Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1913 E. 2020/584 K. 04.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1913 Esas
KARAR NO : 2020/584 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/663 Esas – 2018/641 Karar
TARİH: 07/06/2018
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ: 04/06/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 2000 yılından itibaren devam eden bir bayilik ilişkisinin bulunduğunu, davalı şirketin belirsiz süreli sözleşmeyi tek taraflı olarak herhangi bir haklı nedene dayanmadan ve kanunda yer alan ve kamu düzeninden sayılan 3 aylık ihbar öneline uymaksızın feshettiğini, müvekkilinin sözleşme gereği bir kusurunun bulunmadığını, davalı şirketin sözleşmenin haksız feshinden sonra müvekkilinin kazandırdığı müşterilerden önemli menfaatler elde ettiğini ve müvekkilinin yerine başka bir şirketi bayi olarak atadığını, müvekkilinin tanınırlığının davalı şirketin marka değerine yansıdığını ve marka değerini yükselttiğini, müvekkili şirketin yıllık cirosunun ortalama %45,35’ini davalı şirket ile 15 yıldır devam eden bayilik ilişkisinden elde ettiğini, bu süre içerisinde davalı şirkete devamlı mal alan çok sayıda sürekli müşteri kazandırdığını, müvekkilinin bayilik ilişkisinin devam edeceği inancıyla davalı şirketin mallarının satışı ve tanıtımına münhasır yatırımlar yaptığını belirterek fazlaya ilişkin tüm hak ve alacak talepleri saklı kalmak kaydı ile HMK 107 maddesi kapsamında davalı şirket tarafından ödenmesi gereken denkleştirme tazminatının şimdilik 437.383,44-TL’sinin sözleşme ilişkisinin haksız ve hukuka aykırı olarak sona erdiği 31/12/2015 tarihinden itibaren işleyen ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsil edilerek müvekkiline ödenmesine, davalı şirket ile bayilik ilişkisinden kaynaklanan ticari işleri yürütmek amacıyla bu ilişkinin devamına duyulan güven doğrultusunda 91.303,75-TL araç yatırımı, 85.333,00-TL personel gideri, 844.034,37-TL kooperatif hisse alımı, 100.000,00-TL kooperatif depo alanı masrafı yaptığını, bu zararların toplamının 1.120.671,12-TL olduğunu, sözleşmenin haksız ve usulsüz feshi sonucu atıl kalarak müvekkilini zarara uğratan yatırımların tazmini amacıyla şimdilik 1.120.671,12-TL maddi tazminatın sözleşmenin haksız ve usulsüz feshedildiği 31/12/2015 tarihinden itibaren işleyen ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsil edilerek müvekkiline ödenmesine, sözleşmenin tek taraflı ve haksız feshinde tamamen kusursuz bulunan müvekkilinin uzun yıllar dürüst çalışmalarıyla ticari hayat içinde kazandığı güvenin bu haksız fesih ile zedelenmesi sebebiyle manevi tazminat olarak 30.000,00-TL’nin sözleşme ilişkisinin hkasız ve hukuka aykırı olarak sona erdiği 31/12/2015 tarihinden itibaren işleyen ticari avans faizi ile davalı şirketten tahsil edilerek müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesi ile; taraflar arasındaki ilişkinin mal alım satımına yönelik olduğunu, sözleşme feshinin hukuka ve taraflar arasındaki protokole uygun şekilde yapıldığını, davacı tarafın maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuka aykırı olduğunu, iş ilişkisi süresince davacının rakip şirketlerin ürünlerini de sattığını, müvekkili şirketin pazarlama ve reklamını kendisi yaptığını, iade değişim ve teknik servis hizmetlerini kendisinin sağladığını, davacının maddi tazminat taleplerinin hukuki gerekçeden yoksun olduğunu, davacı şirketin ticari ilişkinin bitmesine kendi kusuru ile sebep olduğunu, sektöre herhangi bir itibar kaybına uğramadığından manevi tazminat isteminin yersiz olduğundan bahisle davanın HMK 107 maddesi koşullarını taşımadığından usulden reddine, denkleştirme talebinin, maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 07/06/2018 tarih ve 2016/663 Esas- 2018/641 Karar sayılı kararında;”Dava; taraflar arasında akdedilen protokolün feshine dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.Mahkememizce taraflarca dosyaya sunulan deliller incelenmiş olup uyuşmazlığın ticari ilişkiden kaynaklanması nedeni ile dava konusu döneme ilişkin ticari defter ve kayıtlar üzerinde inceleme yapılarak taraflar arasında akdedilen protokol ve ibraz edilen deliller nazara alınarak davacının maddi tazminat talebi koşullarının somut olayda mevcut olup olmadığının, var ise tazminat miktarının tespiti yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. 02/02/2018 tarihli bilirkişi raporunun sonuç kısmında özetle “İncelenen davacı ticari defterlerinin açılış ve yıl sonu kapanış tasdiklerinin yasal süresi içerisinde yaptırılmış oldukları ve usulüne uygun tutuldukları, davacı yanın tüm alım-satım faaliyetleri içerisinde davalı ürünlerinin ortalama %45 mertebesinde yer tuttuğu, dolayısı ile davacı yanın huzurdaki davaya konu taleplerinin salt davalı yan ürünlerinin satılması amacıyla katlanılmış maliyetler olduğunun kabul edilemeyeceği, taraflar arasındaki protokolün lafzından TTK’da ifade bulduğu anlamda bir bayilik acentalık ilişkisi bulunmadığı, davacı tarafın kendisinden hariç çok sayıda satıcı firmanın bulunduğu bir bölgede davalı tarafın ürünlerini satan bir satış noktası konumunda olduğu, davalı tarafın fesih ihtarının protokolün 2. maddesine uygun olarak protokolde yazandan daha fazla bir ihbar süresi verilerek yapılmış bir ihtar olduğu, protokolde düzenlendiği şekilde yazan 31.12 tarihinde geçerli olacak şekilde de usulüne uygun feshedildiği, davacı tarafın denkleştirme tazminatına ve maddi tazminata gerekçe yaptığı hususların taraflar arasındaki hem sözleşmenin ve hem de fiili ilişkinin bayilik-acentalık ilişkisi olmadığından hem de davacı tarafın denkleştirme talebine gerekçe yaptığı hususları belgeleri ile sunmadığından incelenmediği, davacının 4 ayrı kalemde detaylandırarak talep ettiği maddi tazminat taleplerinin esas gerekçelerinin hiçbirini açıkça delillendirmediği, bu nedenle denkleştirme tazminatına ve maddi tazminata gerekçe yaptığı hususların sektörel olarak katılmadıkları” yönünde görüş bildirilmiştir. Bilirkişi raporu oluşa uygun, denetime elverişli ve kanaat oluşturmaya yeterli kabul edilmiştir. Tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda; davacı, davalı şirket ile arasında 2000 yılından itibaren devam eden bayilik ilişkisi olduğunu, 08/09/2006 tarihinde bayilik ilişkisini kayda alan ve daha sonra TTK 121/2 maddesi uyarınca 31/12/2006 tarihinde belirsiz süreli hale gelen protokol akdedildiğini, taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin davalı şirket tarafından 31/12/2015 tarihinde haksız fesih ile sonlandırıldığını belirterek maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflar arasında acenta/bayi ilişkisi olup olmadığı, davalının aktin feshinde haklı olup olmadığı ve bunun sonucu olarak davacının maddi ve manevi tazminat talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davacı tarafça dosyaya ibraz edilen ve davacı ile davalı imzasını içeren 08/09/2006 düzenleme tarihli “Protokol”ün incelenmesinde protokolde açıkça belirlenmiş bir şekilde bayilik, acentelik ve benzeri başka ibarelere yer verilmemiş olduğu, protokolün düzenlenme amacının protokolün “Taraflar” başlıklı 1. maddesinin sonunda “Taraflar arasındaki iş ilişkilerini açık olarak düzenlemek amacı ile” olduğunun belirlendiği, “Protokolün Süresi” başlıklı 2. maddesinde “Taraflardan herhangi birinin 1 ay önceden yazılı olarak protokoldeki adreslere aksini belirtmemesi halinde protokolün otomatik olarak her seferinde 1 yıl uzayacağı”nın belirlendiği, protokolün devamında davacı tarafa davalının sattığı ürünlerle ilgili olarak belirlenmiş bir bölgede tekel hakkına haiz bir aracılık işi verilmemiş olduğu anlaşılmıştır. TTK 102 maddesi “Ticarî mümessil, ticarî vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukukî konuma sahip olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir yer veya bölge içerisinde sürekli olarak ticarî bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerden aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.” hükmünü içermektedir. Tek satıcılık sözleşmesi ise imalatçı (yapımcı) ile tek satıcı arasındaki hukukî ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde sürekli bir sözleşmedir. Bununla yapımcı imalatının tamamına veya bir bölümüne belirli bir bölgede tekel hakkına sahip olarak satmak üzere bedeli karşılığında sadece tek satıcıya göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu mamulleri kendi namına ve hesabına satarak bu mamullerin sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı üstlenir. Tek satıcı işletme sahibi tarafından imâl edilen malları kendi nam ve hesabına satın alarak kendisine tanınan tekel bölgesi içerisinde kendi nam ve hesabına satar. Bu anlamda tek satıcının yapımcıyı temsil etme hakkı ve yetkisi yoktur. Bir başka anlatımla tek satıcı yapımcının hesabına faaliyette bulunamaz. Bu durumda somut olayda davacı ile davalı arasında TTK’da ifade bulduğu anlamda bir bayilik-acentalık ilişkisi bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Yukarıda ayrıntılı şekilde özetlenen bilirkişi raporunda davacı yanın sadece davalı yana ait ürünleri alıp satmadığı, bir başka ifade ile iştigal konusu ile ilgili olarak istediği ürünleri istediği tedarikçilerden alıp istediği müşterilere satma konusunda serbest olduğu, yani genel anlamda alım-satım yaptığı, tüm ürünlerin satış ve pazarlaması için ticarî faaliyette bulunduğu, diğer yandan İstanbul ilinde çok sayıda davalı taraf ürünlerini satan firma olduğu, hal-i hazırda davalı taraf ürünlerini İstanbul Avrupa Yakası’nda satan 10 adet firma bulunduğu, davalı taraf web sitesinde de İstanbul’daki bu 10 noktanın bayi-acenta vb. bir sıfatla değil “Satış Noktaları” başlığı altında ifade edilerek tanımlandığı, yani davacının bulunduğu aynı coğrafyada birbirine oldukça yakın konumlarda ve bu firmadan hariç 9 firma daha bulunduğu tespit edilmiştir. Davacı tarafın durumu kendisinden hariç çok sayıda satıcı firmanın bulunduğu bir bölgede davalı taraf ürünlerini satan bir satış noktası konumunda olduğu sabittir. Davalı taraf Beşiktaş … Noterliği vasıtası ile 05/10/2015 tarih … yevmiye numaralı ihtarname ile davacı tarafa fesih ihtarında bulunmuştur. İhtarnamede gerekçe olarak davalı şirketin 2015 yılı ve sonrası için aldığı “Stratejik Karar” gösterilmiştir ve feshin 31/12/2015 tarihi itibari ile geçerli olacağı bildirilmiştir. Protokolü fesih hakkı protokolün 2. maddesi gereği her iki tarafa verilmiş bir haktır. Davalı tarafından yapılan fesih protokolün 2. maddesine uygundur. Açıklandığı üzere taraflar arasındaki ticarî ilişkinin temelini ve muhtevasını teşkil eden protokole dayalı akdi ilişki ve fiilî ilişkinin bayilik/acentalık ilişkisi olmadığı sabittir. Bu nedenle davacının somut olayda denkleştirme tazminatı ve maddi tazminat talebinde bulunamayacağı kanaatine varılmıştır. Davacı uzun yıllar ticarî hayat içerisinde kazandığı güvenin davalının haksız feshi ile zedelendiğini öne sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Fesih bildiriminin kişilik haklarını ihlal ettiğine ilişkin dosyaya delil sunmamıştır. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu 58 maddesine dayalı manevi tazminat talebi kabul edilmemiştir. Tüm bu sebeplerden dolayı subut bulmayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine varılmıştır….”gerekçesi ile, ”Davanın reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin davanın reddine dair kararının eksik incelemeye ve yanılgılı hukuki değerlendirmelere dayalı, açıkça haksız ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, Taraflar arasında 08/09/2006 tarihinde bayilik ilişkisini kayda alan ve daha sonra TTK mad.121/2 uyarınca 31/12/2006 tarihinde belirsiz süreli haline gele bir protokol akdedildiğini, Bayilik ilişkisi çerçevesinde müvekkilinin Türkiye piyasasına yeni giren davalı şirketten aldığı malları kendi müşteri çevresine, davalı şirket tarafından gönderilen yıllık bayi fiyat listesindeki fiyatlara uygun olarak satarak mevcut müşteri çevresini davalı şirkete bağladığı ve davalı şirketin mallarını satmak için de ayrıca bir müşteri çevresi oluşturduğunu, Müvekkilinin davalı şirketin bayisi olmadığını tespit eden İDM kararının açıkça hukuki dayanaktan yoksun olmakla beraber, sunulan tüm deliller göz ardı edilmesi sebebiyle hakkaniyete de aykırılık teşkil ettiğini, objektiflikten uzak olduğunu, Müvekkilinin tekel hakkına sahip olmadığı hususundaki tespitin de hukuki açıdan eksik ve yanlış olduğunu, Protokolün fesih şekli ve gerekçesi ile ilgili kararın hukuki açıdan eksik ve yanlış olduğunu, Maddi tazminat talebi incelenme yönteminde sunulan deliller ve dava dilekçesindeki açık talep göz ardı edilerek hukuki dayanaktan ve hakkaniyetten yoksun bir karar kurulduğunu, Objektiflikten uzak, eksik, hatalı ve hukuki dayanaktan yoksun olan bilirkişi heyet raporuna yaptıkları itiraz ilk derece mahkemesince reddedildiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, davanın kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 3 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/663 Esas- 2018/641 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece,Davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı vekilinin mahkemenin kabulüne yönelik istinaf sebebi incelendiğinde,Dosya arasında fotokopisi bulunan 08/09/2006 tarihli PROTOKOL başlıklı sözleşme incelendiğinde,Sözleşmenin Taraflar Başlıklı 1.ci maddesinde;” ….Topkapı/İstanbul adresindeki …İ.nin bundan böyle kısaca ”Müşteri” olarak anılacağının düzenlendiği,Protokolün süresi başlıklı 2.ci maddesinde;”protokol 31/12/2006 tarihine kadar geçerlidir.Taraflardan herhangi birinin 1 ay önceden yazılı olarak protokoldeki adreslere aksini belirtmemesi halinde protokolün otomatik olarak her seferinde 1 sene uzayacaktır,”hükmünün düzenlendiği,Ödemeler ve ödemelerdeki aksamalar başlıklı 3.cü maddesinde;Müşteri,satın almış olduğu ürünlerin ödemesini MHM.nin kendisine bildireceği banka hesabına veya müşteri çekleri ile yapacaktır.MHM.nin müşteri için uygulayacağı ödeme vadesi 90 gündür.Karşılıksız çıkan çekler müşteriden peşin olarak tahsil edilecektir.Müşterinin kendisine tanınan vadeye uymaması veya ödemeleri geciktirmesi halinde MHM. Protokolü tek taraflı olarak fesih etme hakkına sahiptir,” hükmünün düzenlendiği,Protokolün ekleri başlıklı 4.cü maddesinde;”İş bu protokole müşterinin vergi levhası,ticaret sicil gazetesi,imza sirküleri eklenecektir,” hükmünün düzenlendiği,Protokolün Müşteri Limitleri ve Teminatları başlıklı 5.ci maddesinde;”Müşterinin satın alımlarına karşılık olarak açık cari hesap limiti 10.000 YTL. ,alınan çekler karşılığında oluşacak toplam firma limiti ise 30.000 YTL.dir.Verilen vadeli çekler tahsil tarihi itibariyle toplam firma limitinden düşülecektir.Müşteri, alımlarına ilişkin limitlerini artırmak istediği taktirde,MHM.ye teminat olarak Teminat Mektubu,şahsi kefalet,ipotek, vs. Finansman araçları sunması gerekmektedir,” hükmünün düzenlendiği,Protokolün Ürünlerin Teslimi başlıklı 6.cı maddesinde;”Müşterinin MHM.ye sipariş ettiği ürünler, işbu protokol ve belirtilen eklerin tamamlanmasından sonra teslim edilmeye başlanacaktır.Firma teslim aldığı ürünlerin irsaliye ve faturalarını imzalamakla sorumludur,”hükmünün düzenlendiği, Protokolün İhtilafların Çözümü başlıklı 7.ci maddesinde;”iş bu protokol ile doğabilecek her türlü ihtilafların çözümünde İstanbul Merkez Mahkemeleri ve İcra Daireleri yetkilidir,” hükmü üzenlenmiştir.Protokol 08/09/2006 tarihinde yürürlüğe girdiği ,protokolün 31/12/2006 tarihinden itibaren yenilenerek devam ettiği ve davalı tarafından Beşiktaş … Noterliğinden çekilen 05/10/2015 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile 31/12/2015 tarihinden itibaren hüküm ifade etmek üzere taraflar arasındaki tüm protokol ve tüm sözleşmeleri kapsayacak şekilde her türlü iş ilişkisinin feshedildiği görülmüştür.Uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmenin bayilik sözleşmesi olup olmadığı, davalı tarafından yapılan feshin haklı olup olmadığı ve tazminat şartlarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.6098 Sayılı TBK.nun 19/1 Maddesinde;”Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır,” hükmü düzenlenmiştir.Bayilik sözleşmesi, hiç bir kanunda düzenlenmemiştir. Her ne kadar uygulamada taraflar farklı ifadeler kullansalarda hakim,TBK. 19 madde gereğince sözleşmeyi nitelendirirken tarafların kullandıkları sözcük ve ifadelerle bağlı değildir.Bayilik sözleşmesi, çerçeve niteliğinde,sürekli bir sözleşmedir, üretici malların tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede satmak üzere bayiye göndermeyi, buna karşılık olarak bayide ,üreticinin dağıtım ağına dahil olarak sözleşme konusu mal veya hizmeti kendi adına ve hesabına satmak ve bu mal ile hizmetlerin sürümünü artıracak faaliyetlerde bulunmak yükümlülüğünü üstlenir.Bayilik sözleşmesi, kanunda düzenlenen bir sözleşme olmadığından herhangi bir şekil şartıda öngörülmemiştir. Ancak ispat açısından yazılı şekilde yapılmalıdır.Bayi, üreticiden malları kendi ad ve hesabına satmak üzere satın alır ve bu malların sürümünü artırmak için faaliyette bulunma borcu altına girer. Bayiin belli aralıklarla mal satın alması, mal bitiminde ikmal yapma zorunluluğu,bu malların sürümünü artırmak için yürüteceği faaliyetler ise sürekli bir edimi gerektirir ve ani edim borcu gerektiren satım ilişkisinden ayrılır.Sözleşmenin sona erme şekli bakımından da farklılıklar söz konusudur.Satım sözleşmesini geriye etkili olarak sonlandırmak mümkündür.Ancak sürekli borç doğuran bir sözleşme olan, bayilik sözleşmesinin, kural olarak geriye etkili olarak sona erdirilmesi mümkün değildir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda taraflar arasındaki sözleşmesinin bayilik sözleşmesi olmadığı anlaşılmıştır.HMK 266 maddesindeki “Mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir…” ve yine HMK 282 maddesindeki “Hakim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.” yasal düzenlemeleri de gözetildiğinde; İlk Derece Mahkemesince sunulan deliller, bilirkişi rapor içeriğindeki tespitler ışığında kurulan hüküm gerekçesinde davacı vekilinin istinaf nedenleri de karşılanmış olmakla; yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10. TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40.TL istinaf karar harcından, istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 35,90.TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50. TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa, karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 04/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.