Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/863 E. 2019/1126 K. 11.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/863 Esas
KARAR NO : 2019/1126 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/04/2018
DOSYA NUMARASI : 2016/507 Esas – 2018/281 Karar
DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/09/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, Davacı ile dava dışı … arasında 01.01.2015 yürürlük tarihli Münhasır Distribütörlük sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme gereğince davacının Türkiye genelinde söz konusu ürünlerin münhasır tek satıcılık hakkını elinde bulundurduğunu, davacıya münhasır distribütörlük hakkı tanıyan sözleşme hükmünce; “….’e ait ürünlerin Türkiye’de tanıtımı, kendi adına ve kendi hesabına satışını, satışın artırılması için gerekli çalışmaları ve yatırımı yapma, garanti, bakım ve yedek parça bulundurma…” gibi edimleri üstlendiğini, sözleşmenin imzalanmasından sonra davacının ürünlerin pazarda tanıtımı için reklam yaptığını, fuarlara katıldığını ve ürünün Türkiye’de tanınmasını sağladığını, ancak söz konusu ürünlerin davalı tarafından davacının bilgisi dışında haksız ve kötü niyetli olarak piyasaya sunulduğunu, davalının aldatıcı ve hüsnüniyet kaidelerine aykırı olarak davacının yaptığı tanıtımdan ve pazarlamadaki özel çabalarından elde ettiği başarıdan yararlanarak gelir elde ettiğini, davalının Almanya’dan sağlayıcı firma ile tek satıcılık ya da lisans sözleşmesi dahi bulunmayan firmalardan temin ettiği ürünleri Türkiye’ye getirerek piyasaya sürdüğünü, davacının sözleşmeden ve mevzuattan doğan haklan elinde bulunduran tek yetkili kişi olduğunu, davalının “Almanya menşeli … firması ile başladıkları temsilcilik faaliyeti .. . firmaları ile devam edip, her geçen gün yeni distribütörlükler ile genişlemekteyiz” ifadelerini kullandığını, söz konusu ifadelerin tamamen yanlış olduğunu ve müşteriyi aldatma kastı taşıdığını belirterek, öncelikle davacının zararının artmaması amacı ile davalı tarafından gümrükten geçirilen ürünlere ve satışa arz edilen ürünlerin satışının durdurulmasına yönelik tedbir karan verilmesine, haksız rekabetin menine, davacının şimdilik 1.000,-TL maddi ve 10.000,-TL manevi zararının giderilmesine, tecavüze ilişkin mahkeme kararının masrafları tecavüz eden davalı tarafından karşılanarak ilgililere tebliğine ve kamuya ilan yoluyla duyurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı ile dava dışı firma arasında düzenlenen tek satıcılık sözleşmesinin davalıyı değil, sözleşmenin taraflarını bağladığını, anılan sözleşmenin 1. maddesi uyarınca; “Bu vesile ile … Makine tam yetkisi olmayan distribütör olarak tayin edilmiştir. Bu anlaşmadaki hiçbir şey …nin ajanı olarak hareket etmesini veya … temsilcisi olarak hareket etme hakkını vermemektedir. … Makine’nin …adına herhangi zorluklara girme yetkisi yoktur” şeklinde düzenlendiğini, davacının dosyaya sunduğu sözleşmeden, davacının tam yetkisi olmayan distribütör olarak tayin edildiği ve davacıya dava dışı …’nin temsilcisi olarak hareket etme hakkının verilmediğinin görüldüğünü, dolayısıyla tek satıcılık sözleşmesinin davacıya münhasırlık hakkı vermediğini, bu sözleşmede yer alan edimlerin ve yükümlülüklerin sözleşmenin taraflarını bağladığını; üçüncü kişi olan davalıya herhangi bir yükümlülük getirmediğini, davacının münhasırlık hakkı içermeyen tek satıcılık sözleşmesinin davalının yasal yollarla temin ettiği malların satışına engel teşkil etmediğini, davalının aldatıcı veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir rekabetinin bulunmadığını, …markasının tanınmış ve dünyanın her yerinde satılan bir ürün olduğunu, dünyada ve Türkiye’nin her yerinde herkesin bu ürünü ithal etmekte ve satmakta olduğunu, davalının söz konusu Umicore markalı ürünleri davacıdan önce 2014 yılı Haziran ayında Almanya’dan… firmasından yasal yollarla gümrük vergilerini ödeyerek temin ettiğini, davalının satışın artması için ürünlerin tanıtımını yaptığını, kendi çabası ve emeği ile ürünleri piyasaya sattığını, davacının dava dilekçesinde davalının amatörce deneme amaçlı oluşturduğu internet sitesinde “hakkımızda” bloğunda yer alan ifadelerden farklı anlam çıkarmaya çalıştığını ve davacı iddialarının ispata muhtaç olduğunu, davalının sattığı bir ürünün reklamını yapmasının, internet sayfasında belirtmesinin en doğal hakkı olduğunu, kullandığı ifadelerin hiçbir şekilde haksız rekabet oluşturmadığını, sitenin bloğunun bir yıl içerisinde 97 kez tıklandığını, bu sayı göz önüne alındığında, davalının ifadelerinin haksız rekabet oluşturacak bir durum olmadığını, davacının tek satıcılık sözleşmesine dayanarak tekel hakkı oluşturmaya çalıştığından kötü niyetli olduğunu, davalının 2014 yılında davacıdan önce “…” markalı ürünleri ithal ederek piyasaya satışını yaptığını, aynı piyasada olan davacının davalı tarafından söz konusu ürünlerin satışının yapıldığını bildiğini, bu hususun öncelikle davalıya ihtar ve ihbar edilmesi gerektiğini, davacının münhasırlık yetkisi vermeyen sözleşmeye dayanarak tekel yaratamayacağını, ürünün ithal edilmesini ve satışını engelleyemeyeceğini belirterek; davacının tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 11/04/2018 tarih 2016/507 Esas 2018/281 Karar sayılı kararında;
“…Söz konusu bilgiler ışığında; davalının resmi internet sitesinde gerçeğe aykırı şekilde … firması ile temsilcilik faaliyetinin var olduğunu belirtmesi gerçeğe aykın bir beyandır. Davalı internet sitesinde “Almanya menşeii … firması ile başladığımız temsilcilik faaliyetimiz, …firmalarıyla devam edip, her geçen gün yeni distribütörlükler ile genişlemekteyiz” ibaresi ile … ürünlerinin sadece ithalatçısı olmadığı ve fakat distribütörü de olduğunu ima etmektedir. Eğer gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalar kendisini öne geçirmek amacıyla yapılmış ise haksız rekabetten bahsedilebilir. Olayımızda davacı tek yetkili satıcı değildir. Diğer bir ifade ile Türkiye çapında tekel hakkına sahip değildir. Münhasır yetkili satıcılık verilmediği hallerde üretici firma başkalarını da distribütör olarak tayin edebilir. Davalının internetteki bu yayınının davalının hukuki durumuna ve ticarete doğrudan etkisinin çok fazla olmadığı düşünülmektedir.Haksız rekabet hukukunun konusunu, rekabet ortamını, piyasayı, kısaca ticari hayatı etkileyen veya etkileme ihtimali bulunan davranış ve uygulamalar oluşturur. Somut olayda davranışın objektif bakımdan piyasaya etki edip etmediğine, bir işletmenin müşterilerini artırmaya yönelik olup olmadığına bakılması gerekir. Bu bakımdan davalının internet sitesindeki bu gerçek dışı beyanın etkisinin önemsiz olması sebebiyle haksız rekabetin oluşmadığı sonucuna varılmıştır.Haksız rekabet sebebiyle bir zararın doğmuş olması ve haksız rekabeti gerçekleştiren kişinin kusuru olması şartlarıyla maddi tazminat davası açılabileceği gibi, TTK uyarınca hak sahibinin haksız rekabet nedeniyle maddi zararının yanında, uğranılan maddi kaybın karşılığında BK m.58 ilkeleri çerçevesinde manevi tazminat isteme hakkı da öngörülmüştür. Davacı tarafından açılan bu davada, davalı fiilleri neticesinde 1.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir. Paralel ithalat sebebiyle haksız rekabetin oluşmayacağı gerek doktrin gerek Yargıtay kararlarında tartışmasız kabul edilmektedir. Internet sitesindeki gerçeğe aykırı beyanın haksız rekabet teşkil etmeyeceği mahkememizce düşünülmüştür.Davacı ve dava dışı şirket … arasındaki sözleşmenin, davalıya sözleşmenin tarafı olmaması itibarı ile bir yükümlülük getirmediği ve tek satıcılık sözleşmesi çerçevesinde davalı fiillerinin sırf paralel ithalat nedeniyle haksız rekabet kuralları çerçevesinde korunmasının mümkün olmadığı;Davalının resmi internet sitesinde gerçeğe aykırı şekilde … firması ile temsilcilik faaliyetinin var olduğunu belirtmesinin, TTK m, 55/1 – a2 hükmü çerçevesinde davacı şirket aleyhine haksız rekabet teşkil eden bir fiil olarak nitelendirilebileceği; ancak fiilin piyasaya ve davacının işletmesine etkisinin belirlenememesi sebebiyle haksız rekabetin oluşmadığı kanaatine varılmış olmakla davanın reddine karar vermek gerekmiştir. …”gerekçesi ile, kanıtlanamayan davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Müvekkilinin dava konusu ürünlerin Türkiye’de satışı noktasında tek yetkili firma olduğunu, ancak davalı tarafın bu haksız rekabet fiili neticesinde, evrensel hukuk ve ticari teamüllerce hem sağlayıcı firma hem müvekkili hemde ürünlerin nihai tüketicilerini zarara uğrattığını,
İlk derece mahkemesinin davalı firmanın sitesindeki haksız ibarelerin zarara neden olmadığı veya zararın tespit edilemediği görüşünün yerinde olmadığını,
Davalı tarafın siteye koyduğu yanıltıcı bilgilerini tüm satış ve işlemlerinde kullandığını, haksız rekabetin meydana gelebilmesi için iktisadi bir menfaatin ihlal edilmiş olmasının veya böyle bir tehlikenin doğması ihtimalinin yeterli olduğunu,( TTK m. 56)Müvekkilinin elinde bulunan Türkiye’de ürün satma hakkını hukuka aykırı olarak kullanan davalının, sattığı her ürün ile piyasaya müdahalede bulunduğunu, bu bakımdan ilk derece mahkemesinin davalı kurum işlemlerinin piyasaya etkisinin önemsiz olduğu görüşünün yerinde olmadığını, Davalının dava dışı firma ile aralarında herhangi bir sözleşme olmaksızın üçüncü kişileri aldatamaya yönelik sitede paylaşım yapmaları ile birlikte haksız rekabet hükümlerinin ihlal edildiğini,Yetkili bir firmadan ürün almak isteyen kişileri aldatıp ticaret yapan davalı kurumun piyasayı ve müvekkili işletmesini etkilemediğinin iddia edilemeyeceğini,Piyasanın tamamının ürün satışından haberdar olduğunu ve davalıdan ürün tedarik etme yoluna gidildiğini, bu durumun davalı tarafın ticari defterleri ve gümrük beyannameleri ile de sabit olduğunu,
Kişilerin rakip firmanın müşterileri ile iletişime geçip onlarla sözleşme yapabilmek adına mevcut sözleşmelerini fesih etmeye veya sözleşmeye aykırı davranmaya yöneltmelerinin dürüstlük kuralına ve dürüst rekabet etme ilkesine aykırı olduğunu, bu bakımdan davalı kurumun müvekkili müşterileri ile iletişime geçip, müvekkili müşterilerine yetkisiz bir şekilde ithal ettiği ürünleri satmaya çalışması ve bu amaçla müşterilerin müvekkili ile yapmış oldukları anlaşmayı feshe zorlamasının kanuna aykırı olduğunu,( TTK m. 55/1-b.1 )
Davalının ithal ettikleri ürünlerin satımında müvekkili firmanın malların bilinmesi ve güvenirliği için yaptığı emeklerini sömürdüğünü,
Yargıtay kararları ışığında davalı firma eylemlerinin haksız rekabet ilkelerini ihlal ettiğinin açık olduğunu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 31.05.2012 Tarih, 2011/2536 Esas ve 2012/9519 Karar)
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, talepleri doğrultusunda karar verilmesine, aksi halde dosyanın yeniden incelenmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesine, yargılama giderlerinin davalı üzerine bırakılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Dava, haksız rekabetin tespiti, meni ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, dava dışı firma tarafından üretilen ürünlerin Türkiye’de tek satıcılık hakkına sahip olduklarını, davalının söz konusu ürünleri bilgileri dışında başka firmalardan ithal ederek Türkiye içinde sattığını, internet sitesindeki tanıtımlarda dava dışı üretici firmanın temsilcisi, distribütörü olmamalarına rağmen, temsilci-distribütör olduklarına dair yanıltıcı beyanda bulunduklarını, ürünlerin Türkiye’de tanıtımı ve pazarlamadaki özel çabalarından faydalanarak haksız gelir elde ettiğini, böylece haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek haksız rekabetin önlenmesi ve tazminat talepli dava açmıştır. Mahkemece davacının tek satıcı sözleşmesi bulunmadığı, bu durumda paralel ithalat nedeniyle haksız rekabet oluşmayacağı, davalının internet sitesindeki temsilci-distribütör olunmamasına rağmen bu konudaki yanıltıcı beyanın davacıya ve piyasaya etkisi bulunmadığı, bu yanıltıcı beyanın haksız rekabet kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek dava reddedilmiş, davacı bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.Öncelikle davacı tarafça dosyaya sunulan ve dava dışı firma ile davacı arasında imzalanan, 01/01/2015 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme, davaya konu haksız rekabet oluşturduğu belirtilen ürünlerin Türkiye içinde münhasır satış (tek satıcılık) yetkisini veren bir sözleşme değildir. Bu nedenle söz konusu ürünlerin başka kimselerce temin edilerek Türkiye içinde satışının yapılması haksız rekabet oluşturmayacaktır. Haksız rekabetten söz edebilmek için söz konusu bu davranışın aldatıcı veya dürüstlük kuralına aykırı bir davranış olması gerekir. Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar örnekleme yöntemiyle TTK’nın 55. maddesinde belirtilmiştir. Davacı, davalının TTK 55. maddede örneklenen veya bunlara benzer dürüstlük kuralına aykırı davranışlarda bulunarak haksız rekabet oluşturacak bir eylemde bulunduğunu ispatlayamamıştır. İncelenen ticari defter kayıtlarına göre davalı davaya konu ürünleri davacının distribütörlük anlaşmasından önce ithal ederek Türkiye içinde satışa sunmuştur. Bu nedenle ürünlerin tanıtım ve pazarlamasında davacının yaptığı katkılardan haksız olarak faydalanıldığından da bahsedilemeyecektir.
Davalının internet sitesinde yer alan dava dışı üretici firmanın temsilcisi-distribütörü olduğu yönündeki gerçek dışı açıklamaya gelince, söz konusu açıklama her ne kadar yanıltıcı bu nedenle haksız rekabet oluşturabilecek bir açıklama ise de söz konusu yanıltıcı açıklamanın dava sırasında internet sitesinden kaldırıldığı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Bu gerçek dışı beyanın davacıya ve piyasaya etkisinin önemsiz olması, bu gerçek dışı beyan nedeniyle davacının ekonomik faaliyetlerinde kayba uğradığını ispatlayamaması ve gerçek dışı beyanın dava sırasında internet sitesinden kaldırılmış olması karşısında haksız rekabet oluşturmadığı yönündeki ilk derece mahkemesi kanaatinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Bu nedenlerle; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 11/09/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.