Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/856 E. 2019/1122 K. 11.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/856 Esas
KARAR NO : 2019/1122 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 14/03/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/1080 Esas 2018/232 Karar
DAVA : Limited Şirket Ortaklığından Çıkarma-Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 11/09/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili şirketin %75 hissesinin dava dışı …ve %25 hissesinin davalıya ait olduğunu, …’un 2015 yılı Nisan ayında beyin kanaması geçirmesi neticesinde eşi …’un vesayeti altına alındığını, bu tarihten sonra şirket müdürü durumunda olan davalının şirkete zarar vermek, şirketin içini boşaltmak amacıyla eylemlerde bulunduğunu, şirketi organsız bırakmak ve çalışmasını engellemek için şirket müdürlüğünden istifa ettiğini belirterek davalının şirkete verdiği maddi zarar ve kendi adına çeşitli hilelerle aktardığı şirket paraları olması nedeniyle bedelsiz olarak ortaklıktan çıkarılmasını ve şirketin tek ortaklı olarak devamına karar verilmesini, bunun yanı sıra maddi zararın değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda arttırılmak üzere 10.000,00 TL. maddi tazminatın avans faiziyle birlikte HMK 107 maddesi kapsamında davalıdan tahsilini, davalının verdiği maddi zararın kapsamına göre belirlenmek üzere şimdilik 20.000,00.TL’nin belirsiz alacak davası tahtında manevi tazminat olarak faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafça dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaları kabul etmediklerini, müvekkilinin 2 yıla yakın bir süreden bu yana şirket müdürlüğünü bırakmış olması ve yeni şirket müdürünün diğer ortağın damadı olan … olması karşısında şirketin işletilmesi ile ilgili eylemlerden yasal olarak sorumluluğu bulunmadığını, müvekkilinin şirketin kuruluşundan itibaren 15/04/2016 tarihine kadar şirkette müdür olarak görev yaptığını, bu süreçte şirketi zarara uğratacak hiçbir eylemi olmadığını, 25/04/2015 tarihinden önceki tüm işlemlerin …’un bilgisi dahilinde yapıldığını, bu tarih öncesi işlemlerden ötürü suçlanmasının hukuki bir mantığı bulunmadığını, müvekkilinin müdürlükten ayrılmak zorunda kaldığını, ayrıldığı tarihten itibaren şirketin mevcut durumu ile ilgili bilgi ve evrak istemesine rağmen müvekkiline bilgi verilmediğini, 15/04/2016 tarihinde müdürlük görevinin sona ermesiyle şirkete ait tüm evrak ve kayıtları yeni müdür …’e yazılı ve imza karşılığı olarak teslim ettiğini, davacının ileri sürdüğü haksız rekabet iddialarını kabul etmediklerini, TTK.da belirtilen haksız rekabet unsurlarının müvekkili açısından gerçekleşmediğini, müvekkili adına kurulmuş bir şirket olmadığı gibi çalıştığı bir şirkette olmadığını, bu nedenle husumet yöneltilemeyeceğini, aksinin kabulü halinde ise davacının taleplerinin 1 yıllık zaman aşımı süresi içinde ileri sürülmediğini bu nedenle reddi gerektiğini, şirket hisselerinin bedel ödenmeden alındığı yönündeki iddianın da gerçeği yansıtmadığını, %25 ortaklık bedelinin diğer ortağa verildiğini, davacının davayı İstanbul Anadolu 5 ATM 2017/166 D.İş dosyasında alınan rapor uyarınca açtığını beyan ettiğini dolayısıyla belirli olan zarar nedeniyle belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının gerçek dava değeri üzerinden harcı tamamlaması gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesi 14/03/2018 tarih 2017/1080 Esas – 2018/232 Karar sayılı kararında;
“…Davacı vekili dosyaya 22/01/2018 tarihli sulh protokolünü sunarak tarafların sulh olduğunu ifade etmiş, 21/02/2018 günlü duruşmada da her iki taraf vekili sunulan sulh protokolünün tamamının hükme bağlanmasını talep ettiklerini beyan etmişlerdir. Sunulan protokolün …vasisi … vekili Av…. ve … ve vekili Av…. ile garantör sıfatıyla … tarafından imzalandığı, davacı durumundaki şirketin sulh protokolünde yer almadığı bu itibarla dosyanın tarafları arasında düzenlenmiş bir protokolün söz konusu olmadığı, davanın taraflarınca düzenlenmiş olması kaydıyla sulh protokolünün mahkemece hükme esas alınabileceği, mahkeme içi sulh protokolünde davadaki talepler bakımından davanın taraflarının ne şekilde anlaştığının açıkça belirtilmesi gerektiği, yine bu davadaki talep konularından biri olan manevi tazminat istemi yönünden sulh protokolünde bir açıklama yer almadığı, yargılama gideri, vekalet ücreti ve harçlar konusunda düzenleme yapılmadığı, protokolün 12. maddesiyle davalı tarafından protokolde belirtilen devirlerin protokolde garantör sıfatıyla imzası bulunan …a devrinin yapılıp protokolün diğer tarafının edimlerini yerine getirmesi halinde bu şahıs tarafından …’a devir yapılacağının kararlaştırıldığı, ancak dava dışı bir kimsenin sulh protokolü ile mahkeme tarafından bu şekilde yükümlülük altına sokulmasının mümkün olmadığı taraf vekillerine bildirilmiş, her iki taraf vekili dosyanın taraflarının yer aldığı yeni bir protokol düzenlemek üzere süre talebinde bulunmuşlardır. Davacı ve davalı taraf vekilleri bu kez katıldıkları 14/03/2018 günlü duruşmada tarafların bir araya gelerek yeni bir protokol düzenleyemediklerini ancak aradaki süreçte karşı tarafın maddi tazminat olarak 200.000,00 TL.nı müvekkiline ödediğini,… plaka sayılı aracın sulh protokolünde adı geçen …’a devrinin yapıldığını, yine 125.000,00 TL.sermaye değeri olan davalıya ait şirket hissesinin de davalı tarafından …’a devredildiğini, bu ödeme ve devirler neticesinde davada talep ettikleri maddi tazminat isteminin konusuz kaldığını, bu istemleri hakkında esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istediklerini, yine davalının şirketteki hisselerinin devri suretiyle ortaklıktan ayrılması neticesinde ortaklıktan çıkarma davasının da konusuz kaldığını, aynı şekilde karar verilmesini istediklerini, manevi tazminat istemini ise HMK 123. maddesi uyarınca geri aldıklarını, ancak yargılama gideri ve vekalet ücreti taleplerinin bulunuduğunu beyan ve imza etmiş, davalı vekili davacı tarafın manevi tazminat davasını HMK 123. maddesi kapsamında geri almasına muvafakat ettiklerini, imzalanan sulh protokolü uyarınca müvekkilinin üzerine düşen tüm edimleri yerine getirdiğini, bu itibarla maddi tazminat ve ortaklıktan çıkarılma davasının konusuz kaldığını, bu talepler yönünden davacının yargılama gideri ve vekalet ücreti istemlerini de kabul ettiklerini beyan ederek imzasıyla onaylamıştır.
Taraf vekillerinin 14/03/2018 tarihli duruşma beyanları uyarınca, mahkememizde açılan davada davalının ortaklıktan çıkarılması ve maddi tazminata ilişkin talebin konusunun kalmadığı anlaşıldığı…”gerekçesi ile,
1-Ortaklıktan çıkarılma ve maddi tazminat davalarının konusu kalmadığından davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
2- Davacı tarafça manevi tazminat istemli olarak açılan dava geri alındığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 2.180,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Manevi tazminat talebi davalı tarafın izni ile davacı tarafça geri alınmış olmakla davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T.’deki esaslara göre belirlenen 1.200,00.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
Manevi tazminatın davanın daha fazla uzamaması tahtında karşı tarafın kabulü ile geri alındığını, karşı tarafça vekalet ücretinin istenmediğini,
Maddi tazminatın 238.000 TL olarak ödendiğini, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları mucibince, nisbi vekalet ücreti verilmesinin gerektiğini, ancak ilk derece mahkemesinin maktu vekalet ücretine hükmettiğini, açılan davanın belirsiz alacak davası olduğunu, müddeabih değerinin artırılması bağlamında, bakiye harç ödenmesi konusundaki talepleri ile ilgili, mahkemece karar verilmeden, böyle bir vekalet ücretine karar vermesinin yasalara aykırı olduğunu, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas 2013/1367 – Karar 2015/1192 T. 15.04.2015, Yargıtay 13. HD. 26.3.2012, 2012/4769 – 2012/8015, Yargıtay 11. HD Esas – 2015/7839 Karar 2016/2567 Tarih 9.3.2016, Yargıtay 2. HD E. 2013/16649 – K. 2014/1451 T. 27.1.2014, )
Konusuz kalan davalarda vekalet ücretinin nispi olacağının tartışmasız olduğunu,
İlk derece mahkemesinin, ilk etaptaki belirsiz alacak davasının miktarını dikkate alarak karar vermişse bu durumun hatalı olduğunu, belirsiz alacak davası ile hakimin, davacının ilk talebi ile bağlı olması durumu ortadan kalktığını, davanın konusuz kalmasını sonuçlayan miktar belirli hale gelince, belirsiz alacağın ilk talebi ile bağlı olmayan mahkemenin, bu miktar üzerinden vekalet ücreti hesabı yapması gerektiğini, ilk derece mahkemesinin 11.02.2018 tarihli dilekçe doğrultusunda harcı tamamlatarak, müddeabihi bu miktara yükseltilmelerine izin vermediğini ve bu konuda bir karar oluşturmadığını, vekalet ücretinin yanlış hesaplanmasının kaldırmayı gerektirdiğini, (Yargıtay 19. HD Esas 2014/7795 karar 2014/12193 k. Tarih 2.7.2014 )Sermaye değeri 125.000 TL olan hisseyi de devretmesi karşısında, ilk derece mahkemesinin bu konuda da vekalet ücretine hükmetmesinin gerektiğini, ancak hiç vekalet ücretine hükmetmemesinin kaldırma sebebi olduğunu Yargıtay kararları mucibince, nisbi vekalet ücretine hükmolunmasının gerektiğini (11. Hukuk Dairesi 2014/17007 E. , 2015/2123 K. T. 18.02.2015 ), davada davalı tarafın vekalet ücreti talebini kabul ettiğini, müddeabih parayla ölçülebiliyor ise, A.K. mucibince nisbi vekalet ücreti hükmedilmesinin gerektiğini, ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas 2013/1367 Karar 2015/1192 T. 15.04.2015) davacı tarafa devredilen hissenin sermaye değerinin 125.000 TL. olduğunu, Manevi tazminat davasının geri alınmasının davalı tarafın onayıyla olduğunu, davalı tarafın vekalet ücreti istemlerinin de olmadığını, bu durumda davalı tarafa vekalet ücreti takdirinin hatalı olduğunu, davanın gidişatı, davalının tüm talepleri kabul etmesi, manevi tazminat talebinin de haklı olduğuna karine olduğunu, bu durumda davalı lehine vekalet ücreti takdirinin hatalı olduğunu,İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi vekalet ücreti kararının kaldırılmasına, talepleri doğrultusunda düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Dava, şirket ortaklığından çıkarılma, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacı, davalının şirketi haksız olarak zarara uğrattığından bahisle muhik sebepler gereği TTK 640/3 maddesi hükmüne göre davalının, davacı şirket ortaklığından çıkarılmasına, şirketi zarara uğrattığından bahisle belirsiz alacak davası olarak 10.000TL maddi tazminatın ve 20.000 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiş, tarafların sulh olması neticesinde mahkemece ön inceleme duruşmasında şirket ortaklığından çıkarma davası ile maddi tazminat davası hakkında dava konusu kalmadığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat davasının ise geri alınması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, maddi tazminat davası yönünden davacı lehine maktu vekalet ücretine, manevi tazminat davası yönünden ise davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 6. maddesine göre nisbi vekalet ücretine karar verilmiş, davacı vekili lehlerine hükmedilen vekalet ücretinin (devredilen şirket hisse bedeli ile ödenen maddi tazminat bedelleri üzerinden) nisbi olarak tespiti gerektiği ve davalı tarafın vekalet ücreti talebi bulunmadığından aleyhlerine vekalet ücretine hükmedilmemesi gerektiğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.HMK’nın ikinci kısım birinci bölümünde dava çeşitleri tanımlanmıştır. 105. maddesinde eda, 106. maddesinde tespit, 107. maddesinde belirsiz alacak ve tespit, 108. maddesinde inşai dava tanımları yapılmış, 110. maddede davaların yığılması, 111. maddede terditli davalar, 112. maddede seçimlik dava ve 113. maddede topluluk davaları açıklanmıştır.HMK’nın 110. maddesinde “davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Maddeye göre davacı aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız asli talepleri hakkında tek bir dava açabilecektir.Davacının açtığı davalının şirket ortaklığından çıkarılması talebi ile şirkete verdiği zararlar nedeniyle maddi ve manevi tazminat talepleri birbirlerinden bağımsız asli talepler olup aynı davada birlikte istenmesi nedeniyle ortada HMK 110. maddede öngörülen davaların yığılması söz konusudur.HMK’nın 107. maddesinde belirsiz alacak ve tespit davaları tanımlanmış, 2. fıkrasında ” karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.” hükmü düzenlenmiştir.Yargılama giderleri HMK’nın 323 maddesinde düzenlenmiş, HMK 323/ğ maddesi gereğince vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücreti yargılama giderleri içinde sayılmıştır. Yargılama giderlerinden sorumluluk HMK’nın 326. maddesinde, esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderleri 331. maddede düzenlenmiştir.Yargılama giderleri içinde bulunan vekalet ücreti dava değerine göre ve davada tarafların haklılık oranlarına göre karar tarihindeki AAÜT’ne göre mahkemece resen belirlenir. Bunun tek istisnası tarafların yargılama giderleri talebinden feragat etmeleridir. Taraflar davada haklı çıkmış olsalar bile karşı taraftan harçlar müstesna olmak üzere yargılama gideri talep etmeyebilirler. Bu durumda mahkeme harç dışında yargılama giderleri konusunda taraf istemlerini göz önüne alarak karar verir.Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince, davaya konu talepler konusunda taraflar ortaklıktan çıkarma ve maddi tazminat talepleri konusunda haricen sulh olmuşlar ve mahkemece bu davalarda konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini istemişler, bu davalar hakkında davacı taraf yargılama gideri talebinde bulunmuş, davalı vekili de yargılama gideri talebini kabul etmiştir, Manevi tazminat davası ise HMK 123. maddesi gereğince davalının rızası ile davacı tarafça geri alınmış mahkemece bu konuda karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmiştir.Limited şirket ortaklığından çıkma ve çıkarılma TTK 638 vd maddelerinde düzenlenmiştir. TTK 640/3 maddesine göre şirket haklı sebeplerin varlığı halinde ortağın şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini mahkemeden talep edebilecektir.Şirket sözleşmesinde ortaklara şirketten çıkma hakkı tanınabileceği gibi, bu hakkın kullanılması belli koşullara da bağlanabilir. Yine TTK 595. maddesine göre ortaklar şirket esas sermaye paylarını başkalarına devredebilirler. Şirket esas sermaye paylarının devrine ilişkin usul ve esaslar TTK 595. maddesinde belirtilmiş olup bu konu şirket sözleşmesinde de düzenlenebilir.Limited şirket ortağı, esas olarak ortaklık hisselerinin tamamını veya bir kısmını 3. bir kişiye devredebileceği gibi haklı sebeplerin varlığı halinde şirket ortaklığından çıkmasına karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. Bunun aksi hali olarak şirkette ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılmasına karar verebileceği gibi haklı sebeplerin varlığı halinde çıkarılmayı mahkemeden talep edebilir.Davacıda, haklı sebeplerin varlığını ileri sürerek davalı ortağın bedelsiz olarak şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Ön inceleme duruşmasında ise davacı vekili tarafların haricen sulh olduklarını, davalının, şirket ortaklığını haricen 3. kişiye devrettiğini bu nedenle bu taleplerinin konusunun kalmadığını belirterek bu talep konusunda mahkemece karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini istemiş, davalı da davacı vekilinin bu beyanını doğrulamış, şirket ortaklığının haricen 3. kişiye devredildiğini davanın konusunun kalmadığını belirtmiş mahkemece de bu doğrultuda karar verilmiştir.Buna göre şirket ortaklığından bedelsiz olarak çıkarılma davası konusuz kalmıştır. Bu davaya ilişkin olarak doğan uyuşmazlık, uyuşmazlık konusu ortaklık haricen 3. kişiye devredildiğinden konusuz kalmıştır. Bu taleple ilgili olarak mahkemece bir karar verilmediği gibi ortaklık haricen 3. kişiye devredilerek dava konusuz kaldığından davada tarafların haklılığı veya haksızlığından söz etmeye olanak kalmamıştır. Yargılama giderlerinden olan vekalet ücreti ise davada tarafların haklı olup olmadıklarına göre belirlenecektir. Uyuşmazlık konusu hak dava sırasında 3. kişiye devredilerek konusuz kaldığından ve söz konusu hak üzerinde tarafların tasarruf yetkisi bulunmadığından davada haklı veya haksız olma durumu kalmamıştır. Bu nedenle konusu ve taraflarca üzerinde tasarruf edebilme olanağı kalmayan davaya konu uyuşmazlık hakkında mahkemece tarafların haklılık durumunun belirlenerek buna göre yargılama giderleri konusunda ve vekalet ücreti konusunda bir karar verilmesine olanak bulunmamaktadır. Mahkemece konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilen şirket ortaklığından çıkarılma davası ile ilgili olarak taraflar lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebi yerinde değildir.Maddi tazminat davası HMK 107 maddesi gereğince belirsiz alacak davası olarak 10.000 TL bedel gösterilmek suretiyle açılmıştır. HMK 107/2 maddesine göre alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Davacı vekili taraflar arasında sulhtan sonra dava değeri belirlenmiş olmasına rağmen dava değerini arttırmamıştır. Celse arasında sulh anlaşmaları gereğince tamamlamaları gereken harç miktarı var ise harcın hesaplanmasını mahkemeden talep etmiş ise de davacı vekilinin bu dilekçesinde dayandığı sulh protokolü davanın tarafları arasında yapılmadığından mahkemece kabul edilmemiştir. Mahkemece kabul edilmeyen sulh protokolünden sonra taraflar haricen anlaşmışlar ve harici anlaşmayı protokol haline getirmemişlerdir. Duruşmada mahkemeden talepleri ile ilgili olarak haricen sulh olduklarını ve söz konusu taleplerle ilgili davanın konusunun kalmadığını belirterek karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesini istemişlerdir. Dava değerinin belirlenmesi taraflara ait olduğundan ve HMK 107/2 maddesine göre belirsiz alacak davalarında dava değerinin belirlenebilir olduğu anda dava değerinin arttırılması davacıya bırakıldığından mahkemece bu hususta yapılabilecek bir işlem bulunmamaktadır. Davacı da belirsiz alacak davası olarak açtığı maddi tazminat davasında dava değerini belirleyerek buna göre harç ikmalinde bulunmamıştır.Mahkeme yargılama giderlerine ve bu arada bu gider içinde bulunan vekalet ücretine, dava değeri ve davada tarafların haklı çıkma durumlarına göre karar verebilecektir. Davacı tarafça belirsiz alacak davası olarak açılan maddi tazminat talebine ilişkin dava değeri usulüne uygun olarak arttırılmadığından dava açılışı sırasında belirlenen dava değeri üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Manevi tazminat davasına gelince, söz konusu dava HMK 123. maddesine göre davalının onayı ile davacı tarafça geri alınmıştır. Davalı vekilinin bu dava ile ilgili vekalet ücreti talebinden feragat ettiğine ilişkin dosyada her hangi bir beyan bulunmamaktadır. HMK 332/1 maddesine göre yargılama giderlerine mahkemece resen hükmedileceğinden ve davalı vekilinin vekalet ücreti talebinden feragat ettiğine ilişkin bir beyanda bulunmadığından davacı tarafça geri alınan bu dava ile ilgili davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenle davacının vekalet ücretine yönelik istinaf sebepleri yerinde olmadığından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8.50.TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 11/09/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.