Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/464 E. 2019/234 K. 20.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/464
KARAR NO: 2019/234
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME:BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/12/2017
DOSYA NUMARASI : 2016/20 Esas – 2017/1084 Karar
KARAR TARİHİ : 20/02/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
ASIL DAVADA; İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı müvekkilinin, resmi kayıtlara göre davalı … ile birlikte 25/04/2007 tarihinde kurulan … Ticaret Sicil Müdürlüğü’ ne … sicil no ile kayıtlı bulunan diğer davalı …. Ltd. Şti’ nin kurucu ortağı ve şirket müdürü olduğunu, şirket ortaklarından …’ in şirkette mevcut ¨30.000 değerindeki sermayesini, Bakırköy’ ….Noterliğinin 24/05/2007 tarih ve …. Yevmiye Numaralı hisse devir sözleşmesi ile diğer davalı şirket ortağı …. Ltd. Şti’ ne devir etmesi neticesinde bu davalının da şirket ortaklarından olduğunu, müvekkilinin resmi kayıtlarda her ne kadar şirket hissedarı ve kurucu ortağı olarak gözükmesine rağmen, gerçekte bu şirketten haberi ve bilgisi bulunmadığını, resmi kayıtlarda, şirket kuruluşunda … olan ve evlilikle … soyadını alan müvekkilinin, şirketin kurucu ortağı ve şirket müdürü olarak görünmesine rağmen, gerçekte şirketin sigortalı çalışanı olması dışında söz konusu şirketle hiçbir ilgisinin bulunmadığını, şirket adına tüm işlemlerin feshi istenilen şirketin ortağı olarak görünen …Ltd. Şti.’ nin kurucu ortağı ve yetkilisi … tarafından yürütüldüğünü ve takip edildiğini, ….Ltd. Şti’ nin ortağı ve yetkilisi bulunan ….isimli şahsın usulsüz ve sahte işlemlerle müvekkilini kandırarak adına şirket kurulmasını sağlamış ve müvekkilin imzasını taklit ederek-ortaklar kurulunda karar alınmış gibi göstererek müvekkilini bu şirketin yetkili müdürü haline getirdiğini, feshi istenilen …. Tic.Ltd.Şti’ nin banka hesaplarının ….tarafından kullanıldığı ve tüm işlemlerin bu kişi tarafından yapıldığını, her ne kadar kağıt üzerinde müvekkilinin şirket ortağı ve müdürü olarak görünmekte ise de, gerçekte şirketi yöneten ve idare eden bu şahsın ölümü ile şirketin organsız kaldığını, fiilen şirkete son verilmiş olduğunu, bu nedenlerle hukuki zemin üzerine kurulmayan ve sadece kâğıt üzerinde kurulu olan ve organsız kalarak işlevsiz kalan üç ortaklı Limitet Şirketi’ nin haklı nedenlerle feshine ve şirketin tasfiyesine karar verilmesi ile yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalılara bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL DAVADA; SAVUNMA: Davalı … vekili Mahkemeye vermiş olduğu 25/03/2016 havale tarihli cevap dilekçesinde; Diğer davalı… Ltd. Şirketinin feshi ve tasfiyesi talepli olarak açılan davada, şirket hissedarlarından müvekkili …’in davalı olarak gösterilmesinin yasalara ve Yargıtay içtihatlarına uygun olmadığını, açılan davanın konusunun “organsız kalarak işlevsiz hale gelen üç ortaklı Limited Şirketin haklı nedenlerle feshi ve tasfiyesi” olduğunu ancak, şirketin feshi ve tasfiye davalarının, ortaklık tüzel kişiliğine karşı açılması gerekli ve yeterli olup, ortağa husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını bu nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi için müvekkili aleyhine açılmış bulunan davanın reddine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …’ ne usulüne göre tebligat yapıldığı ancak cevap dilekçesi sunmadığı görülmüştür.
BİRLEŞEN DAVADA; İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde; .. Ticaret Sicil Müdürlüğü’ nün … sicil nosunda kayıtlı davalı şirketin sicil kayıtlarına göre, davacı müvekkilinin ortakları … ve …. Ltd. Şirketi ile birlikte davalı şirket ortağı ve ayrıca şirketi temsil ve ilzama yetkili müdürü olarak gözüktüğünü, şirketin kurulduğu tarihlerde henüz 19 yaşında olan müvekkilinin davalı şirketin ortağı olan … tarihlerde … Mah. … Cd. …. Sokak No:…. adresinde faaliyet gösteren şirketinde sekreter olarak işe başladığını, bu işyerinde 2010 yılına kadar çalıştığını, daha sonra işten ayrıldığını, … müvekkilinden sigorta girişinin yapılması için bir kısım belgeler isteyerek kendisi ile birlikte sigorta yapacağını söylediği eşi …’i Bakırköy ….Noterliğine götürerek orada bir belge imzalattığını, daha sonrasında müvekkilinin Noterlikte … ile birlikte imzaladığı bu belgenin şirket ana sözleşmesi olduğunun anlaşıldığını, müvekkilinin ticaret sicil kayıtlarında her ne kadar davalı şirket kurucu ortağı ve temsile yetkili müdürü olarak gözükmekte ise de, gerçekte davalı şirketten haberi ve bilgisinin bulunmadığını, davalı …Tic. Ltd. Şirketinin kuruluş işlemlerinin davacı açısından hukuken geçerli bir irade beyanı ile kurulmadığından geçersiz olduğunu, işlemin muvazaalı olduğunu, …tarafından usulsüz ve sahte işlemlerle müvekkilinin yerine sahte imzalar atılarak ortaklar kurulunda kararlar alınmış gibi şirketi temsil ve idare ederek bu işlemlerden haksız menfaat edinildiğini, 25/05/2007 tarihli 1 nolu hisse devrine ilişkin ortaklar kurulu kararında şirket ortaklarından …’ in şirkette mevcut 30.000,- TL değerindeki sermayesini, Bakırköy … Noterliği’ nin 24/05/2007 tarih 07884 yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi ile .. .. No:107/02 Bahçelievler/ İSTANBUL adresinde mukim diğer şirket ortağı … Tic. Ltd. Şirketine devir edilmesine ilişkin alınan kararda, müvekkilinin isminin altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzasının taklit edildiğini, gerçekte şirketin … isimli kişi tarafından kurulurak şirketin tüm işlemlerinin de bu şahıs tarafından yapıldığını, müvekkilinin 2015 yılı Eylül ayında e-devlet sistemi üzerinden bu şirketten dolayı adına vergi borcu ile SGK prim borçları tahakkuk ettirildiğini öğrenerek akabinde …. hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, ancak …. vefat ettiğinden yapılan soruşturmada bu şahıs hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, … vefat etmiş olması nedeniyle müvekkilinin şirketin tasfiyesinin sağlanması ve uğradığı zararın tazmini hususlarında kendisine hiçbir muhatap bulamadığından şirketin tasfiyesi için Bakırköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/20 Esas sayılı dosyası ile açtığı davanın derdest olduğunu, davalı şirketin tasfiyesinin sağlanmasının müvekkilini işbu haksız borçtan kurtulmasını sağlamayacağını ileri sürerek öncelikle davalı şirkete kayyım tayin edilerek müvekkilinin mutlak butlan nedeniyle davalı şirket ortaklık ve müdürlüğünden doğan tüm hukuki sonuçların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ASIL ve BİRLEŞEN DAVADA; SAVUNMA: Davalı … Ltd. Şti. ‘nin Temsil Kayyımı Yrd. Doç. Dr. …’ in Sunmuş Olduğu 06/12/2016 tarihli dilekçede; Asıl davanın 08/01/2016 tarihinde ikame edildiğini, limited şirketin feshi ve tasfiyesi istemli dava olduğunu, birleşen davanın ise, 07/04/2016 tarihli şirketin butlanı ve davacı açısından ortaklık kaynaklı hüküm ve sonuçların ortadan kaldırılması istemli olduğunu, .. Ltd. Şti.nin 25/04/2007 tarihinde kurulduğunu, 01/05/2007 tarihinde TTSG ile kuruluşu ilan edilmiş ve halihazırda, … Ticaret Sicilinde … sicil numarası ile kayıtlı ve tüzel kişiliği haiz ticaret şirketi olarak mevcut olduğunu, kurucuları davalı … ile davacı … (….) … olduğunu, ¨50.000,00 sermayenin ¨15.000,00’lik kısmının davacı, ¨35.000,00’lik kısmının davalı tarafından taahhüt edilmiş olduğunu, şirket ortaklık yapısı 25/05/2007 tarihinde alınan karar ve 31/05/2007 tarihli TTSG ilanına göre değişmiş ve bu tarihten sonra, şirket hissedarları davacı ¨15.000.00’si (%30), davalı … .. ¨5.000.00 ‘si (%10), davalı … İnş. .. Ltd. Şti. ¨30.000.00’si (%60) şeklinde olduğunu, davacı …,ın 15/01/2013 tarihli TTSG ilanına göre 07/01/2013 itibarı ile 10 yıllık süre ile şirket müdürü olarak atanmış olduğunu, bu tarihte şirket ortakları olarak davacı ve davalı … ile .. Ltd. Şti.nin gözükmekte olduğunu, 03/02/2014 günlü Ortaklar Kurulu kararı ile de davacının müdürlüğüne son verildiğini ve şirket müdürlüğüne … davalı .. İnş..Ltd.Şti yetkilisi olmasından dolayı atanmış olduğunu, dosyada mevcut …’ a ait bazı imza suretlerinin birbiri ile uyumsuz olduğunu, davacının şikayeti üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/85410 sayılı soruşturma dosyasının neticesinde ” Kovuşturmaya Yer Olmadığına ” karar verildiğini, karara şüpheli gözüken …. 01/07/2015 tarihinde vefatının gerekçe gösterilmiş olduğunu, her ne kadar davacı vekili davacının şirket müdürü olduğunu beyan etmiş ise de, davacının müdürlüğünün 03/02/2014 tarihli Genel Kurul kararı ile sona erdiği ve şirkete müdürü olarak …. atanmış olduğunu, davacının % 30 oranında ve ¨ 15.000,00 sermaye taahhüdü ile kuruluşa iştirak ettiğini, şirket sözleşmesinin noter onaylı olduğunu, aşamalarda bir takım evrakta imzasının bulunduğu gerçekleri karşısında davacının şirket ortaklığı bulunmadığını, butlan ve sair iddialarının somut olaya uymamakta olduğunu, … şirket kuruluşunda ortak bile olmadığını, … Ltd. Şti. ortağı olan ve bu sebeple davalı şirkette de yönetim ve temsil işlerine katılan … bu katılımlarından davacının daha baştan itibaren haberdar ve bilgi sahibi olduğunu, … davalı şirkette ticaret sicil kayıtlarına göre müdür olmadığı dönemde dahi, hukuki görünüş olarak müdür-ticari temsilci sıfatı ile hareket etmiş gözükmekte olduğunu, hata, hile gibi olguların irade bozukluğu olduğu ve sürenin 1 yıl hak düşümü süresi şeklinde geçtiğinin açık olduğunu, ortaklık önce tasfiye edilmek istenmiş ve başarılamamış ise, artık davacının da şirketi ve işleyişi kabul etmiş olduğunu, davacının en geç bir yıllık süre içinde davasını ikame etmesi gerekirken, aradan uzunca zaman geçtikten sonra bu davayı açmakta hukuki yararının olmadığını, … diğer ortağın eşi ve .. Ltd. Şti.’nin yetkilisi olduğunu, şirketin feshi ve tasfiyesinin ortakların ve kamu düzeni açısından yerinde olacağını” beyan ederek Sayın mahkemenin görevlendirmesi ile davalı şirketin haklı sebeple feshi ve tasfiyesi talepli asıl dava bakımından temsil kayyımı sıfatıyla-davalı şirket adına hareketle, şirketin … yaşadığı sürece, var olduğu ve faaliyetlerinin davacı bilgisinde sürdüğü gözetilerek, baştan şirket kurma iradesi ve ortak olma iradesinin hiç bulunmadığı iddialarının kabul edilemez olduğunun tespiti ile davalı şirketin TTK m.636/2 ve 3. fıkra hükümleri uyarınca fesih ve tasfiyesine karar verilmesini, birleşen dava bakımından irade bozukluğu iddialarına dayalı hükümsüzlük ve ortaklık sebebi ile yüklenen yükümlülüklerin kaldırılması taleplerinin ise hak düşümü ve zamanaşımı süreleri geçtiği için reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 21/12/2017 tarih ve 2016/20 Esas – 2017/1084 Karar sayılı gerekçeli kararı ile; ” … Somut olayda şirketin faal olmadığı, davacı ortağın imzalarının sahte olarak kullanılması nedeniyle güven ortamının ortadan kalktığı, davalı olarak gösterilen diğer ortakların şirketin devamı yönünde bir irade beyanında bulunmadıkları, davacının hissesinin ödenerek çıkarılması imkanının bulunmadığı, şirketin hali hazırda bir faaliyetinin ve adresinin de bulunmadığı, bu nedenle şirketin hayatiyetini devam ettirmesinin hem ortaklar açısından hemde ülke ekonomisi açısından bir faydasının bulunmadığı, TTK’nun 636/3.maddesinde belirtilen davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmetme de mümkün olmadığından, davalı şirketin TTK’ nun 636/3.maddesi hükmü uyarınca fesih ve tasfiyesine, tasfiye işlemleri için tasfiye memuru atanmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna varıldığı belirtilerek: Davacının asıl davada davalı olarak ortağı bulunduğu şirket ile diğer ortakları da davalı olarak gösterdiği, fesih ve tasfiye davasında husumetin şirkete yöneltilmesinin gerekli ve yeterli olup bu davada şirket ortaklarına husumet düşmediği, bu nedenle davalı-feshi talep edilen şirket dışındaki davalılar aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği, Birleşen davada davacının, davalı şirkete ait ana sözleşmeyi dava dışı … yanıltması sonucu imzaladığını ve davalı şirketin ortağı ve kurucu müdürü olduğunu belirterek davalı şirkette ortak ve müdür olmadığının tespitini talep ettiği, ancak davalı şirketin kuruluşuna ve davacının şirket müdürü-ortak olarak belirlendiği şirket ana sözleşmesinin 2007 tarihinde imzalanması gözönüne alındığında 1 yıllık hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçtiği, söz konusu sürenin öğrenme ile başlayacağı öngörüldüğünden davacının müdür ve ortak olduğunu öğrendiği tarihin tespitinin önemli olduğu, davacının bunun için şirketin tasfiyeye girdiği tarihi belirttiği, ancak bununla ilgili bir tarih vermediği ancak tasfiye işleminin … öldüğü için kesildiğini bildirdiği, ancak davacının 09/01/2013 tarihinde yapılan ve davacının soy isim değişikliğinin bildirilmesi gündemi ile ortaklar kurulu toplantısına katıldığı ve toplantı tutanağını imzaladığı, bu tutanak altındaki imzanın bilirkişi incelemesi sonucu kendisine ait olduğunun anlaşıldığı, buna göre davacının en geç 09/01/2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısında davalı şirketin ortağı ve müdürü olduğunu öğrenmiş olacağı, davanın açılış tarihine göre davasını 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı, birleşen davanın hak düşürücü süreye ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile;
” A) ASIL DAVADA; a)1-Davacının davalılar … ve … Tic. Ltd. Şti. Aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE, b)1-Davacının davalı şirket aleyhine açtığı davanın, KABULÜNE; … Ticaret Sicil Müdürlüğü’nün … sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı …. LİMİTED ŞİRKETİ’ nin TTK’ nun 636/3.maddesi hükmü uyarınca haklı sebeple FESİH VE TASFİYESİNE, 2-Tasfiye işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak üzere SMMM …nın TTK’ nun 643. madde hükmü yollamasıyla aynı Kanunun 536/3. maddesi uyarince şirkete tasfiye memuru olarak ATANMASINA, bu hususta kendisine yetki VERİLMESİNE, 3-Şirketin mali durumu ve yapılacak işin niteliğine göre gerekirse artırılıp eksiltilmek kaydıyla, tasfiye süreci devam ettiği sürece tasfiye memuruna toplam ¨2.000,00 ücret TAKDİRİNE, ücretin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA, 4-Şirketin feshi ve tasfiyesine ilişkin mahkememiz kararının kesinleşmesine müteakip tasfiye memurunun görevinin kendisine TEBLİĞİNE, 5-Tasfiye masrafları olarak belirlenen ¨1.500,00’nin ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA, 6-Keyfiyetin karar kesinleştiğinde TESCİL VE İLANINA, tescil ve ilan masraflarının ileride şirketten tahsil edilmek üzere şimdilik davacı tarafça KARŞILANMASINA, B) BİRLEŞEN DAVADA ; 1-Davanın, aldatmaya dayalı ortak ve müdür olmadığının tespiti davası olduğu, davanın 6098 sayılı TBK’ nun 39/1. maddesi uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerektiği halde açılmadığı anlaşıldığından, davanın hak düşürücü süreye ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle HMK’ nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca usulden REDDİNE, ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davacı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı müvekkilin dava konusu şirket ortaklığı nedeniyle uğradığı zararın, son derece büyük ekonomik boyutlarda olduğunu, hatta çalışmayan ve şahsi hiçbir geliri olmayan bir kadın olarak halihazırda dava konusu şirket ortaklığından kaynaklanan mevcut borç yükünün onun aile hayatını etkileyecek büyüklükte olduğunu, dosyadaki tüm delil ve beyanlar incelendiğinde müvekkilinin davaya konu şirketten bugüne kadar hiçbir gelir ve maddi menfaatinin olmadığının anlaşılacağını, davaya konu şirketin faaliyette olduğu yıllar içerisinde tüm gelir ve menfaatinden diğer ortakların doğrudan ve dolaylı olarak yararlanmış olduklarını, Yerel Mahkemenin vermiş olduğu istinafa konu kararın nihayetinde ise iş bu şirketin borç ve yükümlülüklerinin, hatta tasfiye masrafları dahil davacı müvekkilin üzerinde kaldığını, sonuç olarak; davalı şirket ortakları hakkında “ pasif husumetten” dolayı davanın reddedildiğini, sadece kağıt üzerinde kaldığı, hiçbir aktif mal varlığı ve alacak hakkı bulunmadığı tespit edilen davaya konu şirket hakkında davalarının kabulü neticesinde davacı müvekkilinin yapacağı tasfiye giderleri, muhakeme masrafları.. vs hiçbir alacak hakkını da davalı şirketten tahsil edemeyeceğinin şimdiden kesin olduğunu, tüm bu hususlar göz önüne alındığında Mahkemenin vermiş olduğu tasfiyeye yönelik kararın, her şeyden önce taraflar arasındaki hakkaniyetin ve ekonomik dengenin tesisinden uzak hatta tam aksi yönde olduğunu, bu durumun hukuk düzeni tarafından korunması ve kabulünün mümkün olmadığını, Şirketin feshine karar verilmesinin, davacı müvekkilin uğradığı haksızlığı gidermeye yeterli olmadığın, Yerel Mahkemenin de yapmış olduğu yargılama sonucunda, şirket ortaklığının kurulduğu esnada davacı müvekkilin irade fesadına uğradığını kabul etmekte olduğunu, davacı müvekkilin kendi iradesi dışında ve hile ile meydana getirilen bu fiili ve hukuki durumdan kaynaklanan menfaatlerin, davalılar üzerinde doğması, buna karşılık tüm külfet ve tasfiye masraflarının olaydan bihaber ücret karşılığında sekreter olarak bir süre çalışmış müvekkil üzerine yüklenmesinin haksızlık olduğunu, İlk Derece Mahkemesi’ nin “irade fesadı nedeniyle ortaklığın iptali” talepli davalarını, müvekkilin şirket sözleşmesinin kuruluş anında iradesinin fesada uğradığını kabul ile birlikte, 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olmasından bahisle reddettiğini, bu karara gerekçe olarak da müvekkilin dosyada mevcut 9.1.2013 tarihli 3 nolu şirket karar defterindeki “ müvekkilin soyisim değişikliğinin SGK ya bildirilmesi” hakkındaki kararda bulunan imzasına dayandırmakta olduğunu, Mahkemenin, davacının karar altına attığı imzadan yola çıkarak davacının bu tarih itibari ile şirket ortaklığından haberdar olduğu çıkarımında bulunmakta olduğunu, bunun yorum yolu ile ulaşılan bir sonuç olduğunu, açık, net ve somut bir delil olmadığını, davalıların da aksi yönde bir delil sunmadıklarını, davacının bir hakkını kullanmasını ortadan kaldıracak nitelikte sonuç doğuracak olan bir hususun yorum yolu ile ulaşılan iş bu delile dayandırılmasının hukuki olmadığını, davanın öğrenme tarihlerine göre 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığını, Mahkemenin vermiş olduğu kararın eksik inceleme sonucunda verilmiş ve hukuki dayanaktan yoksun bir karar olduğunu, dayanak delilin açık ve net olmadığını, İstinafa konu kararda ilk derece Mahkemesinin, davaya konu şirket ortağı olan diğer davalılar yönünden pasif husumet nedeniyle davanın reddine karar verdiğini, ancak bu hususun kanuna ve Yüksek Mahkeme uygulamalarına aykırı olduğunu, Yargıtay’ ın bu hususta; ( Yarg. 11 HD. 13.02.1985- E. 467/ K.675, Eriş, c, 2007; 2799) “İkiden çok ortaklı bir limited ortaklıkta, bir kısım ortakların davacı ve diğer kısmının da davalı olarak gösterilmek suretiyle ortaklığın feshi ve tasfiyesine ilişkin dava açılmasında, husumetin tevcihi yönünden herhangi bir yanlışlık yoktur.” şeklindeki kararında husumetin ayrıca şirkete yönlendirilmesini aramadığını, Yargıtay ( 11 HD. 25.06.2002- E. 5464/ K. 6568, Eriş, c, 2007; 2813) başka bir kararında aynı yönde “… tüm ortaklar davacı veya davalı olarak davada mevcut ise, taraf teşkili sağlanmış demektir.” şeklindedir. İki kişilik bir limited şirkette Yargıtay12, husumetin diğer ortağa yöneltilmesinde bir isabetsizlik olmadığını belirttiğini, Yargıtay HGK E. 1997/ 11-314, K. 1997/ 470, T. 28.5.1997, 12.7.2007 tarihli bir kararında limited şirketin feshinde şirketin tüm ortaklarının davalı olarak bulunmaları gerektiği, hatta yargılama sırasında bir pay devri söz konusu ise şirkete yeni girmiş ortağın da davaya zorunlu dava arkadaşlığı sebebiyle dahil edilmesi gerektiğini içtihat ettiğini, Gerek Yargıtay kararları gerekse davaya konu şirketin ekonomik değerini yitirmiş atıl ve aktif mal varlığı olmayan nitelikte bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; Mahkeme kararının bu yönü ile de hak ve nesafete aykırı olduğunu beyanla; İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME: HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl dava, 6102 sayılı TTK 636/3. maddesine dayalı açılmış haklı nedenle şirketin feshi ve tasfiyesi, birleşen dava ise davacının şirket ortağı ve yöneticisi olmadığının tespitine ilişkin olup, davaları oluşturan maddi vakıalar aynıdır. Bununla birlikte her iki dava da basit yargılama usulüne tabi olup, iddianın genişletilmesi yasağı HMK’nın 319.maddesine göre dava açılmasıyla başlamakla birlikte, davalar birleştikten sonra davacı vekili tarafından sunulan fakat basit yargılama usulünde yeri olmayan ikinci cevap dilekçesinde davacının talebini öncelikle şirketin baştan itibaren butlanla malul olduğunun tespiti talebine indirgediği, bu kabul edilmediği takdirde şirketin fesih ve tasfiyesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Davacı esas olarak davalı şirketteki (… Ltd Şti.) ortak ve müdür tayin edilmesine ilişkin tüm işlemlerde imzasının sahte olarak atıldığını, kendisinin davalı şirkete ortak ve müdür olma iradesinin olmadığını, kendisinin davalı şirketin ortağı olarak görünen … Ltd. Şti. nin sahibi … yanında işçi olarak çalıştığını öne sürmektedir. Mahkemece asıl dava yönünden şirketin fesih ve tasfiye koşullarının oluştuğu, şirketin gayrifaal olduğu gerekçesiyle davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar vermiş, davalı şirketin diğer ortaklarına yönelik davayı pasif husumet yokluğu nedeniyle reddetmiş, birleşen davanın ise 6098 sayılı TBK’nın 39/1.maddesine göre 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddetmiş, dava her iki davanın davacısı tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu; davacının davalı şirketteki ortaklık ve yöneticilik durumunun öncelikle geçerli bir ortaklık olup olmadığı, bu hususun mahkemece öncelikle değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği, 09/01/2013 tarihli soyisim değişikliğine ilişkin karar defterindeki imzasının kendisine ait olduğu şeklindeki yorumun hukuki sonucu ve bu hususun şirket ortaklığından haberdar olma anlamına gelip gelmediği, bu bağlamda davanın süresi içinde açılıp açılmadığı, asıl dava açısından şirket ortaklarına husumet yöneltmenin zorunlu dava arkadaşlığı anlamına gelip gelmediği noktalarındadır. Mahkeme her iki davanın maddi sebebi doğrultusunda davacının şirkete ortak ve yönetici olmasına ilişkin imzalarının davacı eli ürünü olup olmadığı noktasında uygulamaya elverişli imza örneklerinin bulunduğu evrakları topladıktan sonra bilirkişi incelemesi yapmıştır. Bilirkişi … 03/05/2017 tarihli raporunda davacının şirkette müdür olmasına ilişkin kararlardaki imzası ve diğer imzaların davacı eli ürünü olmadığını fakat karar defterinde davacının soyad değişikliğine ilişkin 09/01/2013 tarihli karar altındaki imzanın davacı eli ürünü olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Davacının ortağı ve yöneticisi olduğu ..Ltd Şti.nde 12/02/2008 tarihinden 17/07/2012 tarihine kadar hizmet akdiyle işçi olarak çalıştığı dosyada bulunan SGK kayıtlarından anlaşılmaktadır. Davacının şirket karar defterindeki ilk imzası olan 25/05/2007 tarihli kararda, şirket ortaklarından …’ in şirketteki 30.000,00 YTL değerindeki hissesi, …ne devredilmiş olup, devir neticesinde şirket hisselerinin 30.000,00 YTL .. İnşaat firması, 15.000,00 YTL … (davacı), 5.000,00 YTL … olduğu karara bağlanmıştır. Dosyada bulunan 1 Mayıs 2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi örneğine göre … Tic. Ltd Şti. 25/04/2007 tarihinde ticaret siciline tescil edilmiş olup, 50.000,00 TL kuruluş sermayesi olan şirketin kurucu ortakları 35.000,00 TL paylı … ve 15.000,00 TL paylı … olup aynı zamanda 5 yıl müdür olarak atanmıştır. Dosyada bulunan 29/02/2016 tarihli İTO sicil kaydına göre davacı … soyadı ile şirketin ortağı olup (hisse miktarı gösterilmemiş) 07/01/2013 tarihinden itibaren 10 yıl daha münferit yetkilisi olarak görülmektedir. 07/01/2013 tarihli kararda şirket müdürlüğüne …. 10 yıllığına atanmış olup, soyadı o tarihte … olmasına rağmen kararın altında soyadı yine … olarak yazmaktadır. 17/01/2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi nüshasında ilan edilen … Ltd Şti’nin 09/01/2013 tarihli kararında şirket ortağı … soyadının evlilik nedeniyle … olarak düzeltilmesine karar verilmiş ve sicilde 11/01/2013 tarihinde tescil edilmiştir. 23/12/2013 tarihli ilan edilmeyen kararda ….ş dışarıdan şirket müdürlüğüne atanmış ve münferit yetki verilmiş, elle yazılan yazıda …’ın şirket müdürlüğü’nün iptal edildiği yazılmıştır fakat kararın altında …yazmaktadır. 03/02/2014 tarihli ilan edilmeyen kararda … şirket müdürlüğüne dışardan atanmış ve …’ın müdürlüğü iptal edilmiştir.Mahkeme 17/01/2013 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi nüshasında ilan edilen … Ltd Şti.’ nin 09/01/2013 tarihli kararında şirket ortağı … soyadının evlilik nedeniyle … olarak düzeltilmesine dair karar altındaki imzanın davacı eli ürünü olduğu yönündeki bilirkişi raporunu esas alarak davacının şirket ortaklığından o tarih itibariyle haberdar olduğunu, davacının 6098 sayılı TBK’nın 39.maddesi uyarınca 1 yıl içinde sözleşmeden dönmemesi nedeniyle ortaklığı onamış sayılacağı hükmünden yola çıkmış ve birleşen davayı reddetmiştir. Davacı bu yöndeki rapora karşı beyanında evlendikten sonra SGK ya verilmek üzere bir belge imzaladığını öne sürmektedir. Davacının evlilik tarihinin 09/08/2011 olduğu anlaşılmaktadır. Davacının mevcut davadan önce savcılığa … aleyhine 2015 yılında Kamu kurum ve kuruluşlarını v.b tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma suçlarından şikayette bulunduğu fakat … 01/07/2015 tarihinde ölmesi üzerine yürütülen soruşturmanın Bakırköy CBS nin 11/09/2015 tarih ve 2015/85410 Sor. 2015/47086 Kar. nolu KYOK ile sonuçlandığı anlaşılmaktadır. Şikayetin ne zaman yapıldığı KYOK evrakından anlaşılamamakla birlikte soruşturma tarihi olan 2015 yılında yapıldığı kabul edilebilir. Davacı, asıl davada davacı şirketin gerçek ortağı ve yöneticisi olmadığını belirterek gayrıfaal şirketin fesih ve tasfiyesini talep etmiş olup, öncelikli amacının şirket ortağı ve yöneticisi olmadığının tespiti olduğunu, birleşen davada ve birleşme sonrası yargılama safahatında dile getirmiştir. Şirket ana sözleşmesindeki imzanın aldatılarak atıldığı iddiası yargılama safhasında davacı vekili tarafından bildirilmiş ve mahkeme kararının gerekçesinde bu durum tartışılmıştır. Ana sözleşme ve eklerinin fotokopilerinde davacının kurucu ortak olarak imzasının irade fesadıyla temin edildiğini öne sürdüğü belge, noterlik (Bakırköy … Noterliğinin 12/04/2007 tarih ve … no.lu işlemi) tarafından imzaları onanmış resmi bir belgedir. 19/04/2007 tarihli taahhütnamede aynı şekilde kurucu ortakların imzalarının olduğu, bunun dışında 24/04/2007 tarihli düzelme beyannamesinin aslında da davacının imzasının bulunduğu, aynı tarihli ve noter tasdikli … Ticaret Sicil Memurluğu’na verilen imza beyannamesi de bulunmaktadır. Davacı tüm bu imzaları SGK belgesi sanarak imzaladığın böylelikle aldatma ile attırıldığını öne sürmektedir. Şirketin faal olmadığı yönünde rapor veren bilirkişi şirket faaliyetlerini evrak üzerinde analiz etmiştir. Şirketin fesih ve tasfiye koşullarının oluştuğu tespit edilmiştir. Limited şirketin feshi davasında davanın, şirkete karşı açılması gerekli ve yeterli olup, şirketin diğer ortaklarının davada pasif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle usul ve yasaya uygun mahkeme kararına yönelik istinaf nedenleri yerinde değildir. Şirketin müdürü davacı olup davacı sahte işlemlerle ortak ve müdür yapıldığını öne sürmektedir. Bu konuda dinlenen tanıklar, ölmüş …. şirket sahibi olarak bildiklerini ifade etmişlerdir.Davacının yanıltılarak şirket kurucusu ve yöneticisi yapıldığını ne zaman öğrendiği, davacının eli ürünü olduğu kabul edilen 09/01/2013 tarihli karardaki imzasının, yanıltma suretiyle şirket kurucusu ve yöneticisi yapıldığına onam verme anlamını taşıyıp taşımadığı hususları istinaf açısından temel uyuşmazlık konusudur. Bakırköy CBS nin 11/09/2015 tarih ve 2015/85410 Sor. 2015/47086 Kar. Nolu KYOK kararında davacı şikayetçinin başvurusu esnasında 3-4 ay önce vergi dairesinden borçlu olduğuna dair yazı gelmesi üzerine durumdan haberdar olunduğu ifade edilmiştir. Davacının şirketin kuruluş tarihini kapsayacak şekilde … şirketinde sekreter olarak çalıştığını öne sürmesi karşısında, bir sekreterin Noterlikte yapılan resmi işlemler dahil imzası kendisine ait çıkan 09/01/2013 tarihli genel kurul kararı tarihine kadar şirketle ilgili imzaladığı evrakın mahiyetini algılayacak seviyede donanım sahibi olduğunun kabulü gerekir. Davacının iddiaları hayatın olağan akışına aykırı bulunmaktadır. Uzun yıllar sekreter olarak çalıştığı yerde şirket kurucu ortağı ve yöneticisi olduğunu bilmeden çalışması şirketle ilgili attığı her imzayı SGK evrakını imzaladığını zannederek ve … aldatması nedeniyle attığını kabul etmek, yaptığı iş itibariyle de mümkün değildir. Davacının şirket kurucu ortağı ve müdürü olduğunu bilmeden ( noterlik önünde imzalanan resmi şirket ana sözleşmesi dahil) imza attığını öne sürmesi, aynı yerde yıllarca sekreter olarak çalışması ve imzaladığı evrakın mahiyetini bilememesi, imzaladığı evrakın SGK evrakı zannettiğini öne sürmesi bir an için geçerli kabul edilse bile en son 09/01/2013 tarihli karardaki imzanın kendisine ait olduğunun bilimsel bir şekilde kanıtlanması karşısında şirkete ortak ve yönetici olduğunu nihayetinde 09/01/2013 tarihinde öğrenmiş olduğunun kabulü dosya içeriğine uygundur. Davacı durumu öğrendikten sonra 1 yıl içinde şirketin kuruluşunda attığı imzanın aldatılma sonucu kendisinden alındığını öne sürmemiş olup, … hakkında bile 2015 yılında suç duyurusunda bulunması karşısında eldeki davanın açıldığı tarih de gözetildiğinde, davacının irade bozukluğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde sözleşmeyle (şirket kuruluş ve bağlı işlemler) bağlı olmadığını öne sürmediği, bu durumda da şirketin esas sözleşmesini ve bağlı işlemleri 09/01/2013 tarihi itibariyle onadığı, şirketin fesih ve tasfiye koşullarının oluştuğu, birleşen irade bozukluğu nedeniyle şirket ortağı ve müdürü olmadığının tespitine yönelik davanın 6098 sayılı TBK’Nın 39/1.maddesi uyarınca süresinde açılmadığı anlaşılmış olup, mahkemece asıl davanın kabulü ile davalı şirketin fesih ve tasfiyesine şirket paydaşları açısından davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, birleşen davanın usulden reddine yönelik verilen karar, hem asıl hem de birleşen dava açısından dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olup istinaf nedenleri yerinde olmadığından istinaf başvurusunun HMK 353/1/b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen dava davacısı … vekilinin her iki dava yönünden istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf talep eden asıl ve birleşen dava davacısı tarafından yatırılan 98,10’ar TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince asıl ve birleşen dava yönünden ayrı ayrı alınması gereken 44,40’ar TL istinaf karar harcından, asıl ve birleşen dava davacısı tarafından peşin olarak yatırılan 35,90′ ar TL’ nin mahsubu ile bakiye 17,00 TL’ nin( her iki dava yönünden ayrı ayrı bakiye 8,5 TL olmak üzere) davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 20/02/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.