Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/918 E. 2018/697 K. 11.07.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/918 Esas
KARAR NO : 2018/697 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : … ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/62 Esas
TARİH : 15/02/2018 ve 12/03/2018 tarihli ara kararlar
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
KARAR TARİHİ: 11/07/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen ara kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacılar vekili dava dilekçesi ile, müvekkillerinin ortağı olduğu şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesinin olmadığı takdirde şirketten ayrılma akçelerinin ödenmesi karşılığında şirket ortaklığından çıkmak istediklerini belirttiği, 07/02/2018 tarihli dilekçesinde de ; 25/01/2018 tarihinde şirket merkezinde olağanüstü genel kurul yapıldığı ve müvekkillerinin aleyhine ayrılma akçesini kullanacak kişinin ” ….bilanço döneminden başlamak üzere 5 eşit taksitte ve devam eden yılların bilanço hesap dönemleri sonunda olacak şekilde ödenir.” şeklinde değişiklik için karar alındığını, işbu kararın müvekkilinin aleyhine alınmakla müvekkillerinin haklarına zarar getirmek maksadı ile kötü niyetli olarak yapıldığını, buna ilişkin olarak taraflarına muhalefet şerhi işlendiğini, şirket işleyişinin devam ettiği ve taraflarına hiçbir bilgi verilmediğini, şirkette kayıt dışı satışlar yapıldığını, bu durumun tespiti için Vergi Dairesinden evrak talep etmiş iselerde bu evrakların taraflarına vergi mahremiyeti gerekçesi ile verilmediğini ileri sürerek, davalı şirkete kayyum atanmasına karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, davacıların iddialarının kötü niyetli olduğunu, bağımsız denetmen atanmasının davacıların lehine olan bir durum olduğunu, ayrıca kanuni zorunluluktan da yapılmış bir işlem olup bu işlemin yapılmasına dair alınan kararlarda davacıların da imzalarının bulunduğunu, önceki dönemlerde karın özsermayeye katılması yönündeki kararlarda yine davacıların imzalarının mevcut olduğunu, davacının hiçbir zaman engellenmesi veya kovulmasının söz konusu olmadığını, davacıların amaçlarının tehditlerle haksız davasını neticeye ulaştırmak olduğunu, İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/4710 D.iş sayılı dosyasında davacıların tespit istekleri doğrultusunda mahkemece gereken işlemlerin yapıldığı ve rapor oluşturulduğunu, davacıların hiçbir surette şirkete giriş ve çıkışı yasaklanmadığını, davacıların ayrılma taleplerinin kabul edilmemesinin ise herhangi bir haklı sebep oluşturmadığını, davacılar genel kurul yapılması için ihtarname çektiklerini buna rağmen genel kurul yapılmadığını iddia ettiklerini, ancak kanunda genel kurulun yapılmaması halinde , talebi kabul edilmeyen ortakların hukuki hakları yazdığını, davalı şirketin anasözleşmesinin tadili için genel kurul yapıldığını, ancak bu tadil yine 6102 sayılı Ticaret Kanunu çerçevesinde ve usulüne uygun şekilde yapıldığını, davacıların dilekçesinde öne sürdükleri hiç bir husus gerçeğe uygun olmadığı gibi şirketin feshine veya tasfiyesine gerekçe olmadığını, bugüne kadar şirketin Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde , usul ve yasalara uygun olarak yönetildiğini savunarak, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 15/02/2018 tarih 2018/62 Esas sayılı ara kararında;
“Dava TTK 636/3 maddesinde düzenlenen haklı sebepler nedeniyle şirketin feshi olmadığı takdirde davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesi ile davacı ortağın şirketten çıkarılması istemine ilişkindir. Yine aynı yasanın 4. Fıkrasında fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir hükmü yer almaktadır. Davacı öncelikle TTK 630/2 maddesi geregince şirket yetkilisinin yönetim hakkının kaldırılmasına ve yerine kayyım veya mahkemenin takdir edeceği tarafsız bir yetkilinin atanmasını talep etmiştir. Dava konusu uyuşmazlık yöneticinin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılması veya sınırlandırılması istemine ilişkin olmadığından mevcut deneticinin yönetim hakkının ve temsil yetkisinin kaldırılması yönündeki ihtiyati tedbir isteminin reddi gerekmiştir. Davacı tarafın ihtiyati tedbir istemi TTK 636/3 ve HMK 389. Maddeleri uyarınca incelenmelidir.
HMK 389. Maddesi uyarınca mevcut durumda meydana gelecek bir değişme nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. Davamızdaki uyuşmazlığın konusu davalı şirketin dava dilekçesinde ayrıntılı yazılı olan şirkette kayıt dışı satış yapıldığı, davacının şirkete giriş çıkışının yasaklandığı, davacılara şirket işleri yönünden bilgi verilmediği, haksız yere kar paylaşımı yapılmadığı gibi nedenlerin varlığı ya da yokluğu ile bunlar nedeniyle şirketin fesih ve tasfiyesi gerekip gerekmediğidir. HMK 390/3. Maddesinde yaklaşık ispat koşulu aranmıştır. Ancak bu ispat koşulunun mutlak bir ispat olarak anlaşılmaması gerekir. İddialara göre şirketin yöneticisi olan … ile diğer ortaklar arasında uyuşmazlıklar çıktığı, şirketin tek yöneticisinin davalı olduğu anlaşılmaktadır. Davaya neden olarak davalının yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiası gösterilmiştir.
Aralarında ciddi uyuşmazlık bulunan şirket ortaklarından birinin davanın devamı sırasında temsil ve ilzam yetkisini tek başına kullanması, davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verileceği endişesini yaratabilir. Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerekir. Davacının iddiaları henüz kanıtlanmamış olmakla birlikte aralarında uyuşmazlıklar bulunduğu, ve karşılıklı güvenlerin zedelendiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesinin 2017/90 Esas 118 Karar sayılı 22/03/2017 tarihli kararı da nazara alınarak…”gerekçesi ile,
Davacılar vekilinin davalı şirketin yöneticisi … yönetim ve temsil hakkının tedbiren kaldırılması yönündeki ihtiyati tedbir isteminin reddine, TTK 636/4 ve HMK 389. Maddeleri uyarınca davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin KISMEN KABULÜ ile tarafların ortağı olduğu İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün 14835-8 sicil numarasında kayıtlı İstanbul Alışveriş Merkezleri Ticaret Ltd. Şti’ne denetim ve onay kayyımı olarak mali müşavir …’in atanmasına, İstanbul Alışveriş Merkezleri Tic. Ltd. Şti’nin yöneticisinin şirketle ilgili her türlü karar ve tasarruf işleminin ( şirket malvarlığı üzerinde tasarruf etme, şirkete ait banka hesaplarından para çekme, kambiyo evrakı düzenleme ve şirket adına harcama yapma dahil her türlü işlemi ) geçerliliğinin, mahkemizce atanan kayyımın onayına bağlanmasına, kayyımın denetim ve onay görevini yaparken, ortakların hak ve menfaatini ve şirketin menfaatlerini gözetilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İlk derece mahkemesi ara kararına davalılar vekili tarafından süresi içerisinde itiraz yoluna başvurulmuş,
Davalılar vekili itiraz dilekçesi ile, davalı şirketin alelade bir şirket olmadığını, şirketin 2018 Şubat itibari ile 19 şubesi ve bir merkezi olduğunu, şirketin 2017 yılında beyan edilen karı 2.046.000,00 TL ve ödediği kurumlar vergisi miktarı 410.000,00 TL olduğunu, bu durumun bile şirketin zarara uğratılmadığını tam tersine ciddi bir büyüme içerisinde olduğunu kanıtladığını, davalı müvekkili şirketin bu şekilde kayyım onayı ile yürütülebilecek bir şirket olmadığını, şirketin büyüklüğü, şubelerinin Türkiye çapında yayılmış olması, iş yaptığı pek çok şirket olması nazara alındığından her gün, her saat ve her gün kayyımdan onay alınmasının mümkün olmadığını, şirketin ödemelerinde veya mal alım-satımlarında meydana gelebilecek en ufak bir aksama beraberinde büyük bir ekonomik yıkım getirebileceğini savunarak, mahkemece verilen denetim ve onay kayyımı atanması yönündeki kararın ivedilikle kaldırılmasını talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi 12/03/2018 tarih 2018/62 Esas sayılı ara kararında;
“Mahkememizin itiraza konu 15/02/2018 tarihli ara kararında açıklanan gerekçe uyarınca verilen ihtiyati tedbir kararının tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerektiği ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’ nin 2017/90 Esas 118 Karar sayılı 22/03/2017 tarihli kararı da nazara alınarak şirketin yönetimi ile ilgili olarak geçici hukuki koruma sağlama yönündeki ihtiyati tedbir kararının dosya kapsamındaki delillere uygun olduğu ve kararın değiştirilmesini gerektirir bir neden olmadığı sonucuna varılarak” gerekçesi ile,
İhtiyati tedbir kararına yönelik itirazın reddine karar verilmiş ve karara karşı davalar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile,
Davalıların müvekkilleri hakları üzerine sınırsız bir yetki ile müvekkillerinin hisseleri üzerinde istediğini yapabilme çabasına girdiklerini, bu durumun olağanüstü genel kurulda alınan kararla da ortada olduğunu, müvekkilinin şirketten ayrılma isteğini bildirmesine rağmen şirket yetkilisinin olağan ve olağanüstü genel kurulların hiçbirinde gündem maddesi oluşturmadığı ve şirket ortaklarını toplantıya çağırmadığını, aksine şirketten ayrılmak isteyen müvekkillerinin aleyhine hisselerinin bedeline karşılık gelecek miktarı 5 yıl boyunca taksitle ödenir gibi bir seçeneği müvekkiline dayattığını,
Şirkette çok ciddi manada gayriresmi satış yapıldığını, bu durumun tespiti için ivedilikle …’un görevden uzaklaştırılması gerektiğini, görevden uzaklaştırılması halinde gayri resmi satışların tespitinin mümkün olacağını, gayri resmi yapılan satışların hiçbirinin banka yoluyla yapılmayıp elden ödenip elden teslim alındığını, bu durumun tespiti için …’un görevden uzaklaştırılarak kayyımın tam ve tek yetkili olmasını talep ettiklerini,
Kayyımın tek yetkili olmaması halinde müvekkilinin haklarının korunması için … ile müvekkilinin de müşterek yetkili kılınmasını talep ettiklerini, müvekkilinin hiçbir şekilde şirket içine alınmadığı ve kendisine vergisel veya mali yönden hiçbir evrak verilmediğini, mali müşavirden evrak talep edilmesi halinde …’un izin vermediği ve …’la görüşmesi gerektiği yönde bilgi verildiğini, vergi dairesinden talep edildiğinde ise vergi mahremiyeti nedeni ile yine bilgi verilmediğini,
Müvekkilinin uzlaşmak ve haklarını almak için elinden geleni yaptığını, fakat davalıların çoğunluk hisseye sahip olması nedeni ile müvekkillerinin haklarına zarar getirecek davranışlara girdiklerini, müvekkilinin davalılara ihtarname çektiği ve ayrılmak istediğini beyan etmişse de yaklaşık 1,5 – 2 yıldır hiçbir şekilde kendisine dönüş yapılmadığını, daha sonrasında ise müvekkilinin ayrılık akçesi ile ilgili hakkını şirket ana sözleşmesine değişiklik yapmak suretiyle müvekkilinin zararına olacak şekilde değiştirdiklerini, müvekkilinin sahibi olduğu hisseyi yine müvekkilinin sermayesini işleterek müvekkiline 5 yıl için ödemeyi düzenlediklerini,
Davalıların uzlaşmacı olmadıklarını ve müvekkilinin aleyhine olacak her türlü işlemi yaptıklarını,
Gayriresmi satış yapıldığı ve edinilen karın mali tablolara yansımadığını, bu durumun tespiti için ivedilikle kayyım tarafından kayıtlar silinmeden şirket merkezinde kullanılan bilgisayarda tespit yapılması gerektiğini, tespit yapılmamış olması halinde bile stok sayımında mali olarak depolarda olması gereken bir çok menkulün bulunmadığı tespit edileceğini, bu nedenle kayyımın tek ve tam yetkili olması mahkemenin aksi kanaatte olması halinde … ile birlikte müvekkilinin de müşterek olarak yetkilendirilmesine karar verilmesini talep ettiklerini,
Müvekkilinin kayyım masrafını karşılayacak durumu olmadığını, kayyım masraflarının davalı şirketten karşılanmasına karar verilmesini talep ettiklerini, olmadığı takdirde şirketten müvekkiline kar paylaşımından düşecek bedelden mahsup edilmek üzere kayyım ve yargılama masraflarının şirketten karşılanmasına karar verilmesini talep ettiklerini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, davalı …’un yetkilerinin yargılama süresince kaldırılarak kayyımın tek ve yetkili olmasına, kayyımın tek ve tam yetkili olması talebinin kabul edilmemesi halinde … ile birlikte müvekkilinin de müşterek olarak yetkilendirilmesine, kayyım masraflarının davalı şirketten karşılanmasına, kabul edilmemesi halinde davalı şirkette kar paylaşımı yapılarak yargılama sırasınca masrafların davalı şirketten karşılanmasına, işbu yapılan masrafların yapılacak kar paylaşımında müvekkiline tekabül eden kardan mahsubuna karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesinin gerekli incelemeyi yapmadan davacıların soyut iddialarına dayanarak tedbir kararı verdiğini, verilen tedbir kararının haksız, amacı aşacak derecede ağır ve davalı şirketin ekonomik olarak ciddi zarar görmesine sebep olabilecek bir karar olduğunu,
İlk derece mahkemesinin davacıların iddialarını esas aldığı ve davacıların haklarının korunmasını gerekçe göstererek şirket müdürü …’un şirkette ödeme, para çekme, mal alma, kambiyo senedi düzenleme vs.tüm yetkilerini kısıtladığı ve denetim ve onay kayyımı atadığını,
Davacıların iddialarının haklılığına yönelik herhangi bir delil göstermedikleri sadece soyut iddialarda bulunduklarını, şirketin kötü yönetilmesi veya zarara uğratılmasının söz konusu olmadığını,
Davacıların iddialarının tamamının yalan olduğunu bu şekilde hiç bir somut delili olmayan, gerçekdışı olduğu dosyadaki delillerden anlaşılan yalan iddialara dayanarak bu kadar ağır bir tedbir kararı verilmesinde hukuka uyarlık olmadığını,
Davacıların müvekkiline ihtarname çekmelerine rağmen bu ihtarların gereğinin yapılmadığını iddia ettiklerini, dosyanın incelenmesinde bu ihtarların tebliğ edilmediği , hatta davacıların kendi soyadlarını bile bilmediklerini, kendi soyadını bile doğru yazmayan davacıların gerçekdışı iddialarına dayanılarak tedbir kararı verilmesinin hukuki tarafı olmadığını,
Davacıların şirketin kötüyönetildiğini iddia ettiklerini, dosyaya sunulan bağımsız denetçi raporunda açıkça görüleceği üzere davalı şirkette kanun ve usule aykırı en ufak bir durum sözkonusu olmadığını, ayrıca yine dosyaya sunulan bilançolar ve kayıtlarda görüleceği üzere şirketin her yıl büyümekte ve kar etmekte olduğunu, böyle bir şirketin kötü yönetilmesinden veya zarar uğratılmasından bahsedilemeyeceğini, mahkemenin hakları koruma kisvesi altında şirketin yönetimine el koyma kararı vermesi usul ve yasaya ve dosyadaki açık delillere aykırı olduğunu,
Davacıların tüm çabalarına rağmen şirkette tespit yaptıramadıklarını iddia ettiklerini, dosyaya sunulan İstanbul Anadolu 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/4710 D.İş sayılı dosyası ve içeriğindeki tespitler incelendiğinde davacıların bu hususta da yalan söylediğini, dosyadan her ne kadar tarafların itirazı olsa da tespit yapıldığı hatta ikinci tespit raporunun huzurdaki davanın açılmasından 13-14 gün önce verildiğini,
Ticaret Kanununda şirket ortaklarının haklarını koruyan pek çok madde olduğunu, mahkemeye başvurmak sureti ile genel kurul kararı yaptırmak en basit yol olduğunu, fakat şirkette genel kurul yapılmaması gibi bir durum da mevcut olmadığını,
Davacıların şirketten kar alamadıklarını iddia ettiklerini, 2016 yılı karının özsermayeye eklenmesi yönünde şirkette genel kurul yapıldığı ve bu genel kurulda alınan karara davacılarında imza attıklarını, bu iddiaların yalan olduğunu, 2018 yılında ancak gerekli bilançoların hazırlanması ve hesapların yapılmasından sonra ancak 2017 yılının karının dağırtılması vs. söz konusu olabileceğini, ancak zaten 2017 yılının karına veya zararına ilişkin alınmış herhangi bir genel kurul kararı olmadığı gibi bu genel kurulun vaktide dava tarihi itibari ile gelmediğini, bu şekilde tüm iddiaları yalan ve gerçekdışı olan davacıların sadece beyanlarını esas alarak mahkemenin açıkça şirketin yönetimine el koyma anlamına gelen kayyım atama yönündeki tedbir kararının haksız olduğunu,
Davanın davacıların gerçek dışı beyanları bir kenara bırakılırsa neticede bir alacak davası olduğunu,
Kayyım atama kararının ne şirkete ne de ortaklara faydalı bir karar olmadığını, kararın gerek şirkete ve dolayısı ile ortaklara ekonomik anlamda büyük zarar verebileceğini,
Mahkemeye sunılan belgelerde ve tespit raporlarında görüleceği üzere 02.01.2018 tarihi itibari ile şirketin özvarlığı 69.944.409,68 TL olduğunu, bu özvarlığın hisse durumuna göre 54.556.639,50.TL’si müvekkilline ait olduğunu, davacıların hissesine düşen özvarlık miktarı ise sadece 15.387.770,10.TL olduğunu, yine bu tespit raporunda görüleceği üzere şirkete ait 1-2 gayrimenkul bile davacıların bu hisselerini karşılayacak değerde oluğunu,
Davacıların haklarını korumaya çalışırken şirketin tamamen yokolması ve davacılar ile birlikte müvekkillerininde haklarının zayi olmasının mümkün olduğunu,
Neticede amaçlanan davacıların haklı çıkması halinde paylarına düşen malvarlığının teminat altına alınması ise mevcut gayrimenkullerin bir kısmı bile davacıların haklarını karşılamakla bu gayrimenkullere yönelik tedbir kararı bile umulan sonucu karşılamaya yeteceğini, aksi takdirde gerek iş yapılan firmaların gerekse iş yapılan bankaların mevcut hali ile bir tedbire iyi bakmayacakları, şirketin ticari itibarının ve dolayısı ile ekonomik durumunun büyük yara alacağı ve büyük riske gireceğini, böyle bir durumda davacıların haklarının korunmayacağı gibi müvekkillerinin haklarının da büyük riske gireceğini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi denetim ve onay kayyımı atanması yönündeki tedbir kararının tamamen kaldırılmasına, tedbir verilecek ise tedbirin davacıların hisselerini karşılayacak miktarda gayrimenkuller üzerine tedbir konulması mahiyetinde verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/62 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından davalılar hasım gösterilerek açılan davada, TTK 636 mad. Uyarınca davalı şirketin haklı nedenler uyarınca fesih ve tasfiyesine, uygun görülmez ise davacıların payının gerçek değerinin ödenerek davalı şirketten çıkmalarına karar verilmesine, TTK 636/4 maddesi de dikate alınarak tedbiren şirket yöneticisinin yetkilerinin kaldırılması/kısıtlanması ve şirkete kayyım atanması talepli dava açıldığı, İDM since 15.02.2018 tarihli ara karar ile tedbir isteminin kısmen kabulü ile TTK 636/4 ve HMK 389 meddeleri uyarınca davalı şirket yöneticisi davalı … un şirketle ilgili her türlü karar ve tasarruf işleminin denetim kayyımı onayına bağlanması yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiği, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu, davalılar vekilince ise tedbir kararına itiraz edildiği, İDM since davalılar vekilinin itirazı üzerine 12.03.2018 tarihli ara karar ile ve dosya üzerinde inceleme sonucunda itirazın reddine karar verildiği, bu karara karşı da davalılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu dosyanın incelenmesi ile anlaşılmaktadır.
HMK 394/4 maddesinde itirazın ne şekilde yapılacağı belirlendikten sonra mahkemenin ilgilileri dinlemek üzere davet edeceği, gelmedikleri takdirde dosya üzerinde inceleme yaparak karar vereceği düzenlenmiştir. Oysa somut olayda davalılar vekilinin ilk derece mahkemesince 15.02.2018 tarihli ihtiyati tedbir kararına itirazı üzerine HMK 394/4 maddesindeki emredici yasal düzenlemeye aykırı olarak ilgilileri davat edip dinlemeksizin duruşmasız ve dosya üzerinden inceleme ile 12.03.2018 tarihli ara karar ile itirazı sonuçlandırıp karar verdiği anlaşılmaktadır.
Buna göre tarafların diğer istinaf nedenleri hakkında bu aşamada inceleme yapılmaksızın ilk derece mahkemesinin davalılar vekilince istinaf edilen 12.03.2018 tarihli ara kararın HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine geri gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/03/2018 tarih 2018/62 Esas sayılı ara kararının HMK 353/1-a4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden davacılar ve davalılar tarafından yatırılan 98,10’ar.TL başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 35,90’ar.TL karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine,
3-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,
4-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 11/07/2018 tarihinde HMK 353/1-a4 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.