Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/209 E. 2018/1105 K. 15.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/209 Esas
KARAR NO : 2018/1105 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2014/1655 Esas 2017/521 Karar
TARİH : 17/05/2017
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali)
KARAR TARİHİ: 15/11/2018
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin davalı şirketin % 45 ortağı olduğunu; davalı şirketin 11 Temmuz 2014 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısı ile ilgili hiçbir hususun nama yazılı pay sahibi müvekkile tebliğ edilmediğini, bunun TTK m. 414’e aykın olduğunu; toplantı tutanağında nama yazılı pay sahiplerine 23 Haziran 2014 tarihinde taahhütlü mektup gönderilmesi suretiyle çağrı yapıldığının belirtildiğini, ancak davacı müvekkilin toplantıdan haberi olmadığını , davetin taahhütlü olmasının yeterli olmayıp iadeli taahhütlü olması gerektiğini, ayrıca ilanın çıktığı gazete nüshasının gönderilmesi gerektiğini; uyuşmazlık konusu toplantının gizli yapılmasının, önceki genel kurulda (21.01.2013 tarihli) alınan kararlara müvekkilinin muhalefeti ile müvekkilinin Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/177 E. sayılı davasını açması, davalı şirket yönetim kurulu tarafından davacının yönetim kurulu temsil yetkisinin kaldırılmasıyla başlayan uyuşmazlıklar (Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2012/828 E.), müvekkilin şirket aleyhine alacak davası açmış olması (Gebze 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2013/21 E,), müvekkilin azlık hakkına dayanarak toplantı talebinin yönetim kurulunca reddedilmesi , kayyum talebi ile açılan dava (Gebze 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2013/48E.), davalı şirket yönetim kurulu tarafından müvekkile açılan dava (Anadolu Fikri Sınai Haklar Ceza Mahkemesi, 2004/491 E,), söz konusu genel kurul öncesi ve sonrasında alınan kararlar ile müvekkilinin ezilmeye çalışıldığını, toplantının davacıdan gizlenmesinden davalının ciddi bir menfaati olduğunu, söz konusu toplantıda alınan “yönetim kurulunca hazırlanan ve gündemde ilan edildiği şekli ile tutanak ekinde yer alan şirket ana sözleşmesinin Madde-6 Sermaye başlıklı maddesi mevcudun oy birliği ile kabul edildi ” şeklindeki 3 numaralı karar ile hukuk kurallarının hiçe sayıldığını, ayrıca toplantı gündeminin müvekkiline bildirilmediğinden kararın ne olduğunun anlaşılamadığını, yapılan araştırma neticesinde bu kararda, şirket sermayesinin 1.100.000,00TL’den 5.500.000,00TL’ye çıkarıldığını, artan 4.400.000,00 TL ‘ nin müvekkil % 45 hissesine tekabül eden 1.980.000,00TL’nin 1/4 ‘ ünün tescilden önce, kalanın 24 ay içinde ödenmesi, karann TTSG’de ilanından itibaren 15 gün içinde yeni pay alma hakkı tanınması, bu süre içinde sessiz kalınması halinde vazgeçilmiş sayılacağı; müvekkili hissesinin küçültülmesi suretiyle müvekkilinin zarara uğratılmasının amaçlandığını ; müvekkilinin mevcut hissesi %45 iken yapılan sermaye artırımı ile % 9’a düşürülmeye çalışıldığını, azlık hakkının dahi elinden alınmaya çalışıldığını; hakların sakınılarak kullanılması ilkesine aykırılık olduğunu; 29 Ocak 2014 tarihli olağan genel kurulda anasözleşme m. 15’in tadili ile genel kurul karan ile safi kârın % 50’sine kadar bir bölüm yönetim kurulu üyelerine dağıtılabileceğinin kabul edildiğini, bu düzenleme ile de yönetim kurulunu tek başına temsil eden …’ın sermaye artırımı ile yatırdığı parayı bu yol ile geri almasının sağlandığını ileri sürerek, 11.07.2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurulda alınan kararların iptaline, bu toplantıda alınan 3 numaralı kararın uygulanmasının ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davanın 3 aylık süre içerisinde açılmadığını, davacının iptal konusu yaptığı hususların TTK m. 447’de yer alan butlan sebeplerinden olmadığını bu sebeple 3 aylık süreye uyulması gerektiğini, davacının TTK m. 446/1 ‘e göre iptal davası açabilme bakımından aktif dava ehliyetinin olmadığını, çünkü davacının genel kurula katılmadığını, davacının müvekkili şirketteki hissesinin % 45 değil, % 9 olduğunu; davacının şirketin eski çalışanlarıyla gizli bir organizasyona girerek şirketin programlarında ufak değişiklikler yaparak üçüncü kişilere sattıklarının tespit edildiğini, bu hususta Kartal Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, 2012/199219 soruşturma numarası ile yürütülen soruşturmada, gizlice faaliyet gösterilen yerin aranması neticesinde müvekkile ait bilgisayar programlarının kaynak kodlarına ulaşıldığını, kaynak kodların kopyalanarak müvekkili şirket aleyhine faaliyet gösterildiğinin bilirkişi raporlarıyla tespit edildiğini, bu hususta açılan ceza davasının (İstanbul Anadolu Fikri ve Smai Haklar Ceza Mahkemesi, 2014/380 E.) derdest olduğunu, bu davadan itibaren davacının müvekkili hakkında göstermelik davalar açmaya başladığını, çağrı yükümlülüğünün kanuna uygun olarak yerine getirildiğini, sermaye artırımına gidilmesinin TTK m. 376 gereğince kanuni ve işletmesel bir zorunluluk halini aldığını savunarak, tedbir talebinin ve haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 17/05/2017 tarih 2014/1655 Esas 2017/521 sayılı kararında;
“Davacı yan yapılan Olağanüstü Kurula çağrısının hukuka aykırılığı iddiası TTK 414 maddesi ile birlikte değerlendirilerek, çağrı kararının 16.06.2016 tarihinde yönetim kurulu tarafından alındığı , çağrının yasaya ve usule uygun toplantı gündeminin de belirlenecek şekilde ilanının 23.06.2014 tarihinde ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği, ayrıca dosyada yer alan mektupta da , ilanda da gündemin yer aldığı, ayrıca toplantı gündeminin içeriğinin incelenmesinde genel kurulda görüşülen ve uyuşmazlık konusu olan hususların bulunduğu, davacının davaya konu genel kurula katılmadığı, dosya arasında bulunan PTT yazısına göre toplantı gününün TTK 414 maddede belirlenen hususları içerecek şekilde 28.06.2016 tarihinde davacı adresine ulaştığı, dolayısıyla çağrının davacıya usulüne uygun yapıldığı görülmüş; davacı yan Olağanüstü Genel Kurulda alınan sermaye arttırımı kararının şirketteki pay oranını düşürmeye dönük olduğunu iddia etmiş ise de bilirkişi heyeti tarafından şirket hesaplarında yapılan inceleme sonucu 2014 yılı Haziran sonu itibariyle davalı şirketin 3.174.836,36 TL kredi borcu nedeniyle sermaye arttırımının ihtiyaç doğrultusunda yapıldığı ve TTK 461 maddesi çerçevesinde alınan sermaye arttırımına bağlı olarak rüçhan hakkını kullanmak üzere yasada belirlenen sürenin verildiği ve davacının bu hakkını kullanmadığı belirlenmiş, ayrıca davacı yan iptalini istediği 29.01.2014 tarihli Olağan Genel kurulda ana sözleşmenin 15 maddesinin tadili ile safi karın %50 ‘ sine kadar bölümünün yönetim kurulu üyelerine dağıtılabileceğinin kabul edilmesinin yönetim kurulunu tek başına temsil eden …’ın sermaye arttırımı ile yatırdığı parayı bu düzenleme ile geri almasını sağlamaya dönük olduğunu ileri sürmüş ise de 12.10.2009 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen Genel kurul kararında da aynı doğrultuda karar alındığı, davacının bu karara ve düzenlemeye onay verdiği belirlenmiş olmakla; davacı yanın davalı şirketin 11.07.2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısı ile alınan kararların iptaline dair istemi yukarı da tutanağa geçen tespitler, her iki yanın dayanağı deliller, dayanak TTK hükümleri ve şirket ana sözleşmesi ve tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirilerek iptali isteminin yasal koşullar oluşmadığından…”gerekçesi ile,
Davacı yanın 11.07.2014 tarihli Olağanüstü Genel Kurul kararlarının iptaline ilişkin talebinin yasal koşullar oluşmadığından reddine karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesi ile,
Her ne kadar dava konusu genel kurul toplantısı TTK 414.maddesinde düzenlenmiş bulunan usule aykırı yapılmış ise de, davanın TTK 445.maddesinde düzenlenen 3 aylık hak düşürücü sürede açıldığını, 11.07.2014 tarihli genel kurul toplantısından itibaren 3 aylık süre 11.10.2014 tarihinde dolmasına rağmen, bu tarih hafta sonuna denk geldiği için, bu tarihi takip eden 13.10.2014 Pazartesi günü davanın açıldığını, TTK 414.maddesine göre “…pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir” şeklinde düzenleme olmasına karşın davalı şirketin bu işlemlerin hiçbirini yapmadığını, bu nedenle müvekkilinin genel kurul toplantısından haberi olmadığını, bunun basiretli bir tacir olan davalı şirketin kötüniyetini gösterdiğini,
Davanın esas itibariyle müvekkilinin azlık haklarını ortadan kaldıran sermaye artırışa ilişkin genel kurul kararının iptali olduğunu, dava konusu 11/07/2014 tarihli genel kurul kararının 3.maddesinde davalı şirketin sermayesinin 1.100.000,00.TL’den 5.500.000,00.TL’ye çıkarıldığını, böylece müvekkilinin sahip olduğu %45 ortaklık payının sermaye artışı kararı ile %9’a düşürüldüğünü, yani %10’un altına düştüğü için azlık haklarının ortadan kaldırıldığını, bu kararın dürüstlük kurallarına aykırı olup iptali gerektiğini,
Müvekkilinin sermaye artışını sonucu %45’lik hissesine tekabül eden 1.980.000,00.TL yeni sermaye iştirak miktarının ödenmesinin imkansız olduğunu, bu miktarın müvekkili tarafından ödenmesinin imkansız olduğunu bilen şirket yönetim kurulunun …’ın bunu kötü niyetle kasıtlı olarak yaptığını, böylece müvekkilinin hissesinin yok edilmesi amacıyla zarara uğratılmasının amaçlandığını,
Sermaye artırım kararında alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerektiğini, alınan kararın aynı zamanda hakların sakınılarak kullanılması ilkesine de uygun olması gerektiğini, kredi bulunamaması, başka kaynak olmaması, yedek akçelerden veya kârdan kaynak bulunamaması, sermaye artışının zorunlu, daimi ve kaçınılmaz olması, tek ve son çarenin sermaye olması gerektiğini, bu hallerde bile sermaye artış kararının en az zararla orantılı bir şekilde yapılması gerektiğini, sayılan ilkeler ihlal edilerek, doğrudan doğruya müvekkilinin azlık haklarını yok etmeyi amaçlayarak alınan bu kararın hukuka aykırı olacağını,
Sermaye artış kararının daimi, zorunlu ve kaçınılmaz olması, başka kaynak bulunamaması, niçin, neden yeni sermayeye ihtiyaç duyulduğu, nasıl kullanılacağı mantıklı ve makul bir şekilde açıklanmalı, artırılan miktarın da zarar verme amacı bulunmadan orantılı bulunması gerektiğini, sermeye artış karar gerekçesinde müvekkili ile davalı şirket yönetim kurulu … arasındaki hukuki husumet dışında bilinen başka bir sebep olmadığını, alınan kararın şahsi, keyfi ve kötü niyetli olduğunu, sermaye artış kararının kötü niyetli olduğunu,
İlk derece mahkemesinin hükme dayanak yaptığı 29/03/2016 tarihli bilirkişi raporunun hatalı olduğunu,
Davalı şirketin ticari defterleri incelendiği halde, uyuşmazlığın çözümüne hiçbir açıklık sağlanmadığını, davalı şirketin öz sermayesi, sermaye yeterlilik durumu, mali durumu, yasal zorunlu ve ihtiyari akçeleri, envanterindeki malvarlığı, bilanço, gelirler, giderler, bilanço, borçlar ve alacaklar gibi parametreler kapsamında yapılacak değerlendirme sonucu sermaye artışının zorunlu olup olmadığı, artışın gerekli olması halinde bunun miktarı ve başka kaynaklardan karşılanmasının mümkün olup olmadığı gibi hususlarının muhasebesel hiçbir çalışma yapılmadığını, bu nedenle davalı şirketin ticari defterleri sadece şekli olarak açılış-kapanış tasdiklerine bakıldığını,
Davalı şirketin 2014 Haziran sonu itibarıyla 3.174.806,36.TL kredi borcu bulunması nedeniyle sermaye artırımına ihtiyacı olduğuna dair bilirkişi görüşünün haklı nedeni bulunmadığını,
Sözü edilen kredinin ihtiyaç sebebiyle mi, yoksa ucuz olduğu için mi kullanıldığı, finansal tablolar karşısında bu krediye ihtiyaç olup olmadığı, bu kredi yerine başka yollarla finansman araçları bulup bulunmadığı, kısa vadeli mi, uzun vadeli mi olduğu, ne zaman kullanıldığı, bu kredinin ciroya oranı vb. gibi hiçbir bilgi bulunmadığı gibi, bu husus ticari defterler de tesvik edilmediğini,
Davalı şirketin değerinin 50 Milyon USD civarında olduğunun tahmin edildiğini, bu büyüklükteki bir şirketin söz edilen kredi borcunun bulunmasının doğal olduğunu,
Yine sırf bir şirketin 3.174.806,36.TL kredi borcu olduğu için sermaye artırımını makul görmek, ticari hayatı bilmemek olduğunu,
Aynı şekilde 3.174.806,36.TL kredi borcu bulunmasına karşın, artırılan sermaye miktarının 4.400.000,00.TL olduğunu, yani artış miktarı konusunda orantısızlık olduğunu, fakat artırılan sermaye miktarı ile müvekkilinin payının %9’a düştüğünü, azlık hakkını kaybettiğini,
2012 yılından bu yana taraflar arasında hukuki ihtilaflar bulunduğundan davalı şirketin, sırf gerçeğe aykırı sözde borç göstermek amacıyla kredi borcuna girişmiş olabilip olamayacağı da hiç incelenmediğini,
Sermaye artırımının müvekkilinin sahip olduğu payın %45’ten %9’a düşürülmesini sağlamasının da bilirkişilerin dikkatini çekmediğini,
Sermeye artırım kararında alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırı olmaması gerektiği gibi, alınan kararın aynı zamanda hakların sakınılarak kullanılması ilkesine de uygun olması gerektiğini, aksi takdirde iptali müeyyidesinin uygulanması gerektiğini, anılan ilkeler uyarınca sermaye artış kararının müvekkiline en az zararla ve orantılı bir şekilde yapılması gerektiğini, burada bu ilkeler ihlal edilerek, doğrudan doğruya müvekkilinin zarar verme saikinin hâkim olduğu, artırılan miktarın çoğunluğun azlık konumunda bulunan müvekkilini yok etmeğe yönelik olduğu, dolayısıyla “hakların sakınılarak kullanılması” kuralına aykırı davranıldığını,
Sermaye artış kararının zorunlu ve kaçınılmaz olması, başka kaynak bulunamaması, niçin, neden ihtiyaç duyulduğu, nasıl kullanılacağı mantıklı ve makul bir şekilde açıklanmalı, artırılan miktarın da zarar verme amacı bulunmadan orantılı bulunması gerektiğini, sermeye artış karar gerekçesinde müvekkili ile davalı şirket yönetim kurulu … arasındaki hukuki husumet dışında bilinen başka bir sebep olmadığını, bu nedenle kararın kötü niyetli olduğunu,
Esas mahkemesine sunulan 08.11.2016 tarihli ek bilirkişi raporunun da itirazları karşılamadığını, 09.12.2016 tarihli ek bilirkişi raporuna karşı itirazların detaylı olarak açıklandığını,
Ayrıca davalı şirketin cevap dilekçesinde müvekkiline atfettiği suç niteliğindeki isnatlar dolayısıyla vaki şikayeti sebebiyle Kartal Cumhuriyet Savcılığı’nın 2014/63326 Sor. numarası ile soruşturma yapıldığını, şikayet sonucu müvekkili aleyhine İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2014/491 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, davalı şirketin şikayeti sebebiyle müvekkilinin ceza mahkemesinde sanık olarak yargılandığını, ancak yapılan ceza yargılaması sonucu 2014/380 E. 2017/401 K. sayılı karar ile müvekkilinin beraat ettiğini,
İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucu kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1655 Esas 2017/521 Karar sayılı dosyası kapsamı.
İNCELEME VE DEĞERLENDİRME:
Dava, şirket sermayesinin arttırılmasına ilişkin genel kurulda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Davalı şirketin, 11.07.2014 tarihinde sermaye artırımı yaparak, şirket sermayesini 1.100.000 TL’ den bilahare 5.500.000.00 TL’ na çıkardığını, genel kurul çağrısının usulüne uygun yapılmadığı ve işbu sermaye artırımının TTK’nın emredici hükümlerine aykırı olduğunu, sermaye arttırımının sırf rüçhan hakları ihlali edilerek, pay sahiplerini zarara uğratmak amacıyla yapıldığını, bildirilmek suretiyle genel kurul kararın iptali talep edilmektedir.
İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporuna göre; davalı şirketin nakit ihtiyacının 30.06.2014 tarihli bilançodan Haziran 2014 tarihi itibariyle 3.174.806,36 TL kredi borcu bulunduğu, bu nedenle TTK 376.maddesi dikkate alınarak, yapılan sermaye arttırımının ihtiyaç doğrultusunda yapıldığının tespit edilmesinin yanı sıra, yeni pay alma hakkı tanınan 14.07.2014 tarihli yönetim kurulu kararının on beş günlük süre verilerek bu hakkı kullanması imkanı tanındığı, genel kurul toplantısına yapılan çağrının hukuka aykırı olduğu iddiasının ispatlayamadığı, 29.01.2014 tarihli genel kurul toplantısında safi karın % 50′ sine kadar bir bölüm yönetim kurulu üyelerine dağıtılabileceğinin kabul edilmesi sonucu, yönetim kurulu tek başına temsil yetkisi olan …’ ın sermaye arttırım için gerekli nakit imkanını sağladığını ileri sürmüş ise de, davacının bu düzenlemeye onay verdiği, söz konusu kararın TTSG’ de ilan edildiği, bu şekilde bu durumun hukuka aykırı olmadığı tespit edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere göre, dava konusu genel kurulun TTK 37’nci maddesine uygun Ticaret Sicil Gazetesi ile yerel gazetede ilânlar yapılmak ve ortaklara PTT vasıtasıyla davetiye göndermek suretiyle çağrılı yapıldığı, davalı şirketin 11.07.2014 tarihli genel kurul toplantısının tescili için Ticaret Sicil Müdürlüğüne müracaat ettiği ve Ticaret Sicil Müdürlüğü tarafından genel kurul toplantı tutanağının 23.06.2014 tarihinde tescil ve ilan edildiği gibi, nama yazılı paya sahip davacıya, TTK 414 . maddesi ve BTY 10. maddesi gereğince iadeli taahhütlü mektupla usulüne uygun olarak yapıldığı, ancak mektup davacının adresinde bulunamadığı bahisle geri gelmiş ise de, tebligatın usulüne uygun yapılmış olduğu, sonuçta ortaklığa usulüne uygun tebligat olanağı ortaklara ait bir külfet olduğu, 23.06.2014 tarihinde TTSG’ de yapılan ilan ile 28.06.2014 tarihinde iadeli taahhütlü mektubun davacının adresine ihbarlanması sonucu, 14.07.2014 tarihle genel kurul toplantı zamanından en az iki hafta önce TTSG’ de ilan ve davacı ortağa iadeli taahhütlü mektubun ulaşmasının sağlanmış olduğu, böylece TTK 414′ e göre, usulüne uygun genel kurul toplantısına çağrının yapıldığı ve şirket ana sözleşmesinde sermaye arttırımı için özel toplantı ve karar yeter çoğunluğun aranmadığı, arttırımın dürüstlük ve iyi niyet kurallarına uygun olduğu, TTK hükümlerinde yer alan toplantı nisabı ile karar nisabının bulunması nedeniyle kararın iptali sebebi bulunmadığı anlaşılmıştır.
Dava konusu edilen 14.07.2014 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında artırılan sermaye ile birlikte tüm payların ödenmeden hamiline yazılı pay senedi çıkartılmayacağı dosya içeriğindeki genel kurul tutanakları ve Ticaret Sicil Gazeteleri’nden anlaşılmaktadır. Anayasa ile teminat altına alınan mülkiyet hakkının kanunlardaki istisnalar saklı kalmak kaydıyla ortadan kaldırılması mümkün bulunmadığı, davacıya yeni hisse senedi satın almak için 15 günlük imkan tanındığı anlaşılmaktadır.
Genel kurul kararlarının butlanını oluşturabilecek sebep tespit edilememiş, davacı vekili iddiasını ispatlayamamıştır. Şirketin kredi borcu bulunduğu dikkate alındığında sermaye arttırımına gitmesinin usulsüz olmadığı, davacı tarafça da davalı şirketin kredi borcunun kabul edildiği, sadece kredi borcu paralelinde artış olması gerektiği ileri sürülse de, kredi borcunu geçer şekilde arttırım yapılmasının gerekli olduğu, şirketin yönetim kurulu temsilcisine ödenen mali haklardan, arttırılan sermaye payını ödemesi söz konusu olsa da, davacının genel kurul toplantısında mali hakların ödenmesine muhalefet koymadığı, ve kendisine rüçhan hakkını kullanma imkanı tanındığı gözetildiğinde; davacının iddialarını kanıtlayamadığı kanaatine varılmıştır.
Bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler doğrultusunda kurulan hüküm ve gerekçesinde istinaf nedenlerinin karşılandığı ve böylece, verilen kararda yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 85,70.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 35,90.TL istinaf karar harcından istinaf eden davacı tarafından yatırılan 31.40.TL’nin mahsubu ile bakiye 4,50.TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 15/11/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.