Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2019/1026 E. 2021/355 K. 19.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1026 Esas
KARAR NO: 2021/355 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/05/2018
NUMARASI: 2014/816 Esas 2018/578 Karar
DAVA: Alacak
BİRLEŞEN DAVADA: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2009/385 / 762 E. K.
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 19/03/2021
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; karşı tarafla vekil edenleri arasında yapılmış 12/05/2008 tarihli Pay Satım ve Devir Sözleşmesi ile müvekkillerinin sahip olduğu şirketlerdeki tüm paylarını şirketin mal ve haklarıyla birlikte davalılara satıp teslim ettiklerini, sözleşmenin 7. 1. maddesi gereğince bir kısım ekipmanın sözleşme kapsamı dışında tutulduğunu, davalı tarafın sözleşme kapsamı dışında tutulan ekipmanları müvekkillerine teslim edilmediğini ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nerdenlerle sözleşme kapsamı dışında tutulan menkullerin davacılara teslimine, bunun mümkün olmaması halinde rayiç bedellerinin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesine talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle, taraflar arasında 12/05/2008 tarihli sözleşmede adları yazılı şirketlerin davacılara ait paylarının tüm hak, alacak ve mal varlığının yönetim hak ve yetkisiyle birlikte müvekkillerince satın alındığını, sözleşme gereği tüm edimlerin yerine getirildiğini, sözleşme hükümleri dikkate alındığında davacıların ileri sürdüğü sözleşmenin 7.1. maddesindeki ekipmanların da devir bedelinin içinde olduğunun, bunun aksine bir yükümlülüklerinin olmadığını ileri sürerek dilekçesinde bildirdiği diğer nedenlerle davanın reddini savunmuştur.Birleşen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/385 Esas- 2009/762 karar sayılı dosyasında davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; asıl davaya ek olarak müvekkili şirketin işletmiş olduğu … adlı TV kanalının yayının davalı şirketçe, sözleşmeye aykırı şekilde, haksız ve mesnetsiz olarak kesilmesi sebebiyle uğranılan maddi zararın tazmini bakımından şimdilik davalı şirketten 100.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/385 Esas- 2009/762 karar sayılı dosyasında davalı vekili; cevap dilekçesinde bildirdiği nedenlerle davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 31/05/2018 tarih ve 2014/816 Esas- 2018/578 Karar sayılı kararında;”…Asıl dava yönünden yapılan inceleme sonrasında;Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalar ile dosya içeriğine göre asıl davanın; taraflar arasında varlığı kabul edilen ve çekişme konusu olmayan dosyada örneği mevcut 12/05/2008 tarihli Pay Satım ve Devir Sözleşmesinin 7.1.maddesi gereği bir kısım ekipmanların devir ve temlik dışı tutulduğu iddiası ile iadesi, olmadığı takdirde ıslahla arttırılan toplam 2.240.000 USD’nin davalılardan tahsil istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.İddianın ileri sürülüş biçimine ve dosyadaki 12/05/2008 tarihli sözleşmeye göre; sözleşmenin tüm davacılar ve davalılar tarafından birlikte imzalandığı, hak ve yükümlülüklerin müşterek olduğu, hiçbir tarafa tek tek veya belli bir paya göre hak ve yükümlülük yüklenmediği anlaşılmaktadır. Bu şekliyle talep edilen hak, birden fazla kişiden oluşan taraflar arasında ortak olduğundan; bu hukuki ilişki hakkında bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi zorunludur. Diğer bir anlatımla, birlikte imzalanan ve hak ve yükümlülükler konusunda pay ayrımı yapılmaksızın düzenlenen sözleşme hükümlerinin ifasının yine sözleşmenin tüm taraflarınca talep edilmesi gerekir. Mahkemece de bu nitelikteki talepler ve tüm taraflar hakkında tek bir karar verilmesi gerekir. Davacıların bir kısmının isteminin kabulüne veya reddine yahut davalıların bir kısmı hakkında kabul veya red karar verilmesi olanaklı değildir.Açıklanan şekliyle davacıların dayandığı sözleşmeye göre, talep hakkında tek bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, davacılar arasında HMK’nın 59.madde uyarınca maddi bakımdan zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Dolayısı ile, birlikte açıldığı anlaşılan davanın da birlikte yürütülmesi zorunludur. Bu tespite göre bir kısım davacıların istemleri hakkında kabul, bir kısım davacıların istemleri hakkında ret kararı verilemez. Diğer yandan, zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu durumlarda ya davanın hep birlikte açılması, ya da tek başına açılan dava hakkında, diğer zorunlu dava arkadaşlarının davaya muvafakatlerinin tamamlanması gerekir. Başta birlikte açılan davada ise davayı sürdürme iradesinin devamı da gereklidir. Sonradan bir kısım zorunlu dava arkadaşlarının bu muvafakat veya iradelerinden dönmeleri birlikte dava açma zorunluluğunun ihlali niteliğinde olduğundan, davada sıfat yokluğu sonucunu doğurur. Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; eldeki asıl davanın karar başlığında adları yazılı gerçek kişilerce birlikte açıldığı, yargılama devam ederken … dışındaki diğer 4 davacının 04/07/2011 tarihinde verdikleri dilekçe ile davadan feragat ettikleri anlaşılmaktadır. Bu durumda birlikte asıl davayı açan mecburi dava arkadaşlarından feragat edenlerin, davaya muvafakatları kalmamıştır. Dolayısı ile asıl davaya ilişkin baştan bulunan aktif husumet ehliyeti, dava devam ederken ortadan kalkmıştır. Husumet ehliyeti, taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden gözetilir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın aynı sözleşmeden doğması ve istemin de bölünümez nitelikte talep edilmesi nedeniyle maddi bakımından zorunlu dava arkadaşlığının bir sonucu olarak, feragat eden davacılar yönünden ayrı, feragat etmeyen davacılar yönünden ayrı bir karar vermek de olanaklı olmayacağından, yukarıda açıklanan nedenlerle aktif husumet yokluğu nedeniyle asıl davanın reddine karar verilmiştir.Birleşen dava yönünden yapılan inceleme sonrasında;Yargılama devam ederken getirtilen ve incelenen ticaret sicil kayıtlarına göre; birleşen dosya davalısı … A.Ş’nin 09/10/2015 tarihinde sicilden terkin edildiği, davacı … A.Ş’nin 24/08/2016 tarihinde 670 sayılı KHK ile sicilden terkin edildiği, bu hali ile birleşen davadaki her iki tarafın tüzel kişiliklerinin sona erdiği, dolayısı ile taraf ehliyetlerinin kalmadığı anlaşılmıştır. Taraf ehliyeti HMK’nın 114/1-d maddesi gereği dava şartı olup, aynı yasanın 115.maddesi gereğince ileri sürülmesi dahi yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınır. Dava şartının noksanlığının anlaşılması halinde ise davanın usulden reddine karar verilir. Birleşen davaya ilişkin olarak; yukarıda açıklandığı üzere, yargılama devam ederken her iki tarafın tüzel kişiliklerinin sicilden terkin edilmek suretiyle sona erdiği, dolayısı ile taraf ehliyetlerinin kalmadığı anlaşıldığından; birleşen dava yönünden, HMK’nın 114 ve 115.maddeleri gereği usulden reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir….”gerekçesi ile; ”1-Asıl davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2-Birleşen davanın, dava ehliyeti dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, ” karar verilmiş ve karara karşı asıl dava davacılarından … vekili tarafından asıl dava yönünden verilen karara yönelik istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl Dava Davacılarından … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı müvekkili …, gerçekte tamamına sahip olduğu fakat kağıt üzerinde %99,96’sının sahibi olarak göründüğü … A.Ş. adlı şirketteki hisselerinin tamamını davalı … A.Ş.’ne sattığını, buna ilişkin 12.05.2008 tarihli “Pay Satım ve Devir Sözleşmesi” başlıklı sözleşme dosyada olduğunu, diğer davacı kişilerin de gerçekte hiç sahibi olmadıkları ancak kağıt üzerinde sahibi göründükleri şirkete ait %0,01’er hisseleri ATP İnşaat dışındaki diğer davalılara aynı sözleşme kapsamında ve yine kağıt üzerinde devrettiklerini, dikkat edilmesi ve her aşamada göz önünde bulundurulması gereken en önemli hususun şirketin %100 hissesi gerçekte davacı …’a ait olduğunu, diğer davacılar şirketin hissedarı değil çalışanlarının olduğunu, şirket bir anonim şirket olduğu ve o tarihlerde anonim şirketlerde en az 5 ortak mecburiyeti bulunduğu için, şirket sahibi …, şirket çalışanları olan diğer davacılar üzerine %0,01’er hisse vererek bu mecburiyeti yerine getirdiğini, aynı sebeple davalı … da şirket hisselerinin tamamını doğrudan kendi üzerine alamadığından sadece davacı …’ın üzerindeki %99,96’lık kısmı kendi üzerine almış, kalan %0,04’lük kısım diğer davalılara devredildiğini, Taraflar arasında imzalanan 12.05.2008 tarihli sözleşme esasen … adlı TV kanalının … gurubuna satışı ile ilgili olduğunu, bu sözleşmeyle şirket hisseleriyle birlikte şirketin sahibi olduğu her türlü varlık da alıcıya devir ve teslim edildiğini, yalnız sözleşmenin 7.1 sayılı maddesine göre, uydu TV yayını için gerekli olan ekipmanların devir işleminin dışında bırakıldığını, bunun sebebi …’ün sahibi …’ın devirden sonra yeni bir kanal kurmayı ve ekipmanları bu kanalda kullanmayı amaçlamasının olduğunu, ancak davalı (alıcı) taraf sözleşmenin 7.1 sayılı maddesi gereğince devir dışında tutulan ve iade edilmesi gereken ekipmanın önemli bir kısmını iade etmediğini, nitekim bu hususta yapılan mahkeme tespiti sırasında, davalı şirketin teknik yetkilisi olan … adlı şahıs, iadeye tabi olan söz konusu ekipmanın şu anda kendilerince kullanılmakta olduğunu, yenilerinin yurt dışına sipariş edildiğini, siparişler geldiğinde söz konusu ekipmanın iadesinin yapılacağının belirttiklerini, ancak o tarihten sonra hiç bir şekilde iade ve teslimat işleminin gerçekleşmediğini, bu sebeple iade edilmesi gerekip de edilmeyen ekipman bedelinin ödetilmesi istemiyle eldeki davanın açılması zorunluluğunun doğduğunu, mahkemece 9 yıllık yargılamanın sonucunda özetle 12.05.2008 tarihli sözleşmenin tüm davacılar ve davalılar tarafından birlikte imzalandığını, bu bakımdan davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı olduğunu, dava birlikte açılmış ise de sonradan diğer davacıların feragat etmesinin husumet ehliyetini ortadan kaldırdığı belirtilerek aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verildiğini, İlk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı olduğunu, kaldırılmasının gerektiğini, Öncelikle her ne kadar sözleşmede 5 devreden kişi 5 de devralan kişi taraf olarak bulunmakta ise de bu kişilerin hepsi gerçek hissedar olmadığını, gerçekte burada 1 devreden 1 de devralan kişinin bulunduğunu, devreden kişi davacı …, devralan kişi ise davalı …’ olduğunu, bu sebeple sözleşmenin ve ihtilafın her iki tarafında gerçekte birer kişi olduğu için ortada herhangi bir dava arkadaşlığı durumunun olmadığını, diğer davacıların hem şirketin çalışanları olması hem de hisselerinin yok denecek kadar küçük olmasından anlaşıldığını, nitekim davacılardan … adlı kişi devirden bir süre sonra devralanlar tarafından işten atıldığını, buna istinaden devir öncesi kağıt üzerinde şirkete ortak olduğu dönemi de kapsayacak şekilde kıdem-ihbar tazminatı talebiyle şirkete karşı dava açtığını, mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının ortak değil işçi olduğunun kabul edildiğini, ( İstanbul 6. İş Mahk. 2009/557 E. Sayılı karar )bundan başka devir sözleşmesinin 7.2/c maddesinde satın alma bedelinin tamamının devredenleri temsilen vekil olarak kabul edilen davacının hesabına ödeneceğinin belirtildiğini, bu durum da hisselerin tamamının gerçekte davacıya ait olduğunun açık bir delili olduğunu, aksi halde bedelin tamamının davacıya ödenmesinin düşünülemeyeceğini, buradaki alacağı tahsil yetkisi, sözleşmede davacıdan “vekil” olarak söz edilmiş olması sebebiyle, aynı zamanda alacağı (tek başına) dava etme yetkisini de doğal olarak içinde barındırdığını, diğer davacıların gerçek ortak olmadıkları hiç bir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olduğunu, davalı tarafın sözleşmeye uymadığını, 2.240.000.-USD değerindeki söz konusu ekipmanları davacıya teslim etmediğini ve bu şekilde sözleşmeyi ihlal ettiği 9 yıllık yargılama sonunda oluşan tüm dosya kapsamıyla ortada olduğunu, bu derece büyük montanlı bir alacak davasının, sözleşmenin ve ihtilafın her iki tarafında birer kişi olmasına ve bu sebeple ortada bir dava arkadaşlığı durumu bulunmamasına rağmen; hatalı ve aksine değerlendirmelerle zorunlu dava arkadaşlığına dayalı aktif husumet ehliyeti yokluğu gibi bir sebeple reddedilmesinin kabul edilemeyeceğini, açıklanan nedenlerle hatalı olan bu kararın kaldırılarak esasa ilişkin bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesinin gerektiğini, İkinci olarak kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı … dışındaki diğer davacıların şirketin gerçek hissedarları ve sözleşmenin tarafları olduğu farz edilse bile, eldeki işin niteliği icabı burada yine zorunlu dava arkadaşlığının olmadığını, bir davada zorunlu dava arkadaşlığından söz edebilmek için, (a) ya davada talep olunan hak üzerinde tarafların birlikte hareketi zorunlu veya (b) bu hak bölünemez bir yapıda olmalı ve bu sebeplerle hakkın tamamı için tek hüküm verilmesinin gerekli bulunduğunu, işbu olayda bunların ikisinin de olmadığını, öncelikle davada talep olunan hak bir nakit para alacağı olduğu için bu hakkın bölünebilir nitelikte olduğu izahtan vareste olduğunu, ortaklık mevcut olsa ve dava boyunca sürse de her olayda birlikte hareket zorunlu olmadığını, bunun için ortaklık bağının niteliğinin sıkı sıkıya bir yapıda bulunmasının gerektiğini, şayet ortaklık yapısı müşterek mülkiyet durumunda olduğu şekilde gevşek ise yine birlikte hareket zorunlu olmadığını, söz gelimi iştirak halinde mülkiyette kiracının tahliyesi veya kira alacağının takibi için iştirak halindeki maliklerin tamamının birlikte davaya katılımı zorunlu olduğunu, çünkü burada ortaklık bağı sıkı bir şekilde devam ettiğini, oysa ortak olunan mal satılmış ise satış bedelinin tahsili için birlikte hareket zorunlu olmadığını, mahkemenin yapması gereken iş her bir ortağın alacağını kendi hissesi oranında hesaplayıp hüküm altına almak iken hatalı ve aksine düşüncelerle zor arkadaşlığına dayalı olarak davanın usulden reddedilmesinin kanuna aykırı olduğunu, açıklanan nedenlerle hatalı olan bu kararın kaldırılarak esasa ilişkin bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar verilmesinin gerektiğini, Üçüncü olarak yine kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı … dışındaki diğer davacıların gerçek hissedar ve sözleşmenin tarafı olduğunu, bu sebeple olayda zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu farz edilse bile, burada yine aktif husumet ehliyeti yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmemesinin gerektiğini, bunun iki nedeninin olduğunu, birincisi huzurdaki dava baştan tüm davacılar tarafından birlikte açıldığını, yani dava açılırken zorunlu dava arkadaşlığının şartlarının yerine getirildiğini, ancak sonradan davacı … dışındaki davacılar davadan feragat ettiklerini, burada diğer davacıların sonradan feragat etmeleri, davaya devam eden davacının durumu etkileyemeyeceğini, zira bir davadan feragat etmek sadece o davayı sona erdiren bir usul işlemi olmayıp, aynı zamanda davada talep edilen hakkın özünü de ortadan kaldıran esasa ilişkin bir işlem olduğunu, feragat işlemi sadece feragat eden davacı yönünden geçerli olup diğerlerinin hukukunu etkilemeyeceğini, ikinci olarak davadan feragat eden davacıların feragat işlemi kendi özgür iradelerinin sonucunda olmadığını, davacı … dışındaki diğer davacılar FETÖ terör örgütü tarafından tehdit edilerek davadan feragat etmelerinin sağlandığını, terör örgütü tarafından tehditle alınmış bir feragat beyanının, bunu belirtmelerine rağmen sanki meşru bir beyanmış gibi mahkemece kabul edilmesi ve buna göre işlem yapılmasının hukuka uygun olamayacağını, mahkemece mutlaka bu konuda gerekli incelemenin yapılması, icabından feragat eden davacıların isticvap edilerek feragat beyanlarının gerçek iradelerine uygunluğunun araştırılmasının gerektiğini, bu dosyanın bu şekilde kesinleşmesi halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden yüksek bir tazminatla döneceğinin muhakkak olduğunu, Hükumet muhalifi yayın çizgisi ile dikkat çeken … ve … susturulmak için FETÖ terör örgütünün bir parçası olduğu sonradan ortaya çıkan … gurubu görevlendirildiğini ve bir komplo hazırlandığını, bu kapsamda FETÖ mensubu maliye müfettişleri tarafından KanalTürk’e 15 milyon TL yi bulan haksız vergi cezaları kesilmiş, aynı zamanda …’e reklam veren şirketler yine kendilerine maliye tarafından ceza kesileceği tehditleriyle reklam vermelerinin engellendiğini, bu şekilde … mali yönden bitirilerek çalışamaz hale getirildiğini, parasızlıktan 8 ay üst üste personel maaşları ödenemediğini, bu durumda başka çaresi kalmayan … kanalı satışa çıkarmak zorunda kaldığını, kanalın gerçek değeri 100 milyon ABD doları iken sıkışık durum sebebiyle önce … ile 70 milyon ABD doları bedelle anlaşmanın sağlandığını, ancak sonradan öğrenildiğine göre … tarafından …nin manipüle edilmesi sebebiyle bu satış gerçekleşmediğini, FETÖ örgütünün yargı teşkilatı içindeki etkinliği herkesçe bilindiğini, basit bir alacak davası olan davanın bitirilmesi yargılama sürecinde örgüt tarafından 7 yıl boyunca engellendiğini, terör örgütü, davalı şirket eliyle …’a adeta el koyduğunu, bu el koyma davalı şirketin mal varlığına el koymuş olan devlet tarafından halen devam ettirildiğini, Davacı … dışındaki diğer davacılar örgüt tarafından “maliyeye ödenen 750 bin TL lik vergi cezasının kendilerine rücu ettirileceği” tehdidiyle davadan feragat ettirildiğini, sonradan bu durum örgüt avukatları tarafından öne sürülen zorunlu dava arkadaşlığı savunmasına dayanak yapıldığını, bu gün aynı savunma hazine avukatları tarafından sürdürüldüğünü, mahkemece de aynı yönde kararın verildiğini, tüm bu safahata ilişkin belgelerin dosyada mübrez olduğunu, Taleplerinin eldeki dava normal bir ticari dava olsa bile mevcut dosya münderecatı gereğince davacının haklı olduğunu ve esasen davanın kabulüne karar verilmesinin gerektiğini, bu davanın normal bir ticari dava olmadığını, davalı tarafın bir terör örgütü olduğunu, bir davada davalı taraf terör örgütü ise o davanın mahkemece ticari kurallara göre görülmesinin mümkün olamayacağını, burada her ne kadar örgütün yerine hazine geçmiş ise de bu durum sadece sonucu itibariyle etkili bir durum olduğunu, yoksa hazine terör örgütünün argümanlarını kullanamayacağını ve hakkını savunamayacağını, davalı örgütün geçmiş 10 yıl boyunca davacıya karşı uyguladığı terör yöntemlerini ortadan kaldıramayacağını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, esasa ilişkin bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine veya mahkemenizce uygun görülecek başka bir mahkemeye gönderilmesine ya da Dairenizce yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Taraflar arasındaki istinafa konu uyuşmazlık; asıl davada, davacılar arasında HMK’nın 59. maddesi hükmü kapsamında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulanmadığı, bu doğrultuda istinaf eden davacılardan …’ın sözleşme kapsamı dışında tutulan ekipman bedelinin ıslah doğrultusunda davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek kendisine ödenmesini talep hakkı bulunup bulunmadığı noktasındadır. Dosya arasında fotokopisi bulunan asıl davaya konu 12/05/2008 tarihli Pay Satım ve Devir Sözleşmesi incelendiğinde; Sözleşmenin 1.ci maddesinde sözleşmenin taraflarının düzenlendiği, satıcıların asıl dava davacıları, alıcıların ise asıl dava davalılarından …A.Ş., …, …, …, … olduğu tesbit edilmiştir. Sözleşmenin 7.1 Maddesinde;”…İşbu devir bedeli şirketlerin yayıncısı olduğu yayın organlarının tüm ekipmanları (Eurotürk adlı uydu TV. Kanalının yayın yapabilmesi için gerekli olan ve ekteki listede belirtilen ekipman listesinde belirtilenler hariç ), 3 adet naklen yayın araçları ve ekipmanları, tüm şehirlerde özellikle ANKARA Stüdyoları tüm ekipmanları ile birlikte, radyo ile ilgili tüm ekipmanları , tüm karasal vericiler ve Türkiye’de muhtemel sayısal yayıncılığa geçildiği taktirde Dijital Karasal Platform olan ”… A.Ş.” hisseleri karşılıksız olan alıcılara devredilmesi taahhütlerini kapsamaktadır,” hükmü düzenlenmiştir. Sözleşmenin Satıcılar ile İlgili Beyan ve Tekeffüller Başlıklı 4.1. Maddesinde;” Satıcılar, işbu sözleşme tarihi itibariyla aşağıda yer alan hususları Alıcılar’a müştereken ve müteselsilen beyan ve tekeffül ederler,” hükmü düzenlenmiştir. Sözleşmenin Şirketler ile İlgili Beyan ve Tekeffüller Başlıklı 4.2. Maddesinde; Satıcılar, işbu sözleşme tarihi itibariyla Şirketlerle ilgili aşağıda yer alan ilgili hususları Alıcılar’a ayrıca müştereken ve müteselsilen beyan ve tekeffül ederler,” hükmü düzenlenmiştir. Sözleşmenin 5. Maddesinde; Alıcıların Beyan ve Tekeffülleri düzenlenmiştir.İstinaf eden davacı ile davadan feragat eden diğer davacıların taraflar arasında imzalanan 12/05/2008 tarihli pay satımı ve devir sözleşmesi ile tüm davacılar ile davalıların müştereken ve müteselsilen birlikte sözleşmeyle kararlaştırılan alacağa hak kazanıp edim borcu yüklendikleri, tarafların edim borcunun bir paya veya paydaşa özgülenmediği, dolayısıyla hissesi devredilen şirket mallarından hissessini devreden tüm davacı ortakların talep hakkı bulunduğu, kayden ve hukuken ortak olup feragat eden diğer davacıların aslında fiilen çalışan olup ortak olmadıkları yönündeki istinaf eden davacı iddiasının, şirket ve ticaret sicili kayıtları, davaya dayanak olan sözleşme ve davanın mahiyetine göre dinlenmesi mümkün görülmediği gibi HMK’nın 357. maddesi uyarınca bu iddiaya ilişkin ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp ibraz edilmeyen delillerin istinaf aşamasında incelenmesi mümkün olmadığından ve davacılar arasında davadaki talebin içeriği ve davaya dayanak olan sözleşme kapsamına göre, davacılar arasında HMK’nın 59.madde hükmü gereği zorunlu dava arkadaşlığı bulunup diğer davacıların davadan feragat ile görülen davanın yargılamasına izin ve icazetlerinin kalmadığı anlaşıldığından, davaya devam eden davacının münhasıran kendi pay devrine ilişkin tasarrufuna ilişkin olmayan davadaki talep olunan alacağın sadece kendisine ödenmesi talep etmesi ve bu doğrdultuda tek başına yargılamayı sürdürmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla; Sonuç olarak, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, davacı …’ın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılardan …’ın istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Dairemiz karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacıdan alınması gereken 59,30.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40.TL’nin davacı …’tan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 6-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 19/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.