Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/631 E. 2019/400 K. 13.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/631
KARAR NO : 2019/400
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 17/01/2018
DOSYA NUMARASI: 2014/784 Esas 2018/23 Karar
DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 13/03/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin ülke çapında acenteleri olan ve kuryecilik sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, davalının müvekkili şirket bünyesinde sigortalı olarak 01/11/2006 tarihinde işe başladığını ve kendi isteği ile işten ayrıldığı 03/05/2011 tarihine kadar satış proje yönetmeni olarak çalıştığını, görevi gereği müvekkilinin tüm müşterileri ile ilişki halinde olduğunu ve ticari sırlarına vakıf olduğunu, davalının müvekkili şirkette çalışırken diğer firmalara vermiş olduğu iş tekliflerine, fiyatlara ve bunun gibi müvekkilinin işleyeşine dair önemli ticari sırlarına vakıf olacağından işe başlamadan önce kendisi ile anlaşılarak gizlilik, sır saklama, rekabet etmeme ve buluşlar hakkında beyan, kabul ve tahhütname formu isimli belgelenin imzalandığını, bu taahhütnamenin 3. maddesinde yer alan rekabet etmeme başlıklı hükme göre davalının müvekkili bünyesinde çalışırken ve müvekkili şirketten ayrıldıktan sonra 2 yıl içinde müvekkili şirket ile aynı faaliyet konusu içeren hiçbir konuda doğrudan ve dolaylı olarak hiçbir faaliyette bulunmamayı aksi halde yine aynı taahhütnamenin cezai hükümler başlıklı hükmü gereğince müvekkili şirkete 100.000 USD tazminat ile birlikte müvekkilinin mahrum kaldığı ve kalacağı karlar ile uğradığı zararları ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, rekabet etmemeye dair sözleşmenin belirli bir bölge için ve belirli bir süre ile yapılmış olduğundan geçerli olduğunu, davalının müvekkili şirketten kendi isteği ile ayrıldıktan bir ay sonra kendi isteği İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne kayıtlı olarak …isimli bir firma kurduğunu ve müvekkili ile aynı faaliyet konusunda ticari faaliyet göstermeye başladığını, müvekkili şirketin bünyesinde çalışırken iletişim kurduğu portföyünde yer alan bazı müşterilere giderek yazılı teklifler verdiğini, bu tekliflerde müvekkilinin portföyünde yer alan bazı müşterileri referans olarak gösterdiğini, hatta müvekkilinin kullandığı teklif metinlerinin aynısını kullandığını, bu şekilde müvekkili ile haksız rekabet ettiğini, müvekkili tarafından davalıya haksız rekabet eylemlerine son vermesi ile müvekkilinin uğradığı zararları karşılaması için Noter ihtarı gönderildiğini ancak davalının eylemlerine devam ettiğini beyanla davalının eyleminin haksız rekabet olduğunun tespitine, haksız rekabetin menine, müvekkilinin uğradığı maddi zararın tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 20.000 TL ile, davalının haksız rekabeti nedeniyle müvekkilinin kişilik hakları zedelendiğinden 30.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile, ayrıca sözleşme gereği 50.000 TL cezai şart bedelinin de dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 15/06/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile; dava dilekçesinde 20.000,00 TL olarak talep ettiği kar mahrumiyeti talebini 40.530,82 TL olarak ıslah etmiş ve tazminata dava tarihinden itibaren reeskont avans faizi uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkilinin 2006-2011 tarihleri arasında davacı şirket bünyesinde çalıştığını, müvekkilinin davacının ticari sırlarını öğrenebilecek bir pozisyonda çalışmadığını, proje yönetmeni olarak müşterilere teklif hazırlama pozisyonunda görev yaptığını, bu pozisyonda görev yapan birisinin ticari sırları öğrenmesinin mümkün olmadığını, kaldı ki davacı şirketin merkezinin İzmir’de olduğunu, müvekkilinin ise yalnızca İstanbul’da şubede görev yaptığını, şubede yalnızca alt düzey çalışanların bulunduğunu, müvekkiline imzalatılan taahhütnameyi kabul etmediklerini, taahhütnamenin müvekkiline işe girdiği 2006 yılında değil 2009 yılında işten çıkarılacağı baskısı ile imzalatıldığını ancak sözleşmeye 2006 yılının tarihinin atıldığını, ayrıca sözleşme imzalatılırken bedel kısmının boş bırakıldığını ve davacı tarafından doldurulduğunu, davacı şirkette asgari ücretle çalışan müvekkilinin 100.000 USD gibi bir cezai şart ödemeyi kabul etmesinin de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin kurmuş olduğu firmada kullandığı kimliğin firmasına ait olduğunu, kullandığı teklif formatının da davacıya ait bir format olmadığını, müvekkilinin şirketelere verdiği tekliflerin davacının verdiği tekliflerden fazla olması nedeniyle davacının herhangi bir zararının söz konusu olmadığını, müvekkilinin davacı aleyhine konuşmalar yapmadığını beyanla davacının tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 17/01/2018 tarih 2014/784 Esas – 2018/23 Karar sayılı kararı ile; “… Davalının, davacı şirkette 2006 yılında çalışmaya başladığı, taraflar arasında aynı yıl içerisinde rekabet etmeme yükümlülüğüne dair sözleşmenin akdedildiği, her ne kadar davalı taraf bu sözleşmenin işten çıkarılma tehdidi ile imzalatıldığını iddia etmiş ise de yapmış olduğu görev itibariyle ticari sır ve müşteri bilgilerine vakıf olduğundan davacının bu şekilde bir sözleşme yapmakta haklı olduğu, kaldı ki davalının işten ayrıldıktan sonra da sözleşmenin geçersiz olduğu yönünde bir dava açmadığı, bu şekilde bu iddiaya değer verilemeyeceği, sözleşmenin belirli bir süre ve bölge ile sınırlanmış olduğu ve geçerli olduğu, davalının davacı şirketten ayrıldıktan bir ay sonra kendi adına davacı ile aynı faaliyet konusunda iştigal etmek üzere işyeri açtığı ve alınan bilirkişi raporları ve şirketlerden gelen yazı cevapları ile de sabit olduğu üzere davacının müşteri portföyündeki firmalar ile çalışmaya başlayarak bu firmaların davacı portföyünden çıkmaları ile davacının zarara uğramasına sebep olduğu, ayrıca çalışmadığı halde davacının müşterisi olan firmaları referans olarak kullandığı, sözleşmede öngörülen cezai şart bedelinin talep edilebilme koşullarının davacı lehine oluştuğu, ayrıca davalının sözleşme ile haksız rekabet halinde davacının bu sebeple uğrayacağı zararı da karşılama borcu altına girdiği, davacının bilirkişi raporu ile tespit edildiği üzere müşterilerinin davalı ile çalışmaya başlamaları nedeni ile 40.530,82 TL kar mahrumiyeti zararına uğradığının anlaşıldığı, kar mahrumiyeti zararı yönünden talebin kabulünün gerektiği, cezai şart bedeli yönünden her ne kadar sözleşmede 100 bin USD öngörülmüş ve bu miktarın davalının iktisaden mahvına sebep olacak nitelikte olup, davacı tarafça da 50.000,00 TL talep edildiği ve talep edilen bedelin hakkaniyet indirimi yapılması halinde son derece makul olduğu kanaati ile bu yönden de talebin kabulüne, dava tarihi itibariyle mevcut olan haksız rekabetin sözleşmedeki iki yıllık sürenin yargılama devam ederken dolması nedeniyle bu talep konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat talebi yönünden ise davalının, davacının ticari itibarını zedelemek adına üçüncü kişiler ve müşterileri nezdinde kötü ifadeler kullandığına dair tanıkların görgüye dayalı bilgilerinin olmaması ve dosya kapsamı itibariyle bu iddianın başkaca bir delil ile de ispatlanamadığı “gerekçeleri ile; ” 1-Davacının haksız rekabetin menine yönelik talebinin konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, 2-Davalının rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranması sebebiyle oluşan 50.000,00 TL cezai şart bedelinin dava tarihi olan 04/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 3-Davanın rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranması sebebi ile oluşan toplam 40.530,82 TL tazminatın 20.000,00 TLsinin dava tarihi olan 04/10/2012 tarihinden, 20.530,82 TLsinin ıslah tarihi olan 15/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacının manevi tazminat talebinin şartları oluşmadığından reddine, … ” karar verilmiş ve karara karşı davalı ve davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi’ nin eksik inceleme ile karar verdiğini, İlk derece mahkemesinin, kararına esas olarak 11.11.2006 tarihli sözleşmeyi aldığını ve bu sözleşmedeki cezai şarta göre ve sözleşmedeki rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle müvekkil aleyhine tazminata hükmettiğini, İşbu sözleşmenin geçerli bir sözleşme olmadığını, sözleşmenin müvekkilin işe giriş tarihi olan 2006 yılında değil 2009 yılında müvekkile işten çıkarılma baskısı ile imzalatıldığını, sözleşme incelendiğinde sözleşmede tahrifatın olduğunu, bazı kısımların müvekkilin bilgisi haricinde ve sonradan davacı tarafça değiştirildiğini, ezcümle tahrifat yapıldığının anlaşıldığını, sözleşmede revizyon ve yürürlük tarihleri de bulunmadığını, davalı tarafın defaatle sözleşmenin bilirkişiler tarafından incelenmesini talep ettiğini, buna rağmen ilk derece mahkemesinin sözleşmeyi bilirkişi incelemesine göndermediğini, İlk derece mahkemesinin geçersizlik iddiası bulunan sözleşmeyi kararına esas alarak usul ve yasaya aykırı bir şekilde hüküm kurduğunu, sözleşmeyi hiçbir şekilde inceletmediğini, bunun hukuka aykırı olduğunu, İlk Derece Mahkemesi’ nin dosyada mübrez delilleri de değerlendirmediğini, tanığın mahkemeye verdiği beyanında da açıkça, sözleşmenin müvekkilin işe girdiği anda değil, işe girişinden yıllar sonra müvekkile ve tüm personele imzalatıldığını, bu imzaların işten çıkarılma tehdidi ile imzalatıldığını zira imzalamayanların işten çıkarıldığını, sözleşmelerin bir kısmının boş olarak müvekkil ve diğer çalışanlara imzalatıldığını, sözleşme imzalandığı sırada sözleşmelerin bedel kısımlarının boş olduğunu, bu kısımların sonradan doldurulduğunu beyan ettiğini, İlk Derece Mahkemesinin talepleri hiçbir şekilde değerlendirmediğini, imzalandıktan sonraki dönemde sözleşmeye eklenen cezai bedele göre mahkemenin hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını ve dosyanın bilirkişiye gönderilerek dilekçenin geçerli olup olmamasının incelenmesini ve davanın reddini talep etmiştir.
Davacı vekili katılma yolu ile sunmuş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; haksız rekabet nedeni ile şirketin itibarının zarara uğradığını, davalı tarafın müvekkilin kullanmış olduğu belgeleri kendi adına düzenleyip kullanarak ve müvekkilin şirketin portföyünde yer alan firmaları tek tek arayıp teklif verdiğini ve bu teklif verdiği firmaları arayıp şirketi kötülediğini, şirketin kişilik değerlerinin ve ticari itibarının zedelenmesine sebep olduğunu, bu neden ile manevi tazminat isteme hakkının olduğunu (Yargıtay 4 HD 24/09/2001 tarihli 2001/4164 E.-2001/8421 K.) beyanla, Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf talebinin reddini, davacı lehine olan kısmın kabul edilmesini, davacı aleyhine manevi tazminata hükmedilmemesi yönünden kararın kaldırılarak düzeltilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, iş sözleşmesinde yer alan rekabet etmeme hükmüne aykırılıktan kaynaklanan haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, rekabet etmeme yükümlüğüne aykırılık nedeniyle cezai şart, kar kaybı nedeniyle maddi tazminat ve kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Dava kısmen kabul edildiği ve her iki tarafça istinaf edildiği için istinaf açısından uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki iş sözleşmesi ile sözleşmede yer alan rekabet etmeme yükümlülüğü ve bu bağlamda öngörülen cezai şart ve maddi tazminatı talep etme koşullarının geçerli olup olmadığı, sözleşmenin sonradan imzalatıldığı savunmasının hukuki değerlendirmesinin yapılıp yapılmadığı, davalının delillerinin değerlendirilip değerlendirilmediği ve davacı istinafı açısından da davacının manevi zararının oluşup oluşmadığı noktalarındadır. Taraflar arasında Gizlilik, Sır Saklama, Rekabet Etmeme, ve Buluşlar Hakkında Beyan, Kabul ve Taahhütname Formu başlıklı sözleşmenin 11/11/2006 tarihinde imzalandığı, davalının sözleşmenin 3. Maddesi ile; “davalı işgörenin sözleşme süresince ve sözleşmenin sona ermesi veya erken fesih tarihinden itibaren 2 yıl içinde işverenin yazılı muvafakati olmaksızın ve işverenin acentelerinin olduğu şehirlerde hüküm ifade edecek şekilde, işveren ile doğrudan ve dolaylı olarak rekabet eden veya işverenin iştigal konusu ile benzerlik gösteren herhangi bir iş veya faaliyet sahibi olmayacağını, işveren ile doğrudan veya dolaylı olarak rekabet eden veya işverenini iştigal mevzusu ile benzerlik gösteren herhangi bir tüzel kişi, iş veya faaliyette hissedar, yönetici, bağımlı veya bağımsız danışman olmayacağını veya başka herhangi bir surette doğrudan veya dolaylı olarak görev almayacağını, hizmet etmeyeceğini..”. taahhüt etmiş, Cezai Hükümler başlıklı bölümde de; “eğer yukarıdaki yükümlülüklerini kısmen veya tamamen yerine getirmezse, diğer bir ifade ile mezkur beyan, kabul ve taahhütlerimi kısmen veya tamamen ihlal edersem hakkımda yapılacak cezai takibat saklı kalmak kaydıyla 100.000 $ tazminat olarak ödemeyi ve ayrıca işverenin bu ihlalim dolayısıyla mahrum kalacağı tüm kar ve zararlardan sorumlu olacağını beyan kabul ve taahhüt ettiği” anlaşılmaktadır. Sözleşme, 818 sayılı BK’ nın yürürlükte bulunduğu zamanda kurulduğu ve sona erdirildiği için, BK 348 v.d maddelerinde yazılı ahkama tabidir. 818 sayılı BK’nın 348. maddesinde “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını, şart edebilirler. Rekabet memnuniyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede birzarar husulüne sebebiyet verebilecek ise, caizdir. İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuniyetine dair olan şart batıldır.”, aynı Yasa’nın 349. maddesinde de ”Rekabet memnuiyeti ancak işçinin iktisadi istikbalinin hakkaniyete muhalif olarak tehlikeye girmesini menedecek surette zaman, mahal ve işin nevi noktasından hal icabına göre münasip bir hudut dahilinde şart edilmiş ise muteberdir.” hükmü düzenlenmiştir. Aynı hususlar 6098 sayılı TBK’nın 444.maddesinde de düzenlenmiş olup, adı geçen maddeye göre de: “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir.Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.Davalı, sözleşmenin işe girdiği tarihte değil daha sonra imzalatıldığını ve boşlukların da daha sonra doldurulduğunu öne sürmüş ve bu hususta tanık dinletmiş ise de, HMK 200.maddesi uyarınca senede karşı aynı kuvvette bir delil olmadığı için bu savunmasına itibar edilemez. Taraflar arasındaki sözleşme ve haksız rekabet koşullarının BK 348 vd.maddelerine göre geçerli olduğu gibi 818 sayılı BK’nın başlangıç bölümünde yer alan akdin geçersizliği yahut butlanına ilişkin bir durum da bulunmamaktadır. Sözleşmenin geçerli olup olmadığının takdiri hakime ait olup HMK 266/1.maddesi uyarınca bu konuda bilirkişi incelemesi yapılması mümkün değildir. Davalının satış proje yönetmeni olarak davacı firmada çalıştığı 03/05/2011 tarihinde kendi isteğiyle işten ayrıldığı, dolayısıyla haksız fesih bulunmadığı, dosyada bulunan … firma sicil bilgileri formuna göre 06/06/2011 tarihinde davacı firmayla aynı faaliyet konularında olmak üzere kişisel ticari bir işletme kurduğu ve … adıyla davacı firmada edindiği tecrübe ve davacı firma nezdinde, onun çalışanı olarak birebir bağlantı kurduğu müşteri portföyünde yer alan firmalarla kendi şahıs firması üzerinden iletişim kurarak kendilerine hizmet teklifi sunduğu, bir kısmını kendisine ithal ettiği ve davacının zarara uğramasına sebep olduğu, ayrıca çalışmadığı halde davacının müşterisi olan firmaları referans olarak kullandığı, sözleşmede öngörülen cezai şart bedelinin talep edilebilme koşullarının davacı lehine oluştuğu kabul edilmelidir. Ceza koşulu mahkeme tarafından değerlendirilmiş olup yapılan değerlendirme 6098 sayılı TBK’nın 182/3.maddesine uygundur. Belirtilen madde hükmüne göre hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. Açıklanan nedenlerle, davalının taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen cezai şartın geçersizliğine yönelik istinaf nedenleri yerinde değildir. Mahkemece davalının sözleşme ile haksız rekabet halinde davacının bu sebeple uğrayacağı zararı da karşılama borcu altına girdiği kabul edilmiş ise de, cezai şart ile zararın 6098 sayılı TBK’nın 179 ve 180.maddeleri karşısındaki durumu değerlendirilmelidir. 6098 sayılı TBK’nın 179.maddesine göre: Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır. Sözleşmede yer alan ceza koşulunun zararla ilişkisini düzenleyen 6098 sayılı TBK’nın 180/2. maddesine göre: alacaklının uğradığı zarar, kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez. Davalının gerçekleştirdiği kabul edilen haksız rekabet esasen cezai şarta hükmedilmesinin de koşuludur. Yargıtay 11.H.D.nin 04/07/2014 tarih ve 2014/8593 E-12887 K. Sayılı kararına göre: “…(818 sayılı) Borçlar Kanunu’nun 158 nci maddesinde düzenlenmiş olan cezai şart hükümlerine göre, cezai şart, geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi durumunda borçlunun ödemesi gereken ve alacaklıya ispat yükü olmadan zararını alabilme imkanını sağlayan fer’i nitelikte bir edimdir. Anılan maddede üç farklı cezai şart düzenlenmiş olup bunlar; seçimlik cezai şart, ifaya eklenen cezai şart ve son olarak ifayı engelleyen cezai şart bir başka deyişle dönme cezasıdır. Borçlar Kanunu’nun 159. maddesinin birinci fıkrasında ise “alacaklı zarara düçar olmasa bile ceza lazım olur” denildikten sonra ikinci fıkrasında borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi nedeniyle alacaklının uğradığı zarar, kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklının aradaki farkı da isteyebilmesi borçlunun kusurlu olduğunu kanıtlamasına bağlıdır denilmiştir. … davacının cezai şartı aşan bir zarar talebinde bulunabilmesi ancak BK’nun 159 maddesindeki şartlara bağlıdır… davacı tarafça cezai şartı aşan bir zararın varlığı iddia ve ispat olunamadığına göre mahkemece anılan yasa hükümleri nazara alınmadan cezai şart dışında ayrıca tazminata hükmedilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay kararında geçen 818 sayılı BK 158 ve 159..maddelerinin 6098 sayılı TBK’daki karşılığı yukarıda belirtilen 179 ve 180. maddeler olup aynı esasları ihtiva etmektedir. Rekabet yasağına aykırılık koşulları, haksız rekabet ile aynı mahiyette olduğundan, davacı firma cezai şartın bir unsuru olan haksız rekabetin gerçekleşmesi durumunda cezai şartı aşan bir zararın varlığı iddia ve ispat edilemediğine göre, sadece cezai şartı talep edebilir. Mahkemece davacını talep ettiği hem cezai şart, hem de maddi zarara hükmedilmesi 6098 sayılı TBK’nın 179 ve 180.maddelerine aykırı olduğundan, davacının cezai şart talebinin kabulüne karar verildiğine göre, ayrıca bunu aşan bir zararın varlığı ispatlanmamasına rağmen, ayrıca maddi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmakla, davalının buna yönelik istinaf başvurusunun yerinde olduğu kabul edilmelidir.Davacı tarafın istinaf talebi açısından yapılan değerlendirme açısından ise, davalının davacı tüzel kişiliğin ticari itibarının zarara uğradığı, davacıyı kötülediği davacı firmanın kişilik değerleri ile ticari itibarının zedelenmesine yol açtığı öne sürülmüş olup, bu hususta görüşüne başvurulun davacı tanıkları davacının çalışanları olup, aktardıkları hususlar doğrudan bir algı olmayıp, duyuma dayalıdır. Tanık beyanları, başlı başına davalının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden söz ve davranışlarda bulunduğunu kabul etmeye yeterli olmadığından mahkemece verilen karar usul ve yasaya dosya içeriğine uygundur.Sonuç olarak; yukarıda açıklanan gerekçeyle davacı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılarak, dairemizce yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur. HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin cezai şarta ilişkin istinaf talebinin HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 3-Davalı vekilinin maddi tazminata ilişkin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 17/01/2018 tarih ve 2014/784 Esas – 2018/23 Karar sayılı ilamının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE; Koşulları bulunmayan maddi ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı REDDİNE, 50.000,00 TL cezai şart alacağının dava tarihi olan 04/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, İLK DERECE YÖNÜNDEN: 4-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 3.415,5 TL harçtan, davacı tarafından yatırılan toplam 1.836,00 TL harcın ( 1.485,00 TL peşin harç + 351,00 TL ıslah harcı ) mahsubu ile bakiye 1.579,5 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 1.509,45 TL harç ile 351,00 TL ıslah harcı toplamı 1.860,45 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen 522,60 TL tebligat- posta- tanık masrafı, 1.750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.272,60 TL yargılama giderinin, haklılık oranına göre hesap ve takdir edilen 931,8 TL’ sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye 1.340,8 TL’ nin davacı üzerinde bırakılmasına, 7-İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edilen tanık ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 82,00 TL yargılama giderinin, haklılık oranına göre hesap ve takdir edilen 48,38 TL’ sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye 33,62 TL’ nin davalı üzerinde bırakılmasına, 8-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz kararı tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre hesaplanan 5.850,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 9-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz kararı tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre ve red edilen maddi tazminat yönünden hesaplanan 4.808,39 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 10-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden dairemiz kararı tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT Genel Hükümler 10/3 maddesine göre ve red edilen manevi tazminat yönünden hesaplanan 2.725,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 11-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 12-Harçlar Kanunu gereğince ve karar tarihi itibari ile davacı taraftan alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,5 TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 13-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, mükerrer yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının talep karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 14- Davalı tarafından istinaf aşamasında yatırılan toplam 1.581,94 TL ( 1.546,04 TL + 35,90 TL ) istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, 15-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 16-UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş – dönüş masrafının davacı tarafa ait avanstan karşılandığı anlaşılmakla; bu giderin davacı üzerinde bırakılmasına, 17-Karar kesinleştiğinde dosyada artan gider avansı bulunması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 13/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.