Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1076 E. 2021/725 K. 18.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1076 Esas
KARAR NO: 2021/725 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/03/2019
NUMARASI: 2018/687 Esas 2019/385 Karar
DAVA : Ticari Şirket (Tapu İptal ve Tescil)
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 3.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2014/712 E.
2014/318 K. SAYILI DAVA YÖNÜNDEN:
DAVA: 18/01/2013 Tarihli Protokolün Geçersizliğinin Tespiti ve İptali, Davacıların Şirket Hissedarı Olduğunun Tespiti.
KARAR TARİHİ: 18/05/2021
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA YÖNÜNDEN:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, taraf murisleri … ile …’un 14.01.1980 tarihinde “… Kollektif Şirketi … ve Ortağı” adlı şirketi kurduklarını, aynı tarihli ve … yevmiye no.lu kollektif şirket tadil mukavelenamesinin ek 11. Maddesi uyarınca şirkete ait İstanbul Bakırköy … Köyü Hududu dahilinde vaki … mevkiinde kain tapunun … pafta … parsel numarasında kayıtlı bulunan gayrimenkulün şirket ortaklarından …’in uhdesinde kalacağının kararlaştırıldığı, sözleşme tadilinin Ticaret Sicili Gazetesinin 07.04.1980 tarihli nüshasında ilan edildiğini, buradan da anlaşılacağı üzere gayrimenkulün mülkiyet hakkı baki kalmak üzere tasarruf hakkının şirkete devredildiğini, mülkiyet değil kullanma hakkının şirkete sermaye olarak getirildiğini, tarafların iradesi bu yönde olmakla birlikte gayrimenkul ilk tescilinde kollektif ortaklık adına tescil edildiğinden o haliyle kaldığını, tescilin yolsuz olup düzeltilmesi gerektiğini, şirketin 31.02.1983 tarihinde tasfiye edildiğini ve tasfiye memurunun da aynı düşünceden hareketle gayrimenkulu tasfiye harici bıraktığını, aynı şekilde davalı muris … varislerinin de hak iddiasında bulunmadıklarını, …’in vefatı ile geriye mirasçılar olarak davacılara kaldığını, mirasçılar ile …’un şirketi feshederek kapattıklarını, şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğini, ancak gayrimenkul şirket üzerinde kayıtlı olduğu İçin menfaati bulunan davacılara şirketin ihyasını isteme zorunluluğu bulunduğunu, “gayrimenkul şirket şeriklerinden … uhdesinde kalacak” hükmünün tasfiyeden sonra uygulanacak bir hüküm olduğunu iddia ederek şirketin terkin kaydının kaldırılması ve ihyası İle şirket adına kayıtlı gayrimenkulün tapu kaydının iptali ile tashihen veraset belgesine göre davacılar adına tesciline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN: Davacı vekili dava dilekçesi ile, 2013/507 esas sayılı dosyasında, davacılar vekili 09/12/2013 tarihli dilekçesi ile Bakırköy 18 ATM’nin 2013/17 esas sayılı dosyasında davalılardan … Kollektif Şirketi … ve Ortaklı isimli şirkete tasfiye memuru atanması konusunda kendilerine mehil verildiği, tarafların murislerinin 14/01/1980 tarihinde … Kollektif Şirketi … ve Ortağı ismi ile şirket kurup, şirkete ait, İstanbul Bakırköy … da … pafta, … parsel numarasında kayıtlı gayrimenkulün şirket şeriklerinden …’in uhdesinde kalacak şekilde aynı tarihte tadilat sözleşmesi düzenlenip, Ticaret Sicil Gazetesinde gerekli ilanların yapıldığı, şirketin bu gayrimenkulde sadece kullanmak hakkı olmasına rağmen ilk satın alma tarihi olan 28/02/1979 tarihinde kollektif ortaklık adına tescilinin yapıldığı ve kollektif şirketin 24/03/1981 tarihinde tasfiye edilerek kapatıldığı, gayrimenkulün müvekkillerinin miras bırakanı …’in mülkiyetinde olduğu hususunun karşı tarafça Bakırköy 2 AHM’nin 2007/199 esas, 2009/242 karar sayılı dosyasında sözlü olarak beyan edildiği, 24/03/1981 tarihinde şirketin feshedilerek kapatıldığı sırada gayrimenkulün … uhdesinde bırakılarak ek 11. madde ile taşınmaz ile ilgili intikal işlemlerinin tasfiyeden sonra uygulanacağının belirlendiğini, Bakırköy 6 AHM’nin 2010/430 esas sayılı dosyasında şirketin yeniden ihyasına karar verildiğini, taraflar arasında bu taşınmaz ile ilgili Bakırköy 18 ATM’nin 2013/17 esas sayılı dosyasında dava olduğunu bildirerek mahkemece oluşturulan ara kararı gereğince kollektif şirket tadil sözleşmesi ile davalıların davacılardan …’e devrettikleri hisselerin devir işlemlerinin tamamlanması ve şirket adına kayıtlı taşınmazın şirket mal varlığından arıtılması için tasfiye memuru tayinine karar verilmesi talep ve dava olunmuş, tasfiye memuru adayı olarak yeminli mali müşavir … bildirildiği anlaşılmıştır. Birleşen dava dosyasındaki tek davalı vekili cevap ve karşı dava dilekçesi ile, davalı tarafça cevap dilekçesi ile karşı dava açılıp tarafların ortak olduğu şirket adına kayıtlı gayrimenkulün birkaç milyon Türk Lirası değerinde olduğu, tarafların murisi arasında hiçbir zaman şirket hisselerinin devri için imza atılmadığı, …’in müvekkillerine taşınmazdan elde ettiği gelirden pay vermediği gibi haksız ve hukuka aykırı yollara başvurup, kollektif şirket tadil sözleşmesi başlığı altında şirketi ihya etmiş gibi göstererek müvekkillerinin şirketteki tüm hisselerinin kendisine devrini gerçekleştirdiği, tasfiye işlemlerinin tamamlanmasına karşılık ortakların tasfiye tamamlandığı yönündeki bildirimlerine dayanarak ortaklığın sicilden terkin edildiği, Bakırköy 6 ATM’nin 2010/430 esas, 595 kararının şirket ortaklarına tasfiye memuru olarak tasfiyeye girmeyen dava konusu taşınmaz hakkında tasfiye işlemlerini yapmak üzere mehil verilmesi ve taşınmaz yönünden tasfiye işlemlerinin sonucunun beklenmesi yönünde olduğu bildirilerek tasfiye memuru adayı olarak gösterilen …’ün tasfiye memuru şartlarını taşımadığı, konuda deneyimi ve hukuki bilgisinin olmadığı, davacı taraf lehine tavır takınması ihtimali olup tasfiye memurunun İstanbul Üniversitesi Akademisyenlerinden seçilmesi talep olunmuş, ayrıca Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/430 esas, 595 karar sayılı dosyasında şirket ortaklarına tasfiye memuru olarak tasfiyeye girmeyen dava konusu taşınmaz hakkında tasfiye işlemlerini yapmak üzere mehil verilmesi ve taşınma yönünden tasfiye işlemlerinin sonucunun beklenilmesi amacı ile ek tasfiyesi yönünden karar verildiği, bu karara uyulmayarak müvekkilerinin iradelerinin sakatlanıp, dürüstlük kuralına aykırı şekilde ve şirket ek tasfiye sürecinde iken hisse devrinin hukuken mümkün olmadığı hususuna riayet edilmeden kollektif şirket tadil sözleşmesi adı altında gerçekleştirilen hisse devri sözleşmesinin iptali yönünden karşı dava açılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/03/2019 tarih ve 2018/687 Esas – 2019/385 Karar sayılı kararında; ”…Dosyada Asıl dava yönünden talep ; (Tefrik edilen ihya talepli davanın kabulü ve kesinleşmesi dolayısıyla) halihazırda davalı Kollektif şirket adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalılar adına tescili talebine ilişkindir. Birleşen davada ise; dava, taraflar arasında 18/01/2013 tarihli protokolün geçersizliğinin tespiti istemine ilişkindir. Esasen bu davada tasfiye memuru atanması davacılar tarafından talep edilmiş, davalı bu davada karşı dava ile protokolün geçersizliğini talep etmiş, her iki dava mahkemece tefrik edilmiş ve tasfiye memuru talebi kabul edilir İken protokolün geçersizliği talebine ilişkin dava huzurdaki dava ile birleştirilmiştir. Taşınmaz mülkiyetinin devrine ilişkin işlemlerin geçerli olması için Medeni Kanun madde 706/1 hükmüne göre resmi şekilde yapılmış olması şarttır. Bu konuda satış ve bağışlama sözleşmeleri ile ilgili olarak BK m.213/I-II ve madde 238/II’de hüküm vardır. 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. Maddesi ve Yargıtayın görüşüne göre, mülkiyetin nakli borcunu doğuran resmi senetler tapu sicil memurları tarafından yapılır. (İçtihadı Birleştirme Kararı 10/06/1931, 21/40) dosyada davacılar tarafından dayanılan belgenin, bu mahiyette olmadığı kanaatine varılmıştır. Şirket sözleşmesinde, taşınmazın, ortaklardan …’in uhdesinde kalacağına dair deyimin yorumlanmasında, taşınır mülkiyetinde farklı sonuca varılıp varılmayacağı ayrı bir tartışma konusu iken mahkememizdeki asıl davada taşınmaz mülkiyetinin iktisap iddiası söz konusudur. Medeni Kanunda, taşınmaz mülkiyetinin hangi hallerde kazanılacağı, hangi hallerde kaybedileceği açıkca hükme bağlanmıştır. Şirket sözleşmesinde yazılabilecek bazı kayıtların, diğer bir alan olan Medeni Kanun ve Tapu Kanununun emredici nitelikdeki hükümlerini ortadan kaldırdığını kabul yönünde bir hukuki sonuca varılamamıştır. Diğer taraftan, belirtilen ve kanun hükmündeki İBK’da taşınmaz mülkiyetinin devri için resmi şekli şart koşmakta olup, belirtilen İBK kanun hükmündedir. Kollektif şirket sözleşmesindeki belirtilen “uhdesinde kalacaktır” şeklindeki ifadenin belirtilen resmi şeklin yerini alamayacağını hukuken kabul etmek gerekmiştir. Açıklanan gerekçelerle, ASIL DAVADA (2014/682 esas sayılı dosyanın) Şirket adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptali ve davacılar adına tescili yönünden ileri sürülen talebin REDDİNE, Şirketin ihyasına dair başka mahkemece karar verildiğinden bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Hakkındaki dava 12/01/2012 tarihli dilekçe ile atiye terk edilen 1,2,3 ve 4 nolu davalılar hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, BİRLEŞEN DAVADA (B.Köy 3.ATM’nin 2014/712 esas) asıl davada tapu iptali tescil talebinin reddine karar verilmiş olmakla, birleşen dosyadaki protokolün geçersizliğinin tespiti yönünde ayrıca değerlendirilmeye girilmesine ihtiyaç kalmadığı görülmüş, Tasfiye memuru atanması talebinin ise kabulüne, (B.köy(eski 11.ATM’nin 2013/507 esas) ) sayılı dosyada atanan tasfiye memurlarının görevinin devam etmesi nedeni ile tasfiye memurları hakkında tasarruf konusunun davacı tarafın muhtariyetinde olduğunun bildirilmesine karar verilmiş; iş bu kararın istinaf edilmesi üzerine İBAM 13.HD 2018/81-598 EK sayılı ilamıyla davalı şirkete Bakırköy 11.ATM 2013/507 esas 2014/122 karar sayılı ilamıyla …, … ve …’in tasfiye memuru olarak atandığı, ancak tasfiye memurlarına dava dilekçeleriyle duruşma gün ve saatinin tebliğ edilmediği, bu nedenlerle taraf teşkili sağlanmadan yargılamaya devam olunduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararını kaldırmıştır. Mahkememizce İBAM 13.HD kaldırma kararı kapsamında davalı şirket için atanan tasfiye memurları …, … ve …’e dava dilekçeleriyle birlikte duruşma gün ve saati tebliğ edilerek taraf teşkili sağlanıp yargılamaya devam olunmuştur. Dava tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değeri bilirkişi marifetiyle belirlenmiş ve ve tespit edilen değer üzerinden eksik harç ikmal edilmiştir. Yargılama aşamasında dosyaya sunulan belge ve kayıtların tetkikinde 07/04/1980 tarihinde yapılan şirket sözleşmesi değişikliğinde …’un şirkete ortak olarak alındığı, ek madde 1.de dava konusu taşınmazın şirket ortaklarından …’in uhdesinde kalacağının açıkça belirtildiği, söz konusu ifadenin şirket adına kayıtlı taşınmazın davacılar murisi olan …’e ait olduğunun kararlaştırıldığı, kayyım heyeti tarafından düzenlenen raporda da taşınmazın sözleşme tadilatı kapsamında tasfiye dışı bırakıldığından tasfiyede dikkate alınmadığının belirtildiği, Bakırköy 2.AHM 2007/199 esas sayılı dosyasında 21/02/2008 tarihli oturumda davalılardan …’un kendi adına asaleten oğlu olan … yönünden velayeten aleyhlerine açılan davayı kabul ederek taşınmazın davacıların murisi olan …’e ait olduğunu beyan ettiği, ayrıca davalıların 17/05/2013 tarihli şirket toplantısında taşınmazın davacılara devrine ilişkin karar alındığı, 29 Mayıs 1986 tarihli ticaret sicil gazetesinde yer alan karara göre taşınmaz maliki olan şirketin rızaen fesih ve tasfiye edildiği, ortakların birbirini ibra ettiği, söz konusu kararda davalılar murisi …’un imzasının bulunduğu, şirket 1986 yılında feshedildiği davalılar murisi …’un 1998 yılında vefat ettiği, vefat ettiği tarihe kadar taşınmaza yönelik herhangi bir talebi olmadığı gibi mirasçıları olan davalıların da davanın açıldığı tarihe kadar taşınmazla ilgili herhangi bir taleplerinin bulunmadığı, taşınmazın şirketin feshinden itibaren münhasıran davacılar tarafından kullanıldığı; her ne kadar taşınmaz devri noter önünde satış vaadi sözleşmesi veya tapu sicil memuru önünde bizzat devir gibi resmi şekil şartına tabi ise de, ortaklar arasında şirketler hukukuna özgü bir biçimde bir tür tasfiyeyi içeren protokol hükümlerinin ilki olarak geçerli olduğu kabul edilerek şirket adına kayıtlı dava konusu taşınmazın davacılar murisi …’e ait olduğu ve bu irade ile şirketin fesih ve tasfiye edildiği (Yargıtay 11.HD 2018/2379 – 8069 EK sayılı ilamında da belirtildiği üzere) mahkememizce kabul edilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; asıl dava yönünden dava konusu Bahçelievler ilçesi … mahallesinde kain … ada … nolu parselin arsa vasfı ile davalı şirket adına tapuda kayıtlı olmakla birlikte; taşınmaz maliki olan şirketin, şirket ortakları tarafından 1986 yılında fesih ve tasfiye edildiği, tasfiye sonucunda ortakların birbirlerini ibra ettikleri, şirket sözleşmesinde yapılan 7 Nisan 1980 tarihli tadilatla dava konusu taşınmazın davacılar murisi …’e bırakıldığının (uhdesinde kalacağı ibaresiyle) açıkça belirtildiği, Bakırköy 2.AHM 2007/199 esas sayılı dosyası ile açılan tapu iptal ve tescil davasında davalılardan …’un aleyhine açılan davayı kendisi ve oğlu olan … yönünden kabul ettiğini açıkça beyan ettiği, söz konusu dosyadaki davanın husumet nedeniyle reddedildiği, taşınmazın şirketin feshedildiği 1986 yılından itibaren … mirasçıları tarafından tasarruf edildiği, davalı tarafın 30 yılı aşkın bir süredir davacı tarafın zilyetliğinde bulunan taşınmazla ilgili herhangi bir talepleri bulunmadığı hususu da dikkate alındığında şirket adına kayıtlı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle … mirasçıları adına tesciline, İBAM’ın kaldırma kararından önce davalılar … mirasçıları aleyhine açılan dava atiye terk edildiğinden bu davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına, şirketin ihyasına yönelik taleple ilgili Bakırköy 6.ATM 2010/340-595 EK sayılı ilamıyla karar verildiğinden bu talep yönünden istemin reddine, birleşen dava yönünden davacılar … mirasçılarının 18/01/2013 tarihli protokolün geçersizliğinin tespiti ve iptali yönündeki istemin söz konusu protokolün usulüne uygun olarak tarafların vekilleri tarafından imzalandığı ve iptalini gerektirir haklı ve yasal bir neden bulunmadığından bu hususa ilişkin istemin ayrıca reddine, birleşen dava yönünden davalı şirkete tasfiye memuru atanmasına ilişkin istemin de bu yönde daha önce Bakırköy 11.ATM tarafından karar verilmiş olduğundan keza reddine karar vermek gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. …”gerekçesi ile,
ASIL DAVA YÖNÜNDEN; a)Davacılar … mirasçıları tarafından davalı … KOLEKTİF ŞİRKETİ … VE ORTAĞI (yeni ünvanı: … KOLEKTİF ŞİRKETİ … VE ORTAKLARI) aleyhine açmış olduğu tapu iptal ve tescil talebinin KABULÜ ile dava konusu İstanbul ili Bahçelievler ilçesi … mahallesinde kain … ada … nolu parselin davalı … KOLEKTİF ŞİRKETİ … VE ORTAĞI adına olan tapu kaydının iptaliyle taşınmazın Çankırı SHM 1980/353 – 301 EK sayılı veraset ilamı uyarınca … mirasçıları olan …, … (…), … (…), … adlarına miras payları oranında tapuya kayıt ve tesciline, b)Davacılar tarafından davalılar … mirasçıları aleyhine açılan dava atiye terk edildiğinden bu davalılar yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, c)İİK 28.md gereğince hüküm özetinin derhal Bahçelievler TSM’ye gönderilmesine, d)Davalı şirketin ihyasına yönelik talebin iş bu konuda Bakırköy 6.ATM 2010/430 – 595 EK sayılı ilamıyla karar verildiğinden REDDİNE,
BİRLEŞEN DAVA YÖNÜNDEN; a)Davacılar … mirasçıları tarafından davalılar aleyhine açılan 18/01/2013 tarihli protokolün geçersizliğinin tespiti ve iptali isteminin sübuta ermediğinden REDDİNE, b)Davacılar tarafından davalı şirkete tasfiye memuru atanması yönündeki talebin Bakırköy 11.ATM 2013/507 esas 2014/122 karar sayılı ve 10/06/2015 tarihli ek karar ile tasfiye memurları atandığından REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar-Birleşen dosyada davacılar vekili istinaf dilekçesi ile, Mahkemenin önceki kararının istinaf suretiyle kaldırılmadığından, artık önceki karardan farklı bir karar verilmesinin mümkün olmadığını, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin, istinafa konu kararda birleşen dosyalar bakımından da yaptığı yargılamada, … Kollektif Şirketi … ve Ortakları şirketi adına kayıtlı taşınmazın … mirasçıları adına tesciline karar verdiği, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin, istinafta bozmadan önce verdiği kararında (30.03.2017 tarih ve 2014/682 Esas, 2017/291 Karar), asıl davada tapu iptal ve tescil talebinin reddine, diğer talepler bakımından karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, Kararın istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin, 13.06.2018 tarih ve 2018/81 Esas, 2018/598 Karar sayılı kararındaki, – Davalı şirket adına tasfiye memurlarına tebligat yapılmadan yargılamaya devam edilerek karar verildiği, – Asıl davada taşınmazın davadaki gerçek değerinin belirlenmesi ve soncuna göre heyetle mi yoksa tek hakimle karar verilebileceğinin değerlendirilmesi, – İhya konusunda karar verildiğinden, bu hususun göz ardı edilerek karar verilmesine yer olmadığı kararının doğru olmadığı, – Davalılar/karşı davacıların talepleri ile ilgili bir karar verilmediği gerekçeleriyle yerel mahkeme kararını kaldırdığını, istinaf incelemesinde, yerel mahkemenin tapu iptali ve tescilin reddine yönelik kararı kaldırılmadığı, bu nedenle herhangi bir bozma, yahut kaldırma gerekçesi belirtilmediği, Hal böyle olmasına karşılık, yerel mahkeme, hiçbir yasal dayanak olmaksızın, önceki kararının tam tersine bir karar verdiği, Bölge Adliye Mahkemesi, yerel mahkemenin, tapu iptali ve tescil talebinin reddine ilişkin kararı kaldırmamıştır ki yerel mahkeme önceki kararından dönerek tapunun iptaline karar verebilsin, bu ise açıkça, HMK hükümlerine aykırı olduğu, yerel mahkeme adeta kendisini istinaf mahkemesi yerine koyduğu, Bölge Adliye Mahkemesi, önceki karardaki bu talebe ilişkin kararı kaldırmış olsaydı, yerel mahkeme değil, kendisi karar vereceği, böylelikle alınan karar usule aykırı olduğu, dolayısıyla usulü sebeple de tapu iptali ve tesciline ilişkin kabul kararının kaldırılması ile tapu iptali ve tescil talebinin reddi gerektiği, Somut davada temelde iki uyuşmazlık olduğu, bunların davacılar/karşı davalıların tapu iptali ve tescili talebi ile davalılar/karşı davacılar olan müvekkillerinin … Kollektif Şirketindeki hisselerini devrini kapsayan protokol ile 18.01.2013 tarihli Protokolün iptali talebi olduğu, Yerel mahkeme, taşınmaz maliki şirketin (… Kollektif) 1986 yılında tasfiye edildiği, ortakların birbirini ibra ettikleri, Şirket sözleşmesinde 7 Nisan 1980 yılında yapılan değişiklikle taşınmazın … uhdesinde kalacağının belirtildiği, Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/199 Esas sayılı dosyada …’un davayı kendisi ve oğlu Kenan yönünden kabul ettiği, taşınmazın şirketin feshedildiği 1986 yılından itibaren yaklaşık 30 yıldır … mirasçıları tarafından tasarruf edilmesine diğer ortakların herhangi bir itirazlarının olmadığı, bir taleplerinin olmadığı gerekçesiyle İstanbul İli, Bahçelievler İlçesi, … Mahallesinde kain … ada … numaralı parselin davalı … Kollektif adına olan tapu kaydının iptaliyle … mirasçıları adına miras payları oranında tesciline karar verildiği, Görüldüğü üzere yerel mahkemenin kararına dayanak üç temel nokta bulunduğu, – Şirket ana sözleşmesindeki değişiklikle “uhdesinde kalacaktır” ifadesi, -Şirketin bu taşınmaz hariç olarak tasfiye edilmesi, -Nihayetinde bu taşınmazla ilgili herhangi bir talebin bulunmaması olduğu, Söz konusu üç gerekçe, hukuki olmadığı gibi gerçeklerle de bağdaşmadığı, bu nedenle yerel mahkeme kararının kaldırılarak tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar vermek gerektiği, Şirket Sözleşmesindeki Ek Maddede Yer Alan “Uhdesinde Kalacaktır” ifadesi, …’e ve dolayısıyla onun mirasçılarına mülkiyet veya mülkiyeti talep hakkı vermeyeceği,
a) Her ticaret şirketi gibi kolektif şirketin de tüzel kişiliği olduğu, ticaret şirketleri, tescille birlikte tüzel kişilik kazandığı, tüzel kişiliğe sahip olmalarının sonucu ise ticaret şirketlerinin, kendilerini oluşturan gerçek veya tüzel kişilerden ayrı bir malvarlığına, ticaret unvanına, yerleşim yerine, vatandaşlığa ve ehliyete sahip olmaları olduğu, ticaret şirketlerinin bu meyanda, özel, bağımsız bir malvarlığının bulunduğunu belirtmek gerektiği, söz konusu malvarlığı, şirketin kurucularının şahsi malvarlıklarından bağımsız olduğu, bu malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma hakkı tüzel kişiliği oluşturan kuruculara değil, şirket tüzel kişiliğinin yetkili organlarına ait olduğu, (Sami Karahan, Şirketler Hukuku, Güncellenmiş 2. Baskı, Konya 2013, s. 113). Bütün ticaret şirketlerinde, malvarlığının korunması ilkesi geçerli olduğu, mal varlığının korunması ilkesi, daha özelde sermayenin korunması ilkesi olarak da ele alınmakta olduğu, yani şirket malvarlığı, ortakların ve yöneticilerin malvarlığından ayrı tutulduğu, ortakların ve yöneticilerin şirket malvarlığı üzerinde kendi mülkiyetindeymiş gibi tasarruf etmelerine izin verilmediği, şirket malvarlığı öncelikli olarak şirket alacaklılarının teminatı olarak kabul edildiği, Gerçekten de ticaret şirketlerinin geneline bakıldığında, ortaklığa sermayenin konulmasının, sermaye artırımının, sermaye azaltımının özel prosedürlere tabi tutulduğu, şirket ortaklarının şahsi alacaklılarının şirket malvarlığına doğrudan başvuramayacakları, bunların ancak ya o ortağın tasfiye veya kâr payına yahut hisse senedine haciz koydurabileceği, iflâs halinde şirket malvarlığının şirket alacaklılarına tahsis edildiği, bir ortağın koyduğu sermaye için değil de ancak ücret veya sair alacakları için diğer alacaklılarla birlikte sıraya girebileceği görülmekte olduğu, Tüm bu yöndeki düzenlemelerin temel gayesi, şirket malvarlığını korumak ve ortakların veya yöneticilerin, malvarlığı üzerinde keyfi tasarruflarını engellemekte olduğu, … Kollektif Şirketinin ana sözleşmesinin ek maddesinde yer alan hükmün de hem tüzel kişilik hem de malvarlığının korunması ilkesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği,
Ana sözleşmenin ek maddesinde yer alan uhdesinde kelimesinin de buna göre yorumlanması icap edeceği, 6762 sayılı eTK’nın ticaret şirketlerine ilişkin genel hükümler kısmında yer alan m. 143 hükmünde düzenlenen karineler de burada yol gösterici olduğu, Şirket ana sözleşmesinde bir şeyin mülkiyetinin mi yoksa kullanma hakkının mı devredildiği noktasında açıklık olmadığı takdirde eTK m. 143’teki karine geçerli olacağı, bu madde gereğince, mukavelede hüküm yoksa, sermaye olarak konulan malların mülkiyeti şirkete ait ve haklar şirkete temlik edilmiş olacağı, (aynı yönde düzenleme 6102 sayılı TK m. 131/2). … Kollektif Şirketine ait ticaret sicili kayıtları incelendiğinde davaya konu taşınmazın mülkiyetinin şirkete ait olduğu açıkça ortada olduğu, İlk olarak söz konusu taşınmaz, 28.02.1979 tarihinde bizzat davacı/karşı davalıların murisleri … tarafından, … Kollektif Şirketini temsilen, şirket adına satın alındığı, yani gayrimenkulün şirket adına edinilmesinde, mülkiyet hakkının kazanılmasında bizzat …’in temsilen de olsa iradesi mevcuttur ki bu irade, taşınmazın mülkiyetinin şirkete ait olması noktasında olduğu, kaldı ki … 14.01.1980 tarihinde şirkete ortak olduğu, muris … şirkete ortak olduğunda taşınmaz dışında bir de talefon hattı bulunmakta olduğu, istinaf dairesinin takdir edeceği üzere hiç kimsenin 1980 yılında 150.000 eTL ödeyip malı olmayan bir şirkete ortak olmayacağı, Ayrıca söz konusu taşınmaz, müteveffa … tarafından şirkete sermaye konulması şeklinde değil de, şirket tarafından satın alınarak şirketin malvarlığına dahil edilme şeklinde şirkete ait olduğu, … Kollektif Şirketinin sermayesi, şirket tasfiye edilip ticaret sicilinden silinmesine kadar hep aynı, yani 300.000 eTL olarak kaldığı, buna karşılık gayrimenkul şirket malvarlığı arasında yer aldığı, Şirket ortakları, 24.03.1981 tarihinde aldıkları kararla şirketi feshederek tasfiyeye girdikleri, 29 Mayıs 1986 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan şirket ve ortaklar mal beyanlarına yer verildiği, buradaki mal beyanında; 33.200 eTL demirbaş, 1.401.349 eTL nakil vasıtaları ve 141.000 gayrimenkuller açıklamasıyla şirketin borcunun bulunmadığı belirtildiği, Görüldüğü üzere söz konusu mal beyanında da, işbu davanın bir kısım davacı/karşı davalılarının isimleri geçmekte olduğu ve taşınmaz, şirkete ait malvarlığının bir parçası olarak değerlendirildiği, bu mal beyanında taşınmaza da yer verilmesi, aslında Ek Maddede yer alan … uhdesinde kalacaktır ifadesine ortaklar tarafından verilen anlamı da yansıtmakta olduğu, bu anlamıyla şirket ortakları, hiçbir şekilde mülkiyeti …’e ait olacağını kabul etmedikleri, Kaldı ki eTK m. 143’teki karine, burada da kıyasen uygulanabilir nitelikte olduğu, bu karine uyarınca da mülkiyetin şirkete ait olduğu kabul edilmesi gerektiği, Tüm bu hususlar, yerel mahkeme kararındaki gerekçenin hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığını ortaya koymakta olduğu, ortakların 1986 yılında fesih ve tasfiyede birbirlerini ibra etmeleri, tasfiyeye sokulan mallar bakımından olduğu, oysa ki, tüm ihya süreci de göstermektedir ki, söz konusu taşınmaz, tasfiye edilmediği, eğer gerçekten davaya konu taşınmazın davacı/karşı davalılara bırakılmak istense idi taşınmazın … mirasçılarına mülkiyeti bırakılacak şekilde tasfiye kararı alınacağı, burada unutulmaması gereken husus, tasfiyenin iradi bir tasfiye olması olduğu, yani iflas veyahut mahkeme kararıyla bir tasfiye olmadığı, dolayısıyla taraflar, tasfiye hususunda son derece serbest oldukları, bu serbesti içerisinde o tarihlerde taşınmazın, … mirasçılarına bırakılması son derece mümkün olduğu, ancak bunun yapılmadığı, taşınmaz … Kollektif Şirketinde bırakıldığı, söz konusu taşınmazın, unutulduğu, atlandığı gibi bir gerekçe de ileri sürülemeyeceği, tasfiyeye konu malvarlığı arasında açıkça beyan edilen (mal beyanında) bir taşınmazın unutulduğundan da bahsedilemeyeceği, dolayısıyla taraflar iradesi, yerel mahkeme kararındaki gerekçenin aksine, taşınmazın mülkiyetinin Şirkete ait olacağı, … mirasçılarına ait olmayacağını, Kaldı ki taşınmazın tapu iptali ve tescilinin istenebilmesi için, yerel mahkemenin önceki ve şimdiki kararında da belirttiği üzere açıkça tapuda resmi bir işlemin yapılması gerekir ki böyle bir işlem de olmadığını, Yine şirketin ortakları arasında taşınmazın … mirasçılarına kalacağına dair tasfiyeye yönelik herhangi bir karar, sözleşme de olmadığı, Yerel mahkeme kararında geçen “tasfiyeyi içerir protokol hükümlerinin ilki olarak geçerli olduğu” ifadesini de anlamlandırmak mümkün olmadığı, zira bahsedildiği üzere böyle bir protokol hiçbir zaman olmadığı, Ayrıca dosyaya sunulan ve daha önceki yerel mahkemelerde alınan tüm bilirkişi raporlarında da tapu iptali ve tescili talebinin mümkün olmadığı, reddi gerektiği yönünde görüş ve kanaatler de belirtildiği, Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde davaya konu taşınmazın mülkiyetinin … mirasçılarına kalacağına dair herhangi bir anlaşmanın, bir tasfiye niyetinin bulunmadığını, böylelikle yerel mahkemenin delilleri ve olayları yanlış değerlendirdiğini, işbu nedenle de hükmün kaldırılmasını ve tapu iptal ve tescil talebinin reddini zorunlu kılmakta olduğu, Açıklamalar doğrultusunda, … Kollektif Şirketinin bu taşınmaz hariç olarak tasfiye edilmesi, tasfiyenin iradi tasfiye olduğu nazara alındığında, taşınmazın mülkiyetinin … mirasçılarına bırakıldığı şeklinde yorumlanamayacağı, bilakis, hala şirketin mülkiyetinde bırakılmakla aksi yönde bir iradenin bulunduğunu göstereceğini, Müvekkilleri murisi …’un ve müvekkilerin taşınmaza yönelik herhangi bir talepte bulunmamaları iddiası mülkiyetin … mirasçılarına geçmesi, dolayısıyla taşınmaz tapusunun iptali ile bunlar adına tesciline dayanak oluşturmayacağı, binaenaleyh müvekkilleri çok sonra taşınmazdan haberdar olduklarını, Tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin geçmesi, ancak ve ancak tapuda yapılan resmi işlem neticesinde mümkün olduğu, tapuda kayıtlı bir gayrimenkulün, adına kayıtlı şahıstan başka suretle elde edilmesi hukukumuzda düzenlenmediği ve bunun da mümkün olmadığı, dolayısıyla taşınmaza yönelik herhangi bir beyanda veya talepte bulunulmamış olmasının hukuken herhangi bir sonucu olmadığı, Kaldı ki, bir taşınmaz üzerinde yolsuz tescil olup da tapuda kayıtlı malik, bunu nizasız ve fasılasız 10 yıl süreyle tescilini sürdürmüşse, yolsuz tescil de düzeleceği ve tapudaki kayıt, gerçek mülkiyet iddiasına dönüşeceği, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun olağan zamanaşımı başlıklı 712. maddesinin; “Geçerli bir hukukî sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.” şeklinde olduğunu, Dolayısıyla böyle bir susma, olsa olsa … Kollektif Şirketinin mülkiyet iddiasını daha da doğrular ve tartışmasız hale getireceği nitekim davacı/karşı davalılar mülkiyet iddialarını ilk 2007 yılında ileri sürdükleri, mesnetsiz bu iddia ileri sürüldüğü tarihe kadar tam 28 yıl şirket adına kayıtlı kalması ve halen şirket adına tescilli oluşu haklılıklarını açıkça ortaya koyduğunu, …’in, 27.05.1980 tarihinde vefat ettiğini, (Çankırı Sulh Hukuk Mahkemesinin 1980/353 Esas, 1980/301 Karar sayılı, 10.06.1980 tarihli kararı) … mirasçıları … 1971, … 1968, … ise 1967 doğumlu olduğu, 1946 doğumlu … ise ev hanımı olup çalışmadığı, … vefat ettiğinde … 9, … 12, … ise 13 yaşında olduğu, yani çocukturlar müvekkillerinin babası müteveffa …, henüz çocuk yaşlarında olduklarından taşınmazın tüm ortaklar arasında paylaştırılması halinde davacıların zararlarına olacağı düşüncesi ile vede geçimlerini temin edebilmeleri adına şirket adına kayıtlı kalmasını öngördüğü, ancak bu taşınmazın mülkiyetinden vazgeçtiği anlamında olmadığı, sadece çocuklar, büyüsünler, kendilerine bakacak seviyeye gelsinler düşüncesi olduğu, zaten merhum …’un karakteri de, hemen ölümden sonra ortada kaldığı çocuklarla bir araya gelip gayrimenkul mevzuunu dile getirmeye engel olduğu, Muris …, taşınmaz konusunda kendi eşine ve çocuklarına da bir bilgi vermediği, müvekkilleri, ancak söz konusu davalar ortaya çıkınca ve kendi hisselerinin oldu bittiye getirilip alınmaya çalışılmasından çok sonraları öğrenebildiklerini, Dolayısıyla, zaten hukuken hiçbir sonucu olmayan, talepte bulunmamaya yönelik bir gerekçe oluşturmak mümkün olmadığı, kaldı ki tersten düşünüldüğünde … mirasçılarının da davalara kadar bir talepte bulunmadıkları, dolayısıyla bir tarafın talepte bulunmamasına sonuç bağlayan yerel mahkemenin, diğer tarafın da bir talebinin olmamasına bir anlam vermesi gerekirdi ki bu anlam, olsa olsa MK m. 712’nin sonuçlarını doğuracağı, Tüm bu gerekçelerle ve resen gözetelecek sebeplerle, yerel mahkemenin İstanbul İli, Bahçelievler İlçesi, … Mahallesinde kain … ada … numaralı parselin davalı … Kollektif Şirketi adına olan tapu kaydının iptaliyle … mirasçıları adına miras payları oranında tesciline yönelik kararının kaldırılarak, tapu iptali ve tescili talebinin reddine karar verilmesini gerektiğini, Yerel mahkeme, karşı davaya yönelik olarak ileri sürdükleri gerekçeleri görmezden gelerek son derece soyut ifadelerle, “protokolün iptalini gerektirir herhangi bir neden bulunmadığı” gerekçesiyle davayı reddettiğini, Oysaki avukatın bu konuda bir yetkisinin bulunmaması, gabin iddiası, karşı tarafın hilesi ve müvekkilleri yanıltmaya çalışmaları, keza ek tasfiyede hisse devri olmadığından hissenin devrinin de düşünülemeyeceği, hukuken imkânsızlık bulunduğu gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği, bu nedenle de yerel mahkeme kararının kaldırılarak, davanın kabulüne, müvekkillerinin davalı … Kollektif Şirketinde ortak olduklarına ve 18.01.2013 tarihli Protokolün iptaline karar verilmesi gerektiğini, Müvekkilleri ve davalıların ortak olduğu şirket adına İstanbul İli, Bahçelievler İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii, … Cilt, … Sayfa, … Ada, … Parselde 531,00 m2 yüzölçümüne sahip ve oldukça kıymetli ticari imarlı arsa olarak kayıtlı gayrimenkul bulunduğu, taraflarınca yapılan araştırmaya göre bu günkü değeri birkaç milyon Türk Lirası ettiği, dava tarihi itibarıyla 1.300.000 TL, bu günkü değeri ise 3.500.000 TL olduğu bilirkişi raporuyla da sabit olduğu, Babalarının vefatından sonra müvekkillerinin, küçük yaşta ve göçmen olmaları nedeniyle kendi içlerine çekildiklerini, menfaatleri doğrultusunda şirketin ek tasfiyesini talep eden ortaklardan …, onların bu toyluklarından faydalanarak müvekkillerine, şirket nedeni ile …’un emekli maaşından yapılan kesintilerin kaldırılması için şirketin tasfiyesi gerektiği ve bunun için de bir takım imzaları atmaları gerektiğini söylediğini, .abalarının ortaklık ilişkilerine ve müvekkillerinin tecrübesizliklerine dayanan sebeplerle …’in yanıltıcı beyanlarına güvenen müvekkillerinin, kendilerinden istenen imzaları attıklarını, . Ancak hiçbir zaman şirket hisselerinin devri için imzalar atmadıklarını, …, müvekkillerine taşınmazdan bugüne kadar elde ettiği gelirlerden pay vermediği gibi haksız ve hukuka aykırı yollara başvurarak müvekkillerine şirketi Kolektif Şirket Tadil Sözleşmesi başlığı altında ihya etmiş gibi göstererek, müvekkillerinin şirketteki tüm hisselerinin, kendisine devrini gerçekleştirmek maksadıyla müvekkillerinden bir gece imza aldığını, Bakırköy 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/65 E. (Yeni: Bakırköy 18. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/17 E.) sayılı dava dosyası kapsamında tarafların aralarında anlaştıkları ve müvekkillerinin dava konusu şirketteki hisselerini …’e devrettikleri hakkındaki 18.01.2013 tarihli devir protokolünün altında bahsi geçen davada davalılar olan müvekkillerinin adına o davada vekilleri olan Av. …’ın imzası bulunmakta olduğu, ancak vekilin, protokol imzalayarak anlaşmaya varma yolunda tek başına imza yetkisi bulunmadığını, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesinde; “…Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır…” şeklinde belirtildiğini, Buna dayanarak 18.01.2013 tarihinde gerçekleştirilen devir protokolünde müvekkillerinin imzası bulunmadığı, sadece vekillerinin imzasının bulunduğu gerekçesiyle ve en önemlisi Av. …’ a verilen vekâlette şirket hisse devirleri hususunda yetki verilmediğinden yapılan protokolün geçerli olmadığını, Davacı – karşı davalılar 24.04.2013 tarihinde şirket ortakları bir genel kurul toplantısı yaptıklarını ve bu genel kurul toplantısında ortaklardan …’ in davalı – karşı davacıların tüm hisselerini devraldığını beyan etmekte olduklarını, ancak müvekkilleri hiçbir zaman şirket hisselerini devretmek amacında olmadıkları ve verdikleri vekâletnamelerde bu kasıtla hareket etmediklerini, aksine ek tasfiyeye giren şirketin tasfiyesini gerçekleştirmek için vekâletnameler vermiş ve imzaları attıklarını, Müvekkillerinin ek tasfiye ile şirketin kapatılacağı düşüncesi ile verdiği vekâletnameler ve imzalar ile …, müvekkilleri hile yolu ile iradelerini sakatladığı ve gabin sureti ile müvekkillerinin bahsi geçen şirketteki tüm hisselerinin kendisine devir ve temlikini sağladığını, ancak davanın görüldüğü Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/430 E. Ve 2010/595 K. Sayılı kararı, şirket ortaklarına tasfiye memuru olarak tasfiyeye girmeyen dava konusu taşınmaz hakkında tasfiye işlemlerini yapmak üzere mehil verilmesi ve taşınmaz yönünden tasfiye işlemlerinin sonucunun beklenmesi yönünde olduğu, Mahkeme kararına göre ek tasfiye işlemleri tamamlanması gerekirken hisselerin devrine dair bir protokol imzalanması ve şirket hisselerinin devri hukuka aykırı olduğu, kaldı ki ek tasfiyede hisse de olmayacağından, devri de mümkün olmadığı, anılan nedenle şirket ana sözleşmesinde değişiklik mutlak butlan ile malül olduğu, Bununla birlikte davalı …, yalan ve yanıltıcı beyanlarda bulunarak müvekkillerinin iradelerinde sapmaya neden olduğu, böylelikle bu devir işlemlerini gerçekleştirmek istediği, bunun Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına ve ahlaka aykırı bir işlem olduğu, Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde belirtildiğini, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 28. Maddesinde; “…Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa; bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir…” şeklinde belirtildiğini, Bir hukuk devleti olduğumuz göz önünde bulundurulduğunda bu hukuk düzeninin ve adalet sisteminin korunması için gerekliliklerin herkes tarafından yerine getirilmesi gerektiği, somut olayda …’in müvekkillerinin tecrübesizliğinden, bilgisizliğinden, zor durumda kalmasından yararlanarak ve en önemlisi yetkisiz ve hukuksuz bir şekilde hisse devir protokolü imzalanmasını sağlayarak hisselerin devrini gerçekleştirmek istediği, …’in yanıltıcı beyanları sonucunda gerçekleştirilen bu haksız işlem, gabin (aşırı yararlanma) durumuna sebebiyet vermekte olduğu, Edimler arasında orantısızlık bulunduğu, kaldı ki müvekkillerinin tecrübesizliği de ortada olduğu, ayrıca davacı/karşı davalıların kötü niyeti de ortada olduğu, peş peşe genel kurul kararı almaya çalışmaları, o olmadığı takdirde hileli ve kötü niyetli işlemlerle birden çok vekalet almaları, ayrıca hiçbir yetkisi olmayan, sonradan da azledilen avukatla protokol yapmaları da davalıların kötü niyetini açıkça ortaya koymakta olduğu, Ayrıca bilirkişilerin yerel mahkemeye verdikleri raporda taşınmazın 3.500.000 TL olduğu,. 3.500.000 TL olan bir taşınmazı olduğunu bilen hiç kimse 10 bin gibi komik bir rakama satışını vermeyeceği, müvekkillerinin davalar açıldıktan çok sonra taşınmazdan haberdar olduğu ve akabinde açılan davalar, yapılan idari başvurulara itiraz ettiği, Tüm bu nedenlerle; yerel mahkemenin red kararının kaldırılacak hisse devri geçersiz olduğundan müvekkillerin davalı … Kollektif Şirketinde ortak olduğuna ve ayrıca 18.01.2013 tarihli protokolün geçersizliğine karar verilmesi gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/687 Esas- 2019/385 Karar (Birleşen dosya: Bakırköy 3. Asliye Ticaret mahkemesinin 2014/712 Esas-2014/318 Karar) sayılı kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, 1)İstanbul İli, Bahçelievler İlçesi, … Mahallesinde kain … ada … numaralı parselin davalı … Kollektif adına olan tapu kaydının iptaliyle … mirasçıları adına miras payları oranında tesciline yönelik kararının kaldırılarak, tapu iptali ve tescili talebinin reddine, 2)Müvekkillerinin iradelerini sakatlayarak, dürüstlük kuralına aykırı şekilde ve şirketin ek tasfiye sürecindeyken hisse devrinin hukuken mümkün olmadığı hususuna riayet edilmeksizin, Kolektif Şirket Tadil Sözleşmesi adı altında gerçekleştirilen hisselerin devri işleminin iptaline, 3)Taraflar arasında hisselerin devri amacıyla imzalanan 18.01.2013 tarihli devir protokolünün altında sadece müvekkillerin avukatı olan Av. …’ ın imzasının bulunması, kendi imzalarının bulunmaması ve müvekkiller tarafından Av. …’ a verilen vekâletnamede böyle bir yetkinin verilmemiş olması, Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesine aykırı olması nedeniyle imzalanan protokolün geçersizliğine, 4) …’in müvekkillerinin tecrübesizliğinden, yanlış yönlendirilmelerinden ve zor durumda kalmasından yararlanarak kendilerine vekâletnameler ve protokoller imzalatarak hisselerin devrini gerçekleştirmesinin gabine sebebiyet vermesi dolayısıyla; hukuk düzenine aykırı ve haksız hisselerin devri işleminin gabin nedeniyle iptaline, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl davada davacılar kapatılan Bakırköy 6 ATM. ‘nin 2010/96 Esas sayılı dosyasına verdikleri dava dilekçesi ile; “… Kollektif Şirketi … ve Ortağı” ünvanlı şirketin yeniden tüzelkişilik kazanması için ihyasına karar verilmesi ve şirket adına kayıtlı gayrimenkulün tapu kaydının iptali ile tashihen veraset belgesine göre davacılar adına tesciline karar verilmesi talep ve dava etmişlerdir. Kapatılan Bakırköy 6 ATM. ‘nin 2010/96 Esas sayılı dosyasının 04/03/2010 tarihli duruşmasının ara kararı ile ihya davasının tefrikine karar verildiği ve ihya davasının tefrik edilmesi üzerine tefrik edilen ihya davasının Bakırköy 6 ATM. ‘nin 2010/ 430 Esasına kayıt edildiği ve bu dosyada yapılan yargılama sonucunda 04/11/2010 tarih ve 2010/430 Esas- 2010/595 Karar sayılı kararı ile; davanın kabulü ile şirketin ihyasına karar verildiği ve bu kararın 20/01/2011 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Bakırköy 6 ATM. Nin 2010/96 Esas sayılı dosyasının mahkemelerin kapatılması sonucu Bakırköy 8 ATM. Nin 2011/65 Esasını aldığı ve sonrasında Bakırköy 18 ATM. Nin 2013/17 Esasını aldığı ve Bakırköy 18 ATM.nin 2013/17 Esas sayılı dosyasının 26/11/2/13 tarihli duruşmasının ara kararı uyarınca; taraflara TTK. 250 – TTK. 271 ve devamı maddeleri uyarınca tasfiye memuru atanması yönünde dava açmak üzere süre verildiği görülmüştür. Bakırköy 18 ATM. Nin kapatılması sonucu Bakırköy 18 ATM. Nin 2013/17 Esas sayılı dosyasının Bakırköy 5 ATM. Nin 2014/682 Esas sırasına kayıt edildiği ve yargılamaya bu esas üzerinden devam edildiği anlaşılmıştır. Asıl dava davacıları tarafından Bakırköy 11 ATM. Nin 2013/507 Esas sayılı dosyası ile … mirasçıları ile … Kollektif Şirketi … ve Ortağı Tasfiye Kuruluna yönelik tasfiye memuru atanması davası açıldığı ve bu davada davalılar … mirasçılar vekili karşı dava olarak; Kollektif Şirket Tadil Sözleşmesi adı altında gerçekleştirilen hisse devri işleminin iptaline, 18/01/2013 tarihli devir protokolünün geçersizliğine, hisselerin devri işleminin gabin nedeniyle iptaline, şirkete İstanbul Üniversitesi Akademisyenlerinden oluşan tasfye memuru atanmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Bakırköy 11 ATM. Nin 2013/507 Esas sayılı dosyasının 09/05/2014 tarihli duruşmasında verilen karar ile; tasfiye memuru atanmasına ilişkin asıl davanın kabulüne ve karşı davanın tefrikine karar verildiği, tefrik edilen karşı davanın Bakırköy 11 ATM. Nin 2014/712 Esas sırasına kayıt edildiği ve 14/10/2014 tarih ve 2014/712 Esas-2014/318 Karar sayılı kararı ile dosyanın Bakırköy 5 ATM. Nin 2014/682 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesi üzerine dosyanın bu dosya içerisine gönderildiği anlaşılmıştır. Bakırköy 5 ATM. Nin 2014/682 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda 30/03/2017 tarih ve 2014/682 Esas – 2017/291 Karar sayılı kararın verildiği ve bu kararın istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 13/06/2018 tarih ve 2018/81 Esas-2018/598 Karar sayılı kararımız ile;Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 30/03/2017 tarih ve 2014/682 Esas – 2017/291 Karar sayılı kararının HMK 355 ve 353/1-a/4 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA ve yargılamanın yeniden yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, karar verilmesi üzerine, mahkemece yukarıdaki şekilde karar verilmiş ve karara karşı asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekilinin mahkemenin önceki kararının istinaf suretiyle kaldırılmadığından, artık önceki karardan farklı bir karar verilmesinin mümkün olmadığına yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Dairemizin 13/06/2018 tarih ve 2018/81 Esas-2018/598 Karar sayılı önceki kararımız ile; taraf teşkilinin sağlanması, davanın tek hakimle görülmesi ve birleşen dava yönünden olumlu/olumsuz karar verilmemesi nedeniyle esasa etkili usuli eksiklikler nedeniyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmıştır. Dolayısıyla kaldırma gerekçesinde belirtildiği üzere usulüne uygun verilmiş bir karar varlığından bahsedilemez, zira davanın mahiyeti gereği heyetçe görülmesi gerektiği halde kararın tek hakimle verilmesi nedeniyle istinafa konu karar yok hükmündedir. İstinafa konu edilen karar tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmıştır. İlk derece mahkemesince yeniden esas hakkında değerlendirme yapıp karar verilmesi gerekir. Önceki usule aykırı hüküm ve gerekçesine bağlı kalacağına dair yasal düzenleme bulunmadığından bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekilinin asıl davaya yönelik verilen kararın yerinde olmadığına yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde; Davalı şirketin “… ve Ortağı Kollektif Şirketi” ticaret unvanı ile 04.05.1978 tarihinde ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiği, şirketin ortaklarının … ve … olduğa, dava konusu taşınmazın 28.02.1979 tarihinde şirket adına satın alındığı, 01.01.1980 tarihinde … yerine …in şirket ortağı olduğu, 14.01.1980 tarihinde ise bu kez …’in şirketten ayrılarak yerine Davalıların murisi …’un ortak olduğu, Bakırköy … Noterliğinin 14.01.1980 gün ve … yevmiye nolu kollektif şirket tadil mukavelenamesinde uyuşmazlık konusu taşınmazın … uhdesinde kalacağının kararlaştırıldığı, ticaret siciline kaydettirildiği, …’in 27.05.1980 tarihinde vefat ettiği, şirketin ortaklarının bu tarih itibariyle şirkete katılan davacılar …, …, … ve …, ile … olduğu, şirketin ticaret unvanının “… Kollektif Şirketi … ve Ortakları” olarak tadil edildiği, 29.05.1986 tarihli ticaret sicil gazetesinde şirketin 31.05.1985 tarihinden itibaren rızaen fesih ve tasfiye edildiğinin, mezkûr şirketten dolayı ortakların birbirlerinden hak ve alacakları kalmadığının beyan edildiğinin tescil ve ilan edildiği tesbit edilmiştir. Davacılar tarafından davalılar …, … ve … ile …’e karşı Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/199 Esas sayılı dosyası ile açılan tapu iptali ve tescil istemli davanın yapılan yargılaması sırasında 21/02/2008 tarihli duruşmada davalı … ; ” kendime asaleten velayetim altında bulunan oğlum … adına velayeten davayı kabul ediyorum,” şeklinde beyanda bulunup beyanını imzası ile tasdik ettiği anlaşılmıştır. Bu dosya davalısı … Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/199 Esas sayılı dosyasına vermiş olduğu kimlik tesbiti yapılmış imzalı 23/06/2009 tarihli dilekçe ile;” Davacılar ile harici anlaştığımdan davayı kabul ediyorum, dava dilekçesindeki beyanları kabul ediyorum, bu davadan ötürü hiçbir hak ve alacak iddiam yoktur,” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmıştır. Her ne kadar taşınmaz devri, noter önünde satış vaadi sözleşmesi veya tapu sicil memuru önünde bizzat devir gibi resmi şekil şartına tabi ise de, ortaklar arasında şirketler hukukuna özgü bir biçimde, bir tür tasfiyeyi içeren 7 Nisan 1980 tarihli tadilatla dava konusu taşınmazın davacılar murisi …’e bırakıldığının (uhdesinde kalacağı ibaresiyle) açıkça belirtilmiştir. Ayrıca Bakırköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/199 Esas sayılı dosyası ile açılan tapu iptali ve tescil istemli davada davalıların davayı kabul ettiklerine yönelik kabul beyanları , 13/05/2011 tarihli duruşmada dinlenilen davacı tarafın tanık ifadeleri ve İlk Derece Mahkemesine sunulan deliller gözetilerek, davaya konu taşınmazı davacıların murisleri tarafından parası kendisi tarafından verilerek alındığı, şirket parası ile alındığına dair aksi yönde iddia sürülüp ispatlanamadığı, satım alındığı tarihten sonrada fiilen davacılar tarafından kullanıldığı tesbit edilmekle, asıl davaya yönelik mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, Asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekilinin asıl davaya yönelik istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 11.HD 2018/2379 – 8069 EK sayılı ilamı da benzer mahiyettedir.)
ASIL DAVADA DAVALILAR- BİRLEŞEN DOSYADA DAVACILAR VEKİLİNİN BİRLEŞEN DAVAYA YÖNELİK İSTİNAF SEBEPLERİ İNCELENDİĞİNDE; 18/01/2013 tarihli devir protokolünü müvekkilleri adına imzalayan Av. …’a ait vekaletnamede davayı kabul yetkisi olduğu, kabul beyanı doğrultusunda hisse devri sözleşmesi yapıldığı, hisse devir sözleşmesini de birleşen dosya davacıları tarafından asaleten yapıldığı anlaşılmaktadır. Gabin ve hile iddiaları somut bir şekilde vakaya dayalı isbat edilemediği tesbit edilmekle, Asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve değerlendirilmesine göre yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerle varılan sonuçta usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre Asıl davada davalılar- birleşen dosyada davacılar vekilinin asıl dava ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK.nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl davada davalılar – birleşen davada davacıların asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Asıl dava yönünden Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 88.803,00.TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından yatırılan 22.200,75.TL harcın mahsubu ile bakiye 66.602,25.TL’nin asıl davada davalılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-Birleşen dava yönünden Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından istinaf edenler tarafından yatırılan 44,40.TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90.TL’nin birleşen davada davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-İstinaf edenler tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.