Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/282 E. 2018/1288 K. 19.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/282 Esas
KARAR NO : 2018/1288 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH : 14/11/2016
NUMARASI : 2014/1284 Esas 2016/799 KararMaddi Manevi Tazminat
KARŞI DAVA: Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 19/12/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
ASIL DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesi ile, tarafların mali müşavirlik hizmeti alanında faaliyet gösteren şirketler olduğunu, davalı şirketin iki yıldır sistemli bir şekilde müvekkili şirket çalışanları ve müvekkili şirkete serbest meslek makbuzuyla danışmanlık hizmetleri sunan kişileri, müvekkili şirketle olan hizmet sözleşmelerini veya danışmanlık sözleşmelerini sona erdirmeye yönelterek bu kişilerle bizzat iş veren sıfatıyla hizmet sözleşmesi akdettiğini, dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde işe giriş ve çıkış tarihlerini isimlerini belirttiği sekiz çalışanının davalı tarafından müvekkiliyle olan hukuki ilişkilerini sona erdirmeye ve davalı şirketle hizmet sözleşmesi akdetmeye sevk edildiğini, bu eyleminin müvekkili çalışanları ve danışmanlarını ayartmaya yönelik eylemler niteliğinde bulunduğunu, TTK 54. ve TTK 55/1-b hükmünde tanımlanan, haksız rekabet durumunun gerçekleştiğini, anılan maddede ifade edildiği şekilde sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek eyleminin TTK 55. maddesi kapsamında haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla TTK 54. maddesi uyarınca, davalının, haksız bir rekabet avantajını elde etmek amacıyla, müvekkili tarafından istihdam edilen, mesleki tecrübe kazandırılan çalışanlarının müvekkiliyle olan hizmet sözleşmelerini sona erdirmeye sistemli bir biçimde sevk edilmeyle kaynaklanan haksız rekabetin TTK 56. maddesi uyarınca tespitine, haksız rekabetin durdurulmasına, çalışanların ayartılması nedeniyle uğranılan ticari kaybından dolayı 20.000.00 TL manevi tazminatın ve belirsiz alacak davası olarak şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline ve verilecek mahkeme kararının TTK 59. maddesi uyarınca gideri davalıdan alınmak üzere en yüksek tirajlı aylık yayınlanan en az iki ekonomi dergisinde ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının tüm iddialarının gerçek dışı olduğunu, bu davaya açmakta hukuki yararının bulunmadığını, müvekkilinin, davacının hiçbir çalışanının mevcut sözleşmelerini sonlandırması için herhangi bir eylemde bulunmadığını veya bu personelini ayartmadığını, davacının sekiz çalışanının kendi isteğiyle müvekkiline iş başvurusunda bulunduğunu ve bu şekilde çalışmaya başladıklarını, bu çalışanların müvekkili şirkete başvuru tarihleri ile işe alınma tarihleri arasında iki ay ile on üç ay aralığında bir zaman dilimi olduğunu, hatta bu kişilerin davacı şirketten ayrılması tarihi ile müvekkili şirkette çalışmaya başladıkları tarihler arasında uzun zaman dilimi bulunduğunu, davacının sevk etme veya ayartma iddiasını destekleyecek hiçbir somut delil sunmadığını, aynı sektördeki firmalar arasında çeşitli tarihlerde personel geçişlerinin olmasının gayet doğal olduğunu, olayda TTK 55/b maddesindeki koşulların oluşmadığını, anılan düzenlemede, müşterilerle ilgili haksız rekabetten bahsedildiğini, TTK 54. maddesindeki koşulların da bulunmadığını savunarak, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
KARŞI DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesi ile, davacı tarafın haksız ve gerçek dışı itham ve suçlamalarının müvekkili şirketin ticari itibarını zedelediğini, davacının sevk etme ve ayartma iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu ve bu ithamların kişisel haklara saldırı niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini belirterek, 50.000,00 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davacı – karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, dava dilekçesindeki ayartma ve sevk etme terimlerinin hukuki terimler olup karşı davacının gerçekleştirdiği haksız rekabet teşkil eden eylemlerin tanımlanması için kullandıldığını, bu itibarla davalı- karşı davacının ticari itibarını zedeleyecek bir ifade olarak kabul edilemeyeceğini, müvekkilinin bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu gibi hak arama hürriyeti kapsamında açılmış olan dava nedeniyle manevi tazminat istenmesinin mümkün bulunmadığını savunarak, haksız karşı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 14/11/2016 tarih 2014/1284 Esas 2016/799 sayılı kararında;
“… davacı taraf davalı şirketin sistemli bir şekilde çalışanları ve serbest meslek makbuzuyla danışmanlık hizmeti veren kişileri, hizmet sözleşmelerini ve danışmanlık sözleşmelerini sona erdirmeye yöneltecek eylemlerde bulunduğunu iddia etmiştir. Davacı nezdinde çalışan altı kişinin iş akdiyle çalışan diğer ikisinin dışarıdan danışmanlık hizmeti veren kişiler olduğu belirlenmiştir ve davacı şirkette iş akdiyle bağlı olarak çalışan veya danışmanlık hizmeti veren kişilerin iş yeri dosyaları ve SGK kayıtları incelendiğinde, tamamının davacı nezdindeki işinden kendi isteğiyle ayrıldığı ve bu iş yerinden ayrıldıktan sonra başka bir firma aracılığıyla veya bizzat kendi başvuruları ile davalı şirkette daha yüksek ücretlerle çalışmaya başladıkları tespit edilmiştir ve davacı nezdinde çalışan personelin işten ayrılmalarının 2012, 2013 ve 2014 yıllarında olduğu, 2013 yılında toplam 26 personelin davacı şirket nezdindeki işinden ayrıldığı ve bu kişilerden, dava konusu ile ilgili hizmet akdiyle çalışanlardan ikisinin ve danışmanlık görevi verenlerden birinin, 2014 yılında toplam 27 davacı çalışanın işinden ayrıldığı ve bu personellerden dava konusuyla ilgili dört çalışanın davacı nezdindeki görevinden ayrıldığı, davacı şirketteki işinden ayrılan iki kişinin iş akdi çerçevesinde, iki kişinin de dışarıdan hizmet verenler olup 2013 ve 2014 yılında davalı şirkette çalışmaya başladıkları ancak tamamının kendi isteğiyle istifa ettiği, serbest hizmet veren kişilerin de kendi istekleriyle bu hizmeti vermeyi bıraktıkları, davalı şirket nezdinde çalışmaya başlayan personelin tamamının aldığı maaşların, davacı nezdinde aldıkları maaşlardan daha yüksek olduğu, davalı şirkette aynı pozisyonlar veya daha üst derecede pozisyonda çalışmaya başladıkları ve davalı nezdinde çalışan bu altı kişinin de yargılama sırasında davalı şirketten istifa ederek ayrıldıkları anlaşılmıştır. Buna göre, adı geçen bu personellerin istifa tarihleri ile davalıda işe başlama tarihlerinin yakın olması başlı başına bir ayartma olarak kabul edilemeyeceği, davacı nezdinde iş akdiyle çalışan altı kişi dışında çok sayıda personelin davacı şirketteki işinden ayrıldığı da anlaşılmıştır. Davacı tarafından, davalının hangi eylemiyle kendi çalışanlarının davalı şirkette çalışmaya başladığı, davalının ayartma ve yöneltmeyi sistematik bir şekilde gerçekleştirdiği ve davacı çalışanlarını kendisine transfer ettiği yönünde hiçbir delilin sunulamadığı, davalının kasıtlı bir davranışla ve dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil edecek eylemiyle bu çalışanları kendi şirketinde çalıştırmaya başladığı hususunun kanıtlanamadığı, kaldı ki, çalışanların istifa ederek işten ayrıldıkları, istifa etmelerinin davalının yöneltmesiyle gerçekleştiği hususunda herhangi bir delil sunulamadığı, dinlenen tanıkların beyanlarının da sistematik ve kasıtlı bir şekilde davalı tarafından ayartma ve yönlendirmenin yapıldığı konusunu somut ve tartışmasız ve kesin bir şekilde ortaya koyacak bir nitelikte bulunmadığı anayasal bir hak olan çalışma özgürlüğü çerçevesinde kendi isteğiyle işten ayrılan kişilerin davalıda daha yüksek ücretle işe başlamaları ve bir süre çalışmalarında davalı şirketin haksız rekabet teşkil edecek bir eyleminin bulunmadığı anlaşılmakla TTK 55/1-b ve TTK 54. maddesindeki koşullar oluşmadığından esas davanın reddine karar verilmesi gerektiği,
Karşı dava, esas davadaki dava dilekçesinde ayartma ve sevk etme ifadelerinin ticari itibarı sarsıcı nitelikte bulunduğu ve kişisel hakları ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak açılan manevi tazminat davasıdır.
Esas davanın davacısının, dava dilekçesinde belirttiği, ” ayartma ” ve “yönlendirme” terimlerinin, davanın dayağını teşkil eden vakaları hukuki ve teknik olarak ifade etmek için kullanılan terimler olup davalı şirketin ticari itibarını sarsmak veya kişisel haklarını ihlal etmek amacını taşımadığı sonucuna varılmıştır.
Anayasada güvence altına alınan hak arama hürriyeti kapsamında, dava hakkının kullanılması ticari itibarı sarsıcı nitelikte kabul edilemeyecektir. Aksi halde, anayasal bir hak olan dava veya resmi mercilere başvurmanın hukuka uygun bir davranış olarak kabul edilmemesi sonucu ortaya çıkacaktır ki bu hususunda hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını kabul etmek gerekir. Buna göre, karşı davada manevi tazminat koşullarının oluştuğundan söz edilemeyeceği …”gerekçesi ile,
Esas ve karşı davanın reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı / karşı davalı vekili ile davalı / karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı / karşı davalı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesi kararının yasaya ve hukuka aykırı olduğunu,
Müvekkili şirketin kendi outsourcing elemanlarını yetiştirdiğini, buna karşılık davalı şirketin bu departmanda görevlendirdiği elemanların bir çoğunu sistemli olarak müvekkili şirketten trasfer ettiğini, ilk bakışta şirketlerin hatta rakipler arasında transferlerin olağan karşılanabileceğini, bununla birlikte bu transferlerin sistemli hale gelmesinin davalının müvekkili şirketten outsourcing muhasebe elemanlarını transfer etmeyi alışkanlık haline getirmesinin, davalının mütemadiyen müvekkili şirketin outsourcing muhasebe departmanında çalışan elemanlara adeta göz dikmesinin haksız rekabet hallerini oluşturduğunu, davalı şirketin sadece müvekkili şirketin outsourcing muhasebe departmanından eleman transfer etmekle yetinmeyip, kendisi lehine haksız bir avantaj elde ettiğini, davalı şirketin sadece sistemli transfer yapmakla yetinmeyip, transfer ettiği kişiler üzerinden müvekkili şirketin diğer çalışanlarına da aynı yönde teklif götürdüğünü ve müvekkili şirketin çalışanlarını özen ve sadakat yükümlülüklerine aykırı davranışlara sevk ettiğini,
İlk derece mahkemesinin dayandığı bilirkişi raporunun hükme esas oluşturmaya elverişli olmadığını, bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını,
İlk derece mahkemesince doğru prensip ortaya konmuş olmasına rağmen hatalı tespitlerden hareketle yanlış sonuca varıldığını,
Somut olayda, bariz bir şekilde davalı şirketin müvekkili şirketin outsourcing departmanındaki çalışanları sözleşmeyi sona erdirmeye yöneltmesi söz konusu olduğunu ve bu eylemlerin başlı başına TTK 55/1. mad b bendinin ve TTK 54. mad. hükmünü ihlal ettiğini, burada ihlal edilenin müvekkilinin çalışan portföyü olmadığını, mahkemece müvekkili şirketin kendi çalışan portföyü üzerinde bir mutlak hakkının bulunmadığı yargısını ortaya koyduğunu, bunda kuşku olmadığını, ihlal edilenin müvekkilinin kişilik haklarının bir parçasını oluşturan rekabet etme kabiliyeti olduğunu, hizmet sözleşmesinde rekabet yasağını ilgilendiren hükümler varsa bunların ihlalinin şirket ile çalışanı arasında uyuşmazlıklara ve davalara konu olabileceğini, oysa somut olayda rekabet yasağı değil haksız rekabetin mevzu bahis olduğunu, bu haksız rekabetin rakip olan taraflar arasında cereyan ettiğini,
Son tahlilde İngilizce bilen 2 ila 5 yıl kıdemli muhasebe mesleği mensubu olan ve ülkemizde çok az sayıda bulunan sekiz muhasebecinin aynı şirkette aynı departmanda çalışırken sırayla aynı rakip şirkete transfer edilmesinin bir tesadüf olarak nitelendirilemeyeceğini, davalının eylemlerinin sistemli eylemler olması, bilinçli olarak ve belirli bir strateji doğrultusunda yürütülmesi, ortada tesadüfü bir durumun değil bariz bir haksız rekabet halinin bulunduğunu gösterdiğini,
Bu durum karşısında, taraflı olan bilirkişi raporuna itibar edilmemesi gerektiğini, bu bilirkişi raporuna rağmen ve bu raporun aksine yoğun ve sistemli çalışan transferinin haksız rekabet oluşturacağını haklı olarak tespit eden mahkemenin, bu haklı tespite karşın dava malzemesini hatalı değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkan hukuka aykırı kararın kaldırılması gerektiğini,
İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı / karşı davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
İlk derece mahkemesince usul ve yasaya uygun olarak asıl davanın reddine karar verildiğini, ancak asıl davada davaların yığılması durumunun mevcut olduğunu, bu nedenle müvekkili şirket lehine her bir dava için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, mahkemece haksız rekabetin tespiti davası ve haksız rekabetin durdurulması davası bakımından vekalet ücretine hükmedilmesinin atlanmış olmasının hatalı olduğunu,
İlk derece mahkemesince HMK 329. maddesinin uygulanması talepleri ile alakalı hiçbir karar verilmemiş olmasının hatalı olduğunu, dosyaya sunulu ve yazılı deliller ile sabit olduğu üzere HMK 329. maddesinin şartlarının mevcut olduğunu ve uygulanması gerektiğini,
Karşı dava bakımından ilk derece mahkemesinin red gerekçelerinin usul ve yasaya ve özellikle hakkaniyete aykırı olduğunu, somut deliller karşısında her şeyden önce sevk veya ayartma iddiasının doğru olmasının zaten fiilen mümkün olmadığını, bizzat kendi isteği ile iş başvurusunda bulunan bir personelin eski iş yerinden ayrılması için sevk edildiği ve ayartıldığı iddiasının, başvurusundan yaklaşık aylar sonra işe alınan bir personelin işten ayrılması için sevk edildiğini ve ayartıldığını iddia etmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, eski iş yerinden çeşitli gerekçeler ile ayrılan veya çeşitli gerekçeler ile iş yerinden memnun olmayan bir personelin aynı sektördeki herhangi bir firmaya iş başvurusunda bulunması ve işe alınmasının gayet doğal olduğunu, hatta ticari hayatta bundan daha doğal bir durum söz konusu olamayacağını, davacı karşı davalıdan hangi şekilde ayrılmış olursa olsun, müvekkili şirkete kendi özgür iradesi ile başvuran bir personelin daha önce davacı karşı davalıda çalıştığı dikkate alınarak başvurusunun reddedilmesinin Anayasal güvence altında olan çalışma özgürlüğü ile bağdaşmayacağını,
Bir kişinin Anayasal güvence altında olan dava hakkına sahip olmasının, o kişiye söz konusu davada davalı olarak gösterdiği kişiyi gerçek dışı iddialar ile itham etmesi, hedef göstermesi, sınırı aşacak şekilde aşağılaması, hiçbir delil veya emare bulunmadığı halde kötülemesi, emek hırsızlığı ile suçlaması hakkını vermeyeceğini,
Mahkemelere verilen dilekçelerde, adli yazışmalarda yazılması alışılmış olmayan, itiraz sınırlarını aşan ve davanın aydınlığa kavuşması, hakkın ortaya çıkarılması yönünden etkisi ve yazılmasında zorunluluk bulunmayan ibarelere yer verilmemesi gerektiğini, aksi durumda bu tarz ibareleri içeren dilekçelerin hukuki anlamda münasebetsiz olarak nitelendirileceği ve HMK 32/2. mad. uyarınca bu tarz ibareleri içeren dilekçeler hakkında işlem yapıldığını, bu hususla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17/06/2006 T. 2006/19-337 E. 2006/339 K., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 30/11/1994 T. 1994/1-477 E. 1994/796 K., Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 18/02/2000 T. 2000/958 E. 2000/1211 K.sayılı içtihatlarının bulunduğunu,
Bu kapsamda davacı karşı davalının dilekçeleri incelendiğinde, dava ile alakalı olmayan ve doğrudan müvekkili şirketin ticari itibarını hedef alan çok sayıda ifadeye yer verildiğini, bu münasebetsiz evrak niteliğindeki dilekçelerde kullanılan sözlerin, anayasal güvence altında olan dava hakkı kapsamında değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığını, davacı karşı davalının hukuki olarak savunma yapmak veya iddia ileri sürmek yerine, adli yazışmalarda kullanılması uygun ve mutad olmayan, davanın aydınlığa kavuşmasına etkisi olmayan icapsız, tüm somut deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı karşı davalının iddialarının gerçek dışı olduğunun kendiliğinden ortaya çıkacağını, bu hususların bilirkişi heyeti tarafından da tespit ve rapor edildiğini, davacı karşı davalının bu somut delilleri inkar edememekte, bu somut delillere karşı hiçbir açıklama yapmadığını,
İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının asıl davadaki red kararının sadece vekalet ücreti kısımlarının düzeltilerek esas hakkında karar verilmesine, karşı davaya ilişkin red kararının kaldırılmasına, karşı davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1284 Esas 2016/799 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Asıl dava, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine, karşı dava ise, davacının dava dilekçesinde belirttiği davacı çalışanlarının “mevcut sözleşmeleri sona erdirmeye sevk” edilmesi ve “ayartma” iddialarının gerçek dışı olup bu haksız ithamın davalının kişilik haklarına saldırı ve ticari itibarını sarsıcı nitelikte olduğundan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece asıl ve karşı davanın reddine karar verilmiş, verilen bu karara karşı davacı- karşı davalı ve davalı- karşı davacı vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Dosyada gerekli evraklar toplanmış, bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan bilirkişi raporuna, dosyada bulunan SGK kayıtlarına ve diğer belgelere göre, 2012 yılında davacı şirkette çalışan 8 personel, 2013 yılında 26 personel, 2014 yılında da 27 personel işinden istifa ederek ayrılmıştır. Söz konusu personelden 2012 yılında ayrılan 2 kişi, 2013 yılında ayrılan 2 kişi ve 2014 yılında ayrılan 4 kişi davalı yanında işe başlamıştır. Bunlardan 2012 yılında ayrılan … ve … bir süre 3568 sayılı yasa (serbest muhasebeci mali müşavir olarak) kapsamında serbest meslek faaliyeti olarak fatura karşılığında davacı şirkete hizmet vermeye devam etmiş daha sonra davalı şirkette çalışmaya başlamıştır. 2013 ve 2014 yılında ayrılan 6 kişi ise davacı şirketten ayrıldıktan sonra davalı şirkette çalışmaya başlamıştır.
Asıl dava yönünden davacının istinaf başvurusuna gelince, ihtilafa konu yıllarda davacı şirketten istifa ederek ayrılan kişi sayısı, bunlardan davacının ilgili biriminde çalışanlarından davalı şirkette çalışmaya başlayan kişi sayısı, davalı da işe başlayan bu kişilerden 2’sinin davacıdan ayrıldıktan sonra serbest meslek faaliyeti kapsamında davacı şirkete bir süre daha hizmet verdikten sonra davalı şirkette işe başlamaları, davacıdan istifa ederek ayrılarak davalı yanında işe giren diğer personelin davacı yanında çalışma süreleri, istifa sonrasında davalı yanında çalışma süreleri, davalı tarafça işe alınma koşulları dikkate alındığında davalının söz konusu davacı nitelikli çalışanlarını davacı şirketten ayrılmaya ve kendi şirketinde çalışmaya yönlendirerek dürüstlük kurallarına aykırı davranarak haksız rekabet ettiğine ilişkin iddiası ispatlanamadığından davanın reddine dair mahkeme kararı, dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olmakla davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmektedir.
Asıl dava yönünden davalı vekilinin istinaf başvurusuna gelince, dava haksız rekabetin tespiti, meni ve maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece asıl davanın reddine karar verilmiştir. Asıl davada davacı taraf esasen her biri ayrı dava konusu edilebilecek istemlerini tek bir dava içinde talep etmiştir. Bu durumda objektif dava birleşmesi bulunmaktadır. HMK’nın 110. maddesinde belirtilen davaların yığılması söz konusudur. Bu durumda reddedilen davaların her biri için davalı yararına ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. (Yargıtay 11. HD’nin 2016/11763 E., 2018/3840 K. sayılı kararı da bu yöndedir.) Mahkemece reddedilen her bir taleple ilgili ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken sadece maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden ayrı vekalet ücretine hükmedilmiş, davacı talepleri arasında olan haksız rekabetin tespiti ve meni davası yönünden ayrı vekalet ücretine hükmedilmemiştir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusu yerindedir. Davalı vekilinin asıl dava yönünden istinaf başvurusunun vekalet ücretine yönelik olarak kabulü ile reddine karar verilen haksız rekabetin tespiti ve meni davası yönünden de davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Karşı dava yönünden, karşı davacı – davalı vekilinin istinaf başvurusuna gelince, asıl davanın davacısı dava dilekçesinde davalı hakkında kendi çalışanlarını iştin ayrılmaya sevk ettiğini ve onları ayarttığını belirterek bu şekilde haksız rekabet oluşturduğunu iddia etmiştir. Dava dilekçesinde öngörülen “sevk etme” terimi TDK sözlüğüne göre “göndermek, götürmek, sürüklemek, itmek” anlamına, “ayartmak” sözü ise “baştan çıkarmak, doğru yoldan saptırmak, kandırmak, birini çalıştığı yerden ayırıp başkasının yanında çalışmaya kandırmak” anlamına gelmektedir. TTK’nın 55/1-b maddesinde “2. Üçüncü kişilerin işçilerine, vekillerine ve diğer yardımcı kişilerine, haketmedikleri ve onları işlerinin ifasında yükümlülüklerine aykırı davranmaya yöneltebilecek yararlar sağlayarak veya önererek, kendisine veya başkalarına çıkar sağlamaya çalışmak,
3. İşçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek,” haksız rekabet çerçevesinde dürüstlük kurallına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar arasında gösterilmiştir.
Dava dilekçesinde bahsedilen “sevk etmek” ve “ayartmak” sözleri haksız rekabet olduğu öne sürülen davranışları, vakıaları ifade etmek için kullanılan terimler olup, iddia ve savunma kapsamında kalmış davalının kişilik haklarına zarar vermek kastı ili kullanılmamıştır. Bu nedenle mahkemece karşı davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup karşı davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Bu nedenle asıl davada ve karşı davada davaların reddine dair mahkeme kararları dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olduğundan, bu davaların esasına yönelik olarak taraf vekillerinin istinaf taleplerinin esastan reddi, asıl davada objektif dava birleşmesi kapsamında davacının her biri ayrı bir dava konusu oluşturacak taleplerinin reddine karar verilmiş olması karşısında her bir dava için ayrı ayrı davalı yararına vekalet ücreti hükmedilmesi gerekirken, reddedilen haksız rekabetin tespiti ve men’ i talebi yönünden vekalet ücretine hükmedilmemesi usul ve yasaya aykırı olduğundan asıl dava davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile vekalet ücretine yönelik olarak mahkeme kararının kaldırılması ve asıl davada talep edilen haksız rekabetin tespiti ve meni talebi yönünden de davalı taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A-Davacı / karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
B-Davalı / karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun asıl davada vekalet ücreti yönünden KISMEN KABULÜ ile, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14/11/2016 tarih ve 2014/1284 Esas – 2016/799 Karar sayılı kararının HMK 353/1-b2 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,
Davalı / karşı davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin reddine, dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurularak,
ESAS DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 29,20 TL maktu karar harcının, peşin yatırılan 512,35 TL harçtan mahsubu ile bakiye 483,15 TL harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı karşı davalıya iadesine,
3-Davalı karşı davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/3.maddesi gereğince manevi tazminat yönünden 1.800,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine,
4-Davalı karşı davacı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 1.800,00 TL nispi vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine,
5-Davalı karşı davacı lehine dairemizce yeniden kurulan hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince red edilen haksız rekabetin tespiti ve meni talebi yönünden hesaplanan 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davacı karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya verilmesine,
6-Davacı karşı davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
KARŞI DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince alınması gereken 29,20 TL maktu karar harcının, peşin yatırılan 854,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 824,80 TL harcın talep halinde davalı karşı davacıya iadesine,
3-Davacı karşı davalı lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/3. maddesi gereğince manevi tazminat yönünden 1.800,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya verilmesine,
4-Davalı karşı davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
İSTİNAF YÖNÜNDEN
1-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince taraflarca yatırılan 98,10’ar TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına,
2-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince davacı karşı davalıdan alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcı davacı karşı davalı tarafça peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf yönünden Harçlar Kanunu gereğince davalı karşı davacıdan karşı dava yönünden alınması gereken 35,90 TL istinaf karar harcı davalı karşı davacı tarafça peşin olarak yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-İstinaf yönünden davalı karşı davacı tarafça asıl dava yönünden yatırılan 35,90.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine,
5-İstinaf yönünden davalı karşı davacı tarafından asıl dava yönünden yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacı karşı davalıdan alınarak davalı karşı davacıya verilmesine,
6-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 19/12/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.