Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/583 E. 2019/458 K. 27.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/583
KARAR NO : 2019/458
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2017
DOSYA NUMARASI : 2013/543 Esas – 2017/448 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 27/03/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin 5015 Sayılı Petrol Piyasası Kanunun 3/b maddesi uyarınca EPDK’dan Dağıtıcı Lisansı alarak, bu kanunun 7. Maddesinde belirlenen dağıtım faaliyetini sürdürdüğünü, davacı şirket ile “… – …” arasında 29/07/2011 tarihli bayilik sözleşmesi akdedilmiş olduğunu, davacı tarafından bayiye düzenlenen faturalar üzerinde fatura bedelinin ödenmesi gereken tarihin yazılı olduğunu, %5 oranında vade farkının davalılardan tahsil edilmesi gerektiğini, müvekkili … Bayi …-…. Petrol ile akdettiiği bayilik sözleşmesine istinaden doğmuş ve doğacak borçlarına müteselsil kefil olarak, davalı …’un maliki olduğu ve tapuda ” … İli, … İlçesi, … Köyü, … parsel kayıtlı taşınmaz üzerinde müvekkili davacı şirket adına 1 derecede 1.000.000,00 TL bedelli 3. kişi lehine ipotek tesis edilmiş olduğunu, çıkacak ihtilaflarda Kadıköy (İstanbul Anadolu) Mahkemelerinin yetkili olduğunu, ayrıca … ticari defterlerinin tek taraflı ve münhasır delil olacağının kararlaştırılmış olduğunu, bayinin satın aldığı akaryakıt ve madeni yağ bedellerini ödememiş olduğunu, borçlarını ödememesi ve taahhütlerini yerine getirmemesi sebebiyle sözleşmenin fesih edildiğini, alacağın tahsili için “ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla Kadıköy … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı icra takibi başlatıldığını, davalının 2.250.616,73 TL lik borcuna ve takipten itibaren aylık %5 faiz talebine itirazının, davalının taşınmazında tesis edilen ipoteğin üst sınır ipoteği niteliğinde olması ve tutarının 1.000.000,00 TL olması nedeniyle ipotek bedeli olan 1.000.000,00 TL bakımından iptaline, takibin devamına, % 20′ den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunma dilekçesinde özetle; Manavgat Asliye Hukuk Mahkemesine açılan davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, müvekkilinin olayda hulus ve saffetinden yararlanılarak suistimal edilmiş olduğundan, açtığı davalarda haklılığını ispat etmesi gerektiğini, müvekkilinin dava konusu taşınmaz üzerindeki lehine ” intifa hakkı” verdiği gibi aynı gün aynı taşınmaz üzerinde aynı şekilde “kefalet ve ipotek senedi” de imzalamış olduğunu, müvekkilinin bu şekilde borç altına girmesi borçlar kanunu genel prensiplerine aykırı olduğunu, müvekkkilinin bütün bu sorumlulukların altına taşınmazında kiracısı olan … lehine verilmiş olduğunu, müvekkiline 1.000.000,00 TL nin kendisine ödeneceği söylendiği halde, müvekkiline hiçbir ödeme yapılmadığını, resmi senetle ” İpotek hakkı” verilmesinin Eski Borçlar Kanunu ve sözleşmenin devamı sırasında yürürlüğe giren yeni TBK bakımından geçerli olmadığını, davacının öncelikle talebi yargılamayı gerektirdiği, alacağın likit olmadığını bildirmek suretiyle davanın ve inkar tazminatı isteminin reddini, davacı İİK’nun 67/2 md. uyarınca takibinde haksız ve kötüniyetli olduğundan reddolunan miktar üzerinden tazminata karar verilmesini, davanın …’a ihbar edilmesini, icra inkar tazminatı isteminin reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 03/05/2017 tarihli 2013/543 Esas 2017/448 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; “Davacı, … A.Ş, davalı … hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla 25/12/2012 tarihinde toplam 2.250.616,73 TL nin tahsili için takibe geçmiş olup, aynı takip talebinde ödeme emrinde borçlu olarak bayi … hakkında icra takibine geçtiği, ipotek borçlusu …’un yasal süre içinde itirazı üzerine takibin durduğu ve davanın yasal süre içerisinde açıldığı görülmüştür. Takip talebinde ve ödeme emrinde Manavgat … Köyü … parsel üzerinde davacı lehine 1.000.000,00 TL bedelli ipotek tesis edildiği, ipotek tesis edilen taşınmazın davalı … adına kayıtlı olduğu, ipotek belgesi ve resmi senetle anlaşılmıştır. Taraflar delillerini bildirmişler, ipotek borçlusu … tarafından … AŞ aleyhine Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne açmış olduğu 2013/451 E. sayılı “İntifa hakkının kaldırılması, ipoteğin fekki ve kefalet sözleşmesinin geçersizliğinin tespiti” davasında mahkemece davanın ipoteğin fekki talebinin ve davasının reddine, dava konusu kefalet sözleşmesinin geçersizliğinin tespitine dair 01/07/2015 gün 2015/295 K. ile karar verildiği ve hükmün taraflarca temyiz edildiği, Yargıtay 14. HD. 2015/15270 E. 2016/2520 K. ile “Davalı … tarafından davacı … aleyhine İst. Anadolu 3. ATM de açılmış itirazın iptali davasının sonucunun beklenmesi gerektiği…” denilerek bozulduğu görülmüştür. Mahkememizce oluşturulan mali ve hukukçu bilirkişiye dava dosyası tevdii edilmiş ve şirket defter ve kayıtları üzerinde yerinde inceleme yapma yetkisi de verilerek bilirkişi kurulundan alınan raporda davacı tarafından bayi dava dışı şirket adına tanzim olunmuş faturalardan dolayı dava dışı bayi şirketin (… -…) davacıya akaryakıt alımından dolayı 904.955,00 TL borcu bulunduğu, gayrimaddi hak yönünden yapılan hesaplama ve defter kayıtları dikkate alınarak bayilik sözleşmesinin 5 yılla sınırlanması nedeni ile bayinin davacıya yatırım bedelinin kullanılmayan döneme tekabül eden karşılığının güncellenmiş tutarı 335.450,00 TL olarak tespit edilmiş, bu suretle dava dışı bayi …’ın davacı … şirketine olan borcunun 1.000.000,00 TL lik limit ipoteğinin üzerinde olduğu anlaşılmış, davacı vekili UYAP üzerinden verdiği 20/01/2017 günlü dilekçe ile bu konuda açıklayıcı bilgi vererek davanın kabulünü talep etmiş, davalı vekili UYAP üzerinden verdiği 01/02/2017 günlü dilekçe ile bilirkişi raporunu ve davacının bilirkişi raporuna karşı beyanlarını kabul etmediklerini belirterek yeni bir bilirkişi raporu alınmasını ve davanın reddini istemiş, Mahkememizce verilen 17/02/2017 günlü ara kararla yeniden bilirkişi incelemesi ve ek rapor alınmasına gerek görülmeyerek dava kabule karar verilerek sonuçlandırılmıştır. Delillerin taktiri ve davanın kabul gerekçesi : Davacı … şirketi ile dava dışı akaryakıt bayi arasında 29/07/2011 tarihinde yapılan bayilik sözleşmesinde davacı … şirketinin ticari defter ve kayıtları esas alınacağı ve delil olarak kabul edileceği sözleşme taraflarınca kararlaştırılmış olup, davacının bayiye sattığı faturalı ürünlerin (akaryakıt) ödenmeyen borçlarından dolayı 907.241,91 TL madeni yağ alımından dolayı 1.120,00 TL, gayrimaddi hak olarak 354.000,00 TL, nakit kredi (tüketim ödüncü) borcu olarak 335.450,00 TL olmak üzere toplam 1.597.812,82 TL asıl alacak, ayrıca işlemiş faiz ve vade farkı ile birlikte toplam 2.250.616,73 TL tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla Kadıköy …. icra Md. … E. ile ilamsız takibe geçmiştir. Davalı, dava dışı bayinin davacıya olan borçlarına 1.000.000,00 TL limitle taşınmazına ipotek vermiştir. Davacı da limit dahilinde sorumlu olacak şekilde ipoteğin paraya çevrilmesi takibi ve itiraz üzerine 1.000.000,00 TL üzerinden itirazın iptaline karar verilmesi istemi ile dava açmıştır. Deliller toplanmış, davacı şirketin kendi lehine delil teşkil eden açılış -kapanış tasdikleri bulunan 2011-2012 yılları ticari defterlerinde takibe konu alacakla ilgili toplam 2012 yılında dava dışı bayi adına kesilmiş faturalardan dolayı akaryakıt satışından 935.221,00 TL, madeni yağ satışından 1.120,91 TL olmak üzere toplam 936.341,91 TL alacaklı olduğu, dava dışı bayinin yaptığı ödemelerin düşümü ile bakiye akaryakıt-madeni yağ borcunun 904.955,00 TL olduğu rapor edilmiştir. Yine davacının, dava dışı bayiden (bayilik sözleşmesinin fiyat ve ödeme başlıklı 9. maddesi hükmüne göre) teslim tarihinden itibaren başlamak üzere %5 vade farkı alacağı bulunduğu ve bununda tutarının 134.211,88 TL olarak hesaplanmıştır. Bilirkişi heyeti davacı tarafından dava dışı bayi için gayrimaddi hak olarak 359.900,00 TL den 5.900,00 TL iade faturası düşümü ile 354.000,00 TL olduğu, bayilik süresinin 5 yıl süreyle devam edeceği inancı ile yapılan sözleşmenin yürürlükte kaldığı 527 günün düşümü ile kullanılmayan bakiye 1300 günlük süreye tekabül eden tutarın (Yargıtay’ın yatırım bedeli ile ilgili bakiye sürenin hesabında altın, döviz, ÜFE, asgari ücret ve vadeli mevduata göre yaptığı hesaplama sonucu) kullanılmayacak döneme isabet eden tutarın 252.528,74 TL, nakdi kredi borcunun güncellenmiş değeri ile 335.450,00 TL olarak bulunmuştur ki bunların toplam tutarı davalının, dava dışı bayi lehine davacıya vermiş olduğu 1.000.000,00 TL lik ipotek limitinin üzerinde olduğundan, yeniden bilirkişi incelemesine gerek görülmemiş, 17/02/2017 günlü ara karar uyarınca değerlendirme mahkememizce yapılmış, yukarıdan beri belirtilen açıklama ve tüm dosya kapsamı karşısında, benimsenen bilirkişi heyet raporu itibarı ile davanın kabulü ile tahsilde tekerrür teşkil etmemek üzere İstanbul Anadolu … İcra Md. … E. sayılı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davalı hakkındaki takibin ipotek bedeli olan 1.000.000,00 TL üzerinden devamına, davalı borçlu itirazında haksız olmakla, kabule göre davacı yararına taktir olunan %20 inkar tazminatının davalıdan tahsil ile davacıya ödenmesine karar verilmesi ” gerektiği gerekçeleri ile; ” Davanın kabulü ile İst. Anad. … İcra Md. … esas sayılı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte davalı hakkındaki takibin ipotek bedeli olan 1.000.000,00 TL üzerinden devamına, İtiraz haksız olmakla, kabule göre davacı yararına taktir olunan %20 inkar tazminatı 200.000,00 TL nin davalıdan tahsil ile davacıya ödenmesine.. ” , karar verilmiş ve verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kabulüne dair verilen hükmün usule, yasaya ve hakkaniyete aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesi, yargılama aşamasında yeterli araştırmayı yapmamış olduğunu ve davayı aydınlatmak için bildirilen delillerin tümünü toplamadan eksik inceleme ile karar verdiğini, Bilirkişi raporunda yalnızca davacının ticari defterlerinin ve sunmuş olduğu faturaları incelendiği ve buna göre hesap çıkarıldığını, alacağın tespitinde tek başına davacının defter ve kayıtlarının incelenmesi yeterli olmadığını, Davacının istemiş olduğu faiz ve aylık vade farkı oranları fahiş ve yıkıcı olduğunu, bu dönem açısından hakkaniyete uygun olmadığını, (Yargıtay 13 HD. 2012/17865E. – 2012/26319 K.) dava konusu alacak için faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, davacı, alacaklılarına ilişkin olarak dava dışı …’ a 30/11/2012 tarihinde bakiye alacağına ilişkin ve 15/02/2013 tarihinde bayilik sözleşmesinin feshine ilişkin ihtarname gönderdiğini iddia etmiş ise de, iş bu ihtarnamenin dosyada tebliğ şerhlerinin bulunmadığı, bu hususun bilirkişilerce de tespit edildiğini, bu sebeple faiz başlangıç tarihlerinin icra takibi tarihi olması gerektiğinin açık olduğunu, Müvekkil aleyhine hükmedilen %20 inkar tazminatının izahının mümkün olmadığını, davalının icra takibine itiraz talebi istediğini ancak ilk derece mahkemesi icra inkar tazminatının kabulüne dair verdiği kararın hukuka, hakkaniyete ve hak arama özgürlüğüne de kısıtlayıcı olduğunu, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/0 E. 2009/397 K.) Yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davalının ipotekli taşınmaz maliki olduğu, sözleşmenin tarafı olmadığı, davacının davalı hakkında kefil olarak değil ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlattığı, alacaklı davacı takip öncesi, TMK. m. 887’ye göre ipotekli taşınmaz maliki olarak borçtan şahsen sorumlu olmadığını gözeterek, ödeme isteminin ona karşı etkili olması için davalıya muacceliyet ihtarnamesi gönderdiği görülmüştür. TMK. m. 851′ de “Taşınmaz rehni, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması hâlinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Dosya kapsamında mevcut ipotek Senedi incelendiğinde, bayiilik sözleşmesinden kaynaklı ileride gerçekleşecek veya gerçekleşmesi muhtemel bir alacağın teminatı olarak ipotek tesis edildiği, MK’nun 851 ve 881. maddelerinde belirtilen azami meblağ ipoteğinde (üst sınır ipoteği, limit ipoteği) borcun ulaşacağı miktar belirsiz olduğundan, 1.000.000.-TL limitle sınırlandırıldığı, güvence miktarının belirleniş tarzına göre ipotek, güvence altına alacağı alacak açısından geniş bir uygulama alanına sahiptir. İpotek resmi senette, ipoteğin temin ettiği alacakla ilgili takipten önceki faiz alacağının da teminat altına alınmasının kararlaştırıldığı, tarafların iradesinin bu yönde olduğu, ipotek akit tablosunda limit miktarı saptandıktan sonra, “bu meblağa ilaveten ve ayrıca” ibareleri ile ipoteğin kapsamını genişleten kayıtların eklenmesinin, üst sınır ipoteği olarak tesis edilen ipoteğin türünü anapara ipoteğine dönüştürmesinin mümkün olmadığı görülmüştür. Davalı vekilinin istinaf sebebi olarak bayiilik sözleşmesinde delillerin anlaşmasının bağlayıcı olmadığına yönelik istinaf sebebinin incelenmesi ile; ipotek konusu taşınmazın sahibi üçüncü kişi, ödeme emrine itiraz bakımından İİK 150 ve m. 149a çerçevesinde borçluya tanınan tüm yetkilere sahiptir. Borçlu ile alacaklı arasındaki bayiilik sözleşmesi ve sözleşmede kararlaştırılan hükümler bağlayıcı olacaktır. Sonuçta, bayiilik sözleşmesinden kaynaklı ileride doğacak alacak için, davalı malik taşınmazını güvence olarak göstermekle, bayiilik sözleşmesinin tarafı olmasa da, alacakla ilgili doğan uyuşmazların çözümü için sözleşmede belirlenen hükümlerin uygulanacağını kabul etmiş olduğu, bayiilik sözleşmesinin 13. maddesine göre, bayiilik sözleşmesinin “Delil Sözleşmesi” başlıklı bölümünde satılan ürünlerle ilgili ihtilaf ve hesap mutabakatında, davacının ticari defter ve kayıtları münhasır ve kesin delil olarak kabul edileceğinin kararlaşıtırıldığı, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan HUMK m.287 uyarınca tek geçerli ve bağlayıcı delil olup, konuyla ilgili sonradan yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK m. 193 inci maddesi” Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi, belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler.” şeklinde düzenlemesi gözetildiğinde, taraflar arasındaki her türlü çekişmede davacının defter ve kayıtlarının geçerli ve kesin delil olacağının akdedildiği, davacının defterlerinin yasal prosedüre uygun olarak tutulduğu, borçlu olmayan davalı taşınmazın maliki yönünden bağlayıcı olduğu, davalı tarafça borcun ödendiğine ilişkin belge sunulmadığı, bilirkişinin tespitlerinin denetime uygun olduğu görülmekle, davalının bu delil sözleşmesine karşılık delillerinin toplanmadığı iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/ 311 esas( 2013/ 451 esas sayılı) dava dosyasının bekletici mesele yapılmasına yönelik istinaf sebebinin incelenmesi ile, ödeme emrine itiraz, yalnız alacağın varlığına yada tutarına ilişkin olacaktır. Rehin hakkının itiraz konusu olamayacağını İİK’ nun 150 inci maddesinde açıkça belirtilmiş ve bu husus,” ipoteğin iptali hakkında dava açılması halinde, İİK 72 inci madde hükümleri kıyasen uygulanır.” şeklinde ifade edilmiş olup, bu nedenle ipoteğin iptaline ilişkin bulunan iddialar itiraz konusu yapılmayacaktır. Dolayısıyla, davalı vekili ipoteğin iptali talepli açılan Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/ 451 esas, 2015/ 295 karar sayılı kararı ile, davanın kısmen kabul kararı ile, davacı tarafın intifa hakkının kaldırılması ve ipoteğin fekki taleplerinin reddine, dava konusu kefalet sözleşmenin geçersizliğine karar verildiği, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 2015/ 15270 esas, 2016/ 2520 sayılı kararı ile, ipoteğin iptal davasında, aksine işbu davanın bekletici mesele yapılması gerektiği bahisle, bozma kararı verilmiş olup, bu aşamada işbu itirazın iptali davasında, bekletici mesele yapılmayacağının açık olduğu görülmekle, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin faiz ve faturaların tebliğ edildiğine dair mazbatanın bulunmadığı yönündeki istinaf sebebinin incelenmesi ile; yukarıda belirtildiği üzere ipotek senedinin dördüncü maddesinde ” ipoteğin paraya çevrilmesi için icra takibine başlaması halinde takip tarihindeki faizli bakiye üzerinden ve takip tarihinden itibaren, aylık % 5 temerrüt faizi talep ve tahsil edileceği ve fekki bildirinceye kadar geçerli olmak üzere” şeklinde düzenleme ile, bayiilik sözleşmesinin 9. maddesinde ” ürünün teslim edildiği günden başlamak üzere aylık % 5 vade farkı uygulanacağı” şeklinde düzenleme ile sözleşmenin 13. maddesinde faturanın ürünü teslim alan araç sürücüsüne teslim edilmesinin, TTK gereğince tebliğ yerine geçeceği ve bu şekilde tebliğ hükmünün geçerli olacağı kararlaştırıldığı ve bu bağlamda ürünün teslim edilmediğine dair itiraz olmadığı da gözetildiğinde, davalının faturaların tebliğ mazbatasının bulunmadığı iddiasının yerinde olmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davalı vekili davalı aleyhine hükmedilen icra inkar tazminatı yönündeki istinaf sebebinin incelenmesi ile; İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2. fıkrası hükmünce, inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Somut uyuşmazlıkta; davacı, ürün bedeli ve diğer peşin ödemiş olduğu kredilerin iadesinin ödenmediği iddiasını ileri sürerken, davalı ise, takip konusu borcu kabul etmediğini ileri sürmüştür. Davaya konu alacak bu haliyle önceden belirlenebilirlik, bilinebilirlik, hesap edilebilirlik vasfı ve dolayısıyla likit alacak özelliği taşıdığı, bu nedenle İİK’nın 67. maddesindeki koşulların gerçekleştiğinden, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesinin isabetli olduğu görüldüğünden, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde; dosya kapsamına, yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 68.310,00 TL istinaf karar harcından, istinaf eden davalı tarafından peşin olarak yatırılan 17.078,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 51.232,00 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davalı üzerinde bırakılmasına, 5-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.