Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1084 E. 2021/473 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1084
KARAR NO: 2021/473
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2018/312 Esas – 2018/1174 Karar
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı … A.Ş. ile müvekkili banka arasında İmzalanan Genel Kredi Sözleşmesini davalı …’ın da müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını ve buna dayanılarak dava dışı şirkete tek hesap açılmak ve çek koçanları verilmek suretiyle kredi kullandırıldığını, borcun ödenmemesi üzerine Kadıköy … Noterliğinin 09.05.2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı gönderilmesine rağmen sonuç alınamadığını, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takibe başlandığını, davalının itirazı ile takibin durduğunu, davalı itirazlarının haksız ve kötü niyetli olduğu, yetki itirazının yerinde olmadığını belirterek, davalının icra dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına ve müvekkili lehine icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının sözleşmeye dayalı yetki beyanının kabul edilemeyeceğini, davacının sadece müvekkiline ikame ettiği davada yetki sözleşmesinden bahsedilemeyeceğini, çünkü yetki sözleşmesine konu sözleşmeye müvekkilinin taraf olmadığını, müvekkilinin ne tacir ne de bir kurum kurumu olduğunu, davacının iddia ettiği gibi borca ilişkin kat ihtarının müvekkilinin eline geçmediğini, böyle bir kat ihtarı olmadan iş bu dava konusu olan takibin açılmasının usulen mümkün olmadığını, dava konusu çekin sorumluluk miktarının ödenmeden istenmesinin de mümkün olmadığını, alacaklının kat ihtarı tebliğ ederek temerrüde düşürmemesine rağmen faiz talep ettiğini, müvekkili tacir olmadığından reeskont veya avans faizi talep edilemeyeceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 14/11/2018 tarih ve 2018/312 Esas – 2018/1174 Karar sayılı kararı ile; ” …Yapılan inceleme sonucunda davalı kefil …’ın takip tarihi itibariyle 42.874,18TL asıl alacak, 1.461,37TL faiz ve 163,72TL gider vergisi olmak üzere toplam 44.499,28TL davacı bankaya borçlu olduğu anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne; itirazın iptali, takibin devamına karar vermek gerekmiş, ayrıca kabul edilen asıl alacağın %20’si oranında davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilerek aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile davalının istanbul … İcra müdürlüğünün … icra dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin 42.874,18TL asıl alacak. 1.464,37TL akdi faiz, 163,72TL gider vergisi ile toplam 44.499,28TL ve 12.690,00TL çek bedelinin blokesi ile takibin devamına, 2-Asıl alacak likit ve hesaplanabilir olduğundan asıl alacağın %20’sine tekabül eden 8.574,83TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Davacı 2.473,94TL artırarak ıslah ettiği ancak takip miktarı geçilemeyeceğinden ve davacı da davasının bu kısmını alacak davasına dönüştürmediğinden ıslah ettiği miktar yönünden davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davaya cevap dilekçelerinde ileri sürdükleri hususların mahkemece tam olarak irdelenmediğini, dava konusu Kefalet Sözleşmesinin, müvekkili açısından gerekli yasal unsurları taşımadığından geçerli olmadığını, müvekkilinin eşinin el yazısı ile rızası bulunmadığını, her ne kadar ortak da olsa davalı müvekkilinin kredi borçlusu şirkette herhangi bir yönetici sıfatı ve görevi bulunmadığını, ayrıca kefalet sözleşmesinin bizzat kefilin el yazısı ile yazılı olması, kefalet üst sınırının da yine kefil tarafından el yazısı ile gösterilmesi gerektiğini, Kefalet geçerli dahi olsa, kredi sözleşmesine dayanan bir kefalet olmakla, esasen çek sözleşmesi ile alakası olmadığını, TBK’nın 589/3. Fıkrası uyarınca işbu alacak konusu çek sözleşmesinin, kefaletten sonra yazılmış olması gerektiğini, aksi halde bu kefalet kapsamında bir borç olamayacağını, bu hususun da yerel mahkemece gözardı edildiğini ve delillerin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü, Ayrıca, dava konusu çekin sorumluluk miktarının ödenmeden istenmesinin de mümkün olmadığını, çek sorumluluk bedelinin kati olarak talep edilen bir miktar olmadığı gibi, çek karnesinin basımından sene geçmekle artık istenebilir olmaktan çıkan bir risk olduğunu, davacının, çek sorumluluk bedelinin kasasından çıktığını ispat etmek külfetinde olduğu halde bu yönde bir delil sunmadığını, Davacı bankanın, kat ihtarı tebliğ ederek müvekkilini temerrüde düşürmemesine rağmen faiz talep ettiğini, buna rağmen mahkemece faize hükmedildiğini, alacağın tam olarak belirli ve likit olmaması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de yasal dayanağının bulunmadığını belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Dava dışı … A.Ş. ile davacı … Bankası arasında 05/05/2014 tarihinde Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı ve davadışı … A.Ş’ye kredi kullandırıldığı ve çek hesabı açıldığı, davalı …’ın 125.000,00TL azami meblağla GKS’ye kefil olduğu, mahkemece alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği görülmektedir. Davalı borçlu icra takibine itirazında, İstanbul İcra dairesinin yetkisine itiraz ederek İstanbul Anadolu icra dairesinin yetkili olduğunu belirttiğinden ve itirazın iptali davasında yetkili icra dairesinde usulüne uygun yapılmış ve süresinde itiraz ile durmuş bir takibin bulunması dava şartı olduğundan, mahkemece öncelikle, icra müdürlüğünün yetkili olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmekle birlikte bu husus değerlendirilmeden karar verilmiş ise de, davalının kefili olduğu takibe dayanak genel kredi sözleşmesinde, sözleşmeden doğacak ihtilaflarda İstanbul Merkez Adliye ve icra daireleri yetkili merci olarak belirlendiğinden, takibin yetkili icra dairesinde yapıldığı anlaşılmakla, bu husus kararın kaldırılma sebebi yapılmamıştır. Somut uyuşmazlıkta; icra takibine dayanak genel kredi sözleşmesinde davalının el yazısıyla müteselsil kefil olarak taahhütte bulunduğu, tarih ve sorumlu olduğu azami limitin gösterildiği, 6098 sayılı TBK’nın 584. maddesi gereğince eş rızası bulunmadan yapılan kefalet sözleşmelerinin geçersiz olacağı düzenlemesi bulunmakta ise de, 28.03.2013 tarihli değişiklikle ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketlerinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme ya da şirketle ilgili olarak verilen kefaletler yönünden eşin rızasının aranmayacağı düzenlemesinin yapıldığı, takibe konu genel kredi sözleşmesinde verilen kefaletin bu kanun değişikliğinden sonra yapıldığı ve davalı vekilinin istinaf dilekçesinde müvekkilinin şirket ortağı olduğunu beyan ettiği, dolayısıyla davalının kefaletinin geçerli olması için eş rızası gerekmeyip, kefaletin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi uyarınca şekil şartlarının tamam ve geçerli olduğu, çek hesabının da sözleşme kapsamında açıldığı, dolayısıyla davalının gayri nakti alacaktan da sorumlu olduğu, bilirkişi raporunda davalının takipten önce temerrüde düşürülmediği tespit edilerek işlemiş faizin akti faiz oranı üzerinden hesaplandığı, mahkemece de bu miktara hükmedildiği, alacak kredi sözleşmesine dayanmakla likit olduğundan, davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin de usul ve yasaya uygun olduğu, dolayısıyla davalı vekilince ileri sürülen istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.906,60 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından yatırılan 976,64 TL (44,40.TL+932,24.TL) harcın mahsubu ile bakiye 2.929,96 TL harcın, davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/04/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.