Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1875 E. 2020/666 K. 25.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1875 Esas
KARAR NO: 2020/666 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/06/2018
NUMARASI: 2013/282 Esas 2018/751 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/06/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin … ticari plakalı taksinin sahibi olduğunu, plakanın kiralanması için ticari taksi plaka kiralama aracılık hizmetleri dahil oto alım satım işleri ili uğraşan dava dışı … Ltd. Şti’nin sahibi … ile anlaştığını, bu kişiye, ticari plaka ve araçla ilgili trafik tescil ve diğer resmi işlemler için Eyüp … Noterliğinden 5 Eylül 2011 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnameyi verdiğini, davacı müvekkilinin bizzat imzaladığı bu vekaletnamede … adlı kişiye, müvekkili adına bankalardan kredi çekme yetkisi verilmediğini, ancak …n’ın, Eyüp … Noterliğinde bir şekilde davacı müvekkilin imzasını taklit ederek, 24 Ocak 2012 tarih ve … yevmiye sayılı sahte vekaletnameyi tanzim ettirdiğini ve bu sahte imzalı vekaletnamede müvekkilinin …’ın çalışanları veya akrabaları olan … ve …’a bankalardan kendi adına kredi kullanması için vekaletname vermiş gibi gösterildiğini, müvekkilinin … adlı şahıs ve çalışanlarının basına yansıyan şekilde Eylül ayı başında yüzlerce taksi esnafını dolandırarak ortadan kaybolduklarını öğrendiğini, … 50. Yıl Sultangazi Şubesi’nden müvekkili adına toplam 479.000-TL kredi çekildiğini, müvekkilinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2013/128314 Soruşturma sayılı dosyası ile suç duyurusunda bulunduğunu, davacı müvekkilinin, davalı bankaya 188.799,21-TL borçlu olmadığının tespiti ile müvekkiline ait … plakalı taksi plakası ve aracında bulunan rehin kaydının terkinine ve yargılama aşamasında cebri icra tehdidi altında müvekkili tarafından bankaya ödeme yapılmak zorunda kalınması halinde ödenen bedelin ticari faizi ile beraber müvekkiline istirdadına ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, müvekkili bankanın 50. Yıl Sultangazi şubesi ile davacı arasında kredi genel sözleşmeleri imzalandığını, davacı adına sözleşmeleri Eyüp … Noterliğinin 24/01/2012 tarih ve … yevmiye nolu vekaletname ile vekil edilenlerden … ve …’ın imzaladığını, kredilerin teminatı olarak davacı adına kayıtlı … plakalı aracın kaydına rehin tesis edildiğini, kredinin Eylül 2013 tarihinden önceki taksitlerinin ödendiğini, vekaletnamede bankalardan adına kredi kullanmaya ve adına kayıtlı araçları rehnetmeye yetki verildiğini bu yetkiye istinaden kredi sözleşmeleri imzalandığını ve kredi kullandırıldığını, bankaya ibraz edilen vekaletnamenin bizzat Eyüp … noterliğine gidilerek karşılaştırıldığını ve birebir aynı olduğunun görüldüğünü, davacıya her kredi tahsisinde noterliğin aranarak azil olup olmadığının teyit edildiğini, kullandırılan kredilerin usul ve yasaya uygun olduğunu, kullandırılan kredilerde davacının nüfus cüzdan sureti, araç ruhsatı, faaliyet belgesi, çalışma ruhsatı, imza beyannamesi, vergi levhası ve vekaletname aslının ibraz edildiğini, tespit edilen limiti müvekkili bankanın bir defada kullandırabileceği gibi talep halinde 60 aya kadar peyder pey de kullandırabildiğini, davacının kullandığı ilk kredinin taksitlerinin ödenmesinde herhangi bir aksama olmaması nedeniyle diğer kredilerin de kullandırıldığını, davacı iddialarının aslının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 25/06/2018 tarih 2013/282 Esas 2018/751 Karar sayılı kararında; “Dava; davacıdan alınan vekaletname ile davalı bankadan kredi kullanıldığı ancak vekaletnamenin sahte olduğu iddiasına dayalı olarak davacının bankaya kalan kredi borcundan dolayı borçlu olmadığının tespitine ilişkin açılan menfi tespite yöneliktir. Bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişinin 02/03/2018 tarihli raporunda özetle; davalı/alacaklı bankanın dava tarihi 04.10.2013 tarihi itibariyle davacı borçludan 237.020,87-TL asıl alacak, 10.624,08-TL temerrüt faizi, faizin %5’i 531,20-TL BSMV olmak üzere toplam 248.176,16-TL alacağı bulunduğu belirtilmiştir. İstanbul 22 AHM’nin 2013/499 Esas -2015/384 Karar sayılı dosyası celp edilmiş, dosyanın incelenmesinde; davacısının …, davalısının … (Eyüp …Noteri), … (Eyüp … Noteri İmzaya yetkili memuresi) olduğu, dava konusunun ise davacı … tarafından … ticari plakalı araca ilişkin olmak üzere … adlı şahsa Eyüp … Noterliğince 24/01/2012 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnamenin sahte olarak tanzim edildiği, vekaletnamedeki imzanın davacı …’na ait olmadığı iddiası ile davalılar … (Eyüp … Noteri) ve … (Eyüp … Noteri İmzaya yetkili memuresi) aleyhine açılan HMK 208. maddesi uyarınca vekaletnamenin sahteliğinin tespitine ilişkin dava olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda dosyada bulunan imza incelemesine ilişkin rapor esas alınmak suretiyle vekaletnamedeki imzanın davacı …’na ait olduğu gerekçe yapılmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş, verilen karar Yargıtay 4.Hukuk dairesinin 26/01/2017 tarih 2016/14485 Esas- 2017/566 Karar sayılı ilamıyla onandığı ve kararın 25/03/2016 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.Mahkememizce alınan bilirkişi raporunda davacının davalıya dava tarihi itibariyle toplam 248.176,16-TL alacağı olduğu tespit olunmuştur.Davacı ve davalı iddiaları, dosya içeriğinde uygun olan hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu ve İstanbul 22 AHM’nin 2013/499 Esas sayılı dosya ile tüm dosya kapsamından; İstanbul 22. AHM’nin 2013/499 Esas sayılı dosyasıyla vekaletname altındaki imzanın davacıya ait olduğu tespit olunmuş ve karar kesinleşmiş olmakla, mahkememizce yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmamış kesinleşen kararın dosyamız açısından kuvvetli delil teşkil ettiği esas alınmış, davalı bankanın vekaletnamede davacı adına vekaletten hareket edenlerle davalı banka arasında vekaletnamedeki yetkiye dayanarak düzenlenen genel kredi sözleşmeleri, ödeme planları ile davalı banka ve davacı arasında geçerli bir kredi sözleşmesi kurulduğu, davalı banka tarafından bu genel kredi sözleşmesi kapsamında kredilerin kullanıldırılmış olduğu, davalı bankanın kendisi açısından geçerli vekaletnamedeki yetkiye dayalı olarak işlem yapıldığı, davalı bankanın özen borcuna aykırılık teşkil eden eyleminin bulunmadığı, geçerli vekaletname uyarınca işlem yaptığı anlaşılmakla davanın reddine karar vermek gerekmiş. …”gerekçesi ile, Davanın REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, davacı müvekkili …’nun, … ticari plakalı taksinin sahibi olup, plakanın kiralanması için bu işlerle uğraşan dava dışı …’la plakanın kiralanması için anlaştığı ve bu kişi bir süre davacı müvekkilinin ticari plakasını kiraladığı, müvekkilinin bu vesileyle bu kişiye, ticari plaka ve araçla ilgili trafik tescil ve diğer işlemler için Eyüp … Noterliğinden 5 Eylül 2011 tarih ve … yevmiye nolu vekaletnameyi verdiğini, Davacı müvekkilinin, başlığında koyu harflerle “TİCARİ PLAKA VE TİCARİ PLAKALI ARAÇ SATIŞI YAPILAMAZ …’ yazan tip vekâletnameyi okuduğu ve yapılacak işlemlere ilişkin olduğunu gördüğünü, ancak, daha sonra okuduğu vekaletnamede bulunmayan “… T.C. bankalarından kullanacağım her türlü kredi nedeniyle adıma dilediği bedel ve şartlarla kredi kullanmaya, beni borçlandırmaya, kredi sözleşmelerini tanzim ve imza etmeye, kredi bedellerini tahsil etmeye, kullanılacak kredi nedeniyle adıma kayıtlı araçları, ticari plaka hattımı, banka lehine rehnetmeye, rehin sözleşmelerini ve yediemin senedini imzalamaya, …” yetkisinin yer aldığı başka bir vekaletname getirildiği ve aynı başlığın yer aldığı vekâletnamenin kendisine gösterilen tip vekâletname olduğu söylendiği ve davacı müvekkilinin de bu vekâletnameyi imzaladığını, Müvekkilinin, dava dışı … adlı şahıs ve çalışanlarının basına yansıyan şekilde Eylül ayı başında yüzlerce taksi esnafını dolandırarak ortadan kaybolduklarını öğrenmesinin akabinde bu kişilerin bahsedilen vekaletname ile … Sultangazi Şubesi’nden kendi adına yaklaşık 1 yılı kapsayan çeşitli tarihlerde 7 ayrı kredi çektiklerine muttali olduğunu, bu kişi ve efradı tarafından … Sultangazi Şubesi’nden davacı müvekkil adına toplam 479.000-TL kredi çekildiği ve kullanılan bu kredilerin teminatı olarak müvekkilinin sahibi bulunduğu ticari taksi plakasının bankaya rehnedildiğini öğrendiğini, dava dışı … adlı şahsın çekmiş olduğu krediler birbirlerine çok yakın tarihlerde ve aynı banka şubesinden çekildiğini, vekil olarak işlem yapan bir kişinin bu kadar kısa süren aralıklarda sürekli kredi çekmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, tüm bunlardan hiçbir şüphe duyulmayıp asile bilgi verilmemesinin basiretli bir tacir gibi hareket edilmediğini aksine olayda davalı bankanın ağır kusurlu olduğunu ispat ettiğini, zira davacı müvekkilinin, çekilen yedi ayrı kredinin ayrı ayrı taksitlerinden, davalı bankaya aynı ay içinde 38.740,76-TL toplam kredi taksit ödemesi borcu doğmakta olduğunu, oysa, davacı müvekkilinin ticari taksi plakasından aylık kazancının 5.000-TL olduğunu, kredi kullandırılacak her sektöre ilişkin çok ayrıntılı çalışmalar yapan bankaların, herhangi bir sektördeki firmanın ticari kayıtlarını ve mali durumunu analiz ederek o firmanın kullanabileceği kredi miktarını ve aylık olarak ödeyebileceği kredi taksitini hesap edebildiklerini, bu anlamda ticari taksi sektörü diğer sektörlerden çok daha homojen bir sektör olup, İstanbul plakalı her bir ticari taksinin aylık geliri ±%3 aynı olduğunu, bugün için ticari taksi plaka kirasının aylık ortalama 5.000-TL olup, davacı müvekkiline 38.740,76-TL aylık kredi ödemesi yapacak şekilde vekâletle kredi tahsis eden ve borçlandıran davalı bankanın ağır kusurlu olduğunu, teminat olarak gözüken ticari taksi plakasının değerinin (bugün için yaklaşık 950.000-TL) kullandırılan kredinin toplam değerinin (olayda 479.000-TL) iki katına yakın olması, bankacılık uygulamaları açısından kredilendirme için yeterli olmadığını, zira hiçbir tacir elindeki işletmeyi satarak kredi taksitlerini ödeyeceğini planlayarak kredi kullanmamakta, bankalar da bu beklenti ile kredi vermemekte, krediyi kullanan kişinin aylık gelirini dikkate alarak aylık olarak ödeyebileceği miktarı dikkate alarak kredi kullandırmakta olduklarını, basiretli bir tacir olarak, davacı müvekkilinin aylık 5.000-TL ticari taksi plaka kira geliri olduğunu bilmesi gereken davalı bankanın, davacı müvekkiline hiçbir haber vermeden ve ticari taksi plaka kira geliri dışında 38.740,76-TL ödeme yapabilecek başka geliri olup olmadığını sormadan, incelemeden ve yeni bir teminatlandırma yapmadan, üstelik sürekli olarak aynı vekâletname ile işlem yapılarak davacı müvekkilini aylık 38.740,76-TL kredi taksiti ödeyecek şekilde borç altına sokmasının haksız olmakla, usul ve yasaya da aykırı olduğunu, Müvekkili tarafından kullanılmayan bu kredi taksitlerinin bir kısmının, kendisine vekalet verilen … tarafından ödendiğini, fakat bu kişinin çok sayıda esnafı dolandırarak kaçması dolayısı ile davacı müvekkili adına kullandırılan kredilerden dolayı –geri ödenen taksitler dışında- davalı bankaya 188.799,21-TL’lik borç kaldığını, aralarında müvekkilinin de bulunduğu birçok esnaf tarafından “görevi kötüye kullanmak” suçundan dava dışı … hakkında İstanbul Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu ve şüphelinin savunmasında; müştekilerin yurtdışında ikamet etmeleri sebebi ile tüm işlerini takip etmek amacıyla kendilerinden vekaletname aldığını ve almış oldukları taksi plakalarının bir kısmını kredi ile aldıkları için vekaletname dayanak yapılarak onların adına kredi çektiğini belirttiğini, ancak davacı müvekkilinin iddia edildiği gibi yurtdışında yaşamıyor olup, taksi plakasını da kredi çekmeden aldığını, kaldı ki kendisine noterde gösterilen ve okunan vekaletname aynı olmayıp müvekkilinden gerek … tarafından gerekse noter çalışanları tarafından hileyle suça konu bu vekaletnamenin alındığını, … adlı dava dışı kişi, her ne kadar müvekkili adına vekâletname ile işlem yapmış olsa da; davalı bankanın ilgili şubesi ve Genel Müdürlüğü tarafından müvekkili adına fahiş miktarda ve müteaddit defalar tahsis edildiği iddia edilen kredilere ilişkin hiçbir zaman yazılı veya sözlü olarak bilgilendirme yapılmadığını, yukarıda belirtilen kredilerin çekilmesinde davacının oluru, onayı ve iradesinin bulunmaması nedeniyle davacı müvekkilinin haksız ve yasaya aykırı olarak borçlanmasında davalı bankanın ağır kusuru ve sorumluluğu da olduğunu, … adlı şahsın ortadan kaybolmasından sonra edinilen bilgilere göre; dava dışı … ve yönlendirdiği çalışanları tarafından davalı …’ın Sultangazi Şubesinden -dönemi itibariyle banka nezdinde şahsen büyük itibarı olan kişiler olması hasebiyle- bahsedilen vekâletname yöntemiyle 70-75 milyon TL tutarında kredi kullandığı, davalı banka şubesi görünürde ve kayden müvekkili kredilendirmiş gibi görünmekte ama aslında …’ı kredilendirdiğini, müvekkilinin bu şekilde aslında üzerinde kayden işlem yapılan yüzlerce kişiden biri olduğunu, Müvekkilinin kesinlikle davalı banka ile bir kredi ilişkisine girme iradesi olmadığını, dava dışı üçüncü kişi … tarafından bankaya sunulan vekâletnameye ilk bakışta dahi ticari plaka satışının yapılamadığı ve yalnızca tipik bir “taksi plakaları için düzenlenmiş günlük bürokratik trafik muameleleri konusunda yetkilendirmelerin yer aldığı GENEL vekâletname sıfatı taşıdığının anlaşıldığını, en acemi banka çalışanının dahi böyle bir vekâletnamenin içine sıkıştırılmış olan “… T.C. bankalarından kullanacağım her türlü kredi nedeniyle adıma dilediği bedel ve şartlarla kredi kullanmaya, beni borçlandırmaya, kredi sözleşmelerini tanzim ve imza etmeye, kredi bedellerini tahsil etmeye, kullanılacak kredi nedeniyle adıma kayıtlı araçları, ticari plaka hattımı, banka lehine rehnetmeye, rehin sözleşmelerini ve yediemin senedini imzalamaya,” yetkilerinin böyle bir vekâletnamede yer almasının şüpheli olduğunu anlaması ve vekâletname düzenleyen asil ile irtibat kurması gerektiğini, dava süresince dosyaya ibraz ettikleri ve bankacılık alanında bilirkişilik yapmakta olan Sayın …nin uzman raporunda; banka ve müşteri arasında gerek bireysel gerekse ticari kredi ilişkisine girilmesi halinde uygulanacak esasların belirtildiğini, bu raporda benzer somut olay ayrıntılarıyla işlenmiş olup davalı bankanın; 1) Asıl kredi müşterisi konumundaki müvekkil ile ilgili istihbari hiçbir inceleme ve araştırma yapmadığı, asıl kredi borçlusu görünen müvekkille kredilendirme süreçlerinin hiçbir bölümünde banka personelinin karşı karşıya gelmediği, 2) Kredinin geri ödenme riskinin en aza indirilmesi maksadıyla müvekkil hakkında geri ödeme kapasitesi araştırmasının yapılmadığı ve bu kapsamda finansman ihtiyacının ve buna göre kredi tahsisin doğru belirlenmediği, 3)Plaka işletme kredisi adı altında tahsis edilen kredinin bir ihtiyaca karşılık gelmediğinin belirlendiğini, zira plakanın tamamı müvekkiline ait iken böyle bir kredi tahsisinin bir anlamı zaten bulunmadığını, vekil konumunda görülen … adlı şahıs; yukarıda da belirttikleri üzere müvekkili dışında da birçok kişiden aldığı vekaletnamelerle aslında asillerin ihtiyacına yönelik bir kredi tahsisini değil; kendi finansman ihtiyaçlarını karşılamakta olduğunu, bunun gibi yüzlerce krediyi …’a kullandırma saikiyle hareket etmekte olduğu açık olan davalı … Şubesi yetkililerinin bu şekilde … adlı şahsa müvekkili üzerinden kredi kullandırmalarının bile başlı başına asıl kusurlu taraf olduklarını göstermekte olduğunu, Hayatın olağan akışında ve bankacılık işlem tecrübesinde hiç kimsenin herhangi birine “T.C. Bankalarından kullanacağı her türlü kredi nedeniyle sonsuz yetki vermesi” düşünülemeyeceği, en azından bir banka ismi ve hatta şubesinin ismi mutlak yer almalı olduğunu, aynı zamanda söz konusu vekaletnamede belirtilen yetkide yalnızca “kredi kullanmaya” ibaresi olduğu, yani birden fazla “krediler” den bahsetmediğini, ancak davalı banka hiçbir işlemi yazılı ya da sözlü olarak müvekkiline bildirmeksizin, birden fazla 7 adet krediyi diğerlerinin kapanmasını dahi beklemeksizin müvekkili adına tahsis ettiğini, zira müvekkilinin zaten taksi plakasına sahip olduğu için bu anlamda bir ihtiyacı da bulunmadığını, olayda davalı banka şubesi yetkililerinin maalesef daha önce kendilerini hiç tanımayan müvekkili adına neredeyse sahip olduğu taksi plakasının değeri kadar vahim hatalarla dolu yukarıda belirtilen borçlandırmalar yaparken yazılı, sözlü elektronik hiç bir yolla müvekkilini haberdar etmediklerini, bu kredilerin bir kısmı geri ödenirken hep vekiller tarafından paranın yatırılıyor olmasından dahi şüphelenmediklerini, Dosyada alınan bilirkişi raporunda ayrıca dosya kapsamında imzalanan GKS’lerde …’dan vekil sıfatıyla imza alınırken kredi bedellerinin … adına ödendiğinin tespitinin de yapıldığını, yani görüldüğü gibi bankanın aslında başından beri o şubenin gerçek müşterisi olan …’ı kredilendirme çabasında olduğunu, müvekkilinin dava konusu kredi tahsisinden dolayı hiçbir zaman haberdar edilmemesinin baş sebebinin de müvekkili adına kredi verme amacı taşınmaması; aksine, …’ın kredilendirilmesi iradesi olduğunu, zaten tespit edildiği üzere dava konusu kredilerde yapılan kısmi geri ödemelerin tümünün de … tarafından yapıldığını, dava konusunda davalı bankanın kusurunun ağır olduğunun çok net bir şekilde görüldüğünü, davalı bankanın müvekkili adına kredi tahsisinden sonra, davacı müvekkili adına bir hesap açması ve krediyi bu hesaba aktarması daha sonra da, bu hesaptan, para çekme, havale, eft ve diğer bankacılık işlemlerinin yapılması konusunda … adlı kişinin yetkisinin olup olmadığına bakması gerektiğini, oysa davacı müvekkiline yukarıda anlatıldığı şekilde imzalatılan ve kredi kullanımına dayanak yapılan vekâletnamede bile … adlı şahsa böyle bir yetki verilmediğini, iş bu vekâletnamede …’ın yetkisi davacı müvekkili adına kredi talep ve işlemleri ile sınırlı olup, kredinin tahsisinden sonrasındaki bankacılık işlemleri için bu kişiye herhangi bir yetki verilmediğini, ancak davalı bankanın, ağır kusurla hareket ederek …’ın bu şekilde yetkileri varmış gibi işlemler yapmasına izin verdiğini, eğer davalı banka, müvekkili adına krediyi tahsis ettikten sonra, parayı müvekkili adına açmış olduğu bir hesaba aktarıp müvekkiline haber verseydi ve bundan sonrası için işlem yapma yetkisi bulunmayan …’ın parayı çekmesine izin vermeseydi müvekkili açısından dava konusu haksız ve yasaya aykırı borcun oluşmayacağını, kaldı ki, bir an için … adlı kişinin dayanak vekâletnamede kredinin davacı müvekkili adına tahsisinden sonraki bankacılık işlemleri için de yetkisinin olduğu düşünülse bile davalının ağır kusurunun devam etmekte olduğunu, Davalı bankanın “Davacı adına açılan kredili mevduat hesabında davacının sadece vekaletnamede bulunan adres bilgisi ile yetinmesi, telefon gibi hızlı iletişim araçlarıyla ilgili bir bilgi istenmemesi, özellikle dava dışı …’ın kredi hesabının açıldığı şubede bir çok başkası adına da aynı yöntemle kredi kullanması karşısında daha da dikkatli ve özenli davranması gerekirken; vekil eden müşterileri ile hiçbir şekilde –telefon mesajı, bilgilendirme mesajı- iletişime geçmemesi, teamül olduğu üzere her kredili hesap açana verilmek istenen kredi kartı vermek istenmemesinin” kusurlu davranış olduğunu, Yargıtay 11. H.D bir kararında vekaletname ile yapılan işlem ile ilgili olarak “bankanın hak sahibine bilgi vermeden işlem yapmasının hatalı olduğu” sonucuna vardığı ve “…Bu itibarla, süreç içerisinde yer almasına rağmen, davalı Banka’nın hak sahibine bilgi vermemesi sebebiyle kusurlu ödeme yaptığı, ayrıca kurtuluş kanıtı getirerek hal ve şartlardan doğan özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini de ispat edemediği…” değerlendirmesi yaptığını, (Yargıtay 11.H.D. E. 2014/15986, K. 2015/1035) Nitekim TTK.20/2 gereğince; basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gereken bankaların özen yükümlülüğünün ihlali olarak nitelendirilebilecek “hafif kusuru” bile bankayı sorumlu tutmaya yeteceğini, Dava dilekçesi ve sonraki dilekçelerde ayrıntılarıyla açıklandığı üzere Yargıtay; Bankalar özelinde Yeni BK 115 ve 116 (eski Bk.99-Bk100) maddelerinin uygulanarak, uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat ancak kanun tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa -Bankacılık Kanununa atıfla- borçlunun kendi veya yardımcılarının hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşmaların dahi geçersiz olduğunu ve hatta Bankaların bu tür işlemlerde “kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu” kabul ettiğini, Davacı müvekkilinin kandırılarak, hile yoluyla imzalayıp dava dışı kişilere verdiği olay konusu vekaletnamede; kullanılacak kredinin türü yazılmamakta ve genel bir ifade türü olarak “her türlü kredi” ifadesi kullanıldığı, oysa bilinmektedir ki gerekli özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getiren bankalar, vekaleten kredi kullanılmak istendiğinde vekaletnamede kullanılacak kredi türünün de belirli olmasını istediği, bu husus da davalı tarafın gereken dikkat ve özen yükümlülüğünü göstermediğini açıkça ortaya koymakta olduğunu, kaldı ki davalı tarafın davacıya açılan kredi ile ilgili herhangi bir hesap ekstresini müvekkiline gönderdiğini kanıtlayamamış olmasının; davalı bankanın olağan basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünden daha ağır bir özen borcuna tabii olmasından mütevellit kusurunu yaratmakta olduğunu, Yargıtay HGK 15.6.1994 tarihli ve 11-178/398 sayılı kararında “Yasa koyucu, birer güven kurumu olan bankaların bazı sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak vasıflandırmıştır” dediğini, yine BK 115’e göre; borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşmanın kesin olarak hükümsüz olduğunu, bu emredici hükme göre, hile ve ağır kusurdan sorumsuzluk kayıtları, ahlâka ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu için her halükârda geçersiz olduğunu, bu düzenlemenin, borçluyu, zararı önlemek konusunda gayret göstermeye zorlamak şeklinde iktisadi ve alacaklının iktisaden zayıf olduğu hallerde onu korumak şeklinde hukuki nitelikte iki sebebi olduğunu, Yargıtay da çeşitli gerekçelerle bu hükmün bankalara uygulanmasını benimsediğini, 11.H.D.’nin 26.11.1981 tarihli ve 4625/5043 sayılı Kararında: “Özel yasaları uyarınca kuruluşları Bakanlar Kurulunun iznine bağlı ve uğraşıları bu kurulca düzenlenen bankaların, Borçlar Yasasının 99/2 ve 100/3 maddelerinde sayılan ‘hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatın icrası’ kapsamında sayılmaları zorunludur. Özellikle bir güven kurumu olan bankalar TTK. nun 20/2. madde hükmüne göre tüm işlemlerinde basiretli bir işadamı gibi davranmak zorundadır. Bu nedenle vekil hamil olarak senedin cirantaya geri verilmesinde sözü edilen biçimde ve özenle davranmak durumundadır. Bu konudaki hafif kusuru bile bankayı sorumlu tutmaya yetecektir.” Görüldüğü üzere bu karar bankaların güven kurumu oldukları gerekçesine dayandırıldığını, YHGK.nun başka bir kararı olan, 15.6.1994 tarihli ve 11-178/398 sayılı Kararı; “Türkiye’de bankalar Hükümetçe imtiyaz suretiyle verilen bir işi yapan müesseselerdir. O halde bankalar, BK. 99/2. maddesine tabi kuruluşlardır.” denildiğini, Yine bir başka Yargıtay 11. H.D.nin 20.6.1977 tarihli ve 4889/3170 sayılı Kararında, “geç haber verme neticesi yapılan yanlış ödemelerden banka sorumlu değildir yolundaki hüküm BK.nun 99. maddesinin 2. fıkrası gereğince bankaların, gördükleri hizmetin bir gereği olarak tüm önlemleri düşünmek ve hizmetlerini yüksek düzeyde bir güvence ortamı içinde yürütmek zorunda bulunduklarından… davalıyı sorumluluktan kurtarmaz …” yönünde olduğunu, Ayrıca; B.K. md. 116- “Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.” denildiğini, Bu hükmün zarar gören ile zarar veren arasında mevcut bir sözleşmenin bulunduğu ve sözleşmeden kaynaklanan edimlerin ifasında yardımcı kişinin zarara sebebiyet verdiği olaylara uygulandığını ve yine B.K.m.66’ya göre; “Adam çalıştıran, çalışanın kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.” denildiğini, Burada ise; adam çalıştıran ile zarar gören arasında herhangi bir sözleşme olmayan hallerde çalışanın görevini ifa ederken bir kimseye zarar verdiği olaylara uygulanmakta olduğunu, olayda kendine özgü karakterinden dolayı, hem B.K.m.66 hem de B.K.m.116 uygulama imkânı bulacağını, zira davalı banka ile davacı müvekkili arasında kredi sözleşmeleri varmış gibi gözükse de, gerçekte ilkinden başlayarak üst üste açılan ve yapılan tüm sözleşmelerin davalı banka çalışanlarının ağır kusuru ve hatta kastı ile yapılmış bulunduğundan, B.K.m.66 hükümleri de B.K.m.116 hükümleri ile birlikte uygulanması gerektiğini, davalı banka çalışanları en hafif olarak, ağır kusur ile davacı müvekkili ile davalı banka arasında haksız ve yasaya aykırı olarak sözleşme kurulmasına sebep olduklarından her iki hüküm de olaya uygun düştüğü ölçüde uygulanması gerektiğini, Davacı müvekkilinin, davalı tarafın iddia ettiği gibi tacir sıfatına haiz olmadığını; aksine esnaf olduğunu, davalı tarafça sunulan müvekkiline ait Vergi Levhası ve Otomobil Ruhsatı, bir kimsenin tacir olduğunu ispatlamaya yetecek güce sahip olmadığını, bir kimsenin “tacir” olduğundan bahsedebilmek için, en azından bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işletmesi gerekmekte olduğunu, müvekkilinin ise esnaf odası ve siciline kayıtlı olduğunu, bu nedenle, müvekkilinin tacir değil de esnaf olduğu göz önünde bulundurulduğunda; tacir olmanın yükümlülüklerinden biri olan “basiretli iş adamı gibi davranma” yükümlülüğüne tabii olmadığından kusur oranının bu husus dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini, 263 müşteki tarafından yapılan şikayet üzerine … hakkında “hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma” suçundan dolayı kamu davası açıldığını, İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/51 E. ve 2017/432 K. no.lu 25.09.2017 tarihli gerekçeli kararında; müştekilerin, kendilerine okutturulmadan imzalatıldığını iddia ettikleri vekaletnamelerin ağırlıklı olarak Eyüp … Noterliği’nden verilmiş ve müştekilerin rızası dışında çekilen kredilerin yine genellikle hep aynı banka şubesi olan … Sultangazi Şubesi’nden çekildiğini, müşteki sayısı da dikkate alındığında bu durumun tesadüften ibaret olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğundan bahisle, sanıkların kastının “dolandırıcılık” olabileceği ve soruşturmanın dar kapsamlı tutulduğunun mahkeme kararından da anlaşılmakta olduğunu ki; dava dışı …’ın, tamamen kendi menfaati uğruna davalı bankadan müvekkili adına krediler çekmiş ve müşteki sayısından da görüleceği üzere de bahsi geçen kişinin, bunu bir alışkanlık haline getirerek birçok kişiyi dolandırdığını, bu husustan bahisle; davalı bankanın, defalarca vekil edenler adına kredi çeken bu şahıstan şüphelenmemesi ve gerekli araştırmaları yapmamasının hala bir soru işareti olduğunu,
Öncelikle yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Ayrıca birebir aynı mahiyetteki İstanbul 3. Asliye Ticaret Mah. 2014/914 E. Sayılı dosyasında mübrez 17.11.2016 tarihli bilirkişi raporunun sonuç bölümün de “… davacının tacir değil de esnaf sıfatında olduğu dikkate alındığında, esnafların tacir olmanın hüküm ve sonuçlarından olan basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğüne tabi olmadıkları bu sebeple kusur oranının yarı yarıya düştüğünün kabul edilebileceği bu durumda ise davacının %40, davalı bankanın ise basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğünden daha ağır bir özen borcuna tabi olduğundan %60 oranında kusurlu olduğunun kabul edilebileceği…” şeklinde rapor düzenlendiğini, söz konusu bilirkişi raporunun mahkemece hiç nazara alınmadığını, mahkemenin aksi kanaatte olmasına rağmen işbu raporda belirtilen hususların hiçbirisini dikkate almadan davanın reddine karar verdiğini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi 2013/282 Esas 2018/751 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, davacı adına davalı bankadan vekaletname ile kullandırılan kredilerin usulsüz olduğundan bahisle borçlu olunmadığının tespiti talebine ilişkindir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 6/1. maddesinde; Türkiye’de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye’deki ilk şubesinin açılmasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun alacağı kararla izin verileceği belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde; yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen para, mevduat olarak tanımlanmış ve anılan Kanun’un 60/1. maddesinde; Kredi kuruluşları ile özel kanunlarına göre yetkili olanlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişinin, aslen veya fer’an meslek edinerek mevduat veya katılım fonu kabul edemeyeceği, ticaret unvanları ve kamuya yapacakları açıklamalar ile ilân ve reklamlarında bu izlenimi yaratacak ifade ve deyimleri kullanamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca 5411 sayılı Kanun’un 63. maddesi gereğince halkın parasının bankalarca değerlendirilmesi sırasında halka güven vermek için kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) tasarruf mevduatı ve gerçek kişilere ait katılım fonlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından sigorta edileceği açıklanmıştır. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumundadırlar. Bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir (Battal, Ahmet: Güven Kurumu Nitelendirmesi Işığında Bankaların Hukuki Sorumluluğu, Ankara, 2001, s. 106). O hâlde, bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Ayrıca, bu sorumluluğu kaldırmaya yönelik sözleşmeler de geçerli değildir. (YHGK 2017/11-129 E., 2019/961 K.) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2’nci maddesi gereğince; tacir, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır. Nitekim bankaların, tacir olarak bütün işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğü herhangi bir tacirden farklıdır. Bu sebeple bankalardan beklenen basiret ölçüsü ve özen yükümlüğü şüphesiz daha ağırdır. Özellikle birer itimat kurumu olan bankaların, aldıkları mevduatları ve açtıkları çek hesapları ile çek hamillerini sahtecilere karşı özenle koruma yükümlülüğünün daha da arttığının kabul edilmesi gerekmektedir (Yılmaz, Süleyman; Hukuki Açıdan İnternet Bankacılığı, Ankara, 2010, s. 152). Birer itimat kurumu olan bankaların aldıkları mevduatları ve kullandırdıkları kredileri sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar, Somut olayda, davacının … plakalı ticari taksinin sahibi olduğu, plakanın kiralanması, aracılık hizmetleri için dava dışı … ile anlaştığı, Eyüp … Noterliğinin 5 Eylül 2011 tarih … yevmiye nolu vekaletname ile ticari taksi plakasının tescil ve diğer işlemleri için vekaletname verdiği, davacının daha sonra aynı noterliğin 24/01/2012 tarih ve … yevmiye nolu aynı amaçlarla verilmiş vekaletname düzenlediği, bu vekaletname içinde araç tescil ve diğer işlemleri yanında bankalardan davacı adına kredi kullanma ve kredi bedellerini tahsil etmek üzere yetki verildiği, vekaletnamede dava dışı …’ın yanında çalışan … ve …’ın vekil olarak yetkilendirildiği, söz konusu vekaletname altındaki imzanın davacıya ait olduğunun İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/499 E. 2015/384 K. Sayılı kararı ile kesinleştiği uyuşmazlık konusu değildir. Davacının iddiası, vekaletnamede vekil tayin edilenlere bankalardan adına kredi kullanma yetkisinin bilgisi dışında verildiğine ilişkindir. Söz konusu vekaletname başlığında Ticari Plaka ve Ticari Plakalı Araç Satışı Yapılamaz kaydını içeren ve başlangıcında motorlu nakil vasıtalara ile ilgili olarak davacı adına trafik, Maliye, sigorta vesaire makam ve dairelerde adına kayıt ve tescil yaptırmaya, plakasını, tescil belgesini, trafik belgesini almak, sigortalarını yaptırmak üzere idari makamlarda bu işlerin takibi üzerine verilmiş vekaletname olarak başlamış, vekaletnamenin alt sayfalarında söz konusu işlemlerle ilgili olmayan ve davacı adına bankalardan kredi kullanmaya ve kredi bedellerini tahsile de yetki verildiğine ilişkin kısım eklenmiştir. Anılan vekaletnameye dayalı olarak vekil tayin edilenlerce davalı bankadan davacı adına 04/07/2012 tarihinde 24 ay vadeli 56.000 TL bedelli, 01/08/2012 tarihinde 24 ay vadeli 35.000 TL bedelli, 05/10/2012 tarihli 12 ay vadeli 70.000 TL bedelli, 07/11/2012 tarihli 12 ay vadeli 40.000 TL bedelli, 27/12/2012 tarihinde 12 ay vadeli 78.000 TL bedelli, 20/03/2013 tarihli 12 ay vadeli 95.000 TL bedelli ve 26/06/2013 tarihli 12 ay vadeli 100.000 TL bedelli aynı banka şubesinden plaka işletme kredileri kullandırılmış, söz konusu kredilerin taksitleri 2013 yılı 8. Ayına kadar ödenmiş, bu tarihten sonraki kredi borçları ödenmemiştir. Tüm krediler vekil aracılığı ile vekaletnameye istinaden kullanılmış olup, davalı banka şubesince kredi kullandırımları sırasında davacı hiç bir şekilde bilgilendirilmemiş, davalı da davacının bilgilendirildiğini ispatlayamamıştır. Yine dosyaya yansıyan bilgilerden gerek dava dışı … gerekse … yanında çalışanların aynı dönemlerde davacı gibi ticari taksi plakası sahiplerinden aynı noterlikten benzer nitelikte vekaletnameler aldıkları ve aynı banka şubesinden vekalet verenler adına krediler kullandırıldığı anlaşılmaktadır. Tüm dosya kapsamından, ticari plaka kiralanması işine aracılık eden …’ın ticari plaka sahipleri ile bu konuda anlaştığı, idari işlemler için plaka sahiplerinden yanında çalışanlar adına vekaletname aldığı, söz konusu vekaletnamelerin aynı noterlikte düzenlendiği, bu vekaletnamelerin bir kısmında vekalet veren adına bankalardan kredi kullanılmasına dair yetkinin yer aldığı, bu vekaletnamelere dayalı olarak davacı gibi pek çok ticari plaka sahibi adına aynı banka şubesinden pek çok kredi kullanıldığı, bu kullanılan kredilerin taksitlerinin 2013 yılı 8. Ayına kadar ödendiği, kredi kullanımı sırasında kredinin teminatı olarak vekalet veren plaka sahipleri adına olan ticari taksi plakaları üzerine rehin tesis edildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, somut olayda, her hangi bir banka adı belirtilmeksizin ve kullanılacak kredi türü ve sayısı belirsiz olarak farklı bir amaçla düzenlenmiş vekaletname içinde yer alan bankalardan vekalet veren adına kredi kullanmaya ve kredi bedellerini tahsile dair verilen yetki kapsamında davacı adına müteahhit defalar aynı şekilde plaka işletme kredisi kullanılmış olmasına rağmen, basiretli bir tacir olarak hareket etmesi gereken ve özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan bu nedenle güven kurumu olan, en hafif kusurlarından bile sorumlu tutulan davalı bankanın söz konusu işlemler şüpheli olmasına rağmen ve aynı tür kredi aynı şahıslar tarafından ve önceki kredi borcu ödenip bitirilmeden bir kaç ay ara ile tekrar kullandırılması, bu kredi kullandırımları sırasında vekalet veren davacının hiç bir şekilde bilgilendirilmemesi, yine farklı şahıslar adına aynı şekilde davalı banka şubesinden benzer vekaletnameler ile aynı kişilere benzer nitelikte pek çok kredi kullandırılmasına rağmen banka personeli tarafından bu işlemlerin şüpheli olduğu kabul edilerek, bankanın her türlü araştırma yapma yetkisi ve vekaleten kredi kullandırımlarında vekalet verenleri bu konuda bilgilendirme ve vekaleten birden fazla kredi kullanımında bu kimseleri arayarak kredi kullanımının bilgileri dahilinde olup olmadığını araştırma yükümlülüğü bulunmasına rağmen, banka personelince sadece ilgili noterlik aranarak vekaletnamelerin geçerli olup olmadığı, vekaletnamelerin iptal edilip edilmediği sorularak, iptal edilmediklerine ilişkin yanıt üzerine başka her hangi araştırma yapılmaksızın kredi kullandırılmasında özen yükümlülüğüne uygun davranıldığından bahsedilemeyeceği gibi, davalı bankanın kusurunun bulunduğu da açıktır. Somut olayda davalı banka personeli, vekaletnameye istinaden davacı vekalet veren adına kredi tahsis işlemlerinde davacının iletişim bilgilerini talep etmemiş, aynı vekaletnameye dayanılarak birkaç ay ara ile ve ilk alınan kredi borçları ödenmeden aynı tür kredi 7 defa kullandırılmış, bu kredi kullanımı şüpheli olmasına rağmen, sadece ilgili noterlikten vekaletnamede azil olup olmadığı sorulmak suretiyle başkaca araştırma yapılmaksızın, davacı adına vekaleten kredi kullandırılmış, kullanılan kredi bedelleri davacı adına bankada hesap açılmadan vekillere teslim edilmiştir. Bu işlemlerin ve aynı şekilde aynı kişilerce benzer vekaletnameler ile farklı kimseler adına pek çok kez yapılmış olmasına ve bu işlemler şüpheli olmasına rağmen davalı banka personelince gerek davacı gerekse diğer adına kredi kullandırılanlar, kredi kullanımından önce hiç bir şekilde bilgilendirilmemiş, bilgilendirildiğini ispatlayamamıştır. Davalı banka personelinin, aynı vekaletname ile önceki kullandırılan kredi borçları henüz kapatılmamış iken davacı adına birkaç ay ara ile 7 defa aynı kredinin kullanılması üzerine bu işlemlerin şüpheli kabul edilerek, en azından basiretli bir tacirin uygulaması gereken, kullandırılan krediler öncesinde davacının telefon gibi iletişim araçları ile belgilendirilmesi veya kredi geri ödeme planının davacı adresine gönderilmesi gibi en basit tedbirin alınmadığı, davalı bankanın benzer vekaletnamelerle davacı gibi pek çok kişi adına hep aynı kişiler tarafından vekaleten pek çok kredi kullandırıldığı, tüm bu işlemlerde adlarına kredi kullanılan kişilerin bilgilendirilmediği anlaşılmaktadır. Tüm bu işlemlerde basiretli bir tacirin yapması gereken en basit özen ve dikkatin gösterildiğinden bahsedilemeyeceği davalı bankanın oluşan zararda kusuru bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bankalar, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu 6098 sayılı TBK’nın 66’ncı maddesinde “İstihdam edenlerin mesuliyeti” başlığı altında düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şu kadar ki böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.” hükmü öngörülmüştür. Bu madde gereğince adam çalıştıranlara genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü yüklenmiş ve adam çalıştıranın bir özel hukuk ve bağımlılık ilişkisi içerisinde çalışanlarının kendilerine bırakılan işleri gördükleri sırada hukuka aykırı bir fiille üçüncü kişilere vermiş oldukları zarardan sorumluluğu düzenlenmiştir. Buna göre adam çalıştıranın sorumluluğu, kusursuz sorumluluk türlerinden özen sorumluluğudur. Başka bir deyişle adam çalıştıranın sorumluluğunun kaynağı, adam çalıştıranın çalışanlarını seçerken ve onları çalıştırırken çalışanlar üzerindeki denetim ve gözetim ödevini yerine getirmemesine, kanun tarafından kendisine yükletilen bu tür objektif bir ödevi ihlal etmesine dayanmaktadır (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 643). Bu nedenle, davaya konu kredi kullanımlarında davalı banka çalışanlarının objektif özen yükümlülüğüne aykırı davrandıklarından, davalı bankanın zararın oluşmasında kusuru bulunduğundan, oluşan zarardan davalı banka sorumludur.Davalı banka söz konusu kredi kullanımlarında davacının da gerekli özeni göstermediğini, müterafık kusuru bulunduğunu ispatlayamamıştır. Buna göre davanın kabulü gerekirken, reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Bu nedenle davacı istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına HMK’nın 353/1-b-2 maddesi ile davanın kabulüne dair yeniden karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 25/06/2018 tarih ve 2013/282 Esas 2018/751 Karar sayılı ilamının HMK’ nın 353/1-b2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle; 1-Davanın KABULÜ ile; Davacının davalı bankaya 188.799,21.TL borçlu olmadığının TESPİTİNE, 2-Karar kesinleştiğinde davacı adına kayıtlı bulunan … plakalı araç üzerine davaya konu krediler nedeniyle davalı lehine konulan rehnin KALDIRILMASINA,
İLK DERECE YÖNÜNDEN: 3-Alınması gerekli 12.896,87.TL karar ve ilam harcından davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 3.224,25.TL harcın mahsubu ile bakiye 9.672,62.TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 3.224,25.TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davacı tarafından sarf edilen 600,00.TL bilirkişi ücreti ile 144,80.TL tebligat/posta gideri olmak üzere; toplam 744,80.TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İlk Derece Mahkemesi’ nde yapılan yargılama sırasında davalı tarafından sarf edilen yargılama gideri varsa; bu giderlerin davalı üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Dairemiz karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesap ve takdir olunan 21.665,94.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
İSTİNAF YÖNÜNDEN: 9-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davacı tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90.TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 10-Davacı tarafından sarf edilen istinaf kanun yoluna başvurma harcı 98,10.TL ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ne gidiş – dönüş masrafı 34,30.TL olmak üzere; toplam 132,40.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 11-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere 25/06/2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ Dairemizde istinafa konu davada davalı olan banka aleyhine, daha önce farklı davacılar tarafından farklı mahkemelerde ve fakat aynı hukuki sebebe istinaden davalar açıldığı, mahkemelerce niteliği gereği noter belgelerinin aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgeler olduğu, davacının da vekaletnameyi verdiğini kabul ettiği ancak vekaletnamede kredi çekme yetkisi verildiğini bilmediği iddiasının bankaya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı, kredi sözleşmelerinin noterde düzenlenen vekaletnameyle münferit imzaya yetkili kılınan vekillerce imzalandığı, davalı bankaya atfedilecek kusur bulunmadığı gerekçesiyle davaların reddine karar verildiği, kararların temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 23/11/2015 T. 2015/3006 – 15246 E. ve K., 24/10/2016 T. 2016/3383 – 13900 E. ve K. sayılı ilamları ile ret kararlarının onandığı, Somut olayda davalı bankanın verdiği her kredi öncesinde vekalet ilişkisinin devam etmediğini ilgili noterden araştırarak teyit aldıktan sonra yeni kredi sözleşmesini tanzim ettiği, davalı bankanın resen noter tarafından düzenlenen vekaletnamede, vekalet verenin gerçek iradesini araştırma hak ve yükümlülüğü bulunmadığı gibi, vekaleten imzalanan kredi sözleşmelerinde vekalet vereni ayrıca bilgilendirmesi yönünde yasal veya sözleşmesel yükümlülüğününde bulunmadığından ve bu konuda bankalarca fiilen uygulanan teamülün varlığı da iddia edilip kanıtlanamadığından, davalı bankanın kusur ve özen borcuna aykırılığı dolaysıyla sorumluluğu söz konusu olmadığından, İDM kararı ve gerekçesi dosya kapsamına, usul ve yasaya uygun olup davacının istinaf talebinin esastan reddi gerektiği düşüncesinde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmıyor, muhalif kalıyorum. 25/06/2020