Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/899 E. 2019/1089 K. 11.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/899 Esas
KARAR NO : 2019/1089 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME : BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/05/2018
DOSYA NUMARASI : 2018/42 Esas – 2018/457 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Deniz Taşımacılığı Kaynaklı)
KARAR TARİHİ : 11/09/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı aleyhine müvekkilinin borcundan dolayı Bakırköy … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyadan icra takibi başlatıldığını, davalının yetkiye, asıl alacağa ve tüm fer’ilerine itiraz ettiğini, borcun bir para borcu olması nedeniyle götürülecek borçlardan olduğunu, bu itibarla, alacaklı taraf kendi işyeri merkezinin bulunduğu icra dairesi olan Bakırköy İcra Dairelerinde takibe giriştiğini, bu bakımdan dava da Bakırköy mahkemelerinde açıldığını, müvekkilinin davalının taşıma görevini gereğince ifa ettiğini, müvekkilinin taşıyan şirket anılı navlun alacağına gönderici (davalı borçlu) tarafından ödenmek üzere hak kazandığını, davalı tarafın navlun ücretini ödemediğini ve malları da çekmediğini, malların bekletildiği alanın işleticisi … firması tarafından demuraj faturaları müvekkili şirkete gönderildiği, müvekkili şirket tarafından da 06/11/2017 tarihli 18.263,68 USD bedelli fatura ile 09/11/2017 tarihli 2113,00 USD bedelli fatura davalı şirkete yansıtıldığını, navlun alacağına hak kazanan müvekkilinin bu alacağının kendisine ödenmemesi üzerine Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, alacağın tahsili için davalı-borçlu şirketin dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu, davalı tarafın itirazının haksız olup itirazın iptali gerektiğini, şüpheden ari şekilde borçlu olduğu anlaşılan davalının kötüniyetli olarak borca itiraz ettiği açık olup bu nedenle borcun %20’sinden az olmamak üzere icra-inkar tazminatına mahkum edilmesi gerektiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına davalı şirketin %20 icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, icra dairesinin yetkisine itiraz ettiklerini, davanın da yetkisiz mahkemede açıldığını, yetkili icra dairesinin borçlu şirketin ikametgah adresi olmasının gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla; sözde alacağın talep etme hakkının davacıya değil …’ye ait olmasının gerektiğini, davacının aktif dava ehliyeti yokluğu yönünden davanın reddinin gerektiğini, davacı şirketin bütün yazışmalarını … ile yaptığını, …’ın şirket yetkilisi ve çalışanı olmadığını bu nedenle davalı müvekkili yönünden husumet yokluğu nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, içeriğinin inkar edilen belge ve faturalar alacağın varlığını tek başına ispata yeterli olmadığını, davalı ile davacı arasında herhangi bir cari hesap sözleşmesinin bulunmadığını, davacı tarafından müvekkiline malın gönderilen limanda teslim alınmadığı ve ürünün limanda bekletildiği hususlarında bilginin aktarılmadığını, bu hususların ispatının davacıya ait olduğunu, basiretli tacir gibi davranmayan davacının müvekkiline sorumluluk atfetmesnin dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, yetkili icra daireleri ve mahkemelerinin Hatay İcra Müdürlükleri ve Hatay Mahkemeleri olduğundan yetki itirazının kabulüne, davacının ve davalının aktif husumet yokluğu nedeni ile davanın husumet yokluğundan reddine, haksız ve yersiz davanın reddine, davacının %20 den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 11/05/2018 tarih 2018/42 Esas 2018/457 Karar sayılı kararında;
“…Türk Borçlar Kanununun 89.maddesinde yer alan düzenleme ile para borçlarının ifa yerine göre yetkili mahkemeyi belirleme esası getirilmiştir. Dava cari hesap alacağından kaynaklanmakta olup, alacağın varlığı öncelikle sözleşmenin mevcudiyeti, daha sonra da davacının edimini yerine getirilip getirilmediğinin tespitinden sonra belirlenecektir. Bir başka ifade ile davanın konusu münhasıran para borcuna ilişkin değildir. Sözleşmenin mevcudiyeti tartışıldıktan ve davacının edimini yerine getirildiğinin tespitinden sonra nihayetinde bir paraya hükmedilecek olması uyuşmazlığın esasının para borcu olduğu sonucunu doğurmamaktadır. Aslında tüm borç kaynaklarına göre değerlendirme yapıldığında dahi, neticede bir para ödeme kararına hükmedildiği için, tüm borçların para borcu olduğu gibi bir sonuca ulaşılır. Haksız fiilden kaynaklanan bir borçta sonuçta haksız fiilin varlığının tespiti halinde para borcuna dönüşeceği gibi sebepsiz zenginleşmeye dayalı bir borçta, sebepsiz zenginleşme koşulların varlığı kabul edildiğinde bir tazmin hükmüne varıldığı için neticede bir para borcuna dönüşecektir. Tüm bu borç ilişkilerinden doğan borçların para borcu olduğu kabul edildiğinde. HMK.nun yetkiye ilişkin genel hükmü olan 6.madde hükmü neredeyse uygulanamaz hale gelecek, özel hüküm olan 10.madde genel hüküm halini alacaktır.Bilimsel içtihatlarda bu görüş kabul edilmektedir. Prof. Dr. Ahmet M. Kılıçoğlu Borçlar Hukuku Genel Hükümler adlı kitabında (Ankara, 2006, 7. Bası, sh.391) “kanımca BK. md.73 b.1’deki para borçlarında ifa yeriyle ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için getirilmiş bir kural olarak yorumlamak mümkün değildir. Böyle bir yorum tarzı, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yerinin alacaklının yerleşim yeri olması sonucunu doğuracaktır. Zira sözleşmelerin büyük bir kısmında borcun konusu para olduğu gibi (kiracının kira borcu, alıcının bedel borcu, işverenin ücret borcu, vekil edenin ücret borcu gibi), haksız fiillerde ve sebepsiz zenginleşmede de failin ve zenginleşen kişinin borcu olayların büyük çoğunluğunda paradır. Bu durumda BK. md.73 b.3’de yer alan “Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir” şeklindeki ana kural istisna, BK. md.73 b.1’deki istisna ise kural haline getirilmiş olacaktır. Öte yandan bu yorum tarzı Türk Hukuku için oldukça sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Yukarıda açıklamış olduğumuz gibi, ifa yeri özellikle yetkili mahkemeyi ve icra dairesini tayin bakımından önem taşımaktadır. HMK.muza göre kural olarak her dava açıldığı tarihte davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir (HUMK.md.9). BK. md.73 b.1’deki ifa yeri ile ilgili hükmün “kaynağı ne olursa olsun bütün para borçlarıyla” ilgili olduğu yorumu yapılacak olursa, borç ilişkilerinin tamamına yakın kısmında ifa yeri verme zamanında alacaklının yerleşim yeri olacak, borç ilişkisinden doğan bütün davaları alacaklı kendi yerleşim yeri mahkemelerinde dava edebilecektir. Bu durum HUMK.muzda davalarda yetki ile ilgili ana kuralı adeta istisna haline getirmiş olacaktır. Bundan başka HUMK.muz sözleşmeden doğan davalarda sözleşmenin yapıldığı ya da ifa edileceği yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin bir kural getirmiştir (HUMK. md.10). BK. md.73 b.1’de para borçlarında ifa yeri ile ilgili kuralı, kaynağı ne olursa olsun bütün para borçları için geçerli bir kural olarak yorumlayacak olursak, sözleşmeden doğan borçlarla ilgili HUMK.muzun getirmiş olduğu sözleşmenin yapıldığı yer mahkemelerinin de yetkili olduğuna ilişkin hükmün uygulanma alanı oldukça daraltılmış adeta bir istisna hükmü haline getirilmiş olacaktır. Bütün bu açıklamalardan sonra, BK. md. 73 b.1 ile getirilen, para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının borçluya vermiş olduğu bir miktar paranın borçlu tarafından alacaklıya iadesi borcu ile, yani karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğunu kabul etmek gerekir.” demek suretiyle sözleşmeden doğan borçlarda tüm sözleşmelerin para borcu gibi değerlendirilip, buna göre yetkili mahkemenin belirlenmesinin, genel yetki hükmü olan 6. maddeyi istisna, özel yetki hükmü olan 10. maddeyi ise kural haline getireceğini haklı olarak ileri sürülmüştür. Nitekim Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. Dairenin 11.10.2012 tarih 2011/6415 E. – 2012/6394 K., 24.01.2013 tarih 2012/973 E. – 2013/345 K., 20.11.2013 tarih 2013/2895 E. – 2013/6110 K., 11.03.2014 tarih 2013/3454 E. – 2014/1693 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenerek para borçlarında ifa yerine ilişkin kuralın, konusu alacaklının, borçluya verdiği bir miktar paranın iadesi talebini içeren karz sözleşmesinden doğan borçlarla sınırlı olduğu kabul edilmiştir. (YHGK 19.03.2014 gün ve 2013/11-630 E. 2014/332 K./Karşı Oy) Somut olaydaki uyuşmazlık karz aktinden kaynaklanan bir uyuşmazlık olmayıp, taşıma hizmetinden kaynaklanan cari hesaba dayalı alacağa ilişkin bulunduğundan kaldı ki davalı tarafta itirazında alacak – borç ilişkisini açıkça inkar ettiğinden ve alacaklı taraf, böyle bir ilişkinin varlığını ispata yönelik bir delil de ortaya koyamadığından, taraflar arasında bir sözleşmenin varlığından dahi söz edilemeyecek olup, yetkili icra dairesi genel kural gereği borçlunun ikametgah adresi olan İstanbul Anadolu İcra dairesidir. Borçlunun yetki konusundaki itirazı bu haliyle yerindedir. Takibin yetkili icra dairesinde yapılmış olması itirazın iptali davaları için dava şartıdır. Sonuç olarak itirazın iptali davasının dava şartları bulunmadığından işin esasına girilmeden davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığı…”gerekçesi ile, Davacının icra takibini yetkili icra dairesinde yapmadığı anlaşılmakla HMK’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesinin icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatılmadığından bahisle davayı reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Takip konusu borç, bir para borcu olması dolayısıyla götürülecek borçlardan olduğunu, BK 89/1 uyarınca para borçları alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edildiğini, Bu itibarla, alacaklı müvekkili kendi işyeri merkezinin bulunduğu yer icra dairesi olan Bakırköy İcra Dairelerinde icra takibinin başlattığını, başlatılan icra takibin usul ve yasaya uygun olup davalı borçlunun takibe ve yetkiye itirazı sebebiyle görülecek olan itirazın iptali davasında da yetkili mahkeme, takibin yapıldığı yer olan Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesinin olduğunu, taraflar arasında hukuki ilişki olduğu dosya kapsamındaki belgelerden anlaşıldığını, emsal olarak, daha önce para borcunun taksili için müvekkili şirket muamele merkezinin bulunduğu yer olan Bakırköy İcra Mahkemelerinde başlatılan takipte, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkisizlik kararı için de istinaf başvurusunun yapıldığını, İstanbul 13 Bölge Adliye Mahkemesi 25.04.2018 tarih 2018/381 E. 2018/380 K. kararı ile yerel mahkemenin yetkisizliğe ilişkin kararı kaldırılarak dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine kararının verildiğini,İleri sürerek, istinaf talebinin kabulüne, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu icra takibinin usulüne uygun yapıldığının kabulü ile esas hakkında karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Davacı tarafından açılan dava, taşıma sözleşmesinden kaynaklanan navlun ücretinin tahsili istemine ilişkin olarak başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince, yetkili icra müdürlüğünde takip yapılmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İcra dairesinin yetkisi İcra İflas Kanunu’nun 50. maddesinde düzenlenmiş olup, HMK hükümleri çerçevesinde hadise şeklinde incelenip değerlendirilmelidir. Borçlu vekili tarafından İcra takibine yapılan itirazda açıkça icra müdürlüğünün yetkisine, taraflar arasında cari hesap sözleşmesi olmadığını belirtip borca itiraz etmiş olup davalı borçlu tarafından, davacının ileri sürdüğü taşıma ilişkisinin inkar edildiğine dair açık bir beyan bulunmamaktadır.Davacı, davalıya taşıma ilişkisi kapsamında hizmet verdiğini iddia etmiş ve delil olarak da dosyaya fatura, davalı tarafça imzalanmış mal bildirimini gösterir fatura ve konişmento sunmuştur.Yargıtay 11 HD.nin 06/12/2017 tarih ve 2016/12801 Esas, 217/6955 Karar sayılı içtihadında ve yerleşik Yargıtay içtihatlarında belirtildiği üzere taşıma ilişkisinden kaynaklı borcun para borcu olup 6098 sayılı TBK’nın 89. madde hükmü uyarınca para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği, TBK 89/1. maddesi hükmü uyarınca davacı alacaklının muamele merkezinin bulunduğu Bakırköy İcra Daireleri’nin de yetkili olduğunun kabulü ile işin esasına girilmesi gerektiği düşünülmeden eksik inceleme ile dosya üzerenden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından, davacının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
1- Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 11/05/2018 tarih ve 2018/42 Esas – 2018/457 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı 98,10 TL ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı 31,50 TL’olmak üzere toplam 130,10. TL’ nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,
5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 11/09/2019 tarihinde HMK 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.