Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/574 E. 2019/337 K. 06.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/574
KARAR NO : 2019/337
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/11/2017
DOSYA NUMARASI: 2013/133 Esas – 2017/818 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 06/03/2019
ARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı bankanın mevduat müşterisi olduğunu, bankanın kusurlu ve ihmali davranışları nedeniyle hisse senedi ve opsiyon işlemlerinden dolayı 100.000,00 TL zarara uğradığını belirterek bu zararın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 22/11/2012 tarihli açıklama dilekçesi ile müvekkilinin Eylül 2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm opsiyon işlemleri, Eylül 2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm hisse senedi işlemleri ile Mayıs 2011 itibariyle yapılan tüm sigorta işlemleri, 18/10/2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm netleşme opsiyon ödemeleri ve 09/12/2010 tarihli 2.700,00 TL tutarlı hesaptan yapılan tahsilatın müvekkilinin zararı olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları kalmak kaydıyla belirsiz alacak davası olarak açtığı davada zararın belirlenmesini ve belirlenen miktarın 11/04/2012 tarihli ihtarnamenin bankaya tebliğinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tüm işlemlerin davacının talimatına istinaden ve bilgisi dahilinde gerçekleştirildiğini, davacının yapılan işlemlerden bilgisi olduğunu, banka çalışanlarınca hatalı eksik bilgilerle ve yanlış yönlendirme yapılmasının söz konusu olmadığını, yapılan işlemlerin mevzuata uygun olduğunu, sözleşmede yer alan risk bildirim formunda bilgi verildiğini, davacının hesap hareketlerinde itiraza konu olmayan bir çok işlemler yapıldığını, davacının banka ile yaptığı tüm işlemlerden dolayı hiçbir alacak ve hakkının kalmadığına ilişkin ibraname düzenlendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi savunulmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 20/11/2017 tarih ve 2013/133 Esas – 2017/818 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Türev işlemlerde yüksek risk bulunduğuna ve hesap sahibinin, türev işlemlere ilişkin yatırımlar yapmadan önce kendisine iletilen analizlerin sübjektif olacağını düşünerek bizzat araştırma yapması gerektiğine dair genel bildirim bulunduğu ve davacının dava konusu işlemlerden önce de bir çok kez opsiyon işlemi gerçekleştirdiği, davacının dava konusu opsiyon işlemleri hakkında aydınlatılmadığına dair iddialarının ve hileli hareketler nedeniyle hataya düşüldüğünün de ispat edilemediği, davacının, davalı Banka ile imzaladıktan çerçeve sözleşmelerde yer alan ve birkaç kez vurgulanan risk uyarılarını anlayabilecek kapasitede, döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden öngörülmesi olanaksız oynaklık ve değişkenlik konusunda bilgi sahibi olduğu, davaya konu türev işlemlerine ilişkin olarak davalı Banka ile davacılar arasındaki Çerçeve Sözleşmeleri ve Opsiyon Sözleşmeleri’nde, davalı bankanın eksik veya hatalı bilgi vermediği ve davalı Banka’nın özen yükümlülüğünü ihlal etmediği, davacının, daha önce yaptığı ve kar ettikleri türev işlemlerinin hukuken geçerliliğine hiçbir itirazda bulunmayıp, elde ettikleri karları davalı Banka’dan tahsil ederek -ya da zararı tazmin ederek- davalı Banka ile aralarındaki türev işlemlerin sözleşmesinin hukuken geçerli olduğunu kabul ettikten sonra, daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettikleri türev sözleşmelerinin hukuken geçersiz olduğununa ilişkin iddiasının hukuken korunamayacağı; türev işlemlerinin yüksek risk içeren, talih ve tesadüfe dayalı olan yapısının doğal ve çok sık karşılaşılan bir sonucu olarak üstlendikleri riskten kaynaklanan zararlarını bizzat taşımakla yükümlü olduğu, davacının dava konusu işlemlerden hisse senedi işlemleri nedeniyle 52.432,87TL, opsiyon İşlemleri nedeniyle 62.993,87TL zararının bulunduğu, sigorta işlemlerinden dolayı bir zararının bulunmadığı, davacının işlemlere icazet verdiğinin anlaşıldığı gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin; davacının dava konusu işlemlerin potansiyel yüksek riskleri hakkında davalı banka tarafından yeterince aydınlatılmış olduğuna ve gerekli bildirimlerin banka tarafından usulüne uygun şekilde davacıya yapılmış olduğuna dair tespitinin tamamen haksız ve hatalı olduğu, İlk Derece Mahkemesi’ nin, davacının kâr ettiği işlemlerin hukuki niteliğine itiraz etmeyip daha sonra aynı şekilde kurulan ve zarar ettiği işlemlere itiraz etmekte olduğuna yönelik tespitinin de tamamen hatalı olduğu,İlk Derece Mahkemesi’ nin dayanak aldığı bilirkişi raporlarının, huzurdaki davanın özünü, hukuki dayanaklarını ve dosya kapsamında mevcut davacı delillerini tamamen gözardı ederek eksik inceleme neticesinde kaleme alınmış olduğu, yapmış oldukları tüm itirazların ilk derece mahkemesi tarafından tamamen gözardı edildiği, Dava konusu, tarafları, zarara sebebiyet veren işlemler ve kişiler, hatta oluşan mağduriyet yönünden dahi aynı olan ve toplu açılmış işbu seri davaların başka bir Mahkemece görülen dosyalarında da bilirkişi olarak görüş bildiren aynı bilirkişinin, bahsi geçen Mahkeme için düzenlediği raporda bankaya ciddi oranda kusur atfederek, bankanın mağduriyeti tazmin etmesi yönünde görüş bildirdiği buna rağmen huzurdaki davada tüm kusuru mağdur davacıya yükletmesinin kabul edilemez bir durum olduğu, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararında yer alan tespitinin tam aksine, davacının, döviz ve sermaye piyasalarındaki önceden ön görülmesi olanaksız oynaklık ve değişkenlikler yüzünden değil, bizzat davalı bankanın kusurlu fiilleri neticesinde, bankanın yapması gereken bankacılık işlemlerini gerek bankacılık gerekse de dürüstlük kurallarına harfiyen uygun şekilde yapmamış olması sebebiyle zarara uğratıldığı, Davalı bankanın ihmali ve kusurlu fiilleri neticesinde davacının huzurdaki dava konusu zararına sebebiyet vermiş olduğu, buna rağmen Yerel Mahkemenin davalı bankaya atfı kabil bir kusuru bulunmadığından bahisle davanın reddine yönelik vermiş olduğu kararın hakkaniyete, usule ve hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu, dava ilk derece mahkemesi tarafından reddedildiği için; 08/11/2012 tarihli ön inceleme duruşmasında belirlenen uyuşmazlık tespiti de göz önüne alınarak, taraflar arasındaki ticari ilişki ve kurulan sözleşmeler dahilinde davacı tarafından davalı banka nezdindeki hesaplarından gerçekleştirilen yatırım işlemlerinde davalının gerek dürüstlük kuralları, gerekse ticari teamüller ile hukuk kurallarına aykırı davranıp davranmadığı bu bağlamda kusurlu olup olmadığı, davacının zarara uğrayıp uğramadığı, uğramışsa miktarı ve davalının bundan sorumlu olup olmadığı noktalarındadır. Davanın açıldığı tarihte davacı ile başka davacıların davası birlikte açılmış olup, ortak dava dilekçesinde davacının davalı bankanın Antalya Özel Bankacılık şubesi müşterisi olduğu, davalının kusur ve ihmali neticesi sebebiyle hisse senedi işlemlerinden davacının 80.000,00 TL zarara uğradığı, ayrıca daha önce tahsil etmediği halde 2010 yılı Ekim ayından itibaren davacının yaptığı işlemlerden BSMV tahsil etmeye başladığını, bunda haksız olduğunu ve her bir davacı için ayrı ayrı olmak üzere denilmek suretiyle davacının da bu BSMV tahsilatları nedeniyle 140.000,00 TL zarara uğratıldığını öne sürerek uğranılan zararın yargılama ile belirleneceği belirtilerek zararın giderilmesi istenilmiştir. Davacı vekili, 08/11/2012 tarihli ön inceleme duruşmasında verilen ara kararı uyarınca verdiği 22/11/2012 tarihli davayı somutlaştırma ve açıklama yönündeki dilekçesinde ise davacı açısından dava konusu edilen işlemlerin Eylül 2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm opsiyon işlemleri, Eylül 2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm hisse senedi işlemleri, Mayıs 2011 itibariyle yapılan tüm sigorta işlemleri, 18/10/2010 tarihinden itibaren yapılmış tüm netleşme opsiyon ödemeleri ve 09/12/2010 tarihli 2.700,00 TL tutarlı hesaptan tahsilatın davacının zararını doğuran eylemler olduğunu öne sürmüştür. Taraflar arasında ” bankacılık hizmetleri sözleşmesi”, “sermaye piyasası araçları muhafaza ve işlem çerçeve sözleşmesi”, “türev araçları alım satım aracılık çerçeve sözleşmesi”, “endekse bağlı değişken faizli mevduat hesabı sözleşmesi”, “opsiyon çerçeve sözleşmesi”, “tahvil bono vadeli alım satım çerçeve sözleşmesi”, “yatırım araçları alım satım ve aracılık çerçeve sözleşmesi”, “menkul kıymet kredi sözleşmesi”, “genel türev işlemler çerçeve sözleşmesi” akdedildiği anlaşılmış olup sözleşme örnekleri dosyaya getirtilmiştir. Dosyada görüşüne başvurulan bilirkişi heyeti, davaya konu dönemdeki işlemlerle birlikte dava konusu dönem dışındaki işlemleri de karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bilirkişi heyetinin gelen ve sunulan belge ve kayıtlar ile banka kayıtları üzerinde yaptığı inceleme sonucu düzenlenen rapora göre davacının davalı banka üzerinden 01/09/2010-22/09/2012 tarihleri arasında türev ürünler kapsamında 11 adet opsiyon işlemi yaptığı, birçok sigorta poliçesi düzenlendiği, 01/09/2010-22/09/2012 tarihleri arasında 1273 adet hisse senedi alım satım işlemi gerçekleştirdiği, 588-6699398 no.lu hesabından 09/12/2010 tarihinde hatalı girilen opsiyon netting tashihi açıklamasıyla 2.700,00 TL tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında kurulan dava konusu işlemlerle ilgili sözleşmelerin her birinde risk bildiriminin bulunduğu, emirlerin veriliş şekli ile işlemlerin nasıl yapılacağına ilişkin düzenlemelerin bulunduğu, erken sonlandırmanın nasıl ve hangi şartlarda olacağı, temerrüt durumu ve tarafların hakları işlemden doğan tüm vergilerin müşteriye ait olduğunun sözleşmelerde açıkça yazdığı anlaşılmaktadır. Sermaye Piyasası Araçları Muhafaza ve İşlem Çerçeve Sözleşmesinin de hisse senedi işlemleri hakkında ayrıntılı düzenlemeler içerdiği, sözleşmede risk bildiriminin yer aldığı, davacının tarihsiz nitelikli yatırımcı beyan formunu imzaladığı, dolayısıyla kendisinin nitelikli yatırımcı olduğunu kabul ve beyan ettiği, bu bağlamda risk bildiriminde yer alan açıklamalarda da yer aldığı üzere piyasada oluşabilecek fiyat hareketlerinden dolayı sermaye piyasası işlemleri sonucu kar yahut zararın gerçekleşebileceği, kredili işlem ve açığa satış gibi kaldıraçlı işlemlerde riskin hem kar hem de zarar yönünde katlanarak artabileceği, yabancı para ile yapılan işlemlerde ek olarak kur riskinin bulunduğu, kur dalgalanmaları nedeniyle TL bazında değer kaybının oluşabileceği, kamusal kısıtlamaların ve yükümlülüklerin işlemleri etkileyebileceği, sorumluluğun müşteriye ait olduğunun açıkça davacıya bildirildiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında sermaye işlemlerinin çeşitli oranlarda risklere tabi olduğu, piyasada oluşacak fiyat hareketleri sonucunda aracı kuruluşa yatırılan paranın tümünün kaybedilebileceği gibi kayıpların yapılacak işlemin türüne göre yatırılan para tutarını dahi aşabileceği, aracı kuruluşun piyasalarda hesap sahibince yapılan işlemlere ilişkin kendisine aktaracağı bilgiler ve yapacağı tavsiyelerin eksik ve doğrulanmaya muhtaç olabileceğinin hesap sahibince dikkate alınması gerektiği, sermaye piyasası araçlarının alım ve satımına ilişkin olarak aracı kuruluşun yetkili personelince yapılacak teknik ve temel analizlerin kişiden kişiye farklılık arz edebileceği gibi bu analizlerde yapılan öngörülerin kesin olarak gerçekleşmeme olasılığının bulunduğu, hesap sahibinin tasarruflarını türev işlemlere ilişkin yatırımlara yönlendirmeden önce dikkatli şekilde araştırma yapması gerektiğinin de belirtildiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında kurulan bu sözleşmesel ilişki bağlamında davacının gerçekleştirdiği tüm işlemlere ilişkin kayıt belge ve dekontlar bilirkişilerce incelenmiştir. Hisse senedi işlemlerine ilişkin emirlerin telefonla verildiği, dosyada dökümün bulunduğu ayrıca işlem dekontlarının da getirtildiği anlaşılmaktadır. Davacıya düzenli olarak ekstre gönderildiği dolayısıyla davacının yapılan işlemlerden yazılı olarak da bilgilendirildiği belirlenmiştir. Davacının dava konusu döneme ilişkin hisse senedi işlemlerinden sonuç itibariyle 52.432,87 TL zarar ettiği, 11 adet opsiyon işleminin 3 ünden zarar, 7 sinden kar ettiği, 1 adet işlemden ise kar ve zarar etmediği, sonuç olarak opsiyon işlemlerinden toplam zararının 62.993,87 TL olduğu, sigorta işlemlerinden toplamda 5.547,26 TL ödeme yaptığı, iptal edilen sigorta poliçelerinden dolayı 18/02/2012 de 2.542,74 TL v 12/10/2011 tarihinde de 2.306,13 TL iade edildiği, sonuç olarak dava konusu dönem içinde davacının sigorta işlemlerinden bir zararının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacının dava konusu etmediği daha öncesi dönemde de türev ürünlere ilişkin işlemler yaptığı, 01/01/2008-01/09/2010 tarihleri arasında 76 adet opsiyon işlemi yaptığı, buna ek olarak aynı risk grubuna tabi, yatırım fonu, endekse bağlı mevduat işlemi yaptığı, bu işlemler neticesinde 2008 yılında yatırım fonu işlemlerinden 35.509,22 TL kar, türev ürün işlemlerinden 21.731,77 TL zarar, 2009 yılında yatırım fonu işlemlerinden 45.422,08 TL, türev ürün işlemlerinden de 52.475,48 TL kar elde ettiği, 2010 yılının 9. Ayına kadar ise 38.425,43 TL kar ettiği anlaşılmaktadır. Davacının davalı banka dışında diğer banka ve aracı kuruluşlar üzerinden de yatırım işlemleri yaptığı anlaşılmakta olup bu işlemlere ilişkin sözleşme ve kayıtlar da getirtilmiştir. Davalı banka ile davacı arasında kurulan sözleşmeler dahilinde gerçekleştirilen opsiyon işlemlerinin SPK tebliğleri dışında tezgah üstü işlemler olduğu, hisse senedi işlemlerinin ise SPK izin ve denetimine tabi işlemler olduğu, davaya konu işlemlerin piyasa, likidite ve kur riski başta olmak üzere birçok risk barındırdığı, sonuçlarının önceden rasyonel olarak kesin bir şekilde öngörülmesi mümkün olmayan büyük oranda tesadüfe dayalı, bu itibarla yüksek kar ve zarara yol açma potansiyelini taşıyan işlemler oldukları, yapılan işlemlerle ilgili olarak davalı bankanın davacıya eksik ve yanlış bilgi vermediği, davacının davalı banka ile başka bankalar nezdinde bulunan hesapları ile yaptığı işlemler ve süresi gözetildiğinde yaptığı işlemlerin riskleri konusunda yeterince bilgi sahibi olduğu ve tüm risklerin bilincinde olarak dava konusu işlemleri yaptığı, davalının gerek mevzuat gerekse taraflar arasındaki sözleşme ve bankacılık ve yatırım teamülleri kapsamında gerekli tüm bildirimleri yaptığı ve davacıyı olası risklere karşı bilgilendirdiği dolayısıyla bir kusurunun olmadığı, davacı vekili, davacının davalı personeli ile yaptığı telefon görüşmelerinde hatalı yönlendirildiğini öne sürmüş ise de dökümü yapılan telefon görüşmelerinde davalı personelinin davacının iradesini sakatlayacak nitelikte aldatmaya yönelik davranışlarda bulunmadığı gibi eksik ve yanlış bilgiler sunduğu yönünde bir delilin de bulunmadığı, konuşmalarda daha çok hisse senedi alım ve satım konusunda konuşmalar bulunduğu, banka görevlisinin hisse senedinin borsadaki durumu hakkında davacıya bilgi verdiği ve alış yahut satış yönünde önerilerde bulunduğu davacının da işlem önerilerine genellikle olumlu yanıt verdiği, davacı vekili istinaf dilekçesinde genel geçer ifadelerle yapılan bildirimlerin yeterli bir bilgilendirme olmadığını ve çoğu sözleşme ve formun boş ve tarihsiz bazı sayfaların imzasız olmasının riskin yeterli bildirilmediği anlamına geldiğini öne sürmüşse de davacının aynı sözleşme ve risk bildirim formları dahilinde daha önceden de aynı risk grubunda benzer işlemler yaptığı ve bazılarından kar, bazılarından ise zarar ettiği, dava konusu işlemlerden dolayı gerekli bildirim ve açıklamaların yapılmadığının öne sürülmesinin 4721 sayılı TMK’ nın 2. maddesi anlamında dürüstlük kuralına aykırı olduğu bu itibarla korunmasının mümkün olmadığı davacı vekili dekontların topluca imzalatıldığını öne sürmüşse de buna ilişkin bir delil bulunmamakla birlikte bankacılık teamülünde bu tür uygulamaların bulunduğu, dekontlara imza atmış olmasının işlemlere icazet verme anlamına geldiği, itirazı varsa itirazının olduğu işleme çekince koymasının mümkün olduğu, böyle bir durum olmadığı için dekontlardaki imzalardan dolayı davacının sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır. Bunun dışında bilirkişi heyetinde bulunan bir üyenin başka dosyada benzer işlemler dolayısıyla bankayı kusurlu bulan mahkemenin bilirkişi heyetinde de yer aldığı, benzer dosyalarda farklı görüşler serdedildiği yönündeki istinaf nedeni açısından o dosyada dava konusu olan İstanbull serbest fon işleminin dava konusu olduğu, bu fonun iç tüzüğünün o davanın davacısına tebliğ edilmemesi üzerine bankaya kusur izafe edildiği, bu davada İstanbull serbest fonun dava konusu olmadığı, bu itibarla o dosyadan yola çıkılara bu dosya için de aynı sonucu varılmasının beklenmesinin hukuka uygun olmadığı, her dosyanın dava konusu işlemi ile maddi vakıaların birebir örtüşmesinin beklenemeyeceği bu nedenle bu istinaf nedeninin yerinde olmadığı kabul edilmiştir. Davalının bankacılık ve yatırım teamüllerine aykırı, kasıtlı yahut ihmali ya da dürüstlük kurallarına aykırı, kendi menfaatleri doğrultusundaki hareketleri nedeniyle davacının vadeli işlem opsiyon sözleşmelerinin yapıldığı gelecek piyasaları ile sermaye piyasalarında zarar ettiği iddiasının kanıtlanamadığı, davalı bankanın hatalı uygulamaları ve davacıdan habersiz yaptığı bir değişikliğin olmadığı, taraflar arasındaki sözleşmelerde kararlaştırılan koşulların davacının yaptığı tüm işlemlerde yeknesak korunduğu, sözleşme kapsamında olan değişikliklerden ve davacının yaptığı işlemlerden ekstre gönderilmek suretiyle davacının haberdar edildiği, davacının aldığı ekstrelere itiraz etmediği, yapılan işlemlerin davacının onayını verdiği ve kabul ettiği değerler üzerinden yapıldığı, farklı yapıldığı yönünde bir delil bulunmadığı, bankalar güven kurumu olmakla birlikte bunun müşterinin bankaya her yönüyle bağlanması anlamına gelmediği, müşterinin de yükümlülüklerinin olduğu, kar elde etmek amacıyla kurulmuş bankaların kamusal izin ve denetimle faaliyet gösterdiği fakat banka ve bankaya bağlı aracılık kurumu üzerinden gerçekleştirilen işlem ve getirilerin sorumluluğunun müşteriye ait olduğu, davalı bankanın kusurlu davranışları olmadan müşterinin maruz kaldığı zarardan sorumlu tutulamayacağı, esasen bunun genel kusur sorumluluğunun bir gereği olduğu, dava konusu olayda da davalının kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir durum olmadığı, sonuçları davacı üzerinde oluşan ve davalı aracılığıyla gerçekleştirilen işlemlerde davalı bankanın, davacının riski yüksek ürünlere ilişkin yatırım kararı almasına yol açan esaslı bilgileri manipüle ederek davacıya aktardığı iddiasının ispatlanamadığı, davacı vekilinin 21/02/2013 tarihli ortak delil dilekçesinde yer almamakla birlikte istinaf dilekçesinin ekinde sunulan davalı banka kurum içi e posta fotokopilerinin 6100 sayılı HMK’nın 357/1.maddesi kapsamında kaldığı, başka bir dava dosyasından temin edildiği istinaf dilekçesinde açıklanan davalı bankanın kurum içi çoğu (davalı vekilinin beyanına göre davacının vekili olduğu belirtilen) …tarafından gönderilen e.posta yazışmalarında davalı çalışanlarının opsiyon piyasalarında hazinenin pozisyon değişimlerine artık izin vermediği, zarar pozisyonlarında değişikliğe gidilemediği ve bazı müşterilerin zarara uğradığı belirtilerek hazine ile görüşülmesinin istenildiği ve oluşan zararları giderme konusunda neler yapılabileceğine ilişkin görüşler serdedildiği, ayrıca yeni sözleşmelerde müşterilerin opsiyon işlem prim farklılığının eski prim oranlarında sözleşme yapılmamasının değerlendirildiği ve daha önce kar elde edilirken oluşan zararların sebebini açıklamaya çalışıldığı, yazışmaların davacının somut zararlarıyla doğrudan bir bağlantısının olmadığı anlaşılmakla istinaf konusu karar, içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 06/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.