Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/972 E. 2019/1163 K. 18.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/972 Esas
KARAR NO : 2019/1163 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/315 Esas 2017/1319 Karar
TARİH: 07/12/2017
DAVA: İtirazın İptali(Taşıma İşinden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
KARAR TARİHİ: 18/09/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, taşıma şirketi olan müvekkilinin davalı için 2 uçuş gerçekleştirdiğini ve bu kapsamda davalıya 04/11/2010 tarihli 15.000,00 USD bedelli ve 03/02/2011 tarihli 63.000,00 USD bedelli iki adet fatura kesildiğini, esasen ilk uçuşun 25.000,00 USD ve diğerinin 53.000,00 USD bedelli olduğunu, ancak 15.000,00 USD ön ödemenin yapılması için ilk faturanın 15.000,00 USD üzerinden düzenlendiğini ve ilk uçuşun bakiye bedelinin ikinci uçuş bedeline ilave edilerek ikinci faturanın düzenlendiğini, 04/11/2010 tarihli 15.000,00 USD bedelli faturanın 08/11/2010 tarihinde ödendiğini, diğer faturanın ön ödemesinin ise 04/01/2011 tarihinde yapıldığını, faturanın davalıya tebliğ edildiğini, ancak bakiye 48.000,00 USD bedelinin ödenmediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı taraf dava dilekçesine karşı cevap sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 07/12/2017 tarih 2015/315 Esas 2017/1319 sayılı kararında;”davanın, faturadan doğan bakiye alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, davacının dava konusu 03/02/2011 tarihli 63.000,00 USD bedelli faturaya konu taşıma işini yaptığını ispat etmesi gerektiği, davalının ticari defterlerinde dava konusu faturanın kayıtlı olmadığı, faturanın tebliğine ilişkin olarak sunulan gönderi parçasının içeriğinin belirsiz olduğu, davacı tarafça sunulan 29/01/2010 tarihli sözleşmede imza veya kaşe olmaması nedeniyle delil olarak dikkate alınmadığı, davalı tarafın davacının kendisi için iki uçuş gerçekleştirdiğini kabul ettiği, ancak bu uçuşların bedellerinin ödendiğini, dava konusu faturanın ise kendisine gönderilmediğini savunduğu, gerçekten de gümrük kayıtları incelendiğinde davacının 05/11/2010 ve 07/11/2010 tarihlerinde davalı için iki uçuş gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı, ancak gümrük beyannamelerine göre her iki uçuşun navlun bedelinin de 15.000,00 USD civarında olduğu, kaldı ki her iki uçuşun da 2 gün arayla aynı destinasyonlar arası ve birbirine yakın nitelikte parametreler barındıran uçuşlar olduğu dikkate alındığında ilk fatura 15.000,00 USD bedelli iken ikinci faturanın 63.000,00 USD bedelli olmasının kabul edilemeyeceği, davacı tarafın ilk uçuş bedeli 25.000,00 USD olduğu halde ön ödeme yapılacağı için fatura bedelinin düşük tutulduğu ve bakiye kısmın ikinci faturaya yansıtıldığı yönündeki savunmasına itibar edilmediği, davacı tarafça delil olarak dayanılan gümrük kayıtlarının uçuş navlun bedellerinin tespitinde esas alınması gerektiği, dolayısıyla davacının iddiasını ispat edemediği, davacı tarafça yemin deliline dayanılmış olduğu ve yemin teklifinde bulunulduğu, ancak mahkemece davalı tarafa gönderilen 17/07/2017 tarihli yemin metninde yemine konu edilemeyecek mahiyette olan işlemiş faiz tutarı da dikkate alınarak borç tutarının belirlenmiş olması nedeniyle ilk yemin metninin usulüne uygun olmadığı, davalı tarafça da bu yemin metnine ilişkin davete icabet edilmediği, 20/10/2017 tarihli yemin metninin ise usulüne uygun olarak düzenlendiği ve davalı tarafa tebliğ edildiği, 07/12/2017 tarihli duruşmada davalı şirket yetkilisinin gelerek dava konusu faturayı kabul etmediklerine, bu faturaya konu borçlarının olmadığına dair yemin ettiği, dolayısıyla davanın sübuta ermediği, davalı tarafça kötüniyet tazminatı talep edilmiş ise de yasal sürede talepte bulunulmamış olması nedeniyle talebin haklı bulunmadığı, yine davalı tarafça MK 329. maddesi uyarınca davalı ile vekili arasında kararlaştırılan dava değerinin %25i oranında avukatlık ücretine hükmedilmesi talep edilmiş ise de davacı tarafın kötüniyetli olduğu ispat edilemediğinden bu yöndeki talebin de haklı görülmediği …”gerekçesi ile, Davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının yeterli incelemeden yoksun ve sektördeki maddi gerçekleri ve bu hususta sunulan delilleri dikkate almadan verildiğinden, yasaya ve usule aykırı olduğu, Müvekkili şirketin defterlerinin, lehine delil teşkil etme niteliğine haiz olduğu ve bilirkişinin de önceki raporunda bu doğrultuda müvekkilinin alacaklı olduğunu tespit ettiği, kök bilirkişi raporunda da tespit edildiği gibi, müvekkilinin ticari defterlerin usulüne uygun olduğu ve birbirlerini teyit ettikleri, defter kayıtları kapsamında müvekkilinin davalıdan 48.000.00 USD asıl alacağı olduğunun tespit edildiği, Davalının HMK uyarınca öninceleme aşamasına kadar delillerini ikame etmediği, hatta davaya cevap dahi vermediği, bu haliyle Yargıtay içtihadıyla da sabit olduğu üzere, müvekkili şirket defterlerini ikrar ettiğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan yargılamanın geldiği bilirkişi ek raporu aşamasında davalının sunduğu defterlerin davalı lehine delil teşkil etme kabiliyetinin de olmadığı, zaten bilirkişi tarafından da usulüne uygun tutulmadığının tespiti ile delil niteliği bulunmadığı (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2016/2310 K. 2017/2537 T. 13.6.2017, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2016/4087 K. 2017/261 T. 23.1.2017)Bu durumda, müvekkilinin usulüne uygun tutulmuş ve delil niteliğini haiz defterleri karşısında, davalı yanca sunulmaktan uzun süre imtina edilerek, müvekkilinin defterlerinin geçerliliği bir kez daha kabul edilen ticarî defterleri üzerinde davalının borçlu olduğu bilirkişi tarafından da tespit edilmiş olmakla, davalının müvekkiline 48.000USD asıl alacak tutarı ile borçlu olduğunun ispat edildiği, Bu şekilde de ispat edilmiş olan iddiarı karşısında, yemin delilinin hatırlatılmasının usulsüz olup bu şekilde yemine yönlendirilerek usulsüz yemine dayanılarak davanın reddedilmesinin hiçbir surette yasaya ve usule uygun olmadığı, mahkemece düzenlenen yemin metni de esasen evrak ile sabit olan borcun varlığı-yokluğu hususunda yemin verilmesi noktasında toplanmakla, bu şekildeki yemin metninin de usule uygun olamayacağı, Zira borcun varlığı veya yokluğu, tacirler arasındaki ilişkide ticari defterler ve sair yazılı evrak ile ispat edilmesi gereken olgular iken, bunun yerine borcunuzun olup olmadığı şeklinde yemin edileceğinin bildirilmesinin de usule açıkça aykırı olduğu, nitekim HMK m. 225’e bakıldığında yeminin konusunu kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalar olarak belirlediği, borcunun olup olmadığı hakkında yemin metni gönderilmesi, kişinin kendisinden kaynaklanan bir vakıa olarak kabul edilemediği, elbette ki borcu olmadığı iddiasında olan davalı şirket yetkilisinin aksini ifade etme ihtimalinin olduğunu beklemenin hayatın olağan akışına da aykırı olacağı, kaldı ki HMK m. 226 uyarınca bir işlemin geçerliliği için kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hallerin yemin konusu olamayacağı, Bununla beraber davalı şirket yetkilisine gönderilen yemin metninde geçerli özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği takdirde yemin konusu vakıaları ikrar edeceğinin de yazıldığı, dolayısıyla bu uyarıya rağmen geçerli bir özrü olmaksızın yemin vermeye gelmeyen davalı şirket yetkilisinin yeminden imtina ettiği ve HMK m. 229 uyarınca yemin konusu vakıaları ikrar ettiğinin kabul edilmesi gerekir iken, bunun aksine mahkemece yeniden davalı şirket yetkilisine davetiye gönderilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğu, Dava konusu olan faturanın, iadeli taahhütlü olarak davalıya gönderildiği, davalı yanca tebellüğ edildiği ve TTK ile öngörülen 8 günlük süre içinde bu faturaya itiraz edilmeyip kabul edildiği, davalının sanki bir alışkanlık gibi, kendisine yapılan tebligatlara gereği gibi cevap vermediği, içeriğini kabul etmediğini iddia ettiği faturayla ilgili itiraz etmediği, davaya cevap vermediği, delil sunmadığı, ama sonuçta tüm bunlara rağmen borçlu olmadığının kabulünü istediği, davalının tacir olup, tacir bir şirketin göstermesi gereken basireti göstermeyerek müvekkilinin zararına sebebiyet verdiği, mahkemeye sundukları söz konusu faturanın, iadeli taahhütlü olarak davalıya gönderildiği, davalının tebellüğ edip herhangi bir itirazda bulunmadığı, tebellüğe ilişkin kanıt olarak tebliğ bilgisini havi zarfın da taraflarınca dosyaya sunulduğu, ancak mahkemenin bu bilgiye rağmen davalı yan yetkilisince verilen gerçeğe aykırı yemine dayanarak hüküm kurma yoluna gittiği, davalı şirket yetkilisinin yemin beyanında, ”… 013409 nolu faturayı biz kabul etmediğimiz için iade ettik. Bu fatura bize e-mail yoluyla gönderilmişti, aslı gönderilmemiştir. Biz de e-mail yoluyla iade ettik.” dediği, öncelikle dava dosyasında davalı yanca bu şekilde e-mail yoluyla yapılan iadeye ilişkin herhangi bir ispat varakası sunulmadığı, diğer yandan, tacir olarak böyle bir iade ihtiyacı içinde idiyse, bu hususta usulüne uygun olarak iadeli taahhütlü posta yoluyla veya noter marifetiyle adı geçen faturayı iade edebileceği, ancak böyle bir yola da gitmediği ve e-mail yoluyla iade ettiğini beyan etmekle yetindiği ve maalesef gerçeğe aykırı bu beyanın mahkemece esas alınarak, haksız ve hukuka aykırı bir hüküm kurulduğu,Yemin verilen 07.12.2017 tarihli 10. celsede davalı yan vekilinin, yemin veren şirket yetkilisinin faturanın kendilerine gönderildiği şeklindeki beyanının aksine, müvekkiline fatura değil mutabakat mektubu gönderildiğini ileri sürdüğü, buradaki açık çelişkinin de yeminin gerçeğe aykırılığını gün gibi ortaya koyduğu, ancak mahkemece bu hususun da dikkate alınmadığı, yeminin gerçeğe aykırılığı celse esnasında görülmüş iken, bunun hakkında işlem yapmak yerine, yine maalesef bu sözde yemin dikkate alınarak hüküm kurma yoluna gidildiği, Davalı şirket Talin-Sabiha Gökçen-Çorlu Havalimaları arasında cereyan eden taşıma için müvekkilinden hizmet aldığı, bu hizmetler için taşıma kapasitesi en az 43 ton olan uçaklar kullanıldığı, bu uçakların bir uçuşunun ise 15.000 USD değerde olduğunun kabulünün, sektörel gerçekler karşısında mümkün olamayacağı, zira adı geçen güzergahlarda sadece bir gidiş uçuş için 10.000-15.000USD aralığında yakıt masrafı olmakla, havalimanı vergileri, üzerinden geçilen ülkelere verilen vergiler, handling, istif, yanaşma vs. hizmetleri ile uçucu personel ücretleri de hesaba katıldığında 15.000USD’ye bir uçuş yapılmasının mümkün olmadığı, Bu hususta bilirkişi raporuna gerekli beyanları ve dayanak verileri dosyaya sundukları, ancak görüldüğü kadarıyla sektörel ticarî gerçekliklerin mahkemece dikkate alınmadığı, dolayısıyla mahkemenin bu konudaki tutarların fahiş olduğu yönündeki tespitine katılmalarının sektörel veriler ve ticari hava taşımacılığının nitelikleri ve gerçekleri gereği mümkün olmadığı ve buna ilişkin veriler de dosyaya sunulmuş iken mahkemece bu gerçek ticari veriler dikkate alınmaksızın, bence 63.000 fahiş olmuş gibi bir yaklaşımla hüküm kurulmasının haksız olduğu, Kabul anlamına gelmemek üzere, uçuş başına 15.000.00 USD navlun bedeli alınması ihtimalinde, bu tutarlar ancak uçuşların yakıt ücretlerini ucu ucuna karşılayacak bedeller olmakla, basiretli bir tacirin sadece yakıt bedeli karşılığında bu uçuşları gerçekleştirmesinin mahkemenin de malumu olduğu üzere , hayatın olağan akışına göre mümkün olmadığı, Adı geçen uçuşlar için yapılan yakıt masraflarının da faturalı olduğu, buna göre 04.11.2010 tarihli SAW-TLL (Sabiha Gökçen Havalimanı – Talin Havalimanı) ve TLL-TEQ (Talin Havalimanı – Çorlu Havalimanı) gidiş dönüş uçuşları için sırasıyla 12.420,49USD ve 12.454,03USD, 06.11.2010 tarihli TEQ-TLL (ÇorluHL-TalinHL) ve TLL-TEQ (Talin HL – Çorlu HL) gidiş dönüş uçuşları için sırasıyla 10.863,79USD ve 11.313,73USD jet yakıtı masrafı söz konusu olduğu, yani bu taşımalarda sırf yakıt için 47.052,04USD masraf yapıldığı, dosyaya sunulu dilekçeleri ekinde de, söz konusu uçuşların yakıt faturalarının da sunulduğu, davalının da kendileri için uçuş yapıldığını zaten açıkça ikrar ettiği, mahkemece bunun göz ardı edildiği, Aynı zamanda dosyaya da sunulan, müvekkili şirketin 31.03.2011 tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığına sunduğu FORM BS’ye göre de … Ltd. Şti’ye verilen mal ve hizmetin toplam bedeli (KDV HARİÇ) 98.954 TL olarak bildirimde bulunulduğu, Mahkemenin çok sonra düzenlendiğini ifade ettiği fatura için ise hem bilirkişinin yaptığı tespit hem de ticari gerçeklerin yorumlanmasında hataya düşüldüğü, Bilirkişi tarafından VUK m.231 kapsamında yapılan değerlendirme bakımından, bu maddenin sadece vergisel anlamda hüküm doğuran bir madde olmakla, salt faturanın 7 günlük süre içinde düzenlenmediğinden bahisle bir hizmetin verilmediğinin kabulünün hakkaniyete, hukuka, iyiniyete ve akla uygun kabul edilemeyeceği, Mahkemenin, taraflarınca yemin teklif edilmesi yoluna gidilmemiş iken ve gereği de yok iken, vekile yemin teklifi hatırlatılarak, vekilin böyle bir talebi yok iken yemin teklif etmeye yönlendirildiği, akabinde de gönderilen yemin davetine rağmen gelmeyerek yeminden kaçınan davalı şirket yetkilisine, bu husus davacı vekilince celsede belirtilip ve itiraz edilmiş olmasına karşın yeniden yemin daveti gönderildiği,Faturanın tebliğine ilişkin olarak, yemin veren yetkili ile vekilinin beyanlarının da birbirleri ile çeliştiği, diğer yandan, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin E. 2013/5512 K. 2014/1016 T. 28.1.2014 kararında; “İddiasını kanıtlamış olan tarafa mahkemece yemin delilinin hatırlatılması usulsüz olup bu suretle teklif edilen yeminin davalı tarafından eda edilmesi davacı aleyhine hukuki sonuç doğurmaz.” şeklinde belirtildiği,Dolayısıyla, bilirkişi tarafından da müvekkilinin alacaklı olduğu tespit edilmiş iken ve iddiaları kanıtlanmış iken, taraflarına yemin delilinin hatırlatılmasının usulsüz olduğu ve bu şekilde verilen yeminin müvekkili aleyhine sonuç doğuramayacağı, kaldı ki, bu noktada Yargıtay içtihadı ile de, kanıtlanmış olan iddiarı karşısında artık aksinin ispatının davalı üzerinde olduğu, ispat yükü kendisine ait olmayan davacının yemin teklifinin icapsız bir yemin olup sonuç doğurmayacağı, (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2015/11224 K. 2015/18263 T. 18.11.2015, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2011/4115 K. 2011/5097 T. 20.4.2011) İddialarının, davalı şirket yetkilisinin kendisine yemin davetiyesi çıkarılmış olmasına rağmen yemin vermeye gelmemiş olması ile de kanıtlandığı kabulü gerekirken, mahkemece yeniden ihtarat gönderme yoluna gidildiği, bu şekilde verilen yeminin de delil niteliğine sahip olamayacağı, Belirtilerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne, haksız ve kötüniyetli olarak itiraz eden davalının %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/315 Esas 2017/1319 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, faturadan doğan bakiye alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazın iptali istemine ilişkindir.Uyuşmazlıkta ispat külfeti alacağın varlığını iddia eden davacı taraftadır.Davacı, davalı tarafa verdikleri uçuş hizmetinin ilkinin bedelinin 25.00 USD, ikincisinin ise 53.000 USD olduğunu iddia etmiş ise de bu konuda taraflar arasında yapılmış yazılı bir belge sunmadığı gibi, gelen gümrük beyannamelerine göre her iki uçuşun navlun bedelinin de 15.000,00 USD olduğu anlaşılmaktadır. Davacı davaya ve takibe konu faturayı davalı tarafa tebliğ ettiklerini, davalının faturaya süresinde itiraz etmediğini ileri sürmüş ise de faturanın tebliğine ilişkin olarak sunulan gönderi parçasının içeriğinin belirsiz olduğu anlaşılmakla tebliğ hususu ispatlanamamıştır. Mahkemece davalı ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de davalı ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı anlaşıldığından davalı defterlerinin lehine delil olma niteliği bulunmamaktadır. Mahkeme de gerekçeli kararında davalı ticari defterlerinin delil kabiliyeti bulunmadığını açıklamıştır.Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması başlıklı TTK’nın 222. maddesinde, “(1) Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine karar verebilir.(2) Ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır.(3) İkinci fıkrada belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.(4) Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.(5) Taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğini belirtir; ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılır.” hükmü düzenlenmiştir.Anılan yasal düzenlemeye göre, usulüne uygun tutulmuş davacı yasal defterlerinin sahibi lehine delil teşkil etmesi için, taraflar arasında davacı ticari defterlerinin delil teşkil edeceğine dair yazılı bir anlaşma veya karşı tarafın davacı ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceğine dair beyanı gerekir. Taraflar arasında davacı defterlerinin münhasır delil olacağına dair yazılı bir anlaşma olduğu iddia ve ispat edilemediği gibi davalı tarafça da davacı defter kayıtlarının kabul edileceğine dair bir beyan bulunmamaktadır. Buna göre usulüne uygun tutulmuş olsa bile tek taraflı olarak davacı defterlerine kaydedilebilecek hususun başka delillerle ispatlanamaması halinde bu kayıtlara itibar edilemeyecektir.Yemin HMK’nın 225 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 228/2 maddesinde “Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır. ” hükmüne göre, kendisine yemin davetiyesi çıkarılacak kimseye yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde yazılmalıdır. Buna uygun olarak çıkarılmayan yemin davetiyesinin bir sonuç doğurmasına yasal olarak imkan bulunmamaktadır. Mahkemece davalıya çıkarılan ilk yemin davetiyesi, taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu olan ve yemine konu alacak miktarı bakımından tereddüt yaratacak mahiyettedir. Mahkemede bu hususu tespit etmiş olup ilk yemin davetiyesinin geçersiz olduğuna karar vermiş ve usulüne uygun yeni bir yemin davetiyesi çıkarmıştır. Davalı şirket yetkilisi usulüne uygun olarak çıkartılan bu yemin davetine icabet ederek duruşmaya katılmış ve yemine konu hususta usulüne uygun olarak yemin etmiştir. Ayrıca davalı şirkete çıkarılan ilk yemin davetiyesinde yemini eda etmesi gereken şirket yetkilisi belirli olmasına rağmen (yemin muhtırasında şirket yetkilisinin ismi açık olarak yazılıdır) yemin davetiyesi şirket ismi belirtilerek şirket adresine gönderilmiş, davetiyede şirket yetkilisinin ismi yazılmamıştır. Şirkete yapılacak tebligatta şirket yetkilisi belirli ise şirket yetkilisinin isminin de belirtilmesi gerekir. (Yargıtay 13. HD 2016/18919 E., 2019/4664 K.) Davalı tarafa çıkartılan ilk yemin davetiyesinde şirket yetkilisinin ismi belirtilmediğinden usulüne uygun yemin davetiyesinin tebliğ edildiğinden de bahsedilemeyecektir. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir.Bu nedenle dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 18/09/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.