Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1306 E. 2021/579 K. 16.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1306 Esas
KARAR NO: 2021/579 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/03/2019
NUMARASI: 2018/48 Esas 2019/212 Karar
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
KARAR TARİHİ: 16/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı şirketin aile şirketi olduğunu ve ailenin 4 bireyinin aynı hisse oranına ve sermayeye sahip olduğunu, … Tic. AŞ’nin%10 hisseye sahip olduğunu, son yıllarda ortaklık pay oranlarının erkek çocuk lehine değiştiğini, …’nın hisselerinin %68 olduğunu, davalı şirket tarafından 24/11/2017 tarihinde 2016 yılına ait olağan genel kurul yapılmasına karar verildiği oy çokluğu ile alınan gerçeği yansıtmayan ve şirket karını gizleyen finansal tablolarla oluşturulan faaliyet raporu ve denetçi raporu ile bilanço ve kar/zarar hesaplarının tasdik edilmesi kararının, yönetim kurulu üyeleri ve denetçinin ibra edilmesi kararının karın dağıtılmaması kararının ve yönetim kurulu üyelerine 15.000.TL ‘sına kadar ücret ödenmesi konusunda yönetim kuruluna yetki verilmesi kararı ile şirket sermayesinin 470000.000TL sinden 5.000.000TL sına bedeli karşılığında artırılması ve esas sözleşmenin sermaye ve pay senetlerinin nevi başlıklı 6. Maddesinin tadil edilmesi kararının öncelikle yürütülmesinin durdurulması suretiyle iptalinin gerektiğini, alınan kararların usul ve hukuka aykırı olduğunu, yönetim kurulu kararının davacıya tebliğ edilmediğini, sermaye artırımı kararının kötü niyetli olduğunu ve uygulanması halinde telafisi imkansız zararlar doğuracağından bahisle şirket sermayesinin artırılması ve oy çokluğu ile alınan kararların iptalini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın kötü niyetle mesnetsiz olarak açıldığını,davacının babasının rahatsızlanmasını fırsat bilerek mal mülk peşine düştüğünü, şirket için çalışan erkek kardeşinin işlerini zorlaştırdığını, davacının kötü niyetli olduğunu, kötü niyetli davacının kasıtlı ve bilinçli olarak belgelerle ve olayın akışı ile sabit olan pay devirleri hususunu gerçek durumdan farklı olarak anlattığını, olağanüstü genel kurul toplantısının usulüne uygun olarak yapılarak tescil edildiğini, sermaye yapısına ilişkin bu oluşumların, özellikle kendileri ile ilgili kısmı baba …’nın sağlığında, işin başındayken, tarafların rızaları ile gerçekleştiğini, sözleşmelerin, ödemelerin makbuzların tanzim olunarak imzaları ile devir işlemlerinin yapıldığını,dava konusu edilen genel kurul toplantısında olay çıkardığını kötü maksatlı davrandığını,bazı işlemlerin saklanarak bilançoda gösterilmediğine ilişkin somut iddia ve belgenin sunulmadığını davacı tarafın beyan ve iddialarının nasıl da dayanaksız olduğunu, şirketin 2002-2005 yılları arasında kar dağıtımı yaptığını, ticari faaliyetlerinin daha verimli olarak devamının sağlanması maksadıyla 2005 yılı sonrası kar dağıtımı yapmama kararı aldığını ve bu kararda davacının da imzasının bulunduğunu,sermaye artırımı şirketin ticari faaliyetleri ve borçlarını ödemek sebebiyle ihtiyaç dolayısıyla yapıldığını usul ve yasaya uygun olduğunu, şirketin dış kaynaklardan sermaye artırımı yapmak istemesi durumunda öncelikle mevcut bulunması halindeki karını sermayeye eklemesi, halen ihtiyaç giderilemiyorsa dış kaynaklardan sermaye artırımı yapması gerektiği, somut olayda şirketin iç kaynaktan sermaye artırımı yapmayıp, doğrudan dış kaynak artırımı yapmasının davacının mağduriyetine neden olacağı hususunun hukuki mesnetten yoksun olduğundan bahisle davacının ihtiyati tedbir taleplerinin reddini,TK 448/3.md’si uyarınca, şirketimizin uğraması muhtemel zararlarına karşı davacının teminat yatırmasını, davanın esastan reddini yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/03/2019 tarih ve 2018/48 Esas – 2019/212 Karar sayılı kararında; “…Somut olaya gelince, davacı şirket ortağı tarafından davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurul kararlarının iptali talep edilmiştir. Bilindiği üzere 6102 sayılı TTK’nın 446/(1)-a.maddesi gereğince toplantıda hazır bulunupda karara olumsuz oy veren ve muhalefetini tutanağa geçirten pay sahipleri iptal davası açabilecektir. Davacının 2,3,4 ve 6 no’lu kararların iptaline yönelik talebi yönünden Genel kurul kararlarının yasa, anasözleşme ve afaki iyiniyet kurallarına aykırılık halleri ileri sürülerek iptalleri isteminde bulunabilmek için 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi uyarınca, toplantıya katılan üyenin karara ret oyu kullanarak muhalif kalmasının ve bu keyfiyeti zapta geçirmesinin gerekmesine, oylama öncesi yapılan görüşme sırasında bir öneriye karşı olunduğunun belirtilmesinin veya ret oyu kullanılmasının alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımadığı Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarındadır (Bkz. Yargıtay 11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887; 2015/13122 E.K sayılı ilamı). 24/11/2017 tarihli genel kurul toplantısında iptali istenen 2,3,4 ve 6 no’lu kararlara ilişkin olarak davacının usulune uygun muhalefet şerhi bulunmadığından bu kararlarına iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir. Davacının 5 no’lu kararın iptal talebi yönünden; iptali istenen madde şirket karından kanun ve esas sözleşmeye göre gerekli miktarlar ayrıldıktan sonra kar payı dağıtılmamasına ilişkindir. Her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kâr elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi maksat ve konular için kurulur” (TTK madde 331) ve kâr elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. Şirketin nihai amacının kâr elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte anasözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi ve uygulamada da sıkça görülüp dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK’nın 523/2. maddesindeki düzenlemedir. Anılan düzenleme gereğince genel kurul, aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. TTK’nın 452. maddesinde belirtilen müktesep haklardan olan kâr payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan TTK’nın 523/2. fıkrası arasındaki hassas dengenin kurulması zorunludur.Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda, davacının şirketin kuruluşundan beri kar payı dağıtılmadığı iddiasına karşılık sunulan 2006 tarihli dekontlara davacının itirazı bulunmadığından kar payı ödemesi şeklinde değerlendirildiği, şirketin finansal tabloları, kar-zarar hesapları ve bilançosu incelendiğinde, şirketin özkaynaklarının güçlü olduğu, son 3 yıl düzenli olarak kar elde edildiği ancak serbest nakit akım analizi sonucunda 2016 yılında nakit çıkışı yaratmış olduğu, finansal borçlarının olmadığı, şirketin borç kalemleri arasında en önemli hesabı “… Arsa alımı” açıklamalı borcun oluşturduğu, …’nın şirket ortaklarından biri olduğu, konjonktürel durum itibariyle kar payı dağıtmama kararının objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığı hususunda takdirin mahkemeye bırakıldığı belirtilmiş olup, şirketin son 3 yıldır kar elde etmekte olduğu, şirketin kar payı dağıtmama hususunda direngen bir tavır içinde olduğu kanaatinin oluşmadığı, kararın objektif iyiniyet kurallarına aykırı görülmediğinden bu maddenin iptaline yönelik talebin reddine karar verilmiştir. Davacının 7 no’lu kararın iptali talebi yönünden bu karar sermaye arttırımına ilişkin olup, iştirak taahhütnamesi imzalanmadığından kararın tescil edilmemiş olduğu anlaşılmıştır. TTK nun sermayenin artırılması başlıklı (Özel değişiklikler ) TTK nun 456/3 maddesinde artırım genel kurul,veya yönetim kurulu kararı tarihinden itibaren üç ay içinde tescil edilmediği takdirde ,genel kurul veya yönetim kurulu kararı geçersiz hale gelir ve 345.maddenin 2. fıkrası uygulanır” şeklindedir. Davaya konu sermaye arttırıma ilişkin karar için ticaret siciline başvurulduğu, iştirak taahhütnamesi imzalanmadığından kararın tescil edilememiş olduğu, davaya konu genel kurul kararının yasal sürede tescil ettirilmediği için geçersiz hale geldiği, geçersiz hale gelen sermaye artımı kararının iptaline karar verilemeyeceği anlaşılmakla kararın 6102 sayılı Yasanın 456/3 maddesi uyarınca 3 aylık süre içerisinde ticaret siciline tescili yaptırılmadığından geçersiz hale geldiği anlaşılmakla konusuz kalan talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup aşağıda yazılı olduğu biçimde hüküm kurulmuştur…”gerekçesi ile, 1-Davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait genel kurul toplantısında; a-2,3,4 ve 6 no’lu kararların iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğu nedeniyle REDDİNE, b-5 no’lu kararın iptali talebinin REDDİNE, c-7 no’lu sermaye arttırımına ilişkin kararın 6102 sayılı Yasanın 456/3 maddesi uyarınca 3 aylık süre içerisinde ticaret siciline tescili yaptırılmadığından geçersiz hale geldiği anlaşılmakla konusuz kalan talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının eksik ve hatalı incelemeye dayalı, deliller değerlendirilmeksizin ve kendi içerisinde çelişkiye düşülerek verildiğini, hakkaniyete ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, Dosyadaki tespitler ve yine dosyada mübrez 24/11/2017 tarihli 2016 yılı olağan genel kurul tutanağında açıkça görülmesine rağmen 2, 3, 4 ve 6.maddelerde usulüne uygun muhalefet şerhi bulunmadığı gerekçesi ile verilen kararın açıkça usule, hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, 2016 yılı olağan genel kurul tutanağının incelenmesinde görüleceği üzere; yıllık faaliyet raporu ve denetçi raporunun okunması ve müzakere edilmesi başlıklı 2.maddeye muhalefet şerhi konulduğunu, Bilanço ve kar/zarar hesapları başlıklı 3.maddeye şerh ile birlikte ret oyu kullanıldığını, Yönetim kurulu üyelerinin ibrası başlıklı 4.maddeye şerh ile birlikte ret oyu kullanıldığını, Yönetim kurulu üyelerinin ücretlerinin belirlenmesine ilişkin 6.maddeye ise piyasa koşulları itibariyle fahiş olduğu açık olan yönetim kurulu üyelerinin ücreti kararına karşı halin icabında anlaşılan sebeplerle ret oyu kullanıldığını, Mahkemece genel kurul toplantı tutanağında yazılı muhalefet şerhleri görmezden gelinerek bu karar yönünden dava şartı yoksunluğundan davanın reddine karar verilmesinin usule ve hukuka aykırı olduğunu, Mahkeme diğer ortakların olumsuz oylarına rağmen kendi kendisini ibra eden …’nın bu işlemini geçerli görerek hukuk kaidelerini yok saydığını, dolayısıyla 4.madde de alınan yönetim kurulu üyelerinin ibrası kararının bu nedenle de iptali gerekirken aksi yöndeki hüküm tesisi hatalı olduğunu, Genel kurul tutanağının incelenmesinden 2, 3, 4 ve 6.maddelere muhalefet şerhi konularak ret / olumsuz oy kullanıldığı açık olduğundan ve ayrıca yönetim kurulu üyesi ortağın kendisinin ibrası hususunda oy kullanması hukuken mümkün olmadığından yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılması gerektiğini, Bilirkişi raporuna itiraz ve beyan dilekçesinde ileri sürüldüğü üzere, dava tarihinden yaklaşık 15 yıl önce davalı aile şirketi tarafından hiçbir açıklamada bulunmaksızın elden yatırılan ve yatırıldıktan sonra 2 dakika içerisinde kuruşuna kadar yeniden çekilen paranın kar dağıtımı olarak değerlendirilemeyeceğini, Davalı şirketin yıllar itibariyle kar elde etmesine rağmen hiç kar payı dağıtmadığı anlaşılmakta olup, kabul anlamına gelmemekle birlikte en azından 2006 tarihinden bu yana kar payı dağıtmadığı da çekişmesiz ve sabit olduğunu, Müktesep hak olan kar payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan karın dağıtılmaması arasındaki hassas dengenin kurulması zorunlu olduğu, karın dağıtılmaması istisnai bir durum olduğu, davalı tarafa kar payının sürekli olarak yıllarca dağıtılmamasını gerektirir bir durumun ne olduğu somut olarak açıklanmadığını, bu durumda kar payının dağıtılmamasına ilişkin alınan genel kurul kararının yasa, ana sözleşme ve özellikle iyi niyet kuralları ile bağdaştığını kabul etmenin mümkün olmadığını, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 25/02/2014 T. 2012/13234 E. 2014/3514 K.) 2006 yılındaki banak hareketlerinin gerçek bir kar dağıtımı olmadığı, buna karşın kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için aksi düşünüldüğünde dahi davalı şirketin 2006 yılından bu yana yaklaşık 15 senedir hukuken geçerli hiçbir gerekçe bulunmaksızın kar dağıtmadığı sabitken, yerel mahkemenin kar payı dağıtılmamasının objektif iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı kanaatiyle verdiği kararın somut olaylarla bağdaşmayan, mesnetsiz ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, Dosyada alınan bilirkişi raporunda davalı şirket genel kurul toplantısının 7.gündem maddesi olan sermaye artırım kararı ile ilgili yapılan tüm somut tespitler ile sermaye artış kararı alınmasını gerektirir bir durum olmadığı değerlendirilmek suretiyle dava açmadaki haklılıklarının sabit hale geldiği, mahkemece bu husus değerlendirilerek müvekkili lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesinin açıkça hukuka ve usule aykırı olduğunu, Mahkemece kararda, iştirak taahhütnamesi imzalanmadığından sermaye artırım kararının tescil edilmemiş olduğunun anlaşıldığının belirtildiği, sermaye artırımı kararının tescil edilmeme gerekçesinin iştirak taahhütnamesi imzalanmamasından kaynaklandığı davalının beyanı ve iddiası olup, dosyada bu iddiayı kanıtlar hiçbir belge bulunmadığını, mahkemece sermaye artırım kararlarının tescil edilmesinin iştirak taahhütlerini gerektirip gerektirmediği hususunun olaydan bağımsız olarak hukuki değerlendirilmesi ve irdelenmesi yapılmaksızın davalının kanıtlayamadığı iddiasının esas alınması da açıkça hukuka aykırı olduğunu, iştirak taahhütnamesi işbu davanın açılmasından sonra gündeme geldiği, dava açtıkları tarihte iştirak taahhütnamesi talebi de olmadığı, bu nedenle de mahkemece iştirak taahhütnamesi iddiasının değerlendirilemeyeceğini, Ticaret Sicil Müdürlüğünün 19/02/2018 tarih 61464 tahakkuk numaralı yazısında genel kurul tescil işlemlerinin yapılabilmesi için tamamlanması gereken eksiklikler ve yasaya uygun olmayan işlemlerin davalı şirkete bildirildiğini, Davalı şirketin sermaye artırım kararını tescil edememesine yol açan ve bu kararın hukuka aykırı olduğunu gösteren en büyük neden sermayeye eklenebilecek fonlar mevcutken sermaye taahhüt edilmesi yoluyla sermaye artırılmaya çalışılması olduğunu, Davalı şirketin önceden ortaklara görüşünü sormadığı, istişare etmediği, tadil metnini düzenlemeden önce iştirak taahhütlerini ortaklara göndermediği, çoğunluk paya sahip tek ortağın kötü niyetli isteği ve oy çokluğu ile kanuna aykırı olarak sermaye artırımı yoluna gittiği, her şey olup bittikten sonra genel kurul kararının Ticaret Sicil Müdürlüğünde ilan ettirilemediği aşamada, geriye dönük işlem yapmaya kalkıp iştirak taahhüdü imzalatmak istediği, bu iştirak taahhüdünün istenmesi tek başına dahi avalının kötü niyetli olduğunu, müdebbir bir tacir gibi hareket etmediğini, yangından mal kaçırır gibi aceleci bir yaklaşımla, genel kurulda hukuka aykırı kararlar aldığını açıkça kanıtladığını, kaldı ki müvekkili dışında davalı şirketin diğer ortakları … ve …’da iştirak taahhütnamesi imzalamadığını, Ticaret Sicil Müdürlüğünün giderilmesini istediği davacı müvekkili kusur atfedilemeyecek bu eksiklikler ve yasaya aykırı durumlar davalı şirket tarafından giderilemediği, sermaye artırım kararı bu nedenle davalıdan sadır sebeplerle tescil edilemediğini, Ayrıca İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 19/02/2018 tarih ve 61464 tahakkuk numaralı yazasıyla davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yaptığı 2016 yılı genel kurul kararlarının hukuka aykırı olduğu, davalarının da haklılığının da tevsik edildiğini, Yerel mahkemece dosya kapsamı ile sabit bulunan davanın ikame anındaki haklılıkları gözetilmeksizin davacı müvekkili lehine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmemesinin hatalı olduğunu, TTK 453.maddesinde yer alan emredici düzenleme gereğince, genel kurulun esas sözleşmenin değiştirilmesi için toplantıya çağrılması halinde yönetim kurulunca karara bağlanmış bulunan değişiklik taslağının, değiştirilecek mevcut hükümlerle birlikte 414üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde belirtildiği şekilde ilan edilmesi gerektiğini, 01/11/2017 tarih ve 9442 sayılı ticaret sicil gazetesinde yapılan genel kurul ilanında, esas sözleşmedeki sermaye maddesine ilişkin tadil metni, ilan edilmediği, her şeyden önce bu nedenle genel kurulda oy çokluğu ile alınan sermaye artırımı kararının iptali gerektiğini, Özetle, davalı şirket kayıtlarında söz konusu satılan taşınmazların gerçek değerlerinin çok altında göstermiş olduğu haliyle dahi, davalı şirketin Bakırköy … Noterliğinden taraflarına gönderdiği 26/12/2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile satışı yapılan ofis, dükkan ve konutların satış bedellerinin ihtarname tarihi itibariyle şirketin toplamı 19.223.123,30.TL satış bedeli elde ettiğini açıkça beyan ettiğini, geride satışı yapılacak daha birçok ofis, dükkan ve konut da bulunduğunu, Bu haliyle davalı şirketin 19.223.123,30.TL gelir elde etmişken, bu nedenle de davalı şirketin oy çokluğu ile sermaye artırımı kararı kötü niyetli ve hukuka aykırı olduğunu, Davalı şirketi hali hazırda faaliyet gösterdiği tek konu, kat karşılığı inşaat sözleşmeleri doğrultusunda inşaatları tamamlanmış taşınmazlarının satılmasını beklemekten ibaret olduğu, görüldüğü gibi şirketin şu an itibarile gerek iç ve dış koşulları gerekse işletme ve yatırım ihtiyacının bulunmaması nedenleriyle sermaye ihtiyacı bulunmayıp aksine kar payı dağıtması gerektiğini, Kaldı ki şirketi sözde sermaye ihtiyacını kat karşılığı yapılan taşınmazların satışından elde ettiği 19.223.123,30.TL gelirden karşılayabileceğini, halen satışı devam eden bir çok taşınmazı da bulunduğunu, bu durum tek başına dahi bedeli karşılığı sermaye artırımı kararında, şirket yönetiminin kötü niyetli olduğunu, şirket hisselerinin çoğunluğunu ele geçiren yönetici ortak …’nın çıkarları doğrultusunda davacı müvekkili hisselerini daha da küçültmeye yönelik olduğunu açıkça gösterdiğini, Yargıtayın yerleşmiş görüşünün bu yönde olduğunu, (Yargıtay 11. H.D. 11/12/1995 T. 95/8154 E. 95/9165 K.) Davalının işbu davanın açılmasından sonra bu davadaki iddialarının doğruluğundan fonlarının bir kısmını sermayesine eklemek zorunda kaldığını, Davalı şirketin bu gün itibariyle faaliyeti mevcut taşınmazlar üzerine kat karşılığı olarak yapılan hissesine düşen ofis ve konutların satışı olduğu, bu satış işlemleri de müteahhit tarafından gerçekleştirildiğini, dolayısıyla davalı şirketin yönetim giderleri dışında gideri de bulunmadığını, şirketin yeni bir yatırım ya da faaliyet konusu da bulunmadığını, Hal böyleyken sermaye artırımına gidilmesinin kötü niyetli olduğunu, davalı şirketin yönetiminin sermaye artırımındaki asıl amaçları müvekkili davacının şirket hissini daha da küçültmek olduğunu, Şirket yönetici ortağı … bu yolla, şirket kaynaklarını kendi menfaatlerine kullanmış ve kullanmakta olduğunu, aile şirketi olan davalı şirketin karar ve tasarruflarında davacı ortağı hiç bir bilgi vermeyerek yönetici ortak oğul, …’nın çıkarları doğrultusunda ve keyfine g öre idare edile geldiğini, bu nedenle davalı şirket aleyhine Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1065 Esas sayılı dosyasında şirketin fesih ve tasfiyesi mahkemenin aksi kanaatte olması halinde davacı müvekkilinin ortaklıktan çıkartılarak şirketin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değeri üzerinden hesaplanacak pay bedelinin ödenmesi talepli dava açıldığını, Sonuç olarak; davalı şirketin yönetimini elinde bulunduran erkek kardeş tarafından yapılan kötü niyetli işlemler kapsamında 24/11/2017 tarihinde yapılan olağan genel kurulda alınan, hukuka ve hakkaniyete uygun olmayan bilanço ve kar / zarar hesaplarının tasdik edilmesi, yönetim kurulu üyeleri ve denetçinin ibra edilmesi, karın dağıtılmaması, yönetim kurulu üyelerine 15.000.TL’sine kadar ücret ödenmesi konusunda yönetim kuruluna yetki verilmesi kararlarının iptaline karar verilmesi gerekirken, 2, 3, 4 ve 6 nolu kararların muhalefet şerhi bulunmadığı gerekçesiyle, kar dağıtmama kararının ise objektif iyi niyet kurallarına uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, Şirket sermayesinin 470.000.TL’sinden 5.000.000.TL’sine bedeli karşılığında artırılması ve esas sözleşmenin “Sermaye ve Pay Senetlerinin Nev”i başlıklı 6.maddesinin tadil edilmesinin onaylanması kararı da bir çok yönden açıkça hukuka, hakkaniyete aykırı olup dava tarihindeki haklılıklarının sabit olduğunu, ancak yerel mahkeme davanın ikame anındaki haklılıkları gözetilmeksizin davacı müvekkili lehine yargılama gideri ve vekaelt ücreti hükmetmemesinin hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak talep doğrultusunda davalı şirketin 24/11/2017 tarihli 2016 yılı olağan genel kurulunda oy çokluğu ile alınan; 1-Gerçeği yansıtmayan ve şirket karını gizleyen finansal tablolarla oluşturulan faaliyet raporu ve denetçi raporu ile bilanço ve kar / zarar hesaplarının tasdik edilmesi kararının iptaline, 2-Yönetim kurulu üyeleri ve denetçinin ibra edilmesi kararının iptaline, 3-Karın dağıtılmaması kararının iptaline, 4-Yönetim kurulu üyelerine 15.000.TL’sına kadar ücret ödenmesi konusunda yönetim kuruluna yetki verilmesi kararının iptaline, 5-Şirket sermayesinin 470.000.TL’sından 5.000.000.TL’sına bedeli karşılığında artırılması ve esas sözleşmenin “Sermaye ve Pay Senetlerinin Nev”i başlıklı 6.maddesinin tadil edilmesi kararına karşı dava açmalarındaki haklılıklarının tespit edilerek müvekkili davacı lehine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesine, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan 2,3,4,5,6,7 nolu kararların iptaline karar verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince,1-Davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait genel kurul toplantısında; a-2,3,4 ve 6 no’lu kararların iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğu nedeniyle REDDİNE, b-5 no’lu kararın iptali talebinin REDDİNE, c-7 no’lu sermaye arttırımına ilişkin kararın 6102 sayılı Yasanın 456/3 maddesi uyarınca 3 aylık süre içerisinde ticaret siciline tescili yaptırılmadığından geçersiz hale geldiği anlaşılmakla konusuz kalan talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davalı şirketin … Toplantısının yapıldığı tarihte hazirun cetveline göre ortaklık yapısının %2 …, %68 …, %15 …, %15 … olduğu tesbit edilmiştir. Hazirun cetveline göre 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısına ortaklardan …, …’nın asaleten, … adına vekaleten …’in , … adına vekaleten …, …, …’in katıldıkları ve hazirun cetvelini imzaladıkları görülmüştür. Davalı şirketin sicil kaydına göre yönetim kurulu üyelerinin …, … olduğu, yetkilisinin … olduğu görülmüştür. Genel kurul kararlarının iptaliline ilişkin olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 445 Maddesinde;” 446 ncı maddede belirtilen kişiler, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açabilirler,” hükmü düzenlenmiştir. Davacı vekilinin 2,3,4 no’lu kararların iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğu nedeniyle reddine ilişkin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, 2 nolu gündem maddesinde; yıllık faaliyet raporu ve denetçi raporunun okunması ve müzakere edilmesi görüşülmüş, tutanağa davacı … adına vekaleten katılan … tarafından 2.maddeye muhalefet şerhi konulmuştur. 3 nolu gündem maddesinde; bilanço, kar ve zarar hesaplarının okunması ve müzakere edilmesi sonucu oylama yapıldığı, kararın oy çokluğu ile alındığı, oylamadan sonra tutanağa davacı … adına vekaleten katılan … tarafından 3.maddeye muhalefet şerhi konulmuştur. 4 nolu gündem maddesinde; yönetim kurulu üyeleri ve denetçinin ibrasının oylandığı, kararın oy çokluğu ile alındığı, oylamadan sonra tutanağa davacı … adına vekaleten katılan … tarafından 4.maddeye muhalefet şerhi konulduğu tesbit edilmiştir. 6102 sayılı TTK’nun 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Somut olayda, davacı ortağın genel kurulda kendisini vekili aracılığıyla temsil ettirdiği, vekilin iptali istenen ve mahkemece reddine karar verilen 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılı olağan genel kurul toplantı tutanağının 2,3,4 nolu gündem maddesi ile ilgili olarak muhalefet şerhini tutanağa yazdırdığı, buna göre 6102 sayılı TTK’nun 446. Maddesi uyarınca dava şartının gerçekleştiği tesbit edilmekle, mahkemece bu maddeler yönünden esastan inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup davacı vekilinin 2,3,4 nolu maddelere yönelik istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan 2,3,4 nolu kararların iptaline yönelik davacı talepleri dairemizce değerlendirilmiştir. 2 nolu gündem maddesinde; yıllık faaliyet raporu ve denetçi raporunun okunması ve müzakere edilmesi görüşülmüş olup alınmış bir karar olmadığından ve iptali gereken bir durum olmadığı tesbit edilmekle davacının bu maddenin iptaline yönelik talebinin reddine karar verilmiştir. 3 nolu gündem maddesinde; bilanço, kar ve zarar hesaplarının okunması ve müzakere edilmesi sonucu oylama yapıldığı, kararın oy çokluğu ile alındığı tesbit edilmiş olup davacının 3 nolu gündem maddesinin iptali ile ilgili somut bir iptal sebebinin ileri sürülmediği ve yöneticinin sorumluluğunu doğuran iddialar olup alınan kararın ana sözleşmeye, dürüstlük kuralına ve kanuna aykırı bir durum olmadığı tesbit edilmekle, davacının bu maddenin iptaline yönelik talebinin reddine karar verilmiştir. 4 nolu gündem maddesinde; yönetim kurulu üyeleri ve denetçinin ibrasının oylandığı, kararın oy çokluğu ile alındığı tesbit edilmiş olup yönetim kurulunun ibrası TTK 436. maddede düzenlendiği, yönetim kurulunun ibrasına ilişkin yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin olarak yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekmektedir. Somut olayda, davalı şirkette ortakların hisselerinin toplamı 47.000 adet olup yönetim kurulu üyesi …’nın toplam hissesinin 31.960 adet olduğu, yönetim kurulu üyesi dışında oylamaya katılan ortakların hisseleri toplamının ise 14.100 olduğu, yapılan oylama sonucu yönetim kurulu üyelerinin 14.100 olumsuz oya karşılık 31.960 oyla, oy çokluğu ile ibra edildiği, bu durumda yönetim kurulu üyesi …’nın 31.960 adet oyla TTK 436. Maddesine aykırı olarak kendi ibrasında oy kullandığı, yönetim kurulu üyesi …’nın 31.960 adet olumlu oyu mahsup edildiğinde yeterli nisabın sağlanamadığı, bu nedenle genel kurul toplantı tutanağının yönetim kurulunun ibrasına yönelik 4.maddesinin iptali gerektiği tesbit edilmekle, davacının 4. maddenin iptaline yönelik talebin kabulüne karar verilmiştir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/1583 Esas- 2021/1898 Karar sayılı kararıda benzer mahiyettedir. ) Davacı vekilinin 6 no’lu kararın iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğu nedeniyle reddine ilişkin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, 6 nolu gündem maddesinde; yönetim kurulu üyelerine ücret ödenmesine ilişkin kararın oylandığı, kararın oy çokluğu ile alındığı, oylamadan sonra tutanağa davacı … adına vekaleten katılan … tarafından muhalefet şerhinin konulmadığı tesbit edilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi uyarınca, toplantıya katılan üyenin karara ret oyu kullanarak muhalif kalmasının ve bu keyfiyeti zapta geçirmesinin gerekmesine, ret oyu kullanılmasının alınan karara muhalif olunduğu anlamını taşımadığı, 24/11/2017 tarihli genel kurul toplantısında iptali istenen 6 no’lu karara ilişkin olarak davacının muhalefet şerhi bulunmadığından bu kararın iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğundan reddine ilişkin mahkemece verilen karar, usul ve yasaya uygun olup davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin 5 no’lu kararın iptaline ilişkin talebin reddine dair mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, 5 nolu gündem maddesinde; kar payı dağıtılmamasına ilişkin oylama yapıldığı, kararın oy çokluğu ile alındığı, oylamadan sonra tutanağa davacı … adına vekaleten katılan … tarafından 5.maddeye karın dağıtılmasını talep ediyoruz şeklinde karşı çıkmanın tutanağa yazıldığı tesbit edilmiştir. Somut olayda mahkemece alınan bilirkişi raporunda, dava konusu şirketin öz kaynaklarında düzenli bir artış olduğu, kaydi olarak firmaların karlı olması her zaman nakit yaratabileceği anlamına gelmediği, şirketin 2016 yılında serbest nakit akımının -671.360,91 TL. Düzeyinde olduğu, şirketin 2016 yılında gelir tablosu kayıtlarına göre karlı görülmekle beraber 2016 yılında nakit çıkışı yaratan bir şirket olduğu, 2016 yılı net çalışma sermayesi negatif yönde olduğu belirtilmiştir. HMK 282 maddesinde “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir,” şeklinde yasal olarak düzenlenmiş olup, bilirkişi raporlarının hukuki değerlendirilmesi de mahkemeye ait olmakla, ilk derece mahkemesince, şirketin son 3 yıldır kar elde etmekte olduğu, şirketin kar payı dağıtmama hususunda direngen bir tavır içinde olduğu kanaatinin oluşmadığı, kararın objektif iyiniyet kurallarına aykırı görülmediğinden bu maddenin iptaline yönelik talebin reddine yönelik verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin 7 no’lu kararın iptaline ilişkin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/6379 Esas- 2018/358 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK’nin 456. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, sermaye artırımına ilişkin genel kurul ya da yönetim kurulu kararının alındığı tarihten itibaren üç ay içerisinde tescil edilmediği takdirde geçersiz hale geleceği, 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait olağan genel kurul toplantısında alınan kararın yasal üç aylık sürede tescil edilmediği tesbit edilmekle, 7 nolu gündem maddesine yönelik mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, yukarıda açıklanan nedenler ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak, dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/03/2019 Tarih ve 2018/48 Esas 2019/212 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle, 1-Davalı şirketin 24/11/2017 tarihinde yapılan 2016 yılına ait genel kurul toplantısında alınan; a-4 no’lu kararın iptaline ilişkin talebin KABULÜ ile; 4 no’lu kararın İPTALİNE,b-6 no’lu kararın iptaline ilişkin talebin dava şartı yokluğu nedeniyle REDDİNE, c-2, 3 ve 5 no’lu kararların iptaline ilişkin talebin REDDİNE, d-7 no’lu sermaye arttırımına ilişkin kararın 6102 sayılı Yasanın 456/3 maddesi uyarınca 3 aylık süre içerisinde ticaret siciline tescili yaptırılmadığından geçersiz hale geldiği anlaşılmakla konusuz kalan talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL harçtan dava açılırken peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40.TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 77,00.TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından sarf edilen 250,50.TL tebligat/ posta gideri ile 2.000,00.TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam: 2.250,50.TL yargılama giderinin, davanın kabul ve ret oranına göre (1/2 kabul) hesap ve takdir olunan 2.248,50.TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri bulunmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 8-Bakiye gider avansı varsa karar kesinleştiğinde talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 10-Davacı tarafından sarf edilen 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 39,00 TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş/dönüş masrafı olmak üzere toplam 160,30.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 16/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.