Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/577 E. 2019/338 K. 06.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/577
KARAR NO : 2019/338
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/11/2017
DOSYA NUMARASI: 2013/141 Esas – 2017/824 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 06/03/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava ve 22/11/2012 tarihli açıklama dilekçesinde özetle; davalı bankanın mevduat müşterisi olduğunu, bankanın kusurlu ve ihmali davranışları nedeniyle 31/12/2009 tarihinden itibaren yapılan tüm …… alım-satım işlemleri ile Kasım 2010 tarihli döviz alım-satım ve aynı tarihli A tipi fon alım-satım işlemlerinden dolayı zarara uğradığını belirterek bu zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tüm işlemlerin davacının talimatına istinaden ve bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, davacının yapılan işlemlerden bilgisi olduğunu, banka çalışanlarınca hatalı eksik bilgilerle ve yanlış yönlendirme yapılmasının söz konusu olmadığını, yapılan işlemlerin mevzuata uygun olduğunu, sözleşmede yer alan risk bildirim formunda bilgi verildiğini, davacının hesap hareketlerinde itiraza konu olmayan bir çok işlemler yapıldığını, davacının banka ile yaptığı tüm işlemlerden dolayı hiçbir alacak ve hakkının kalmadığına ilişkin ibraname düzenlendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi savunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/11/2017 tarih ve 2013/141 Esas – 2017/824 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Türev işlemlerde yüksek risk bulunduğuna ve hesap sahibinin, türev işlemlere ilişkin yatırımlar yapmadan önce kendisine iletilen analizlerin sübjektif olacağını düşünerek bizzat araştırma yapması gerektiğine dair genel bildirim bulunduğu ve davacının dava konusu işlemlerden önce de bir çok kez opsiyon işlemi gerçekleştirdiği, davacının dava konusu opsiyon işlemleri hakkında aydınlatılmadığına dair iddialarının ve hileli hareketler nedeniyle hataya düşüldüğünün de ispat edilemediği, davacının, davalı Banka ile imzaladığı çerçeve sözleşmelerde yer alan ve birkaç kez vurgulanan risk uyanlarını anlayabilecek kapasitede ve döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden öngörülmesi olanaksız oynaklık ve değişkenlik konusunda bilgi sahibi olduğu, davaya konu türev işlemlerine ilişkin olarak davalı Banka ile davacılar arasındaki Çerçeve ve Opsiyon Sözleşmelerinde, davalı bankanın eksik veya hatalı bilgi vermediği ve davalı Banka’nın özen yükümlülüğünü ihlal etmediği, davacının, daha önce yaptığı ve kar ettikleri türev işlemlerinin hukuken geçerliliğine hiçbir itirazda bulunmayıp, elde ettikleri karları davalı Banka’dan tahsil ederek -ya da zararı tazmin ederek- davalı Banka ile aralarındaki türev işlemlerin sözleşmesinin hukuken geçerli olduğunu kabul ettikten sonra, daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettikleri türev sözleşmelerinin hukuken geçersiz olduğununa ilişkin iddiasının hukuken korunamayacağı; türev işlemlerinin yüksek risk içeren, talih ve tesadüfe dayalı olan yapısının doğal ve çok sık karşılaşılan bir sonucu olarak üstlendikleri riskten kaynaklanan zararlarını bizzat taşımakla yükümlü olduğu, davacının dava konusu işlemlerden, fon işlemlerinden 218,95TL kar elde ettiği, İstanbul Serbest Fon İşlemleri nedeniyle 61.395,80TL zararı bulunduğu, davacının işlemlere icazet verdiği gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin; davacının dava konusu işlemlerin potansiyel yüksek riskleri hakkında davalı banka tarafından yeterince aydınlatılmış olduğuna ve gerekli bildirimlerin banka tarafından usulüne uygun şekilde davacıya yapılmış olduğuna dair tespitinin tamamen haksız ve hatalı olduğu, İlk Derece Mahkemesi’ nin, davacının kâr ettiği işlemlerin hukuki niteliğine itiraz etmeyip daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettiği işlemlere itiraz etmekte olduğuna yönelik tespitinin de tamamen hatalı olduğu, İlk Derece Mahkemesi’ nin dayanak aldığı bilirkişi raporlarının, huzurdaki davanın özünü, hukuki dayanaklarını ve dosya kapsamında mevcut davacı delillerini tamamen gözardı ederek eksik inceleme neticesinde kaleme alınmış olduğu, yapmış oldukları tüm itirazların ilk derece mahkemesi tarafından tamamen gözardı edildiği, Dava konusu, tarafları, zarara sebebiyet veren işlemler ve kişiler, hatta oluşan mağduriyet yönünden dahi aynı olan ve toplu açılmış işbu seri davaların başka bir Mahkemece görülen dosyalarında da bilirkişi olarak görüş bildiren aynı bilirkişinin, bahsi geçen Mahkeme için düzenlediği raporda bankaya ciddi oranda kusur atfederek, bankanın mağduriyeti tazmin etmesi yönünde görüş bildirdiği buna rağmen huzurdaki davada tüm kusuru mağdur davacıya yükletmesinin kabul edilemez bir durum olduğu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında yer alan tespitinin tam aksine, davacının, döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden ön görülmesi olanaksız oynaklık ve değişkenlikler yüzünden değil, bizzat davalı bankanın kusurlu fiilleri neticesinde, bankanın yapması gereken bankacılık işlemlerini gerek bankacılık gerekse de dürüstlük kurallarına harfiyen uygun şekilde yapmamış olması sebebiyle zarara uğratıldığı, Davalı bankanın ihmali ve kusurlu fiilleri neticesinde davacının huzurdaki dava konusu zararına sebebiyet vermiş olduğu, buna rağmen Yerel Mahkemenin davalı bankaya atfı kabil bir kusuru bulunmadığından bahisle davanın reddine yönelik vermiş olduğu kararın hakkaniyete, usule ve hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu, dava ilk derece mahkemesi tarafından reddedildiği için, 08/11/2012 tarihli ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlık tespiti de göz önüne alınarak, taraflar arasındaki ticari ilişki ve kurulan sözleşmeler dahilinde davacının davalı banka nezdindeki hesaplarından gerçekleştirilen yatırım işlemlerinde davalının gerek dürüstlük kuralları, gerekse ticari teamüller ile hukuk kurallarına aykırı davranıp davranmadığı, bu bağlamda kusurlu olup olmadığı, davacının zarara uğrayıp uğramadığı, uğramışsa miktarı ve davalının bundan sorumlu olup olmadığı noktalarındadır. Davanın açıldığı tarihte davacı ile başka davacıların davası birlikte açılmış olup, ortak dava dilekçesinde davacının davalı bankanın Yeşilköy Özel Bankacılık şubesi müşterisi olduğu, davalı bankanın davacıyı yanıltarak ve büyük beklentiler oluşturarak riskleri hakkında yeterli bilgilendirme yapılmadan İstanbull Fon adındaki serbest hedge fonu’nu davacıya pazarladığı davacının 100.000,00 TL zarara uğratıldığı, davalının daha önce tahsil etmediği halde 2010 yılı Ekim ayından itibaren davacının yaptığı işlemlerden BSMV tahsil etmeye başladığını, bunda haksız olduğunu ve her bir davacı için ayrı ayrı olmak üzere denilmek suretiyle davacının da bu BSMV tahsilatları nedeniyle 140.000,00 TL zarara uğratıldığını öne sürerek uğranılan zararın yargılama ile belirleneceği belirtilerek zararın giderilmesi istenilmiştir. Davacı vekili, 08/11/2012 tarihli ön inceleme duruşmasında verilen ara kararı uyarınca verdiği 22/11/2012 tarihli davayı somutlaştırma ve açıklama yönündeki dilekçesinde ise davacı açısından dava konusu edilen işlemlerin 31/12/2009 tarihinden itibaren yapılan tüm …. alım-satım işlemleri ile Kasım 2010 tarihli döviz alım-satım ve aynı tarihli A tipi fon alım-satım işlemlerinin davacının zararını doğuran eylemler olduğunu öne sürmüştür. Taraflar arasında” bankacılık hizmetleri sözleşmesi”, “sermaye piyasası araçları muhafaza ve işlem çerçeve sözleşmesi”, “türev araçları alım satım aracılık çerçeve sözleşmesi”, “endekse bağlı değişken faizli mevduat hesabı sözleşmesi”, “opsiyon çerçeve sözleşmesi”, “tahvil bono vadeli alım satım çerçeve sözleşmesi”, “yatırım araçları alım satım ve aracılık çerçeve sözleşmesi”, “menkul kıymet kredi sözleşmesi”, “genel türev işlemler çerçeve sözleşmesi” akdedildiği anlaşılmış olup sözleşme örnekleri dosyaya getirtilmiştir. Dosyada görüşüne başvurulan bilirkişi heyeti, davaya konu dönemdeki işlemlerle birlikte dava konusu dönem dışındaki işlemleri de karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bilirkişi heyetinin gelen ve sunulan belge ve kayıtlar ile banka kayıtları üzerinde yaptığı inceleme sonucu düzenlenen rapora göre davacı ile davalı banka arasında davacının 05/02/2010 tarihinde 120.000,00 TL bedelle 8.695.022 adet ve 07/05/2010 tarihinde 250.000,00 TL bedelle 18.146.186 adet fon kodu 48 olan ….. Fonu satın aldığı ve 06/01/2012 tarihinde sattığı, 05/11/2011 tarihinde 50.000,00 USD yi 1.3970 kur üzerinden TL’ye çevirdiği ve aynı gün 100.000 TL tutarında TGB A tipi değişken fon aldığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında kurulan sözleşmelerin her birinde risk bildiriminin bulunduğu, emirlerin veriliş şekli ile işlemlerin nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemelerin bulunduğu, erken sonlandırmanın nasıl ve hangi şartlarda olacağı, temerrüt durumu ve tarafların hakları işlemden doğan tüm vergilerin müşteriye ait olduğunun sözleşmelerde açıkça yazdığı anlaşılmaktadır. Sermaye Piyasası Araçları Muhafaza ve İşlem Çerçeve Sözleşmesinin de hisse senedi işlemleri hakkında ayrıntılı düzenlemeler içerdiği, sözleşmede risk bildiriminin yer aldığı, İstanbull Fon ve hisse senedi işlemleri yapmadan önce sözleşme ile işlemlerin taşıdığı risklere ilişkin olarak bilgilerin verildiği, davacının tarihsiz nitelikli yatırımcı beyan formunu imzaladığı dolayısıyla kendisinin nitelikli yatırımcı olduğunu kabul ve beyan ettiği, bu bağlamda risk bildiriminde yer alan açıklamalarda da yer aldığı üzere piyasada oluşabilecek fiyat hareketlerinden dolayı sermaye piyasası işlemleri sonucu kar yahut zararın gerçekleşebileceği, kredili işlem ve açığa satış gibi kaldıraçlı işlemlerde riskin hem kar hem de zarar yönünde katlanarak artabileceği, yabancı para ile yapılan işlemlerde ek olarak kur riskinin bulunduğu, kur dalgalanmaları nedeniyle TL bazında değer kaybının oluşabileceği, kamusal kısıtlamaların ve yükümlülüklerin işlemleri etkileyebileceği, sorumluluğun müşteriye ait olduğunun açıkça davacıya bildirildiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında sermaye işlemlerinin çeşitli oranlarda risklere tabi olduğu, piyasada oluşacak fiyat hareketleri sonucunda aracı kuruluşa yatırılan paranın tümünün kaybedilebileceği gibi kayıpların yapılacak işlemin türüne göre yatırılan para tutarını dahi aşabileceği, aracı kuruluşun piyasalarda hesap sahibince yapılan işlemlere ilişkin kendisine aktaracağı bilgiler ve yapacağı tavsiyelerin eksik ve doğrulanmaya muhtaç olabileceğinin hesap sahibince dikkate alınması gerektiği, sermaye piyasası araçlarının alım ve satımına ilişkin olarak aracı kuruluşun yetkili personelince yapılacak teknik ve temel analizlerin kişiden kişiye farklılık arz edebileceği gibi bu analizlerde yapılan öngörülerin kesin olarak gerçekleşmeme olasılığının bulunduğu, hesap sahibinin tasarruflarını türev işlemlere ilişkin yatırımlara yönlendirmeden önce dikkatli şekilde araştırma yapması gerektiğinin de belirtildiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında kurulan bu sözleşmesel ilişki bağlamında davacının gerçekleştirdiği tüm işlemlere ilişkin kayıt belge ve dekontlar bilirkişilerce incelenmiştir. Aynı şekilde ……alış ve satışına ilişkin talimatlar da dosyada bulunmaktadır. ….. içtüzüğünün davacıya tebliğ edildiği, anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu işlemler açısından satın aldığı dövizi bozdurmadığı anlaşılmakla döviz konusunda dava konusu dönem içinde bir zararının olmadığı, dövizle eş zamanlı satın aldığı (05/11/2010) A tipi fonları, 08/11/2010 tarihinde sattığı ve 218,95 TL kar elde ettiği, dava konusu İstanbull serbest fon alış satış işlemleri sonucu ise 61.359,80 TL zarar ettiği davacının 30/03/2011 tarihinde fondan zararda olduğu gerekçesiyle çıkmayarak zararının artmasına yol açtığı anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu etmediği 2007 ile 2009 yıllarında da türev ürünlere ilişkin işlemler yaptığı ve aynı risk grubunda bulunan hisse senedi ve yatırım fonu işlemleri yaparak 2007 yılında 58.824,90 TL kar 2008 yılında 55.576,38 TL kar ve 2009 yılında 71.605,11 TL kar elde ettiği anlaşılmaktadır. Davalı banka ile davacı arasında kurulan sözleşmeler dahilinde gerçekleştirilen …. serbest fon işlemlerinin SPK izin ve denetimine tabi işlemler olduğu, davaya konu işlemlerin piyasa, likidite ve kur riski başta olmak üzere birçok risk barındırdığı, sonuçlarının önceden rasyonel olarak kesin bir şekilde öngörülmesi mümkün olmayan büyük oranda tesadüfe dayalı, bu itibarla yüksek kar ve zarara yol açma potansiyelini taşıyan işlemler oldukları, yapılan işlemlerle ilgili olarak davalı bankanın davacıya eksik ve yanlış bilgi vermediği, davacının davalı banka ile başka bankalar ve aracı kurumlar nezdinde bulunan hesapları ile yaptığı işlemler ve süresi gözetildiğinde yaptığı işlemlerin riskleri konusunda yeterince bilgi sahibi olduğu ve tüm risklerin bilincinde olarak dava konusu işlemleri yaptığı, davalının gerek mevzuat gerekse taraflar arasındaki sözleşme ve bankacılık ve yatırım teamülleri kapsamında gerekli tüm bildirimleri yaptığı ve davacıyı olası risklere karşı bilgilendirdiği dolayısıyla bir kusurunun olmadığı, davacı vekili, davacının davalı personeli ile yaptığı telefon görüşmelerinde hatalı yönlendirildiğini öne sürmüş ise de dökümü yapılan telefon görüşmelerinde davalı personelinin davacının iradesini sakatlayacak nitelikte aldatmaya yönelik söz ve davranışlarda bulunmadığı gibi eksik ve yanlış bilgiler sunduğu yönünde bir durum ile delilin de bulunmadığı, davacının banka personeli ile …. yönetimi, fonun içeriğini oluşturan pozisyonlar ve bu pozisyonların değişimi ile fondan çıkışın nasıl ve ne zaman olabileceği ve fonun getirisinin yönleri hakkında bilgi sahibi olduğu, fonun karlı olduğu dönemde çıkmadığı, fonun zarara giriş süresinde davalı çalışanlarıyla bunu paylaştığı, serzenişte bulunduğu fakat davalı çalışanlarının fonun performansıyla ilgili yanlış yahut yanıltıcı bilgi verdiklerine dair bir konuşma olmadığı, davalı çalışanlarının fonun performansına ilişkin son bilgileri paylaştıkları, fonun zararını açıklamaya çalıştıkları, verdikleri tavsiyelerde davacının zararının daha da artmasına yol açacak tarzda gerçeğe aykırı bilgi verildiği yönündeki iddianın ispatlanamadığı, davacının fona ilişkin kararlarında davalı çalışanının fonun geleceğine ilişkin yorumlarının tek başına etkili olmadığı ve olamayacağı, davacının portföyünde bulunan tüm enstrümanların getirisini enflasyon ve alternatif yatırım araçlarının getirilerinin 1 yıllık performanslarının farkında olarak takip ettiği, konuşmalardan bunun anlaşıldığı, yatırım kararında salt telefonda görüşülen banka personelinin sözlerinin esas alınmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi davacı düzey ve süresinde yatırım işlemleri yapan basiretli birinin davranışları olarak da kabul edilemeyeceği, davacı vekili istinaf dilekçesinde genel geçer ifadelerle yapılan bildirimlerin yeterli bir bilgilendirme olmadığını ve çoğu sözleşme ve formun boş ve tarihsiz bazı sayfaların imzasız olduğunu bu türlü bir bildirimin riskin yeterli bildirildiği anlamına gelmediğini öne sürmüşse de davacının aynı sözleşme ve risk grubu dahilinde daha önceden de işlemler yaptığı bu itibarla dava konusu işlemlerden dolayı gerekli bildirim ve açıklamaların yapılmadığının öne sürülmesinin 4721 sayılı TMK’nın 2. maddesi anlamında dürüstlük kuralına aykırı olduğu bu itibarla korunmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. …..yöneticisi aynı zamanda Garanti Portföy Yönetimi Genel Müdür yardımcısı olan şahsa fonun getirisine yönelik açıklamaları nedeniyle Fon ile ilgili Portföy Yöneticiliği Tebliğine aykırılıktan SPK tarafından 30/11/2010 suç tarihi açıklamasıyla 27/04/2012 tarihinde idari para cezası uygulanmış ise de bu durumun dava konusu İstanbull Fonların davacı tarafından alınmasından sonra gerçekleştiği, yani fonun getirisi konusunda davalıya yanlış bilgi verilmek suretiyle satışın gerçekleştirilmediği gibi davalı banka tarafından fonun durumu gizlenerek davacıya kasıtlı yahut kusurlu olarak fon satışının gerçekleştirilmediği, bu itibarla bu konuda da davalı bankaya kusur izafe edilemeyeceği, İstanbull Fonun davacıya pazarlanması sürecinde ve zarar ettiği süre içinde zararını azaltacak tarzda fondan çıkamamasında davacının iradesinin davalı ve çalışanlarınca sakatlandığı öne sürülmüş ise de buna ilişkin mahkemeye tam bir kanaat verecek kesinlikte ispat vasıtasının bulunmadığı, davacının salt davalı bankanın tavsiyeleri işlem yapmış olamayacağı, davacının yaptığı işlemlerin mahiyetini bildiği ve sonuçlarına katlanmasının gerektiği, davacı vekili her ne kadar kar elde edilen işlemlerin zararların kapatılması amacıyla davacının hesabına yatırılan primler olduğunu öne sürmüşse de 2007 yılından beri yapılan işlemlerde elde edilen karların bu nitelikte olmadığı, davacının yaptığı işlemlerden kar ve zarar elde edilebileceğini baştan beri bilerek dava konusu işlemleri gerçekleştirdiği, dolayısıyla riskini bildiği, zaten başka banka ve aracı kurumlar üzerinden de muhtelif işlemler yaptığı bu anlamda tecrübesinin, yaptığı işin mahiyetini bilecek ve sonuçlarını öngörecek derecede olduğu, davacı vekili vade sonundaki rakamların esas alınması gerektiğini öne sürmüş ise de esasen vade sonları itibariyle kar ve zarar tespitinin yapıldığı, davacının dava konusu işlemlerden sonra da önceki işlemlere ilişkin herhangi bir ihtirazi kayıt koymadan yeni işlemler yaptığı, önceki işlemlerin sonucunu görmeden yeni işlem yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, böylelikle önceki işlemlerden haberdar olarak öncekilere icazet verdiği, dekontların topluca imzalatılmasının başlıbaşına işlemin geçerliliğini etkilemediği, bilirkişi heyetinde bulunan bir üyenin başka dosyada benzer işlemler dolayısıyla bankayı kusurlu bulan mahkemenin bilirkişi heyetinde de yer aldığı, benzer dosyalarda farklı görüşler serdedildiği yönündeki istinaf nedeni açısından benzer dosyada davalı bankanın ………. içtüzüğünün o davanın davacısına tebliğ edilmemesinden dolayı kusurlu bulunduğu, eldeki davada ise İstanbull Fon iç tüzüğünün davacıya tebliğ edildiği, zaten bu hususun bilirkişi raporunda da belirtildiği, İstanbull fona yatırım yapılabilmesi için davacının nitelikli yatırımcı olmasının gerektiği, davacının daha önceki yatırım işlemleri için alınan müşteri tanıma formundaki bilgilere göre nitelikli yatırımcı olmadığı sabit olmasına rağmen ancak nitelikli yatırımcıların işlem yapabileceği fonda işlem yapmasına izin verildiği, ayrıca bu fonlarda getiri taahhüdünde bulunulması yasak olmasına rağmen fon yöneticisi olan bankanın genel müdür yardımcısının fonun getirisine ilişkin usulsüz işlemi nedeniyle SPK tarafından idari para cezası ile cezalandırılmış ise de davacının söz konusu fon işlemleri nedeniyle davalı bankayı ibra ettiği, fonun yüksek risklerini bilmesine rağmen fon ile ilgili işlem yaptığı ve yapmaya devam ettiği, davacının 25/02/2011 tarihli ibraname ile davalı bankayı o tarihe kadar gerçekleşen tüm işlemlerden dolayı ibra ettiği, davalının bankacılık ve yatırım teamüllerine aykırı, kasıtlı yahut ihmali ya da dürüstlük kurallarına aykırı, kendi menfaatleri doğrultusundaki hareketleri nedeniyle davacının döviz ve sermaye piyasalarında zarar ettiği iddiasının kanıtlanamadığı, davalı bankanın hatalı uygulamaları ve davacıdan habersiz yaptığı bir değişikliğin olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmelerde kararlaştırılan koşulların davacının yaptığı tüm işlemlerde yeknesak korunduğu, sözleşme kapsamında olan değişikliklerden davacının haberdar edildiği, davacının iddialarının soyut olduğu, bankalar güven kurumu olmakla birlikte bunun müşterinin bankaya her yönüyle bağlanması anlamına gelmediği, müşterinin de yükümlülüklerinin olduğu, kar elde etmek amacıyla kurulmuş bankaların kamusal izin ve denetimle faaliyet gösterdiği fakat banka ve bankaya bağlı aracılık kurumu üzerinden gerçekleştirilen işlem ve getirilerin sorumluluğunun müşteriye ait olduğu, davalı bankanın kusurlu davranışları olmadan müşterinin maruz kaldığı zarardan sorumlu tutulamayacağı, esasen bunun genel kusur sorumluluğunun bir gereği olduğu, dava konusu olayda da davalının kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir durum olmadığı, sonuçları davacı üzerinde oluşan ve davalı aracılığıyla gerçekleştirilen işlemlerde davalı bankanın, davacının riski yüksek ürünlere ilişkin yatırım kararı almasına yol açan esaslı bilgileri manipüle ederek davacıya aktardığı iddiasının ispatlanamadığı, davacı vekilinin 21/02/2013 tarihli ortak delil dilekçesinde yer almamakla birlikte istinaf dilekçesinin ekinde sunulan davalı banka kurum içi e posta fotokopilerinin 6100 sayılı HMK’nın 357/1.maddesi kapsamında kaldığı, başka bir dava dosyasından temin edildiği istinaf dilekçesinde açıklanan davalı bankanın kurum içi çoğu (davalı vekilinin beyanına göre davacının vekili olduğu belirtilen) Servet Akman tarafından gönderilen e.posta yazışmalarında davalı çalışanlarının opsiyon piyasalarında hazinenin pozisyon değişimlerine artık izin vermediği, zarar pozisyonlarında değişikliğe gidilemediği ve bazı müşterilerin zarara uğradığı belirtilerek hazine ile görüşülmesinin istenildiği ve oluşan zararları giderme konusunda neler yapılabileceğine ilişkin görüşler serdedildiği, ayrıca yeni sözleşmelerde müşterilerin opsiyon işlem prim farklılığının eski prim oranlarında sözleşme yapılmamasının değerlendirildiği ve daha önce kar elde edilirken oluşan zararların sebebini açıklamaya çalışıldığı, bu yazışmaların davacının somut zararlarıyla doğrudan bir bağlantısının olmadığı anlaşılmakla, istinaf konusu karar usul ve yasaya uygun olup istinaf nedenleri yerinde olmadığından; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 06/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.