Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/523 E. 2019/429 K. 20.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/523
KARAR NO : 2019/429
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEME : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/01/2018
DOSYA NUMARASI : 2014/223 Esas – 2018/28 Karar
KARAR TARİHİ : 20/03/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN ASIL DAVADA İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde;taraflar arasında ticari ilişki bulunduğunu, davalı firmanın müvekkili firmaya etiketli deri malzeme sattığını, bu alışverişler nedeniyle davalı firma tarafından müvekkiline çeşitli tarihlerde faturalar kesildiğini, bu derileri etiket yaparak müşterilerine sattığını, müşterisinin de bu ürünleri yurtdışına sattığını, ancak davalıdan alınan ürünlerde kanserojen madde çıkması üzerine işlerinin bozulduğunu ve müşterisi ile ticari ilişkisinin bittiğini beyanla neticeten davalıya verdiği biri ¨35.000,00, diğeri ¨15.000,00 bedelli iki adet çekten dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, çeklere ödeme yasağı konulmasına, dava sonunda çeklerin iptal edilmesine, müvekkili tarafından çekler ödenirse çek bedellerinin istirdatına, müvekkilinin ürün nedeniyle uğradığı zararın tespiti ile davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla avukatlık ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;taraflar arasında faturalı ve çeklere dayalı ticari ilişki mevcut olduğunu, müvekkili tarafından davacıya toplam ¨201.131,39’lik fatura kestiğini ve bu faturalar karşılığında hem mal sattığını hem de bir kısım hizmet yaptığını, bu ticari ilişki neticesinde verilen ¨35.000,00′ lik çekin Bakırköy … İcra Müdürlüğü’ nün…esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ¨15.000,00’lik çekin ise halen günü gelmediğini, müvekkilinin yapılan tahsilatlar haricide kalan bakiyeyi ise Bakırköy… İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile takip yaptığını, davacının bahse konu ticari ilişkiden kaynaklanan borcunu ödememek için huzurdaki davayı açtığını, dava dilekçesinde beyan ettiği gibi, söz konusu derilerin davacı uhdesinde olmadığının anlaşılacağını, dolayısıyla ayıp itirazlarının mahkeme tarafından incelenmesinin mümkün olmadığını, müvekkili tarafından davacı tarafa ayıpsız mal verildiğini, davacı tarafından müvekkilinin kesmiş olduğu faturalara itiraz edilmediğini, dolayısıyla sunulan faturaların kesinleşmiş faturalar olduğunu, bahse konu mallarda ayıp olmamakla birlikte, ayıbı kesin olarak kabul etmediklerini, aynı zamanda ayıbın zaman aşımına uğradığını, süresi içerisinde ayıp ihbarı yapılmadığını beyanla neticeten davacının davasının reddine, asıl alacağın %20 sinden az olmamak kaydı ile davacının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine, ihtiyati tedbirin kaldırılmasına, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1015 esas sayılı dosyası asıl dosya ile birleştirilmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA;
Davacı vekili dava dilekçesinde;davalı firma ile aralarında deri alım satımı hususunda ticari ilişki olduğunu, bu ticari ilişki çerçevesinde davalı tarafın bakiye borcunu ödemediğini, bunun üzerine müvekillinin Bakırköy … İcra Müdürlüğü’ nün …esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlattığını, aynı zamanda davacı müvekkilin ¨35.000,00 bedelli çekten dolayı Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında ihtiyati haciz ile takip başlattıklarını ve ihtiyati hacize itiraz edilmediğini, davalı tarafın dürüstlük kurallarına aykırı olarak malların kendisine teslim edildikten sonra ve malların tamamını ellerinden çıkarıp ürün haline getirdikten sonra Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/223 esas sayılı dosyasında dava açtıklarını, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün… esas sayılı dosyasındaki itirazın iptal edilmesini, asıl alacağın %20′ sinden az olmamak kaydı ile haksız ve kötü niyetli olan davalının icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini, davalı taraf adına kayıtlı olan araca ve menkul mallarına tedbir konulmasını, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı firma ile aralarında etiketlik deri malzemeleri hususunda ticari alışveriş bulunduğunu, davacı firmanın gönderdiği mallar arasında only markasına rimaks firması tarafından üretilen malların hammadesinde kansorejen madde bulunduğunu, kansorejen madde sebebi ile ¨72.000,00′ lik sipariş rimaks firması tarafından geri çekildiğini, bu olay sebebi ile siparişlerin iptal edildiğini ve Bakırköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/223 esas sayılı dosyasında dava açtıklarını, dava dosyalarının aralarında hukuki ve fiili irtibat nedeniyle, işbu davanın Bakırköy 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2014/223 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 16/01/2018 tarih 2014/223 Esas-2018/28 sayılı kararında;
Asıl davada; ” …. Dava dosyası içeriğinde, davacı tarafından davalıya ayıpların öğrenilmesinden itibaren yapılmış herhangi bir ayıp ihbarı tespit olmadığı, davacı 2014 yılının Mart ve Nisan aylarında yapılan testler ve müşterisinin uyarısı ile bazı etiketlerin kanserojen madde ihtiva etmesi sebebiyle ayıplı olduğunu öğrenmesine karşın TTK’ nın 23. maddesinde belirtilen usul ve şekilde 8 günlük süre içinde ayıp ihbarında bulunmayıp, bu süre geçtikten sonra dava açmış olup, davacı süresinde ve usulüne uygun bir ayıp ihbarında bulunmadığından ayıplı olsa dahi malları kabul etmiş sayılması gerektiği, kaldıki bir an için ayıp ihbarının yapıldığı kabul edilse dahi, davacı ayıp iddiasını ispat edemediği, bu nedenle satım sözleşmesine konu malların ayıplı olduğu iddiasına dayalı çekten dolayı borçlu olunmadığının tespitini isteyemeyeceği gibi , ayıptan kaynaklanan zararlarını da ayıba karşı tekeffüle karşı hükümlerden yararlanamayacağı ve ayrıca genel hükümlere göre ayıp iddiasını da ispat edemediğinden zarar talebinde de bulunamayacağı, asıl davanın reddine, davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin de reddine karar vermek gerekmiştir. Mahkememizce 30/01/2017 tarihli celsede her ne kadar davacı vekiline ayıp nedeniyle uğranılan zarar miktarını belirleyerek harcını tamamlaması için süre verilmiş ve davacı vekili de buna dayanarak beyanda bulunup harç yatırmış ise de, bu imkânın daha önce davacı vekiline verildiği ve davacı vekilinin 16/07/2014 tarihli dilekçesi ile beyanda bulunduğu ve harcı tamamladığı, buna göre Mahkememizce mükerrer yapılan işlemin yerinde olmadığı, dava değerinin davacı vekilinin ilk dilekçesinde belirttiği gibi kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. … ” gerekçeleri ile;
Birleşen davada;
” … Tüm bu belirlemeler ışığında somut olaya döndüğümüzde;Davacı ile davalı arasında, davacının deri satışına dayalı bir ticari ilişkinin olduğu, ancak taraflar arasında akdedilmiş yazılı bir anlaşma ve/veya cari hesap sözleşmesi olmadığı,davacının faturadan kaynaklı bakiye cari hesap alacağını tahsil edememesi üzerine 22/07/2014 tarihinde, cari hesap alacağını dayanak göstererek, davalı aleyhine icra takibi başlattığı, davalı tarafından yapılan itiraz üzerine huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığı, davacının ibraz ettiği yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi (24/07/2014) ve dava tarihi (10/11/2014) itibariyle davalıdan ¨91.290,65 cari hesap alacağının olduğu,davalıya alt inceleme konusu yapılan yasal ticari defterlerine göre, takip tarihi (24/07/2014) ve dava tarihi (10/11/2014) itibariyle ¨143.726,71 borcunun bulunduğu,davacının takibe konu ettiği faturaların davalının yasal ticari defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle fatura içeriğindeki malların davalıya verildiği,davalının herhangi bir ödeme belgesi sunamadığı gibi, böyle bir savunmada da bulunmadığı, neticeten davacının, takibe konu faturlar nedeniyle davalıdan ¨91.290,65 alacaklı olduğu anlaşıldığından, davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin devamına karar vermek gerekmiştir. İİK.nun 67. maddesi uyarınca açılan itirazın iptali davası olup, icra takibi cari hesaptan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik olduğu,bu durumda açılan itirazın iptali davasında hüküm altına alınan alacak bilinebilir, bir başka deyişle likit olduğundan hükmedilen miktarın % 20′ si oranında İİK.nun 67.maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılarak aşağıdaki gibi hüküm fıkrası oluşturulmuştur…. ” gerekçeleri ile;
” ASIL DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin koşulları oluşmadığından REDDİNE,
BİRLEŞEN DAVADA;
1-Davanın kısmen KABUL kısmen REDDİ ile davalının Bakırköy 15.İcra Müdürlüğü’nün 2014/10598 Esas sayılı takip dosyasında yapmış olduğu itirazın ¨91.290,65 asıl alacak yönünden İPTALİ ile takip tarihinden itibaren asıl alacağa davacının talebi aşılmamak üzere 3095 sayılı Kanunun 2/1.maddesi uyarıca değişen oranlarda yasal faiz uygulanmak suretiyle TAKİBİN DEVAMINA,
2-Davacının, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
3-Asıl alacağın % 20′ si üzerinden hesap edilen ¨18.258,13 icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, karar verilmiş ve verilen kararlara karşı, asıl davanın davacısı/ birleşen davanın davalısı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı/ birleşen davalı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkeme gerekçeli kararının “Asıl Dava” başlıklı kısmında; “Dava dosyası içeriğinde, davacı tarafından davalıya ayıpların öğrenilmesinden itibaren yapıldığını herhangi bir ayıp ihbarı tespit olmadığını, davacı 2014 yılının Mart ve Nisan aylarında yapılan testler ve müşterisinin uyarısı ile bazı etiketlerin kanserojen madde ihtiva etmesi sebebiyle ayıplı olduğunu öğrenmesine karşın, TTK’ nın 23.maddesinde belirtilen usul ve şekilde 8 günlük süre içinde ayıp ihbarında bulunmadığını, bu süre geçtikten sonra dava açtığını, davacı süresinde ve usulüne uygun bir ayıp ihbarında bulunmadığından, ayıplı olsa dahi malları kabul etmiş sayılmalıdır.” ifade edildiğini, TTK’ nın 23. maddesinde diğer durumlarda Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 223. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanacağı düzenlendiğini, bu nedenle açık ayıp niteliğinde olmayan ve 8 günlük inceleme süresinde tespit edilemeyen, yani kullanımla ortaya çıkan ayıplar yönünden TBK’ nın ilgili düzenlemeleri uygulama alanı bulduğunu, T.B.K. 223/2. maddesi gereğince sonradan anlaşılırsa bu ayıbın hemen bildirimi zorunlu olduğunu, ayıp ihbarının şekle bağlı olmadığını ve şahitle de ispatı mümkün olduğunu , Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin ve 15. Hukuk Dairesinin içtihatlarıyla kabul edildiğini, ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmamış olduğundan, telefonla veya karşılıklı sözle de yapılmasının mümkün olduğunu, ayıp ihbarının yapılışı hiçbir şekle tabi tutulmayınca, yapılıp yapılmadığının ispatı da şekle tabi olmadığını, tanık ve yemin de dahil olmak üzere her türlü delil ile ispatı mümkün olduğunu, davacı çok gizli ayıp şeklinde olan ayıpları öğrendikten sonra, davalı tarafa telefon ile durumu bildirdiğini, davalı tarafın ise bu ihbar karşısında, davacının zararlarını gidereceğini söylemek suretiyle davacıyı oyaladığını, bu hususta ki beyanlarının cevaba cevap dilekçesi ile 17/02/2016 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde olmak üzere, ayıp ihbarı yaptıkları hususunda tanıkları olduğunun belirtildiği, davacı, davalı-karşı davacıya gizli ayıp ihbarını telefon ile yaptığını ve bu ihbar neticesinde de ödemeleri durdurduğunu, iş bu davaya konu olan ayıplı ürünlerin ortaya çıkmasından önceki zamanlarda davacı ile davalı-karşı davacı arasında ödeme konusunda hiçbir problem olmadığını, bu olaydan sonra ödemelerin durdurulduğunu, bu durumun ayıp ihbarının yapılmış olmasının bir ispatı ve sebebi olduğunu , ilk derece mahkemesinin bu hususları göz ardı edip, değerlendirmemiş olması sebebiyle kararın bozulması gerektiğini, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında; “…Kaldı ki bir an için ayıp ihbarının yapıldığı kabul edilse dahi davacı ayıp iddiasını ispat edemediğini. Bu nedenle satım sözleşmesine konu malların ayıplı olduğu iddiasına dayalı çekten dolayı borçlu olunmadığının tespitini isteyemeyeceği gibi ayıptan kaynaklanan zararlarını da ayıba karşı tekeffüle karşı hükümlerden yararlanamayacağını ve ayrıca genel hükümlere göre ayıp iddiasını da ispat edemediğinden zarar talebinde de bulunamayacağından asıl davanın reddine…” demekte olduğunu, oysa ki 25/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda, kanserojen madde testi açısından bir dizi değerlendirmelerde bulunduktan sonra; koyu kahverengi olan ham deri numunesinde kanserojen boyar madde olmadığını, açık kahverengi numuneler üzerinde ise kanserojen maddelere rastlanıldığını ve dosyaya sunulan test raporlarının incelenmesi sonucunda da iki renkli numune dışındaki bütün renklerdeki etiketlerin kabul sınırlarının üzerinde kanserojen madde ihtiva ettiğinin tespit edildiğini belirttiğini ve hukuki inceleme başlığı altında, “…açık kahverengi ürünler üzerinde rastlanan kanserojen maddenin, hem etiketler üzerinde hem de etiket yapılmak üzere hazırlanmış deriler üzerinde olduğunun anlaşıldığı, söz konusu ayıplı olayın, ham derilerin davalı yanca işlenmesi esnasında ortaya çıkmış olduğunu…”,keşif esnasında bulunan ham deriler üzerinde davalı tarafın herhangi bir etiketi veya baskısı olmadığı için de söz konusu derileri müvekkilin başka bir firmadan da almış olabileceğini değerlendirildiğini, oysa ki müvekkilin ticari defter kayıtları gayet açık olduğunu, müvekkil sadece davalı-karşı davacıdan deri almakta olduğunu ve başka bir firmadan deri alımı yapmadığını, aynı şekilde; 14/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda da; incelemesi yapılan kahverengi deriler üzerinde yasaklı kimyasal maddelere rastlandığının belirtildiği, ilk derece mahkemesi tüm bu değerlendirmelere ve mevcut delillere rağmen ayıp iddiayı ispatlanamadığını belirtmek suretiyle davanın rededildiğini, açıklanan nedenler doğrultusunda, gerek tüm dosya kapsamında ve gerekse re’ sen göz önüne alınacak nedenlerle kararın bozulması gerektiğini, 6754 sayılı bilirkişilik kanununun 3/2 maddesine rağmen; karara etkili olan bilirkişi raporları içerisinde hukuk öğrenimi görmüş olan ve hukuk alanı dışında, ayrı uzmanlık alanının ne olduğu belli olmayan bilirkişi ataması yapıldığını, bilirkişi raporları 6754 sayılı kanuna aykırı olarak hukuki nitelendirmeler, açıklamalar, yorumlar, tespitler, tavsiyeler içermekte olduğunu, bu yönüyle bilirkişi raporlarının tamamı hukuka aykırı olmakla birlikte hükme esas teşkil etmiş olmaları sebebiyle kararın bozulması gerekmekte olduğunu beyanla, Gerek yukarıdaki “İstinaf Nedenleri” maddelerinde arz olunan nedenlerle, gerekse re’sen belirlenecek nedenlerle; Yukarıda tarih ve numarası zikredilen istinaf incelemesine konu yerel mahkeme kararının, açıklanan ve re’ sen tespit edilecek konular kapsamında istinaf incelemesi sonucu kaldırılarak, yeniden yapılacak yargılama neticesinde asıl davanın kabulüne ve karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’ nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde; belirtilen sebeplerle sınırlı olarak, kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek istinaf incelemesi yapılmıştır. İstinaf incelemesinin konusu, dava konusu ayıplı malın süresinde ihbarda bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Dava, taraflar arasındaki ticari satım ilişkisinden kaynaklanmaktadır. TTK’ nın 23/c maddesi uyarınca malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise 2 gün içinde alıcı durumu satıcıya ihbar etmelidir. Şayet açıkça belli değil ise alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemeli veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbar ile yükümlüdür. Mahkemece somut olay bakımından, iddia edilen ayıbın süresinde yapılacak bir muayene ile belirlenebilecek nitelikte olup olmadığı, buna göre süresinde ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı, sonradan ortaya çıksa bile gizli ayıbın öğrenildiği andan itibaren derhal ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı hususlarının araştırıldığı ve tüm dosya kapsamı esas olmak üzere iddia, savunma, itibar edilen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmasa da faturadaki malların davacı tarafça davalıya satıldığı ve teslim edildiği konusunda ihtilaf bulunmadığı, davalı tarafın itirazının malların “ayıplı olarak teslim edildiği ve ayıbın gizli olduğu” noktasında toplandığı, tekstil alanında uzman bilirkişinin raporda belirttiği üzere, ” açık kahve renkli ürünler üzerinde rastlanan kansorejen maddenin, hem etiketler üzerinde hem de etiket yapılmak üzere hazırlanmış deriler üzerinde olduğu anlaşılmakla, söz konusu ayıplı olayın, ham derilerin davalı yanca işlenmesi esnasında ortaya çıkmış olduğu, diğer yandan, davalının keşif esnasında depoda sunulan bu ürünlerin, kendisine ait olup olmadığı, derilerin kendi imalatına ait olduğuna yönelik herhangi bir etkitin ve baskısının olmadığı şeklinde beyanda bulunduğunu, bu durumda, ya davacının davalıdan aldığı derilerin etiket haline getirilmesi sırasında kansorejen maddeler kullanılmış olabileceği yada davalı dışında başka yerlerden de aynı renkte deri alarak bu siparişlerde kullanmış olabileceği” şeklinde değerlendirme yaptığı ve taraflar arasındaki toplam deri satış miktarının 201.000,00 TL. olup 180.000,00 TL. miktarındaki satışa ilişkin ayıp iddiasının ileri sürülmediği ve ihtilafın olmadığı görülmüştür. Somut olay bakımından uyuşmazlıkta, taraflar tacir olduğundan ayıp ihbarının TTK’ nın 18/3. maddesinde hükme bağlanan usullerle ve TTK’ nın 23/3. maddesinde öngörülen süreler içinde ve gizli ayıp olması halinde BK’ nın 223. maddesinin 2. ve 3. fıkralarındaki belirtildiği üzere derhal yapılması gerektiği gözetildiğinde, asıl dava dosyanın davacısının yasal süresinde ayıp ihbarında bulunmadığı, ayıp ihbarının sözlü olarak yapıldığının tanıkla ispatının mümkün olmadığı, böylece gizli ayıp ihbarında bulunduğunu ispat edemediği gibi ayıp iddiasını da yasal deliller ile kanıtlayamadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl dava davacısı/ birleşen dava davalısı vekilinin asıl ve birleşen davalar yönünden istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince asıl ve birleşen davalar yönünden asıl davanın davacısı/ birleşen davanın davalısı tarafından yatırılan toplam 196,2 TL ( 98,10 TL + 98,10 TL ) istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu gereğince asıl dava yönünden davacıdan alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcından, asıl dava davacısı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,5 TL harcın asıl dava davacısından tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-Karar tarihi itibari ile Harçlar Kanunu gereğince birleşen dava yönünden davalıdan alınması gereken 6.236,06 TL istinaf karar harcından, birleşen dava davalısı tarafından istinaf aşamasında peşin olarak yatırılan 1.559,02 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.677,04 TL harcın birleşen dava davalısından tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına,
6-Karar kesinleştiğinde artan gider avansı varsa, avansı yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 20/03/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.