Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1189 E. 2021/652 K. 28.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1189 Esas
KARAR NO: 2021/652 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/11/2018
NUMARASI: 2014/459 Esas 2018/1060 Karar
DAVA: Alacak (Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Nedenli)
KARAR TARİHİ: 28/04/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile,müvekkili davacı şirket ile …, …, … şirketi arasında 26/06/2008 tarihli sözleşme akdedildiğini, anlaşma uyarınca müvekkili şirketin yağ emtiasını tedarik edip yüklemenin yapılacağı limana taşımasını gerçekleştirdiğini, depolama koşullarının oluştuğunu, ön ödemelerin yapıldığını, alıcı adına hareket eden … ile kurulan irtibatla akreditif taslağının 07/07/2008 günü gönderileceğinin teyit edileceğine rağmen yetkiliden gönderilen 07/07/2008 tarihli elektronik posta yazısında satış konusu emtianın alımından vazgeçilmiş olduğunun bildirildiğini, akreditifin en geç 09/07/2008 tarihine kadar açılmasının ihbar ve ihtar edildiğini, malın daha düşük bir bedel ile satılmak zorunda kalındığının bildirilerek ödeme talep edildiğini, bu yazıya cevap verilmediği gibi ödeme de yapılmadığını, İngiltere’de açılan davada talep ettikleri alacağın kabulüne karar verildiğini, ancak davalı … şirketinin tüm aktiflerini boşaltmış olması sebebiyle kararın Dubai de infazının yapılamadığını, davalı …şirketi ile …şirketi arasında iş birliği kar zarar birlikteliği ve yönetim ortaklığının mevcut olduğunu, …şirketinin tamamının davalı …’a ait olup …’ın İngiliz mahkemesi kararından sonra hisseleri kendi adına devraldığını, bunun dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, … şirketinin yöneticisinin … olup …’in …şirketinin yöneticisi sıfatıyla gerekli devirlerin yapılabilmesi için …’a vekalet verdiğini, yapılan tüm devir ve yetkilendirme işlemlerinin davalı …’nın kendisini ve paydaşı olduğu şirketleri kötü niyetli olarak ve mevcut olan ve olabilecek borçlar ve hukuki sorumluklardan kurtarma çabası ile yaptığını, hukuki açıdan farklı tüzel kişilikler olsa dahi her iki davalı şirketin ve …’ın arasında kardeş şirket ilişkisinden kaynaklanan özdeşliğin mevcut olduğunu bildirmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.037.520,42 usd alacağın 24/09/2008 tarihinden işleyecek TCMB nin bir yıllık vadeli ABD doları döviz hesabına uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte ve aynı ve alacak tutarının fiilen TCMB efektif satış kurundan Türk lirası karşılığının 24/09/2008 tarihinden işleyecek en yüksek ticari reeskont avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın yabancı olması nedeniyle teminat göstermek zorunda olduğunu, davacı vekilinin dava dilekçesinde dile getirdiği iddiaların gerçek dışı olup, davalı …’ın hisseleri ticari gereklikler dolayısıyla devraldığını, …’ın davalı …şirketinin ortağı olup hissesini 20/08/2007 de … devrederek ortaklıktan ayrıldığını, hisselerin karardan önce birçok kez el değiştirdiğini, davalı …’ya yalnız … şirketinin hakim ortağı olması dolayısıyla sorumluluk atfedilmeye çalıştığını ortaklık üzerindeki hakimiyetin ortaklık borçlarından dolayı sorumlu olmak için yeterli bir neden olmadığını, davalı …şirketinin dava konusu olayda bir sorumluluğunun bulunmadığını tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluyla ortaklara sorumluluk yüklenebilmesinin mümkün bulunmadığının, …şirketinin sermaye şirketi olup, müvekkilinin bu şirketin kurulmasını sağlamış ise de 2009 yılı Şubat ayındaki devir işlemleri sonunda bir hukuki bağının kalmadığını bildirmiş davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davacı ve davalı şirketler arasındaki ihtilafın başlangıç tarihinin 09/07/2008 olup 08/07/2008 tarihli sirkülere göre yetkili müdürünün … olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman … şirketi ile bir ilişkisinin olmadığını bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesi ile, davacı şirketin dava dışı … şirketinden alacaklı olup müvekkili şirket ile davacı arasında bir sözleşme ilişkisi olmaması ve davacının müvekkili şirketten doğmuş ya da doğacak bir alacağının nedeniyle müvekkili şirket yönünden pasif husumet ehliyeti nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın müvekkili şirkete yönelik iddialarının gerçek dışı olduğunu, …’ın hisseleri ticari gereklikler dolayısıyla devraldığını, müvekkili şirketteki hisselerin İngiliz Mahkemelerindeki yargılama süreci öncesinde dahi ticari gerekçelerle birçok kez el değiştirdiğini, devrin mal kaçırmak amacıyla yapılmadığını, tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluyla ortaklara sorumluluk yüklenebilmesinin hukukumuzda bu uygulamaya cevaz verecek bir kanun hükmünün bulunmaması nedeniyle mümkün olmadığını bildirmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 07/11/2018 tarih ve 2014/459 Esas – 2018/1060 Karar sayılı kararında; “…Taraflarca bildirilen ve sunulan deliller toplandıktan sonra davalı … Şirketine ait defter ve kayıt üzerinde dosyada yapılan inceleme sonunda bilirkişi kurulu 02/06/2015 tarihli raporunda muhtelif zaman dilimlerinde davalı tüzel kişiliklerin birbirlerinin ve gerçek kişi davalının bu tüzel kişiliklerin nerede ise tek başına pay sahibi olması bunun organik bağa delalet ettiği yorumunun mümkün bulunması yanında davalı taraflar arasındaki para hareketlerini bu bağın varlığı konusunda kanaat edinme imkanını kuvvetlendirdiği nedenleri ile dava konusu alacak yönünden tüzel kişilik perdesinin aralanması doktrinin kullanılabilmesinin olanaklı olduğu kanaatine varıldığı bildirilmiş, davalı tarafların rapora itirazları, raporun hüküm kurmaya yeterli nitelikte olmadığı gözönünde tutularak bilirkişi kurulundan ek rapor alınmış, bilirkişi kurulu 17/05/2016 tarihli ek raporunda kök raporundaki görüşleri koruduğunu bildirmiş, davalı tarafların kök ve ek rapora itirazlarının giderilmediği ve davalı tarafça sunulan hukuki mütalaaların alınan ek ve kök raporla çelişkili olması nedeniyle yeni bir bilirkişi kurulu oluşturularak rapor alınması yoluna gidilmiş, ikinci bilirkişi kurulu 25/08/2017 tarihli raporunda ilk bilirkişi kurulunun tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi kapsamında yapılan değerlendirme ve varılan sonucun yerinde olduğunu, ancak davacı şirket ile … şirketi arasındaki uyuşmazlık konusunda İngiltere Mahkemesince verilen kararın Türkiye’de tenfiz edilmeden davacının davalılara yönelik talepte bulunamayacağı bildirilmiştir. İki ayrı bilirkişi kurulundan rapor alınmış ve davacı vekili tarafından raporlar arasındaki çelişki bulunduğu bildirilerek yeni bir bilirkişi raporu alınması talep edilmiş ise de her iki bilirkişi kurulu arasında aynı tespit ve sonuçlara varılması nedeniyle bir çelişki bulunmadığı gibi dava,nın dava ön şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği göz önünde tutularak bir başka bilirkişi kurulundan rapor alınmasına gerek görülmemiş, bilirkişi kurulu raporları hükme esas alınmamıştır. Tüm dosya kapsamı ve toplanan tüm deliller ile davanın, davacı yabancı şirketin dava dışı yabancı … şirketi ile olan ticari ilişkisinden kaynaklanan ve yabancı mahkeme ilamı ile hüküm altına alınan alacağını tahsil edememesi üzerine tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinden hareket edilerek borçlu yabancı şirket ile organik bağ içinde bulunan davalı şirketin ve bu şirketlerin sahibi olan davalı …’ın davacı şirketin alacağının tahsilini engellemek amacıyla yaptığı işlemler ile bu işlemlere katıldığı iddiası ile diğer davalı …’den ilamla hüküm altına alınan ve tahsil edilemeyen alacağın tahsili istemine ilişkin olup davada dayanılan sebebin tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi olması, borçlu yabancı şirketin davada taraf olmaması, davalıların doğrudan ticari ilişkinin tarafı olmayıp tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisine dayalı olarak dava dışı borçlu yabancı şirketin borcundan sorumlu tutulmalarının talep edildiği dikkate alınarak dava dışı yabancı şirket aleyhinde hükmedilen alacağın yabancı mahkeme ilamı ile hükmedilmiş olması karşısında davalıların sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle yabancı mahkeme ilamının tenfizinin zorunlu bulunduğu, somut olayda dava tarafça yabancı mahkeme ilamının Türk mahkemeleri tarafından tenfiz edildiğine dair bir ilam örneği sunulmadığı, yabancı mahkeme ilamının tenfiz edilmesinin bu davanın dinlenebilmesi açısından dava ön şartı niteliğinde bulunduğu, buna göre dava ön şartı yokluğu nedeniyle davanın dinlenebilir olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiştir. …”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin dosyada yer alan tüm açıklayıcı ve destekleyici delillere ve bilirkişi raporuna rağmen eksik inceleme ve yorum sonucunda davanın reddine karar verdiğini, Mahkeme tarafından verilmiş olan kararda davanın reddedilmesinin sebebinin İngiltere Mahkemeleri tarafından verilen 21/10/2018 tarihli kararın öncelikli olarak Türk Mahkemeleri nezdinde tenfiz edilmesi gerekliliği noktasında toplandığı, Ancak dava dosyasında mübrez dilekçelerde de defalarca ifade edildiği üzere, işbu davanın ikamesi ile taraflarınca ihtilaf konusu yapılan husus tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak davalıların borçluluklarının tespit edilmesi ve böylece müvekkili şirketin uğramış olduğu zarar tutarının tayini ile tahsiline karar verilmesi olduğunu, İşbu davanın konusunun, dava dilekçesinde açıkça anlaşılabileceği üzere bir tanıma ve tenfiz davası niteliğini haiz bulunmadığını, İngiliz Yüksek Kraliyet Ticaret Mahkemesinin 21/10/2008 tarihinde vermiş olduğu, davalı tarafın müvekkiline faiz ve masraflarıyla birlikte toplam 1.060.208,49 ABD Doları tutarında borçlu olduğu hususuna ilişkin kararı yalnızca bir delil niteliğini haiz olmak üzere mahkemeye sunulduğunu, Esasen işbu davanın bir alacak davası olarak Türk Mahkemeleri nezdinde ikame edilmesinin bir diğer sebebi de İngiliz Mahkemesi tarafından verilen kararının infaz edilmesinin mümkün olmaması olduğunu, Zira, davalı … Şirketi Dubai’de mukim bir Şirket olup, İngiliz Mahkemelerinin kararını takip eden 6 gün içerisinde, Davalı Şirketin tüm hisseleri diğer Davalılardan olan Türkiye’de mukim … Ltd. Şirketine ve bu Şirketin esas sahibi olan …’a devredildiğini, bu durumda, Dubai’de mukim … Şirketinin kasti ve planlı bir şekilde kötü niyetle kapatılması neticesinde İngiliz Mahkeme kararının … Şirketini borçlu olarak gösteriyor olması sebebiyle bu kararın uygulanması imkânı ortadan kalktığını, (- İngiliz Mahkeme kararı tarihi : 21.10.2008 – Davalı … … (Dubai) Şirketinin kapanma tarihi : 11.03.2009 – İşbu istinaf incelemesine konu Mahkeme kararı tarihi : 07.11.2018) Sadece bu tarihlere bakılacak olması halinde dahi yabancı mahkeme kararının tenfizinin imkânsız olması için gerekli kötü niyetli tedbirleri almış olan davalılara karşı işbu davanın açılması yasa ve usul ile hakkaniyet prensiplerine uygun olduğunu, Bu surette, bahse konu tüm bu faaliyetler ve yapılan devir işlemleri müvekkilinin alacağının tahakkuk ettiği ve Londra’da davada kararın verildiği tarihleri takiben uygulamaya konulduğu ve alacaklı müvekkili şirketin borçlarına kavuşmasını önlemek adına kötü niyetli faaliyetler olduğunu, Anılan tüm bu hususların dosyaya daha önce sunulmuş olan dilekçelerde detaylı şekilde ifade edildiği ve deliller ile ispatlanmış olmasına rağmen, aradan geçen 5 yıllık bir yargılama sürecinden sonra işbu davada İngiliz Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararın tenfiz edilmesinin bir ön koşul olarak belirlenmesinin yasa ve usule aykırı olmasının da ötesinde, herhangi bir şekilde uygulanabilirliği bulunmayan bir kararın tenfizinin dava şartı olarak belirlenmesi Avrupa İnsan Hakları Bildirgesinin 6. Maddesinin Adil Yargılanma Hakkı başlığı altında kabul edilen ‘’silahların eşitliği’’ ilkesine kati şekilde aykırı düşmekte olduğunu, Esasen, Yabancı Mahkeme kararlarının tenfizinin öncelikle talep edilmesi ve bunun davanın şartı olarak yorumlanmasının da herhangi bir yasal ve usuli bir dayanağı bulunmadığını, Kaldı ki, koşulların İngiliz Mahkeme kararının uygulanmasına imkân vermesi ihtimalinde, müvekkili şirketin halihazırda lehine olarak verilmiş olan bir kararın uygulanması yoluna gideceği ve İngiliz Mahkeme kararının uygulanması ile hak kazanmış olduğu alacağını ivedilikle tahsil edeceği ve ayrıca Türk Mahkemeleri nezdinde yeni bir alacak davasının ikamesi ile zararının büyümesine sebebiyet vermeyeceği kabul edilmesi gereken olağan bir gerçeklik olduğu, Mahkeme tarafından verilmiş olan karar açıkça hukuka aykırı olup, Türk Medeni Kanunu’nun 4. Maddesinin; ““Kanunun takdir yetkisi tanıdığı ve durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” şeklinde olduğunu, Doktrinde kabul edilen görüşler ışığında bahse konu kanun maddesindeki “hukuk” tabiri ile işaret edilen husus pozitif hukukun uygulanması olduğu, yine aynı maddede yer alan ‘’Hakkaniyet’’ kavramı ise kanunun uygulanmasında tarafların özel durumlarının ve şartlarının dikkate alınmasına ilişkin olduğu, dolayısıyla hakkaniyet kavramı, kanunun olduğu gibi uygulanmasından doğacak sakıncaların giderilmesine yaramakta ve bir diğer ifadeyle hakkaniyet, somut olayların özelliklerine uyan çözüm tarzları olduğunu, İşbu davaya konu somut olayda, davalıların Dubai’de kurmuş oldukları şirket vasıtasıyla müvekkilinin zarara uğramasına sebep oldukları ve hak kazanmış olduğu alacağına kavuşmasına mâni oldukları hususları dosyaya sunulmuş olan tüm delillerimiz ile ispat olunduğu, Zira, dava dosyasından da görüleceği üzere Mahkeme her ne kadar öncelikle Yabancı Mahkeme ilamının tenfizini gerekli bularak davamızı reddetmiş ise de aleyhine kararın tenfizi istenecek olan Borçlu Şirket … Şirketi tüm hisselerini davalılarda Türkiye’de mukim …’ne ve bu şirketin yetkilisi olan …’a kötü niyetli olarak, borç tutarının ödenmesinden imtina etmek maksadıyla devretmiş olduğundan bu yabancı mahkeme kararının uygulanabilmesi imkanı bulunmadığı, yine aynı nedenden dolayı, uygulanması mümkün olmayan bir yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfiz davasına konu ihtimali de bulunmadığını, Dava dosyasında yer alan gerek Türk ve gerekse yabancı resmî belgeler ile “…” ve “…” ve “…” arasındaki hukuki, fiili ve mali bağlar ve ilişkiler açıkça ortaya konulduğu, böylece her iki davalı ile Dubai’de kurulu … Şirketi arasında sıkı bir yönetimsel ve ekonomik birliğin, yani organik bağın bulunduğu, dosyada bulunan delillerle, bilirkişi raporlarıyla ve ayrıca davalıların bizzat kendi beyanlarıyla ispat olunduğu, Türkiye’de mukim davalılar ile Dubai’de kurulu davalı şirket iki ayrı hukuk süjesi olmaktan öte, tek bir bütün olarak faaliyet göstermekte ve yönetilmekte olduğunu, Bu mali ve idari birliktelik ayrıca yerel mahkeme kararında dahi kabul gördüğü ancak tenfiz konusu ön şart olarak belirlendiği, Muhtelif yargı kararları ile de sabit olduğu üzere, benzer durumlarda ödenmesi gerekli olan meblağların ödenmesinden imtina edilmesi maksadıyla farklı şirketler kurularak birisinden yapılan borçlanmaların diğer şirketlere aktarılması ve bazı şirketlerin paravan şirket olarak kullanılması hallerinde tüzel kişilikler görünüşte farklı olsa bile diğer tüzel kişinin mal varlığına da el atılabilmekte olduğunu, Bu nedenle, işbu somut uyuşmazlıkta kötü niyetli olarak ve bir plan dahilinde hareket etmiş olan Davalı Şirketlerin Tüzel Kişilik Perdelerinin kaldırılarak sorumluluklarına gidilmesi gerekirken; herhangi bir şekilde uygulanması imkanı dahi bulunmayan bir yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi hususunun tartışma konusu edilmesi ve bunun da ötesinde haklı davanın bu dayanağı olmayan ve yargılamanın temel kaidelerine de aykırı olan gerekçeler ile reddedilmiş olmasının kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, Yukarıda yer alan ve işbu istinaf başvurusunun temelini oluşturan ‘’Tenfiz Ön Şart mıdır yoksa değil midir?’’ konusunda şayet olmadığı yönündeki haklı sonuca ulaşılacak olur ise tartışmalı olmayan alacak tutarının talebimiz gibi kabulü doğal sonucu ortaya çıkacağını, Bu sebeple, dava dosyasında bulunan tüm bilgi, belge ve dilekçelerde ispat olunan davanın esasa ilişkin ve davalıların Dubai’de kurup sonra kapatmış oldukları 3 numaralı davalı şirketin borcundan, 1 ve 2 numaralı davalıların, perdenin kaldırılması prensibine dayalı sorumlulukları hakkında bu aşamada tüm dilekçelere atıfta bulunmakla yetinip, tayin edilecek murafaada gerekir ise tekrar etme hakkını saklı tuttuklarını, İşbu istinaf konusunu doğrudan etkilememekle birlikte, yerel mahkeme usuli kurallara da riayet etmediği ve 3 numaralı davalı yönünden tebligat ve diğer kanunlarda taraf teşkilini de sağlamadığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, gerekirse ihtilaf konusu hususlar konusunda uzman bir bilirkişi tarafından bilirkişi incelemesi yapılmasına veya ek rapor alınmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı yabancı şirketin, davalı … şirketi ile olan ticari ilişkisinden kaynaklanan ve yabancı mahkeme ilamı ile hüküm altına alınan alacağını tahsil edememesi üzerine tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinden hareket edilerek borçlu yabancı şirket ile organik bağ içinde bulunduğu iddia edilen davalı … Şirketi’nin ve bu şirket ile borçlu şirketin sahibi olan davalı …’ın davacı şirketin alacağının tahsilini engellemek amacıyla yaptığı işlemler ile bu işlemlere katıldığı iddiası ile tahsil edilemeyen alacağın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilinin yerel mahkemece usuli kurallara riayet etmediği ve 3 numaralı davalı yönünden tebligat ve diğer kanunlarda taraf teşkilini sağlamadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında 3 numaralı davalı … adına izafeten … ‘e tebligatların yapılarak taraf teşkilinin sağlandığı tesbit edilmiştir. … cevap dilekçesi ile, hiçbir zaman … şirketi ile bir ilişkisinin olmadığını bildirip davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 06/10/2011 tarihli duruşmada;”…. tercümesini yaptıracağımız evraktanda anlaşılacağı üzere Dubai’deki … şirketinin yetkisili …’tır, … şirketine ilişkin davayı izafeten …’a yöneltmiştik, dava dilekçemizde mevcuttur, ” şeklinde beyanda bulunmuştur. Davalı … ve … vekilleri 25/11/2015 tarihli duruşmada;” 24/06/2015 tarihli dilekçemizi tekrar ederiz. Davanın başından bu yana davalı yabancı şirkete usulüne uygun tebligat yapılmamıştır. Huzurda temsil edilmeyen davalı …’e o şirkete izafeten dava yöneltilmiş ancak anılan şahıs tarafından bu husus reddedilmiştir. Müvekkilimiz … ‘a, anılan yabancı şirketi izafeten dava yöneltilmemiştir. İlk dava dilekçesi içeren tebligat zarfında dahi izafeten dava açıldığına dair açıklama yoktur. Öncelikle taraf teşkili sağlanmalıdır….,” şeklinde beyanda bulunmuşlardır. Davacı vekili 25/11/2015 tarihli duruşmada;”. Dava dilekçemizde her iki davalı gerçek kişiye yabancı şirkete izafeten de dava yönelttik. Tebligat zarfını mahkeme hazırlıyor. Önemli olan dava dilekçesidir….,” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkemece 25/11/2015 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararı ile; Davalı yabancı şirkete tebligat gerekip gerekmeyeceği hususunun daha sonra değerlendirilmesine karar verildiği halde sonraki duruşmalarda bu ara karar doğrultuğunda işlem yapılmadığı ve 3 numaralı davalı …’ye usulüne uygun dava dilekçesinin tesbiğ edilip edilmediği ve taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı yönünde karar verilmediği tesbit edilmiştir. 6102 Sayılı TTK. Nın 105 Maddesinde;” (1) Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir. (2) Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan, bu hükme aykırı şartlar geçersizdir,” hükmü düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre yabancı şirketlere izafeten ancak acentelerine karşı dava açılabileceği düzenlenmiş olup yabancı şirkete yönelik izafeten şirket yetkilisine veya temsilcisine yönelik dava açılamayacaktır, buna göre 3 numaralı davalı yabancı şirkete dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilip taraf teşkili sağlanmadan davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle davacı vekilinin sair istinaf sebepleri incelenmeden istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/11/2018 tarih 2014/459 Esas 2018/1060 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Kararın kaldırılma sebebine göre davacının esasa ilişkin sair istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40.TL istinaf karar hacının talep halinde iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı varsa, talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/04/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.