Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/547 E. 2019/297 K. 27.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/547
KARAR NO : 2019/297
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DOSYA NUMARASI 2015/1118 Esas – 2017/1239 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 27/02/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili şirketin inşaat ve iş makinalan sektöründe ticari faaliyette bulunduğunu, her yıl yüksek ciro ve kar marjları yakalamış iken 2014 yılının başında, müvekkilinin distribütörlüğünü yaptığı en önemli firmalardan, ………müvekkili ile aralarındaki distribütörlük anlaşmalarını sona erdirdiklerine ilişkin ihtarnameler gönderdiklerini, anılan fesihlerin, aynı sektörde faaliyet göstermek üzere kurulan, rakip firma olan …… Ticaret A.Ş isimli rakip firmanın ticaret odasına tescili ile ilgili gerekli işlemler ve başvurulan yapması ile eş zamanlı olarak gerçekleştiğini, rakip …… firmasının kurucu ortağının …… Limited şirketi olduğunu, kurulan bu şirketin, müvekkilinin eski distribütörlüklerini, müşteri portföyünü, ticari sırlarını, know how’ını haksız şekilde ele geçirerek aynı sektörde satış ve satış sonrası hizmetler verdiğini, bu şekilde haksız rekabet hükümlerine tamamen aykırılık teşkil eden ve halen devam eden faaliyetlerine başladığını, …. şirketi ve genel müdürü ….. bakımından ayrıca haksız rekabet hükümlerine ilişkin İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/628 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, taraflar arasında 23.05.2007 tarihinde işbu dava konusu sözleşmenin kurulduğunu, davalının müvekkil şirkette teknik destek müdürü sıfatı ile çalıştığını, yukarıda belirtilen olayların yaşandığı esnada 16.09.2014 tarihli dilekçesi ile istifa ettiğini ve iş akdinde yer alan rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırılık teşkil edecek şekilde, müvekkili ile aynı faaliyet alanında, hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren, tüm haksız rekabet hükümlerini ihlal eğiliminde bulunan, rakip ….. Ticaret A.Ş. isimli firmada işe başladığını, davalının müvekkili firmada teknik destek müdürlüğü yanında ayrıca bir süre için Adana Şube Müdür Vekili olarak da çalıştığını, bununla beraber çalışılan markaların teknik destek biriminin başında olması sebebi ile bir çok kez yurtdışında makinalar ile ilgili eğitimlere katıldığını ve bu eğitimlerin masraflarının müvekkili tarafından karşılandığını, davalının müvekkili sayesinde almış olduğu bu eğitimler ile Türkiye’de mevcut bayi ağı ile kamu ihalelerinde makinaların kullanımı ve teknik hususlar konusunda müşteriler ile çalışanların eğitimlerinde çok önemli rol oynadığını, müvekkilinin sattığı ve servis hizmeti sunduğu makinalara ilişkin müvekkili tarafından yapılan servis hizmeti devam ederken rekabet etmeme yükümüne aykırı davrandığını, aldığı tüm bilgi/birikim ve müvekkil sayesinde kurduğu portföy ile birlikte istifasından birkaç gün sonra rakip …. firmasında işe başladığını, sadakat borcuna da aykırı davranmak sureti ile müvekkilinin zarara uğramasında doğrudan rol oynadığını, istifasının hemen ardından müvekkilinin iş yaptığı firmaların, rakip firma olan …………Ticaret A.Ş’ye yönelmesini sağladığını, müvekkilinin firmasında çalışırken elde etliği sırları, stok bilgilerini kullanmak suretiyle yeni görev yaptığı firmayı rekabette haksız olarak öne geçirdiğini ve müvekkilin zarara uğramasına sebep olduğunu, davalının bu eylemlerini diğer 66 çalışan ile beraber gerçekleştirdiğini, feshedilen distribütörlük sözleşmelerine ilişkin müvekkilinin elinde bulunan hazır mallar ve önceden satılmış mallara ilişkin müşterilere sunulmakta olan hizmetlerde satış ve servis bölümünün işlemeyecek duruma gelcceğini bilmesine rağmen istifa ederek müvekkilini zor duruma düşürdüğünü, müvekkilinin uğradığı zararın defter ve kayıtlar üzerine yapılacak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğini, davalının tüm bu eylemleri ile iş sözleşmesinde yer alan rekabet etmeme yasağını ihlal ettiğini belirterek sonu itibarıyla, iş sözleşmesinde yer alan 5.000,00 USD cezai şart bedelinin ödenmesi şartına istinaden şimdilik kısmi olarak 10.000.00 TL cezai şarta hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle: İş sözleşmesinin devamı sırasında meydana gelen rekabet yasağı ihlalinin sadakat borcunun ihlali anlamına geldiğini ve görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğunu, iş sözleşmesi sona erdikten sonra rekabet yasağının ihlal edilmesi sebebi ile açılacak davaların mutlak ticari dava olduğunu ve asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu; tespit edilmesi gereken ilk hususun ihlallerin başladığı tarihte hizmet ilişkisinin devam edip etmediği olup bu çerçevede görevli mahkemenin neresi olduğunun belirleneceğini, bunun dışında esas yönünden davacı şirketin mali ve finansal açıdan durumunun son yıllarda hızla düşüş gösterdiğini, bu kötüye gidişin davalının sebebiyet veremeyeceği kadar büyük ölçüde olduğunu, davacının kötüye giden mali durum karşısında küçülme kararı aldığını ve operasyon faaliyetlerinin kapasitelerini düşürme yönünde adımlar attığını, davacının işçi vc personel azaltımı yoluna gittiğini ve birçok çalışanının iş akdinin yurtdışı markalarında yaşanan azalma sebep gösterilerek feshedildiğini, bir kısım çalışanların da mali haklarının zamanında ödenmemesi sebebi ile şirketten ayrılmak zorunda kaldığını, davacının dilekçesinde belirtilen işten ayrılmaların davacı şirketin küçülmesi neticesinde gerçekleştiğini, ….. Holding’in bünyesinde davacı da dahil olmak üzere pek çok şirketi barındırdığını, …… Holding ve grup şirketlerinin mali durumlarının kötüye gittiğini, davacının sektöre ……. distribütörlüğü ile girdiğini, bu firma yanında ……………………… gibi firmaları da kendi yapısından, çöküş sürecinden ve yönetimsel politika hatalarından dolayı kaybettiğini, TMSF tarafından ………. Grubuna el konulması nedeniyle, davacı şirketin banka hesaplarına bloke konulduğunu, kredi musluklarının kapandığını, bankaların akreditifleri geri çağırdığını, davacıya ek kredi verilmediğini, netice olarak da davacı tarafından distribütör firmaların teminatlarının yenilenmediğini ve ihtarların ccvapsız bırakıldığını, davacı şirketin durumunu düzeltmek için hiç bir çaba göstermediğini, bu çöküş sürecinde en çok çalışanların etkilendiğini, personel maaşlarının ödenmesinde sıkıntılar yaşandığını, küçülme sebebi ile pazar kaybı ve sektörde rekabet edememe durumunun ortaya çıktığını, bu süreçte yanlış stratejik kararlar verildiğini, davacı dilekçesinde her ne kadar 2014 başında distribütör firmaların aniden anlaşmalarını sona erdirdikleri İfade edilse de, aksine farklı tarihlerde görüşmeler ve toplantılar neticesinde sonuç alınamayacağı anlaşıldığından firmaların distribütörlük anlaşmalarını sona erdirdiğini, sözleşmesel ya da yasal düzlemde rekabet yasağından söz edebilmek için, piyasada etkinliği bulunan rakip bir firmanın bulunması gerektiğini, davacı şirketin distribütörlük anlaşmalarının sonlanması sebebi ile rekabet gücünü yitirmiş bir firma olduğunu, davalının işe başladığı …. şirketindeki distribütör firmaların davalının eylemleri neticesinde ……. şirketine geçmediğini, bu markaların kaybedebilme tarihinin davalının istifa tarihinden önceki bir tarihe tekabül ettiğini ve davacı şirketin yönetimsel hatalarından kaynaklandığını, davacı vekilinin dilekçesinde müvekkiline know-how ve ticari sır kapsamında verilere erişim yetkisi verildiğinden söz edilmekteyse de belirleyici olanın marka olduğunu» davacı şirketin üretim ya da ar-ge yapmadığını, müşterinin markayı takip ettiğini, tüm detayların üretici firmada yani distribütörde olduğunu, dolayısıyla know-how’dan söz etmenin mümkün olmadığını, rekabet edenin davacı şirket değil markalar olduğunu, bu hususlar dikkate alındığında rekabet ortamının bulunmadığını vc bu nedenle de rekabet yasağı hükümlerinin uygulanmaması gerektiğini, davacı şirketin distribütör firmaları kendi hatası nedeniyle kaybettiğini ve dolayısıyla müşterileri de kaybettiğini, müşteri kaybından davalının sorumlu tutulamayacağım, distribütör firmaların anlaşmaları feshederek davacı şirketten kendilerinin ayrılmalarından dolayı bu ürünler ile ilgili davacı şirketin rekabetini tehlikeye sokacak tüm unsurların ortadan kalktığını, rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için davalının görev, pozisyon ve unvanının tek başına yeterli olmadığını, görev ve yetkilerin işverenin önemli bir zararına sebep olması koşulunun da arandığını, davalının şirketteki görevinin “… Teknik Müdürlüğü” olduğunu ve bu görev tanımının davalının şirketin sırlarını bilme, stratejik bilgilere ulaşmasını sağlayacak özelliklere haiz olmadığım, davalının satış fiyat listesi oluşturma konusunda yetkisinin bulunmadığını, davalının satılan malın ve yedek parçaların giriş fiyatı» maliyet fiyatları, kar oranı vb. bilgileri bilmesinin de mümkün olmadığını, davalının görev tanımı incelendiğinde davacıyı zarara uğratma tehlikesinin bulunmadığının görüleceğini, dava dilekçesinde davalının eylemleri ile davacının zarara uğradığına dair açıklama bulunmadığını, rekabet yasağı sözleşmesinin, işçinin işverenle ilişkide olan müşterileri tanıması ve görülmekte olan işin bütün aynntılanna ulaşabilmesi imkanı olması halinde geçerli olacağım, sözleşmede rekabet etmeme borcunun yer, zaman veya işin türü bakımından sınırlı olarak kararlaştırılmasının gerektiğini, davalının iş sözleşmesinde yer açısından bir sınırlama getirilmediğini ve bu sebeple geçersiz olduğunu, davalının 16.09.2014 tarihinde istifa ettiğini, Yargıtay’ın bir kararında İstifa belgesindeki bir ifadenin genel bir içerik taşıması durumunda, İşçinin dava dilekçesinde somut sebepleri belirtmesinde hukuka aykırı yön bulunmadığına hükmedildiğini, davalının istifa etmesinin nedeninin, davacı şirkette yaşanılan finansal sıkıntılar nedeni ile işçilerin gelecek kaygısı yaşaması ve işini kaybetme endişesi taşıması olduğunu, bu sebeple birçok çalışanın istifa ettiğini hatta davacının çalışanları bu yola sevkettiğini, TMSF’nin müdahalesi sonrasında davacı şirketin sektörde itibar kaybına uğradığını, piyasada davacı şirket aleyhine olumsuz söylemlerin yaygınlaştığını, davacı şirketin içinde bulunduğu mali kriz nedeni ile yedek parça teminini dahi sağlayamaz hale geldiğini ve bu durumun müşteriler nezdinde olumsuzluklar yaşanmasına sebep verdiğini, davalının haklı nedenlere dayalı olarak istifa eıtiğini, iş sözleşmesinin personel tarafından haklı sebeple feshi ile işveren tarafından haksız ya da geçersiz sebeplerle feshi halinin TBK. m. 447/2 gereğince rekabet yasağını sona erdirdiğini, davacı taraf dilekçede aksini iddia etse dc çalışanların ………. ve diğer farklı şirketlere dağılımının teşvik edildiğini, şirket olarak yasal yükümlülüklerini yerine getiremez olduğunu, bir kısım çalışanın kıdem tazminatının ödenmesi için davacı şirketin ………. şirketine araç satışı yaparak finansal destek temin ettiğini, rekabet yasağı sözleşmesinin amacının işçi tarafından işletmede elde edilen bilgilerin kullanılması sonucunda işverenin rekabet piyasasındaki konumunu tehlikeye düşürmekten korumak olduğunu, her işletmenin vasıflı bir işçinin işten ayrılması halinde bir deneyim ve bilgi kaybına uğradığını, rekabet yasağı sözleşmesinin her zarar tehlikesini değil ancak önemli bir zarara uğrama ihtimalini bertaraf etmek üzere kullanılabileceğini, davacı şirkelin kendinden kaynaklı sebeplerle, …………..markaları ile ilgili olarak faaliyet alanını kaybettiğini ve davacı şirketin bu markalar ile ilgili olarak korunmaya değer bir menfaati kalmadığını, davacının iddialarından yol çıkıldığında, müvekkilinin eylem ve işlemleri ile davacı şirketin durumu arasında illiyet bağından söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 09/11/2017 tarih ve 2015/1118 Esas – 2017/1239 Karar kararı ile; ” … Davalının (23/05/2007 tarihli) hizmet sözleşmesinde görevinin “servis mühendisi” olduğunun belirtildiği işçinin müşteri çevresinde hakkında bilgi edinme olanağına sahip olmasının onlarla az veya çok bir kişisel ilişki içerisinde bulunması, müşterilerin kişisel özelliklerini, istek ve ihtiyaçlarını bilebilecek ve bu bilgileri kendi adına ekonomik bir değer olarak kullanabilecek durumda olmasını gerektirdiği, huzurdaki davada davalının işverenin müşteri çevresi veya üretim sırları yada işverenin yaptığı işler hakkında edindiği bilgileri aynı zamanda işverene önemli bir zarar verebilecek nitelikte olmasının gerektiği, işverene ait bilgilerin kullanılmasının kazançlarda veya sipariş sayısında ciddi bir düşüş doğurması, rekabet gücünde geriye gidiş yaratması, iş yapma olanaklarının sınırlandırılması gibi önemli bir zararın varlığı olmasının gerektiği bu durum söz konusu olmadığından, kanunun aradığı rekabet yasağının tüm geçerlilik koşullarının bulunmadığı … ” gerekçeleri ile; ” Davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin tespitlerinin hukuka aykırı ve gerçek dışı olduğunu, edinilen bilgilerin önemli zarara uğratma mahiyetine sahip olduğunun dosya içeriğindeki bilirkişi raporunda tespit edildiğini, davalının Servis Mühendisliğinin ötesinde müvekkil firma ve rakip firma ile çalışan ……….. markasının aynı müşteriler bakımından sorumluluğunu yürüttüğünün sabit olduğunu, davalı ile beraber diğer çalışanların müvekkil firmadan ayrılarak rakip firmaya geçmesiyle müvekkilin kazançlarında önemli derecede düşüş olduğunu ve müvekkilin ilk defa yılı zararla kapattığını, sipariş sayısında ciddi bir düşüş olduğunu beyanla; yerel mahkeme tarafından verilen ret kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme hükmünün müvekkil lehine olduğunu, mahkemenin karar gerekçesinde belirttiği hususların kanuna ve hukuka uygun olduğunu, ancak gerekçeli kararda belirtilenlerin dışında davanın reddini gerektiren başka sebepler de bulunduğunu, belirtilecek bu hususların incelenmesini ve mahkeme kararının düzeltilerek onanmasını talep ettiklerini, Rekabet yasağına ilişkin getirilen sınırlamaların (yer, zaman ve tür) açık şekilde sözleşmede yer alması gerektiğini, davalının iş sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesinin zorunlu unsur olan “YER” açısından bir sınır içermediğinden geçersiz olduğunu, bu nedenle rekabet yasağı maddesinin uygulama imkânı olmadığını ve bu nedenle de davanın reddi gerektiğini, davalının davacının kusuru ile işten ayrılmak zorunda kaldığını, bu nedenle rekabet yasağı maddesinin uygulanmasının zaten mümkün olmadığını, rekabet yasağı maddesinin ayrıca davalı davacının kusuru nedeni ile işten ayrılmak zorunda kaldığından rekabet yasağı maddesinin geçerli olup olmadığı hususlarının da incelenmesi gerektiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararında bu vakıalar yönünden hiçbir değerlendirme yapılmadığını, ( Yargıtay 9 HD 2009/37429 E-2011/ 50111 K, Yargıtay 11. HD 2015/5612 E-2015/13054 K )
Müvekkil davalının istifasının ardındaki gerçek durumun, davacı şirkette yaşanan finansal sıkıntılar, davacı şirketin üzerindeki finansal baskının ve mali durumun kötüye gidişinin işyerinde çalışanlar arasında huzursuzluk yaratması ve güvenli çalışma ortamının yitirilmesi olduğunu, kısacası şirkette çalışanların iş hayatı ile ilgili olarak gelecek kaygısı yaşadıklarını ve davacı şirketin personel azaltılması yoluna gitmesi nedeni ile işini kaybetme endişesi yaşadıklarını, bu nedenlerle birçok personelin istifa etmek zorunda kaldığını, hatta davacı şirketin çalışanları bu yola sevk ettiğini, iş sözleşmesinin personel tarafından haklı sebeple feshi, işveren tarafından haksız ya da geçersiz sebeple feshedilmesi durumlarının istisna tutulduğunu ve bu durumlarda rekabet yasağı sözleşmesinin sona erdiğinin TBK m. 447/2 de ifade edildiğini, bu çerçevede davalının davacı şirketle yollarını ayırmasının haklı sebeplere dayalı olduğunu ve davanın reddedilmesi gerektiğini, ( Yargıtay 7. HD 2014/7903 E- 2014/17277 K – 16.09.2014 T) davalının istifasının haklı sebeplere dayandığı ve bu durumda davalının çalışma hürriyeti kısıtlanamayacağından davaya konu rekabet yasağı maddesinin uygulanma imkanı bulunmadığını beyanla; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mah. 2015/1118 Esas – 2017/1239 K. sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde talepleri doğrultusunda düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasıyla, sözleşmede yer alan cezai şartın tahsili istemiyle TBK.’ nın 446. maddesi uyarınca açılmış bir davadır. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu taraflar arasındaki iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağı hükmünün geçerli olup olmadığı, geçerli ise sözleşmenin sona erdirilmesindeki kusur durumu ve davacının sözleşmede öngörülen cezai şart tutarını talep edip edemeyeceği noktalarındadır. 6101 Sayılı TBK’ nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’ un 4. Maddesine göre: Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu’ nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. Taraflar arasındaki hizmet akdi başlıklı sözleşme 23/05/2007 tarihlidir. Davalı 19/09/2014 tarihinde kendi isteğiyle istifa ettiğini belirten dilekçeyle istifa etmiştir. İstifa tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’ nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 ve 445. maddelerinin uygulanması gerekmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmenin Rekabet yasağı ve cezai şart konusunun sözleşmenin 4. maddesindeki “diğer şartlar” kısmında düzenlendiği bu hükme göre davalı,”sözleşmenin çalışan tarafından feshedilmesi halinde feshi tarihinden itibaren 12 aylık süre içinde ister işini kurmak, ister işverenin rakiplerinden birine katılmak suretiyle benzer faaliyetlerde bulunmaktan kaçınacağı, çalışan bu hususa aykırı davranırsa 5.000 USD cezai şart ödemeyi gayri kabili rücu kabul ve taahhüt etmiş bulunmaktadır. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklanan süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterli sayılmalıdır. T.B.K.’nun 445/2 maddesine göre: “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Somut olayda, davalının davacıya ait işyerinde teknik destek müdürü olarak çalışırken istifa sonucu işten ayrıldığı, dava dışı …. Şirketinde çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Davacının iş sözleşmesi imzalandığı esnadaki merkez adresinin daha sonra değiştiği, İstanbul Tuzla’ ya taşındığı, dava dışı ….. Şirketinin faaliyet adresini, davacının ayrıldığı İstanbul Kartal’daki adresine taşıdığı anlaşılmaktadır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK.’nın 445/2.maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken, davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul İli için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalının istifa tarihinde teknik destek müdürü olduğu anlaşılmış olup, istifa dilekçesine göre Hyster Teknik Destek Müdürlüğü görevini ifa ederken işten ayrıldığı anlaşılmaktadır. Hizmet sözleşmesindeki iş tanımı servis mühendisidir. Davalı taraf, sözleşmenin davacıdan kaynaklanan nedenlerle feshedildiğini öne sürmekte ise de, istifa dilekçesinden bu durum anlaşılamadığı gibi, davalının işten ayrılmasında, şirketin yaşadığı krizden kaynaklanan bir işten çıkma durumu olmadığı, iş hacminin daralması nedeniyle bir kısım işten çıkarmalar yapıldığına ilişkin evraktan yola çıkarak iş hacminin daralmasıyla, davalının istifası arasında hukuken geçerli bağlantı kurulamamaktadır. Zira dosyada bulunan evraktan davacı tarafından iş akdi feshedilen 9 işçi bulunurken 60 işçinin istifa ettiği görülmektedir. Davalının da aralarında bulunduğu 60 işçinin yakın süre içinde istifa etmesi, davacının 9 çalışanının iş sözleşmesini feshetmesine bağlanamaz. Bu durumda, davacının kusuruyla sözleşmenin feshedilmediği kabul edilmiştir. Davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradesiyle iş akdine son vermiştir. Davalı, davacının ekonomik küçülmeye girdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işçilik haklarını ödemekte güçlük yaşadığını, bu nedenle işten ayrılmak zorunda kaldığını savunmuşsa da; dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalının çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalıya maaş ödemelerinin tam olarak ve zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının başka işçileri işten çıkarması, davalının istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalı, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldığına dair savunmasını kanıtlayamamıştır. Davalının teknik destek müdürü olduğu, özelde ise … marka ürünlerin teknik destek müdürlüğü yaptığı, … firması ile davacı arasındaki distribütörlük sözleşmesinin … firmasınca 01/06/2014 tarihinde feshedildiği, davalının da aralarında olduğu davacı çalışanlarının bir kısmının yakın zaman aralıklarında istifa ederek davacı ile aynı faaliyet alanında yer alan dava dışı ….. firmasında aynı konum ve koşullarda çalışmaya başladıkları, ….. firmasının da dahil olduğu ve davacı ile daha önce distribütörlük ilişkisinde bulunan birçok yabancı firmanın, dava dışı ….. firması ile ticari ilişkilerini sürdürmeye başladıkları dosyada bulunan belgelerden anlaşılmaktadır. Bu durumda davalının özelde ….. firmasının distribütörlüğünü yürüten davacı firmada edindiği bilgilerin, davacının rakibi ve aynı sektörde faaliyette bulunan ve ….. firmasının yeni distribütörü olduğu anlaşılan dava dışı …. firmasında davacının zararına kullanma olasılığının bulunduğunun kabulü gerekir. Davalının ve onunla birlikte aynı dönemde istifa eden 60 civarındaki işçinin ayrılmasından sonra davacı şirketin zarar etmeye başladığı, dosyada delil olarak sunulan ve davacı ile dava dışı diğer çalışanlar arasındaki benzer davalarda alınan bilirkişi rapor örneklerinde ifade edilmiştir. Davalının şirketin temel faaliyet alanında bulunan iş makinelerinin teknik desteğini yürüttüğü, pozisyonunun TBK.’nın 444/2.maddesi uyarınca davacıya önemli bir zarar verecek konumda olduğu kanaatine varılmıştır. Zira davalının pozisyonu itibariyle davacı firmanın distribütörlüğünü yürüttüğü firmaların Türkiye’deki pazarlanması sürecinde teknik ve servis hizmetlerinde aldığı rol icabı sahip olduğu bilgi birikimiyle davacının portföyünde yer alan müşteri profiline vakıf olması karşısında (esasen sektörde müşteri porföyünün sınırlı olduğu anlaşılmaktadır) istifa sonrası davacı ile aynı sektörde neredeyse birebir aynı alanda faaliyet gösteren rakip firmada aynı görev tanımıyla işe başlaması, dolayısıyla davalının görev tanımı dahilinde davacı firmada çalışırken edindiği ticari bilgileri yeni çalışmaya başladığı rakip firmaya transfer ettiği kabul edilmelidir. Nitekim, davalı ile birçok davacı çalışanının birbirine yakın süre zarfında davacı firmadan istifa ederek dava dışı rakip firmada çalışmaya başlamaları, davacı ile distribütörlük ilişkisi yürüten birçok yabancı firmanın sözleşmelerini feshetmeleri sonrası rakip dava dışı firma ile distribütörlük sözleşmeleri imzalamaları, davalının davacı bünyesinde yürüttüğü fonksiyonu aynı şekilde dava dışı firma üzerinden yürüteceğini göstermektedir. Rakip firma davacı üzerinden tecrübe ve bilgi kazanmış davalı gibi deneyimli elemanları işe alarak davacının iş ilişkileri üzerinden faaliyetlerini sürdürmüş olacaktır ki, davalının sahip olduğu bilgilerin davacının müşteri çevresi, pazarlama ve teknik servis sırları ya da davacı işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağladığı ve bu bilgilerin dava dışı firmada kullanılacağı bunun da davacı işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Zira davalının yeni çalışmaya başladığı firma, davacı ile yakın zamanlarda distribütörlük sözleşmelerini feshedip, davalının yeni çalışmaya başladığı firma ile distribütörlük sözleşmeleri imzaladıklarına göre dava dışı rakip firma distribütörlüğünü yürüteceği firmaların ürünlerini kullanan davacı firmanın önceki müşteri portföyüne de talip olmuş durumdadır. Sonuç olarak; davalı, davacıyla aynı faaliyet kolunda, aynı müşteri portföyü ile iş yapan ….. Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal etmiştir. Dosyada görüşüne başvurulan bilirkişinin 13/09/2017 tarihli raporunda da davalının, davacı işverenin müşteri çevresi, üretim bilgileri ve işverenin yaptığı işler hakkında ticari sır niteliğinde bilgilere haiz olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. Mahkemenin bilirkişinin bu görüşünden ayrılma nedenleri kararda açıklanmamıştır. Açıklandığı gibi bilirkişi raporunun bu kısmı dosya kapsamına uygun bulunmaktadır. Bu durumda davacının cezai şart talebi yerindedir. Davalının davacıya ait sırları bilmediği yönündeki savunmasına değer verilemez (Yargıtay 11. H.D.’nin 30.03.2016 tarih ve 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı kararı). Tüm bu hukuki açıklamalara göre, davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı ve bu nedenle cezai şart talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Yukarıda gerekçeleri açıklandığı üzere, yapılan istinaf incelemesiyle davalının istinaf taleplerinin de dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olmadığı sonucuna varılmış ve davalı tarafın istinaf taleplerinin de reddi gerekmiştir. Davacı tarafça, sözleşmeyle kararlaştırılan cezai şartın bir kısmı eldeki davayla talep edilmiştir. Talep edilen miktar, davalının sosyo-ekonomik durumu, ihlalin ağırlığı vs. nedenler dikkate alındığında, TBK.nun182/son maddesi uyarınca aşırı nitelikte görülmediğinden indirime gerek ve neden görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın kabulü ile 10.000,00 TL cezai şart alacağının dava tarihi itibari ile işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 09/11/2017 tarih ve 2015/1118 Esas – 2017/1239 Karar sayılı ilamının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, dairemizce yeniden esas hakkında hüküm kurularak; DAVANIN KABULÜ İLE; 10.000,00 TL cezai şart alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, İLK DERECE YÖNÜNDEN: 3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 683,10 TL harçtan, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 170,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 512,32 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4- Davacı tarafından dava açılırken yatırılan toplam 202,58 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5- İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen 296,00 TL tebligat/ posta gideri, 10,00 TL fotokopi gideri ve 750,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere; toplam 1.056,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6- İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, 7- Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ ne göre hesaplanan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN: 8-Harçlar Kanunu gereğince isttinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine, 9-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden dava tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 10-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 683,10 TL istinaf karar harcından istinaf eden davalı tarafından yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 647,2 TL’ nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
11-İstinaf aşamasında davacı tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 37,90 TL dosyanın istinafa gidiş/ dönüş masrafı olmak üzere toplam 136,00 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 12-Dosyada artan gider avansı bulunması halinde yatıran tarafa iadesine, 13-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/02/2019 tarihinde HMK’ nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.