Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/476 E. 2019/279 K. 27.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/476 Esas
KARAR NO : 2019/279 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2015/1207 Esas 2017/973 Karar
TARİH : 30/11/2017
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ: 27/02/2019
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalılar arasında 11/03/2015 tarihinde Hisse Alım ve Satım Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ile müvekkinin diğer bazı hisselerin yanı sıra …. A.Ş’nin toplam 44.486.374,00 TL tutarındaki sermayesinin (%2,608)’ini temsil eden beheri 1,00 TL nominal değerdeki 1.160.205 adet hissesini davalılara satmayı taahhüt ettiğini, buna karşılık 813.275,00 USD’yi davalı …, 813.275,00 USD’yi davalı … tarafından ödenmesi koşulu ile satın almayı taahhüt ettiklerini, sözleşmeye göre müvekkilinin satmayı taahhüt ettiği hisselerin bağlı olduğu hisse senetlerini satıcılar lehine ciro edip yeddiemin hesabına teslim edeceğini, gerek yeddieminlik sözleşmesinin akdedilebilmesi ve gerekse davalı …’un arkadaşı …. ortağı olduğu …. A.Ş tarafnıdan Amerika Birleşik Devletleri Delaware Eyaletinde kurulmuş …. hisselerinin devri için çok sayıda talepte bulunduğunu, ancak davalıların bu talebini cevapsız bıraktığını, İstanbul 16.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/836 D.iş sayılı dosyası ile Tevdii Mahalli talep edildiğini, ancak mahkemece red kararı verildiğini, müvekkilinin davalılara Beyoğlu …Noterliğinin … yevmiye nolu, 19-11/2015 tarihli ihtarnamesi ile keşide edildiğini, ihtarnamenin davalılara tebliğ edilmesine rağmen, davalıların edimlerini yerine getirmediğini, müvekkilinin davalılardan toplam 1.626.550,00 USD alacağı bulunduğunu ileri sürerek, davalıların menkul, gayrimenkul malları ile 3.şahıslardaki hak ve alacaklarının 3.şahıslara satışının engellenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesine, fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 200.000 USD’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen sözleşmenin imzalandığı 11/03/2015 tarihinden itibaren TC Merkez Bankasının USD’ye uyguladığı en yüksek faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 08/02/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, müvekkilinin 1.626.550.-Amerikan Doları alacağından fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı mahfuz tutarak şimdilik 200.000 Amerikan Dolarının 11/03/2015 tarihinden itibaren TC Merkez Bankası’ nın Amerikan Doları’ na uyguladığı en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsili taleple, aradaki fark olan 1.462.550-Amerikan Doları ilavesiyle davadaki harca esas bedelin 1.626.550 USD olarak yükseltiltiğini bildirmek suretiyle davasını ıslah etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile, hisse devir sözleşmesinin iki bölüme ayrılması ve bir geçiş dönemi öngörmesindeki amacın geçiş dönemi esnasında ikinci bölümdeki devre konu pay değerlerinin tespitine ve grup şirketlerinin mali durumuna göre denetim yapılmasına imkan tanınması olduğunu, yapılmış olan denetim sonucunda grup şirketlerini finansal verilerinde usulsüzlük yapıldığının tespit edildiğini ve davacının yönetim kurulu üyesi olduğu grup şirketlerinde yapılan 2014 mali yılına ilişkin genel kurullarda yönetim kurulu üyesi olarak ibra edilmediğini, pay sahipleri gözetiminde grup şirketleri yöneticileri tarafından yapılan incelemeler sonunda davacının görevi gereği davalıların da bulunduğu yönetim kuruluna sunmakla yükümlü olduğu grup şirketlerin finansal tablolarında usulsüzlük yapmış olduğunun tespit edildiğini, bu usulsüzlüklerle … A.Ş. de dahil olamak üzere grup şirketleri bünyesinde yönetim kuruluna sunulan bedellerden çok daha yüksek meblağlarda zararın mevcut olduğunun ortaya çıkarıldığını, finansal usulsüzlüklerin yanında davacının devir sözleşmesine konu paylara ilişkin değerlemede de usulsüzlük yapmış olduğu ve müvekkilleri tarafından hisse devir sözleşmesinin ilk bölümde devralınan paylara değerinin çok üzerinde bedeller ödendiğinin ara dönem içerisinde davalı müvekkilleri tarafından tespit edildiğini, davacı tarafından dava dilekçesinde iddia edildiğinin tam aksine devir sözleşmesine konu tüm yükümlülüklerin müvekkilleri tarafından yerine getirildiğini, davacının sözleşmeden kaynaklı edimlerini yerine getirmediğini, davacının devir sözleşmesinin ilk bölümüne ilişkin edimlerinin bir bölümünü devir sözleşmesine göre pay devrinin ikinci bölümünün gerçekleşeceği tarih olan 30/11/2015′ e kadar yerine getirmediğini, bu nedenle devir sözleşmesi yapılmayan işlemler özelinde geçersiz hale geldiğini, davacı tarafından yapılmış olan usulsüzlükler ve grup şirketleri paylarının kasıtlı olarak ederinden daha yüksek değerleme ile devir sözleşmesine konu edilmesi ilgili payların 6098 sayılı borçlar kanunu çerçevesinde ayıplı mal olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunarak, haksız ve mesnetsiz davanın reddine fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydıyla pay devrine konu ayıplı paylara ilişkin ayıp oranında bedel indirimi yapılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı karşı davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 30/11/2017 tarih 2015/1207 Esas 2017/973 sayılı kararında;”Tüm dosya kapsamının ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında hisse satış sözleşmesi kurulduğu, sözleşmenin 7.2 maddesindeki yediemin koşullarına göre eş zamanlı olarak karşılıklı ve aynı anda ifa ile yediemin tarafından satış bedelinin satıcıya ödeneceği ciro edilmiş hisselerin de alıcıya teslim edileceğinin kararlaştırıldığı, sözleşmede kararlaştırılan süre içerisinde hisse bedellerinin ödenmediği, yedieminin tayin edilmediği, davacının ihtarlarının karşılıksız kaldığı, davalıların tespit edilen hisse bedelinin ayıplı olduğunu, gerçek değerinin üzerinde gösterildiğini bildirdiği, davalıların şirkette yönetim kurulu üyesi oldukları düşünüldüğünde hisselerin gerçek değerinin ne olduğunu bilmemelerinin ticari hayata yönetim kurulunun TTK.da belirlenmiş görev ve sorumluluklarına aykırı olduğu, bir an için hisselerin ayıplı olduğu düşünülse bile yasal süresi içerisinde ayıp ihbarının yapılmadığı, davacının sözleşmede kararlaştırılan …. Şirketinin hisselerinin devretmeye hazır olduğunu bildirdiği, davalılar tarafından şirket hisselerinin devralınması için gerekli girişimlerin yapıldığına dair dosyaya herhangi bir delilin sunulmadığı, hisse satış sözleşmesi kapsamında davalıların hisse bedellerini ödemekle davacının da satışa konu hisseleri ciro edip davalılara teslim etmekle yükümlü olduğu anlaşıldığından…”gerekçesi ile, Davanın kabülüne, davacı …’ un …. A.Ş de sahip olduğu, 532.053 adet hissenin … adına cirolanılarak … tarafından …a teslimine, Hisse bedeli olan 813.275-USD nin …’dan tahsili ile … a ödenmesine, Davacı …’un …A.ş de sahip olduğu, 532.054 adet hissenin … adına cirolanılarak … tarafından …’a teslimine, Hisse bedeli olan 813.275-USD nin … dan tahsili ile … a ödenmesine karar verilmiş ve karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Davanın yapılan yargılaması neticesi müvekkili davalılardan …’dan olan ( 813.275.-USD),…’dan olan ( 813.275.-USD) alacağının tahsiline karar verilmiş olup, kararın bu yönü ile haklı ve yerinde olup, kararı bu yönü ile kabul etmekte ve istinaf yoluna başvurmadıklarını, Kararın dava dilekçesi netice ve talep bölümü bendinde, talep edilen faize hükmedilmemesi nedeni ile istinaf yolu ile kaldırılarak, davalılardan müteselsilen ve müştereken sözleşmenin imzalandığı 11/03/2015 tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankası’nın Amerikan Dolarına uyguladığı en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, Mahkemece gerekçeli kararda faizle ilgili bir karar yazılmadığını, bunun üzerine mahkemeye dilekçe ile başvurularak dava dilekçesi netice-i talep bölümünün b bendinde yer alan faiz talebimize hükmedilmemesi nedeni ile kararın tavzihinin talep edildiği, ancak mahkemece bu talebin reddine karar verildiğini,İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının gerekçeli kararda faize hükmedilmemesi yönünden faize hükmedilmemesine ilişkin kısmının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davalılardan dava dilekçesinde talep edildiği üzere sözleşmenin imzalandığı 11.03.2015 tarihinden itibaren T.C. Merkez Bankasının Amerikan Dolarına uyguladığı en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin davanın kabulüne yönelik vermiş olduğu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Gerekçeli kararda müvekkillerinin savunmaları, iddiaları aydınlatan taraflarda adalet duygusunun oluşmasına yol açacak şekilde gerekçe oluşturulmadığı, eksik incelemeye dayalı hatalı bir karar verildiğini, kararın gerekçesinin hatalı, noksan ve yetersiz olduğu için kararın bu yönüyle ortadan kaldırılması gerektiğini, Dosyada sadece bir adet bilirkişi raporu alındığını, eksik, çelişkili ve hatalı ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna yaptıkları itirazlar hakkında ek bilirkişi raporu ya da yeni bir bilirkişi raporu alınmaksızın karar verildiğini, HMK’da hakimin hukuku bulup uygulayacağı esaslı ilke olarak kabul edildiği halde, müvekkillerinin hisse devir sözleşmesine ilişin ifa, sözleşmeden dönme, ayıplı ifa ve hile hukuksal nedenlerine dayalı bir araştırma yapılmaksızın, tanık dinletme talebinin reddedildiği, eksik incelemeyle ve hatalı değerlendirmeyle karar verildiğini, İlk derece mahkemesi kararında eksik ve hatalı bilirkişi raporuna dayanıldığı için hüküm ve hatalı bilirkişi raporuna dayanıldığı için hüküm hatalı ve çelişkili olarak oluşturulduğunu, aynı zamanda hakimin taleple bağlılığı ilkesine aykırı olarak hüküm kurulduğunu, Hükmün karşılıklı edim yükleyen nitelikte şarta bağlı olarak kurulduğunu, hükme konu hisselerin davalı … tarafından müvekkillerine ne zaman teslim edileceği, ifanın hangi suretle gerçekleşeceği anlaşılır olmadığı gibi, müvekkillerinin sözleşmeden döndüğü halde ifaya zorlanması ve davacı edimini ifa etmiş gibi alacaklı olarak gösterilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, hükmün hatalı ve çelişkili kurulduğu gibi, tarafların her birine edim yüklediği düşünüldüğünde “şarta bağlı hüküm kurulamayacağı” açık olmasına rağmen usul ve yasaya aykırı olarak tesis edilen hükmün usulden bozulması gerektiğini, Davacının müvekkillerinin ortağı olduğu şirkette üst düzey yönetici ve ortak olduğu bu nedenle hisseler ve değerleri üzerinde etkisi ve sorumluluğu yanlış ve eksik hukuki değerlendirme ile göz ardı edildiğini, ayrıca bu konuda müvekkillerinin tanık dinletme talebinin de reddedildiğini, davacı hakkında yürütülen ceza soruşturması ve sorumluluk davalarının bu dosya yönünden sonuca etkili olmasına rağmen değerlendirilmediğini, Müvekkillerinin hisse devir sözleşmesinde üstüne düşen yükümlülükleri ifa ettiği halde, davacının sözleşmeden doğan edimleri ifa etmediğini, bu hususun mahkeme nazarında dikkate alınmadığını, müvekkili şirketin hisse satış sözleşmesine konu hisselerin ayıplı olduğu yönündeki iddiası hakkında da yerel mahkemenin somut duruma ve hukuka aykırı değerlendirme yaptığını, Müvekkillerinin fiilen ve hukuken hisse alım satım sözleşmesinden dönmüş olması nedeniyle alacak talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, şayet davacının uğradığı bir zarar varsa TBK gereğince tazminat davası açması gerektiği hususunun eksik ve hatalı değerlendirme sonucu yok sayıldığını,
Hisse satış sözleşmesinin hile ile sakat olduğu yönünde iddialarının yanlış hukuki bir değerlendirme ile yok sayıldığını, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, öncelikle icranın geri bırakılmasına, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1207 Esas 2017/973 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davacı vekili … bünyesinde bulunan şirketteki hisselerini devrine ilişkin davalılar ile 11/03/2015 tarihli Hisse Alım Satım Sözleşme imzalandığını, davalıların hisselerini devir almayı kabul ettiğini, yediemin hesabına hisselerin devir edileceğini, davalıların yanaşmadığını, bu nedenle işbu dava ile hisse devir bedelinin tahsilini talep etmek zorunda kaldığını beyan etmiştir. Anonim şirketlerde çıkarılan pay senetleri, hamile veya nama yazılı biçimde olur.Hamiline yazılı senetler elden teslim ile devir edilir. Nama yazılı pay senetlerinin devri için bir temlik beyanı veya senedin arkasında tam bir cironun yapılması, ayrıca senet üzerindeki zilyetliğin devir ve teslimi gerekir. Nama yazılı pay senedinin devri şirkete karşı ancak pay defterine kayıtla hüküm ifade eder. Hamiline yazılı pay senetleri için böyle bir zorunluluk yoktur. Ortaklık sıfatının kazanılması için usulüne uygun şekilde zilyetliğin devri gerekli ve yeterlidir. Taraflar arasında 11/03/2015 tarihli “Hisse Alım Satım Sözleşme” başlıklı belge imzalandığı, iki tarafa borç yükleyen hisse devri sözleşmesi incelendiğinde, dava konusu hisse senetlerinin … A.Ş’ e ait olup, devir bedellerinin belirlendiği görülmüştür. Bilindiği üzere, iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan birinin fesih iradesi karşı tarafa ulaştıktan sonra, karşı taraf, artık sözleşmeye dayalı olarak aynen ifayı talep edemeyeceği gibi doğrudan sözleşme ile kendisine tanınmış bulunan bir hakkı, sözleşme halen yürürlükte imişcesine kullanma olanağına sahip değildir. Davacı henüz edim borcunu ifa etmeden, davalılar ayıplı ifa ve irade sakatlığı savunmasında bulunmuş ve sözleşmeden dönmüşlerdir( TBK 125/3 maddesi). Taraflar arasında hisse alım sözleşme sonrası, grup şirketlerin finansal tabloları ve davacının ibrası ile ilgili sorunlar yaşandığı ve aralarında ihtilaf oluştuğu, davalılar … hisse senetlerinin devir ve temlik ve dolayısıyla teslimini talep etmemiş ve satın almak istemediği hisse senetleri için bedel de ödemeyeceğini açıkça ifade ettikleri halde, mahkemece, davalıların ayıplı ifa savunmaları ve davacı ile arasında doğan ihtilaflar gözden kaçırılarak, davalıların hisse senetlerin bedelinin ödenmesine ilişkin kararının doğru olmadığı, sonuçta davalıların savunmalarında, şirketin finansal tablolarında usulsüzlük yapılmış olduğunun tespit edildiğini, bu usulsüzlüklerle … A.Ş. de dahil olmak üzere grup şirketleri bünyesinde yönetim kuruluna sunulan bedellerden çok daha yüksek meblağlarda zararın mevcut olduğunun ortaya çıkarıldığını, finansal usulsüzlüklerin yanında davacının devir sözleşmesine konu paylara ilişkin değerlemede de usulsüzlük yapmış olduğu ,hisse devir sözleşmesinin ilk bölümde devralınan paylara değerinin çok üzerinde bedeller ödendiği ara dönem içerisinde tespit edildiğini ve finansal incelemeler neticesinde davacı’nın gerek hukuki sorumluluğunu doğuran gerekse Türk Ceza Kanunu’na göre açıkça suç teşkil eden eylemler içerisine girdiğinin tespit edildiği, işbu tespitler neticesinde davacı’nın hukuki ve cezai sorumlulukları kapsamında yürütülecek yasal süreçler için çalışmalar yapıldığını, davacı hakkında suç duyurusunda bulunulacağını beyan etmeleri gözetildiğinde; sözleşme yapma ve sözleşmeden dönme serbestliği ilkeleri ve TBK.nundaki yasal düzenlemeler (TBK ‘ un 125,227,229,236 maddeleri) uyarınca, davalıların hisse senetlerini almaya ve bedelini ödemeye yönelik edim borcunu icbar edilmeye zorlanamayacağı, ancak dönme sonucu davacı satıcının koşulları varsa zararlarını talep hakkı bulunduğu anlaşılmakla, davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK 353/1-b2 maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/11/2017 tarih ve 2015/1207 Esas 2017/973 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,B-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın REDDİNE,İLK DERECE MAHKEMESİ YÖNÜNDEN : 2-Harçlar Kanunu gereğince ve dairemiz karar tarihi itibari ile alınması gereken 44,40.TL karar harcının davacı tarafından dava açılırken peşin olarak ve ıslah ile yatırılan 100.767,27.TL harçtan mahsubu ile bakiye 100.722,87.TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yapılan yargılama sırasında sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-Davalılar tarafından yapılan 94,00.TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine, 5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan, dairemiz karar tarihinde geçerli olan AAÜT uyarınca hesaplanan 113.345,88.TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, İSTİNAF YÖNÜNDEN : 6-Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden davalılar tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 82.222,00.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara iadesine, 7-Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 8-İstinaf aşamasında davalılar tarafından sarf edilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 39,70.TL dosya gidiş dönüş gideri toplamı 137,80.TL’nin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 9-Artan gider avansı olması halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 27/02/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.