Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1858 E. 2020/569 K. 04.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1858 Esas
KARAR NO: 2020/569 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DOSYA NUMARASI: 2015/460 Esas 2018/678 Karar
TARİHİ: 17/05/2018
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/06/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin … ve … gibi markalar ile piyasada bebek ürünleri konusunda gerek Türkiye gerekse yurtışında 20’den fazla ülkede ticari faaliyet gösterdiğini, davalı … Ltd. Şti’nin çalışanı olan diğer davalı …’ın müvekkili şirketin yetkilisi olan …’ın akrabası olduğunu ve …’ın şirketin çeşitli işlerinde görevlendirildiğini ancak 2007 yılına gelindiğinde davalının şirketin üst kademelerinde görev almaya başlaması ve bu çerçevede şirketin tüm ticari sırlarını, üretim yöntemlerini, müşteri portföyünü öğrendiğini, davacı ile davalı arasında ticari işletmenin sırlarını 3. Kişilerle paşlaşmayacağına, haksız rekabet eylemlerinde bulunmayacağına dair 28/08/2007 tarihinde protokol imzalandığını, davalı …’ın müvekkili şirketten hiçbir sebep belirtmeden ayrıldıktan sonra bazı rakip şirketlerde işe girerek müvekkilinin sırlarını vermesi sonucu kendisine ve davalı … Ltd. Şti’ne ihtarname çekildiğini ancak davalıların haksız rekabet oluşturan eylemlerine devam etmesi nedeniyle işbu davayı açma mecburiyetlerinin doğduğunu beyanla şimdilik 10.000,00-TL maddi ve 30.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı firma ile … arasında 28/08/2007 tarihinde ticari işletme sırlarının 3. Kişilerle paylaşılmayacağına ve haksız rekabet eylemlerinde bulunulmayacağına ilişkin bir protokol imzalandığını, bu protokolde rekabet yasağına ilişkin şartlar ve bu şartların ihlali durumunda uygulanacak yaptırım olarak 100.000,00-USD cezai şart belirlendiğini, imzalanan protokol incelendiğinde tarafların bu protokolü herhangi bir süreye bağlı kılmadan süresiz olarak yaptıklarının görüldüğünü, Borçlar Kanununun 445. Maddesinin “Rekabet yasağı işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.” şeklinde olduğunu, buna göre taraflar arasında kurulmuş olan rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz bir sözleşme olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 17/05/2018 tarih 2015/460 Esas 2018/678 Karar sayılı kararında; “Dosyada mübrez rekabet yasağına aykırılık temelinde davacı ile davalı … arasında imza edilen 28/07/2007 tarihli protokol hükümlerinin rekabet etmeme yasağına ilişkin olarak sözleşmenin geçerli olabileceği yer, zaman gibi sınırlandırmalara yer vermediği, bu minvalde Yargıtay’ın müstekar uygulamaları da dikkate alınarak geçerli olmadığı takdir edilmiş, davalı şirket aleyhine yöneltilen istemin yine haksız fiil temelinde olduğu anlaşılmakla davacı şirket aleyhine bilerek ve istenerek hareket edildiği, davalı firmanın davacının ticari sırlarına bu surette vakıf olduğu, haksız eylemleri sebebiyle davacının maddi zararının oluştuğu iddialarına yönelik olarak dosyada iddiayı destekler nitelikte somut ve kesin delil bulunmadığı, alınan tanık beyanlarının duyum mahiyetinde olup tazminata hükmedilmesini gerektirecek nitelikte kanaat oluşturmadığı …”gerekçesi ile, Davacının her iki davalıya yönelik maddi, manevi tazminat talebinin şartları oluşmadığı takdir edilmekle REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesi ile, Yerel mahkemenin vermiş olduğu kararda usule aykırı hareket ederek bilirkişi raporunu delil olarak değerlendirmediğini, yargıç hukuki görüş açısından bilirkişi raporuna bağlı değilse de, dosyayı bilirkişiye tevdi edip bir rapor alındı ise bu raporun neden delil olarak değenlendirmediğinin açıklanması gerektiğini, oysa mahkemenin bu konuda en ufak bir görüş belirtmediğini, yine bilirkişi raporunda haksız rekabetin oluştuğu açık bir şekilde belirtildiği halde müvekkilinin gerçek zararının ne kadar olacağının hesap edilmediğini, Yerel mahkemenin dosyayı incelemeden ya da yanlış değerlendirerek hüküm kurduğunu, öyle ki davalı … yönünden, imza edilen 28/07/2007 tarihli protokol hükümlerinin rekabet etmeme yasağına ilişkin olarak sözleşmenin geçerli olabileceği yer, zaman gibi sınırlandırmalara yer verilmediğini gerekçe göstererek talepleri reddettiğini, bu kararın esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, Taraflar arasında yapılan protokolde davalı …’ın çalışmasını engelleyici bir durum olmadığını, çalışmasını engelleyici bir durum olmadığı için de yer ve zaman sınırlaması içermesinin de söz konusu olamayacağını, protokolden açıkça anlaşılacağı üzere …’ın çalışma süresince veya işten ayrıldıktan sonra işverene ait meslek sırlarını saklamak ve 3. kişilere açıklamamak zorunda olduğunu, Borçlar Kanununda bu durumun açık bir şekilde düzenlendiğini, hangi hallerin haksız rekabet oluşturacağının açık olduğunu. Durum açıkça böyle iken protokolde yer ve zaman sınırlaması olmadığından bahisle davalı yönündeki taleplerinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu zira protokolün geçerli olduğunu, Ayrıca gerek Borçlar Kanunu gerekse İş Kanununa göre işçinin sadakat yükümlüğü bulunduğunu, gerek çalıştığı dönemde gerekse işten ayrılsa bile işverenin ticari sırlarını saklamakla yükümlü olduğunu, şayet bu yükümlülüğe aykırı davranarak işverenin zararına sebebiyet verirse bu doğan zarardan sorumlu olması gerektiğini, kaldı ki dosyadaki tüm deliller gerek tanık beyanları gerek tarafların ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda hazırlanan bilirkişi raporundan da açıkça görüldüğü gibi davalının, müvekkiline ait ticari sırları, müşteri portföyünü davalı şirketle paylaştığı ve müvekkili şirketi kötüleyici beyanda bulunmaları ve normal bedellerin altında ürünler satıklarının açıkça ortaya konulduğunu, davalıların bu haksız rekabet oluşturan eylemleri nedeniyle müvekkilinin işlerinde düşüş, davalı firmanın işlerinde yükseliş olduğunu, bu sebeple davalı hakkında protokolün geçersiz olduğu gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmesinin esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, Mahkemenin, davalı … aleyhine yöneltilen istemin, haksız fiil temelinde olduğu, davacı şirket aleyhine bilerek ve istenerek hareket edildiği, davalı firmanın davacının ticari sırlarına bu surette vakıf olduğu, haksız eylemleri sebebiyle davacının maddi zararının oluştuğu iddialarına yönelik olarak dosyada iddiayı destekler nitelikte somut ve kesin delil bulunmadığı, alınan tanık beyanlarının duyum mahiyetinde olup tazminata hükmedilmesini gerektirecek nitelikte kanaat oluşturmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verdiğini, Oysa dosya kapsamının tamamı birlikte değerlendirildiğinde davalı şirketin özellikle müvekkili şirketi zarara uğratmak amacıyla davalı …’ı bünyesinde işe aldığı, ayrıca müvekkili şirketin tüm ticari sırlarını ve müşteri portföyünü öğrendikten sonra müvekkil şirketin müşterilerine müvekkilini kötüleyici beyanlarda bulunduğunu, müvekkil şirketin sattığı fiyatların ve piyasa değerinin çok altında fiyatlarla bu müşterilere ürün pazarladığını, müvekkili tarafından bu haksız rekabet eylemlerine son vermeleri yönünde gerek sözlü gerekse yazılı ihtar ile bildirildiği halde bu iş alanında müvekkili firmayı zarara uğratmak ve tekelleşmek için bu eylemlerine devam ettiklerinin açıkça ortaya konulduğunu, bu durumun tanıkların açık beyanları ile ortada olduğunu, yine alınan bilirkişi raporunda bu durumun açıkça tespit edildiğini, bilirkişi raporunda davalıların haksız rekabet hükümlerini ihlal ettiği ve müvekkil şirketin bu haksız rekabet eylemleri nedeniyle zarar ettiğinin açıkça ortaya konulduğunu, ancak mahkemenin gerek tanık beyanlarını yanlış değerlendirerek gerek bilirkişi raporunu görmezden gelerek ve delil olarak değerlendirmeden davalı şirket yönünden davalarını reddettiğini, oysa sadece bilirkişi raporu incelendiğinde müvekkili şirketin müşterilerinin davalı …’ın davalı şirkette işe başlamasından sonra davalı şirketle çalıştığının açık bir şekilde görüleceğini, kaldı ki sayın mahkemenin müvekkilinin gerçek zararının ortaya çıkarılması için dosyanın yeniden bilirkişiye tevdi taleplerini de haksız bir şekilde reddettiğini, davalı şirketin davranışlarının TTK. 56 ve devamı maddeleri gereğince açıkça haksız rekabet oluşturduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/460 Esas 2018/678 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, rekabet yasağı sözleşmesine aykırılığa dayalı ve haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. 6101 sayılı TBK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 4. maddesi, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır hükmünü haiz olup, her ne kadar davacı ile davalı … arasındaki rekabet yasağı hükmünü içeren protokol 28/08/2007 tarihli olsa da, protokolde iş akdinin sona ermesinden sonrası içinde rekabet yasağının düzenlenmiş olması nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 21/09/2012 ve davalı …’ın diğer davalı şirkette işe başladığı 01/03/2013 tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 ve devamı maddelerinin uygulanması gerekmektedir. 6098 sayılı TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklı süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterlidir. Yani, rekabet yasağı kaydı karşısında, işverenin somut bir zarara uğraması gerekmemekte olup, işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması aranmaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 445/2 fıkrasına göre de “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” Bu hükümden ve konuya ilişkin diğer hükümlerden de anlaşılacağı üzere, 6098 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile 818 sayılı Kanundan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı ve süresi bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller değerlendirilerek rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığı değerlendirilmeli ve şayet geçerli olduğuna kanaat getirildiği takdirde, davalının davacı şirket zararına yol açacak şekilde rekabet yasağına aykırı faaliyette bulunup bulunmadığının tespiti ve 6098 sayılı TBK’nun 445/2. maddesi değerlendirilerek sonuca varılması gerekirken, mahkemece 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri esas alınarak sözleşmenin yer ve zaman sınırlamalarına yer vermediği bu nedenle geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir. (Yargıtay 11 HD 2018/1961 E, 2019/7515 K.; 2019/508 E., 2019/7805 K.) Somut olayda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, davacı ve davalı şirket ticari defter ve belgeleri ile diğer belgeler üzerinde inceleme yaptırılarak bilirkişiden rapor alınmıştır. Alınan bilirkişi raporunda hem davalı …’ın protokol hükümlerine aykırı davrandığı, hem de davalı şirketin …’ı işe aldıktan sonra davacı şirketin müşterileri ile ticari ilişkilerinde azalma olduğu, buna karşın davalı şirketin ise aynı müşterilerle ticari ilişkilerinde artış olduğu belirtilmiş olmasına rağmen ilk derece mahkemesince “davalı şirket aleyhine yöneltilen istemin yine haksız fiil temelinde olduğu anlaşılmakla davacı şirket aleyhine bilerek ve istenerek hareket edildiği, davalı firmanın davacının ticari sırlarına bu surette vakıf olduğu, haksız eylemleri sebebiyle davacının maddi zararının oluştuğu iddialarına yönelik olarak dosyada iddiayı destekler nitelikte somut ve kesin delil bulunmadığı, alınan tanık beyanlarının duyum mahiyetinde olup tazminata hükmedilmesini gerektirecek nitelikte kanaat oluşmadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, bilirkişi raporundaki bu somut tespitlere neden itibar edilmediği açıklanmadığı gibi yeni bir bilirkişi raporu da alınmamıştır. Anayasa’nın 141. maddesinde öngörülen mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesinin bir sonucu olarak düzenlenen HMK’nin 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. HMK’nın 297/1-c. fıkrasına göre gerekçe yazılması zorunlu bulunmaktadır. Mahkemece bilirkişi raporuna ve bu raporda yer alan somut verilere neden itibar edilmediğine ilişkin gerekçe belirtilmesi gerekir. Aksi durum HMK 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına, Anayasanın 36. ve AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmektedir. HMK’nın 297. maddesine uygun olarak verilmeyen kararın istinaf aşamasında denetlenmesine imkan bulunmamaktadır. HMK’nın 353/1-a-6. maddesinde tarafların davanın esası ile gösterdikleri delillerin toplanmadan veya deliller değerlendirilmeden karar verilmiş olmasını inceleme yapılmadan kararın kaldırılarak yeniden karar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesi sebeplerinden saymıştır. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, yukarıda belirtilen şekilde inceleme ve değerlendirme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek ve alınan bilirkişi raporuna, bilirkişi raporunda yer alan somut verilere neden itibar edilmediğine ilişkin gerekçe yazılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/05/2018 tarih 2015/460 Esas 2018/678 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 35,90.TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından sarfedilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 23,50.TL dosyanın istinafa gidiş – dönüş gideri olmak üzere toplam 121,60.TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Artan gider avansı olması halinde yatıran tarafa iadesine, 5-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 04/06/2020 tarihinde HMK’nın 353/1-a6. maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.