Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1214 E. 2021/635 K. 22.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1214
KARAR NO : 2021/635
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/12/2018
DOSYA NUMARA : 2015/575 Esas – 2018/1234 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 22/04/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; TMSF bünyesinde olan … A.Ş’den kullanılan krediye ilişkin olarak alacağın tahsili amacıyla İstanbul …. İcra Dairesinin … E. sayılı dosyasında davalılara karşı yapılan icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini belirterek, davalıların itirazının iptaline, takibin devamına ve alacağın %20′ si oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; … A.Ş’den kullandırılan kredinin ipotekle temin edildiğini, banka tarafından 1998 tarihinde gönderilen ihtar üzerine asıl borçlu şirket üzerine görüşme yaptığını ve borcun ödenmesi konusunda ikna ettiğini, bankayla Ocak 1999 tarihinde protokol yapıldığını ve bu protokol kapsamında tüm borcun ödenerek taşınmaz üzerindeki ipoteğin de fek edildiğini belirterek, davanın reddine, davacının kötüniyet tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetki yönünden reddi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığına, ayrıca 1 yıllık hakdüşürücü süre geçtikten sonra açılması nedeniyle de usulden reddi gerektiğini, dava dışı asıl borçlu … A.Ş.’nin, … A.Ş’den kullandığı kredilerin teminatı olarak Adana İli … ilçesi ve … ili … ilçesinde bulunan iki ayrı taşınmaz üzerine sırasıyla 7.500.000,00 TL bedelli ve 30.000.000,00 TL bedelli ipotek konulduğunu ve Seyhan ilçesinde bulunan taşınmazla ilgili ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılarak Adana …. İcra Dairesi’nin … talimat sayılı dosyasında taşınmazın cebri icra yoluyla sattırıldığını ve bankanın alacağını tahsil etmesi üzerine 01.03.2000 tarihinde ipoteğin kaldırıldığını, Erdemli’deki taşınmazın da yine icra vasıtasıyla sattırılarak 11.07.2000 tarihinde ipoteğin fekkedildiğini ve borçların büyük bir kısmının kapatıldığını, bunun dışında 07.08.1998 tarihinde başka bir taşınmaz üzerine ipotek tesis edildiğini ve 15.01.21999 tarihinde de dava dışı asıl borçlu şirketin kalan borçlarının tasfiyesiyle ilgili olarak bankayla protokol akdedildiğini ve 4 ayrı tarihte muhtelif miktarlı taksitlerle borcun ödenmesinin kararlaştırıldığını, tüm ödemelerin yapılarak borcun tamamen tasfiye edildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 06/12/2018 tarih ve 2015/575 Esas – 2018/1234 Karar sayılı kararı ile; ” …Davacı ile davalı … arasında sulh protokolü akdedilmiş ve borcun taksitler halinde ödeneceği kararlaştırılmıştır. Davacı vekilince 22.11.2018 tarihli dilekçe ile davalı … yönünden borcun tamamen ödenmiş olması nedeniyle alacaklarının sona erdiği ve davanın konusunun kalmadığı, bu davalıdan vekalet ücreti ve yargılama gideri olmadığının beyan edildiği anlaşılmıştır. Davalı … vekili, davacı vekilinin bu beyanını doğrulamış ve ödemenin yapıldığı, davanın konusunun kalmadığı yönünde beyanda bulunmuştur. Davacı ile davalı … sulh olması ve bu kapsamda borcun ödenmesi nedeniyle davalı … bakımından davanın konusunun kalmadığı kabul edilerek bu doğrultuda hüküm kurulmuştur. Davalı … ve diğer davalı … genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefil konumundadırlar. Davacı vekilince, davalı … ile yapılan anlaşma çerçevesinde borcun ödendiği beyan edildiğinden esasında davacının bu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan istenebilir bir alacağının kalmadığı, dolayısıyla davalı …i’nin de kefil olarak sorumluluğunun sona erdiği kabul edilmelidir. Dosyada mevcut bulunan ve mahkememizce itibar edilen 27.11.2017 tarihli ek raporda açıklandığı üzere, banka ile dava dışı şirket arasında 6 ayrı genel kredi sözleşmesinin akdedildiği ve sözleşmelerin toplam limitinin 50.500,00 TL olduğu ve bu sözleşmelerden 5.000,00 TL bedelli iki ayrı 8.000,00 TL ve 2.000,00 TL bedelli olmak üzere 4 sözleşmede toplam 20.000,00 TL limitle davalı …inin müteselsil kefil olduğu anlaşılmıştır. Borcun teminatı olarak verilen Adana ili … ilçesi 18 pafta 9 parselde kayıtlı taşınmaz 13.600,00 TL bedelle, Erdemli ilçesinde bulunan 3 pafta … parsel sayılı taşınmazda 8.500,00 TL bedelle satılarak banka tarafından alınmış, kesinleşen ihaleye göre bankanın 22.100,00 TL tahsilat yaptığı tespit edilmiştir. TMSF’den gelen cevabi yazının da bu tespiti aynen doğruladığı görülmüştür. Bankanın hesabı kat ettiği 05.08.1998 tarihi itibariyle 49.925,55 TL alacağının bulunduğu, bu ihtarın 10.08.1998 tarihinde davalı…’a tebliğinin sağlandığı, verilen ödeme süresi dikkate alındığında bu davalının 14.08.1998 tarihinde temerrüde düştüğü belirlenmiştir, temerrüt tarihi olan 14.08.1998 tarihi itibariyle banka alacağının belirlenerek ve 17.08.1998 ila 05.05.1999 tarihleri arasında muhtelif tarihlerde ve miktarlarda yapılan ödemelerin tenzili ayrıca üzerinde ipotek bulunan iki ayrı taşınmazın satışından elde edilen 8.500,00 TL ve 13.600,00 TL ile daha sonraki tarihte yapılan ödemelerin de tenzili sonucu bankanın alacak miktarı tespit edilmiştir. Buna göre bankanın takip tarihi itibariyle 49.925,55.TL asıl, 592.516,00 TL işlemiş faiz alacağının olduğu, ödemelerin toplam miktarı olan 73.773,49 TL’nin her bir ödemenin yapıldığı tarih dikkate alınarak ve BK 100. maddesi gözetilerek tenzili sonucu bankanın takip tarihi itibariyle toplam alacağının 568.668,06 TL olduğu tespit edilmiş ise de, davalı … kefalet limitinin 20.000,00 TL olması nedeniyle mahkememizce bu davalı bakımından yeniden hesap yapılması gerektiğine işaret edilerek ikinci kez ek rapor alınma yoluna gidilmiş ve 23.09.2018 tarihli ikinci ek raporda; davalı … 20.000,00 TL’lik kefalet limiti dikkate alınarak yeniden hesaplama yapılmış ve bankanın bu davalıdan isteyebileceği herhangi bir alacağının olmadığı saptanmıştır. Mahkememizce 23.09.2018 tarihli ikinci ek rapordaki hesaplamaya ve açıklamalara itibar edilmiştir. Davalı … kefalet limiti dikkate ve yapılan ödemelere göre bankanın bu davalıdan isteyebileceği herhangi bir alacağının bulunmaması nedeniyle davalı … karşı açılan davanın da reddi gerektiği kabul edilmiştir. Davalı … yönünden icra inkar tazminat isteminde bulunulmuş ise de davaya esas alacağın fon alacağı olduğu, davacının fondan bu alacağı temlik aldığı ve temlik alan davacının, temlik edenin haklarına halef olup, yasa gereğince 5411 Sayılı Bankacılık Yasası gereğince Fon aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi mümkün bulunmadığından davalının icra inkar tazminatı istemi yerinde görülmemiş ve bu istemin de reddi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı … hakkındaki davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalı hakkındaki davanın da reddine karar verilmesi gerekmiştir. Davacı taraf, davalı … vekalet ücreti, yargılama gideri ve icra inkar tazminatı isteminde bulunmadığını açıkça beyan ettiğinden yargılama gideri, vekalet ücretinden sorumlu tutulmamıştır. ” gerekçeleri ile; ” Davacı tarafından davalı … karşı açılan davanın konusu kalmadığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, Davacı tarafından diğer davalı … karşı açılan davanın REDDİNE, Bu davalının istediği icra inkar tazminat talebinin de REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kararda hükme esas teşkil ettiği belirtilen 2. ek bilirkişi raporundaki faiz hesaplamasının hatalı olduğunu, dosyaya sunulan ilk (kök) rapordan sonra hazırlanan birinci ek raporun amacının, davalı …’nin borcunun tamamen ödenip ödenmediğinin hesaplanması olduğunu, 27.11.2017 tarihli bu rapordaki hesaplamalarda, ödendiği iddia edilen tutarların asıl alacaktan düşüldüğünü, bu şekilde yapılan hesaplamanın gerek yasa (BK md 100) gerekse kökleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu, söz konusu raporda davalı/kefil … yönünden yapılan hesaplamada, bilirkişilerin Ticari Kredi sözleşmesinden kaynaklanan kefalet şartlarına, dolayısıyla temerrüt faizi ve diğer ticari hükümlere tabi olan davalı … ödemelerini doğrudan asıl alacak tutarından düştüğünü, bu sebeple mahkemenin de bu açık hatanın düzeltilmesi için karar vererek, dosyayı “BK 100. Md uyarınca hesaplama yapılması için” tekrar bilirkişi heyetine tevdii ettiğini, faiz oranlarının temerrüt tarihine kadar akdi faiz oranı olan %250 ve devamında akdi temerrüt faizi olarak akdi faizin % 50 fazlası olan %375 oranından hesaplandığını, söz konusu oranın ticari kredi kullanımına konu akdi faiz oranı olup olup yasal ve hukuka uygun faiz oranı olduğunu, İlk ek rapordaki kısmi ödemelerin asıl tutardan düşülmesi sonucu, müvekkilinin davalı taraftan fazladan 28.792,00 TL tahsil etmiş olarak ve davalı yanın borcu bittikten sonra satılan gayrimenkullerden gelen satış bedellerinin de kendileri tarafından tahsil edilmiş olarak gözüktüğünü, Yapılan hatanın düzeltilmesi için mahkemenin ara kararıyla tekrar bir ek rapor hazırlandığını, ilk ek rapordaki hatalı mahsuba ilişkin yanlışın düzeltildiğini, ancak bu sefer de faiz oranının müvekkili aleyhine büyük bir oranda düşürüldüğünü, söz konusu raporda ödemelerin bu sefer öncelikle faiz tutarlarından mahsup edilmesine karşın, bu raporda da faiz oranı düşürülerek müvekkilinin ilk raporda ulaşılan tutara yakın bir tutar olan 25.619,49 TL fazla ödeme almış olduğu yönünde hatalı bir tespit yapıldığını, Bilirkişilerin ilk raporlarındaki usule ve yasaya uygun % 375 oranındaki akdi faiz tutarlarını neye dayanarak düşürdüklerine ilişkin bir açıklamalarının dahi mevcut olmayıp, tabloya BK md 120’ye göre şeklinde bir ibare düşüldüğünü, her ne kadar takip talebinde takip sonrası işletilecek faiz oranı, avans faiz oranının iki katı olacak şekilde istenmiş ise de, işlemiş faiz oranının da bu şekilde hesaplanarak talep edildiğinin belirtilmediğini, müvekkilinin hak kazandığı akdi faiz oranından feragati söz konusu değilken, ne dava dilekçesinde ne de yargılama süresince işlemiş faize ilişkin bir indirim talebinden bahsedilmemişken ve mahkemece bu yönde bir ara karar tesis edilmemişken bilirkişilerce hesaplama yönteminin ve faiz oranının değiştirilmiş olmasının anlaşılamadığını, bu hali ile tanzim edilmiş bilirkişi ek 2. raporuna kendilerince itiraz edildiğini ve yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması talep edilmişse de mahkemece bu talepleri hakkında bir karar verilmeksizin hüküm tesis edildiğini, Bilirkişi raporundaki tabloda borcun bitmesine neden olarak gösterilen tutarların, icra dosyasından satılan gayrimenkullere ilişkin tutarlar olmasına karşın, ne ilgili satışlara herhangi bir itiraz, ne de tutarların ödenmesinden sonra açılan bir istirdat davası vs olmadığı da göz önüne alındığında, borçlu tarafın satışlar sonrasında da borcun devam ettiğini kabul ettiğinin anlaşıldığını, Dosyaya sunulan tüm raporların hatalı olduğunu, raporlara karşı sunukları itirazların dikkate alınmadığını, yerel mahkemenin de kararında, açıkça son alınan (28.09.2018 tarihli) bilirkişi 2. ek raporundaki hesaplamaların kabul edildiği ve bu raporun hükme esas teşkil ettiği açıkça belirtmesi sebebiyle, hatalı rapora dayanan yerel mahkeme kararının bozulması ve gerekiyor ise yeni bir heyetten yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğini, Bilirkişi raporlarında satış bedeli olarak belirtilen tutarlar için raporda belirsizlik olduğu belirtilmişse de; mahkemenin talebi doğrultusunda ipotek bedelleri olan 22.100.TL’nin aynen ödeme olarak tabloya eklendiğini, ilgili tutarların ne kadarının satış bedeli, ne kadarının harç ve diğer masraflar olduğunun da belirlenmediğini, bu şekilde normal şartlarda borçlu tarafın katlanılması veya satış bedelinden tenzil edilmesi gereken tutarların da ödeme gibi gösterildiğini, ilgili tutarların toplam kredi alacak miktarından düşülmediğini, yine hatalı olarak her bir kefilin hesabından ayrı ayrı düşüldüğünü, bu durumun davalı …nin borcunun kapanmasında (hatalı hesaplama ile) önemli bir rol oynadığını, satılan gayrimenkullerin tutarının toplam kredi alacak tutarından düşülmesi ve kalan tutar için kefalet sınırı kadar alacağın devam etmesi gerektiğini, gayrimenkul satışından gelen tutarın toplam(asıl) borç tutarını kapattığı ölçüde kefilin borcunu da kapatacağını, asıl borcun faizinin dahi kapanamadığı bir satışın, kefilin kefalet sınırını azaltmasının ve kefilin sorumluluğunun sona ermesinin kefalet sözleşmesinin amacına ve ruhuna aykırı olduğunu, Raporda ifade edilen iki adet taşınmazın, alacak TMSF’ye devredilmeden önce banka tarafından satışı gerçekleşmiş taşınmazlar olup, bundan sonra kalan bakiye alacağın TMSF’ye devredildiğini, takibin ve itirazın iptali talepli davanın, bakiye alacak üzerinden açıldığını, dava konusu alacağın 9 Ekim 2001 tarihinde TMSF’ye devredilmiş olup bu tarihten itibaren fon alacağına dönüştüğünü, satış bedellerine ilişkin belirsizlik giderilmeden ve bu haliyle yalnız ve doğrudan kefillerin borç tutarından düşülmesi şeklinde hatalı bir hesaplamayla ve çok açık faiz hatası ile düzenlenen raporların hükme esas teşkil ettiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkili … icra inkar tazminatı ödenmesi taleplerinin reddine karar verilmiş ise de, yerel mahkemenin ret kararı ve gerekçesinin kanuna aykırı olduğunu, dava ve takip dosyasında fonun taraf sıfatı bulunmadığını, davacı tarafta, kuruluş şekli kanunla düzenlenen varlık yönetim işini icra eden bir anonim şirket bulunduğunu, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 138. maddesi içeriğindeki tüm istisnaların kişi olarak fona tanındığını, kanun koyucu fon alacağı ibaresi kullanmadığından, bu istisnaların fona değil de alacağa tanındığı yorumunun kanuna aykırı olacağını, fonun sahip olduğu tüm hak ve yetkilerin varlık yönetim şirketlerinde de mevcut olduğundan söz edilemeyeceğini, yalnızca 132/8 ve 138/5 maddelerinde yasanın kendisine tanıdığı yetki ve hakları kullanabileceklerini, İcra takip dosyasına yaptıkları itiraz üzerine, “itirazın takibi durdurmayacağı” yönündeki müdürlük kararının kaldırılması için açtıkları memur muamelesini şikayet davasında da, icra mahkemesince yukarıda yazılı şekilde verilen kararın, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2014/27953 Esas ve 2015/2980 Karar sayılı ilamı ile onandığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi ilamının icra inkar tazminatı yönünden istinaf incelemesine tabi tutularak bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın İİK’nın 67 vd maddeleri uyarınca iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davalı … karşı açılan davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, diğer davalı … karşı açılan davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili ve davalı … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davaya dayanak kredi sözleşmelerinin müteselsil kefili olan davalı … ile davacının yargılama sırasında sulh oldukları ve bu kapsamda adı geçen davalının borcu ödediği, ödeme yapılmakla davalı … yönünden davanın konusunun kalmadığı, mahkemece de tarafların taleplerine uygun olarak davalı … karşı açılan davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmektedir. Davacı vekilince ibraz edilen istinaf dilekçesinde her iki davalının ismi yer almakla birlikte, istinaf sebeplerinin davalı … yönünden verilen hükme ilişkin olduğu, davalı … yönünden herhangi bir istinaf sebebi ileri sürülmediği, istinaf dilekçesinde HMK’nın 342/e maddesi uyarınca istinaf sebepleri ve gerekçesinin gösterilmesi zorunlu olup, istinaf sebep ve gerekçesi gösterilmediğinden davalı … yönünden yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 352. maddesi uyarınca reddine karar vermek gerekmiştir.Davacının davalı … hakkında verilen hükme ilişkin yapılan istinaf başvurusu yönünden; Banka ile dava dışı şirket arasında 6 ayrı genel kredi sözleşmesinin akdedildiği ve sözleşmelerin toplam limitinin 50.500,00 TL olduğu, bu sözleşmelerden 5.000,00 TL bedelli iki ayrı 8.000,00 TL ve 2.000,00 TL bedelli olmak üzere 4 sözleşmede toplam 20.000,00 TL limitle davalı …. müteselsil kefil olduğu, Yargılama sırasında bilirkişi heyeti tarafından ibraz edilen kök rapora taraflarca itiraz edilmesi üzerine mahkemece bilirkişi heyetinden; davalıların kefil olduğu ve kefilin kefalet limiti dahilinde asıl borç ve kendi temerrütlerinin sonuçlarından sorumlu olduğu ilkesi dikkate alınarak, her bir davlının kefalet limitinin tespit edilerek, her bir davalı için ayrı ayrı hesap yapılması, ayrıca TMSF’den gelen cevabi yazıda 22.100 TL ihale bedelinin borçtan mahsup edildiği de anlaşıldığından, bu ihale bedelinin de ödeme olarak kabul edilip mahsubunun yapılarak hesap yapılması hususunda rapor tanzimi istenilmiş, bilirkişi heyeti tarafından ibraz edilen 27/11/2017 tarihli 1. ek raporda; mahkeme ara kararı uyarınca ve akti faiz oranı %250, temerrüt faiz oranı %375 üzerinden hesaplama yapılmış, raporda temlik tarihi itibarı ile kredi borcu 28.792,09 TL’nin fazlasıyla ödendiği, dolayısıyla davalı kefil …yönünden davacıya temlik edilmesi gereken bir alacağın kalmadığı belirtilmiştir. 27/11/2017 tarihli 1. ek rapora da taraflarca itiraz edilmiş, mahkemece, TMSF’ye yazı yazılarak, 2 ayrı ipotekli taşınmazın icrada satışı üzerine elde edilen bedelin borçtan mahsup edildiği bildirilmiş ise de, satış bedelinin iki taşınmaz yönünden 22.100,00 TL olup bu bedelin tamamının mı mahsubunun yapıldığı yoksa masraflar düşüldükten sonra kalan miktarın mı mahsup edildiğinin sorulmasına, yazı cevabı geldikten sonra bilirkişi heyetinden, yapılan ödemelerin TBK. 100. maddesi dikkate alınarak öncelikle faizden tenzil edilerek hesap yapılması için ek rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişi heyeti tarafından ibraz edilen 23/09/2018 tarihli 2. ek raporda; TMSF yazı cevapları dikkate alındığında iki adet gayrimenkul satışından elde edilen 22.100,00 TL’nin kredi borcundan mahsup edilmesi gerektiğinin kesinlik kazandığı, “Temerrüt faiz oranı %(TBK 120 m. Uyarınca değişken-talep gibi) %134 faiz oranı üzerinden hesaplama yapılmış, raporda takip tarihi itibarı ile kredi borcu 25.619,49 TL’nin fazlasıyla ödendiği, dolayısıyla davalı kefil … yönünden davacının bakiye bir alacağının kalmadığı belirtilmiştir. 23/09/2018 tarihli 2. Ek rapor taraf vekillerine tebliğ edilmiş, davalılar vekilince rapora itiraz edilmiş, davacı tarafça süresinde rapora itiraz edilmeyip, mahkemenin 08/11/2018 tarihli duruşmasında “Raporun aleyhe olan kısımlarını kabul etmiyoruz” şeklinde beyanda bulunulmuştur. Mahkemece 23.09.2018 tarihli 2. ek rapordaki hesaplamaya ve açıklamalara itibar edilerek karar verilmiş olup, davacı tarafça hükme esas alınan bu rapora süresinde itiraz edilmediği gibi rapora karşı duruşmadaki beyanda da açık ve somut itirazlar ileri sürülmeyip, yeni bir bilirkişi raporu alınması yönünde talepte de bulunulmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/1. maddesinde; “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir. Usulüne uygun biçimde raporun tebliği üzerine, rapora itiraz hakkı bulunan tarafların bu haklarını kullanmamış olması halinde ise, karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşacaktır. Davacı tarafça, hükme esas alınan bilirkişi 2. ek raporundaki hesaplamaya ilişkin işlemiş faiz oranının eksik belirlendiği, önceki raporlara göre düşük faiz oranı üzerinden hatalı hesaplama yapıldığı, ipotek bedellerinin aynen ödeme olarak kabul edilip, ilgili tutarların ne kadarının satış bedeli, ne kadarının harç ve diğer masraflar olduğunun da raporda belirlenmediği şeklinde bilirkişi heyetince yapılan hesaplamaya ilişkin istinaf sebepleri ileri sürülmüş ise de, hesaplama yapılan ve hükme esas alınan ek rapora yargılama sırasında somut iddialarla ve açıkça itiraz edilmediği nazara alındığında, bu rapor davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturmuştur. Bu nedenle, davacı tarafça ileri sürülen istinaf sebeplerinin değerlendirilmesi mümkün olmayıp, davacının davalı … bakımından istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı … vekili tarafından müvekkili lehine icra inkar tazminatına hükmedilmemesinin hatalı olduğu hususu istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.Davacı, dava konusu alacağı TMSF’den temlik almıştır. Bu durumda mahkemece 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 138/1. madde hükmü dikkate alınarak, alacağı fondan temlik alan davacının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulamayacağı gözetilerek talebin reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur. (Emsal Yargıtay 19 HD 2013/15361 Esas 2014/12089 Karar sayılı ilamı) Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin davalı … yönünden istinaf başvurusunun HMK’nın 352. Maddesi uyarınca usulden reddine, davalı … yönünden istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı .. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının davalı … yönünden istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 352. maddesi uyarınca USULDEN REDDİNE, 2-Davacının davalı … yönünden istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 3-Davalı … istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 4-Taraflarca yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 5-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 6-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalıdan alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,7-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 8-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 22/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.