Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1102 E. 2021/184 K. 15.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1102 Esas
KARAR NO: 2021/184 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/288 Esas – 2018/1161 Karar
TARİH: 27/11/2018
DAVA: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/02/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin … markalı motorlu kara taşıtlarının Yetkili Araç Satış Bayiliği ve Yetkili Servisliğini sürdürmekte olduğunu, sözleşmenin 21.08.2013 tarihinde tek taraflı olarak ve ihbar süresi verilmeksizin feshedildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun ve 2005/4 sayılı tebliğe tabi olduğunu, 2005/4 sayılı tebliğin 4. Maddesi uyarınca sözleşmenin minimum feshi ihbar süresinin iki yıl olduğunu, aynı maddede fesih için haklı ve objektif bir sebep gösterilmesinin mecburi olduğunu, davalının ihbarnamede belirttiği müvekkilinin temerrüde düştüğü iddiasının yersiz olduğunu, sözleşmenin yasalara aykırı uygulamaları ile alım gücünün düşmesine neden olduğunu, sözleşme süresince müvekkilinin yüksek meblağlı yatırımlar yapmak zorunda kaldığını, bu yatırımların asgari 10 yıllık müspet zararına sebep olduğunu, davalının feshinin haksız olduğunu,4054 sayılı Kanunun 58. Maddesi hükmünde belirtildiği gibi zararın bilançolar dikkate alınarak hesaplanacağını, çekilen ihtarname ile zararın tazmininin talep edildiğini ve sonuç alınamadığını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla sözleşmenin haksız feshi nedeniyle 10.000.00 TL maddi tazminat ile bu süreçte yaşanan sıkıntılar nedeniyle 10.000.00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının ana yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davacının müvekkilinden aldığı araçların ve yedek parçaların bedellerini ödemediğini, davacının 21.01.2011 sözleşme döneminden öncede muhtelif yükümlülüklerine aykırı davrandığını ve yeni ihtarnameler gönderildiğini, davacının muhtelif iletişim kanalları ile sürekli uyarıldığını, davacının çok yüksek bir borç bakiyesi ile ticaret yapmayı alışkanlık haline getirdiğini, bu duruma müvekkilinin katlanmasının beklenemeyeceğinin aşikar olduğunu, müvekkilinin taraflar arasındaki 21.01.2011 tarihli Yetkili Araç Satış Bayiliği Sözleşmesi ile Yetkili Servis İşletme Sözleşmesini haklı nedenle herhangi bir ihbar süresine tabi olmaksızın feshettiğini ve uhdesindeki teminat mektubunu nakde çevirerek tüm alacaklarını bu mektup üzerinden tahsil ettiğini, davacının bunun dışında stok tutma yükümlülüğünü de ihlal ettiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/11/2018 tarih 2016/288 Esas – 2018/1161 Karar sayılı kararında; “davacı ile davalı arasında 21.01.2011 tarihinde yapılan belirsiz süreli araç bayiliği sözleşmesi ve yedek parça alım sözleşmesi uyarınca açık hesap (cari hesap) ilişkisi kurulduğu, davacının muaccel hale gelen bedel ödeme borçlarını sürekli olarak zamanında ifa etmediği yani zamanında ödemelerini yapmadığı, davalının da bu yüzden, sürekli olarak davacıya bu borçların ödenmesi için ihtarname göndermek zorunda kaldığı, bu iddialara rağmen bile davacının ihtarnamelerde tanınan süreler içinde borcu ödemediği, bu hali ile taraflar arasındaki sözleşmelerden kaynaklanan akdi ilişkiyi sürdürmenin davalı için çekilmez hale geldiği ve dolayısıyla davalının davacıya mehil vermeksizin sözleşmeleri derhal feshetme hakkına sahip olduğu ki davalının bu sözleşmeleri haklı olarak feshettiği, dolayısıyla davalının sözleşmeleri haklı feshinden kaynaklı davacının davalıdan herhangi bir tazminat talep etme hakkına sahip olmadığı, kaldı ki taraflar arasındaki sözleşmelerin 32. Maddesinde yer alan hükümlere göre; davacının işbu sözleşmelerde yer alan herhangi bir hükmü veya taahhüdü ihlali halinde, davalının bu sözleşmeleri tek taraflı olarak feshedebileceği, davacının da davalıdan hiçbir şekilde tazminat talep edemeyeceği hükümlerinin yer aldığı, dolayısıyla davalının davacı ile olan sözleşmeleri haklı olarak feshetmiş olması nedeni ile davacının davalıdan tazminat talep edemeyeceği gibi asli müdahil davacının da; davalı yandan olan uyuşmazlığa konu tazminat alacağını temlik aldığından bahisle bir tazminat alacağı bulunmadığından asli müdahil davacının asli müdahil davasının reddine, asıl dava yönünden işlemden kaldırıldıktan sonra Elazığ … İflas Müdürlüğü’nce … aylık yasal süresi içerisinde yenilenmediği …”gerekçesi ile, 1-Davanın, davacı müflis … Ltd. Şti yönünden AÇILMAMIŞ SAYILMASINA, 2- Asli müdahale davasının REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı Asli Müdahil vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asli Müdahil vekili istinaf dilekçesi ile, yerel mahkeme kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Yerel mahkemenin gerekçesini bilirkişi raporuna dayandırdığını, bilirkişi raporuna davanın konusu olan talebi karşılamadığı gerekçesi ile itiraz edildiğini, ek rapor alınmasının talep edildiğini ancak yerine getirilmediğini, Davanın konusunun bayi ve servis sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararın tazmini olduğunu, 4054 sayılı kanunun ve aynı kanun doğrultusunda çıkarılan 2005/4 sayılı tebliğin 4. Maddesinde öngörülen feshi ihbar sürelerine uyulmadığını, hukukçu bilirkişi görüşünün yerinde olmadığını, mali bilirkişinin raporunun dava konusu ile örüşmeyen eksik ve konusunda uzman olmayan bilirkişice hazırlandığını, davalı şirketin defter ve belgeleri incelenmeden rapor oluşturulduğunu, Davalı …’un karşılıklı sözleşmede kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği için tek taraflı fesih hakkının haksız olduğunu, davalının yaptığı ihtarın haksız olduğunu, kabul etmemekle birlikte bir an ihtarın haklı olduğu var sayılsa bile davalının seçimlik haklarını sözleşmenin devamı yönünde kullandığını, İleri sürerek, 11/09/2018 tarihli duruşmasının 3 no’lu ara kararı gereğince davalı … şirketinin defter ve belgelerinin yerinde incelenmesi için bilirkişi heyetine yetki verildiği halde iş bu inceleme yapılmadan ek rapor verilmesi ve itirazların ek raporda irdelenmemiş olması sebebiyle ek rapora itirazların kabul edilmeden yeni bir rapor alınması veya davanın reddine karar verilmesi nedeniyle kararın bozularak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, haksız fesih nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davacı vekili, taraflar arasındaki yetkili araç satış bayiliği ve yetkili servis sözleşmelerinin davalı tarafından tek taraflı olarak fesih öneli verilmeksizin haksız şekilde feshedildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun ve 2005/4 sayılı tebliğe tabi olduğunu, 2005/4 sayılı tebliğin 4. Maddesi uyarınca sözleşmenin minimum feshi ihbar süresinin iki yıl olduğunu, aynı maddede fesih için haklı ve objektif bir sebep gösterilmesinin mecburi olduğunun belirtildiğini, davalının ihbarnamede belirttiği müvekkilinin temerrüde düştüğü iddiasının yersiz olduğunu, müvekkilinin haksız fesih nedeniyle zarara uğradığını belirterek maddi ve manevi tazminat talep etmiş, dava sırasında asli müdahil, davacının davalıdan olan alacaklarını kendilerine temlik ettiğini, haksız fesih nedeniyle davacının davalıdan olan alacaklarını temlik almaları nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın kendilerine ödenmesini talep etmiş, mahkemece yargılama sırasında davacı şirketin iflasına karar verildiği, davanın iflas idaresine bildirildiği, mazeretsiz duruşmaya katılınmadığı için davacının davasının işlemden kaldırıldığı ve davacı şirketin iflas idaresince yasal süre içinde yenilenmediğinden bahisle davacının açtığı davanın açılmamış sayılmasına, asli müdahilin davasının reddine karar verilmiş, karara karşı asli müdahil istinaf başvurusunda bulunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasındaki süresiz bayilik sözleşmesinin davalı tarafça tek taraflı olarak feshinin haklı olup olmadığı noktasında çıkmaktadır. Davacı ile davalı arasında 21/01/2011 tarihli belirsiz süreli “yetkili araç satış bayiliği sözleşmesi” ile ”yedek parça alım sözleşmesi” imzalanmıştır. Bayilik sözleşmesinin, “sözleşmenin süresi, sözleşmenin iptali ve sona ermesi” başlıklı 32, maddesinde “bayi (davacı) işbu sözleşmede yer alan herhangi bir hükmü veya beyanı veya taahhüdü ihlal ettiği takdirde, işbu sözleşmenin tek taraflı olarak ve hiçbir tazminat talebi ile karşılaşmaksızın feshetme hakkını …’un (davalı) saklı tuttuğunu kabul eder. Bununla beraber, taraflardan biri işbu sözleşme tahtındaki ana yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde, diğer taraf sözleşmeyi tek taraflı olarak ve herhangi bir ihbar süresine bağlı olmaksızın sona erdirme hakkına sahiptir.” hükmü, yine sözleşmenin “kanuni merci ve delil sözleşmesi” başlıklı 43. Maddesinde “…’un (davalı) ticari defter ve kayıtları Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 287. Maddesi gereği delil olarak kabul edilmiştir.” hükmü düzenlenmiştir. Anılan maddelere göre, bayinin sözleşme taahhüt, edim ve beyanını ihlal etmesi veya sözleşmedeki ana yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde ihbar süresine bağlı olmaksızın tek taraflı olarak sözleşmenin feshi imkanı tanınmıştır. Yine 43. Maddeye göre davalı ticari defter ve kayıtları delil niteliğindedir. Dosyada bulunan davalı tarafça davacıya gönderilen ihtar içerikleri ve davalı ticari defter kayıtlarına göre davacı bayi sözleşme ana yükümlülüklerinden olan davalı tarafa ticari ilişkiden kaynaklanan borçlarını süresinde ödemeyerek taahhüdünü ihlal etmiş ve bu durum bir çok defa tekrarlanmış en son 18/01/2013 tarihli ihtarname ile araç alımından kaynaklanan borcun ödenmesi aksi halde sözleşmenin tek taraflı olarak feshedileceği davacıya ihtar edilmiş, 21/08/2013 tarihli ihtarname ile sözleşme tek taraflı olarak feshedilmiş ve alınan bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere hem davacı belgelerinde hem davalı ticari defter kayıtlarında fesih tarihi itibarıyla davacının davalıya ticari ilişkiden kaynaklı ödenmemiş borcu bulunduğu anlaşılmıştır. Buna göre davacı sözleşme ana yükümlülüğü olan borçlarını süresinde ödeme yükümlülüğüne aykırı davrandığından sözleşmenin 32. Maddesine göre davalının sözleşmeyi ihbar süresine bağlı olmaksızın tek taraflı olarak feshetme hakkı bulunduğundan ve davacının birden çok ödemelerinde geciktiği bu halin davalı için sözleşmenin sürdürülmesini çekilmez hale getirdiği anlaşıldığından sözleşmenin tek taraflı olarak feshinin haksız olduğundan söz etme imkanı bulunmamaktadır. Sözleşme davalı tarafça haklı nedenle feshedildiğinden fesih nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararların tazmini de söz konusu olmayacaktır. Dosyada davacı ticari defter ve belgeleri üzerinde mahallinde bilirkişi incelemesi yaptırılması için talimat yazılmış olup, davacı tarafça bilirkişi incelemesine sunulan defter ve belgeler üzerinde inceleme yapılmış ve rapora göre fesih tarihi itibarıyla davacının davalıya borçlu olduğu tespit edilmiştir. Yine taraflar arasındaki sözleşmenin 43. Maddesine göre davalı ticari defter ve kayıtları münhasır delil niteliğindedir. Bu nedenle asli müdahil vekilinin bilirkişi raporlarının eksik incelemeye dayalı olduğu yönündeki istinaf sebebi yerinde değildir. 4054 sayılı rekabetin korunması hakkında kanun, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak (Amaç başlıklı 1. Madde) amacıyla getirilmiş olup, mal ve hizmet piyasasında bulunan teşebbüslerin kendi aralarında anlaşarak rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı karar ve uygulama yapmalarını, hakim teşebbüslerin hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemeyi amaçlamaktadır. Kanunun amaçlarından biri piyasada bulunan teşebbüslerin aralarında anlaşma yoluyla ortak hareketle rekabet koşullarını bozucu, engelleyici ve bu amaçla aralarında yatay ve dikey anlaşmalar yapmalarını engellemek, bu tür anlaşmaların rekabete aykırı olduğunu tespit etmektir. Ancak bazı sektörlerde tedarikçi şirket ile ona bağlı olarak belli ürünleri satan veya hizmet veren bayileri arasında piyasaya sunulan mal veya hizmetin belli bir fiyat altında satılmaması yolunda dikey anlaşmalar yapılabilmektedir. Bu anlaşmaların rekabete aykırı olmaması için Rekabet kurumunca bu tür anlaşmalar yapacak olan sektörler için grup muafiyetleri belli koşulların bulunması halinde tanınmaktadır. Bu doğrultuda Rekabet Kurumu tarafından çıkarılan 2005/4 sayılı Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalar ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği, otomotiv sektöründe yetkili satıcılık ve servis sözleşmelerinde dikey anlaşmalarda grup muafiyetini yani otomotiv tedarikçisi ile bayiler arasında imzalanacak olan ve belli fiyat uygulanmasını gerektiren anlaşmaların rekabetin korunması hakkındaki kanunla kısıtlanan dikey anlaşmalarda muafiyet getirilmesine yönelik düzenleme olup, bu tebliğde tedarikçi ile bayi arasındaki süresiz anlaşmaların feshinin önele bağlanmasına dair 4. Maddenin c-2 fıkrasındaki düzenlemenin olayımızda uygulanmasına olanak bulunmamaktadır. Bu durum tebliğin 4. Maddesinin c-2 fıkrasında “Ancak bu durum, taraflardan birinin ana yükümlülüklerinden birini yerine getirmemesi nedeniyle diğer tarafın anlaşmaya son verme hakkını etkilemez.” denilerek belirtilmiştir. Somut olayda da davacı bayi sözleşme ana yükümlülüğüne aykırı davrandığından tebliğ ile getirilen fesih öneli uygulanmayacaktır. Asli müdahilin bu yöne ilişkin istinaf sebebi de yerinde değildir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan asli müdahil vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asli müdahilin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden asli müdahil tarafından yatırılan 121,30.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin asli müdahilden tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 15/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.