Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1064 E. 2021/446 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1064
KARAR NO: 2021/446
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/11/2018
DOSYA NUMARASI: 2015/406 Esas – 2018/1131 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/03/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin www…com alan adlı internet sitesinin tüzel kişi sahibi olduğunu, davalı …’ın, müvekkili şirkette, 24.12.2012 tarihinden iş akdinin istifa ile son bulduğu 03.04.2015 tarihine kadar “Kategori Yöneticisi” sıfatıyla ve işten ayrıldığı tarih itibariyle 4.750,00 TL ücret ile çalıştığını, davalı ile müvekkili arasında akdedilen iş sözleşmesinin “Personel Sorumlulukları” başlıklı 9/E maddesine aykırı olarak, müvekkili ile aynı sektörde faaliyet gösteren ve en güçlü rakiplerinden olan davalı şirkete ait www…com alan adlı internet sitesinde “kategori yöneticisi” olarak çalışmaya başladığının tespit edildiğini, davalı …’ın, müvekkili şirketin en mahrem ticari ve ekonomik sırlarına, satış ve pazarlama faaliyet ve stratejilerine, tedarik zincirine vs. vakıf olduğunu, davalının iş sözleşmesinde kararlaştırılan “rekabet yasağı hükmüne” aykırı surette müvekkili ile rekabet halindeki diğer davalı şirkette çalışmaya başlaması nedeniyle mezkur sözleşmenin “Personelin Sorumlulukları Başlıklı 9/E” maddesi uyarınca son brüt ücretinin on katı tutarında cezai şart ödemekle mükellef olduğunu belirterek, fazlaya ait talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL‘nin ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ibraz ettiği ıslah dilekçesi ile dava değerinin 75.013,70 TL’ye ulaşacak şekilde artırarak, 75.013,70 TL’nin avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve mateselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, davacı ile davalı … arasında imzalanan iş sözleşmesinin tarafı olmadığını, sözleşmeye taraf olmayan 3. bir şahsa dava yöneltilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davanın kısmi dava olarak açılmasının hukuka aykırı olduğunu, talep edilen alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilir halde olduğunu, dava dilekçesinde … ’ın “kategori yöneticisi” olarak çalıştığının ifade edildiğini, söz konusu görevin, davacının müşteri çevresi veya üretim sırlan ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağladığını düşünmediklerini belirterek, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle iki firmanın birbirine rakip olup olmadığının incelenmesi gerektiğini, firmaların sırf ürün hizmeti veriyor olmasının, rekabet ettikleri anlamına gelmediğini, müvekkilinin davacı aleyhine hiçbir faaliyette bulunmadığını, müvekkilinin uzmanlık alanıyla ilgili başka bir şirkette çalışmasının haksız rekabete yol açtığı iddiasının kabul edilemeyeceğini, aksi takdirde Anayasal hakkı olan çalışma hakkının elinden alınmış olacağını, davacının davasına dayandırabileceği hiçbir somut veri veya delilin olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 20/11/2018 tarih ve 2015/406 Esas – 2018/1131 Karar sayılı kararı ile; “….Bilirkişi heyeti tarafından alınan 08/10/2018 tarihli raporda ,” davalının davacı şirket ile imzaladığı İş Sözleşmesinin 9-e) maddesinde tespit edilen şartlara açık şekilde aykırı davrandığı ve bu sebeple cezai şart ödemesinin şartlarının oluştuğu, mahkemenin de yazılı sözleşmede cezai şart tutarının “…son aylık brüt ücretinin on katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi.,.” şeklinde düzenlendiği, incelenen SGKkayıtlarında davalı işçinin ayrılmadan önce tam ay çalıştığı 2015 Mart ayındaki Brüt ücretinin 7.501,37 TL olmakla on katının 75.013,70.TL cezai şartın hesaplandığı, davalıların TTK m.54 vd. anlamında haksız rekabet teşkil eden faaliyet ve uygulamalarının bulunmadığı, bu sebeple davalıların haksız rekabet sorumluluğunun oluşmadığı, diğer davalı “… A.Ş” isimli şirketin sözleşmede imzası bulunmadığı sebebiyle taraf olamayacağı, sorumluluk yüklenemeyeceği yönünde “görüş bildirilmiştir. Davalı … davacı … A.Ş. de 24/12/2012 tarihinde belirsiz hizmet akdi sözleşmesi ile çalışmaya başlamış, 03/04/2015 tarihinde kendi talebi ile çalıştığı davacı işyerinden ayrılmıştır. Davalı çalıştığı süre içerisinde işe başladığı tarihte iş sözleşmesi çerçevesinde imzalamış olduğu sözleşmenin personelin sorumlulukları başlıklı 9.maddesinin e bendinde “personel iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süre ile merkezi marmara, ege ve iç anadolu bölgelerinde olup , faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne suretle olursa olsun çalışmamayı , bu gibi yerlerde ortak ,danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı , aksi taktirde son aylık brüt ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder ” şeklinde anlaşmaya varıp imzası mevcuttur. Davalının SGK kayıtlarına göre davalı … A.Ş. ‘ye işten ayrıldıktan 5 gün sonra işe başladığı davacı ve davalı şirketlerin faaliyet alanlarının benzer olduğu, taraf şirketlerin merkezinin keza İstanbul olduğu belirlenmiştir. Bu çerçevede davalının eyleminin TTK 54.madde kapsamında değerlendirilmesinde davalı …’ın haksız rekabete konu bir faaliyet ve uygulamasının tespit edilmediği ancak imzaladığı iş sözleşmesinin 9-e maddesinde cezai şart hususuna aykırı davrandığı ve cezai şart ödemesinin koşulları oluştuğu gözönüne alındığında davalı … ‘ın incelenen SGK kayıtlarında işten ayrılmadan önce çalıştığı ayın brüt ücretinin 10 katı olarak cezai şartın hesaplandığı ,bu miktarın 75.013,70 TL olduğu ancak TBK 182/3 maddesinde cezai şartın “Hakim tarafından aşırı bulunduğunda değerlendirilerek indirileceği ” belirtildiğinden takdiren tayin edilen cezai şartın %40 oranında tenzili ile diğer davalı … hakkında açılan davanın ise kısmen kabulü ile, 45.008,22 TL cezai şart bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı … A.Ş. hakkında açılan davanın taraflar arasındaki sözleşmede davalının imzası bulunmadığı gibi TTK 54 madde kapsamında haksız rekabette saptanmadığından bu davalı hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. … ” gerekçeleri ile; ” 1-Davalı … AŞ hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE, 2-Davalı … hakkında açılan davanın KISMEN KABULÜ ile, 45.008,22 TL cezai şart bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,..7-Davalı … A.Ş. kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 8.601,51 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 3.600,66 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, … ” karar verilmiş olup verilen karara karşı, davacı vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalılardan …’ın, görevi gereği müvekkili şirketin müşterilerini, satış, pazarlama rakamlarını, satış-pazarlama yöntemlerini, iş tekniğini, tedarikçilerini ve satış stratejilerini son derece iyi bilen ve dolayısıyla müvekkilinin ticari sırlarına vakıf bir kişi konumunda olup, bu şahsı transfer ederek davalıya aynı işi yaptıran müvekkilinin rakibi konumundaki diğer davalı … A.Ş.’nin, müvekkilinin, ekonomik ve ticari sırlarını bu suretle elde ettiğini, bu bilgileri kendi menfaatine kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğunu, dolayısıyla işbu davada pasif husumet ehliyeti ve sorumluluğunun bulunduğunu, her ne kadar ilke olarak rekabet yasağı sözleşmesinin tarafı olmayanların akdi sorumluluğu bulunamasa da, somut olayın özelliği dikkate alınarak, bu sözleşmenin tarafı olmayanların da sorumlu tutulabileceğini, bu nedenle eksik inceleme ile ve sözleşmede imzasının olmaması gerekçesiyle davalı şirket hakkındaki davanın pasif husumet ehliyeti yönünden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince, davalılardan … hakkında verilen hükümde cezai şart tutarından takdiren indirilen kısım için bu davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu,Diğer davalı … A.Ş. yönünden ise, dava pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddedildiğinden, bu davalı yönünden maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirterek,İlk Derece Mahkemesinin, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine ve davalılar lehine yasaya aykırı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesine dair kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında yeniden karar verilerek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemece taleple bağlılık kuralının aşıldığını ve davacı yerine geçilerek karar verildiğini, bilirkişi raporunda haksız rekabet şartlarının oluşmadığının beyan edildiğini, mahkemece gerekçeli kararda haksız rekabetin şartlarının oluşmadığı belirtilmesine rağmen, müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacı talebi “haksız rekabete dayalı olduğu için ” dava ticaret mahkemesinde açılmış ise de, haksız rekabet olmadığı belirlendiğinden ve iş akdine dayalı taleplerin iş mahkemelerinde görülmesi gerektiğinden, mahkemece iş mahkemelerine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, esastan karar verilmesinin hatalı olduğunu, Taraflar arasında akdedilen iş akdindeki cezai şart maddesinin hem Ticaret Kanunu, hem de İş Kanunu çerçevesinde haksız bir şart olup geçersiz olduğunu, geçersiz bir şarta dayanılarak haksız bir hüküm kurulduğunu, müvekkilinin, davacı nezdinde İş Kanunu kapsamında çalıştığı gözetildiğinde, müvekkilinin durumunun ayrıca İş Kanunu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ve işçi aleyhine haksız şartların sözleşmeye konulamayacağını, konulsa bile bu şartların geçersiz olacağını, Sözleşmede, cezai şart bakımından herhangi bir karşılıklık olmadığını, müvekkili aleyhine tek taraflı olarak konulan cezai şartın, müvekkiline davacı tarafından dayatılmış olması nedeniyle cezai şartın, İş Kanunu yönünden hiçbir bağlayıcılığı bulunmadığını, müvekkilininin bu haksız madde ile Anayasa ve İş Kanunu’nca güvence altına alınmış çalışma özgürlüğünün de engellenmeye çalışıldığını,İş akdine konulan işçinin başka bir yerde çalışmaması konusu ve cezai şartın Ticaret Kanunu açısından da geçersiz olduğunu, coğrafi bir sınırlama da olmadığını, her ne kadar birçok bölge sayılmış olsa da zaten sayılan bölgeler çıkarıldığında hemen hemen tüm ülkeyi kapsadığını, dolayısıyla davacı müvekkili işten çıktığında çalışmasını istemediklerini, bu durumun Anayasa ile güvence altına alınmış olan çalışma hürriyetini ihlal ettiğini, Davacının iddia ettiği haksız rekabetin oluşmadığını, ancak taraflar arasındaki iş akdi çerçevesinde bir tazminat talebi olacaksa, bu talebin İş Kanunu çerçevesinde incelenmesi gerektiğini, iş akdinden doğan bir uyuşmazlık bulunduğundan, mahkemenin iş hukuku bilirkişisinden rapor alması, en azından bu yönde değerlendirme yapması gerekirken, mahkemece hiçbir makul gerekçe gösterilmeden, iş akdindeki şartın geçersiz olduğu gözetilmeden haksız bir karar verildiğini, Davacının, başka işçileri aleyhine aynı şekilde açtığı davaların reddedildiğini, mahkemece verilen kararın, usul ve yasaya aykırı olup, müvekkili aleyhine hukuk önünde eşitlik ilkesine de aykırılık teşkil ettiğini belirterek, mahkeme kararının müvekkili yönünden bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı ile davalı … arasında imzalanan hizmet akdinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı … ve Tic. AŞ hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … hakkında açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Öncelikle iddianın ileri sürülüş şekli itibariyle, 6102 sayılı TTK’nın 54 vd. maddeleri uyarınca doğrudan ya da sözleşmeye aykırı davranma veya sırları ifşaya yöneltme hususunda davalı şirket eylemine yönelik bir iddianın bulunmaması, davanın rekabet etmeme ve gizlilik taahhüdü içeren sözleşmelerin ihlaline dayalı olarak açılmış bulunması ve bu itibarla da sözleşmeye taraf olmayan davalı şirketin akdi sorumluluğunun da bulunmaması nedeniyle davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceği (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 01.03.2018 tarihli 2016/7957 E.,2018/1580 K. sayılı emsal kararı) açık olup, mahkemece davalı şirket aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi isabetlidir. Ancak karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/2. maddesi; “Davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur.” şeklinde olup, davanın husumetten reddine karar verilmesine rağmen davalı şirket lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir. Taraflar arasında akdedilen Hizmet Akdi 24/12/2012 tarihli olup, somut olayda 6098 sayılı TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı). Somut uyuşmazlıkta; Davalı …’ın davacı şirkette 24/12/2012 tarihinde belirsiz hizmet akdi sözleşmesi ile çalışmaya başladığı, 03/04/2015 tarihinde kendi talebi ile ayrıldığı, davalının imzalamış olduğu iş sözleşmenin, personelin sorumlulukları başlıklı 9/e bendinde “Personel iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süre ile merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde olup, faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne suretle olursa olsun çalışmamayı, bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi taktirde son aylık brüt ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder ” şeklinde düzenleme bulunduğu, davalının, davacıya ait iş yerinden ayrıldıktan 5 gün sonra diğer davalı şirkette işe başladığı, davacı ve davalı şirketlerin faaliyet alanlarının benzer olup, merkezlerinin de İstanbul olduğu anlaşılmaktadır. Rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 1 yıl ve rekabet mahalli olarak Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşul aşırı nitelikte ise de, davalının davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra 1 yıl dolmadan davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il sınırları içerisinde başka bir işletmede işe girmesi karşısında, rekabet yasağının aynı il sınırları içinde geçerli olduğunun kabulü ve coğrafi sınırın aynı il ile sınırlandırılması neticesinde, TBK’nın 445/2. maddesindeki hüküm ve koşullar bakımından rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğu ve davalı tarafından rekabet yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’nin 11.02.2019 tarih, 2017/3977 E., 2019/990 K.sayılı ilamı). Ayrıca yukarıda da açıklandığı üzere, ayrılan işçinin söz konusu gizli bilgileri kullanmış olması veya kullanılan gizli bilgilerin fiilen önceki işverene zarar vermesi şart olmayıp, böyle bir ihtimalin varlığı yeterlidir. Bu nedenle somut olayda, davalının davacı şirkette kategori yöneticisi olarak çalışırken istifa ile ayrılıp, aynı faaliyet alanında aynı pozisyonda davalı şirkette çalışmaya başladığı gözetildiğinde, bu tehlikenin var olduğu ve bu hususun rekabet yasağına aykırılık teşkil ettiği anlaşılmakla, mahkemece cezai şart koşullarının oluştuğu dikkate alınarak, davacı lehine cezai şart bedeline hükmedilmesi isabetlidir.Ancak, sözleşmenin 9-e bendi uyarınca davacı tarafça 75.013,70 TL cezai şart bedeli talep edilebileceği, mahkemece bu miktardan TBK 182/3 maddesi uyarınca %40 oranında indirim yapılarak 45.008,22 TL cezai şart bedelinin tahsiline karar verildiği, dolayısıyla davanın red edilen kısmının takdiri indirime dayanması nedeniyle davalı yararına vekalet ücretine hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, takdiri indirim nedeniyle red edilen kısım üzerinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-A)Davalı …’ın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, B)Davacının istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/11/2018 tarih ve 2015/406 Esas 2018/1131 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle; 2-Davalı … A.Ş. hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE, 3-Davalı … hakkında açılan davanın KISMEN KABULÜ ile, 45.008,22 TL cezai şart bedelinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN: 5-Karar harcı 3.074,51 TL’den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 1.281,39 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.793,12 TL harcın davalı … ‘dan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 6-Davacı tarafından yapılan 1.313,19 TL ilk masraf, 226,70 TL tebligat ve müzekkere gideri, 1.950,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.489,89 TL yargılama giderinin davalı … ‘dan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, 7-Davalı … tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 8-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 6.651,07 TL nispi vekalet ücretinin davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, 9-Davalı … A.Ş. kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00 TL vekalet ücretinin, davacıdan alınarak davalı … A.Ş.’ye verilmesine, 10-Cezai şart tutarında takdiren indirim yapılarak hüküm kurulduğu gözetilerek red edilen kısım yönünden davalı … lehine vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına, 11-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının talep halinde ilgili tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 12-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 13-Harçlar Kanunu gereğince davalı … tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 14-Harçlar Kanunu gereğince davalı …’dan alınması gereken 3.074,51.TL harçtan, davalı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 769,00 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 2.305,51 TL harcın davalı …’dan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 15-Davacı tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, 16-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, 17-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/03/2021 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.