tarafından yapılan 20,60 TL yargılama giderinden davanın reddolunan kısmı üzerinden hesaplanan 13,39 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Cezai şart tutarında takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek red edilen kısım yönünden davalı lehine vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına, 7-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının talep halinde ilgili tarafa iadesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 9-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 10-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 1.549,27 TL harçtan, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 387,32 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 1.161,96 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 11-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının talep halinde ilgili tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/05/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.