Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/777 E. 2019/668 K. 08.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/777
KARAR NO : 2019/668
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/03/2018
DOSYA NUMARASI : 2016/747 Esas – 2018/217 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/05/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, taraflar arasında devam eden ticari ilişki sebebi ile davalı yanın müvekkiline 16.06.2016 rapor tarihli cari hesap ekstresine göre 139.577,04-TL borcu bulunduğunu, işbu bakiye borcun müvekkilin tüm şifahi ihtarlarına rağmen ödenmediğini, borcun ödenmemesi üzerine; İstanbul …. İcra Müdürlüğü’ nün … E.Sayılı dosyasından bakiye alacak olan 139.577,04 TL için icra takibi başlatıldığını, fakat davalı şirketin aleyhine başlatılan icra takibine rağmen 24.06.2016 tarihinde, dosyaya hiçbir belge sunmaksızın muaccel bir borçları olmadığından bahisle itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalı yanın itirazının haksız ve mesnetsiz olduğunu, icra takibine yapılan itirazın yalnızca süre kazanmak amaçlı, hukuki dayanaktan yoksun bir itiraz olduğunu, gönderilen ödeme emrinde faiz istenilmemesine rağmen tarafça talep edilmeyen faize dahi itiraz edildiğini, bu haliyle de davalı borçlunun açıkça süre kazanmak için bu itirazı yaptığını, ticari defterler incelendiğinde haklılığın sübuta ereceğini belirterek icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına, davalı borçlunun alacağın % 20′ sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı şirket yetkilileri tarafından müvekkil şirkete gönderilen son e-maillerin bulunduğunu, yazışmalar ve daha önce sunulan yazışmalardan anlaşılacağı üzere davacı ile davalı arasında 180 gün vadeye ilişkin anlaşma bulunduğunu, ticari defter ve kayıtların da 180 gün vadeli ilişkiyi doğruladığını, beyanların gerçek ve samimi olduğunu, müvekkilin ticari kayıtlara ve davacı ile arasındaki teamül, yazışma ve uygulamalara uygun şekilde takip tarihinden sonra da vadesi geldikçe ödeme yaptığını, bu zaman kadar icra takibinden sonra da vadesi geldikçe ödeme yaptığını, bu zamana kadar icra takipten sonra da vadesi gelen 106.594,26-TL’nın ödendiğini, dekontların sunulduğunu, bu ödemelerin de davacının maillerinde talep ettiği vadeler doğrultusunda yapıldığını, ödenmeyen 32.982,78-TL bakiyenin de yıl sonuna kadar kapatılacağını, kalan bakiye gösteren cari hesap kaydının da ekte olduğunu, davacının takip tarihi itibari ile muaccel bir borcu bulunmadığını, davacının davasının hukuksal dayanağı bulunmadığını belirterek, davanın ve talep edilen icra inkar tazminatının reddine, davacı aleyhine alacağın % 20′ sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 13/03/2018 tarih 2016/747 Esas – 2018/217 Karar sayılı kararında; “… Açılan davanın cari hesap alacağının tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, taraflar arasındaki faturalardan kaynaklı ticari borç-alacak ilişkisinde faturaların 6 aylık vadelerle ödenmekte olduğu, dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin nizalı olmadığı, uyuşmazlık konusunun faturaların 6 aylık vadelerle ödenmekte olması nedeniyle takip tarihi itibariyle davacının cari hesap alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı, taraf defterleri ve cari hesap ekstreleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda her ne kadar takip tarihi itibariyle davacı 139.577,04-TL alacaklı gözükse de davacının kendi kabulünde olduğu ve ayrıca defter ve ekstrelerine yansıdığı şekilde vade tarihlerinin kendisince bilindiği, bu konuda taraflar arasında süregelen ticari teamülün var olduğu zaten takipten sonra da bu vade tarihlerine göre fatura alacaklarının da ödendiği, ticari teamüde göre davalının yükümlülüklerini ifa etmekte olduğu…”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, Kötü niyet tazminatı talebi yönünden şartları oluşmadığından talebin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinde alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, işbu bilirkişi raporuna itiraz edilmesine rağmen, itirazlarının hiçbiri nazara alınmadan yeni bir bilirkişi raporu tanzim edilmeden dosyanın karara çıkarıldığını, Bilirkişi raporunda vadenin kabul edildiği, “yaklaşık” olarak 6 aylık bir vade ile ödemenin yapıldığının tespit edildiğinin yazıldığını, ancak bu hususların hiç bir şekilde temellendirilemediğini, müvekkili şirket muhasebesi tarafından gönderilen muavin defterinin de bilirkişi tarafından kasıtlı veya sehven üzerinde oynama yapılarak rapora yansıtıldığını,Harici olarak alınan bilirkişi raporunda, Yeminli Mali Müşavir … yaptığı incelemede mahkemece alınan bilirkişi raporunun tam aksine faturalarda, muavin defter ve diğer ticari defterlerde vadeyi gösteren bir kaydın bulunmadığını ve özellikle ödemelerin belli bir vadede yapılmadığını hatta ödeme sürelerinin 14 ila 229 gün aralıklarla farklı farklı vadelerde yapıldığının tespit edildiğini, İşbu bilirkişi raporlarında farklılıkların olması nedeniyle, bu çelişkilerin ortadan kaldırılması için yeni bilirkişi incelemesinin gerektiğini, Vade hususunun ancak yazılı delil ile ispatlanmasının gerektiğini, ticari defterlerin tek başına yeterli delil olmadığını, müvekkilinin vadeyi kabul ettiğini ispatlar hiç bir belgenin olmadığını, (Yargıtay 11. HD 2015/10036E. – 2016/6781K.) Kabul anlamına gelmemek ile birlikte müvekkiline yapılan ödemelerin de tam altı 6 aylık vadelerle de yapılmadığını, bu hususun da ilk derece mahkemesinde alınan raporda fatura ödemelerinin yaklaşık 6 aylık vadeler ile yapıldığı tespitinin mevcut olduğunu, yerel mahkemesinin işbu hususun gerekçeli kararında yaklaşık kelimesi çıkarılarak sanki tüm ödemelerin tamamının 6 aylık vade içerisinde yapıldı gibi yansıttığını, Yargıtay kararında da yaklaşık vadeler ile yapılan ödemelerin kesin vade olarak da kabul edilemeyeceğini, Yerel mahkeme tarafından alınan bilirkişi raporunda takip tarihi itibarı talep edilen 139.577,04-TL borçlu olduğunun tespit edildiğini, bilirkişinin de asli görevinin bu hususu tespitten ibaret olduğunu, davacı tarafın davanın hiçbir aşamasında vade hususunu kabul etmemiş olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin, gerekçeli kararında ‘6 aylık vadenin davacının kabulündedir’ denildiğini, hiç olmayan bir beyanın varmışcasına gerekçe tanzim ettiğini, davacı tarafın yalnızca itirazın iptali davası devam ederken davalı yanca takip çıkışı miktarının dava sonuçlanmadan müvekkili şirkete parçalı bir şekilde ödendiği hususunun kabul edildiğini beyanla istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin kaldırılmasını, yeni bilirkişi raporu alınmasını, yapılacak inceleme sonucunda icra dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin devamını, alacak likit ve davalı borçlu da itirazında haksız ve kötü niyetli olduğunu, alacağın %20′ sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkumiyetini, dava açıldıktan sonra yapılan ödemelerin icra dosyası kapak hesabında dikkate alınmasına yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında cari hesap ekstresi bakiye alacağı açıklamasıyla yapılan ilamsız icra takibine itirazın iptaline ilişkindir. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu taraflar arasında vade uygulaması olup olmadığı, bu anlamda davacının ilamsız icra takip tarihi itibariyle alacağını talep etme koşullarının oluşup oluşmadığı (alacağın muaccel olup olmadığı) noktasındadır. Taraflar arasında yürütülen ilişkiye dair tüm evrak getirtilmiş olup, tarafların ticari defter ve kayıtları ile dayanak belgeler bilirkişiye incelletirilmiştir. Davacının defterlerinde davalı hesabında işlemlerin 180 gün (6 ay) vadeli olarak kaydedildiği, davalının da ödemelerini bu şekilde kambiyo senetleri dahil vadeli olarak yaptığı, takip tarihi itibariyle davacının takibe konu tutar 139.577,04 TL kadar alacaklı olduğu, davalının ticari defterlerinin de bunu teyit ettiği, fakat davalının takip tarihi itibariyle cari hesap açığını oluşturan faturalardan kaynaklanan borcun taraflar arasında yürütüldüğü şekliyle vadelerinin dolmadığı, davalının takip tarihinden sonra vadeleri dolan alışlarının karşılığı emtia bedellerini ödediği, davacının daha önce davalının 6 ay vadeli mal alış ve ödemelerini kabul ettiği ve bu doğrultuda işlem yaptığı, davalı adına düzenlenen faturalarda vade bölümünün yer aldığı ve yaklaşık 6 aylık vadelerin davacı tarafından faturalara işlendiği, oluşan bu teamül karşısında takip tarihi itibariyle bu ticari teamülden ayrılmayı gerektiren bir olgunun iddia ve ispat edilmediği anlaşılmaktadır. Davacı bilirkişinin evraklar üzerinde oynama yaptığını öne sürmüş ve gerçek ticari evrak diyerek bir kısım kayıtlar sunmuşsa da bunların bilirkişinin incelediği evraktan farklı kısmının ne olduğu anlaşılamamaktadır. Davacı taraf taraflar arasında vade konusunda bir anlaşma ve teamül olmadığını öne sürmektedir. Taraflar arasındaki e.posta yazışmalarında davacının davalıya peşin ve 180 gün vadeli olmak üzere fiyat teklifleri verdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasındaki ticari satış ilişkisinin 180 günlük vadelerle ödenmesi konusunda bir anlaşma olduğu kabul edilmelidir. Var olan fakat muaccel olmayan alacağa yönelik davalı borçlu aleyhine yapılan ilamsız icra takibine itiraz haklıdır. Davacı vekili istinaf safhasında 04/05/2018 tarihli harici bir mali müşavirlik raporunu dosyaya sunmuştur. Raporda taraflar arasında davacı tarafından davalı adına düzenlenen faturaların ödenmesiyle ilgili belirlenmiş bir vadenin olmadığı ifade edilmiştir. Bu delil, HMK’nın 357/1.maddesi uyarınca geçerli olmayıp eldeki davanın istinaf incelemesine esas tutulamaz.Sonuç olarak; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde, dosya kapsamına, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından ve kamu düzenine aykırılıkta görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 08/05/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.