Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/313 E. 2018/1150 K. 21.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/313
KARAR NO : 2018/1150
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/10/2017
DOSYA NUMARASI : 2016/1135 Esas – 2017/912 Karar
DAVA : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 21/11/2018
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı … Ltd. Şti. taraftan cari hesap sonucu toplam 45.159,97 TL alacaklı olduğunu, müvekkilleri alacaklı şirket tarafından davalı şirket aleyhine İstanbul Anadolu … icra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak; davalı borçlu şirket icra takibinde borca itiraz ettiğini ve takip durdurulduğunu, davalı borçlu şirket itirazında haksız ve kötü niyetli olduğunu, cebri icra işlemlerine devam edebilmek için davalının itirazının iptaline karar verilmesi gerektiğini, taraflar tacir olduğunu, cari hesap hareketleri, hesap mutabakatları ve tarafların ticari defterleri incelendiğinde davacı şirketin takip konusu alacak tutarında alacaklı olduğu görüleceğini, davalı, alacaklının alacağına kavuşmasını geciktirmek ve cebri icradan kurtulmak maksadı ile haksız ve kötü niyetli olarak borca itiraz ettiğini, alacak likit olduğunu, İcra takibinin durdurulup alacaklı tarafın mağdur edildiğini belirterek davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, %20′ sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın dayanağını teşkil eden icra dosyası yersiz ve mesnetsiz açıldığını, zira takip konusu edilen borç muaccel olmadığını, muaccel olmayan bir borç icra takibine konu edilemez olduğunu, davacı taraf, müvekkilleri şirket aleyhine başlattığı icra takibine taraflar arasındaki cari hesabı konu ettiğini, cari hesap incelendiğinde davacı tarafın müvekkilleri şirkete kestiği faturalardan, borcun kaynaklandığı görülmekte olduğunu, ileride yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde sabit olacağı üzere davacının keşide ettiği faturaların üzerinde vade de belirtildiğini, icra takibinin ve hatta huzurdaki davanın, faturaların ödeme vadelerinin henüz gelmeden açıldığı hususu sabit olacağını, borç muaccel olmadığını ve müvekkilleri temerrüde düşmediğini, icra takibine maruz kalsın İhtar keşidesi dahi olmadığını, diğer taraftan, Davacı TFE Firması ile çalışmaya 30.10.2015tarihinde cari hesap şeklinde ticari ilişkiye başlandığını, çalışma şekliyle ilgili aralarında bir sözleşme bulunmamakta olduğunu, sözlü olarak üzerinde mutabık kalınan çalışma şekli; mal tesliminden sonraki bir tarihte, 180 gün ortalama vadeli müşteri çekleriyle ve/veya müşteri senetleriyle ödeme yapılması yönünde olduğunu, firmayla yapılan çalışmanın seyri de, ödeme vadeleri de Cari Hesap Ekstresinden görüleceği üzere bu yönde olduğunu, taraflar arasında bu yönde teamül olduğunu, davacı Firmanın, müvekkilleri firmaya kesmiş olduğu faturalarda ödeme vadeleri 90 gün (3 ay) şeklinde görülmekte olduğunu, buna rağmen taraflar arasındaki ticari teamüller gereği faturanın üzerindeki son ödeme tarihleri değil, sözlü olarak üzerinde mutabık kalman 180 gün (6 ay) dikkate alınarak ödemeler bugüne kadar yapıldığını, bu konuda da herhangi bir ihtilaf yaşanmadığını, hali hazırda çalıştıkları diğer firmalarla da fatura üzerinde yazılı vadeler değil sözlü olarak mutabık kalınan vadelerle çalışılmakta olduklarını, faturaların üzerlerindeki vade tarihleri Kasım 2016 olduğunu, gerek icra takibi ve gerekse dava vade tarihlerinden önce açıldığını belirterek davanın reddine, %20′ den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 17/10/2017 tarih ve 2016/1135 Esas – 2017/912 Karar sayılı gerekçeli kararı ile;
” … Ticari defterler tek başına uyuşmazlığı çözmeye yeterli kesin deliller olmayıp, takip konusu belgelerin dosyada yer alan ve henüz vadesi gelmeyen faturalar olduğu anlaşılmakla, davalı tarafın takip tarihi itibarıyla fatura borcunun henüz muaccel hale gelmediği, bu nedenle takibe itirazının yerinde olduğu anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş olup, davalı tarafın cevap dilekçesinde kötü niyet tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmakla dosya kapsamına göre davacının henüz vadesi gelmeyen bir borç için icra takibi yaptığını bildiği, bunun faturalarla tespit ve ispat olunduğu anlaşılmakla takip yapmakta haksız ve kötü niyetli olduğu görülmüş bu nedenle İ.İ.K 67/2 maddesi gereğince takip yapılan ve harcı yatırılarak reddolunan 45.159,97 TL’ nin % 20′ si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile;
” 1-Davanın REDDİNE,
2-Vadesi gelmeyen borç için icra takibi yapıldığı, bunun alacaklı tarafından bilindiği anlaşılmakla, talep edilen alacak miktarı olan 45.159,97 TL alacak üzerinden % 20 kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Faturaların sözleşmenin ifa aşaması ile ilgili belgeler olduğunu, faturalar üzerinde vade tarihi ibaresinin ancak ve ancak vade farkı alacağına ilişkin kayıt olabileceğini, faturalar üzerinde yer alan vade tarihi ve vade farkı alacağına ilişkin kayıtların fatura münderecatından olmadığını, faturalara herhangi bir itiraz da bulunmadığını,
Taraflar arasındaki ticari alışverişte vade tarihi ve vade farkı alacağına ilişkin bir yazılı anlaşma olmadığını, bu hususta taraflar arasında ticari teamül de bulunmadığını, bu hususun bilirkişi tarafından da tespit edildiğini,
Davalı şirketçe ödemelerin çek ile yapıldığını, ancak cari hesapta biriken bakiye borç için müvekkil şirkete çek verileceği ısrarla söylenmesine rağmen davalı tarafça ne çek verildiğini ne de nakit ödeme yapıldığını, bu sebeple 26/09/2016 takip tarihi itibariyle cari hesapta biriken bakiye borcun istendiğini, takip talebinde fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla vade farkı alacağına ve faize ilişkin bir alacak talepleri de bulunmadığını,
26/09/2016 takip tarihi itibariyle müvekkil şirketin alacaklı olduğunun açıkça anlaşıldığını, borcun ödenmediğini ve davacı şirkete çek de verilmediğini, alacağın muaccel halde olduğunu, dosyada bulunan 26.05.2016, 30.06.2016, 27.07.2016, 25.08.2016 ve özellikle 28/09/2016 tarihli BA hesap mutabakatlarının dikkate alınmadığını,
Kötü niyet tazminatının yasal şartlarının oluşmadığını, kötü niyet tazminatına ilişkin hükümde belirtilen gerekçenin usul ve yasaya aykırı olduğunu, faturada vade farkı alacağına ilişkin kayıt ancak söz konusu olabileceğini, fatura üzerindeki kaydın ticari uygulamalarda sıkça rastlanan ancak vade farkı alacağına ilişkin bir kayıt olabileceğini, hal böyle iken mahkemenin aksi yöndeki hüküm gerekçelerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Takip tarihi ve ödeme emri tebliği ile beraber borçlunun temerrüdünün de söz konusu olduğunu, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin de usul ve yasaya aykırı hesaplandığını beyanla;
İstinaf taleplerinin kabulü ile öncelikle tehiri icra taleplerinin kabulüne karar verilmesini ve istinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar mahkeme kararının uygulanmasının geri bırakılmasına, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2016/1135 Esas ve 2017/912 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, istinaf yargılamasının yapılarak dava ve taleplerinin kabulüne, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalı üzerine yükletilmesine karar verilmesini, aksi halde kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
HMK 355. maddesine göre istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak, kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Dava itirazın iptali davasıdır. Davacı, davalı ile arasındaki cari ilişkiye dayalı davalı aleyhine ilamsız icra takibi başlatmış, itiraz üzerine eldeki davayı açmıştır.
Uyuşmazlık konusu takibe konu cari hesap kapsamında davalının davacıya borçlu olup olmadığı, borçlu ise miktarı, bu bağlamda icra takibinde talep edilen tutarın yerinde olup olmadığı hususlarıdır.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, ticari defter ve belgelerinin incelenmesi neticesinde, davacı tarafından cari hesap ilişkisine göre düzenlenen 0026181, 0026134, 0026262, 0026179 sıra numaralı dört adet faturanın davalının ticari defterinde kayıtlı olduğu, her iki tarafın ticari defterindeki hesaplarının birbirini tuttuğu, şirketin 2015 ve 2016 hesap dönemleri kayıtlarının incelenmesinde tarafların arasında bir ticari ilişkinin mevcut olduğu, açık hesap şeklinde çalışıldığı, alıcı tarafın ödemelerinin fatura bazında olmadığı, muhtelif tarihlerde ve muhtelif tutarlarda ödemelerden oluştuğu, ve yine davalı tarafından da faturaların karşılığı birçok kez ödeme yapıldığı ve dava konusu faturaların bedellerinin ödendiği ve hesap hareketlerinden dava konusu edilen 45.159,97 TL tutar davalının borçlu olduğu, tarafların arasındaki uyuşmazlığın cari hesap alacağından kaynaklandığı, uyuşmazlık ve cari hesabın kapatılacağına dair bir tarih belirlenmediği gibi, böyle bir iddianın da bulunmadığı gözetildiğinde temerrüdün gerçekleşmesi için belirlemiş bir vadenin bulunması gerektiği, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi dikkate alındığında böyle bir vadenin söz konusu olmadığı, davalının defterinde söz konusu faturaların kalan kısımları üzerinde borcun vadesinin takip tarihinden sonraya ertelendiği anlaşılmaktadır.
Vade farkı istenebileceğine ilişkin şart, sözleşme ilişkisi kurulurken ya da daha sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği gibi sözleşme ilişkisinin devamı sırasında ticari teamül biçiminde de ortaya çıkabilir (HGK., 02.10.2013 gün ve 2013/19-199 E., 2013/1418 K.).
Takibe konu faturalarda vadesini geçen ödemeler için aylık %1,5 vade farkı uygulanacağının yazılı olduğu anlaşılmaktadır. Bu hâliyle taraflar arasında ilişkinin devamında vade farkı istenebileceği teamül oluştuğu ve buna göre de bilirkişinin incelemesinde belirlenen 45.159,97 TL borcun, vade tarihinde talep edebileceği esas alınarak, mahkemece davanın ret kararı verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında dağıtım ve cari hesap sözleşmesine dayalı olarak kesilen faturadan kaynaklanan alacağın likit bulunmasına ve taraflar arasındaki teamüle aykırı ve haksız icra takibi başlatmasına göre mahkemece, davalı lehine tazminata hükmedilmesinin isabetli olduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekilince her ne kadar yargılama giderleri ve ücreti vekaletin Yerel Mahkemece yasaya aykırı hesaplandığı iddia edilmiş ise de; dairemizce yapılan incelemede davalı lehine takdir edilen vekalet ücretinin hüküm tarihi olan 2017 yılı A.A.Ü.T. ‘ ne göre hesaplandığı, verilen red kararı gereğince davacı tarafça sarf edilen giderlerin davacı üzerinde bırakılmış olmasının da usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak davacı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 352/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 21/11/2018 tarihinde HMK’ nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.