Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1176 E. 2021/358 K. 19.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1176 Esas
KARAR NO: 2021/358 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2018
NUMARASI: 2017/276 Esas 2018/1230 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 19/03/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı arasında 2014 yılından beri devam eden döviz ve Türk Lirası bazlı cari hesap çalışması mevcut olduğunu, taraflar arasında imzalanan 29/12/2014 tarihli sözleşme ve 19/06/2015 tarihli siparişlerle ilgili yapılan mail yazışmalarında da görüleceği üzere müvekkili ile davalı arasında kur farkı ve vade farkı çalışılacağı hususunda tarafların anlaşma sağladığını, sözleşmede fiyatların 6 ay vadeli olduğunu satış tarihinden itibaren vade dikkate alınarak ödeme tahsil edilir şeklinde madde bulunduğunu, bu nedenle usd satışlara karşılık verilen TL ödemelerde çekin vade günündeki kur dikkate alınarak kur farkı çalışılacağının belli olduğunu, taraflar arasındaki gerek yazılı gerekse sözlü sözleşmelerde 6 ay, 8 ay gibi vadelerin kararlaştırıldığını, bu ticari ilişki sonucunda davalının müvekkiline 174.0001,69 TL borcunun bulunduğunu, tahsili için giriştikleri icra takibine borçlu – davalının haksız yere itiraz ettiğini, itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmolunmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, taraflar arasında herhangi bir cari hesap, kur ve vade farkı sözleşmesinin mevcut olmadığını, davacının sözleşme olarak beyan ettiği şeyin, tek taraflı bir irade beyanı olduğunu ve müvekkili tarafından kabul edilmediğini, taraflar arasında akdedildiği iddia edilen sözleşmede müvekkiline ait kaşe ve imzanın mevcut olmadığını, taraflar arasında mutabık kalınmış bir kur ve vade farkı sözleşmesinin olmadığını, dolaysıyla bir kur farkının da mevcut olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 18/12/2018 tarih ve 2017/276 Esas -2018/1230 Karar sayılı kararında; “Somut olayda hukiki ihtilaf davacının cari hesaptan , kur farkından ve vade farkından kaynaklanan alacağı bulunup bulunmadığı ve miktarı noktasındadır. Bir ticari ilişki sebebiyle vade farkı talep edilebilmesi için bu konunun taraflar arasında akdedilen sözleşmede yer alması veya bu yönde yanlar arasında belirtilmiş bir uygulamanın mevcut olması ya da, mal satışı ile ilgili olarak düzenlenen faturalarda vade farkı talep edileceğine dair fatura içeriğinden sayılabilecek bir kayda itiraz edilmemiş olması gerekir. Taraflar arasında vade farkına ilişkin bir sözleşme bulunmadığı gibi vade farkı uygulanması ile ilgili bir teamülün varlığı da kanıtlanamamıştır. Vade farkına hükmedilebilmesi için sözü edilen “teamül” taraflar arasında bu yönde bir uygulamanın ihtilafsız dönemde, diğer bir anlatımla daha önceki ödemelerde benimsenmiş olması anlamındadır. Tarafların ticari kayıtları incelendiğinde Vade farkı ile ilgili anlaşma bulunmadığı ( anlaşmada fiyatların 6 aylık olduğu, satış tarihinden itibaren vade dikkate alınarak ödemenin tahsil edileceği ibaresenin belirsiz bir ibare olduğu, çünkü net fatura tarihi ve net teslim tarihi belli olmadığı gibi tarafların yazışmalarına göre 8 ay vadeli mal tesliminin de bulunduğu görülmekle, açık ve net şekilde vade farkı anlaşmasından söz edilemeyeceği kabul edilmiştir. Ayrıca İhtilafsız dönemde vade farkı uygulanıp ödeme yapılmış olmadığı görülmektedir.Kur farkı açısından ise ; sözleşmede açıkça kur farkı tahsil edilecektir yönünde ibare bulunmaktadır.Yazışmalarda da e-mail kaıytlarında davalı yanın kabulü mevcuttur. Bu nedenle kur farkı ve cari hesap yönünden ticari kayıtları incelendiğinde ; davacının kur farkından kaynaklanan 40.791,10 TL alacağı ile cari hesaptan kaynaklanan 9.130,27 TL alacağı olduğu, takibin bu nedenle toplam 49.921,37 TL üzerinden devamı gerektiği anlaşılmış ve davanın kısmen kabulü yönünde …”gerekçesi ile, Davanın KISMEN KABULÜNE, davalı yanın İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 49.921,37 TL üzerinden devam olunmasına, takipten itibaren bu miktara değişen oranlarda avans faizi uygulanmasına, %20 nispetinde hesaplanan 9.984,20 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınıp, davacıya VERİLMESİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada, taraflar arasında imzalanan sözleşme ve siparişlerle ilgili mail yazışmalarında, tarafların vade farkı çalışacağı hususunda anlaştıkları dikkatten kaçırıldığını, Taraflar arasında imzalanan 29/12/2014 tarihli yazılı sözleşme ve 19/06/2015 tarihli siparişlerle ilgili yapılan mail yazışmalarında da görüleceği üzere davacı müvekkili şirket ile davalı şirket arasında kur farkı ve vade farklı çalışacağı hususunda taraflarca anlaştıklarını,
Müvekkili şirketçe davalıya satılan kumaşlara ilişkin 29/12/2014 tarihli sözleşme dosyada mevcut olup bu sözleşme incelendiğinde, “fiyatlarımız 6 ay vadeli olup satış tarihinden itibaren vade dikkate alınarak ödeme tahsil edilir. Görüşüldüğü gibi USD satışlara karşılık verilen TL ödemelerde çekin vade günündeki kur dikkate alınarak kur farkı çalışacaktır.” ifadelerinin bulunduğu, İşbu sözleşmenin ilk hali ve düzeltilmiş hali davalı tarafça farklandığı ve davalı tarafça kabul edildiği, aynı zamanda kur farkı çalışılacağı hususunda davalı tarafa 01/07/2015 tarihinde gönderilen mail ile de bildirildiği, davalı tarafça bu husus kabul edildiği, ilgili mailde “USD satışlarımızda TL ödemelerinizde kur farkı çalışacağız. Fiyatlar ortalama sekiz aya göre verilmiştir.” ifadelerinin kullanıldığı, mailleşme neticesinde sipariş edilen ürünlerin hazırlandığı ve teslim edildiğini, Taraflar arasındaki gerek yazılı gerekse sözlü sözleşmelerde 6 ay, 8 ay gibi vadeler kararlaştırılmış olup ticari ilişkinin başladığı tarihten beri taraflar bu şekilde çalıştıklarını, Müvekkili şirket tarafından kur farklarını ödeyip ödemeyeceği hususunda davalı şirket yetkilisi …’e gönderilen 23/02/2016 tarihli maile aynı tarihte şirket yetkilisi tarafından cevabi mailde, davalı şirket yetkilisinin de ikrarında olduğu üzere ödeme tarihleri vadeye bağlanmış olup doğan vade farkı ve dövizli satışlarda da doğan kur farkı davalı tarafça ödenmesi gerektiği, Taraflar arasında kur farkı ve vade farklı uygulaması hususunda sözleşme, ticari teamül ve davalı tarafın mailinde de ikrarı mevcut olduğu, Yazılı sözleşme metninden ve ilgili mailden anlaşılacağı üzere taraflar arasında vade farklı ve kur farkı çalışmak üzere anlaşıldığını, Sözleşme ve mailleşmeler kur farklı ve vade farkı yönündeki anlaşma ile birlikte aynı zamanda müvekkili tarafından davalıya yapılacak işlerin ayrıntılarını da içerdiğinden ve mallar davalı tarafça kabul edildiğinden, davalı tarafça sözleşme ve mailin mallara ilişkin kısmının kabul edildiği, vade ve kur farkına ilişkin kısmının kabul edilmediği gibi anlam ortaya çıkacağı, bunun da davalı tarafın sözleşme ve maile konu malları teslim almış olması nedeniyle ticari hayatın olağan akışına uygun düşmediğini, Müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki yazılı sözleşme ve mail suretlerinden de anlaşılacağı üzere, öncelikle taraflar arasında yazılı sözleşme ve ticari teamül olması nedeniyle müvekkili şirketin davalı vade farkı faturası düzenlemesinin mümkün olduğu, kaldı ki 3095 sayılı Kanunun 2.maddesi gereğince de müvekkili şirketin vade farkı faturası düzenleyebileceğini, Taraflar arasında bir ihtilaf yokken vade faturası kesilmesinin düşünülemeyeceğinin açık olduğu, keza her ticari ilişkiyi ona ilişkin belgeler üzerinden yorumlamak gerektiğini, Hem 29/12/2014 tarihli sözleşme metni hem de 01/07/2015 tarihli mail metni dikkate alındığında, taraflar arasında hem kur farkı hem de vade farkı çalışılacağı hususunda taraflar anlaşmış olduklarını, Başka bir açıdan bakıldığında, davalı taraf sözleşme ve mailleşmedeki malları ve kur farkı ödeyeceğini kabul etmiş ise, vade farkı uygulanacağı hususunu da kabul etmiş sayılacağını, aksi durumun bir hakkın kötüye kullanılması niteliği taşıyacağını, Huzurdaki olayda taraflar arasında yazılı sözleşme ve bunun yanında ticari teamül olması nedeniyle müvekkili şirketin davalı için vade farkı faturası düzenlemesinin mümkün olduğunu, 3095 sy 2.maddesi gereğince müvekkili şirket vade farkı faturası düzenleyebileceğini, yani bu durumda müvekkilinin kanundan kaynaklı olarak vade farkı faturası düzenlemesinin mümkün olduğunu, Taraflar arasındaki sözleşme ve mailde vade farkı alışılacağı hususunda anlaşıldığından, aynı zamanda 3095 sayılı faiz ve temerrüt faizine ilişkin Kanunun 2/1 maddesi gereğince bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça geçmiş günler için 3095 sayılı faiz ve temerrüt faizine ilişkin Kanunun 1.maddesinde belirtilen yıllık %9 orana göre temerrüt faizi ödemeye mecbur olduğundan vade farkı taleplerinin hukuka uygun olduğu, davalının müvekkili şirketçe düzenlenen vade farklı faturalara itirazının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun kötü niyetli yapılmış bir itiraz olduğunu ve davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının aleyhe olan kısımlarının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Mahkemenin, davacının vade farkı yönündeki talebini reddetmesi usule uygun olduğunu, taraflar arasında vade farkına dair bir uygulama hiç olmadığını ve bu hususa dair bir sözleşme de olmadığını, Mahkemenin kur farkının kabulüne dair kararının isabetsiz olduğunu, zira taraflar arasında kur farkı ödeneceğine dair bir sözleşme olmadığını, ihtilaflı dönemden önce yalnızca bir kez kur farkı faturası tanzim edildiği, bir kere yapılan bir işe uygulama denilmesinin mümkün olmadığını, Davaya cevap dilekçesine izah edildiği gibi taraflar arasında bir vade ve kur farkı sözleşmesi olmadığı, bir kez tanzim edilmiş kur farkı faturası da münferit bir uygulama olduğu, bunun delili de davacı tarafından ibraz edilen 26/10/2015 tarihli e-posta olduğunu, bu e-postanın taraflar arasında mutabık kalınmış bir kur ve vade farkı sözleşmesi olmadığını ispat ettiğini, Kur farkındaki aşırı ve geçici dalgalanmalar ticaret erbabını münferit uygulamalara mecbur ettiğini, münferit uygulamaları tüm zamanlarda teşmil etmenin kötü niyetli olacağını, Davacı tarafından davalı müvekkili şirkete gönderilen 26/10/2015 tarihli elektronik postada “lütfen bir araya gelelim ve verdiğiniz çekli ödemelerde hangi çeklere kur takibi yapacağımızı netleştirelim. Çekler tahsil olmaya başladı ve biz hala netliğe kavuşturamadık.” denildiğini, 26/10/2015 tarihinde davacı tarafından gönderilen bu e-posta taraflar arasındaki ticari münasebetin başlamasından neredeyse 1 yıl sonra gönderildiği, eğer taraflar arasında şartları tayin edilmiş bir sözleşme olsaydı 1 yıl sonra böyle bir maile ihtiyaç duyulmayacağını, Netice itibariyle taraflar arasında bir vade ve kur farkı sözleşmesi veya uygulaması olmadığını, Davacının tabiri caizse biten oyuna kural koymaya ve lehine sonuç çıkarmaya çalıştığını ve kötü niyetli olduğunu, Mahkemenin inkar tazminatına hükmetmesi usule ve hukuka mugayir olduğu, zira davalı müvekkili şirketin cari hesap dışındaki taleplere itirazda haklı olduğu, itirazda haklılık ve ihtilafın muhakemeyi gerektirmesi karşısında inkar tazminatına hükmetmenin isabetsiz bir karar olduğunu, Mahalli mahkemenin isabetsiz bir şekilde kabul ettiği kur farkı için inkar tazminatı hükmetmesi açık bir usulsüzlük olduğunu, Netice itibariyle mahkemenin davacının vade farkı talebini reddetmesi isabetli, kur farkı talebini kabul etmesi ve cari hesap dışındaki miktara inkar tazminatı hükmetmesi isabetsiz bir karar olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, kur farkı, vade farkı ve cari hesaptan kaynaklı bakiye alacağının tahsili talebiyle başlatılan icra takibine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davasıdır.Mahkemece, Davanın kısmen kabulüne, davalı yanın İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 49.921,37 TL üzerinden devam olunmasına, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Uyuşmazlık, kur farkı ve vade farkı alacak şartlarının oluşup oluşmadığı ve mahkemece verilen kararın dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasındadır. Davaya konu İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasında takip dayanağı olarak ” DÖVİZ VE TÜRK LİRASI BAZLI ÇALIŞMA NEDENİYLE DOĞMUŞ ALACAK,” gösterilmiştir. Davacı dava dilekçesinde, davalıdan 40.791,10 TL. Kur farkı, 124.080,32 TL. Vade farkı ve 9.130,27 TL.’de cari hesap bakiyesi olmak üzere toplam:174.001,69 TL. Alacaklı olduğunu, alacağın tahsili talebiyle başlatılan icra takibine davalı borçlu tarafından yapılan itirazın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davacının icra takibine ve davaya konu ettiği DÖVİZ VE TÜRK LİRASI BAZLI ÇALIŞMA NEDENİYLE DOĞMUŞ ALACAK’ın, kur farkı, vade farkı ve cari hesap bakiyesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Vade farkı, başta sözleşme ilişkisi kurulurken ya da daha sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği gibi, var olan ticari teamüller sonucu da ortaya çıkabilir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/19-199 Esas- 2013/1418 Karar sayılı ilamı) Yargıtay 19 HD.nin 2015/413 Esas. 2015/16682 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 11 HD.nin 2020/2682 Esas-2020/5731 Karar sayılı kararında kur farkı alacağı ile ilgili tesbitlere yer verlmiştir. HMK’nın 31. maddesinde hakimin davayı aydınlatma görevi düzenlenmiştir. Maddeye göre hakim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi ve hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlarda taraflara açıklama yaptırabileceği gibi soru sorabilecek ve delil gösterilmesini isteyebilecektir. Dosyaya davacı tarafça ibraz edilen faturalar incelendiğinde; vade farkı ve kur farkı faturaları olduğu, bu faturalara dayanak satış faturalarının, ödeme tarihlerinin, ne şekilde ödendiğine dair kayıt ve belgelerin ibraz edilmediği anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK’ nın 31.maddesi kapsamında hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü dahilinde, mahkemece HMK’nın 194.maddesi uyarınca icra takibine konu kur farkı alacağının hangi satış faturalarından, hangi tarihteki kur üzerinden, her bir faturadan kaç .TL talep edildiği ve fatura ödemelerin hangi tarihte ve ne şekilde ödendiği (nakit, çek vs.) belirtilmek suretiyle ve liste halinde, icra takibine konu vade farkı alacağının hangi satış faturalarından, her bir faturadan kaç TL talep edildiği ve fatura ödemelerin hangi tarihte ve ne şekilde ödendiği (nakit, çek vs.) belirtilmek suretiyle ve liste halinde, dosyaya ibrazının sağlanarak konusunda uzman bir bilirkişiye tarafların ticari defter ve kayıtları incelettirilip denetime elverişli rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken deliller toplanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür. 28/07/2020 tarih ve 31199 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7251 Sayılı Kanun ile değişik HMK.nın 3531-a-6 mad. uyarınca; Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemesi halinde davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır. Sonuç itibariyle, açıklanan nedenler ile davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/12/2018 tarih ve 2017/276 Esas- 2018/1230 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran taraflara iadesine, 3-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 19/03/2021 tarihinde HMK’nın 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.