Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/356 E. 2018/317 K. 11.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/356 Esas
KARAR NO : 2018/317 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/1087 Esas
TARİH : 19/01/2018
DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) – İhtiyati Tedbir Talebi
KARAR TARİHİ : 11/04/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin de pay sahipleri arasında yer aldığı… Ticaret A.Ş.’ nin İstanbul Ticaret Sicili nezdinde kayıtlı olduğunu, müvekkilinin TTK hükümlerine göre 850/2500 yani %34 pay sahipliliği ile “azlık pay sahibi” sıfatına haiz olduğunu, şirketin 30 yıldır otomotiv sektöründe önde gelen uluslararası plastik parça üreticilerinden olduğunu, davalı şirketin İstanbul 15 ATM’ nin 2015/770 Esas sayılı davası ile müvekkilinin şirketi gereği gibi yönetmemesi ve rekabet yasağına aykırı davranması gerekçesiyle şirket ortaklığından çıkartılmasını talep ettiğini, devam eden süreçte ortaklığın devamı azlık pay sahibi olan müvekkili açısından çekilmez hale geldiğinden İstanbul 1. ATM’ nin 2017/841 Esas sayılı dosyasında şirketin feshi davasının ikame edildiğini, hakim ortakların şirketten muhtelif tarihte yüklü miktarda para çekerek daha sonra şirkete olan borçlarını gerçekte yapılmış bir ödeme olmamasına rağmen naylon fatura ve muvazaalı işlemlerle ödemiş gibi göstermelerinin müvekkili tarafından şirkete ödenmiş 200.000 TL’lik borcun tamamına yakın miktarının usulsüz olarak hakim ortaklar ….ve … tarafından şirkete borç verilmiş gibi gösterilerek gerçeğe aykırı bir şekilde şirket defterlerine kaydedilmesi suretiyle kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlal edildiğini, şirket faturalarının düzenlenmemesi nedeniyle şirketin karlılığının düşük gösterildiğini, muvazaalı pay devir işlemlerinin yapıldığını, şirketin mali yönetiminde vergi usulsüzlüklerini, SGK usulsüzlerini, kar payınının kötü niyetli olarak dağıtılmadığını, hakim ortaklarının şahsi harcamalarını şirket gideri olarak gösterdiklerinden ortaklık ilişkisinin sürdürülmez hale geldiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların temel nedeninin davalı ortakların müvekkilinin dışlamaları ve şirketteki haklarından yararlanmasını engelemek olduğunu, genel kurul kararının 4. Md ile alınan yönetim kurulun tek kişiye düşürülmesine dair kararın da iptal edilmesi gerektiğini, 24/11/2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı gündeminin sermaye artırımı ve buna ilişkin olarak esas sözleşme değişikliğine dair 3. Maddesine ilişkin olarak esas sözleşme değişikliğine dair artırımı ve esas sözleşme değişikliğine dair 3. Mad ilişkin HMK uyarınca ihtiyati tedbir verilmesini ve TTK 449 md uyarınca yürürlüğünün durdurulmasını, Olağanüstü genel kurul toplantısı tutanağında da artırımın 1.102.386,72 TL’sinin iç kaynaklardan, 1.557.344,16 TL’sinin ise nakit olarak taahhüt yoluyla sağlanmasına karar verildiğini ileri sürerek, öncelikle HMK 389 ve/veya TTK 449. Madde hükümleri gereğince 24.11.2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısının sermaye artırımı ve buna ilişkin olarak esas sözleşme değişikliğine dair 3. maddesinin yürürlüğünün ve ticaret sicilde tescilinin tedbiren yargılama sonuna kadar durdurulmasına karar verilmesine, müvekkiline doğrudan kâr payı alacağından mahrum etmeye yönelmiş olan iç kaynaklardan artırımına ilişkin değişikliğin tedbiren durdurulmasına, TTK m. 445 vd. uyarınca 24.11.2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 ve 4 numaralı Şirket Esas Sözleşmesinin Sermaye ve Yönetim kurulu maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kararların iptaline, işbu Genel Kurul Kararının iptaline ilişkin davanın açıldığının ve duruşma günün usulüne uygun olarak Yönetim Kurulu tarafından TTK m. 448/1 uyarınca ilan edilmesi gerektiğine ve şirketin internet sitesine koyulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının gerek müvekkili şirkete gerekse de müvekkili şirketin diğer ortaklarına karşı çok sayıda davası bulunduğunu, açılan davalarda istediği sonuçları alamadığını, iddia ve taleplerini bu davada ileri sürdüğünü, davacının Türkiye’ de eşiyle birlikte hissedarı olduğu… Ticaret Aş ve Romanya’ da …. diye iki tane rakip firması bulunduğunu, müvekkili şirket hukuki zorluklar yaşarsa davacının iki şirketinin de rekabette avantajlı hale geleceğini, müvekkili şirketin sektörün öncü firmalarında olduğunu, kredibilitesi yüksek bir şirket olduğunu, davacının bugüne kadar talep ettiği tedbirlerin red edildiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlığın uzun bir geçmişi olduğunu, davacı tarafından açılan davaların kötü niyetli olup müvekkilini maddi ve manevi zararlar verdiğini, müvekkilinin yüzlerce kişiye iş imkanı sağladığını, müvekkilinin davaya konu sermaye artışı için Ticaret Sicile başvurduğunu, ticaret sicil memurluğu gerekli inceleme yaparak 08/01/2018 tarihinde genel kurul kararlarının tesciline karar verdiğini, bu da kararların usulüne uygun alındığını gösterdiğini, tedbire karar verildiği takdirde müvekkili şirkete hemde 3. Kişilere telafisi mümkün olmayacak zararlara neden olabileceğini savunarak, öncelikle davacının tedbir talebinin reddine, akabinde de davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 19/01/2018 tarih 2017/1087 Esas sayılı ara kararında;
“Davacı taraf, 24/11/2017 tarihli olağanüstü genel kurulda alınan şirket sermayesinde artış yapılmasına dair kararın TTK’nın 449. maddesi uyarınca yürütmesinin durdurulmasını talep etmiş ise de, dinlenen yönetim kurulu üyelerinin beyanları ve bankalar ile davalı şirket arasındaki yazışma ve internet çıktıları nazara alınarak, dosya kapsamı ile HMK’nın 390. maddesi gereğince iddianın yaklaşık olarak ispatlanamadığı…”gerekçesi ile,
İhtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
Mahkeme ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Kanunda yer alan şartların gerçekleşmiş olmasına rağmen müvekkili lehine ihtiyati tedbir kararı verilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
İhtiyati tedbir kararının verilebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeler Kanun’un “İhtiyati tedbirin şartları” başlıklı 389/I hükmünde yer alan şartlardan en az birinin somut olayda mevcut olması gerektiğini,
Her ne kadar Kanun’un ilgili düzenlemesi Mahkeme’ye ihtiyati tedbir talebinin kabulü ve/veya noktasında geniş bir takdir yetkisi vermişse de, kural olarak hakimin her somut olayda Kanun’da yer alan şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini son derece titiz bir şekilde incelemesi; yanı sıra Kanun’da belirtilen sebeplerden hangisine istinaden, hangi somut durum sebebiyle tedbire karar verilmediğini kararda açıkça belirtmesi gerektiğini,
Şirketteki payı sermayenin %34’üne tekabül eden müvekkilinin, şirketin gerçek değerinin %34’ü oranında hak sahibi olması gerekir iken, şirket hakim pay sahiplerinin kötü niyetli işlemleri sonucu 24.11.2017 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü genel kurul toplantısında alınan şirketin sermayesinin arttırılmasına dair 3 numaralı karar kapsamında; müvekkilinin baskı altına alınarak zorla uzaklaştırıldığı, kendisine dürüstlük kurallarına aykırı olarak kar dağıtımı yapmayan, diğer ortaklar tarafından devamlı olarak şirketten usule aykırı para çekilerek zarara uğratılan, şirkete nakit sermaye koymak istemediğinden payı da %34’ten %17 civarlarına düştüğünü,
Müvekkilinin hiçbir karşılık alamadığı, devamlı olarak hakları ihlal davalı şirkete 529.426,00- TL ödemek ile şirketteki payını yüksek oranda kaybetme ikilemi ile karşı karşıya bırakıldığını, Kanun’da yer alan hal ve şartlar fazlasıyla gerçekleştiği sunulan delil ve belgeler ve mahkeme kararı ile sabit olmasına rağmen; işbu davanın ikame edildiği tarih üzerinden yaklaşık 2 ay sonra 19.01.2018 tarihinde de eksik ve hatalı inceleme neticesinde haklı tedbir talebinin reddine karar verildiğini,
Mahkemenin gerekçeli kararında tedbir talebinin hangi gerekçeye dayanılarak reddedildiği açık ve net bir şekilde ortaya koyulması usul ve hukuk kuralları gereği olduğunu, bu hususun Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ile de sabit olduğunu, (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 02.07.2012 tarihli 2012/24239 Esas, 2012/25011 Karar sayılı ilamı)
30.11.2017 tarihli Uzman Görüşünde de Kanunda aranan şartların gerçekleşmesine rağmen Mahkemece tedbir kararının verilmemesi durumunda bu durumun telafisi güç ve/veya imkansız zararlara sebep olacağının izah edildiğini,
Mahkemece tedbirin reddine dair tesis edilen ara kararı gerçek anlamda herhangi bir gerekçeye dayanmadığını,
Müvekkili aleyhine verilen tedbir talebinin reddine dair kararın gerekçesiz olmasının başlı başına tedbir kararının kaldırılması için sebep olduğunu, (Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2017 tarihli 2017/31 Esas, 2017/61 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.10.2013 tarihli 2013/12461 Esas, 2013/17276 Karar sayılı ilamı)
Dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan belgeler mahkeme kararları ile ihtiyati tedbir talebi 6100 sayılı HMK 390 hükmüne paralel olarak somutlaştırılmışken, işbu belge ve delillerin görmezden gelinmiş olmasının yanı sıra Mahkemece de tedbir talebinin reddine ilişkin kabul edilebilir, somut bir gerekçenin ileri sürülmemiş olmasının tedbirin reddine dair ara kararın kaldırılması için bir sebep olduğunu,
24/11/2017 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında alınan şirketin sermayesinin artırılmasına dair 3 nolu ara kararın tamamıyla kötü niyetli olup, aynı zamanda dürüstlük kuralına da aykırı olduğunu, ispat yükü üzerinde olan müvekkilinin tedbir talebindeki haklılığını sunulan belge ve deliller ile de yaklaşık olarak ispat ettiğini,
Özetle; davaya konu sermaye artırımı kararı alınmasının nedeninin müvekkilinin dava ile de sabit olan kar payına ilişkin hakkının engellenmesi ve açmış olduğu haklı fesih davasının olası sonuçlarının ortadan kaldırılması olduğunu, sermaye artışının gerçekleşmesi halinde taraflar arasında görülmekte olan ortaklıktan çıkarma ve haklı fesih davaları da sonuçlanıncaya kadar müvekkilinin şirketteki mevcut alacak ve haklarını çoktan kaybetmiş olması ihtimal dahilinde olacağını,
HMK Madde 390/III maddesine göre huzurda görülmekte olan davada delilleri ile birlikte ileri sürülen bütün vakıalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Kanun’da ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için ispat şartı dahil bütün şartların sağladığı görülecekse de, Mahkemece işbu belge ve deliller eksik incelendiğinden tedbir talebinin reddine karar verildiğini,
İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesinin 16/01/2018 tarihli tedbirin reddine ilişkin ara kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1087 Esas sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Davacı tarafından ortağı olduğu şirketin 24.11.2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan 4 ve 3 nolu kararların TTK 445 madde uyarınca iptali ile kararların TTK 449 maddesi uyarınca yürütülmesinin tedbiren durdurulması istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince tedbir isteminin reddine ilişkin karar verildiği, davacı vekilince bu kararın istinaf edildiği anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin 24.11.2017 tarihi olağan üstü genel kurul toplantısında alınan şirket sermayesinin arttırılmasına ve yönetim kurulunun tek kişiye düşürülmesine ilişkin kararların iptali istemine ilişkin davada, Yargıtay 11. H.D. 2013/11622 E. 2013/16502 K. 25.09.2013 Tarihli emsal kararı da gözetildiğinde; sermaye arttırım kararının şirketin ve ortakların menfaatleri yönünden gerekli olup olmadığı ve olması gereken tutarda bulunup bulunmadığı, bu kararın yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olup olmadığı hususlarının yargılamayı gerektirdiği dikkate alındığında, yargılamayı esastan yürütüp sonuçlandıracak olan ilk derece mahkemesince sunulu deliller kapsamında takdirine göre tedbirin reddi yönünde verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcı istinaf eden davacı tarafından peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 11/04/2018 tarihinde HMK’nun 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.