Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1812 E. 2020/558 K. 14.05.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1812 Esas
KARAR NO : 2020/558 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/06/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/768 Esas – 2018/602 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/05/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFIN İDDİASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı arasında 25/02/2018 tarihinde Taşıt Tanıma Sistemi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme kapsamında davalı ile ticari ilişki kurulduğunu, fatura düzenlenerek davalı yana gönderildiğini, davalı tarafın fatura hükümlerini yerine getirip ödemelerini yapmaması üzerine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile icra takibine başladıklarını, davalının borcu ödemeyip takibe itiraz ederek durdurduğunu, davalının itiraz dilekçesinde borca ve ferilerine itirazda bulunduğunu bu durumun kötü niyetli olduğuna işaret ettiğini, tüm bu sebeplerle yapılan itirazın iptaline takibin kaldığı yerden devamına karar verilmesini davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yapılan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 19/06/2018 tarih ve 2017/768 Esas – 2018/602 Karar sayılı kararında;”Dava konusu ihtilaf; taraflar arasında bulunan ticari ilişki gereğince oluşan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılmış itirazın iptali noktasında toplanmaktadır.Tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında ticari ilişkinin mevcut olduğu, alacağın davalıya fatura edildiği ancak davalı tarafından davacı şirkete ödemede bulunulmadığı, bunun üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı dosyası ile takip yapıldığı, itiraz üzerine takibin durduğu, davanın İ.İ.K nun 67. Maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı, davalının duruşmalara katılmayıp cevap dilekçesi de sunmadığı, yapılan bilirkişi incelemesinde borçlu olduğunun da belirlendiği ve mahkememizce aldırılan raporun uygulama ve mevzuata göre yerinde olup hükme esas alınmaya elverişli olduğu ve davalının itirazında haksız olduğu kanaatine varıldığından, takibin devamı ile itirazın iptaline karar verilmiştir.İcra İflas Kanununun 67/2 maddesine göre “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” İşbu davada davalı mahkememizce bilirkişi raporu ve dosya kapsamı itibari ile haksız görüldüğünden ve talep olduğundan alacağın likit olması sebebiyle %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesine, karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….”gerekçesi ile, Davanın kabulü ile İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına davalı tarafça yapılan itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, Takipteki asıl alacak olan 18.953,62 TL nin %20 si oranında tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, öncelikle dava dilekçesinin Cumhuriyet Mahallesi Muhtarına teslim edilmiş olup usulüne uygun tebligat yapılmadığını, usulüne uygun tebligat yapılmaması sebebiyle müvekkilinin davadan haberdar olamadığını ve davaya cevap verme süresini kaçırdığını, müvekkilinin savunma hakkının kısıtlandığını, bu nedenle delillerini ve cevap dilekçelerini dosyaya sunamadıklarını, Müvekkilinin davacıya bu miktarda borcu bulunmadığını, bu konuda ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiklerini, ticari defterleri incelendiğinde davacı yana borcunun olmadığının anlaşılacağını,Yerel mahkemenin vermiş olduğu kararın müvekkili aleyhine olup davacı yana borcu olmayan müvekkilini zor durumda bıraktığını, herhangi bir borcu olmamasına rağmen icra takip dosyasındaki miktarı ödeme zorunda bırakıldığını, Dava dilekçesinin usulsüz tebliği nedeniyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, delilleri değerlendirilerek ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiklerini, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/768 Esas – 2018/602 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, itirazın iptali davasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27. maddesi uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir (H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273). Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası’ nın 36. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re’sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun amir hükmü gereğidir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Yönetmeliği’ nde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.Anayasanın 36. ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddelerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre; mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile, mutlaka dava ve duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi, ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hâllerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanarak işin esasına girildikten sonra, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle, tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri tamamen şeklidir. Kanunun amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, kanun hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’ nun “bilinen adrese tebligat” başlıklı 10. maddesi; “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartıyla her yerde tebligat yapılması caizdir. (Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklinde düzenleme içermektedir. Tebligat Kanunu’ nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Bilinen Adrese Tebligat” başlıklı 16/2. maddesinde ise; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79′ uncu Maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılabilmesi için öncelikle Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesi uyarınca tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adres, İçişleri Bakanlığı nezdinde tutulan adrese dayalı kayıt merkezi nüfus kayıt sistemindeki (MERNİS) adresi olabileceği gibi, başka bir adres de olabilir. Her iki durumda da muhatabın bilinen en son adresine normal bir tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde Tebligat Yönetmeliğinin 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başka bir adres araştırmasına gerek olmadan tebliği çıkaran merci tarafından Yönetmeliğin 79. maddesinin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılacak tebligat zarfında adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Tebligat zarfında böyle bir meşruhata yer verilmeden tebligat memurunca Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca muhataba tebliğ yapılması mümkün değildir. (Yargıtay HGK 2017/17-2843 E., 2019/944 K.)Yukarıda değinilen ilkeler ve Yargıtay HGK kararına göre somut olaya bakıldığında, dava dilekçesi, davalının, davacı tarafından dava dilekçesinde bildirilen adresine tebliğe çıkarılmıştır. Dosya içinde bulunan tebligat parçasına göre dava dilekçesi tebliği gösterilen adresin kapalı olması nedeniyle tebligat kanunu 21. maddesine göre yapılmıştır. Tebligat parçasında belirtilen adresten davalının geçici olarak mı, yoksa tamamen mi ayrıldığı, adreste bulunmama sebebi, adreste bulunmama sebebinin araştırılıp araştırılmadığı, belirtilen adresin davalı tüzel kişinin bilinen son adresi olup olmadığı, davalının Mersis veya ticaret sicil kayıt adresi olup olmadığına ilişkin araştırma yapılıp yapılmadığı anlaşılmamaktadır. Tebliğe çıkaran merci de adresin Mersis veya ticaret sicil adresi olduğu ve tebligatın Tebligat Kanunu 21. Maddeye göre yapılması gerektiği yönünde bir şerh düşmemiştir. Buna göre tebligatın yukarıda açıklanan maddelere uygun yapılmadığı anlaşıldığından usulüne uygun tebligat ile dava dilekçesi tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan, davalının katılımına olanak sağlanmaksızın yargılama yapılarak karar verilmesi HMK’nın 27 maddesinde belirtilen hukuki dinlenilme hakkına, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen hak arama özgürlüğüne ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına aykırıdır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının HMK’ nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılmasına, dava dilekçesinin usule uygun şekilde davalı tarafa tebliği ile davalının cevap ve delil bildirme hakkının kullanılmasının sağlanması, verilmesi halinde davalının cevap ve delillerinin toplanarak değerlendirilmesi sonucunda oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 19/06/2018 tarih 2017/768 Esas – 2018/602 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-a4. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafça yatırılan 98,10.TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 421,97.TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,3-İstinaf aşamasında sarfedilen 98,10.TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 27,00.TL dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş gideri olmak üzere toplam 125,10.TL’ nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-Artan gider avansı varsa, talep halinde yatıran tarafa iadesine, 5- Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/05/2020 tarihinde HMK’ nın 353/1-a4. maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.