Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/403
KARAR NO : 2019/119
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/01/2018
DOSYA NUMARASI : 2015/43 Esas – 2018/70 Karar
DAVA : Alacak
KARAR TARİHİ : 30/01/2019
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalının imzalamış olduğu iş sözleşmesinin 1.13 maddesinde personel şirket arasında düzenlenen iş sözleşmesinde başka bir sebeple son bulduğu takdirde sözleşmenin son bulduğu tarihten sonra dahi personel aynı veya benzer alanda çalışan iş yerlerinde 5 yıl süre ile çalışmamayı veya aynı veya benzer iş kolunda faaliyet gösteren bir şirketle ortak olamayacağını, danışmanlık yapamayacağını, kendi adına veya üçüncü şahıslar adına aynı süre ile faaliyette bulunmamağını kabul ve taahhüt ettiğini, 3.7 maddesinde iş bu sözleşmeye her iki tarafından uyacak olup sözleşmeye aykırı davranılması halinde personelin aylık ücretinin (brüt ) katı tutarında cezai şart ödemeyi tarafların peşinen ödemeyi kabul edecekleri hükmünün yazılı olduğunu, imzalanan sözleşme haricinde davalının kendi el yazısı ile 13/11/2012 tarihli dilekçede haksız rekabette bulunmama, işveren sırlarını saklama vs. olmak üzere tüm yükümlülüklerini yerine getireceğini taahhüt ettiğini, davalının 15/08/2014 tarihinde müvekkili şirketle aynı alanda faaliyet gösteren ve rakip firma olan … Ltd. Şti. de işe başladığını, davacı müvekkilin şirkette bölge satış temsilcisi olarak çalıştığından şirketin bütün bilgilerine vakıf olduğunu, davalının kötü niyetli davranışlarına rağmen müvekkilinin davalıya tazminat ödediğini, ancak davalının işten ayrıldıktan bir ay sonra davacı şirketle aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı şirkette işe başladığını iddia ederek, 66.920,00 TL cezai şart ve 15/08/2014 tarihinden itibaren temerrüt faizinin davalıdan tahsilini ve avukatlık ve yargılama giderlerinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin Borçlar Kanunu hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, asıl dikkat edilmesi, gereken konunun davacı işverenin gerek 13/11/2012 tarihli iş sözleşmesinde, gerekse aynı tarihli buna bağlı aldığı taahütnamede, müvekkilin işten ayrıldıktan sonra 5 yıl aynı veya benzer alanda çalışan iş yerlerinde çalışmasını yasaklarken, müvekkili lehine hiçbir ödeme yapmaya yer vermediğini, müvekkilinin ekonomik olarak hayatını nasıl idame ettireceğine karşılık her hangi bir edimde bulunmadığını, günümüzde bu tür sözleşmelerin en fazla iki yıl yapılmakta olduğunu, müvekkilinin işyerinde bölge satış temsilcisi olarak çalıştığını ve kendisine verilen müşteri listesi ile görüşmeler yaptığını, şirketin diğer bilgilerine vakıf olmadığını, müvekkilinin iş yerinde gördüğü baskı nedeni ile işten istifa ettiğini, 11/07/2014 tarihli ihbar öneli bitince işten ayrılmak istediğini bildiren bir adet dilekçesinin mevcut olduğunu, ayrıca buna bağlı olarak 18/07/2014 tarihli, işverenin ihbar öneli dolmadan ayrılabileceğini gösterir bir adet evrak bulunduğunu savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine, yargılama giderleri ve lehlerine vekalet ücreti takdirine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 29/01/2018 tarih ve 2015/43 Esas – 2018/70 Karar sayılı gerekçeli kararı ile;
” … Rekabet yasağı kaydı işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverenin önemli bir zararına sebep olacak netlikte ise geçerlidir. Mahkememiz dosyasında taraflar arasındaki 13/11/2012 tarihli sözleşmenin 3. Maddesin de, sözleşmenin herhangi bir şekilde son bulduğunda TTK 57. maddede belirtilen ve sınırları çizilen iyi niyet kaidelerine davalının bağlı kalacağı, aykırı hareket ve durumda haksız rekabet fiili işleyeceği kabul edilmiş, sözleşmeye aykırı davranılması halinde personelin aylık ücretinin brüt 20 katı tutarında cezai şart ödemeyi taraflar peşinen kabul etmiştir. Davalı 11/07/2014 tarihinde çalıştığı iş yerinden istifa etmiş 15/08/2014 tarihinde …. Tic. Ltd. Şti ‘de işe başlamıştır. Davalının çalışmış olduğu her iki iş yerinin faaliyet konusu konsantre boya imalatı olduğundan taraflar arasındaki sözleşmenin 3.maddesinde belirtilen rekabet yasağına aykırı hareket sonucu taahhüt edilen cezai şarta davacı hak kazanmış olduğundan davanın kabulüne … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile;
” 1-Davanın kabulü ile 66.920 TL cezai şartın 15/08/2014 tarihinden itibaren ticaret temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Yerel Mahkeme huzurunda görülen davaya bakmakla yetkili ve görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğunu, bu nedenle yerel mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesi nedeni ile verilen kararın ortadan kaldırılması gerektiğini, Kendileri tarafından 14.03.2018 tarihinde eksik ödenen fark kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tahsili amacı ile Arabuluculuk Merkezi’ ne başvuru yapıldığını, Davalının iş akdinin sona erme şeklinin ve davalıya kıdem tazminatı ödemesinin yapılmasının, rekabet sözleşmesini sona erdirip erdirmediği hususunda yerel mahkemece değerlendirme yapılmadığını, davacı işverenin, sırf rekabet sözleşmesi hükümlerine dayanmak amacı ile müvekkilden istifa dilekçesi alırken aynı zamanda müvekkile kıdem tazminatı ödeyerek davalının istifa iradesine sahip olmadığını ortaya koyduğunu, dava dilekçesinde dahi kıdem tazminatının ödendiğinin açıkça ikrar edildiğini, Taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinin 13.11.2012 tarihli olup, işbu hizmet akdine dair 11.01.2011 tarihli Türk Borçlar Kanunu’ nun rekabet sözleşmesinin sona ermesi hususundaki 447/2 fıkrasının uygulanmadığını, Rekabet yasağı sözleşmesinin zaman ve coğrafi bakımdan yasada belirtilen koşullara haiz olmadığını, aksinin kabulü halinde, Yerel Mahkemece hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, Davalının, Anayasa ile güvence altına alınan çalışma özgürlüğünü ihlal edici sözleşmeye itibar edildiğini, Hükme esas alınan bilirkişi raporunu tanzim eden bilirkişilerin, davacı şirketin faaliyet alanında uzman bilirkişiler olmadığından, müvekkilin başka bir yerde işe girmesinin, davacı şirketi zarara uğratıp uğratmayacağını tespit edecek yeterliliğe haiz olmadıklarını, Bilirkişi raporunda davacı şirketin müvekkilden 66.920 TL alacaklı olduğunun belirtildiğini, ancak hesaplamanın yapılış biçimine bilirkişi raporunda yer verilmediğini ve mahkemece bu rapora itibar edildiğini, Rekabet yasağı sözleşmesinde yer alan aylık 20 brüt maaş cezai şatının, 30 net maaşa denk geldiğini, davalı işçinin 18 ay çalıştığı işyerine 30 net maaş tutarında cezai şart ödemesinin fahiş olduğunu beyanla;
– Davanın görevsizlik nedeni ile usulden reddine karar verilmesini,
-Yerel Mahkemene kararının duruşmalı istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, rekabet yasağının ihlali nedeniyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Davacı, davalının davacı şirketteki hizmet ilişkisi sona erdikten sonra rakip firmada çalışmaya başladığını ve rekabet yasağını ihlal ettiğini ileri sürerek cezai şart isteminde bulunmuş, mahkemece, esastan davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili iş mahkemelerinin görevli olduğuna yönelik istinaf sebebi ileri sürmüş ise de, davaya dayanak alınan taahhüdün işçi ile işveren arasında düzenlenmiş olması, bu taahhüt nedeniyle çıkan uyuşmazlığın iş hukuku kapsamında kaldığını kabule yeterli değildir. Zira, bu taahhüt iş sözleşmesinin sona ermesi halinde yapılmaması kararlaştırılan bir hususa ilişkin olmakla, iş hukukunun düzenleme alanı dışında kalmaktadır. Somut olayda, davalının rekabet yasağını ihlal ettiği iddia edilen davranışı açık biçimde iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğundan, bu davranışın 6098 sayılı TBK’nın 444 ve 447. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda yer alan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ise, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 4/1-c maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve açık biçimde asliye ticaret mahkemelerinin görev alanında bulunduğu, bu bağlamda mahkemece, davanın esastan incelenmek suretiyle karar verilmesi isabetli olduğundan, davalı vekilinin görev yönünden istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu ve cezai şartın miktarını belirlemede özgür iseler de, bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. TBK’nun 26, 27, 182 maddelerinde bu özgürlüğün sınırları çizmiştir. Sözleşmede öngörülen cezai şartın borçlunun iktisaden mahvına sebep olacak derecede ağır ve yüksek ise, adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptal edilmesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyet başlığı altında düzenlenen 48 ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu anayasal teminat altına alınmıştır. BK’nın 26. maddesinde bir akdin mevzunun, kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunabilir denilmekle birlikte 27. maddesinde de akdin mevzunun gayrimümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) aykırı olması halinde o akdin batıl olacağı belirtilmiştir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönülecek olursa, davalının imzaladığı hizmet sözleşmesinin rekabet yasağına ilişkin maddesinde yer alan coğrafi alan sınırlaması yapılmadığı, işçinin iktisaden mahvına sebep olacak düzeyde ülke genelinde geniş bir alanı kapsadığından yukarıda açıklanan çalışma özgürlüğüne, akit serbestisine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı olduğu, bu bağlamda mahkemenin kabul kararına göre, 6098 sayılı TBK yürürlükte olup, anılan Yasa’nın 445. maddesi gereğince hakimin aşırı nitelikteki rekabet yasağını sınırlandırma yetkisi bulunduğundan, rekabet şartına ilişkin sözleşme hükmünün tamamen veya bir kısmının iptal edilip edilmeyeceği hususlarının tartışılmamasının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca, taraflar arasında davalının iş akdinin haksız olarak fesih edilip edilmediği konusunda ihtilaf bulunduğu, davalı vekilince, davacı işveren tarafından eksik ödenen fark kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının tahsili amacı ile Arabuluculuk Merkezi’ ne başvuru yapıldığı, arabuluculuk aşamasından sonuç alınamaması nedeniyle İş Mahkemesine başvurulacağının ileri sürüldüğü görülmekle, T.Borçlar Kanunu’nun 447/2. maddesi gereğince, davacı iş verenin rekabet yasağına aykırılıktan ötürü dava açabilme şartı için davalının iş akdinin sona erme şeklinin ve davalıya kıdem tazminatı ödemesinin yapılmasının, rekabet sözleşmesini sona erdirip erdirmediği gözetilerek, yerel mahkemece bu husuların değerlendirme konusu yapılmamasının da usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmıştır. İddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacıya ait iş yerinden 18/07/2014 tarihinde ayrıldığı, 15/08/2014 tarihinde dava dışı … Ltd. Şti’nde işe başladığı, taraflar arasındaki 13/11/2012 tarihli sözleşmenin 3. maddesi gereğince iş akdinin sona ermesinden itibaren 5 yıl boyunca içinde davacıyla rekabet teşkil edecek faaliyetlerden uzak duracağı, davacının faaliyette bulunduğu iş kolunda iş yeri açamayacağı, rakip şirketlere ortak-yönetici olamayacağı, aksi halde sözleşmenin 3.7 maddesinde iş bu sözleşmeye her iki tarafından personelin aylık ücretinin (brüt ) katı tutarında cezai şart ödemeyi tarafların peşinen ödemesinin kararlaştırılmış ise de; davalının davacıya ait iş yerinde 2 yıl çalışma sonrası, davacıyla aynı alanda faaliyet gösteren … Ltd. Şti’de çalışmaya başlamaya başlamasının çalışma hürriyetinin bir gereği olduğu, bu şirketin davalıya daha fazla avantajlar sağlaması nedeni ile çalışmasının kabul edilebileceği, davacı tarafça, müşterileri olan firmaların kndileriyle çalışmayı bırakıp … Ltd Şti. ile çalıştığına dair somut olgu ileri sürülmediği, bu bağlamda iş verenin hizmetinde çalışan bir işçinin hayatın normal akışı içinde çalışma süresince doğal olarak edinmiş olduğu bilgi birikimini ve teknik gelişmesini yeni çalıştığı şirkette veya kendi adına kuracağı bir işletmede kullanması bu bilgi ve tecrübelerden faydalanmasının kişisel gelişim kapsamında değerlendirileceği, bölge satış elemanı olarak çalışan davalı işçinin işletmede çalıştığı durum itibariyle üretim bilgilerine ulaşmak ve kullanmak suretiyle işletmenin önemli bir zarara uğramasına sebebiyet verme ihtimalinin bulunmadığı, en önemlisi de davacıya ait müşteri çevresi, üretim sırları ve davacının yaptığı işlere ilişkin bilgilerin davalı tarafından yeni girdiği işte kullanıldığı ve en önemlisi davacının, uğradığını iddia ettiği zararı ispat edemediği gibi davalı işçinin kendisinin istifa ettiğinin ileri sürülmesine rağmen, davalıya kıdem tazminatı ödenmesi TBK.nun 447/2. maddesindeki düzenleme kapsamında, işverene yüklenebilen bir nedenle davalı işçi tarafından iş akdinin fesih edildiği sonucunu doğurduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü doğru olmadığı, bu nedenlerle davalı vekilinin istinaf kabulü ile, mahkeme kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 29/01/2018 tarih ve 2015/43 Esas – 2018/70 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanununa göre karar tarihi itibariyle ilk derece mahkemesi yönünden alınması gereken 44,40 TL harcın, davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 1.142,83 TL harçtan mahsubu ile bakiye 1.098,43 TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından ilk derece mahkemesinde yargılama gideri sarf edilmediğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan karar tarihi itibariyle AAÜT uyarınca hesap ve takdir edilen 7.711,20 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN;
6-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince davalı tarafından yatırılan 98,10 TL başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 1.142,82 TL peşin karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde istinaf talep eden davalı tarafa iadesine,
7-İstinaf başvuru harcı 98,10 TL ve istinaf posta gideri 31,5 TL toplamı 129,6 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Artan gider avansı bulunması halinde, karar kesinleştiğinde avansı yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 30/01/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.