Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1213 E. 2020/537 K. 07.05.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1213 Esas
KARAR NO: 2020/537 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 28/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2017/1106 Esas – 2018/1173 Karar
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 07/05/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalıdan … marka arazi tipi binek otomobili 170.713,27 TL’ye satın aldığını, ancak bir kısım vergilerin ödenmemesi nedeniyle Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğünce Bakırköy 1. Asliye Ceza mahkemesinin el koyma kararına binaen araca el konularak aracın Gümrük sundurmaya çekildiğini, tüm taleplerine rağmen aracın verilmemesi ve akıbetinin meçhul olması nedeniyle İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/213 Esas sayılı dava dosyası üzerinden hukuki ayıp nedeniyle satışın iptali ile ödenmiş bulunan bedelin iadesini talep ettiklerini, yargılama neticesinde verilen 21/06/2011 tarih 2011/381 Karar sayılı kararı ile satışın iptaline ödenen bedelin davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve aracın davalıya teslimine karar verildiğini, bu kararın İstanbul … İcra Dairesinin 2011/12823 Esas takip dosyası üzerinden icraya konduğunu, ancak İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/1127-1465 sayılı kararı ile ticaret mahkemesi ilamı ile aracın teslimi şartıyla bedelin iadesine karar verilmiş olduğu ve bu ilam kapsamında alacaklının aracı teslim ettiği sabit olmadığı gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği bu karar aleyhine Temyiz kanun yoluna başvurmaları akabinde Yargıtay 12. Hukuk dairesi tarafından teslim hususunun çözülmesine kadar takibin durdurulmasına şeklinde düzelterek icra hukuk mahkemesi kararının onandığını, bu arada Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/499 Esas sayılı dava dosyası üzerinden aracın müsaderesine ilişkin talebin 2008/925 Karar sayılı karar ile reddine karar verildiğini ve karar kesinleştiğinde aracın sahibine iadesine karar verildiğini ve bu kararın Gümrük Başmüdürlüğünce Temyiz olunduğunu ve ancak Yargıtay tarafından Temyiz talebinin reddedilmesi sonucu kararın kesinleştiğini, bu kesinleşen karar ile aracın iadesi için Gümrük İdaresine başvurulduğunda aracın ihale yapılmak suretiyle 73.398,38 TL bedel ile satıldığını böylelikle aracı iade etmelerinin imkansızlaştığını ve bu imkansızlaşmada herhangi bir kusurları olmadığını, bu nedenle sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca karşılıklı edimlerin iadesine verilen karara göre iade yükümlülüğümüz kapsamında bulunan aracın sorumlu olmadığımız sebeplerle iadesinin imkansızlaşması nedeniyle iade yükümlülüğümüzün kapsamının değiştiğini ve kanun gereği kain değerin iade edilmesi yükümlülüğüne dönüştüğünün tespit ve hüküm altına alınarak bu hüküm doğrultusunda icranın devamına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının dava konusu ettiği talep bakımından İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/213 Esas ve 2011/381 Karar sayılı kesinleşen hükmünün mevcut olduğunu, bu nedenle öncelikle HMK 114/1-i.maddesi kapsamında dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddedilmesi gerektiğini, kaldı ki 07/12/2017 tarihinde açılan davaya konu hakkın 6098 sayılı yasanın 82.maddesiyle öngölüren “sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve herhalde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrar” şeklindeki hüküm kapsamında zaman aşımına uğradığını, kaldı ki Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 01/12/2008 tarih 2008/499 Esas ve 2008/925 Karar sayılı kesinleşen karar ile de aracın müsadere talebinin reddedilerek karar kesinleştiğinde aracın ruhsat sahibi olan … A.Ş.’ye iadesine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, ayrıca ceza dosyası üzerinden mahkemece … İhtisas Gümrük Müdürlüğüne yazılan 03/12/2008 tarihli yazı ile teminat mukabili aracın … A.Ş.’ye iadesine karar verildiği ancak davacı … A.Ş.’nin bu kararın gereğini yerine getirmemesi ve aracın gümrükteki bekleme süresinin dolmuş olması nedeniyle tasfiye işlemlerine girişilerek aracın satıldığını ve bu sonucun gerçekleşmesinde kusurun davacı … A.Ş.’de olduğunu, bu nedenle ifa imkansızlığının meydana gelmesinde kusurun davacıda olduğunu, ayrıca gümrük idaresince aracın tasfiye bedelinin davacı tarafa ödendiğini, tüm bu nedenlerden davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece Mahkemesi 28/11/2018 tarih 2017/1106 Esas – 2018/1173 Karar sayılı kararında; “Dava, 214-218 maddeleri arasında düzenlenen zaptına sorumluluk kapsamında tarafların münfesih satış sözleşmesinden kaynaklanan iade yükümlülüğünün tespiti davasıdır. 6098 sayılı yasanın 214-218. maddeleri arasında düzenlenen zapttan sorumlulukta (hukuki ayıp nedeniyle sorumlulukta) satış sözleşmesinin kurulduğu sırada var olan bir hak dolayısıyla, satılanın tamamı veya bir kısmı bir üçüncü kişi tarafından alıcının elinden alınması halinde satıcı, bundan dolayı alıcıya karşı sorumludur. (bkz. m. 214)Alıcı, sözleşmenin kurulduğu sırada elinden alınma tehlikesini biliyor idiyse satıcı, ayrıca üstlenmiş olmadıkça bundan dolayı sorumlu olmaz. Satıcı, üçüncü kişinin hakkını gizlemişse, sorumluluğunu kaldırma veya sınırlama konusunda yapılmış olan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Satılanın elinden alınması tehlikesi ile karşılaşan alıcı, kendisine karşı açılan davayı satıcıya bildirdiği zaman satıcı, durumun gereğine göre ve yargılama usulü uyarınca ya alıcının yanında davaya katılmak ya da alıcı yerine geçerek üçüncü kişiye karşı davayı takip etmek ve savunmak zorundadır. Bildirme, davaya katılmaya ve savunmaya elverişli bir zamanda yapılmışsa, alıcının aleyhinde verilen hüküm, onun ağır kusuru yüzünden verildiği ispat edilmedikçe, satıcı için de sonuç doğurur. Dava, kendisine yüklenilemeyen sebeplerden dolayı satıcıya bildirilmemişse satıcı, zamanında bildirilmiş olsaydı daha elverişli bir hüküm elde edilebileceğini ispatladığı ölçüde sorumluluktan kurtulur. (bkz. m. 215) Alcı mahkeme kararı olmaksızın vermiş ise satıcının sorumluluğu, alıcı bir mahkeme kararı beklemeksizin üçüncü kişinin hakkını dürüstlük kurallarına uygun olarak tanımış ve satılanı vermişse, alıcı, üçüncü kişinin kendisine karşı dava açmasını beklemeden, satıcıyı satılan üzerindeki hak iddiasına ilişkin uyuşmazlığı dava yoluyla çözümlemesi, aksi takdirde tahkim yoluna başvuracağı konusunda gecikmeksizin uyarmış ve bundan sonuç alamadığı için tahkim yoluna başvurmuşsa ve alıcının satılanı üçüncü kişiye vermekle yükümlü olduğunu ispat etmesi durumunda satıcının sorumluğu devam eder. (bkz. m. 216) Tam zapt halinde, satılanın tamamı alıcının elinden alınmışsa, satış sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır ve alıcı satıcıdan; satılandan elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünlerin değeri indirilerek, ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini, satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği giderleri, davayı satıcıya bildirmekle kaçınılabilecek olanlar dışında kalan bütün yargılama giderleri ile yargılama dışındaki giderleri, satılanın tamamen elinden alınması yüzünden doğrudan doğruya uğradığı diğer zararları ve satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının satılanın elinden alınması yüzünden uğramış olduğu diğer zararları isteyebilir. (bkz. m. 217) Kısmi zapt halinde ise, satılanın bir kısmı elinden alınmış veya satılan sınırlı ayni bir hakla yüklenmişse alıcı, sadece bu yüzden uğradığı zararın giderilmesini isteyebilir. Ancak alıcının, satılandaki bu durumu bilseydi onu satın almayacağı durum ve koşullardan anlaşılıyorsa, alıcı hâkimden sözleşmenin sona ermesine karar vermesini isteyebilir. Bu durumda alıcı, satılanın elinde kalmış olan kısmını o zamana kadar elde etmiş olduğu yararlarla birlikte, satıcıya geri vermekle yükümlüdür.(bkz. m.218) Bu kapsamda somut olaya bakıldığında; dava dosyamız üzerinden Bakırköy 1. Asliye Ceza mahkemesine yazılan yazıya verilen 27/11/2018 tarihli cevabi yazı ekindeki Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 01/12/2008 tarih 2008/499 Esas ve 2008/925 Karar sayılı karar ile … marka arazi tipi binek otomobilin müsaderesine yönelik talebin reddine karar verildiği ve bu kararın 16/03/2009 tarihinde kesinleştiği görülmektedir. Keza dava dosyamıza celbedilen İstanbul 8. ATM’nin 2008/213 Esas sayılı dava dosyasının incelenmesinde; davacı … A.Ş.’nin davalı … A.Ş. Aleyhine davalının kendisine sattığı … marka arazi tipi binek otomobildeki hukuki ayıp nedeniyle ödemiş bulunduğu 170.713,27 TL’nin ödeme tarihi olan 15/04/2003 ve 25/07/2003 tarihlerinden itibaren ticari faiziyle birlikte iadesini talep ettiği, yargılama neticesinde mahkemece verilen 21/06/2011 tarih ve 2011/381 Karar sayılı karar ile davanın kabulü ile davaya konu aracın davalı tarafa teslimi ile 170.713,27 TL araç bedelinin 26/03/2008 temerrüt tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği ve böylelikle zapt nedeniyle meydana gelen ihtilafın mahkeme hükmüyle kesin olarak karara bağlandığı görülmektedir. Aslında davacının dava dilekçesinden aynen alınan “karşılıklı edimlerin iadesine verilen karara göre iade yükümlülüğümüz kapsamında bulunan aracın sorumlu olmadığımız sebeplerle iadesinin imkansızlaşması nedeniyle iade yükümlülüğümüzün kapsamının değiştiğini ve kanun gereği kain değerin iade edilmesi yükümlülüğüne dönüştüğünün tespit ve hüküm altına alınarak bu hüküm doğrultusunda icranın devamına” şeklindeki talep sonucu incelendiğinde, talebin HMK 374 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın iadesi talebi niteliğinde olduğu gibi bir anlam çıkmakta ise de hukukumuzda bu nitelikteki bir talebin başka bir mahkeme de müstakil bir esas üzerinden kayıt görmesinden sonra görevsizlik ya da yetkisizlik kararlarında olduğu gibi davanın usulden reddi ile yargılamanın yenilenmesi konusunda görevli mahkemeye gönderilmesi yönünde bir usul yöntemi öngörülmediğinden bu yönde herhangi bir karar verilmemiştir. Ancak davanın zapta karşı tekeffül ve tam zapt halinde 6098 sayılı yasanın 217. maddesi kapsamında “ödemiş olduğu satış bedelinin faizi ile birlikte geri verilmesini, satılanı elinden alan üçüncü kişiden isteyemeyeceği giderleri” talep hakkı İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/06/2011 tarih ve 2011/381 Karar sayılı kesinleşen kararı ile hüküm altına alınmış olması karşısında HMK. m. 114/i bendi kapsamında itiraz nitelğindeki kesin hüküm nedeni ile davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir. …”gerekçesi ile; ”…HMK 114/i.bendi kapsamında davanın kesin hüküm nedeniyle DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE REDDİNE…” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kesin hükümden bahsedebilmek için HMK mad. 303 gereği; her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olmasının gerektiğini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1106 esas sayılı sayılı davasındaki talebi, iade etmekle yükümlü oldukları aracın iadesinin imkansızlaştığını ve iade yükümünün kapsamının kanun gereği kaim değerinin iade edilmesi yükümlülüğüne dönüştüğünün tespitini ve buna göre durdurulan icra talebinin devamı yönünde olduğunu, İlk derece mahkemesi kararında dava şartı yokluğu nedeniyle reddinin hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, hukuk kurallarının yanlış uygulanması ile red kararının verildiğini, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen ilk dava taraflar arasındaki satış sözleşmesine konu malda bulunan hukuki ayıba ilişkin olduğunu, ve bu dava sonucunda taraflar arasındaki sözleşmenin iptal edildiğini ve taraflar ifa edilen edimleri iade borcu altında girdiklerini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davanın ise satış sözleşmesine ilişkin olmadığını, davacı müvekkili aracı iade borcunun imkansızlaşmasına ilişkin olduğunu, müvekkilinin aracı iade borcu taraflar arasındaki sözleşmeden değil İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararından sonra ortaya çıkan bir sebeple imkansızlaştığını, görülmekte olan davada, tamamen farklı vakıalara dayanan talep söz konusu olduğunu, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı iade borcuna ilişkin değerlendirme yapması gerekirken, taraflar arasındaki satış sözleşmesine ilişkin inceleme yapması ve bunun sonucunda kesin hüküm nedeniyle dava şartı eksikliğine hükmetmesinin isabetli olmadığını, satış sözleşmesi zapt değil hukuki ayıp sebebiyle ortadan kalktığını, ve İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararı ile iade yükümlülüğü hüküm altına alındığını,Her iki davanın tarafları aynı olmakla birlikte maddi vakıalar, hukuki sebepler ve taleplerin farklılık arz ettiğini, huzurdaki davada ileri sürülen hukuki imkansızlık ile ilgili eski davada ne bir talep ne de bu hususta verilmiş bir hükmün olmadığını, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararı ” bir hüküm, davada veya karşılıklı davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder” hükmünü havi HMK mad. 303/2 hükmüne aykırı olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının yapılacak istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın esasına girilmek üzere ilk derece mahkemesine iadesine, talep ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/213 Esas ve 2011/381 Karar sayılı kesinleşen karar hükmüne göre iade yükümlülüğü kapsamında bulunan aracın iadesinin imkansızlaşması nedeniyle iade yükümlülüğünün kapsamının değiştiği ve kanun gereği kain değerin iade edilmesi yükümlülüğüne dönüştüğünün tespit ve bu hüküm doğrultusunda icranın devamına karar verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava şartları mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesinleşmenin amacı, hükmün olağan kanun yollarına başvurularak değiştirilememesi ve uyuşmazlığın sona ermesidir (HGK’nun 09.04.2003 gün ve 2003/20-266 Esas, 2003/285 Karar sayılı). Bu nedenle bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse ancak istisnaen olağanüstü kanun yoluna başvurarak ya da eski hâle getirme mümkün olması durumunda kanun yoluna başvurmak mümkündür. YARGITAY HGK.’nun 24/01/2018 tarih ve 2017/2534 Esas, 2018/88 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre; “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 2010/1-602 E. 2010/643 K. sayılı ilamında da vurgulanmıştır. Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesine gelince; mahkemece İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/213 Esas ve 2011/381 Karar sayılı dosyasının eldeki dava açısından kesin hüküm oluşturduğu kabul edilmiştir. Ne var ki İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/213 Esas ve 2011/381 Karar sayılı dosyasının hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olmadığı ve mahkemece HMK 301 maddesindeki kesin hükmün şartları değerlendirilmeden kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi yerinde olmayıp davacı vekilinin istinaf sebebi yerinde görülmüştür. Sonuç itibariyle, davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmekle, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının, HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/11/2018 tarih ve 2017/1106 Esas – 2018/1173 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-İstinaf kanun yoluna başvurma harcı 121,30.TL ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş-dönüş masrafı 35,00.TL olmak üzere; toplam: 156,30.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 07/05/2020 tarihinde HMK’nın 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.