Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1799 E. 2020/517 K. 30.04.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1799
KARAR NO: 2020/517
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH: 27/06/2018
NUMARASI: 2015/1090 Esas – 2018/743 Karar
DAVA: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/04/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacılar vekili dava dilekçesi ile; müteveffa …’ ın 15/06/2015 tarihinde vefat ettiğini, geriye mirasçıları olarak davacıların kaldığını, müteveffanın 26/11/2010 tarihinde tasfiye halindeki … A.Ş.’nin merkez şubesindeki … numaralı hesabından 21.099,99 Euronun davalı şirketin … numaralı hesabına virman yapılmasını talep ettiğini, müteveffa ile davalı arasında düzenlenen 26/11/2010 tarihli alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat başlıklı sözleşmenin özel hükümler bölümünde kararlaştırılan düzenlemelerde paranın hangi vadelerde, taksitler halinde ödeneceği ile ödenen gündeki kur karşılığı kapsamında TL olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı tarafından üzerine düşen edimleri yerine getirmemesi nedeniyle müteveffanın alacaklarının mirasçı müvekkillerine davalı tarafından ödenmesi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretininde davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; dava konusu edilen sözleşmenin alacağın temliki değilde borcun nakli sözleşmesi olduğunu, borcu nakli sözleşmelerinde borcu devralan şirketin devreden şirketin sahip olduğu itiraz ve defileri ileri sürme hakkının bulunduğunu, … A.Ş.’nin tasfiye halinde olduğunu, bu nedenle tasfiye işlemleri sonuçlanıncaya kadar davacıların alacak talep etme hakkının bulunmadığını, davaya bakmakta yetkili mahkemeninde Zonguldak Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle öncelikle yetki yönünden reddi ile savunmaları doğrultusunda da davanın esastan reddi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretinin de davacı tarafa yükletilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesi 27/06/2018 tarih ve 2015/1090 Esas – 2018/743 Karar sayılı kararında; ” … Dava; davacı tarafın kendilerinden dava dışı tasfiye halindeki … A.Ş.’ den olan alacaklarını temlik alan davalı şirketin temlik sözleşmesinde belirtildiği şekilde taahhüt etmiş olduğu borçlarını ödememiş olması nedeniyle açılmış olan alacağın temliki nedeniyle alacak davası olduğu, alacak miktarının toplam 21.099,99 EURO ise de açılan davanın kısmi dava şeklinde açıldığı, bu aşamada 300 EURO’nun tahsili istemine ilişkin alacak davasıdır. İş bu dava tarihinin 05/11/2015 olduğu, taraflar arasındaki alacağın temliki, sulh, ibra ve feragat sözleşmesi başlıklı 26/11/2010 tarihli sözleşmedeki ödeme planına göre dava tarihi gözetildiğinde 26/07/2011 – 26/10/2015 tarihleri arasındaki toplam 52 adet 300 Euronun muaccel olduğu, geri kalan bedellerin dava tarihi itibariyle vadesinin henüz gelmediği, dosyamız kapsamında bulunan 19/12/2016 tarihli bankacı ve hukukçu bilirkişi raporunda davacının 21.099,99 Euro alacağının bulunuğu, ancak 300 Euoruluk talebi ile bağlı olduğu ve bu alacak miktarınına 3095 sayılı kanunun 4/a maddesi kapsamında faiz işletilmesi gerektiği belirtilmiş, itirazlar üzerine alınan 16/08/2017 tarihli ek raporda da taraflar arasındaki sözleşme maddeleri irdelenerek kök rapordaki görüşlerini koruyarak davacının talebinde haklı olduğunun belirtildiği, daha sonra davacı vekilince 21.099,99 Euro üzerinden davanın ıslah edildiği görülmüş olup, ayrıca Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 28/02/2017 tarihli 2016/7313 esas, 2017/1555 karar sayılı onama ilamında; “Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan 24/11/2010 tarihli sözleşme uyarınca müvekkilinin Tasfiye Halinde … A.Ş: nezdindeki 21.522,00 USD alacağını davalıya temlik ettiğini, ancak müvekkiline ödenmesi gereken bedelin ödenmediğini bunun üzerine icra takibine geçildiğini itiraz üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, davalının itirazının iptaline, takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre davalının takibe konu temlik sözleşmesine dayalı borcunu ödediğini ispat edemediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, fazla yatırılan peşin harcın istek halinde iadesine” şeklindeki onama ilamı ışığı altında yapılan değerlendirmeler çerçevesinde … ” gerekçesi ile, 1-Davanın KISMEN KABULÜNE KISMEN REDDİNE 15.600 EURO’nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak Çaycuma Sulh Hukuk Mahkemesi’ nin 2015/724 E – 2015/766 Karar sayılı veraset ilamındaki hisselerine göre davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile, İlk derece mahkemesinin verdiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın yetkili mahkemede açılmadığını, (6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘‘Genel yetkili mahkeme’’ başlıklı 6/1 bendi) İddialara konu sözleşmenin alacağın temliki değil borcun nakli sözleşmesi olduğunu, nitekim ek bilirkişi raporunda müteveffa … ile müvekkili arasındaki sözleşmenin alacaklının değişmemesi, buna karşın borçlunun değişmesi sebebi ile borcun nakli sözleşmesi olduğunu itirazları doğrultusunda tespit edildiğini, yerel mahkemenin işbu hususu dikkate almaksızın davanın kısmen kabulüne karar vermiş olmasının hatalı olduğunu, söz konusu kararın bu yönü ile kaldırılması gerektiğini, 3.Borcun nakli sözleşmelerinde, borcu devralan şirketin devreden şirketin sahip olduğu itiraz ve defileri ileri sürme hakkı olduğunu, (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 195-205 m.) Kanunun 199. maddesinde borcu devralanın hakları sıralanmış olup, ‘‘Üstlenilen borca ilişkin savunmaları ileri sürme hakkı, yeni borçluya geçer.’’ denildiğini, bu madde ile borcun nakli sözleşmelerinde ‘borcu nakil alan’ ‘borcu devredenin’ haiz olduğu tüm hak ve defileri ileri sürme hakkına sahip olduğunu, (19. HD. 20.01.2003 gün 2002/8347 E. 2003/11732 K. 12.12.2004 gün 2004/6209 E. 12465 K. ),( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 16.06.2014 tarihli 2014/5732 E. ve 2014/11490 K.) … A.Ş. halen tasfiye halinde olup tasfiye sonuçlanıp kar ve zarar durumu belirginleşmeden davacının alacak talep etmesinin mümkün olmadığını, Bu nedenle henüz tasfiye sırasında kendisine sıra gelmemiş olan davacının borcu iyi niyetli devralan müvekkil firmadan henüz alacağının ödeme sırası gelmemesi sebebi ile alacak talep etmesi hukuken mümkün olmadığını, Bu hususların ek bilirkişi raporunda ‘Bilindiği üzere, tasfiye ortaklık malvarlığının paraya çevrilmesi, alacakların tahsil edilip borçların ödenmesi, geriye bir miktarın kalması halinde bu tutarın tasfiye bakiyesi dağıtımı hükümlerine göre dağıtılması ve nihayet ortaklığın sicilden terkini işlemini ifade eder. (TTK m.536-548) denmek suretiyle kabul edildiğini, Yerel Mahkemenin kararına dayanak aldığı bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporunda ‘Somut olayda borcun nakli işleminin gerçekleşmiş olması karşısında davalı … A.Ş.’nin borcu ödemekle yükümlü olduğu açık olup, (BK m.195) borcu üstlenen davalı yanın …nun tasfiyesinin sonuçlandırılmasının sonuca etkili olmayacağı kanaatine varılmıştır.’ denildiğini, ancak söz konusu ihtilaf borçlu olup olmama ile ilgili olmadığını, müvekkilinin alacağın temliki değil borcun üstlenilmesi sözleşmesi yaptığı itirazlar sonucu ek bilirkişi raporunda tespit edildiğini, buna karşılık … A.Ş. tasfiye halinde olup tasfiyesi sonuçlanıp kar ve zarar durumu belirginleşmeden davacıların alacak talep etmesinin mümkün olmadığını, tasfiye sürecinde müvekkilinin muaccel bir borcu bulunmadığını, söz konusu itirazın ek bilirkişi raporunda da TTK m.536-548 hükümlerinde atıfta bulunarak ve sözleşmenin borcun nakli sözleşmesi olduğu tespit edilerek kabul edildiğini, Yerel Mahkeme tarafından bilirkişi raporlarına karşı yapılan haklı ve hukuka uygun itirazların değerlendirilmediğini, Hal böyle olunca, … A.Ş.’ nin tasfiye sürecinin tamamlanmaması karşısında, ortada muaccel hale gelen bir borç bulunmaması nedeni ile açılan davanın tümden reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup, söz konusu kararın bu yönü ile kaldırılması gerektiğini, aksi bir karar başkası adına borcu iyi niyetli ve alacaklılara karşı kolaylık sunma amacı ile hareket eden kişileri zor duruma sokacağını ve bu yönde bir irade oluşmasına engel olacağını, Tüm bunlara ek olarak her ne kadar ortada muaccel hale gelen bir borç olmasada mahkemenin aksi kanaatte olması halinde; 04.09.2018 tarihli ve 30525 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Türk Parası kıymetini koruma hakkında 32 sayılı kararda değişiklik yapılmasına dair karar” uyarınca davaya konu miktarın dava tarihindeki Euro kuru dikkate alınarak TL üzerinden hüküm kurulması gerekeceğini, İleri sürerek ile ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi sonucunda kaldırılmasına, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava; davacıların murisi ile davalı arasında düzenlenen, borcun üstlenilmesi/nakli sözleşmesinden kaynaklanan alacağa ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine 15.600 EURO’nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak Çaycuma Sulh Hukuk Mahkemesi’ nin 2015/724 E – 2015/766 Karar sayılı veraset ilamındaki hisselerine göre davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş ve karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacıların murisi … ile davalı şirket arasında arasında 26/11/2010 tarihinde ”ALACAĞIN TEMLİKİ,SULH,İBRA VE FERAGAT” başlıklı sözleşme imzalandığı görülmüştür. 6102 Sayılı TTK.’ nun 3.maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiillerin ticari işlerden olduğu belirtilmiş, aynı kanunun 4.maddesinde ise ticari dava ve işler sayılmıştır. Somut olayda, davacı tarafın temlik sözleşmesine konu yaptığı alacağın borçlusu durumundaki tasfiye halindeki … A.Ş. bu davada taraf olmadığı gibi uyuşmazlık konusu alacak da doğrudan doğruya davalının ticari işletmesiyle ilgili değildir. Davacıların murisi ve mirasçı olan davacılar tacir olmadığı gibi eldeki davada Ticaret Kanunununda düzenlenen mutlak ticari davalardan değildir. Uyuşmazlık temlik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup uyuşmazlığın çözümünde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183.vd. maddeleri uygulanacağından uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.(Yargıtay11.HD.nin 04.04.2016 tarih ve 2015 /14950 Esas – 2016/3539 Karar sayılı; 13.H.D.nin 22.02.2017 tarih ve 2015/15096- 2017/2181 kar.sayılı ilamı ve HGK nun 2017/11-2630 esas ,2019/328 karar sayılı ve 21/03/2019 tarihli emsal ilamı aynı yöndedir.) Konuya ilişkin olmak üzere Yargıtay Hukuk Daireleri arasında çelişkili kararlar mevcut ise de Dairemizce de benimsenen yukarıda açıklanan hukuki görüş ve bu görüşü destekleyen HGK kararı gözetildiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 maddesine göre görev, dava şartı olup İlk Derece Mahkemesi’nce, davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle dava şartı noksanlığına dayalı olarak davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 ve 115. maddelerine göre usulden reddine ilişkin karar verilmesi gerekirken yukarıdaki şekilde karar verilmesi yerinde olmayıp görev kamu düzenine ilişkin olduğundan yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. Sonuç olarak; davalının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’ nın 355 ve 353/1-a3 maddeleri gereğince kaldırılarak, kayıtların kapatılarak dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri’ ne gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 1-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 27/06/2018 tarih ve 2015/1090 Esas – 2018/743 Karar sayılı kararının HMK 355 ve 353/1-a3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Kayıtların kapatılarak dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri’ ne gönderilmek üzere kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Harçlar Kanunu gereğince istinaf yönünden davalı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 1.176,54 TL istinaf karar harcının talep halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 30/04/2020 tarihinde HMK’ nın 355 ve 353/1-a3 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.