Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/512 E. 2019/256 K. 20.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/512 Esas
KARAR NO : 2019/256 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/305 Esas 2017/933 Karar
TARİH : 01/11/2017
DAVA : Tapu İptali Ve Tescil (İnançlı İşleme Dayalı Olarak)
KARAR TARİHİ: 20/02/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, dava konusu … ilçesi …. Mahallesinde kain … ada …. nolu parselin müvekkiline ait iken, müvekkilinin de ortağı olduğu davalı şirketin bankadan kredi kullanabilmesi amacıyla taşınmazın inançlı işleme dayalı olarak 5 yıllığına davalı şirkete devredildiğini, 5 yıllık süre dolmasına rağmen şirket tarafından taşınmazın iade edilmediğini ileri sürerek, inançlı işleme dayalı olarak davalı şirkete devredilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı tarafça dava dilekçesine karşı cevap dilekçesi sunulmamıştır.Feri müdahil vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın inançlı işleme dayanak yapmış olduğu 03/03/2004 tarihli belgenin adi yazılı belge olduğunu, söz konusu belgenin her zaman düzenlenmesi imkan ve ihtimali bulunduğunu, iş bu belgeye dayalı olarak tapu iptal ve tescilin istenemeyeceğini ve bu bağlamda davalı yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 01/11/2017 tarih 2017/305 Esas 2017/933 sayılı kararında; “Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu taşınmazın davacı adına tapuda kayıtlı iken inançlı işleme dayalı olarak davalı şirkete devredildiği, davalı şirket temsilcileri tarafından imzalanan 03/03/2004 tarihli protokol başlıklı belgeye göre taşınmazın 5 yıl sonra davacı olan tapu malikine iade edileceğinin belirtildiği, celp edilen sicil kayıtlarına göre belgenin düzenlendiği tarih itibariyle belgeyi imzalayan … ve …. şirketi temsile yetkili kişiler olduğu, inançlı işlemin varlığının yazılı belge ile (kesin deliller) ispatlanması gerektiği (Yargıtay 14.HD 2016/8257 esas 2017/115 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere), bu bağlamda davacı tarafın inançlı işlemi yazılı (kesin) delille ispatlanmış olduğu…”gerekçesi ile, Sabit görülen davanın kabulüne, dava konusu İstanbul ili … ilçesi … Mahallesinde kain, … ada, … nolu parselin davalı … SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ adına olan tapu kaydının iptali ile davacı … oğlu … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili ve feri müdahil vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesince hiçbir delil toplanmadan taraf teşkilini sağlamaya çalışarak 3 celse ve dört ay gibi kısa bir sürede nihai kararını verdiğini, Mahkemenin gerekçesinin gerçek dışı olup, müvekkili şirkete atanan kayyımlara tebligat yapılmadığını, kayyımların bu davadan haricen haberdar olmaları üzerine ilk duruşmadan önce mahkemeye sundukları dilekçe ile kendilerine tebligat yapılmadığını, dava dilekçesi ve eklerinin kendilerine tebliğ edilmesini talep ettiklerini, bu durumun ilk duruşma zaptında zapta geçirildiğini, Müvekkili şirket ve kayyımlarca ısrarla cevap için 1 aylık süre talep edilmişse de mahkemece bu talebin görmezden gelindiğini, 07/09/2017 tarihli dilekçeleri ile de protokole itiraz edip sahteliği hakkında bilirkişi incelemesi yapılmasının ve %50 şirket ortağı …’ya da davanın ihbarının talep edildiğini, Şirket ortağının da kendisine dava ihbar olunur olunmaz protokole itiraz edip sahte olduğunu iddia ederek deliller sunduğu ve delillerin toplanmasını talep ettiğini, İlk derece mahkemesince davacının dayandığı protokol aslını dosyaya celp etmeden ve şirketin defter kayıtlarını celp edip incelemeden ticaret sicil kayıtlarını incelemeden, mahkemenin keşif ve değer yönünden bilirkişi incelemesi yaptırmadan, hiçbir delil toplanmadan sadece dava dilekçesi ile milyonlarca lira değerindeki taşınmazın tapusunu dört ay gibi mucizevi bir dava süresince iptal ettiğini, Davacının dayanak gösterdiği protokolün 03/03/2004 tarihini taşımakta olup el yazısı ile yazılmış bir kağıt olduğunu, tamamen sahte olarak tanzim ve imza edildiğini, abi kardeşin birlikte tanzim ve imza ettiğini, yeni bir belge olduğunu, 2004 yılına ait olmadığını, Dava konusu protokolün şuan anda abi kardeş olarak yaşayan davacı ve abisi tarafından her daim düzenlenebileceğini, bu kişilerin gelir ve giderleri aynı olup menfaatlerinin de aynı olduğunu, Davaya konu 03/03/2004 tarihli protokol düzenleme tarihi ile müvekkili şirketin büyük ortağının değişme ve yönetimin değişme tarihi 11/04/2004 arasında 37 günlük bir süre bulunduğunu, yani sonradan düzmece protokolün düzenleme tarihinin 11/04/2004 tarihinden sonra olarak yapılmasının imkanı bulunmadığını,Davacının savunmalarının gerçek dışı ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, şirketin ihtiyacı yokken beş buçuk sene öncesinden protokol yapılması, protokolden bir buçuk sene sonrası taşınmazın kredi alınması için devir edilmesi, taşınmazın devrinden yaklaşık dört sene sonra kredi kullanılması, taşınmazın geri istenmesine hak kazanıldığı tarihten altı sene sonra da hiçbir şekilde sözlü veya yazılı talep olmaksızın tapu iptal ve tescil davası açılmasının normal bir süreç ve kabul edilebilir bir olgu olmadığını, Davacının taşınmazını tapu dairesinde sattığı ve bedelini aldığını, alınan bedelin geri ödenmediğini, Tapu iptal ve tescil talep edilmesinin şartlarının oluşmadığını, dava değerinin eksik gösterildiğini, müvekkili şirketin ve devletin zarara uğratıldığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Feri müdahil vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesi kararının usul, yasa ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, hiçbir inceleme ve araştırma yapmadan, delilleri toplamadan karar verdiğini, Dava konusu taşınmazın üzerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığını, dava konusu taşınmazın değerinin belirlenip dava harcının tamamlattırılmadığını, İlk derece mahkemesinin kesin delil olarak kabul ettiği 03/03/2004 tarihli sözde protokolün aslını görmeden ve incelemeden, davalı şirkete ait ticaret sicil kayıtları ile imza sirküleri celp edilmeden, davaya ilişkin 16/10/2017 tarihli cevap dilekçesinde ve delil listesi ekinde belirtilen hiçbir delil toplanmadan, incelenmeden, değerlendirilmeden karar verildiğini, Ortada geçerli bir inançlı temlik sözleşmesi olmadığını, davaya ilişkin savunma dilekçesinde de beyan edildiği üzere 03/03/2004 tarihli sözde protokolün varlığını ve içeriğini kabul etmediklerini, Sözde protokolün davacı ile yine davacının ortağı ve yetkilisi bulunduğu davalı şirket arasında imzalanmış olduğundan dolayı dava konusu olayda inanç anlaşmasının taraflarının aynı kişi olduğunu, davacının hem inanan hem de inanılan kişi olarak söz konusu protokolü imzaladığının açıkça belli olduğunu, Dava konusu sözde protokolün gerçek olmadığı, sonradan düzenlendiğinin bizzat sözde protokol içeriğinde ikrar edildiğini, Sözde protokolün tarihinin taşınmazın iktisap tarihi, …’nın ortaklık tarihi ve dava konusu protokolün her zaman düzenlenebilecek nitelikte bir belge olması hususlarının ilk derece mahkemesince dikkate alınmadığını, Davacının beyan ve iddialarının hayatın olağan akışına aykırı olup sözde protokolün de sonradan düzenlenmiş bir kağıt parçası olduğunu, davacı tarafça beyan ve iddia edildiği gibi inançlı işlem yapmayı gerektirecek bir durumun bulunmadığının davalı şirket ve tapu kayıtlarıyla da sabit olduğunu, Davanın açılmasının tek sebebinin ihbar olunan müvekkilinin Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/941 Esas sayılı dosyasıyla … San. Ve Tic. A.Ş.’ne karşı şirketin feshi ve ortaklıktan çıkma davasını açmış olması olduğunu, Açıklanan tüm sebeplerle de, davanın haklı ve yasal taleplerden ziyade, davacı ve … ailesinin belirtilen ve tamamen ihbar olunan müvekkilini yıldırmak ve sindirmek amacıyla, hiçbir haklı ve yasal dayanağı bulunmayan, tamamen müvekkilini ….’deki haklarından vazgeçirmeye yönelik eylemler kapsamında açıldığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/305 Esas 2017/933 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir. İnanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında dava değeri taşınmazın dava tarihindeki değeridir. Davacı dava dilekçesinde dava değerini 800.000 TL olarak belirtip harcı da bu değer üzerinden yatırmış ise de mahkemece taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlenmemiştir. Mahkemece yapılacak iş davaya konu taşınmaz üzerinde keşif yapılarak taşınmazın dava tarihindeki değerinin belirlenmesi, belirlenen değer dava dilekçesinde gösterilen değerden fazla ise eksik harcın ikmali için davacıya süre verilerek sonucuna göre işlem yapılması iken mahkemece bu hususlar değerlendirilmeden karar verilmesi hatalı olmuştur. İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bit akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebine teşkil eder.İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenirliği kabul edilen iddiaların isbatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Somut olayda, davalı şirket ticaret sicil kayıtları ve şirketi temsile yetkili olanların imza sirküleri getirtilmemiştir. Dosyada bulunan ticaret sicil gazetesi örneklerinden davaya konu inanç sözleşmesinin yapıldığı tarihte davacının şirket yönetim kurulu başkanı, … yönetim kurulu başkan vekili, … yönetim kurulu üyesi olduğu, şirketin, yönetim kurulu başkanı davacı ile başkan vekili … veya üye … birinin imzası ile temsil ve ilzam edildiği anlaşılmaktadır. Davaya konu inanç sözleşmesinde davalı şirket adına atılı imzalardan birinin şirket yönetim kurulu başkanı olan davacı tarafından atıldığı sabit ise de diğer imzanın kime ait olduğu sözleşmede yazılı değildir. Mahkemece diğer imzanın kime ait olduğu tespit edilmeden ve imza sirküleri getirtilmeden şirket yönetim kurulu üyesi … ait olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.Ayrıca dayanak sözleşmenin her iki tarafında da davacı yer almaktadır. Başka deyişle davacı hem inanan olarak hem da inanılan olarak davaya konu sözleşmede yer almaktadır. Bu durumda inanç sözleşmesinin usulüne uygun olarak kurulduğunun yan delilerle birlikte ispatı gerekir. Bunun içinde tarafların bildirdikleri delillerin toplanması sözleşmenin usulüne uygun olarak kurulduğunun ispatlanması gerekir.Söz konusu inanç sözleşmesi 03/03/2004 tarihinde imzalanmış olup, bu tarihte şirket yönetim kurulu üyeleri davacı ile … ve … oluşmuş ise de, daha sonra 23/06/2004 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınlanan davalı şirketin 07/06/2004 tarihli yönetim kurulu kararlarına göre şirket yönetim kurulu üyeleri istifa etmişler ve alınan karalar sonunda şirket yönetim kurulu başkanlığına …, yönetim kurulu başkan vekilliğine … üyeliğe ise … atanmıştır. Davaya konu taşınmaz ise, tapu kayıtlarına göre 03/05/2005 tarihinde davacı tarafından satış suretiyle davalı şirket adına tescil edilmiştir. Anılan inanç sözleşmesi adi yazılı şekilde yapılmış olup her zaman düzenlenmesi mümkün belgedir. Taşınmaz, inanç sözleşmesinin yapılmasından itibaren 1 yıl 2 ay sonra tapuda devredilmiştir. Bu arada davalı şirket yönetim kurulu ve şirketi temsile yetkili olanlar değişmiştir. Tapuda devir tarihinde davalı şirketi temsile yetkili olanlar tarafından imzalanmış bir inanç sözleşme bulunmamaktadır. Buna göre davaya konu taşınmazın inançlı olarak teminat teşkil etmek üzere davalı şirkete devredildiğini, bu devir işleminin o tarihteki şirketi temsile yetkili olanların bilgisi ve onayı ile yapıldığını ispat külfeti iddiayı ileri süren davacı taraftadır. Ayrıca tapuda yapılan resmi senette devir bedelinin satıcı davacı tarafından nakden ve peşinen alındığı yazılı olup, davacı da dava dilekçesinde vergi mevzuatı açısından bedelin davalı şirket adına davacı hesabına yatırıldığını, bu bedelin daha sonra davacı tarafından davalı şirkete geri ödendiğini bu hususun şirket kayıtları ile ispatlanabileceğini belirtmiştir. Mahkemece şirket kayıtları getirtilerek şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak devir bedeli olarak davalı şirketçe davacıya ödenen bedelin davacı tarafından şirkete iade edilip edilmediği, böylece yapılan devir işleminin inanç sözleşmesi kapsamında olup olmadığı araştırılmamıştır. Davacı söz konusu taşınmazı davalı şirketin kredi ihtiyacı nedeniyle kredi alabilmesi amacıyla inançlı şekilde davalı şirkete devrettiğini, taşınmazın şirket mal varlığında görünmesi nedeniyle şirketin kredi kullanabildiğini ileri sürmektedir. Tapu kayıtlarına göre anılan taşınmaz üzerine Halk bankası tarafından 2009 ve 2013 yıllarında ipotek tesis edilmiştir. Bu nedenle yine şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak sözleşme tarihi ile taşınmaz devir tarihlerinde davalı şirketin mali durumu tespit edilerek kredi kullanma ihtiyacı olup olmadığı, söz konusu tarihlere yakın tarihlerde kredi kullanıp kullanmadığı, tespit edilerek davacı iddiasının bu meyanda inanç sözleşmesinin gerçek olup olmadığı, adi yazılı belge olup her zaman düzenlenmesi imkanı bulunan davaya konu inanç sözleşmesinin sözleşmede yazılı tarihte yapılıp yapılmadığı veya davalı taraf savunmasında belirtildiği gibi muvazaalı olarak daha sonraki bir tarihte düzenlenip düzenlenmediği tespit edilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Kabule göre de, davalı şirket davaya süresinde cevap vermeyerek davacı iddialarını inkar etmiştir. Davalı şirket kayyımları daha sonra verdikleri dilekçe ile de davacının dayandığı inanç sözleşmesini kabul etmemişlerdir. Bu nedenle mahkemece eksik inceleme sonucunda dosya içeriğine, iddia ve savunmalara aykırı şekilde davaya konu inanç sözleşmesinin taraflarca inkar edilmediği kabul edilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır.Bu bakımdan, ilk derece mahkemesince davanın esasına yönelik uyuşmazlığın giderilmesi için gerekli olan işlemlerin yapılmamış olması bakımından davalı ve feri müdahil vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-a-6. maddesi uyarınca kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalı vekili ve feri müdahil vekilinin istinaf başvurularının KABULÜ ile; 1-Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/11/2017 tarih ve 2017/305 Esas 2017/933 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE,2-Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 13.662,00.TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine, 3-Harçlar Kanunu gereğince feri müdahil tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 13.662,00.TL istinaf karar harcının talep halinde iadesine,4-İstinaf kanun yoluna başvurma harcı 98,10.TL ile dosya gidiş- dönüş masrafı 31,00.TL’nin davacıdan alınarak feri müdahile verilmesine, 5-İstinaf kanun yoluna başvurma harcı 98,10.TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/02/2019 tarihinde HMK 353/1-a6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.