Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1111 E. 2021/503 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1111
KARAR NO : 2021/503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/11/2018
DOSYA NUMARASI : 2015/473 Esas – 2018/1138 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ : 15/04/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde ; müvekkilinin, davalı şirketin %10 hissesine sahip olduğunu, davalı şirketin internet üzerinden domain alımı, hosting alımı, sanal ve kiralık sunucu hizmeti verilmesi ve SSL hizmeti verilmesi ile ilgilendiğini, müvekkilinin marka ve patent departmanı kurucusu ve sorumlusu olarak davalı şirkette faaliyette bulunduğunu, ilerleyen yıllarda ortakları ile arasında anlaşmazlıklar meydana geldiğini, müvekkilinin kendi uhdesine düşen hisse bedelini davalıya devrini talep edildiğini, taraflar arasında uzlaşma sağlanamadığını, müvekkilince çalıştırılan marka ve patent departmanına bağlı bir kısım işçilere ait SGK kayıtlarının davalı şirket yetkilisi … yakın bir akrabası tarafından kurulan başka bir şirket üzerine geçirildiğinin fark edilmesinin bardağı taşıran son damla olduğunu, müvekkilince şirketin vergi borçlarında inceleme yapıldığını, şirketin vergi borçlarının ödenmediği, şirkette çalışmadığı halde tanınmayan bir çok şahsın şirket üzerinden SGK kayıtlarının yaptırıldığının tespit edildiğini, gerçekleşen tüm bu eylemler neticesinde davalı şirketin kuruluş amacına ulaşmasının imkansız hale geldiğini, müvekkilinin keşide ettiği ihtarname ile, müvekkiline ait marka ve patent yetkisinin kullanımının durdurulduğunu, hissesinin şirketçe devralınmasının talep edildiğini, aksi halde şirketin feshi ve tasfiyesinin talep edileceğinin ihtar edildiğini, davalı şirket yetkilisi … aleyhinde Savcılık makamınca soruşturma başlatıldığını, şirket organlarının iş yapamaz, genel kurulun toplanamaz hale geldiğini, … firar ettiğini belirterek, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuruna devrine, aksi halde TTK’nın 531.maddesi uyarınca müvekkiline ait payın karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 2010 yılında kurulması aşamasında yürürlükte olan TTK gereğince şirketin en az beş ortaklı olması zorunluluğu sebebiyle ve davacının Türk Patent Enstitüsünde marka işlemi yapılabilmesi için en az % 10 hissesi olması şartı olduğu yönündeki beyanları doğrultusunda davacının müvekkili şirkete % 10 hisse ile ortak edildiğini, TTK değiştikten sonra diğer hissedarların hisselerini devrettiğini, davacının ise devretmediğini, davacının, müvekkili şirketin ticari faaliyet alanına giren konularda 26/06/2015 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan …. AŞ ünvanlı şirketi kurduğunu, şirketi kurduktan sonra müvekkili şirketle olan ilişkisini kestiğini, şirketin zarara uğraması için her türlü yola tevessül ettiğini, şirket kredi kartlarından şahsi harcamalar yapıp, nakit avanslar çektiğini, bunları muhasebeye ödemediğini, kurduğu şirketle müvekkili şirkete haksız rekabete başladığını, müşterileri arayıp, tedirgin ettiğini, davacının müvekkili şirketi silahla basarak çalışanları tehdit ve tedirgin ettiğini, bu eylemleri nedeniyle her konu için savcılığa ayrı ayrı suç duyurusunda bulunulduğunu, soruşturma dosyası ile ilgili olarak … hakkında adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına karar verildiğini, davacının ayrı bir şirket kurması ve belirtilen eylemlerinden sonra müvekkili şirkette varlığını sürdürmesinin mümkün görünmediğini, TTK’nın 531. maddesinde, fesih yerine bir karar verilebileceğinin düzenlendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 21/11/2018 tarih ve 2015/473 Esas – 2018/1138 Karar sayılı kararı ile; “…TTK nun 531.maddesi uyarınca şirketin haklı sebeplerle feshine veya fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının gerçek değerlerinin ödenip şirketten çıkarılmalarına karar verilebilmesi için öncelikle ” haklı sebeplerin” gerçekleşmesi gerekmektedir. Davalı şirketin sermayesinin % 90’lık kısmının dava dışı … , % 10’luk kısmının davacıya ait olduğu, davalı şirkete İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3743 değişik iş sayılı kararı ile 12.08.2016 tarihinde yönetim yetkisini de kapsayacak şekilde, Sulh Ceza Hakimliği tarafından kayyım atandığı, sürecin devamında kayyımlık yetkilerinin resmi gazetede yayınlanan 677 sayılı KHK ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği, dava konusu olayların gerçekleştiği dönemde şirket yönetiminde bulunan şahıslar hakkında Adli soruşturma devam ettiğinden, şirket yöneticilerinin şirketle ilişkilerinin kesildiği, bu dönemden önceki şirket yöneticisi ile davacı arasında birçok çekişme yaşandığı, davalı şirketin davacıya karşı haksız rekabet, hizmet nedeniyle görevini kötüye kullanma, zimmet, dolandırıcılık gibi suçlar isnad edilerek İstanbul C.Başsavcılığına şikayetlerde bulunulduğu hususları hep birlikte nazara alındığında, gerek TTK 531. ve gerekse 529. maddeleri uyarınca davacının isteminin “Haklı sebepler” yasal koşulunun oluşmadığı anlaşıldığından aşağıdaki şekilde reddine karar vermek gerekmiştir. … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece, dosya kapsamında toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporu ile ters düşen, gerekçesiyle dahi uyuşmayan usul ve yasaya aykırı bir karar verildiğini, Müvekkilinin % 10 hisse sahibi ve Marka-Patent Departmanı kurucusu olduğu, internet üzerinden domain alımı, hosting alımı, sanal ve kiralık sunucu hizmeti verilmesi ve SSL hizmeti verilmesi konusunda faaliyet gösteren davalı şirkette, diğer şirket ortağı ve şirket yetkilisi konumundaki dava dışı … ortaklığı çekilemez hale getiren eylemleri ve işlemleri, bu eylemler sebebiyle hakkında bir çok soruşturma başlatılması, yine bu eylemler sebebiyle şirket organlarının çalışamaz hale gelmesi, şirketin kuruluş amacından saparak birçok hukuk dışı eylemlere (FETÖ Soruşturması Kapsamında) adının karışması, pay sahibi müvekkilinin bilgisi dışında şirkette hukuk dışı işlemlerin yapılması ve bunların idari makamlarca tespit edilmesi, sürekli hale gelen kötü yönetim sebebiyle şirketin büyük borç yükü altına girmeye başlaması, müvekkili aleyhinde diğer şirket ortağının asılsız, doğruluğu hiçbir suretle ispatlanamamış ve neticeye varılamamış iddialarla şikayetlerde bulunması, şirketin kuruluş amacına ulaşmasının imkansız hale gelmesi hususlarının, müvekkili açısından şirketin feshi veya payın karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin müvekkiline ödenmesi yolu ile ortaklıktan çıkmayı talep etmesi zarureti doğurduğunu, Fakat mahkemece, dava dilekçelerinde ileri sürdükleri tüm vakıalar, alınan bilirkişi raporunda bu taleplerinde haklı olduklarını içeren tespit esas alınmadan, yalnızca davalı şirketin müvekkili aleyhine asılsız suç isnatlarından ibaret ve ispatlanamayıp netice alınamayan, müvekkilinin hiçbir şekilde ceza almadığı bir takım soruşturmaların gerekçe gösterilerek, müvekkili açısından haklı sebep koşulunun oluşmadığına kanaat getirildiğini, 01/08/2016 tarihli kök raporda bilirkişinin, TTK 531 maddesi gereği payın karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin müvekkiline ödenmesi yolu ile ortaklıktan çıkma talebinde haklı olduğunu, müvekkilinin payının değerinin dava tarihinde 74.529,60 TL olduğunu, dava açıldıktan sonra davalının eylemleri sebebiyle keşif tarihinde -54.986,19 TL olduğunu, bu azalmanın davalı şirketin fiilinden kaynaklandığı, bu nedenle de dürüstlük kuralı gereği pay devrinde dava tarihindeki değerin esas alınması gerektiğini tespit ettiğini,Nitekim bu rapordaki tespiti esas alan yerel mahkemenin, bu rapordaki tespit ışığında bu kez payın gerçek değerinin tespiti için bilirkişi görevlendirdiğini, ortaklık payının gerçek değerinin tespiti ile ilgili olarak da 11/08/2018 tarihli ek raporun alındığını, bu kez de müvekkilinin % 10 pay değerinin 135.425,64 TL olduğunun tespit edildiğini, işbu rapora karşı her iki tarafın da itirazları olduğunu, fakat yerel mahkemenin, bu aşamaya kadar gelen yargılamayı davanın reddine karar vererek aniden bitirdiğini, Dava dilekçelerinde de belirttikleri üzere davalı şirket yetkilisi aleyhine adli makamlarca bir çok soruşturma dosyası açıldığını, şirket yetkilisinin dava açıldığı tarihte FETÖ soruşturması kapsamında firari ve arananlar listesinde yer aldığını, akabinde FETÖ soruşturması kapsamında tutuklandığını, davalı şirket yetkilisinin hukuka aykırı soruşturma ve kovuşturmaya konu bu eylemleri sebebi ile şirket genel kurulunun toplanamadığını, şirket organlarının çalışamaz hale geldiğini, devamında şirket yönetimine kayyum atandığını, şirketin kuruluş amacına ulaşmasının imkansız hale geldiğini ve müvekkili açısından bu ortaklığın çekilemez bir hal aldığını, tüm bunlar ortada iken müvekkili açısından haklı sebep şartlarının oluşmadığı yönündeki gerekçenin kabul edilemeyeceğini, Her ne kadar salt yönetimdeki anlaşmazlıkların, anonim şirketlerin feshi için haklı sebep olarak yeterli olmadığı kabul edilse de, fesih gerekçesi olarak yalnızca yönetimdeki çekişme, anlaşmazlıklar ve diğer pay sahibinin kişiliğinden kaynaklanan gerekçeler değil, davalı şirkette müvekkilinin bilgisi dışında şirkette çalışmayan kişileri SGK nezdinde çalışır şekilde gösterilmesi, yine müvekkilinin kurucusu olduğu marka- patent departmanında çalışan işçilerin SGK kayıtlarının dava dışı ve şirket yetkilisinin bir yakınına ait şirket üzerine geçirilmesi, biriken ve ödenmeyen vergi borçları, şirket çoğunluk pay sahibi hakkında başlatılan birçok soruşturma, adli takibatlar ile bununla bağlantılı olarak şirketin organlarının çalışamaz hale gelmesi, kayyum atanması ve nihayetinde şirketin kuruluş amacına ulaşmasının imkansız hale gelmesi hususlarının bu talepte bulunmayı kaçınılmaz kıldığını, TTK’de haklı sebep örnekleyici olarak sıralanmasa da, haklı sebep kavramının doktrinde, belli bir zaman diliminde belli bir amaç için birleşen, hukuki ilişki kuran tarafların yapmaması gereken, şartları zorlaştıran, ağırlaştıran ve tarafların katlanamayacağı, katlanmasının beklenemeyeceği davranışlar olarak tanımlandığını, buna göre azınlık pay sahiplerinin, bilgi alma, inceleme, aydınlanma haklarının sistematik bir şekilde ve devamlı olarak kısıtlanması, kötü, ihmalkâr, bilgiye ve teknik yöntemlere dayanmayan, plansız ve pervasız yönetimin süreklilik kazanmış olması, Anonim şirketin çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi sebebiyle mali sıkıntı içinde bulunması hususlarının, haklı sebep niteliğindeki durumlardan bir kaçı olduğunu, şirket ortakları olarak sadece sadece müvekkilinin( %10) ve diğer ortak Abdullah Büyük’ün (%90) pay sahibi olduğu düşünüldüğünde tüm bu sebeplerle ortaklığın, müvekkili açısından katlanılması imkansız hal aldığını, Müvekkilinin bilgisi dışında marka ve patent departmanında çalışan işçilere ait SGK kayıtlarının diğer pay sahibine yakın bir şahsa ait başka bir şirket üzerine geçirilmesi, şirkette çalışmayan birçok kişinin şirket nezdinde sigortalı olarak kaydının bulunması ve bunun maliye denetimi sonucunda ortaya çıkmasının sistematik ve devamlı olarak müvekkilinin bilgisi dışında işlemlerin yapıldığını gösterdiğini, müvekkili açısından bu şartlar altında ortaklığa devam edilmesinin beklenmesinin hayatın olağan akışına ters olduğunu, bilirkişi raporu ile de bu hususun tespit edildiğini ve pay değerinin ödenmesi yoluyla ortaklıktan çıkmayı talep etmekte haklı olduğunun tespit edildiğini, bu nedenle mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararınını kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, TTK’nın 531 (1) maddesi uyarınca azınlık pay sahibi tarafından açılan, davalı şirketin haklı sebeple feshi, bunun mümkün olmaması halinde davacının şirketten ayrılma bedeli ödenerek çıkarılması istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. TTK’nın 531. maddesinde, haklı sebeplerin varlığı halinde şirket sermayesinin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahiplerinin, haklı sebeplerin varlığı halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceği, mahkemece fesih yerine davacı pay sahiplerine, pay bedellerinin karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenmesi suretiyle davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verilebileceği öngörülmüştür. Buna göre, söz konusu maddede düzenlenen hususlarda karar verilebilmesinin ön şartı haklı nedenlerin varlığının ispatıdır.Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre, mahkemelerce takdir edilecektir. Şirketler hukuku bakımından şirketin devamlılığının sağlanması esas olup, düzenleme uyarınca ekonomik değer taşıyan şirketin feshi yerine şirketi ayakta tutacak diğer çözüm yollarının hakimce değerlendirilmesi zorunlu kılınmıştır. Her davada, haklı sebeplerin varolup olmadığı, tarafların kusur durumu, şirketin mali yapısı itibarıyla kuruluş amacını gerçekleştirebilecek durumda olup olmadığı hususlarının deliller toplandıktan sonra mahkemece değerlendirilerek, şirketin ekonomik değer taşıdığı ve amacını gerçekleştirebilecek durumda olduğunun belirlenmesi halinde feshi yerine TTK’nun 531. maddesinde yer alan diğer çözüm yollarının uygulanma olanağı bulunup bulunmadığı hususlarının tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Davalı şirketin sermayesinin % 90’lık kısmının dava dışı … , % 10’luk kısmının davacıya ait olduğu, davalı şirkete İstanbul Anadolu 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3743 değişik iş sayılı kararı ile 12.08.2016 tarihinde yönetim yetkisini de kapsayacak şekilde kayyım atandığı, sürecin devamında kayyımlık yetkilerinin Resmi Gazetede yayınlanan 677 sayılı KHK ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredildiği görülmektedir. Somut uyuşmazlıkta; kök raporda davalı şirketin 21.09.2015 tarihi itibari ile özvarlığı toplam tutarının 745.296,92 TL olduğu, ancak inceleme tarihi olan 31.12.2015 tarihi itibari ile öz varlığının -549.861,96 TL’ye düştüğü belirlenmiş ise de, her davanın açıldığı tarihteki durum ve koşullara göre değerlendirilmesi gerektiği, yargılama sırasında davalı şirketin yönetiminin TMSF’ye devredildiği, dava tarihinden önce davacı tarafça ortağı olduğu davalı şirketin ticari faaliyet alanına giren konularda şirket kurulduğu, davalı şirketin davacıya karşı haksız rekabet, hizmet nedeniyle görevini kötüye kullanma, zimmet, dolandırıcılık gibi suçlar isnad edilerek şikayetlerde bulunulduğu, davacı tarafça haklı sebep olarak ileri sürülen hususların yöneticinin sorumluluğuna ilişkin olduğu, dosya kapsamı ile TTK’nın 531. maddesi kapsamındaki “Haklı sebepler” yasal koşulunun oluşmadığı, istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 15/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.