Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/838 E. 2019/923 K. 28.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/838 Esas
KARAR NO : 2019/923 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2014/452 Esas 2017/1051 Karar
TARİH: 27/12/2017
DAVA: Tazminat (Acentalık Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 28/06/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı arasında 22.07.2010 tarihinde, ön protokol akdedilmek suretiyle ve daha sonra davalıya ait akaryakıt istasyonunun işletilmesine yönelik 18.09.2010 tarihinde süresi 5 (beş) yıl olan Akaryakıt Bayiliği Sözleşmesi imzalandığını, davalının, 22.07.2010 tarihli protokol ile maliki olduğu … ili, … ilçesi, .. Mahallesi, Yeni açılan yol mevkii, … pafta, … parseldeki kayıtlı akaryakıt istasyonu niteliğindeki taşınmaz üzerinde 5 yıllık bayilik süresi yönünde davacı lehine olmak üzere intifa tesis etmeyi kabul ve taahhüt ettiği, muhatap şirket yetkilileri tarafından 5 yıllık bayilik sözleşmesi süresi içerisinde beyaz ürünün (Benzin+Motorin) müvekkili şirketten alınıp satılması hususunda davalı şirketin yazılı satış taahhüdünün olması, davalı yanın Protokol kapsamında 5 yıllık intifa tesis taahhüdü olmasına rağmen, intifa tesis edilemediğini ve davalı yana olan güven ve sözleşmeye olan inanç dahilinde, davalı şirkete 978.000.- TL ilk 12 ay ödemesiz sonraki 20 ay eşit taksitle faizsiz geri ödemeli finansman kredisi tesis edildiği, davalı …. ait akaryakıt istasyonuna 34.779,56 TL bedelle kurumsal kimlik çalışması yapıldığı, ayrıca dava dilekçesinde belirttiği 81.700.81- TL’lik kalıcı olmayan ekipman yatırımıyla toplamda 116.480,37- TL lik yatırım yapıldığını, 14.10.2010 tarihli ek protokol kapsamında davalı şirkete 150.000 -TL sabit yatırım bedeli ödendiğini, taraflar arasında mevcut bulunan akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresi 18.09.2015 tarihinde sona erecekken davalının Beyoğlu ….Noterliği’nin 18.01.2013 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarı ile sözleşmeyi tek taraflı feshettiği ve 3. kişi dağıtım şirketi olan …. firması ile yeni bir bayilik sözleşmesi akdettiğini, davalının 14.10.2010 tarihinde akdedilen protokol kapsamında 150.000 TL bedele karşılık gelmek üzere istasyonda yapılan inşaat faaliyetler ve gerekse istasyonun diğer ihtiyaçlar ve kurumsal kimliğin bütünlüğü kapsamında yatırım yapılmış olduğunun taraflarca kabul edildiğini, davacı müvekkili tarafından yapılan 150.000-TL yatırım değerinin taraflar arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmesinin yenilenmesi ve yeniden 5 yıllık yeni bayilik sözleşmesi imzalanması akabinde davalı tarafından bu bedelin ödenmeyeceğinin kabul ve taahhüt edildiğini, aksi bir durumda ise taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin süresi sonunda yenilenmemesi ve akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresi sona erdiğinde davalının … ile olan bayilik ilişkisini feshedip yeni bir dağıtım şirketi ile bayilik sözleşmesi imzaladığında müvekkili tarafından yatırım bedeli karşılığı olarak harcanan 150.000 TL bedeli hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın nakden ve defaten …’e ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, bayilik sözleşmesini süresinden önce fesheden davalıdan 150.000 TL nakit yatırım bedelini ödemesi geerktiğini, davacının 828.000 -TL nakit, 150.000 TL’si mal karşılığı olmak üzere toplam 978.000 -TL 12 ay geri ödemesiz, 20 ay eşit taksitlerle geri ödemeli faizsiz işletme kredisinin sözleşmenin 5 yıl süre ile devam edeceğine olan güven ve inanç ile davalıya verdiğini, müvekkili şirketin kredi maliyetinden kaynaklanan, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000-TL bedelin davalıdan tahsili gerektiğini, davalı şirketlere ait istasyonda inşai faaliyet olarak davacı tarafından yapılmış ve bedeli davacı tarafından ödenmiş gerek otomasyon alt yapısı için yapılan boru döşenmesi, kablo çekilmesi, beton ve delik delme işlemlerinin davacı tarafından geri alınmasının mümkün olmadığından bahisle istasyona yani davalıya bırakıldığı ve sebepsiz zenginleşmeye neden olduğu, davacının bu yönden uğramış olduğu zararın fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 25.000 -TL zararın tazmini gerektiği, 15.000 -TL davalı yanın sözleşmeyi feshi akabinde, davalı yana ait istasyonda geri alınması veya sökülmesi mümkün olmayan yatırım bedeli olan OTOMASYON SİSTEMİ altyapı ve kurulum bedelinin iadesi gerektiği, davacının cari hesaptan kaynaklı olarak 10.025,17 TL alacağı olduğu, davalının bayilik sözleşmesini feshi nedeniyle, sözleşmenin feshi tarihinden sözleşmenin sonuna kadarki dönem yönünden mahrum kaldığı kâr kaybının tazmini gerektiği belirtilerek fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL bedelin tahsilini talep ve dava etmiştir.Davalı – karşı davacı vekili cevap dilekçesi ve karşı dava dilekçesi ile, müvekkili ile davacı-karşı davalı arasında bahsedilen tarihler arasında … satış tutarının bir puan yukarısında satış yapılması hususunda anlaşmaya varıldığını, davalının istasyonunda davacıdan önceki dağıtım şirketinin istasyon üzerindeki intifa hakkını kaldırmaması ve önceki dağıtım şirketi ile dava devam ettiğinden davacı ile ödemelerin peşin alınması, faturalandırmaların alış fiyatına 1 puan eklenerek yapılması hususunda mutabık kaldıklarını, davacının hiçbir faturasında …+1 şartına uymadığını, en yüksek dönem faturası ve boşaltım limanı faturası eklenerek, özellikle son aylarda faturalarını mahkemeyi yanıltacak şekilde düzenlediğini, bu hususları kendilerine 18.01.2013 tarihli ihtarlarıyla konuyu iletmelerine rağmen düzeltme yapılmamasından ötürü sözleşmeyi tek taraflı feshettiklerini, cari hesap olarak alacaklı oldukları halde davacının dolum yapması gerekirken kanuna aykırı olarak doluma ve mal satışına yanaşmadığını, mahkemeye sundukları sözleşme suretinde, satış değerini belirleyen madde olan 4. maddeden 7. maddeye atlanarak sözleşme şartları ve satış usullerinin saklanmak istendiğini. 18.11.2011 tarihli ve devam eden tarihli Trigon teknolojinin faturalarının istasyonla bir alakasının olmadığını ve istasyona yönelik olarak kabul edilemeyeceğini, karşı dava gerekçeleri olarak; taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin 7. maddesinde müşterinin uğradığı zarar ziyanı ödemekle mükellef kılındığını, akaryakıt numunelerinin analiz bedeli bayi tarafından ödenir denilmesine rağmen kullanımda zarar verici ürünlerin verilmesinden ötürü müşterilerinin zararının ödeneceğinin belirtildiğini, buna rağmen şifahen karşı davalıya iletilmiş olmasına rağmen ve zarar kendi ürünlerinden kaynaklandığı halde müşteriye ödenen zarar bedellerinin telafi edilemediğini, karşı davalının 22.07.2010 tarihli ön protokolün 3. Maddesinin son fıkrasında ; bayi akaryakıt alımlarında … kar marjının % l’i (yüzde bir) şirkete kalacak şekilde…’, aktine hiçbir zaman sadık kalmadığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bu yüzden şimdilik 70.000.-TL maddi zarara uğradıklarını, uğradıkları zararın tespitinin karşı tarafın defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını, bu nedenle fazlaya ilişkin talepleri saklı kalmak üzere şimdilik 30.000 TL manevi, 70.000 TL maddi zararın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı – karşı davalı vekili karşı davaya karşı verdiği cevap dilekçesi ile, davalının, davacı şirketin hiçbir faturasında …+1 şartına uymadığı yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu, … fiyatını, sanki …’ın dağıtım şirketlerine çıplak çıkış fiyatı olarak nitelendirmesinin hatalı olduğunu, protokol hükümlerinin tamamının dosyada mevcut olduğunu, herhangi bir maddenin gizlenmediğini, işletme finansman kredisinin bir kısmı nakit bir kısmı mal karşılığı verildiğini ve akaryakıt sektörü incelendiğinde görüleceği üzere uygulamanın hep bu şekilde devam ettiğini, karşı davacı/davalı vekilinin karşı dava dilekçesinde zarar verici işlemler olarak nitelendirdiği hangi ürünlerin verilmesini kastetmiş olduğunu bilmemekle birlikte, eğer davalı yana ait akaryakıt istasyonunda müşterilere verilen ürünlerden kaynaklı olarak davacı şirketin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, çünkü davacının, davalının istasyonuna yönelik tüm ürün teminini İZMİT/KÖRFEZ’de bulunan …. ait depolama tesisleri üzerinden temin edildiğini ve tüm analiz ve marker uygulamasının yapıldığını, davacının ticari şartlara uygun davranmadığından dolayı 70.000-TL zarara uğratıldığı iddiasının yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek karşı davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 27/12/2017 tarih 2014/452 Esas 2017/1051 sayılı kararında;”Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller, getirtilen icra dosyası, davacı şirketin ticari defter ve belgeleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen talimat ön raporu, İstanbul 27 ATM’nin atadığı bilirkişi kurulundan alınan rapor, mahkememizce atanan bilirkişi kurulundan alınan asıl ve ek raporlar ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere; Davacı ile davalı arasında 22.07.2010 tarihinde, ön protokol akdedilmek suretiyle ve daha sonra davalıya ait akaryakıt istasyonunun işletilmesine yönelik 18.09.2010 tarihinde süresi 5 (beş) yıl olan Akaryakıt bayiliği sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. Davalı, 22.07.2010 tarihli protokol ile maliki olduğu … ili, … ilçesi, … Mahallesi, Yeni açılan yol mevkii, … pafta, … parseldeki kayıtlı akaryakıt istasyonu niteliğindeki taşınmaz üzerinde 5 yıllık bayilik süresi yönünde davacı lehine olmak üzere intifa tesis etmeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Muhatap şirket yetkilileri tarafından 5 yıllık bayilik sözleşmesi süresi içerisinde Benzin+Motorin ürününü davacı şirketten alınıp satılması hususunda davalı şirketin yazılı satış taahhüdünün olması, davalı yanın Protokol kapsamında 5 yıllık intifa tesis taahhüdü olmasına rağmen, intifa tesis edilemediğini ve davalı yana olan güven ve sözleşmeye olan inanç dahilinde, davalı şirkete 978.000.- TL ilk 12 ay ödemesiz sonraki 20 ay eşit taksitle faizsiz geri ödemeli finansman kredisi tesis edildiği sabittir. … ait akaryakıt istasyonuna 34.779,56 TL bedelle kurumsal kimlik çalışması ile ayrıca dava dilekçesinde belirttiği 81.700.81- TL ’lik kalıcı olmayan ekipman yatırımıyla toplamda 116.480,37- TL lik yatırım yaptırıldığı iddia edilerek 14.10.2010 tarihli ek protokol kapsamında davalı şirkete 150.000 -TL sabit yatırım bedeli ödendiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında mevcut bulunan akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresi 18.09.2015 tarihinde sona erecekken davalının Beyoğlu ….Noterliği’nin 18.01.2013 tarih ve … yevmiye no.lu ihtarı ile sözleşmeyi tek taraflı feshettiği ve 3. kişi dağıtım şirketi olan … firması ile yeni bir bayilik sözleşmesi akdettiği, davalının. 14.10.2010 tarihinde akdedilen protokol kapsamında 150.000 TL bedele karşılık gelmek üzere istasyonda yapılan inşaat faaliyetler ve gerekse istasyonun diğer ihtiyaçlar ve kurumsal kimliğin bütünlüğü kapsamında yatırım yapılmış olduğunun taraflarca kabul edilmektedir. …tarafından yapılan 150.000-TL yatırım değeri … ile davalı arasında imzalanan akaryakıt bayilik sözleşmesinin yenilenmesi ve yeniden taraflar arasında 5 yıllık yeni bayilik sözleşmesi imzalanması akabinde davalı tarafından bu bedelin ödenmeyeceğini …’in kabul ve taahhüt ettiğini, aksi bir durumda ise taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin süresi sonunda yenilenmemesi ve akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresi sona erdiğinde Davalının …ile olan bayilik ilişkisini feshedip yeni bir dağıtım şirketi ile bayilik sözleşmesi imzaladığında … tarafından yatırım bedeli karşılığı olarak harcanan 150.000 TL bedeli hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın nakden ve defaten …’e ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar bilirkişi kurulu davacı şirketin davalı şirketten 828.000,00 TL tutarlı kredi desteğine ilişkin talep edebileceği faiz tutarının 297.977,92-TL olduğu. Mahkemeniz tarafından, Akaryakıt Sözleşmesinin Davalı …. San. ve Tic. Ltd. Şti tarafından haksız olarak fesih edildiğinin kabul edildiğinden davacı yanın davalı yandan 267.110,45 TL kar mahrumiyeti talep edebileceği, belirlenmiş isede dosyamızdaki dava 210.025,00-Tl üzerinden açılmış olmakla bu miktar üzerinden hüküm kurmak gerekmiştir…”gerekçesi ile, İş bu asıl davanın kabulü ile 210.025,00-TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,Karşı davada da asıl ve ıslahla açılan davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı taraf vekilleri vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı – karşı davalı vekili istinaf dilekçesi ile, Davalı tarafın bayilik sözleşmesini haksız surette süresinden önce tek taraflı feshetmiş olması sebebiyle 24.01.2014 tarihli dilekçede açıklanan talep miktarlarına göre müvekkili şirketin uğramış olduğu zarar, ziyan, kar mahrumiyeti ve dilekçede belirtilen diğer alacaklarının tahsili istemiyle açılan dava ile davalı tarafın da maddi ve manevi tazminat talepli açtığı karşı davada, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/452 Esas sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucu asıl davanın kabulü ile 210.025,00.TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karşı davada asıl ve ıslahla açılan davanın reddine karar verildiğini, Davaya konu taleplerde, fazlaya ilişkin miktara yönelik dava ve talep hakları saklı kalmakla birlikte mahkemece tüm taleplerinin değerlendirildiği, ancak karar gerekçesinde talepler arasında yer alan cari hesap alacağına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadığını, mahkeme kararı bir bütün olduğundan, ileride kararın kesinleşmesi ile birlikte hak kaybına uğramamak adına eksik kalan bu husus yönünden karar gerekçesine yönelik istinaf incelemesi talebinde bulunma zorunluluğu doğduğunu, Diğer yandan, ilk derece mahkemesince verilen 27.12.2017 tarihli kararın hüküm fıkrasında; karşı davada asıl ve ıslahla açılan davanın reddine karar verilerek, 7 nolu bentte; “Karşı davada; davalı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla AAÜT gereğince takdiren 1.980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,” karar verildiğini, mahkemece karşı dava yönünden verilen karar esastan verilmiş bir red kararı olduğundan, hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, davalı/karşı davacı yanın işbu davada toplamda 223.593,52 TL maddi ve manevi tazminat talebi bulunduğunu, ilk derece mahkemesince karşı davasını kanıtlayabilecek hiçbir kanıt gösterilmemesi nedeniyle kanıtlanamayan karşı davanın esastan reddedilmesi dolayısıyla nispi vekalet ücreti yerine maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka ve yasal düzenlemeye aykırı olduğunu, Ayrıca ilk derece mahkemesince taraflarınca açılan asıl dava kabul edilmiş ise de kabul edilen 210.025,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğunu, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 210.025,00 TL bedelin 22.03.2013 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili talep edilmiş olup mahkemece kabul edilen alacağa yasal faiz işletilmesinin haksız, hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının karar gerekçesi ve karşı davanın reddi dolayısıyla hükmedilen vekalet ücreti ile asıl davada hükmedilen miktara işletilen faiz oranı yönünden hükmün kaldırılmasına, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı – karşı davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararında usul açısından eksiklikler bulunduğunu, Davacı-karşı davalının sözleşme boyunca sözleşmeyi benzin fiyatları açısından ihlal ettiği, mazot fiyatları açısından ise sözleşmeye uyulduğu ileri sürülmüşse de, bu hususun tam araştırılmadığını, zira mazot faturalarının celbi gerekirken, mazotta yapılan …+1 ihlali tam olarak tespit edilmediğini, bu yönde yeterli inceleme yapılmadığını, tarafların tüm kayıtları, davacının düzenlediği faturalar ile mazot maliyetleri tespit edilmediğini, Müvekkili kayıtları, davacı faturaları ve Tüpraş belgeleri birlikte değerlendirilerek, davacının asıl haksızlık ve sözleşmeye aykırılığı motorinde yaptığı değerlendirilerek, motorin fiyatlarının karşılaştırılarak …’ın davacıya Körfez satış fiyatı, davacının müvekkiline satış fiyatı (çıplak fiyatlar değerlendirilerek) ve müvekkilinin defterlerindeki alış rakamlarının da göz önünde bulundurularak motorin satışında sözleşmeye uyulup uyulmadığının kesin olarak belirlenmesi, uyulmadığı takdirde sözleşme süresince müvekkiline yapılan yüksek satış farkının ne olduğunun rakamsal olarak tespitinin yapılmadığını, zira müvekkili kayıtlarının kapsamlı ve çok fazla sayfalı olması nedeniyle yerinde incelenmesi talep edildiği, ancak bu husus yerine getirilmediği, eksik inceleme ile karar verildiğini, Benzin satışında sözleşmenin davacı tarafından ihlal edildiği kesinleşmiş olmakla birlikte, yine müvekkil kayıtları, davacı satış faturaları, … körfez çıplak satış bedelleri (üçlü inceleme) üzerinde inceleme yapılarak sözleşme süresince müvekkiline yapılan yüksek satış farkının ne olduğunun rakamsal olarak tespiti yapılmadığını, Bilirkişilerden ek rapor alınarak, sundukları beyanlar ve çek ödeme belgeleri incelenerek davacı tarafından verilmiş ve geri ödenmiş, paranın geri ödendiği, geri ödeme tarihleri, temerrüt şartları, ihtirazi kayıtsız paranın geri alınması, hukuksal müesseseleri değerlendirilerek sektörde transfer için yapılmış ödeme ve hibe ödemeler de değerlendirilerek, sektörel yorum yapılmadığı, faiz hesaplamasının gerekçesi kararda yer almadığı, maliyet hesabının hangi gerekçeye ve hangi usule göre yapıldığı itirazları olmasına karşın bu çelişkinin giderilmediği ve eksik soruşturma ile karar verildiğini, 150.000,00.TL nakit yatırım bedelinin değerlendirilmesinde ilk derece mahkemesinin tam değerlendirme yapmadığı, söz konusu yatırım bedelinin davacı tarafından talep edilemeyeceğini, bu bedelin … A.Ş tarafından davalı-karşı davacıya ödendiğinin ispat edilmesi gerektiğini, ayrıca bu sözleşmede geri ödeme şartının ikinci 5 yıl için yeni sözleşme yapılması şartına bağlandığı, bu şartın rekabet hukuku kurallarına aykırı olması sebebiyle sözleşmenin bu maddesinin geçerli olmadığını, zira rekabet kurulu kararlarının akaryakıt sektöründe dağıtıma ilişkin dikey anlaşmalar 5 yılı aşacak şekilde yapılmasının yasak olduğu, sözleşmedeki koşulunda bu sebeple anılan kurala aykırı olması sebebiyle geri ödeme talebinin yerinde görülmediği tüm raporlarda uzman bilirkişilerce ortaya konduğunu, bilirkişilerce bu konuda yapılan incelemede, bu yatırım bedelinin sözleşme ilişkisinin 5 yıl süreceği göz önüne alınarak yapıldığı ve erken sona erme halinde kalan süreye nisbetle yatırım bedelinin geri ödeneceği yönünde bir sözleşme hükmü bulunmadığı, bu konuda EPDK kararı olmasa da, akaryakıt sektöründe aksi sözleşmede belirtilmedikçe genel uygulama olarak bu maliyetin akaryakıt dağıtım şirketleri tarafından karşılandığı, bu sebeple de kurumsal kimlik malzemelerini ariyeten davacı-karşı davalıya verdiğinin kabulünün gerektiği, bunların zaten davacı envanterinde yer aldığı, bu tür yatırımların akaryakıt istasyonunun faaliyete geçebilmesi için sözleşme süresinden bağımsız olarak yapılması zorunlu yatırımlar olduğu, bunların başka istasyonlarda kullanılabileceği, nedeniyle bu bedelin davalıdan talep edilmesinin ilgili düzenlemelere, aradaki sözleşmelere ve genel sektör uygulamalarına uygun olmadığı, ilk derece mahkemesince bu görüşlere itibar edilmesi gerekirken hatalı karar verilmiş olup bu sebeple kararın kaldırılması gerektiğini, … Ltd. Şti.’ne sağlanan kredi desteğinin maliyet hesaplamasının yasal olarak yapılmadığı, maliyet hesabı teknik olarak kararda yer almadığı, mahkeme aşamasında açıklığa kavuşturulamadığını, Davacı tarafından sözleşmeye göre verildiği iddia edilen bu talebin, verilen kredi değil, kredinin bir maliyete yol açmasından kaynaklı kayıp olduğu açıklanmış olup, ancak bu kredinin sözleşmenin 5 yıldan az sürmesi halinde verilen krediye ilişkin bir maliyet talep edileceğine ilişkin hüküm bulunmadığı, bunun için talep edilemeyeceği, zira dağıtıcı firmaların sözleşme çok kısa sürse de bu tür desteklerde bulunduğunun görülmekte olduğu açıkça ifade edilmiş olup, bu tür ödemelerin maliyetinin geri istenemeyeceği sektörde bilinen ve taraflarca da bu şekilde kararlaştırılan bir uygulama olduğunu, Davacı tarafından müvekkiline verilen ve bilirkişi raporları ile de tespit edildiği üzere belirlenen 828.000-TL’nin davacı-karşı davalıya ödendiğini, geri ödeme tarihlerinin dosyaya sunulduğunu, bu konuda davacının kabulünün de bulunduğunu, davacının ödemede bulunulmadığı iddiasında olmadığını, bu yapılan ödemeleri kabul eden davacının maliyet talep etme hakkının olmadığı gibi ödeme yapıldığında ihtirazi kaydı da bulunmadığını, Sektörel inceleme ve akaryakıt piyasasında bu tür ödemelerin veya eskiden olduğu gibi intifa kaydı koşulunun sebebinin, toptan akaryakıt firmalarınca istasyonda kendi ürünlerinin satışını sağlamak olduğunu, bu sebeple sözleşmenin yapılması için verilen ve geri ödemesi yapılmış paranın maliyetinin talebinin yasal olmadığını, Maliyet hesabı yapan bilirkişilerin maliyet hesabı yönteminin de anlaşılamadığını, raporda yer alan 297.977,92- TL’nın hangi tarihlere göre hesaplandığı, davacı tarafından verilmiş paranın geri ödendiği, geri ödeme tarihleri, temerrüt şartları, ihtirazi kayıtsız paranın geri alınması, hukuksal müesseseleri de değerlendirilerek bir hesaplama yapılması gerekirken ilk derece mahkemesince bu belirsizliğin giderilmediğini, bu nedenle reddi gereken maliyet hesabı alacağına ilişkin incelemenin eksik yapıldığını, Otomasyon bedelinin de istenemeyeceğini, nedeninin de davacının Wireles sistemi kurmak varken, diğer sistemi kendisinin seçtiği, Wireles sistemi ile kurulan otomasyonun söküp götürülmesinin maliyetinin olmadığı, bu tercihten dolayı da davacının talepte bulunamayacağı bu talebe ilişkinde mahkemece bir karar verilmediği, davacının talep edemeyeceği kararda yer alması gerekirken eksik inceleme yapıldığını, Davacı – karşı davalının kar mahrumiyeti hesaplamasının da bilimsel anlamda yapılmadığını, tüm bilirkişi raporlarında ortaya çıkartıldığı üzere davacı-davalı şirket tarafından müvekkili ile aralarındaki sözleşmeye uymadığı 193.593,52-TL haksız kazanç elde ettiği raporlarla tartışmasız ortaya konmuşken karlılık hesabında müvekkiline gerek benzin gerekse mazot karlılık miktarları hatalı olarak hesaplandığı, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının kendi beyanı ile sabit olduğu üzere mazot ve benzin fiyatlarında, navlun bedel, depo kirası, diğer maliyetler gibi kabul rakamlarının hesaba katılması gerektiğini, bu sebeple karlılık hesabının hatalı yapıldığını, bilirkişi raporlarında birim fiyat belirlenirken …’ın dağıtım şirketlerine rafinerilerden ve bağlı olduğu terminallerden tüm dağıtım şirketlerine sabit rafineri satış fiyatına ÖTV, gelir payı, harici depo primi/servis bedeli (terminaller kapsamında farklılık gösterir) ve KDV ekleyerek yürürlük tarihi belirleyip liste satış fiyatı üzerinden ürün satışı gerçekleştirildiğini, bu liste fiyatının peşin alımlarda dönemsel olarak farklılık gösteren cüz’i miktarda iskonto ile uygulandığını, hatta belirli tonajlar üzerinde dağıtım şirketlerine prim ödemeleri yapıldığını, bu şekilde belirlenen fiyat üzerinden tarafların anlaştıkları Motorinde …+1 ve benzinde … Kar marjının % 50’si iskonto oranlarının uygulanıp uygulanmadığının davacının …. alış faturaları ve davalıya (Bayi’e) satış faturaları karşılaştırılarak bu tespitin yapılabileceği açıklandığını, bu hususlar göz önüne alınarak karlılık için belirlenen miktar tespit edilmesi gerektiğini bu nedenle eksik inceleme yapıldığını, Yine davacının kar mahrumiyeti talep edebilmesi için sözleşmenin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedilmemiş olması gerektiğini, tüm dosya kapsamından görüleceği üzere sözleşme davalının müvekkiline sözleşmeye aykırı fiyatla fatura tanzim ederek, gerçek fiyatları gizleyerek hileli olarak yüksek kar elde ettiği, müvekkili aleyhine sebepsiz zenginleştiğinin ortaya çıktığını, Bilirkişiler tarafından da tespit edildiği üzere müvekkili şirketle davacı arasında yapılan sözleşmenin ana unsuru olan “KAR ETMEK” şartının, davacı tarafından ihlal edilerek sözleşme çekilmez hale geldiği ve haksız kazanç temin eden davacının müvekkili zarara soktuğunu, bu sebeple de sözleşmenin müvekkili tarafından feshedilmesinin haklı nedene dayandığını, Müvekkilinin sözleşme ayakta kaldığı sürece haksız kazanç elde eden davacı-karşı davalıdan talep edebileceği zararı 193.593,52-TL olarak hesaplandığını, bu zararın müvekkilinden gizlenerek müvekkilinin hile ile sözleşmeyi devama zorlandığını, bu durum fark edildiğinde sözleşme feshedildiğini, haklı nedenle sözleşmenin feshedilmiş olduğunun İlk derece mahkemesince yok sayıldığı ve kararda bunun aksi görüş sunulmasına rağmen gerekçesi yazılmadığını, kararın hukuka ve kanuna aykırı verildiğini, Dosyadaki bilgi ve belgeler ile vakıa tespitleri arasında çelişki bulunmasına rağmen bilirkişi raporlarının tamamında sözleşmenin ihlal edildiği bu sebeple de davalının sözleşmenin çekilmez hale gelmesi nedeniyle sözleşmeyi haklı nedenle feshetmiş olduğunun ortaya konulmasına rağmen mahkemece hiçbir gerekçe ortaya konulmaksızın, bilirkişi raporlarının arasındaki çelişkiler var ise bunları gidermeden sözleşmenin haksız feshedildiği sonucuna varması ve feshin hangi nedenle haksız feshedildiğinin gerekçeden anlaşılamaması kararın hukuka ve usule aykırı olduğunu göstermekte olduğunu,Mahkemece kararın gerekçesinde yer alan tazminatın hangi talebe ilişkin olduğu açıklanmadığı genel olarak tazminat dendiğini, ancak mahkeme kararlarının açıklık arz etmesi ve HMK 297/2 .maddesinde yer aldığı üzere “(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” amir hükmüne göre yazılması gerektiğini, ilk derece mahkemesince verilen kararın amir hükme aykırı olduğunu, Müvekkilinin sözleşmenin ihlalinden dolayı 193.593,52-TL zarara uğratıldığı gerçeği ve tespitinin kararda tartışılmadığı, uğranılan bu zarara müvekkilinin neden ve hangi yasal gerekçe ile katlanması gerektiğinin karara aksetmediği, bilirkişi raporlarında yapılan hesaplamada davacının müvekkilini sözleşme süresi boyunca zarara uğrattığı, haksız kazanç sağladığı bunun miktarının 193.593,52-TL olduğunu ortaya koymasına karşın ilk derece mahkemesinin bu talepleri reddetmesinin haksız olduğu gibi, red gerekçelerinin de kararda yer almadığını, bu sebeple de kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu talebin sözleşmenin haklı nedenle feshi sebebi olsun veya olmasın müvekkilinin sözleşmeden dolayı haksız yere uğradığı zarar olması nedeniyle lehine hüküm kurulması gerekirken bu konuda aksi karar verilmesinin hatalı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi soncu kaldırılmasına, davacının davasının reddine, karşı davanın kabulüne, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/452 Esas 2017/1051 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Asıl dava akaryakıt bayilik sözleşmesinin süresinden önce haksız feshi nedeniyle uğranılan zararın ve kar mahrumiyeti alacağının tahsili, karşı dava ise taraflar arasındaki akaryakıt bayilik sözleşmesinde öngörülen satış fiyatlarına uyulmaması nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle feshi ile fazla ödenen bedelin tahsili ile manevi tazminat talebine ilişkindir.Asıl davada davacı taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin süresinden önce davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini, sözleşmenin 5 yıl süreceği inancı ile davalı tarafa işletme finansman kredisi, sabit yatırım, kurumsal kimlik, otomasyon ve malzeme yatırımı yapıldığını, sözleşmenin süresinden önce haksız feshi nedeniyle kar mahrumiyetine uğradığını belirterek, cari hesap alacakları, kar mahrumiyeti alacakları ile finansman kredisinden kaynaklı faiz ve sabit yatırım nedeniyle alacaklarının doğduğunu bunların tahsilini talep etmiş, karşı dava da ise karşı davacı akaryakıt bayilik sözleşmesinde öngörülen …satış fiyatı üzerine dağıtıcı firmanın kar marjı oranının eklenmesi suretiyle bulunacak miktarın üzerinde akaryakıt satışı yapıldığını bu nedenle dağıtıcı firmanın sözleşme şartlarına uymadığını, sözleşmenin kendileri tarafından haklı nedenle feshedildiğini belirterek sözleşmede öngörülen satış fiyatı üzerinde miktar belirlenerek fazla tahsil edilen bedelin tahsilini talep etmiş, mahkemece ispatlanamayan karşı davanın reddine, asıl davanın kabulüne karar verilmiş, taraflar iş bu karara karşı yukarıda belirtilen gerekçe ile istinaf başvurusunda bulunmuştur.Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nin 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gerekir.Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasındaki bağ görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Kararın nasıl yazılacağı konusundaki şekil 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde gösterilmiş olup, bunlar arasında en önemlilerinden biri de kararların gerekçeli olmasıdır. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır. Mahkeme kararının gerekçeli olması hususu 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde belirtildiği gibi aynı zamanda Anayasa’nın 141. maddesinin de amir hükmü gereğidir. Bu nedenlerle; mahkeme kararları tarafların iddia ve savunmalarının özetini, tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri mutlaka kapsamalıdır. Ayrıca gerekçede tarafların taleplerinin her biri hakkında değerlendirme yapılmalı, taleplerinin her biri hakkında ayrı ayrı bunların neden kabul edildiği veya edilmediği belirtilmelidir. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir.Gerekçesiz bir kararın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukukî gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Bölge Adliye Mahkemesinin hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi halde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere tarafların mahkemece hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilmeleri ve Bölge Adliye Mahkemesinin kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi ancak kararın gerekçeli olmasıyla mümkündür. Gerekçesi olmayan ya da görünürde gerekçeli olan kararların Bölge Adliye Mahkemesince denetimi yapılamaz.Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.Bu genel açıklamalar ve ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunmuştur. Mahkemece davalının yetki itirazı konusunda her hangi bir değerlendirme yapılmamıştır.Yine asıl davada davacı vekili, bayilik sözleşmesinin haksız feshi ile süresinden önce sona ermesi nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalıya verilen finansman kredisi, sabit yatırım, kurumsal kimlik, otomasyon ve malzeme yatırımından kaynaklı zararının, kar mahrumiyeti kaybının ve cari hesaptan kalan bakiye alacağının tahsilini talep etmiş, mahkemece sadece davacının davalıya sağladığı kredi desteğine ilişkin talep edebileceği faiz tutarının dava değerinden fazla olduğundan bahisle asıl davanın kabulüne karar verilmiş, davacının diğer talepleri konusunda her hangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Oysa davada davacı kısmi dava açarak finansman desteği nedeniyle uğranılan kredi maliyetinden kaynaklı zarardan şimdilik 25.000 TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davada talep edilen miktarın kalan kısmı diğer tazminat ve cari hesaptan kalan bakiye alacak istemlerinden kaynaklanmaktadır. Mahkemece asıl davada davacının diğer talepleri konusunda her hangi bir değerlendirme yapılmaksızın sadece finansman desteği nedeniyle uğranılan kredi maliyetinden kaynaklı faiz alacağının dava değerinden fazla olduğu tespiti ile bu alacak kalemi yönünden talebi aşacak şekilde kabul kararı verilmesi hatalı olmuştur.Mahkeme asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verirken bayilik sözleşmesinin haksız feshedildiği kabulüne dayanmış ise de, söz konusu bayilik sözleşmesinin feshinin neden haksız bulunduğuna ilişkin her hangi bir değerlendirme yapmamıştır.Asıl davada davacı ihtarname göndererek iddia ettiği alacaklarının ödenmesini talep etmiş ve davada davaya konu alacaklarına temerrüt tarihinden itibaren faiz uygulanmasını istemiştir. Mahkemece davalının temerrüde düşüp düşmediği, davacının temerrüt tarihinden itibaren faiz talep edip edemeyeceği konusunda her hangi bir değerlendirme yapılmadan dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmiştir.Şu durumda mahkemece yapılacak iş; tüm deliller, iddia ve savunma birlikte değerlendirilerek, özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 27 ve 297. maddeleri kapsamında tarafların tüm iddia, savunmaları ve taleplerini karşılar şekilde gerekçe oluşturularak, vardığı yargıyı içerir ve denetlenebilir hüküm kurmak olmalıdır.Bu itibarla, denetime elverişli usulün aradığı niteliklere haiz bir kararın bulunması istinaf incelemesinin yapılabilmesinin ön şartı olup bu nitelikte olmayan bir kararla ilgili olarak istinaf denetim ve yargılaması yapılarak bir hüküm verilemesi mümkün olmayacağından, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulü ile mahkemenin kararının kaldırılarak, HMK’nin 294 ve devamı maddelerine uygun olarak gerekçeli karar yazılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Tarafların istinaf başvurularının KABULÜ ile; 1-İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/12/2017 tarih ve 2014/452 Esas – 2017/1051 Karar sayılı kararının HMK’nun 297/1-c, 2, 355 ve 353/1-a6 maddeleri uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından yatırılan 98,10’ar.TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, istinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harçlarının talep halinde yatıran tarafa iadesine, 3-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 28/06/2019 tarihinde HMK 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.