Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/971 E. 2018/986 K. 17.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/971
KARAR NO : 2018/986
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/04/2018
DOSYA NUMARASI : 2016/1122 Esas – 2018/460 Karar
DAVA : Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan Tazminat
KARAR TARİHİ : 17/10/2018
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekili, müvekkillerinin ortağı olduğu davalı şirketin uzun yıllardır mutfak eşyası imalatı alım satımı- ithalat ihracat faaliyetlerinde bulunan bir limited şirketi olduğunu, davalı …’ nun 19/02/2016 tarihli genel kurul kararı itibariyle davalı şirkette iki yıllığına münferit imzaya yetkili müdür olarak seçildiğini, aynı zamanda davalının şirket ortağı da olduğunu, müvekkillerinin satış mağazasında davalının ise üretimin yapıldığı yerde çalıştıklarını, davalının bir süredir şirketi zarara sokmaya yönelik kasti eylemlerde bulunduğunu, bu hususun ihtarname ile de davalıya bildirildiğini, müvekkilleri tarafından bildirilen siparişlere ilişkin herhangi bir üretim girişiminde bulunmadığını, bu sebeple satışların sekteye uğradığını, şirketin zarar gördüğünü, davalı yöneticinin şirket adına herhangi bir kasa girişi yapmaksızın bir takım firmalara haricen satışlar yaptığını, müvekkilinin restoranda yemek yediği sırada şans eseri yemek yediği yere de satış yapıldığını tespit ettiğini davalı yöneticinin şirketin aylık stopaj ödemelerinde bir takım hatalar yaptığını bu surette şirketi zarara uğrattığını, şirketin keyfi şekilde işten çıkardığını, işten çıkardığı şahıslara “şirketi yakın zamanda feshedeceğim, seni şimdi işten çıkartıyorum, ama 20 gün sonra sende yanıma gel, ben bu şirketi batıracağım tüm amacım budur” gibi ifadelerde bulunduğunu, müvekkilleri hakkında olumsuz konuştuğunu, şirketin müşterilerinden müvekkili … için “… hırsızın önde gidenidir, ben onu nasıl alt edeceğimi iyi bilirim” gibi ifadeler kullandığını, şirket adına 300.000 TL tutarında kredi çekildiğini, bu krediye karşılık müvekkillerinden …’in kendisine ait evi üzerine banka lehine ipotek tesis edildiğini, bahsi geçen kredinin ödenmesi ve ipoteğin kaldırılması hususunda davalı ile yapılan görüşmelerin sonuçsuz kaldığını, müvekkillerinin krediyi kendi imkanları ile ödeyerek ev üzerinde ipoteği kaldırmak durumunda kaldığını, diğer ortaklara danışmaksızın bir takım müşterilere keyfi biçimde indirimler uyguladığını, yapılan eylemlerin TTK nın 626 maddesine göre aykırılık taşıdığını, bu haklı sebeplerle müdürün temsil ve imza yetkisinin TTK 630.maddesi gereğince mahkemece kaldırılması gerektiğini, davalının TTK 629. ve TTK 553, 555 maddesi uyarınca sorumluluğuna gidilmesini talep etme gereğinin doğduğunu, şimdilik 1.000 TL tazminatın şirket müdüründen alınarak şirkete ödenmesine, davalı şirket müdürünün temsil ve imza yetkisinin kaldırılmasına, şirket müdürünün görevden alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davanın şirkete yöneltilmesinde hukuki yarar olmadığından şirket hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, davacı …’ in 22-23 seneden beri 19/02/2016 tarihine kadar münferit ve sınırsız imza yetkisi ile şirketi yönettiğini, bu dönemde vergi, SGK, kredi borçlarını ödemeyerek şirketi zarara uğrattığını, borç miktarlarının cevap dilekçesinde dökümünün verildiğini, buna rağmen müvekkilinin süresi içinde ancak sehven başka mükellefin hesabına ödenen bir adet stopaj ödemesinin dava konusu yapılmasının kötü niyet içerdiğini, davacı …’ in yönetici olduğu dönemde şirket adına aldığı kredileri zamanında ödemediği gibi alınan kredilerin şirket için kullanılmadığını, davacı …’ in kendi ihtiyaçları için kullandığı kredi borcunu ödemek zorunda kaldığını, davacı …’ in müdürlük görevi bittikten sonra izinsiz olarak bir miktar çatal bıçak ve kaşığı kendi arabasına yüklediğini, bir kısım malların satış gelirlerini şirkete aktarmayarak şirketi zarara uğrattığını, müvekkili hakkındaki iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 19/04/2018 tarih ve 2016/1122 Esas – 2018/460 Karar sayılı gerekçeli kararı ile;
” … Davacılar dava dilekçesinde, TTK 553 maddesi uyarınca şirket müdürünün yapmış olduğu işlem ve eylemler nedeniyle şirketi zarara uğrattığından bahisle şimdilik 1.000 TL nin şirket müdüründen alınarak şirkete ödenmesini talep etmişlerdir. Bu talebin yöneltilebileceği davalı şirket müdürü … olup, davalı şirketin bu davada pasif husumet ehliyeti bulunmamaktadır , bu nedenle davalı şirket hakkında açılan davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddi gerekmektedir.
Davacılar TTK 553 ve 555 maddesine göre, şirket müdürünün sorumluluğuna ilişkin nedenleri dava dilekçesinde sıralamışlar. Yukarıda özetlenen bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, her bir iddia bilirkişilerce tek tek değerlendirilmiş ve şirket müdürünün şirketi zarara uğrattığı iddiasının ispatlanamadığı raporda gerekçeleri ile açıklanmıştır. Bu nedenle, davalı … hakkında açılan davanın reddi gerektedir. Bilirkişiler raporlarında davacı …’ in yönetici olduğu dönemde şirket hesabına alınan genel kredi borcunun davacı … tarafından ödendiği belirtilerek, davalı …’ nun sorumluluğunu gerektiren bir durum olmadığını, davacının şirketten alacaklı olduğu belirtilmiş ise de dava dilekçesi incelendiğinde davacının talebinin, davalı …’nun şirketi zarara uğratan eylemlerinden dolayı uğranılan zararın …’ ndan tazminine ilişkin olup, davacının yöneticiliği sırasında şirket lehine alınan kredi borçlarının davacı … tarafından ödenmesine dayalı şirketten alacak talep edilmediğinden bu hususun işbu dava kapsamında olmaması nedeniyle bu konuda karar verilemeyeceği açık olup, sonuç itibariyle davalı şirket hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine, davalı … hakkında açılan tazminat davasının ve müdürlükten azline ilişkin davanın aşağıdaki şekilde reddine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçeleri ile;
” 1-Davacının davalı şirket hakkında açmış olduğu davasının, davalı şirketin pasif husumet ehliyetinin olmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Davacının davalı … Haçataroğlu hakkında açtığı davanın reddine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Davalının bir süredir şirketi zarara sokmaya yönelik birtakım kasti eylemlerde bulunduğunu, Yerel Mahkemenin 2018/460 karar sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalının; müvekkiller tarafından kendisine şube tarafından defaten bildirilen siparişlere ilişkin herhangi bir üretim girişiminde bulunmadığını, bu sebeple üretim ve satışlarının sekteye uğradığını ve şirketi defalarca zarara sokmuş bulunduğunu, davalı tarafından gerçekleştirilen bu eylemlerin şirketin faaliyetleri bakımından sezon diye tabir edilen Ocak ve Mart aylarında yapılarak, zararın artmasına sebebiyet verdiğini,
Davalının, şirket adına herhangi bir kasa girişi yapmaksızın birtakım firmalara haricen satışlar yaptığını, bu durumun müvekkil tarafından kasa girişi yapılmadan satış yapılan restorana tamamen şans eseri gitmesi ile bu restoranda yemek yediği sırada tesadüfen fark edildiğini, böylelikle davalının, şirketle rekabet oluşturan bir eylemde bulunma yasağına aykırı hareket etmiş bulunduğunu, davalının işbu eylemleriyle şirket menfaatinin gözetilmesi ilkesine aykırı davrandığını,
Davanın ilerleyen safhalarında yapılan gerekli incelemeler sonucunda Bilirkişi raporunda açıkça ortaya koyulduğu gibi, söz konusu şirket kalemlerinin ciddi bir zarar ile karşılaştığını,
Hiçbir olumlu gelişmenin veyahut girişimin dahi olmadığı söz konusu bu dönemde tüm zararların vücut bulmasıyla işletmenin finansal ve mali yapısına ilişkin oranlarda şirket aleyhine ciddi ve azımsanamayacak değişimler ortaya çıktığını, tüm bunlara rağmen Yerel Mahkemesi’nin 2016/1122 Esas sayılı dosyasından vermiş olduğu 19/04/2018 tarihli kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalı …’ in şirketin elindeki en değerli emtiası olan “…” markasını şirketin elinden almak istemekle kalmayıp, şirket ortaklarından şirketin bir önceki 23 yıllık imza yetkilisi …’ nu da şirket ortaklığından çıkarmak istediğini,
Davalının, şirketi zarara sokmaya yönelik tüm bu eylemleri ile Şirkete bağlılık borcuna aykırı davrandığı gibi 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ nun 18. maddesinde belirtilen basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğüne de aykırı hareket ettiğini,
Açıklanan nedenler ile davalı şirket müdürünün özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı davrandığını, şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiğini ve tek imza yetkilisi olarak şirketi zarara sokmaya yönelik birtakım kasti eylemlerde bulunduğunu, işbu haklı sebeplerle, davalı şirket müdürünün temsil ve imza yetkilerinin kaldırılmasını talep etme gereği doğduğunu, Mahkeme eliyle gerçekleştirilecek bir bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkacak doğrudan zararların tespit edilmesi ve bu zararların şirkete ödenmesi gerektiğini,
Davalının imza yetkisinin dava sonuçlanıncaya dek sınırlandırılmamasının şirket nezdinde geri dönülmesi imkânsız zararlara sebebiyet vereceğini, bu nedenle dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren davalı şirket müdürünün yetkilerinin kaldırılması gerektiğini,
Davalının yukarıda açıklanan eylemleri ile müvekkilin de ortak olduğu …’ ni hali hazırda geri dönüşü mümkün olmayan zararlara uğratmış ve uğratmaya devam etmekte olduğunu,
İşbu sebeplerle, Mahkeme’den Limited Şirket Müdürü’nün sorumluluğuna gidilmesi, Müdür’ün temsil ve imza yetkilerinin kaldırılması, dava sonuçlanıncaya dek tüm yetkilerin tedbiren sınırlandırılmasını talep etme gereği doğduğunu beyanla;
Öncelikle ve ivedilikle 6102 s. Türk Ticaret Kanunu’ nun 235. maddesi gereğince davalının şirket nezdindeki temsil yetkilerinin tedbiren kaldırılmasına, davalı şirkete acilen kayyum atanmasına,
İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2016/1122 Esas – 2018/460 Karar sayılı dosyasından vermiş olduğu 19/04/2018 tarihli kararının ortadan kaldırılmasını ve ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
6100 sayılı HMK’ nın 355. maddesi kapsamında istinaf açısından uyuşmazlık konusu davalı şirket müdürü olan diğer davalı … ‘ nun şirket yöneticisi olmasından kaynaklanan sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı, oluşmuşsa miktarı ile yönetim hakkının kaldırılması yahut sınırlandırılması koşullarının oluşup oluşmadığı yönündedir.
Davanın hukuki dayanakları 6102 sayılı TTK’ nın 644/1-a maddesinin yollamasıyla aynı kanunun 553/1.maddesi ile 630/3. maddeleridir.
TTK’ nın 553/1. maddesine göre: Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar. Bu maddeye göre: Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.
Şirket yöneticisinin yönetim hakkının kaldırılması yahut sınırlandırılması yönünden davanın dayanağı ise TTK’ nın 630/2. maddesidir Bu maddeye göre: Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.
TTK’ nın 630/3 maddesine göre de: Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.
Yapılan yargılama ile taraf delillerinin toplandığı, davalı …’in yöneticisi olduğu şirketin ticari faaliyetlerini gösterir şekilde tüm kayıt ve belgelerin getirtildiği, gelen belge ve kayıtlar ile ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak rapor alındığı, davanın dayanağı olan maddi olgular açısından davalı …’in müdür seçildiği dönemden dava tarihine kadarki dönem ile önceki dönemin karşılaştırmalı bir analizinin yapıldığı, bu analiz sonucu, şirketin net satışlarında bir miktar düşüş olduğu, satışların maliyetinin net satışlara oranının aynı kaldığı, genel yönetim giderlerinin bir miktar arttığı, faaliyet karının azaldığı, bunun neticesinde şirket işletme sermayesi açığının ve bu nedenle finansman gereksiniminin oluştuğu anlaşılmaktadır. Şirketin 2015 ve 2016 yılı bilanço karşılaştırmalarından da cari oranın düştüğü ve toplam borçların aktife oranının arttığı, özkaynakların toplam borçlara oranının ise düştüğü, aynı şekilde davalı yöneticinin bazı müşterilere keyfi indirim ve iskonto yaptığı yönündeki iddia açısından 2015 ve 2016 yılları açısından yapılan analizde iskonto oranında %1′ lik bir artış olduğu görülmektedir.
Ancak davalı …’in 19 Şubat 2016 tarihinde şirket yöneticisi olduğu, davanın 16/11/2016 tarihinde açıldığı, davalının müdürlük görevinin bir hesap dönemi dahi bitmeden açılmış olması karşısında şirketin davalının yönetim süresi dahilinde gösterdiği olumsuz performansın davalı …’in kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusuruyla ihlal ettiği, aynı şekilde davalı yönetici müdürün görevini tüm özeni göstererek yerine getirmediği ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kuralı çerçevesinde gözetmediği ve şirkete bağlılık borcunu yerine getirmediği yönünde bir ispat vasıtasının bulunmadığı, şirketin içinde yer aldığı sektöre yönelik bir analizin yapılmadığı, şirketin önceki dönemlere kıyasla gösterdiği kötü performansın piyasa koşullarından kaynaklanabileceği, salt bu olumsuz performanstan yola çıkılmak suretiyle şirket yöneticisinin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durum olduğunun kabul edilmesi için yeterli değildir.
Satış mağazası tarafından bildirilen siparişlerin karşılanmadığı, kayıt dışı satışlar yapıldığı, şirket çalışanlarının keyfi işten çıkartıldığı yönündeki iddialar açısından ispat vasıtasının bulunmadığı, siparişlerin karşılanmadığı yönünde dosyaya bir takım e-posta yazışmaları sunulmuş ise de bunların dava tarihinden sonra yapılan yazışmalar olduğu bu nedenle bu davada değerlendirilmesine hukuken olanak bulunmadığı, 20/10/2016, 24/10/2016 ve 27/10/2016 tarihli e posta dökümlerinde davacılardan …’in perakende satış kayıpları ile ilgili bazı bildirimler yaptığı anlaşılmakla birlikte salt bu bildirimlerden yola çıkarak davalı …’in mağazanın siparişlerini kasten yerine getirmeyerek görevini ihmal yahut kötüye kullanarak şirketin ve dolayısıyla davacıların zarara uğramasına yol açtığını kabule yeterli olmadığı, davalı yönetici …in aynı zamanda davalı şirketin % 50 hissesine sahip en büyük ortağı olduğu, şirketi zarara uğratmaya çalışmasının rasyonel ve mantıklı bir davranış olmadığı anlaşılmaktadır.
Şirket adına çekilen kredinin ödenmediği ve davacılardan …’in ödeme yaptığı iddiası açısından belirtilen kredinin 03/07/2012 tarihli genel kredi sözleşmesine istinaden 2014-2016 yılları arasında kullanıldığı ve davacı … tarafından 26-27/04/2016 tarihinde şirket adına yatırıldığı ve böylelikle …’in şirketten alacaklı konuma geldiği fakat şirket kayıtlarına bunun yansıtılmadığı, fakat bu hususun dava konusu olmadığı, şirketten alacaklı olduğunu iddia eden ortağın daha sonra şirketten bu bedelin tahsilini talep edebileceği sabittir.
6102 sayılı TTK’ nın 626/1. maddesine göre: Müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlüdürler.
Davalı müdür …’in 6102 sayılı TTK’nın 630/3. maddesinde belirtildiği şekliyle özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal ettiği veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybettiği gibi bir haklı sebep yahut benzeri olgu ispatlanamamıştır.
Davalı …’ in şirketin markası olan Royal markasını üzerine almak üzere 22/06/2017 tarihinde şirketi olağanüstü genel kurula çağırması yönündeki istinaf sebebi açısından ise her dava açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanır ana ilkesi karşısında bu nedenin eldeki davanın sonuçlandırılmasına esas tutulamayacağı, şartları varsa genel kurul kararlarının iptali koşulları dahilinde hak sahiplerinin hukuki yolları tüketebilecekleri, bu nedenle bu istinaf sebebinin yerinde olmadığı sabittir.
Sonuç olarak ilk derece mahkemesi kararı, dosya içeriği ile usul ve yasaya uygun olup, sunulan delillerin hukuki değerlendirmesinin geçerli bir şekilde yapıldığı ve ulaşılan sonucun hukuka uygun olduğu, istinaf başvuru nedenlerinin yerinde olmadığı anlaşılmakla istinaf başvurusunun reddi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, mükerrer yatırılan 98,10 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcı istinaf eden davacılar tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, mükerrer yatırılan 35,90 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacılar üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 17/10/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.