Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1786 E. 2020/578 K. 04.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1786 Esas
KARAR NO: 2020/578 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2018/23 Esas – 2018/326 Karar
TARİH: 22/03/2018
DAVA: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 04/06/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Mahkemenin yukarıda birleşen dava olarak gösterilen 2016/845 sayılı dava dosyası, esas dava olarak gösterilen 2015/959 esas sayılı dava ile birleştirilmiş, ardından her iki dava mahkememizin 2014/1391 esas sayılı dava dosyası üzerinde birleştirilmiş ancak mahkemece, mahkemenin 2014/1391 esas sayılı davasında birleşen dava dosyaları sehven dikkate alınmaksızın karara bağlandığından birleştirilen 2016/845 ve 2015/959 esas sayılı davalar, 2014/1391 esas sayılı davadan ayrılarak yukarıda gösterildiği şekilde 2018/23 esas sırasına kaydedilmiştir.
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 22/12/1999 tarihli resmi gazetede yayınlanan bakanlar kurulu kararı ile daha sonra ilerleyen süreçte alınan diğer kararlar ile bazı bankaların TMSF ye devredildiğini, daha sonra …bünyesinde birleştirilen …. gibi bankaların yönetim ve denetiminin fon tarafından devralınmasından sonra davalı hakkında off-shore hesapları ile ilgili davalar açıldığını, … tarafından ödenen paraların çekince konmak suretiyle hisse devir sözleşmesi gereğince davalıya ödendiğini, bu ödemelerin 24/02/2012 tarihinde başladığını, konuyla ilgili davalı hakkında icra takibine başlandığını, İstanbul 1 ATM tarafından verilen kararın bozulduğunu, bir başka dava da 1. ATM’deki davanın bekletici mesele yapıldığını, hisse devir sözleşmesinin bugün ki şartlar altında değerlendirilmesi halinde TMSF aleyhine sonuçlar doğurduğunu, sözleşmedeki her türlü borç ibaresinin off-shore hesaplarından doğacak borcu kapsamadığını, yapılan ödemeler ile ilgili başlatılan takibe itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
ASIL DAVAYA CEVAP: taraflar arasındaki sözleşmenin hükümlerinin açık ve net olduğunu, sözleşme taraflarının TMSF ve … olduğunu, bu yönüyle davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, esas yönünden de benzer bir davanın İstanbul 1 ATM de görülüp red ile sonuçlandığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVA(2016/845):Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … bünyesinde devren birleştirilen … gibi bankaların yönetim ve denetiminin fon tarafından devir alınmasından sonra bu bankalarda bulunan hesapların Off Shore bankalarına havale edildiği iddiasıyla … A.Ş aleyhine davalar açıldığını, açılan davalarda hesaplardaki paraların banka dışına gönderilmediği, havale görünümü altında mevduat toplandığı gerekçesiyle açılan davaların kabul edildiğini, bu davalarda verilen kararlarla ilgili olarak TMSF tarafından …’a çekince konularak ihtirazi kayıtla ödemeler yapıldığını, bu şekilde yapılan bir kısım ödemeler yönünden İst. 1 ATM ‘de 2013/205 esas sayılı dava açıldığını, mahkemece verilen red kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu, dosyanın henüz karar düzeltme aşamasında olduğunu, farklı ödemelerden kaynaklanan icra takibi ile ilgili olarak açılan bir başka davanın ise İst. 2 ATM’nin 2014/1391 ve 2015/959 esas sayılı davalar açıldığını, bu şekilde yapılan ödemelerden hisse devir sözleşmesine dayanılarak TMSF den talepte bulunulamayacağını, sözleşme hükümlerinin dava konusu ödemeleri içermediğini ileri sürerek İst. …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas sayılı takibine yapılan itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; TMSF ile … arasında 09/08/2001 tarihinde hisse devir sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin konusunu bankanın hisselerinin oluşturduğunu, sözleşmede tarafların hak ve yükümlülüklerinin açık şekilde belirlendiğini, davalı bankanın sözleşmenin tarafı olmadığını bu nedenle müvekkili hakkında dava açılamayacağını, esas yönünden aynı sebebe dayanan emsal bir davada red kararı verildiğini, her ne kadar bu karar usul yönünden bozulmuş ise de gerekçelerinin doğru olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini ayrıca davacının kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk Derece Mahkemesi 22/03/2018 tarih ve 2018/23 Esas -2018/326 Karar sayılı kararında;”….Gerek asıl dava gerekse birleşen davalardaki iddia ve savunmaların kapsamına, yukarıda ayrıntılı şekilde ortaya konan elkoyma ve devir sürecine, sözleşme hükümlerine ve fiili uygulamalara göre; Bankalar Kanunu gereğince %100 hissesi TMSF’ye devredilen …. A.Ş.’nin, 133.400.000.000 adet hissesinin tamamının TMSF tarafından …’a satışı ve devredilmesi hususunda 09.08.2001 tarihinde imza edilen Hisse Devir Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde … hisselerinin tamamının 9 Ağustos 2001 tarihinde …’a devredildiği, devir öncesi bağımsız denetim firması tarafından kesinleşmiş devir bilançosuna ilişkin düzenlenen 11.01.2002 tarihli raporun hem TMSF’ye hem de … grubuna sunulduğu ve herhangi bir itirazda bulunulmadığı, düzenlenen raporda TMSF ile … arasında imzalanan sözleşmeye göre, bütün hukuki dava ve işlemlere ait risklerin TMSF tarafından üstlenildiği bilgisinin yer aldığı, sözleşmesinin 4.7 maddesinde, Banka’nın mevduatının üzerinde herhangi bir takyidatın bulunmadığı, Banka’nın asli borçlu, kefil, garantör ya da benzeri ad altında herhangi bir gerçek veya tüzel kişiye tahakkuk etmiş ve ödenmemiş başka borcu veya yükümlülüğünün bulunmadığı, 4.15 inci maddesinde yasal defterlere kaydedilmemiş herhangi bir borcunun, alacağının, taahhüt ve yükümlülüğünün bulunduğuna dair herhangi bir tespitin bulunmadığı, sözleşmenin “V-Taahhütler” başlıklı 6. maddesinde yer alan 18 husus ile ilgili olarak TMSF tarafından münferiden veya müteselsilen … Grubuna Taahhütte bulunulmuş olduğu, buna göre … A.Ş ve bünyesine dahil edilen diğer bankaların devir tarihinden önceki dönemine ilişkin olmak üzere, önceki ortakları tarafından açılmış ve açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların müşterileri tarafından açılmış açılabilecek davalar, Banka ve Banka’ya devredilen diğer bankaların yöneticilerinin mevzuata aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle Banka’nın üçüncü kişilere karşı sorumlu olabileceği hallerden ve …’ın ve Banka’nın maruz kalabileceği her türlü davaları kapsadığı, sözleşme kapsamında … A.Ş. hisselerinin … Grubuna devri sürecinde bilanço büyüklüğünün tamamını devredilmemiş olduğu, taraflar arasında uzlaşıldığı şekilde yeniden oluşturulan bilanço yapısının devri yoluna gidilmiş olduğu, off-shore mevduat yükümlülüğünün devir bilançosu içinde yer almadığı, Birleşik … A.Ş.nin hisse satışında esas alınan 10.08.2001 tarihli kesinleşmiş bilanço toplamının 2.013.412 YTL olduğu, bu bilançoda 133.4 milyar TL olan ve bu miktardan zararların mahsubundan sonra sermayenin sıfır olarak kabul edilmiş olduğu, mülkiyeti TMSF’ye ait 133,4 milyar nominal … A.Ş. hissesinin …’a satılmış olduğu, varlık satışının sözkonusu olmadığı, off shore mevduat hesabı sahiplerinin taleplerinin -bir kısmı mahkemelere sunulan dilekçelerle açıkça- TMSF tarafından üstlenilmiş olduğu, davacı TMSF tarafından alınan kararlar, mahkemelere sunulan yazılar ve 2012 yılından off shore hesaplarla ilgili olarak kaybedilen davalar kapsamında itirazi kayıtta bulunmaksızın …. A.Ş.ye davacı yanın ödemeler yapmış olduğu dikkate alındığında yapılan bu ödemelerin 09.08.2001 tarihli sözleşmenin “Taahhütler” kısmının 6.13 maddesine göre TMSF tarafından yerine getirilmiş olduğu, davacının yaptığı bu ödemelerin “banka hakim ortaklarının off shore hesaplara ilişkin nitelikli dolandırıcılık suçundan kaynaklanan eylemlerinden dolayı bankalara ve mudilere verdikleri zararlara ilişkin” olduğu, bu zararlar için 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 17.maddesine göre (5411 md 110) davacı Fon tarafından banka hakim ortaklarına rücu edilerek tahsilatta bulunulmuş olduğu, böylece sözleşmede yer alan hususun fiili olarak da davacı tarafça kabul edilmiş olduğu, TMSF’nin külli halefiyeti söz konusu olduğundan devir öncesi gerçekleşen off-shore uygulamalarından kaynaklanan yükümlülüklerden sorumluluğunun devam ettiği, devir bilançosunda yer almayan borç ve yükümlülüklerden dolayı hisseleri devralan …. ve davalı …. A.Ş.nin sorumlu olmayacağı, yukarıda alıntı yapılan emsal niteliğindeki Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 2014/10149-2015/7641 sayılı Bozma Kararında sözü edilen “dava konusu alacakların devredilen veya devredilmediği iddia edilen aktiflerle ilgili olup olmadığı” hususu ile ilgili olarak, bilirkişi raporunda da ifade edildiği üzere; TMSF tarafından yazılan 09.02.2012 tarihli yazıda da açıkça kabul edildiği gibi “off-shore hesapların …’a devredilen 10.08.2001 tarihli … bilançosunda yer almasının mümkün olmadığı, davalara konu hesaplarla ilgili olarak off-shore mudilerinden toplanan paraların kaydedildiği (308 ve 309 no’lu) hesaplarla ilgili olarak …’a bir varlık devrinin yapılmadığı”, off shore mevduat hesaplarının devir öncesinde … A.Ş.nin bilançosunda pasif tarafta yer aldığı, sözkonusu hesapların … Grubuna devredilen bilanço kalemleri arasında yer almadığı, … Grubuna devredilmeyen bilanço kalemleri arasında yer aldığı, böylelikle TMSF bünyesinde kaldığı, yukarıda alıntı yapılan çok sayıdaki iç yazışmayla durumun davacı tarafça kabul edildiği ve gereğinin de yapıldığı, TMSF tarafından off-shore mevduat hesapları ile ilgili olarak mudiler tarafından açılmış/açılacak davaların riskleri ile ilgili olarak Bankaların hakim ortakları ile protokoller imzalandığı ve rücuan kısmi tahsilatlar yapıldığı hususları dikkate alındığında asıl ve birleşen davaların reddine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. …”gerekçesi ile, ”1-Asıl davanın reddine,2-Birleşen mahkememizin 2016/845 esas sayılı davasının reddine,” karar verilmiş ve karara karşı davacı ve birleşen dosya davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı ve birleşen dosya davacı vekili istinaf dilekçesi ile;İlk derece mahkemesinin verdiği kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu,Yerel mahkeme kararının somut bir gerekçeye dayanmadığını, (Anayasa 141. Madde hükmünün sübut bulduğu 6100 sayılı HMK m.27 ) Davanın konusunun yerel mahkemece “teknik” anlamda yeterince irdelenmediğinin,Hisse devir sözleşmesine esas olan varlık devrinin içeriğini ancak bilançolarla anlamanın mümkün olacağını, bilançoların kapsadığı alanının aynı zamanda tarafların borç ve yükümlülüklerinin de sınırını belirlediğini, TMSF ile … arasında imzalanan hisse devir sözleşmesinin ve eklenin ayrıntılı olarak irdelenmesi gerektiğini, sözleşmenin sadece 6/13. maddesinden ibaret olmadığını, ayrıca 6/13. maddesi lafzının dayanak yapılmasının Borçlar Kanunu’nun genel prensiplerine uygun düşmediğini, Sayın Mahkemenin;- Hisse devrinin hangi hukuki alanda kaldığını,- Bilanço’nun bilanço kalemlerinin nelerden teşekkül ettiğini,- Kesinleşmiş bilanço ile kesinleşmemiş Bilanço’nun nelerden ibaret olduğunu, – Off- Shore alacaklarının ise hangi bilanço kapsamında kaldığına dair bir gerekçe ve kararında yer vermediğini, durum böyleyken gerekçesiz olarak davanın reddedilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, TMSF’nin hiçbir şekilde Off Shore ödemelerinden sorumlu olmadığını, gerek mülga 4389 sayılı Bankalar Kanununda gerekse yürürlükteki 5411 sayılı Bankacılık Kanunund yasa koyucu iradenin hiç bir zaman Off-Shore hesaplarını sigorta kapsamında düzenlemediğini, Kanuni düzenlemeler ile TMSF’nin yükümlülüğünde olmadığı açık olan bu hususun, Hisse Devir Sözleşmesi ile kabul edilmiş olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, Kanunen Fonun sorumluluğunda olmayan tutarların genel bir sözleşme maddesi içinde olduğunun kabul edilmesinin düşünülemeyeceğini bu durumun sözleşmeyi imzalayanların yetki ve sorumluluğu açısından yani idare hukuku çerçevesinde ele alınması ve bu yönde açık bir irade (sözleşmede açıkça off shore hesapların kabulü) olmadığı bunu doğal sonucu olarak idarenin bu genel madde ile neredeyse milyar liralık borç altına sokulduğunun düşülmesinin doğru olamayacağını bu nedenle hiçbir fon yöneticisi Hisse Devir Sözleşmesinde Fonun hiçbir şekilde ödemeyeceği kanunen ödemekle yükümlü olmayacağı bir hükmün altına imza atamayacağını, TMSF’nin yargısal muafiyetlerden yararlanmak amacıyla davaları takip etmesi, borçların üstlenildiği şeklinde değerlendirilemeyeceğini, ayrıca bu üstlenmenin de ikrar anlamına gelmediğini, Kendi serbest iradesiyle talimat veren off shore müşterileri, İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararında dolandırılan/yanıltan olarak belirtilen kişiler olmadığını, Off Shore müşterilerinin yurt dışında bulunan off-shore bankasında adına hesap açılması, düzenli olarak para gönderilmesi, günlük/haftalık/aylık yüksek gelirlerinin hesaplanması ve bu gelirden hiç bir surette vergi alınmaması noktasında iradelerinin düzenli olarak hataya düşürülmesinin akla mantığa ve hukuka açıkça aykırılık arz ettiğini, bu durumda yüksek faiz geliri elde edildiği zaman iradenin sağlam, banka battığı zaman iradenin sakat demenin hukuken kabul edilemeyeceğini, Off-Shore bankasına parasının düzenli olarak gönderilmesini talep eden ve bu hususta talimat veren off shore müşterisinin vergisiz yüksek faiz geliri elde ettiğinde mevcut olan sağlam iradesinin banka battıktan sonra bir anda nasıl sakat iradeye dönüştüğü açık somut hiç bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tespit edilemediğini, 09/08/2001 tarihli hisse devir sözleşmesinin lafzi yorumu tek başına sözleşmenin yorumlanmasında esas alınamayacağını, TMSF ve … A.Ş (…) arasında yapılan hisse devir sözleşmesinde yer alan doğacak her türlü borçtan TMSF’nin sorumlu olacağına ilişkin hükümlerin, Off Shore hesaplardan doğacak borçları da kapsadığı şeklinde yorumlanmasının mümkün olmayacağını, … ile …. arasında yapılan ve davaya konu 09/08/2001 tarihli Hisse Devir Sözleşmesiyle ilişkili olan 18/06/2007 tarihli olduğunu söylenen Hisse Devir Sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmediğini ve bilirkişi incelemesinde göz ardı edildiğini, eksik inceleme sonucu karar verildiğini, Mahkeme kararının asıl dava yönünden hatalı bilirkişi raporunda dayandığını,5411 sayılı bankacılık kanunu gereğince bilirkişilerin resmi kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar arasında seçilmesi gerektiğini, (5411 Sayılı Bankacılık Kanunu 142/3 maddesi)(Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 2014/27453 E., 2014/28674 K. Sayılı ve 22/10/2014 tarihli kararı)Mahkeme kararının birleşen dava yönünden bilirkişi incelemesi yapılmaksızın tesis edildiğini, oysa ki emsal olarak gösterilen dosya ile birleştirilen dosyanın dayanağı olan icra dosyalarının her ne kadar tarafları ayni olsa bile içeriği ve tutarının farklı olacağını bu durumda verilen hükmün sıhhatini tümüyle etkilemiş olduğundan kararın kaldırılması gerektiğini, İleri sürerek İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/03/2018 tarihli ve 2018/23 E. – 2018/326 K. sayılı dosyasında verilen asıl ve birleşen 2016/845 E. Sayılı dosyasında verilen davanın reddine dair kararın öncelikle Tehir-i İcra kararı verilerek kararın kaldırılmasına, davanın kabulü ile davalının icra dosyalarına vaki haksız itirazlarının reddi ile İcra İnkar Tazminatına karar verilmesini duruşma yapılmasını yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : İstanbul 2 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/23 Esas -2018/326 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Asıl ve birleşen dava,TMSF tarafından …. çekince konularak ihtirazi kayıtla yapıldığı iddia edilen ödemelerin tahsili talebiyle yapılan icra takiplerine itiraz üzerine açılan itirazın iptali davalarıdır.Mahkemece, Asıl davanın reddine, Birleşen mahkemelerinin 2016/845 esas sayılı davasının reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı ve birleşen dosya davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Davacı ve birleşen dosya davacı vekilinin istinafı usul ve esasa yöneliktir.Davacı vekilinin 5411 sayılı bankacılık Kanunu’nun 142/3 maddesine uygun olarak bilirkişilerin resmi kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar arasında seçilmediğine yönelik istinaf sebebi incelendiğinde;5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 142/3 maddesinde:“Bu Kanun hükümleri ile Fona verilen yetki ve görevler gereğince açılmış ve açılacak her türlü davalara adlî tatilde de bakılır, bu davalarda bilirkişiler resmî kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar arasından seçilir, duruşmalara otuz günden fazla ara verilmez,” hükmünün düzenlendiği,Görüldüğü gibi kanun, bankacılık kanununun TMSF’na verdiği yetki ve görevler gereğince açılacak davalarda bilirkişilerin resmi kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar arasından seçilmesini emretmektedir.Eldeki dava böyle bir dava olmayıp tamamen borçlar hukukuna göre serbestçe imzalanmış bir sözleşmenin uygulanmasından kaynaklanan bir dava olduğundan, mahkeme bilirkişilerin seçiminde böyle bir sınırlamaya tabi değildir. Buna rağmen seçilen bilirkişilerin ikisi üniversitelerden ve birisi de emekli bankalar yeminli başmurakıpları arasından seçilmiştir. Öte yandan taraflar arasındaki çekişme iddia ve savunmanın dayandığı vakıaların farklı olmasından değil, mevcut ve uygulanan bir sözleşmenin hukuki yorumundan kaynaklanmakta olup mahkemece karar verilirken alınan bilirkişi raporuna dayanılmamış ve sadece hukuki değerlendirmeye dayanılmıştır. Bu itibarla bilirkişi seçiminde bir hata olsa bile bu bilirkişilerce verilen rapor hükme esas alınmadığından, bu hatanın sonuca bir etkisi olmayacaktır. Bu itibarla davacı vekilinin usule ilişkin bu istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı vekilinin … ile … arasında yapılan ve davaya konu 09/08/2001 tarihli Hisse Devir Sözleşmesiyle ilişkili olan 18/06/2007 tarihli olduğu söylenen Hisse Devir Sözleşmesinin dosyaya ibraz edilmediği ve bilirkişi incelemesinde göz ardı edildiği ve eksik inceleme sonucu karar verildiğine yönelik istinaf sebebi incelendiğinde, Davacı vekili bu istinafında, davacı tarafından tamamı davacıya ait … A.Ş. hisselerinin 09.08.2001 tarihinde dava dışı …’a satıldığını, daha sonra … A.Ş.’nin …. A.Ş.’ne iltihak ederek onunla birleştiğini ve en sonunda dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim …. isimli şirkete 18.06.2007 tarihinde satıldığını açıklayarak, bu son satışa ilişkin satış sözleşmesinin mahkemece dosyaya kazandırılmasını talep ettiklerini, ancak mahkemece bu talep karşılanmadan ve dava yeteri kadar aydınlatılmadan eksik tahkikatla karar verildiğini belirtmektedir. Davacı TMSF, davalı … A.Ş’nin asıl dava ve birleşen davada husumet itirazı ileri sürülen cevaplarına karşı verdiği cevaba cevap dilekçelerinde, davalı … AŞ’nin husumete ilişkin itirazlarının yersiz olduğunu belirtmiştir.Mahkemece,16/11/2017 tarihli duruşmanın ara kararı ile,Davanın bulunduğu aşama taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği dikkate alınarak bu celse duruşma tutanağına geçirilmiş olan 18/06/2007 tarihli sözleşmenin delil olarak dosyaya getirtilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.Asıl Dava ve birleşen dava dilekçesinde ve davacının mahkemeye ibraz ettiği delil listesinde 18/06/2007 tarihli sözleşmenin delil olarak gösterilmediği, ayrıca davacı vekili bu talebini mahkemeye iletirken, davasını dayandırdığı hangi vakıayı ispatlamak için bu delile dayandığını bildirmemiştir. Hukuk Muhakemesi kurallarına göre deliller ancak ve sadece tarafların dayandığı vakıaların ispatı amacıyla toplanabilir. Bu itibarla, mahkemece davacının iddiasını dayandırdığı hangi vakıayı ispat için gerekli olduğunu bildirmediği bu delilin toplanmamış olması bir eksiklik değil, aksine muhakeme hukukunun doğru uygulanmasıdır. Bu itibarla davacı vekilinin usule ilişkin bu temyiz itirazı da yerinde görülmemiştir. Asıl ve birleşen dosya Davacı vekilinin, mahkeme kararının somut bir gerekçeye dayanmadığını, dava konusunun teknik anlamda yeterince incelenmeyip, birleşen dosyada bilirkişi incelemesi yapılmaksızın ve rapor alınmaksızın hüküm kurulduğuna yönelik istinaf sebepleri incelendiğinde, Mahkemece TMSF ile … arasında 09.08.2001 tarihli sözleşme hükümleri, TMSF’nin Off Shore davaları ile ilgili aldığı kararlar ve fiili uyugulamaları değerlendirilerek ve tarafları aynı olup benzer uyuşmazlık yönünden asıl dava 2018/23Esas (Eski Esas 2015/959) sayılı dava dosyasında alınan bilirkişi kurulu raporu ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/10149 esas ve 2015/7641 karar sayılı ve 25.05.2015 tarihli taraflar arasındaki benzer uyuşmazlıkta verdiği bozma karar içeriğine dayanarak sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan taraflar arasındaki çekişme iddia ve savunmanın dayandığı vakıaların farklı olmasından değil, mevcut ve uygulanan bir sözleşmenin hukuki yorumundan kaynaklanmakta olup, mahkemece karar verilirken hukuki değerlendirme yapılarak sonuca gidilmiştir. HMK’nın 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesi de gözetildiğinde davacı vekilinin, usule ilişkin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Asıl ve birleşen dosya Davacı vekilinin, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelendiğinde, Bunun için öncelikle taraflar arasındaki çekişmesiz ve çekişmeli hususların kısaca hatırlatılmasında fayda bulunmaktadır.Tarafları aynı olan benzer uyuşmazlıkta Yargıtay 19. HD 2018/2249 E- 2019/4543 K sayılı, 30.09.2019 tarihli kararında da ayrıntılı şekilde irdelendiği üzere;… A.Ş.’nin 22.12.1999 tarihinde TMSF bünyesine alındığı ve TMSF bünyesinde bulunan …. A.Ş., … A.Ş., …. Bankası A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin 19.02.2001 tarihinde …. A.Ş. ile devren birleştirildiği, sonra tamamı TMSF’na ait … A.Ş. hisselerinin 09.08.2001 tarihli hisse devir sözleşmesi ile …’a satıldığı, daha sonra … A.Ş.’nin … A.Ş.’ne iltihak ederek onunla birleştiği ve en sonunda dava dışı … tarafından kendisine ait … A.Ş. hisselerinin Hollanda’da mukim … isimli şirkete 18.06.2007 tarihinde satıldığı ve bunu takiben … A.Ş.’nın ticaret ünvanının 07.07.2008 tarihinde …A.Ş. olarak değiştirildiği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.Taraflar arasında yine davacı TMSF ile dava dışı … arasında …. A.Ş. hisselerinin devri konusunda imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmenin varlığı hususunda da bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki çekişme, Off Shore hesapları sahipleri tarafından … A.Ş. aleyhine açılan davaların banka aleyhine sonuçlanması üzerine banka tarafından hesap sahiplerine ödenen paraların, davacı TMSF ve dava dışı … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmede yer alan üçüncü kişi lehine şart gereğince, TMSF tarafından ihtirazi kayıtla … A.Ş.’ne ödenmesinden sonra, bu paraların TMSF tarafından … A.Ş.’den geri alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır. Bu ödemelerin davacı TMSF tarafından davalı …A.Ş.’ne yapılmış olması nedeniyle davalının pasif dava ehliyeti bulunduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır.Taraflar arasındaki çekişmenin esasının çözümlenmesi için aşağıdaki hususların incelenmesi gerekmektedir:Davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli bu hisse devir sözleşmesinde, sözleşmenin konusu şöyle açıklanmıştır:“II. SÖZLEŞME’NİN KONUSU MADDE 2 İş bu Sözleşmenin konusu, Bankalar Kanunu gereğince % 100 hissesi TMSF’na intikal eden …bank A.Ş.’nin, sermayesini teşkil eden ve her biri 1000.-TL nominal değerli toplam 133.400.000.000 (yüzotuzüçmilyardörtyüzmilyon) adet hissesinin TMSF tarafından …’a satışı ve devredilmesidir.”Bu sözleşmenin taahhütler kısmının ilgili bölümü de şöyledir: “V- TAAHHÜTLER MADDE 6 TMSF ve BANKA, münferiden veya müteselsilen …’a aşağıda yer alan hususları taahhüt ederler.6.13 Dava, Takip, Soruşturma ve Benzeri İhtilaflar. Banka’nın Devir Tarihinden önceki döneme ait olmak kaydı ile:i. BANKA’nın ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların TMSF’na devrinden önceki ortakları tarafından açılmış ve açılabilecek davalar,ii. BANKA ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların müşterileri tarafından açılmış açılabilecek davalar, iii. BANKA ve BANKA’ya devredilen diğer bankaların yöneticilerinin ilgili eylem ve işlemlerinde mevzuata uymamaları nedeni ile BANKA’nın üçüncü kişilere karşı sorumlu olabileceği hallerden,iv. Vergi, resim ve harçlardan kanuni ödeme süresinde ödenmemiş olanlar ile vergi, resim ve harçların her türlü ceza, faiz ve zamları ile benzerlerinden,v. …’ın ve BANKA’nın maruz kalabileceği her türlü taleplerden, doğacak tüm yükümlülükten ve bunlara ilişkin olarak mahkemelere intikal etmiş bulunan dava, takip ve benzeri işlemlerin sonuçlarından, masraflar da dahil olmak üzere, TMSF sorumludur. BANKA, bu dava, takip ve talepleri TMSF’na beş iş günü içinde bildirecek ve bu tür davaları Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uyarınca TMSF’na ihbar edecektir. BANKA ihbar tarihine kadar dava ve takipleri iyi niyetle yürütecektir.Banka alacakları tarafından Devir Tarihi öncesi döneme ilişkin açılmış bulunan veya açılabilecek olan davalar ve BANKA’nın devrini ilgilendirecek şekilde, devir sonrasında çıkarılabilecek her türlü yasanın makable şamil hükümlerinden doğabilecek sorumluluklar yukarıda belirtilen hükümlere tabi olacaktır. TMSF bu hususlardaki sorumluluğunu peşinen kabul eder.” Görüldüğü gibi bu sözleşme davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış olmakla birlikte, anılan bu sözleşmenin 6.13. maddesiyle bir anonim şirket olarak hisseleri taraflar arasında satışa konu olan ancak kendisinin taraflardan ve satışa konu hisselerinden bağımsız ayrı bir tüzel kişiliği bulunan …. A.Ş. lehine, sözleşmenin hisse senedi satıcısı TMSF tarafından yerine getirilmek üzere bazı haklar tanınmıştır. Sözleşmeler, sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereğince, kural sadece sözleşmenin tarafları hakkında hükümler içerebilirler. Ancak bunun bir istisnası olarak sözleşmelerin, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler lehine hükümler taşıması mümkündür. Buna başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilir.Bu husus, sözleşmenin imzalandığı 09.08.2001 tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 111. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir: “C)BAŞKASI LEHİNE ŞARTI. Umumiyet İtibariyleMadde 111. Kendi namına akit yapan bir kimse, üçüncü şahıs lehine bir borç şart etmiş ise, o borcun ifasını talebetmek hakkını haizdir. Üçüncü şahıs veya o borçta üçüncü şahsa halef olanlar dahi, iki tarafın niyetine veya örf ve âdete tevafuk ettiği takdirde, borcun ifasını şahsan talebedebilirler.Bu takdirde üçüncü şahıs veya onu istihlaf edenler bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya beyan ettiklerinden itibaren alacaklının borçluyu ibraya hakkı kalmaz.” Aynı husus daha sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 129. maddesinde de şu şekilde tekrarlanmıştır: C. Üçüncü kişi yararına sözleşme I. Genel olarak MADDE 129- Kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuşsa, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da, tarafların amacına veya örf ve âdete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra, alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun nitelik ve kapsamını da değiştiremez.” Davacı TMSF ile dava dışı … aralarında imzaladıkları 09.08.2001 tarihli bu sözleşme ile kendi aralarındaki hisse devrinin yanında hisselerin ait olduğu ve ayrı bir tüzel kişiliği bulunan …bank A.Ş. isimli üçüncü kişi lehine başkası lehine şart veya üçüncü kişi yararına sözleşme denilen yolla bazı haklar oluşturmuşlardır. Bu üçüncü kişi, daha sonra ayrı bir tüzel kişi olan … A.Ş.’ne bütün hak ve borçlarıyla birlikte iltihak ederek birleştiğinden, bu sözleşmedeki hakkın halefi de … A.Ş. olmuştur. … A.Ş. daha sonra ticari unvanını değiştirerek … A.Ş. ismini almışsa da ticari unvan değişikliği haklarda ve borçlarda hiçbir değişiklik meydana getirmeyeceğinden, anılan sözleşmedeki üçüncü kişi artık davalı .. A.Ş. olmaktadır.Somut olayda TMSF ile … arasında imzalanan 09.08.2001 tarihli sözleşmedeki üçüncü kişi olan … A.Ş., bu sözleşmede kendisine tanınan bu hakkı kullanmak istemiş ve kullanmıştır. Üçüncü kişinin bu hakkını kullanmasından sonra, davacı TMSF’nin bu sözleşmenin diğer tarafı … ile yeni bir sözleşme yaparak bile sorumluluktan kurtulabilmesi mümkün değildir. Bu hususta 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 111/2 maddesi ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 129. maddesinin son cümlesi çok açıktır.Davacı TMSF davasını 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayandırmaktadır. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi metni şöyledir: “D)AKİTLERİN TEFSİRİ MUVAZAA Madde 18 – Bir aktin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.” Aynı husus daha sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde de şu şekilde tekrarlanmıştır: “D. Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler MADDE 19- Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.” Görüldüğü gibi bu madde metinlerinin ikinci fıkraları, davacı TMSF’nin davasını dayandırdığı iddiasını, sözleşmeyle hak sahibi olan üçüncü kişi olan davalıya karşı ileri sürmesini engellemektedir. Bu kanuni düzenlemeler ve davalı üçüncü kişinin yararlandığı davacı TMSF ile dava dışı … arasında imzalanmış 08.09.2001 tarihli sözleşme içeriğine göre yerel mahkemece verilen kararın isabetli olduğu anlaşılmış ve Asıl ve birleşen dosya Davacı vekilinin, esasa ilişkin istinaf sebepleri bu nedenle yerinde görülmemiştir. Asıl ve birleşen dosya davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebepleri ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında detaylı şekilde tartışılıp değerlendirildiği, mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, mahkemece dosyadaki yazılar, TMSF ile … kurumu arasındaki 09.08.2001 tarihli sözleşme hükümleri, TMSF nin Off Shore davaları ile ilgili aldığı kararlar ve fiili uygulamaları değerlendirilerek ve tarafları aynı olup benzer uyuşmazlık yönünden asıl dava dosyasında alınan bilirkişi kurulu raporu ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/10149 esas ve 2015/7641 karar sayılı ve 25.05.2015 tarihli taraflar arasındaki benzer uyuşmazlıkta verdiği bozma kararı içeriğine dayanarak hüküm verilmiş olmasına, tarafları aynı olan benzer uyuşmazlıkta Yargıtay 19. HD 2018/2249 E 2019/4543 K 30.09.2019 Tarihli kararı ışığında delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl ve birleşen dosya davacı vekilinin yerinde olmayan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen dosya davacısının asıl ve birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf kanun yoluna başvuran asıl ve birleşen davada davacı kurum harçtan muaf olduğundan; istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf karar harcının tahsiline yer olmadığına, 3- İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 4-Karar kesinleştiğinde ve talep halinde artan gider avansı varsa yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’ nın 361/1. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere olmak üzere 04/06/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.