Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/718 E. 2019/635 K. 02.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/718 Esas
KARAR NO : 2019/635 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2011/706 Esas 2017/430 Karar
TARİH : 27/04/2017
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 02/05/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalının, müvekkili ile arasında ticari ilişkisi olan ve müvekkilinin üreticisi olduğu yangın güvenlik sistemlerini ve yangın söndürme cihazlarını satın alarak kullanan bir firma olduğunu, faturalardanda anlaşılacağı üzere, davalının müvekkili firmadan yangın söndürme ve güvenlik malzemeleri satın aldığını ancak fatura bedellerini ödemediğini, bu alacağın tahsili için Tuzla İcra Müdürlüğü’ nün …Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, davalının icra takibine haksız ve mesnetsiz olarak itiraz ettiğini, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, itirazın iptali ile durdurulan takibin devamına, %40’dan az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafından müvekkili adına düzenlenmiş faturaların taraflar arasında bir ticari ilişki olduğunu kanıtlayıcı niteliği bulunmadığını, müvekkilinin davacı firmaya borcu olmadığını savunarak, haksız açılan davanın reddine, davacı tarafın takipte kötü niyetli olduğundan %40 dan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 27/04/2017 tarih 2011/706 Esas 2017/430 sayılı kararında;”Taraflar arasındaki uyuşmazlık icra takibine konu faturalardan dolayı mal tesliminin yapılıp yapılmadığı, bu fatura ve irsaliyelerin davalıya tebliğ edilip edilmediği, başka bir anlatımla davalının hakkındaki icra takibine itirazında haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki bu uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişilerden alınan denetime elverişli rapor içeriğine göre faturaların dayanağı sevk irsaliyelerinde malı teslim edenin bir kısmında ad soyad bulunmadığı, bir kısmında sadece imza olduğu, bazılarında da imzada bulunmadığı görülmüştür. Davalı şirketin çalışan personel listelerinin yapılan incelemesinde davacı şirketin ibraz etmiş olduğu irsaliyelerin bazılarında ismi bulunan … personel listesinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalı şirketin 2010 yılı haziran-aralık aylarına ilişkin BS formlarında davacı şirkete ilişkin herhangi bir fatura bildirmediği saptanmış, BA Formlarına göre taraflar arasındaki temel ticari ilişkiye göre davacı şirketin son fatura tarihi olan 01/09/2010 tarihinden itibaren cari hesap bakiyesi 20.000 TL alacaktan 30/09/2010 tarihinde yapılan 17.170,56 TL nin tenzili ile 2.829,44 TL alacaklı olduğunun hesaplandığı, davalı şirketin BA formlarında bildirmediği ve davalıya tebliğ edildiği ispatlanamayan 01/09/2010 tarih ve 21088 nolu fatura tutarı olan 3.679,24 TL tutarlı faturanın davacı şirket alacağından çıkarılması neticesinde davacı şirketin davalı şirketten takip tarihi itibari ile alacağının bulunmadığının tespit edildiği, bilirkişi tarafından yapılan bu hesaplamanın mahkememizce de uygun bulunduğu ve bu raporun denetlemeye elverişli olduğu …”gerekçesi ile, Davanın reddine, davalının icra inkar tazminatı talebinin yerinde olmadığına karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının hukuka ve hakkaniyete aykırılık taşıdığını, Müvekkilinin satmış olduğu mallara karşılık ödemesi yapılmayan 6 adet faturadan kaynaklı olarak davalı-borçlu şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalı-borçlunun itirazı üzerine takibin durduğunu, işbu itirazın iptali sebebiyle açılan davada davanın reddedildiğini,Sarih bir şekilde hatalı ifadeler içeren ve kök raporla karşılaştırıldığında karşıt olan ek bilirkişi raporu ile hüküm kurulmuş ise de, tüm dosya kapsamı ele alındığında müvekkilinin davalı şirketten alacağı olduğunun birçok kez ortaya çıktığını, Taraflar arasında önceden süregelen ticari ilişkinin mevcut olduğunu, Taraflar arasında, davaya konu faturalardaki mallar haricinde başkaca mal satımının olduğunu, konuyla ilgili iki adet çeke dayalı olarak Tuzla İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyası ile davalı şirket aleyhine icra takibi başlatılıp, hacze gidildiğini, davalı tarafından ödeme yapılarak icra dosyasının infaz edildiğini,Yine aynı borçlu hakkında 3 adet kambiyo senedine dayalı olarak Kadıköy…. İcra Müdürlüğünün… E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve davalı tarafından ödeme yapılarak icra dosyasının infaz edildiğini, Talimatla alınan 21/01/2013 tarihli bilirkişi raporunda, 2010 ve 2011 yılı kapanış kayıtlarında davalının borçlu olduğu, taraflar asında ticari bir ilişkinin bulunduğu, davalıya tanzim edilmiş faturaların ticari defterlere kaydedildiği sebepleriyle icra takibi tarihi itibariyle müvekkilinin davalıdan 20.000 TL alacaklı olduğunun belirtildiğini, 31/05/2012 tarihli bilirkişi raporunda; “…davalı tarafın inceleme günü hazır bulunmaması ve ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmemiş olmasından bahisle tarafların muavin kayıtları ve alt hesaplarının karşılaştırılması yapılamamış, talimat ile alınan bilirkişi raporunda davacının 2010-2011 yıllarına ait ticari defterlerin açılış tasdiklerinin zamanında yaptırıldığı, yevmiye defterlerinin kapanış tasdiklerinin yaptırılmadığı belirtildiğinden 6102 sayılı TTK’nın 64. maddesi hükümlerine göre sahibi lehine takdiri delil olma özelliğine sahip olduğu, aralarındaki temel ticari ilişki nedeniyle davacı firmanın cari hesap bakiyesi olan 20.000 TL alacaklı bulunduğu” ifade edildiğini, Konuyla ilgili olarak Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 06.12.2016 tarih ve 2015/5725 E. – 2016/5300 K. sayılı ilamı ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 23.01.2017 tarih ve 2016/4087 E. – 2017/261 K. sayılı ilamı bulunduğunu, Alınan 2 adet bilirkişi raporu sonrasında, yerel Mahkemenin 12.12.2013 tarihi ara kararı uyarınca faturaların ve sevk irsaliyelerinin okunaklı ve onaylı suretlerinin sunulması, sevk irsaliyelerinde belirtilen malların kimlere teslim edildiği konusunda beyanda bulunulması hususunda süre verildiği, ayrıca 01.10.2015 tarihli ara karar ile de Tuzla Vergi Dairesine müzekkere yazılarak davalının 2010 yılıın 6-12 arasındaki aylara ait BA ve BS formlarının istenmesine, Tuzla SGK’ya müzekkere yazılarak davalının 2010 yılının 6-12 arasındaki aylara ait çalışanlarının isimlerinin bildirilmesinin istenmesi amacıyla müzekkereler yazılmasına karar verildiğini, Müzekkere cevapları uyarınca alınan ek bilirkişi raporunun kök rapordan karşıt bir şekilde hatalı sonuca gidilmesi neticesinde yerel mahkemenin yalnızca ek raporu hükme esas almasının hukuka aykırılığı, buna rağmen tüm dosya kapsamı ele alındığında müvekkilinin alacaklı olduğunun sabit olduğunu, Ek bilirkişi raporunda müvekkilinin 2.829,44 TL alacaklı olduğunun belirtildiği ve hatalı sonucun mahkemece hükme esas alındığını, Müvekkilinin davalı ile ticari iş ilişkisinin olduğu daha önce de davalıya mallar sattığı, bu hususta cari hesap kayıtları olduğu, her ne kadar bilirkişinin, davalı tarafça yapılan ödemeyi icra takibine konu fatura meblağlarından düşmüş ise de raporda yer alan tabloda 2010 yılı hesap açılışında davalının müvekkiline 80.443,84 TL tutarında borcu olduğu, 2011 yılı hesap açılışında ise 39.781,80 TL borcu olduğu hatta icra takip tarihi olan 04.05.2011 tarihi itibariyle de 20.000 TL borcu olduğunun belirtildiğini, yapılan ödemenin icra takibine konu faturalar öncesinde yer alan borca istinaden ödendiği ek raporda yer verilen tabloda dahi bariz bir şekilde anlaşılmakta iken kök rapordan tamamen farklı bir sonuca varıldığını, mahkeme tarafından da ek rapor bir bütün olarak ele alınmayıp hatta incelemeye bile gerek duyulmayıp sonuç kısmı hükme gerekçe olarak yer verildiğini,Tuzla Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen davalıya ait 2010 yılına ait 6-12 arasındaki aylara ait BS formlarında müvekkili adı yer almaz iken BA formlarında, 2010 Haziran ayında davalının müvekkilden KDV hariç 25.189 TL bedelli mal aldığı, 2010 Temmuz ayında davalının müvekkilden KDV hariç 6.606 TL bedelli mal aldığı, 2010 Ağustos ayında davalının müvekkilden KDV hariç 16.853 TL bedelli mal aldığının görüldüğünü, İhtilafa konu faturalardan 2010 Eylül ayına ilişkin 2188 no’lu 01.09.2010 tarihli 3.679,24 TL tutarlı 1 adet faturanın ise BA formlarında bildirilmediğinden hesaplama dışı tutularak 20.000 TL – 3.679,24 TL (Eylül ayı faturası) – 17.170,56 TL (Yukarıda değinildiği üzere davalı tarafça yapılan ödeme) = 849,80 TL davacı şirketin borçlu olacağının ifade edildiğini, Müvekkilinin defter kayıtları ile davalının BA formundaki kayıtlar birbirini teyit etmesine rağmen bilirkişi raporunda müvekkilinin borçlu çıkarıldığını, 2010 Eylül ayına ilişkin faturanın davalının BA formlarında yer almaması yasal zorunluluk taşımadığından Eylül ayına ait faturada yer alan malların davalı firmaya teslim edilmediğine de karine teşkil edemeyeceğini, söz konusu faturanın KDV hariç bedeli 3.118 TL (KDV dahil 3.679,24 TL) olması sebebiyle davalının işbu faturayı BA formunda bildirmesinin hukuken zorunlu olmadığından müvekkilinin işbu faturadan kaynaklı alacağının olmadığına da karar verilmesinin hukuken mümkün olmadığını, Davalının BA formları ile müvekkilinin ticari defter ve kayırlarının birbirini tutması sebebiyle davalının işbu faturaları ticari defter ve kayıtlarına da işlediğini, söz konusu faturalar davalıya tebliğ edildiğinde de 8 günlük yasal süre içerisinde itiraza uğramamış olup konuyla ilgili olarak Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 15.01.2015 tarih ve 2014/3764 E. – 2015/180 K. sayılı ilamı bulunduğunu,Taraflardan birinin ticari defter ibrazından kaçınmış olması ve faturaya itirazda bulunulmamasına ilişkin Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2017 tarih ve 2016/2630 E. – 2017/258 K. sayılı ilamı bulunduğunu,Ayrıntılı olarak belirtilen açıklamalar uyarınca tüm dosya kapsamı ele alındığında müvekkilinin davalı şirketten icra takibine konu faturalar uyarınca alacaklı olduğu ortada iken, ek bilirkişi raporunun kök rapor ile birbirine tamamen karşıt olması, ek rapordaki incelemeler dahi müvekkilinin haklı olduğunu göstermekte iken sonuç kısmında hataya düşülmesi ve yerel Mahkemenin de gerekli incelemeyi yapmadan ve dosyada yer alan diğer tüm delil ve alınan bilirkişi raporlarını göz ardı ederek yalnızca ek rapordaki hatalı sonuç esas alınarak hüküm vermiş olmasının yasa ve usule aykırılık teşkil ettiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2011/706 Esas 2017/430 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.Dava, faturaya dayalı takibe itirazın iptali davasıdır. Davalı savunmasında takip dayanağı faturaların ve içeriği malların teslim alınmadığını bu nedenle borçlu olmadıklarını savunmuştur.Mahkemece taraflara ticari defter ve belgelerini sunmaları için süre verilmiş, davalı taraf ticari defter ve belgelerini sunmamıştır. Bunun üzerine mahkemece takibe konu fatura tarihlerini kapsar şekilde davalının vergi dairesine bildirdiği BA formları getirtilmiş, gelen BA formları ve davacı defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak ek rapor aldırılmıştır. Bilirkişi ek raporuna göre takip dayanağı 01/09/2010 tarihli 21088 nolu 3.679,24 TL bedelli fatura dışındaki davacı faturaları davalı tarafça vergi dairesine bildirilen BA formlarında yer almaktadır. BA formunda yer almayan söz konusu fatura dayanağı sevk irsaliyesinde teslim alan kısmında imza bulunmakta ise de bu imzanın davalı yetkililerine ait olduğu ispatlanamamıştır. Davacı söz konusu faturayı davalı tarafa tebliğ ettiğini ispatlayamamış, bunun dışında takibe konu diğer faturaların davalıya teslim edildiği, davalının bildirdiği BA formlarında yer alması nedeniyle ispatlanmıştır. Davacı ticari defterlerine göre takibe konu faturalardan sonra 30/09/2010 tarihinde 17.170,56 TL senetle yapılmış davalı ödemesi kayıtlıdır. İtirazın iptali davaları takibe sıkı sıkıya bağlı davalardandır. Dava konusu takip faturaya dayalı takiptir. Davacı açık hesaptan kaynaklı alacak için değil takipte belirttiği ve ödenmediğini ileri sürdüğü faturalara dayanarak takip yapmıştır. Davalının yaptığı ödemelere davacının bir itirazı olmayıp bu ödemelerin takip konusu faturalara ilişkin olmadığını ileri sürmüştür. TBK’nın 102/1 maddesinde yer alan “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. ” hükmü gereğince takip konusu fatura tarihlerinden sonra yapılan ödemenin bu faturalara ilişkin yapıldığının kabulü gerekir. (Yargıtay 19. HD’nin 2018/1387 E., 2018/6543 K. sayılı kararı da bu yöndedir.). Buna göre takibe konu faturalardan bir tanesinin davalıya tebliğ edildiği, içeriği malların teslim edildiği ispatlanamadığından ve diğer faturalara karşılık davalı ödemesi davacı defterlerinde kayıtlı olup bunların söz konusu faturalara karşılık yapıldığının kabulü gerektiğinden takip konusu faturalar nedeniyle davalının borcu bulunmamaktadır.Dosyada ilk bilirkişi raporu sadece davacı ticari defterleri incelenerek alınmıştır. Bu bilirkişi raporunda da takibe konu faturalar ve bu faturalardan sonra davalı ödemesinin davacı defterlerinde kayıtlı olduğu belirtilmiştir. Daha sonra mahkemece davalı taraf ticari defterlerini dosyaya sunmadığı için davalının bildirdiği BA formları vergi dairesinden getirtilerek ek bilirkişi raporu alınmıştır. HMK’nın 282 maddesine göre hakim bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte değerlendirecek olup bilirkişi raporu kesin delil niteliğinde değildir. Bu nedenle davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir.Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı, dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40.TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 02/05/2019 tarihinde HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.