Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/506 E. 2019/331 K. 06.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/506 Esas
KARAR NO : 2019/331 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/511 Esas 2018/196 Karar
TARİH : 21/02/2018
DAVA : Banka Teminat Mektubunun İadesi Ve Depo Edilmesi, Komisyon Bedelinin Tahsili
KARAR TARİHİ: 06/03/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili banka ile davalılar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğunu, müvekkili bankanın külli halefi konumunda olduğunu, … TAŞ. ile … San. Tic. Ltd. Şti. arasında akdedilen 4.000,00 TL bedelli Genel Kredi Sözleşmesini, 2.500.000 USD bedelli Genel Kredi Sözleşmesini, Limitsiz Genel Kredi Sözleşmesini, davalılar müteselsil kefil müşterek borçlu sıfatıyla imzalayarak … San. Tic. Ltd. Şti.’nin kullandığını ve kullanacağı kredilere kefil olduklarını, dava konusu alacak davalıların sözleşmeden kaynaklı borçlarını kapsadığını, müvekkil bankanın nakit alacakları asıl borçlu…Tic. Ltd. Şti.’ne verilen 2 teminat mektubuna uygulanan komisyon ve ferilerinden kaynaklandığını, müvekkil bankanın işbu alacakların ilişkin hesap Beşiktaş … Noterliği 28.12.2011 tarihli … yevmiye nolu ihtarname ile katedildiğini, ihtarname ile müvekkili bankanın borcu teminat mektubu komisyon alacağı ve ferilerinden oluşan 8.409,80 TL nakit alacağı 28.12.2011 tarihi itibarıyla katedildiğini, yine işbu ihtarname ile 11.08.1997 tarih, 1.207,79 TL bedelli teminat mektubunun 28.12.2011 hesap kat tarihi itibarıyle faizli hesabı olan 13.007,22 TL’nin depo edilmesinin istendiğini, müvekkili Bankanın gayrinakit alacakları asıl borçlu … San. Tic. Ltd. Şti. lehine verilen ve halen meri olan, Haydarpaşa Giriş Gümrük Müdürülüğü’ne hitaben verilen 11.08.1997 tarih, 1.207,79 TL bedelli … sayılı teminat mektubu, AHL Gümrük Müdürlüğü’ne hitaben verilen 27.05.1996 tarih, 3,50 TL bedelli … sayılı teminat mektubu kaynaklı olup işbu teminat mektuplarının Gümrük Müdürlüğü’ne hitaben verilmiş olması nedeniyle faiz içerdiğinde takip tarihi itibarıyle ulaştığı 13.115,44 TL’nin deposu talep edildiğini bildirmek suretiyle fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla davalı 8.409.80 TL nakit banka alacağının 28.12.2011 hesap kat tarihinden itibaren yıllık %44 temerrüt faiziyle birlikte tahsiline, Haydarpaşa Giriş Gümrük Müdürülüğü’ne hitaben verilen 11.08.1997 tarih, 1.207,79 TL bedelli … sayılı teminat mektubunun dava tarihi itibariyle ulaştığı 13.691,47 TL’nın deposuna (depo tarihine kadar işleyecek faize ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla) dava masrafları ve ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, öncelikle davanın süresinde açılmamış olması sebebiyle reddini, itirazın iptali davalarının itiraz üzerine takibin durmasını takiben 1 yıllık süre içerisinde açılması gerektiğini, takip tarihinin 24/07/2012, itiraz tarihinin ise 06/08/2012 tarihinde yapıldığını ve itirazdan itibaren 2,5 yıldan fazla bir süre geçtiğinden davanın süresinde açılmadığından reddine karar verilmesini, davacının talep ettiği alacakların dayanak yapıldığı kefalet sözleşmesi incelendiğinde sözleşmenin düzenleme veya imzalandığı tarih olmadığından geçerli olmadığını, zamanaşımı itirazında bulunduğunu, yine kefilin sorumluluğu süresiz sözleşmelerde genel borç zamanaşımı süresi olan 10 yıllık süreye tabi olduğundan sözleşmeden doğan sorumluluğun da zamanaşımına uğradığını, borçtan sorumluluğu düşünülse bile, faiz ve gecikme cezasından sorumluluk noter ihtarının müvekkiline tebliğ edildiği 05/01/2012 tarihinden itibaren talep edilebileceğini, yoksa 1997’den 2011 yılları arasındaki 15 yıllık süre için istenemeyeceğini, müvekkilleri asıl borçlu değil kefil olduğunu, kendilerine daha önceki zamanlarda da bir ihtar gönderilip temerrüde düşürülmediğini, faiz oranlarının fahiş olduğunu savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın usûl ve esastan reddine ve %20 icra inkar tazminatına mahkûm edilmesine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 21/02/2018 tarih 2015/511 Esas 2018/196 sayılı kararında;”Tüm Dosya Kapsamı Birlikte Değerlendirildiğinde;Dava, dava dışı asıl borçlu ile akdedilen genel kredi sözleşmesi kapsamında asıl borçlu lehine düzenlenen teminat mektubundan kaynaklı komisyon alacaklarının genel kredi sözleşmesinde kefil sıfatı bulunduğu belirtilen davalı kefillerden tahsili , teminat mektup bedelinin depo edilmesi istemine ilişkindir.Davacı banka ile devren birleşen … Aş . Topçular Şubesi ile dava dışı asıl borçlu … Ltd. Şirketi arasında bila tarihli 2.500.000 USD limitli Umumi Taahhütname imzalandığı ve davalıların bila tarihli taahhütnamede müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatlarının bulunduğu, dava konusu nakdi ve gayri nakdi alacağın 11/08/1997 ve 17/05/1996 veriliş tarihli teminat mektuplarından kaynaklandığı, genel kredi sözleşmesinin en geç 11/08/1997 tarihinde akdedilmiş olduğunun kabulü gerektiği dosyamızda tanzim ettirilen bilirkişi raporu ve İstanbul 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/94 E sayılı dosyasından anlaşılmaktadır.6098 sayılı TBK’nin 598/3. maddesine göre, bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile kendiliğinden ortadan kalkar. Davalı kefillerin sorumluluğuna gidilebilmesi için dava konusu nakdi ve gayrinakdi alacağın dayanağı olan kredi sözleşmesinin en geç 11/08/1997 tarihinde akdedilmiş olduğu, 11/08/2007 tarihi itibariyle bu sözleşmeden kaynaklanan kefalet yükümlülüğünün kendiliğinden sona erdiği kabul edilmelidir. 6101 sayılı TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 1. maddesine göre kural olarak, TBK’nin yürürlüğü girdiği tarihten itibaren önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmiş ise uygulanması gerektiği ancak temerrüt, sona erme ve tasfiye konularında TBK’nin uygulanacağı düzenlemesi getirilmiştir.6101 sayılı kanunun 5. maddesine göre, TBK’nin yürürlüğü girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine göre tabi olmaya devam eder, ancak bu sürelerin henüz dolmamış kısmı TBK’de öngürülen süreden uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK’de öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur.6101 sayılı kanunun 5/2. maddesine göre, TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olupta başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar, ancak bu ek süre TBK’de öngörülen süreden daha uzun olamaz.6101 sayılı kanunun 6. maddesine göre, bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır. 6101 sayılı kanunun 6.maddesinin gerekçesinde de; “süreye bağlı hak” ile “hak düşürücü süre”lerin farklı kavramlar olduğu, süreye bağlı haktaki sürenin, kanunda bu hakkın varlığını sürdürmesi için öngörülmüş olan bir süre olduğu, “süreye bağlı hak”taki sürenin, ne zamanaşımı süresi ne de hak düşürücü süre olduğu, bu nedenle de Türk Borçlar Kanununda süreye bağlı haklar için öngörülen süreler hakkında 5 inci maddesinin kıyas yoluyla uygulanacağı ve hak sahibinin, bir yıllık ek süreden yararlanabileceği…” vurgulanmıştır.Yukarıdaki yasal düzenlemeleri somut olay yönünden değerlendirmek için öncelikle TBK ile ilk kez getirilen 10 yıllık kefalet süre sınırlamasının hukuki niteliğinin saptanmasında zorunluluk bulunmaktadır.Konu ile ilgili öğretide ortaya konan görüşlere göz atacak olursak;”…10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için kesilme ve durma söz konusu olmaz. 10 yıllık sürenin tamamlanması ile birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği ortadan kalkar).. Kefalet süresinin dolduğu yargıç tarafından görevinden ötürü göz önünde tutulur..” (Prof.Dr. C.Yavuz Borçlar Hukuku s.1472 vd)”… 10 yılın geçmesi ile borç kendiliğinden ortadan kalkar, kefalet için getirilen yasal en yüksek (azami) süreye ilişkin düzenleme başka bir hiçbir hukuk sisteminde bulunmamaktadır. Amaç, kefili belli bir süre geçtikten sonra kefillik bağından kurtarmaktır…” (Nihat Yavuz, Kefalet Sözleşmesi s.3085 ) “… Kefilin sorumlu tutulabileceği 10 yılık süre kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar… 10 yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığına göre kesilme ve durma da söz konusu olmaz…” (Doç. Dr. Burak Özen Kefalet Sözleşmesi s. 578 vd) “… Yeni Borçlar Kanununda sona ermeyle ilgili emredici nitelikte hükümler varsa bunlar -sözleşmede örneğin feragat ile ilgili hüküm olsa da olmasa da – 01/07/2012 tarihinden sonraki sona ermelerde uygulanacaktır… (kefalet sözleşmesinde ) 10 yıllık süre daha önce sona ermiş ise yürürlük yasasının 5. Maddesi göz önünde tutulacaktır… Gerçek kişilerin verdiği kefaleti sona erdiren 10 yılın hak düşürücü süre olarak kabul edilip edilmemesi 5. Maddenin uygulanması bakımından farklı sonuçlar verecektir…Hak düşürücü süre olarak kabul edilirse 01/07/2012 tarihinden önce 10 yılı dolduran kefaletlerde alacaklı 5. Maddenin tanıdığı 1 yıllık ek süreden yararlanacak ve 01/07/2013 tarihine kadar kefili dava edebilecektir…(Prof. Dr. Seza Reisoğlu-TBK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi- İstanbul, 15/06/2012-Türkiye Bankalar Birliği Yayını)”….6101 sayılı TBKYUŞHK’un 5/2. Maddesine göre TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuşsa, hak sahipleri TBK’nin yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanır. Aynı kanunun 6. maddesine göre bu kanunun 5. Maddesi uygun düştüğü ölçüde TBK’de öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.(…) Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde 01.07.2012’den önce kurulmuş bulunan gerçek kişilerin kefil olduğu kefalet sözleşmeleri derhal 10 yıllık süreye tabi olur(…) bu tarihten önce 10 yıllık süre dolmuşsa(…) alacaklı 01.07.2013 tarihine kadar kefili takip edebilecektir.Bu tarihte ise kefalet sözleşmesi hükümden düşer….”(Y.Doç.Dr.Serkan Ayan-Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğu)Davaya konu somut olayda, yukarıda ifade edildiği gibi son kefaletin oluştuğu tarih 11/08/1997 ‘dir. Başka bir ifade ile TBK’nın 598. maddesindeki 10 yıllık süre, TBK’nın yürürlüğü girmesinden önce dolmuştur.Yasanın düzenleniş şekli ve öğretideki görüşler dikkate alındığında, 10 yıllık sürenin zamanaşımı süresi olmadığı, 10 yıllık sürenin geçmesi ile kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı kabul edilmelidir Bu sürenin hak düşürücü süre mi yoksa kefaletten kaynaklanan talep hakkının, süreye bağlı bir hak mı olduğu hususu tartışmalı ise de her iki halde de sonucun değişmeyeceği, zira kefaletteki 10 yıllık sürenin, hak düşürücü süre olduğu kabul edildiğinde 6101 sayılı kanunun 5. maddesinin doğrudan, süreye bağlı hak olduğunun kabulü halinde ise aynı kanunun 6. maddesi yollamasıyla dolaylı olarak uygulanması gerektiği açıktır. TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’nin 598/3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, iş bu alacak davasının 01/07/2013 tarihinden sonra; 13/05/2015 tarihinde ikame edildiği anlaşılmakla davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığından…”gerekçesi ile, Davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 15.06.2001 tarih ve … nolu kararına göre … A.Ş. ve … Bankası T.A.Ş. … A.Ş. bünyesinde 02.07.2001 tarihinde devren birleştiğini, yine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 20.03.2002 tarih ve … nolu kararına göre … Bankası T.A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin … A.Ş. ile birleşmesine karar verilmiş olup, 05.04.2002 tarihinde … Bankası T.A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş. … A.Ş. bünyesinde devren birleştiğini, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 109.nci maddesi hükmü çerçevesinde, Fon Kurulunun 07.12.2005 tarih ve 515 sayılı kararı ile müvekkili banka … A.Ş. Anasözleşmesinin; 2.nci maddesinde belirtilen ünvanı: “… BANKASI A.Ş.” olarak değiştirildiğini, söz konusu ünvan değişikliğinin 19.12.2005 tarih ve … sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlanarak Ticaret Siciline tescil ve ilan edildiğini, 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 19.10.2005 tarih … Sayılı Bankacılık Kanununun 140. maddesi uyarınca … fon bankası olması nedeniyle, harç ve teminattan muaf olduğunu, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/511E.,2018/196K. 20.12.2017 tarihli kararı ile;”… 6098 sayılı TBK’nin 598/3. Maddesine göre, “bir gerek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yıl geçmesi ile ortadan kalkar.” şeklinde düzenlendiğini, 6101 Sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 5. Maddesine göre TBK nın yürürlüğe girmesinden önce başlamış hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri eski kanun hükümlerine bağlı olmaya devam edeceği, ancak bu sürelerin dolmamış kısmı TBK’da öngörülen süreded uzun ise yürürlüğünden başlayarak TBK da öngörülen sürenin geçmesiyle hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olacağını, 6101 Sayılı kanunun 5/2. Maddesinin TBK ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup daha başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa hak sahipleri TBK’nın yürürlüğe girmesinden itibaren 1 yıllık ek süreden yararlanacaklarını, ancak bu sürenin TBK da öngörülenden daha uzun olamaz şeklinde düzenlendiğini, Bu nedenle davada kefalet ilişkisinin 11.08.1997 tarihinde meydana geldiği 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu, bu sürenin hak düşürücü süre olduğu gerekçesiyle davanın reddine hükmedildiğini, Mahkeme kararının kanuna aykırı olduğunu, Kanun tarafından düzenlenen tüm kavramların ihlal edildiğini, Mahkeme kararında gerçekleştiği iddia edilen hak düşürücü süre kanun ile düzenlenmediğini, Mahkeme ilamında kısaca 6098 sayılı TBK nın 598/3. maddesinde düzenlenen kefaletin 10 yıl ile sınırlandırıldığına ilişkin hükmün bu kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 5/2 maddesi ile öngörülen 1 yıllık ek sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu, dava tarafı davalılar açısından da hak düşürücü nitelikte olduğu sonucuna varıldığını, 6098 sayılı TBK nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli hakkındaki 6101 Sayılı kanunun 6. maddesi gerekçesinde öngörülen sürenin hak düşürücü ya da zamanaşımı süresi olmadığı, süreye bağlı hak olduğu açıkça ifade edildiğini, İşbu kanun ile öngörülen sürenin süreye bağlı hak olduğu 6101 sk’nun 6.madde gerekçesinde de açıklanmasına ragmen, mahkeme tarafından hak düşürücü süre olarak kabul edilmesi işbu kanun hükmünün ihlali olduğunu, Kanun ile düzenlenen 1 yıllık süreye bağlı hak kullanımının, dava konusu uyuşmazlık açısından sözkonusu olmadığını, Kanunun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce 10 yıllık kefalet süresi dolmuş olan kefaletler için 5. maddeye tabi olmayacağını, 01.07.2012 tarihinden önce kefalet süresi 10 yılı doldurmuş olanlar Kanun gerekçesinde de açıkça belirttiği üzere 818 sayılı Kanuna tabi olmaya devam edeceklerini, Davalılar açısından da kefaletlerinin 1997 yılında başladığı gözönüne alındığında 6098 sayılı TBK nın yürürülüğe girdiği 01.07.2012 tarihinde 10 yıllık süre çoktan dolduğunu, bu nedenle 1 yıllık süreye bağlı hakkın kullanılması zorunlu olmayıp, 01.07.2013 tarihinde hak düşürücü sürenin gerçekleştiğinden bahsetmek mümkün olmadığını, Davalılar açısından 818 sayılı BK ile öngörülen süreler geçerli olduğunu, mahkemenin kanuna aykırı olarak verdiği kararın kaldırılması gerektiğini, Doktrinde de 01.07.2012 tarihinden önce 10 yıllık kefillik süresi dolan kefaletlerin 818 sayılı BK na tabi olduğu kabul edildiğini, Prof. dr. … tarafından TBB ne sunulan 15.06.2012 tarihli “Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun Bankacılık İşlemleri Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı çalışmasında;”… Kefaletin on yıl sonra ortadan kalkmasının bir hak düşürücü süre değil; fakat “ süreye bağlı hak” olduğu kabul edildiği takdirde ise – ki bu görüş hem öğretide, hem de yasa koyucu tarafından kabul edilen 6. Madde gerekçesinde ifade edilmektedir- 01.07.2012 tarihinden sonra 10 yılı dolan kefaletler açısından aynı sonuca varılacak 5. Madde bu durumu düzenlemediği için Yürürlük yasasının 1. Maddesine göre “sona erme” hali oluşturan BK 598/3. Maddesi 6098 sayılı yasaya tabi olacaktır. … Buna karşılık; 01.07.2012 tarihinden önce on yıllık süre tamamlanmış kefaletler doğrudan 5. Maddeye tabi olmayacak; 6. Maddenin kıyasen on yılı dolduran kefaletlere uygulanmasının da kabul edilmemesi halinde; bu tarihten önce sona eren kefaletler , 818 sayılı kanuna utabi olmaya devam edecekler, on yıllık sürenin geçmiş olması kefaletin geçerliliğini etkilemeyecektir.” şeklinde belirtildiğini, Bu durumun davalıların hukuki durumunu açıkladığını, 6098 sk’nun yürülüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce davalıların kefalet süresi 10 yılı doldurduğunu, gerek kanun hükmü gerekse gerekçesi bu tür kefaletlerle ilgili hak düşürücü süre öngörmemiş ve düzenleme yapmadığını, bu doktrin görüşünün de ifade ettiği üzere davalıların kefaletine ilişkin durumları 818 sk’na tabi olduğunu, mahkeme kararının bu yönüyle kanuna aykırı olduğunu, Mahkeme ilamında da yer verilen doktrin görüşleri somut olayı izah etmediğini, Bu doktrin görüşlerinin bir kısmı, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 10 yıllık süre dolan kefaletlerden bahsetmediğini, bir kısmının ise kanunda bu tür kefaletlere ilişkin kanunda düzenleme olmamasına ragmen hak düşüm süresi olarak kıyasen 6101SK n un 5/2 maddesinin uygulanabileceğinden bahsettiğini, bu doktrin görüşleri kanun koyucunun 6101 sk’nun 6. madde gerekçesindeki “hak düşümü süresi öngörülmediği” gerçeğini hiçe saydıklarını, Yine Mahkeme kararında; yukarıda bahsedilen Prof. Dr. … görüşüne de atıfta bulunulduğu,… katılmadığını açıkça beyan ettiği, öngörülen sürenin hak düşürücü süre oldğunun kabul edilmesi halindeki ihtimale ilişkin değerlendirilmesi hükme dayanak olarak alındığını, oysa ki Prof. Dr. … değerlendirmesinin sonraki aşamasında bu görüşe katılmadığını, sürenin hak düşürücü süre olmadığının kanun koyucu tarafından da kabul edildiğini, 01.07.2012 tarihinden önce 10 yıllık kefalet süresinin dolduranlar açısından 818 sk’nun uygulanmaya devam edileceğini açıkça beyan ettiğini, bu görüşün kanun koyucu tarafından da madde gerekçesi olarak özellikle izah edildiğini, Davalıların kefaletine ilişkin koşulların 818 sayılı kanuna tabii olduğunu, kanun ile kefalet açısından ayrı bir zamanaşımı süresi öngörülmemiş olup, müvekkili banka açısından öngörülen 5411 sk’nun 140. maddesi ile düzenlenen 20 yıllık zamanaşımı süresi tüm davalılar açsından geçerli olduğunu, davalıların zamanaşımı süresi ise hesabın katedildiği ve davalıların temerrüde düşürüldüğü Beşiktaş …. Noterliği 28.12.2011 tarihli … yevmiye nolu ihtarnameden itibaren başladığını, bu nedenle mahkemenin kanuna aykırı verdiği kararın kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmasına, müvekkilinin harçtan muaf olması nedeniyle harçsız olarak icranın tehirine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/511 Esas 2018/196 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, genel kredi sözleşmelerine kefaletten kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla açılmış alacak davasıdır. Davacı tarafından Beşiktaş …. Noterliğinin 28/12/2011 tarih ve … no.lu ihtarnamesiyle hesabın kat edildiği ve dava dışı asıl borçlu ile davacı kefillere borcun ödenmesi için iki gün süre verildiği anlaşılmaktadır. Tebliğ şerhinde iki adet açıklama olup, hangi tebliğin hangi muhatapa ait olduğu açık olmakla birlikte, tebliğ şerhinden her iki kefile ihtarnamenin 05/01/2012 tarihinde yapıldığı görülmüştür. 24/07/2012 tarihinde İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün …. takip sayılı dosyasında kefil … yönünden toplam 10.702, 30 TL ; kefil … yönünden toplam 10.663,71 TL üzerinden ilamsız icra takibinin başlatıldığı fakat dosyada bulunan icra dosyası örneğine göre borçlulara ödeme emirlerinin tebliğ edildiği, kefil borçlular tarafından itiraz edildiği, itiraz üzerine davacı tarafça İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesine itirazın iptali davası açıldığı, mahkemece, 2014/ 94 esas, 219 kara sayılı kararı ile, İİK’ nun 67 inci maddesi gereğince, itirazın tebliğ tarihi 12/08/2012 tarihi olup, bir yıl içinde süresinde açılmayan davanın reddine karar verildiği, kararın kesinleştiği, bunun üzerine davacı tarafça eldeki alacak davasının açıldığı görülmüştür. Mahkemece, TBK’ nın yürürlüğe girmesinden önce 10 yıllık sürenin geçmesi sebebiyle kefaletin TBK’ nın 598/ 3. maddesi gereğince kendiliğinden ortadan kalktığı, 6101 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince ek sürenin de 01/07/2013 tarihi itibariyle dolduğu, işbu davanın 01/07/2013 tarihinden sonra; 13/05/2015 tarihinde açıldığı belirtilmek suretiyle davanın hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Yargıtay 19.H.D’nin genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin kefilden tahsili için başlatılan icra takibinde itirazın iptali istemine ilişkin bir davada verdiği 25/01/2017 Tarih ve 2016/5079 E-2017/462 K sayılı kararına göre: “Sözleşme 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu dönemde imzalanmıştır. 818 sayılı Borçlar Kanununda kefalet süresini sınırlandıran bir hüküm bulunmamaktadır. 6098 sayılı TBK’nun 598. maddesinde düzenlenen 10 yıllık sürenin somut olay bakımından değerlendirilmesine gelince; 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un “geçmişe etkili olmama kuralı” başlıklı 1. maddesine göre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiyenin 6098 sayılı TBK hükümlerine tabi olacağı, buradan hareketle 6098 sayılı TBK’nın kefaleti düzenleyen 598. maddesi uyarınca gerçek kişi yönünden kefalet uzatılmış ya da yeni bir kefalet verilmemiş olmak kaydıyla 10 yılın geçmesi ile kefaletin sona ereceği” kabul edilmiş bulunmaktadır. Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesine göre, Ancak Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir. Bu durumda somut olayda borcun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun hükümlerinin uygulanması hukuken geçerli bir uygulamadır. Türk Borçlar Kanunu’ nun 598/3. maddesine göre: ‘Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Türk Borçlar Kanunu’ nun 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” Türk Borçlar Kanunun 598/3. maddesi uyarınca davalı gerçek şahısların kefalet tarihlerinden itibaren 10 yılın geçtiği için kefaletin sona erdiği yönündeki mahkeme uygulaması yerindedir. Kanun maddesinde sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. Buna göre 1997 tarihinden itibaren 10 yıllık sürenin son olan 2007 tarihi itibariyle kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığının kabulü şeklindeki mahkeme kabulü dosyaya uygundur. 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanununda kefalet için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununda azami 10 yıllık sürenin getirilmiş olup bu düzenleme 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde ifade edildiği şekilde ”ilk defa öngörülen” süre niteliğindedir ve 10 yıllık sürenin sonunda kendiliğinden kalkacağı TBK 598/3. maddesinde açıkça ifade edilmiş olduğundan bu sürenin hakdüşürücü süre olarak kabul edilmesi hukuka uygun bir kabuldür. Davacı … alacaklarının zamanaşımının 20 yıl olduğunu öne sürerek alacağın zamanaşımına uğramadığını öne sürmüştür. Yargıtay 12. H.D.’ nin 07/02/2017 tarih ve 2016/9425 E-2017/1396 K sayılı kararına göre: 12/12/2003 günlü 5020 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na eklenen ve 26/12/2003 tarihinde yürürlüğe giren ek 3. maddeyle fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi yirmi yıl olarak öngörülmüştür. Aynı kural, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ nun 141. maddesinde de benimsenmiş olup; anılan maddede “Bu kanundan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıldır.” hükmüne yer verilmiştir. 5411 sayılı Kanun’ un geçici 16. maddesinde; “Bu kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zamanaşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümler makable şamildir.” düzenlemesi yer almakta iken; anılan maddede yer alan ”zamanaşımı” sözcüğü Anayasa Mahkemesi’nin 04.06.2014 tarih ve 2014/85-103 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve söz konusu kararın, 12.09.2014 tarihinde 29117 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi’ nin sözü edilen kararıyla TMSF lehine getirilen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin geçmişe etkili olacağına yönelik düzenleme iptal edilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen geçici 16. maddenin yürürlük tarihi olan 01.11.2005 tarihinden önce alacaklı bankanın ihtarname keşide ve tebliğ ederek borcu muaccel hale getirdiği hususu dikkate alınarak Fon lehine getirilen zamanaşımı düzenlemesinin uygulanma olanağı bulunmadığından zamanaşımının yirmi yıl olduğunun kabulü de mümkün değildir. Bu durumda dava konusu alacağın kefiller yönünden 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu kabul etmek hukuken mümkün değildir. Türk Borçlar Kanunu’ nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği, bu durumda TBK’ nın 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu anlaşılmaktadır. Davanın 13/05/2015 tarihinde açıldığı, buna göre ek sürenin geçmesinden sonra açılan davanın dinlenmesinin mümkün bulunmadığı, zira davacının artık kefillerden talep etme hakkının ortadan kalktığı, bu itibarla; müteselsil kefil olan davalılara karşı açılan davanın da 6098 Sayılı Kanunun 598/3, 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesi ve aynı kanunun 5/2. maddesi çerçevesinde müteselsil kefil olan davalılar hakkındaki davanın reddine dair verilen karar usul ve yasaya uygun olup, davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde olmadığından istinaf başvurusunun reddi yönünde aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı taraf harçtan muaf olduğundan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve istinaf karar harcına hükmedilmesine yer olmadığına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider avansı varsa talep halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 06/03/2019 tarihinde HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.