Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/380 E. 2018/349 K. 18.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/380 Esas
KARAR NO : 2018/349 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/1105 Esas
TARİH : 01/02/2018 (Ara Karar)
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali – İhtiyati Tedbir Talebi
KARAR TARİHİ : 18/04/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacılar vekili dava dilekçesi ile, davalı şirketin İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne kayıtlı bir aile şirketi olduğunu, davalı şirketin kurucu ortağı …’ın şirketin %24 hissesine sahip iken 29/01/2008 tarihinde vefat ettiğini, davacıların bu kişinin mirasçıları sıfatıyla davalı şirkete ortak olduğunu, miras bırakan …’ın 28/11/2008 tarihinde gerçekleşen sermaye arttırımına ilişkin olağan üstü genel kurul toplantısına katılmadığını, ancak sahte imza ile toplantıya katılmış gibi gösterildiğini, müvekillerinin miras bırakanının katılmadığı toplantıda alınan kararların iptali için Bakırköy 4 Asliye Ticaret Mahkemesi’ne dava açıldığını, açılan davanın reddine karar verildiğini, bu kararın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi kararı ile kaldırılarak davalı şirketin 28/11/2008 ve 27/07//2011 tarihli Genel kurul toplantılarında alınan sermaye artışına ilişkin kararların yok hükmünde olduklarının tespitine karar verildiğini, bu kararın davalılar tarafından temyiz edildiğinin, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 27. Maddesinde geçersizlik , yokluk ve butlanla sakatlık tespitine ilişkin davaların herhangi bir süreye tabi olmadığını, müvekkilerinin şirketin kurucu ortağı ….’ın mal varlığında bulunan davalı şirketteki ortaklık payını veraset ilamındaki payları oranında iktisap ettiğini, bu hususun şirket pay defterine kayıt edildiğini, davacıların mirasçı sıfatıyla davalı şirkete ortak olmaları nedeniyle dava açmakta hukuki yararlarının bulunduğunu, davalı şirketin Genel Kurulunda alınan şirketin aktifinde bulunan taşınmazların satışına ilişkin yetkinin yönetim kuruluna verilmesinin batıl olduğunu, butlağı talep edilen 07/06/2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında davalı şirket adına kayıtlı olan ve şirket aktifinde yer alan 15 adet taşınmazın satış yetkisinin yönetim kuruluna verildiğini, bu taşınmazların değerinin yüksek olduğunu, davalı şirketin gerek şirketten alacaklı olan kurum ve kuruluşların gerekse şirkette hissedar olan müvekkillerinin hak ve alacaklarına zarar vermek kastı ile hareket ettiğini, 6102 sayılı TTK’nun 447. Maddesinde butlan halinin düzenlendiğini anılan maddenin c bendine göre Anonim şirketin temel yapısı veya sermaye yapısını bozan genel kurul kararlarının batıl olacağının düzenlendiğini, genel kurul tarafından şirkete ait taşınmazların satışı hususunda yönetim kuruluna yetki verilmesi hususunun şirketin hem temel yapısını hemde sermaye yapısını bozduğunu, şirketin neredeyse tüm taşınmazlarının satışı konusunda yetki verildiğini söz konusu işlemin şirketin içini boşaltmak için yapıldığını ve yok hükmünde olduğunu, davalı şirket tarafından 29/11/2008 ve 27/07/2011 tarihlerinde gerçekleştirilen sermaye artışlarına ilişkin genel kurul kararlarının yukarıda anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararı ile yok hükmünde olduğunun tespit edilmesi nedeniyle 27/07/2011 tarihinden sonra yapılan genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğunu, ayrıca bu davanın açıldığı tarihe kadar gerçekleşen genel kurullarda dağıtılmasına karar verilen karın miktarının ortaklara nasıl ve ne şekilde dağıtıldığınında tespitinin gerekli olduğunu, şirket tarafından yapılan 28/04/2011 tarihli duyuru uyarınca ihraç hükümlerine ilişkin yapılan işlemlerin ve iyi niyetli bir şekilde bu işlemlerinin yapılıp yapılmadığının tespitinin gerektiğini, sermaye artırımı yapan oraklarının bu taahhütlerini ne şekilde gerçekleştirdiklerinin de tespitini talep ettiklerini, tüm bu nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 17/02/2017 tarih 2017/33 esas ve 2017/50 karar sayılı kararı ile 28/11/2008 ve 27/07/2011 tarihlerinde yapılan genel kurulların yok hükmünde olduklarının tespit edildiğinden bu tarihten sonra yapılan tüm genel kurullarının açıkça yok hükmünde olduklarından bu kararların butlağı ile yokluğunun tespitine, davalı şirketin 28/11/2008 tarihinden iş bu davanın açıldığı tarihe kadar gerçekleştirilen genel kurullarda dağıtılmasına karar verilen karın miktarının ve ortaklara nasıl ve ne şekilde dağıtıldığının tespitine , davalı şirketin Türkiye Ticaret Sicil gazetesinin 25/05/2011 tarih 7822 sayılı nüshasını 838 sayfasında yer alan yönetim kurulu başkanı … imzalı şirket duyurusu uyarınca var ise ihraç hükümlerine ilişkin yapılan işlemlerin tespitine, davalı şirketin eski sermayesini teşkil eden ¨ 5.000.000,00 ‘nin tamamını nakit olarak ortaklarca nasıl ve ne şekilde ödendiğinin tespitine, artırılan ¨ 5.000.000,00 ‘nin 1/4 ‘nün ve 3/4’nün ödemesinin ortaklarca nasıl ve ne şekilde karşılandığının tespitine, davacı müvekkillerinin sermaye arttırım öncesi ve sonrası hisse miktarı ve hisse adedinin ve taahhüt ettikleri pay miktarının ne olduğunun tespitine, genel kurul kararı ile satış yetkisi verilen taşınmazlar ile şirket adına kayıtlı tüm menkullerin kayıtlarına teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı vermek suretiyle satış ve devir tasarruflarına durdurulması amacıyla şirket adına kayıtlı tüm taşınmaz menkul ve hisselerine ihtiyati tedbir şerhi konulmasına, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, çağrı usulüne göre yapılmış bir genel kurula ilişkin olarak genel kurul kararlarının iptali için hak düşürücü süre olan iki aylık sürenin de geçmesinden sonra, şirket sermayesinin %93’ünün katılımı ve olumlu oy kullanması ile alınan bir genel kurul kararı doğrultusunda, şirketin yönetim kuruluna verilen taşınmaz mal satma yetkisine yönelik kararın iptaline ilişkin davanın herhangi bir haklı ve hukuki dayanağının olmadığını, nizaya konu edilen taşınmazlar üzerinde milyonlarca TL çeşitli bankalar nezdinde kullanılan kredilerden kaynaklanan ipotek şerhleri bulunduğunu, satış bedellerinin öncelikle mevcut kredilerdin kapanmasını sağlayacağı, bu suretle şirketin çok büyük faiz yükünden kurtulabileceğini, şirket hissedarlarının, davacılar dışında kalan %93 gibi çok büyük çoğunluk görüşü ile tüm YMM raporları, denetim raporları ile mali raporlar neticesinde ortaya çıkan veriler doğrultusunda alınmış kararın şirketin içini boşaltmak gibi değerlendirilmesinin etik olmadığını, rüçhan hakkının kullanılması yönünde kendilerine yapılan tebligatlara, ticaret sicil gazetesinde yapılan ilanlara icabet etmeyip, rüçhan haklarının kullanılması için tanınan sürelerden sonra yapılan genel kurullara oluşan yeni hisseler itibariyle katılan ve oy kullanan davacıların sermaye artışı ve sonrası hisse adedi ve miktarlarının ne olduğunun tespitini talep etmelerinin maddi ve hukuki bir dayanağı bulunmadığını savunarak, zamanaşımı ve derdestlik itirazlarının kabulüne, davacıların teminat yatırmaları hususundaki taleplerinin kabulüne, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 01/02/2018 tarih 2017/1105 Esas ara kararında;
“6100 sayılı HMK’nın 33.maddesi ve 04/06/1958 ve 15/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek görevi hakime aittir.
Davacı vekili dava dilekçesinde,davalı şirketin 07/06/2017 tarihli genel kurulunda satış kararı alınan taşınmazlar ile diğer taşınmazlar,menkul mallar ve şirketin hisselerine ihtiyati tedbir konulmasını istemiş ise de,davanın,davalı şirketin 27/07/2017 tarihinden sonra yaptığı genel kurullarda aldığı kararların TTK’nun 447.maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti istemine ilişkin olduğu gözönüne alındığında söz konusu davada tedbir olarak ancak batıl olduğu tespit edilen kararların TTK’nın 449. Maddesi uyarınca yürütülmesinin geri bırakılmasına karar verilmesini talep edebileceği,buna göre,davacı vekilinin,taşınmazların satış ve devir tasarruflarının durdurulmasına ilişkin tedbir isteminin HMK’nın 33.maddesi ve yukarıda anılan Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı gereğince
taşınmazların satışına ilişkin genel kurul kararının yürütmesinin geri bırakılması olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacının batıl olduklarının tespiti istenilen genel kurul kararlarının yürütülmesinin geri bırakılmasına ilişkin tedbir isteminin yönetim kurulu üyelerinin görüşleri alındıktan sonra değerlendirilmesine karar verilmiş olup, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerine davaya konu genel kurul toplantılarında alınan kararların yürürlüğünün durdurulması için TTK 449.maddesi gereğince görüş ve beyanlarının alınması için tebligat çıkarılmış, yönetim kurulu üyeleri bu konuda görüş bildirmemişlerdir.
Geçici hukuki korumaların bir türü olan ihtiyati tedbirin şartları 6100 sayılı HMK’nun 389 uncu maddesinde düzenlenmiş olup, anılan düzenleme “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” hükmünü haizdir.Anılan hükümde de açıkça belirtildiği üzere, ihtiyati tedbir kararı, bir hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında uygulanacak geçici bir hukuki korumadır.
Başka bir ifade ile ihtiyati tedbir verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır.(m. 389/1). Kanun, burada “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından” söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi hâlinde,hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması,hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hâle gelmesi,gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir.Hâkim kararında somut sebep gösteremiyor, bunu en azından açıklayacak veya asgari ölçüde ikna edecek delil değerlendirmesi yapamıyor, yaklaşık ispat ölçüsünü yakalayamıyorsa tedbire karar vermemelidir.Ancak bu da hiçbir zaman tam bir ispat seviyesinde ispat şartına dönüşmemelidir.(Pekcanıtez,Hakan/Atalay,Oğuz/Özekes Muhammet; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011-Sh.715-717) (Yüksek Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 24/04/2012 gün ve 2011/15388 esas,2012/6651 karar sayılı ilamında belirtildiği gibi)
Mevcut durumda meydana gelebilecek değişmeyle kastedilen taraflar arasında çekişmeli olan şey veya yargılama konusunu oluşturan şey ya da hak üzerindeki değişimlerdir. Uyuşmazlık konusunun dava sırasında el değiştirmesi veya çekişmeli şeyin telef olması ya da hasara uğraması bu duruma örnek teşkil edebilecektir. Bu hâllerde taraflardan biri davayı kazansa da ilk hâlde uyuşmazlık konusu başkasına devredildiğinden hakkını elde edemeyecek; diğer hâlde ise hakkına tam olarak ulaşamayacaktır.
Yukarıda anılan madde uyarınca gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde de ihtiyati tedbir kararı alınabilecektir. Bu hallerde davanın açılmasından hüküm verilinceye kadar geçecek zaman zarfında daha ziyade bir düzenleme veya eda amaçlı ihtiyati tedbir kararı alınarak taraflardan biri (veya her iki taraf) için doğabilecek bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın engellenmesi amaçlanır.(Araş. Gör. Dr. Cengiz Serhat Konuralp (İÜHFM C. LXXI, S. 2, s. 225-274, 2013) http://dergipark.gov.tr/download/article-file/97835,Erişim Tarihi: 15/12/2016)
İhtiyati tedbir talep eden, esasa ilişkin bir hakkın sahibi olmalıdır, yani zarar tehlikesi kanuna aykırı bir yöntemin, bir haksız fiilin sonucu olmalıdır. Talep sahibi, bir hakkının ihlâl edildiğini veya ihlâl edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu da gerçeğe yakın şekilde ortaya koymalıdır. Her ihtiyati tedbir bir anlamda belli bir ivedilik gerektirir; diğer bir deyişle, talep sahibi, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunmalıdır.İvedilik kavramı kendi içinde dereceler içerir ve olayın ve durumun özelliklerine göre değerlendirilir. Genel olarak denebilir ki, esas hakkında önyargı içermeyen geçici bir çözümün geciktirilmesinin taraflardan birinin menfaatlerini tehlikeye koyduğu her durumda ivedilik mevcuttur.
İhtiyati tedbir, zorlukla telafi edilebilecek bir zararın meydana gelmesini önlemeye yöneliktir. Burada zarar maddi olabileceği gibi, manevi bir zarar da olabilir. Bu bağlamda, tedbirin hedeflenen amacı elde etmeye elverişli olması ve bu amacın gerçekleşmesi için gerekli olması, yani söz konusu amacı elde etmek için vazgeçilmez olması lazımdır; ayrıca tedbir amaçla orantılı olmalı, aynı amacı sağlayacak daha yumuşak tedbirler varsa, her zaman bunlar tercih edilmelidir.(Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan / Selçuk Öztek)
Somut olayda davacı vekili,davalı şirketin 27/07/2011 tarihinden sonra alınan genel kurul kararlarının batıl olduğunun tespiti ile 07/06/2017 tarihli genel kurulda alınan ve taşınmaz satışı konusunda yönetim kuruluna yetki veren kararın yürütmesinin durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir talep etmiş ise de; mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekli olup anılan genel kurulda alınan kararlarının uygulanmasının davacı yönünden hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağı konusunda mahkememizde kanaat oluşmadığı gibi Bölge Adliye Mahkemesi’nce batıl olduğuna karar verilen 28/11/2008 tarihli genel kuruldaki pay oranları da dikkate alnıdğında talep sahibi davacının, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunmadığı gibi ihtiyati tedbir kararı verebilmek için hâkimin somut sebep göstermesi ve ihtiyati tedbir kararının haklılığını ortaya koyacak delil değerlendirmesi yapması ve yaklaşık ispat ölçüsüne yaklaşması gerekli olup yukarıda anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesinleşmemesi de gözönüne alındığında davacı vekili tarafından dosyaya sunulan delillerin somut delil kabul edilip haklılık konusunda yaklaşık ispat ölçüsü kriterine uymaması gözönüne alınarak 07/06/2017 tarihli genel kurulda alınan kararın yürütmesinin geri bırakılmasına ilişkin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Davacı vekili 07/06/2017 tarihli genel kurulda alınan ve bazı taşınmazların satışı ile ilgi kararın konusu olmayan taşınmaz,menkul ve hisseler üzerine de ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiş ise de; huzurdaki dava davalı şirketin27/07/2011 tarihli genel kurulundan sonra yapılan genel kurullarda alınan kararların batıl olduğunun tespiti ile bazı tespit taleplerine ilişkin olup davalı şirketin az yukarıda bahsi geçen ve taşınmaz satışına konu taşınmazların dışındaki taşınmazlar ile şirkete ait menkul mallar ve şirket hisselerin uyuşmazlık konusu olmadığı HMK’nın 389/1.maddesi uyarınca ihtiyati tedbirin ancak uyuşmazlık konusu hakkında verilebileceği ve istenilen tedbirlerin huzurdaki davada istenebilecek tedbirlerden olmaması…”gerekçesi ile,
İhtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Mahkeme tarafından yapılan sorgulama neticesinde şirket adına kayıtlı olan gayrimenkullerin tamamının 07.06.2017 tarihli genel kurulda satışına karar verilen taşınmazlar olduğunu ve şirketin bu taşınmalar dışında herhangi bir taşınmazı bulunmadığından bu satış kararının şirketin içini boşaltmaya yönelik olduğundan ve şirket adına kayıtlı olan taşınmazların şirketin öz varlığına ait olması sebebiyle paya bağlı bir hak oluşturduğundan tedbir talebinin reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalı şirketin yönetim kurulu üyeleri kendilerine yapılan ihtaratlı tebligata rağmen görüş bildirme tenezzülünde bulunmamasına ve kötüniyetin barizliğine rağmen mahkeme tarafından tedbir talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davalı şirketin 28.11.2008 tarihli genel kurul toplantı tutanaklarındaki imzanın müteveffa …a ait olduğuna ilişkin iddialarının aksi yasal delillerle ispatlanmasına ve kötüniyetleri açıkça ortaya çıkartılmasına rağmen tedbir kararı verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile,
Davalı şirketin Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesi’nin 17.02.2017 tarih, 2017/33 Esas ve 2017/50 Kararının icra edilebilirliğinin ve kararın uygulanmasını engellemeye yönelik olarak 07.06.2017 tarihli Olağanüstü Genel Kurulda yönetim kuruluna şirketin tüm taşınmazlarını satma yetkisinin verilmiş olması ve davalının şirketin aktifinde yer alan tüm taşınmazları elden çıkarmaya yönelik olarak girişimlerde bulunması nedeniyle müvekkilleri açısından bu yetkinin kullanılmaya devam edilmesi halinde telafisi imkânsız zararların meydana gelmesi muhakkak olduğundan ve aynı kişilerin daha önce 22.11.2013 tarihinde 17097 yevmiye sayısıyla müvekkillerinde ortak olduğu … TİCARET ANONİM ŞİRKETİ’ne ait İstanbul İli … İlçesi Orhanlı Mahallesinde Kâin taşınmazı 15.000.000,00-USD meblağ karşılığında müvekkillerinin haberi ve izni olmadan ve bu yönde bir karar alınmadan ayrıca satıştan müvekkiline herhangi bir pay verilmeden satışta yapıldığı dikkate alındığında kötüniyetle hareket ettikleri bariz olan davalı şirket ve ortaklarının şirket sermayesinde yer alan taşınmazların, satış ve benzeri aynı haklar tesis edilmesine yönelik tüm tasarruflarının müvekkillerin hisseleri üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanmış olması, davalıların kötüniyetinin bariz olması Ve butlanı talep edilen genel kurullarda şirketin temel yapısını ve sermayenin korunması hükümlerine alenen aykırı kararlar alınmış olması nedeniyle, usul ve yasaya aykırı olarak Bakırköy 3.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 01/02/2018 tarih ve 2017/1105 Esas sayılı ara karar ile tüm tedbir taleplerinin reddi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, tedbir talebinin kabulü ile ;
…..
Uşak Merkez Beylerhan Köyü,…. m2 arsa, sayılı taşınmazlar ile şirket adına kayıtlı tüm menkullerin kayıtlarına, müvekkillerinin tüm malvarlıklarına davalı şirketin müvekkillerinin hak ve alacaklarını ödememesinden kaynaklı olarak içine düştükleri ekonomik darboğaz sebebiyle maruz kaldıkları haciz işlemleri nedeniyle tasarruf imkanının bulunmaması ve başkaca gelirlerinin bulunmaması da dikkate alınarak teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmek suretiyle satış ve devir tasarruflarının durdurulması amacıyla şirket adına kayıtlı tüm taşınmaz, menkul ve hisselere ihtiyati tedbir şerhi konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1105 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı vekilince TTK 447-449 maddeler uyarınca davalı şirketin 27/07/2011 tarihinden sonra alınan genel kurul kararlarının butlanla yok hükmünde olduklarına ve bazı tespit taleplerinin kabulü yönünde açılan davada, 07/06/2017 tarihli genel kurul kararlarının batıl olup, genel kurulda şirket taşınmazlarının şatışı bakımından yönetim kuruluna yetki veren kararın TTK 449 maddesi uyarınca yürütülmesinin geri bırakılması ve bu çerçevede şirket taşınır ve taşınmazlarının şatışının tedbiren durdurulması yönünde ihtiyati tedbir talep edildiği, ilk derece mahkemesince talebin reddedildiği, davacı vekilince kararın istinaf edildiği anlaşılmıştır.
İlk derece mahkemesi gerekçesinde de vurgulandığ üzere davacı vekilinin taleplerine dayanak gösterdiği davalı şirketin 28/11/2008 ve 27/07/2011 tarihli genel kurul kararlarının yok hükmünde olduklarının tespiti yönünde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk dairesince verilen kararın henüz kesinleşmediği de gözetildiğinde, Genel olarak ve somut uyuşmazlık bakımından uygulama alanı bulunan TTK 449 maddesindeki ihtiyati tedbir yasada koruyucu önlem olarak düzenlenmiş olup, uyuşmazlığı esastan inceleyip karara bağlayacak olan ilk derece mahkemesinin sunulu deliller ışığında takdirine göre verilen kararda yasa ve usule aykırılık görülmediği gibi kamu düzenine aykırılık da bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacılar tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcı istinaf eden davacılar tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacılar üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 18/04/2018 tarihinde HMK’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.