Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1743 E. 2020/373 K. 13.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1743 Esas
KARAR NO : 2020/373 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEM : İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/09/2017
DOSYA NUMARASI : 2015/418 Esas – 2017/632 Karar
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ : 13/03/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …, davacı şirkette 09.04.2012’den beri olan iş akdinin istifa ile son bulduğu 31.01.2013 tarihine kadar, davacı şirkete ait www….com internet sitesinde, ürün uzmanı olarak çalışmakta iken, istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını,o tarih itibariyle 1,818,41 TL./brüt ücret ile çalışmış olduğunu, Davacı, davalının şirket ile arasındaki iş sözleşmesinin “PERSONELİN SORUMLULUKLARI başlıklı “9-e” maddesine aykırı olarak, davacı ile aynı alanda iştigal eden, aynı nev’inden mal ve hizmet satışı yapan ve davacının hali hazırda piyasadaki en güçlü rakiplerinden biri olan dava dışı … Tic. A.Ş’ne ait www….com alan adlı internet sitesinde, kategori sorumlusu olarak çalışmaya başladığı ve hali hazırda calısmakta olduğunun haricen tepsit edildiğini beyanda bulunduğunu, aynı işi yapan kişilerin unvanları, şirketten şirkete değişebilmekte, ancak yapılan işin vasıf ve mahiyeti birebir aynı olabilmekte olduğunu, örneğin bir şirketin hukuk yapılanmasının başındaki kişi o şirkette Baş Hukuk Müşaviri olarak adlandırılmakta iken, bir başka şirketin hukuk yapılanmasının başındaki isim Hukuk İşleri Grup Başkanı olarak adlandırılabilmekte olduğunu, esasen davalının durumu da aynen böyle olduğunu, davalı, dava dışı şirkette de aynı görev tanımı altında ve fakat farklı bir unvan ile (katagori sorumlusu) çalışmaya başlamış olduğunu, davacıdan görevi gereği edindiği müşteri bilgisi, piyasa bilgisi, fiyatlandırma politikası gibi ticari sır mahiyetindeki bilgileri rakip şirkete iş sözleşmesinin 9-e maddesine aykırı olarak adeta aktardığını, Davalının davacı nezdinde çalıştığı dönemde akdedilen is sözleşmesinin “PERSONELİN SORUMLULUKLARI” başlıklı “9-e” maddesi su şekildedir; “Personel, İş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne ne suretle olursa olsun çalışmamayı, bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı aksi takdirde son aylık brüt ücretinin on Katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder” Müstakar Yargıtay içtihatlarına göre geçerliliği kabul gören iş sözleşmesi hükmü karşısında, davacının haklılığını açıkça ortaya koyduğunu, iddialarının tevsik ve teyit eder mahiyette olmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulucun 21.09,2011 tarih ve 2011/9-508 E. -2011/545 K. sayılı karan da dava dilekçe ekinde Sayın Mahkememizin takdir ve değerlendirmelerine sunduklarını, davalı, iş sözleşmesinin 9-e maddesine aykın surette davacı ile rekabet halindeki şirkette çalışmaya başlamış olup, mezkür sözleşmenin 9-e maddesi uyarınca cezai şartın tahsili talepli işbu davayı ikame etme lüzum ve zarureti hâsıl olduğunu ileri sürerek, fazlaya ait tüm talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla; haklı davalarının KABULÜ ile fazlaya ait talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davaya konu hizmet akdinin rekabet yasağıyla ilgili hükmü, davalı çalışma hakkı ve özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlayacak ve iktisadî geleceğini tehlikeye düşürecek nitelikte olup, hukuken geçerliliği bulunmadığını, rekabet yasağı kapsamında, gerek çalışma yasağı getirilen bölgenin; gerekse de faaliyet alanının çok geniş ve hatta sınırsız tutulmuş olması hukukun temel ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini, davacı şirket ile davalı arasında akdedilen iş sözleşmesinin 9. maddesinin e bendinde; ‘Personel merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgelerinde olup, faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı denilmek suretiyle davalının çalışma özgürlüğü kısıtlanmış ve İstatistik uzmanı olan davalının sektöründe çalışma alanı bırakılmadığını, bu düzenleme, davalının bir yıl süresince işsiz kalması ve geçimini dahi sağlaya düşmesi, mesleki özgeçmişinde ve kariyerinde önemli zararlara yol açılması sonucunu doğurabilecek düzeyde bir yasak getirmekte olduğunu, Rekabet yasağı sözleşmesi veya rekabet yasağı ile ilgili bir hükmü içeren iş akdi ile işçinin çalışma hakkı ve özgürlüğü elinden alınamaz, ilgili rekabet yasağı hükmü incelendiğinde, gerek çalışma yasağı getirilen bölgenin geniş tutulduğu; gerekse de faaliyet alanının sınırsız tutulmuş olduğu görülmekte olup, bu husus hukuk ve hakkaniyete aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Bu ilke gerek doktrinde; gerekse yerleşik Yargıtay içtihatlarında kabul görmüş bir ilke olduğunu, rekabet yasağı, kapsamı açısından aşırı sınırlandırıcı ve geniş nitelik taşıyamayacağını, somut olayda iş sözleşmesi ile davalının geniş bir coğrafi bölge kapsamında yapacağı aynı ve benzer nitelikteki her türlü çalışmanın olduğu açık olduğunu, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2011/20759 E, – 2013/19695 K. Ve 26. 06. 2013 tarihli kararına göre; “Rekabet yasağının işverene ait işlerden hangisi ya da hangileriyle sınırlandırıldığı net biçimde belirlenmesinin gerektiğini, özellikle şirketlerin ticaret siciline kayıt sırasında faaliyet alanlarının geniş tutulduğu ülkemizde, işçinin bütün alanlarda çalışmasının sınırlandırılması mümkün olmayacağını, İşçinin işverene ait işyerinde yapmakta olduğu işle doğrudan ilgili ve işverenin asıl faaliyet alanına giren işler bakımından böyle bir sınırlama getirilmelili olduğunu, 0 halde, somut olaydaki iş akdinin 9. Maddesinin e bendindeki “merkezi Marmara, Ege ve îç Anadolu Bölgeleri’nde olup, faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne suretle olursa olsun çalışmamayı taahhüt eder.’ ibaresinin sınırlandırılması ve davalının çalışma hakkının tanınması gerekmekte olduğunu, böylece, davalının sahip olduğu yetkileri, bilgi ve tecrübeleri kullanarak çalışma hayatına devam edebilecek olduğunu, iş akdinde işçinin işverenle aynı faaliyet alanını haiz firmalarda her ne suretle olursa olsun çalışması engellenmiş bulunmakta olduğunu, davalı, iş sözleşmesinde belirtilen rekabet yasağını ihlal eden hiçbir davranış sergilememiş olduğunu, davalının görev tanımı göz önünde bulundurulduğunda, davacının iddialarının maddi gerçeğe aykırı olduğunu ve davalının rekabet yasağına aykırı herhangi bir faaliyetinin bulunmadığı açıkça görüldüğünü, davaya konu iş akdinin, rekabet yasağına dair 9. maddesinin e bendinin hukuka aykın olmadığı bir an için düşünülse dahi; davalının rekabet etme yasağını ihlal etmediğini, davacı şirkete ait ‘ www…..com” adlı web sitesinde ürün uzmanı olarak çalışmış olan davalının şu anda … İç ve Dış Ticaret Ltd. Şti.de kategori sorumlusu olarak çalışmakta olduğunu, dava dilekçesinde yer alan “Ürün Uzmanı”nm görevi; “Sitenin içeriğinden ve ürün sayfalarındaki teknik işlerden sorumlu olması, ürün bilgilerinin tedarikçilerden temin edilmesi ve veri girişlerinin yapılması, müşteri ilişkilileri departmanı ile koordineli çalışarak ürünlerin teknik özellikleri konusunda bilgi verilmesi, ürünlere ait stok kontrollerinin yapılması, ürün fiyatlandırmasına ait bilgi girişinin yapılması” şeklinde belirtildiğini, ancak dava dilekçesinin devamında, ürün uzmanı olan davalının görevi gereği edinmiş olduğu müşteri bilgisi, piyasa bilgisi, fiyatlandırma politikası gibi ticari sır mahiyetindeki bilgileri rakip inskete açık bir şekilde aktardığı iddia edildiğini, davalının görev tanımı ile davacının maddi gerçeğe aykırı iddiaları arasında tutarsızlık bulunduğu açıkça görülmekte olduğunu, müşteri ilişkileriyle birlikte çalıştığı süreçte yalnızca ürünlerin teknik özellikleri konusunda bilgi verilmesi, ürünlere ait stok kontrollerinin yapılması ve ürün fiyatlandırması konularında çalışmaların yapıldığını, bu nedenle müvekkili, iddia edildiği gibi piyasa bilgisi, müşteri bilgisi ya da fiyatlandırma politikası gibi ticari sırları da haiz- olmadığını, çalıştığı müşteri ilişkileri bürosu aracılığıyla dolaylı olarak dahi müşterilerle iletişime geçmediğini, ayrıca belirttiği bu hususun, davacı tarafın sunduğu görev tanımında belirtilen iş kapsamıyla da çelişmediğini, rekabet yasağından kaynaklanan işbu uyuşmazlığın mutlak ticari dava niteliğinde olup görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle usule ilişkin görev itirazında bulunduklarını talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:İlk derece Mahkemesi 26/09/2017 tarih ve 2015/418 Esas – 2017/632 Karar sayılı kararında;”… Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirketin bir iş politikası olarak tüm çalışanlarına haksız rekabete ve cezai şarta ilişkin hüküm içeren sözleşme imzalattığı, işçinin iş akdinin devamı süresince hangi pozisyonda çalışacağı ve şirketle ilgili hangi bilgilere vakıf olacağı önceden kestirilemeyeceğinden bu halin davacı aleyhine değerlendirilemeyeceği ancak, davacı tarafın haksız rekabetin oluştuğunu gösteren delilleri sunmak ve işçinin hangi ticari sırlara vakıf olmak suretiyle rakip firmanın menfaatine yarar sağladığını açıklamak zorunda olduğu, haksız rekabete ilişkin cezai şartın “muhtemel tehlike” varsayımına dayalı olarak peşinen tahakkuk etmeyeceği, davalının işten ayrıldıktan sonra bir takım ticari sırları rakip firmaya taşıdığı ve rakip firmanın da bundan haksız yarar sağladığının açıkça belirlenmesi gerektiği, davalının somut olarak hangi bilgiye ulaştığı ve davacı şirketin hangi ticari yararını engellediğinin ortaya konulamadığı, yani haksız rekabetin varlığının ispatlanamadığı, soyut olarak her çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka bir firmada işe girmesinin haksız rekabet tehlikesi doğurmayacağı aksinin kabulünün anayasal çalışma hakkının kısıtlanması anlamına geleceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacının talebinin sözleşmeden kaynaklanan cezai şart istemine ilişkin olup, sözleşmede rekabet yasağına yönelik olarak belli bir bölgenin belirlenmemiş olması nedeniyle anılan sözleşme hükmünün Anayasa’nın çalışma özgürlüğü ilkesine aykırı olması ve bu itibarla 818 sayılı BK’nın 348. maddesindeki koşulların gerçekleşmemiş bulunmasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermiştir.Yine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 05/03/2015 tarih 2014/18435 -2015/2990 sayılı kararında mahkemece TBK.445 maddesinde ve B.K. yürürlüğü girmesi ile ilgili kanuna dayanarak eski BK.348 yeni BK.445 maddesine dayanarak tarafların dayandığı rekabet yasağına ilişkin olarak sözleşmede belirlenen süreninin uzunluğu ve içeriği itibariyle eski BK. 19.20 maddelerine aykırılık oluşturduğundan davanın reddine dair kararın onanmış olduğu belirtilmiştir. Bilirkişilerin vermiş oldukları rapor ve ek raporda davacının davalı ile aralarındaki sözleşmenin 8/e maddesine göre iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıllık süre ile merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi olup, faaliyet konusu işveren ile tamamen veya kısmen aynı olan işyerleri ile her ne suretle olursa olsun çalışmamayı, danışman veya benzeri sıfatlar ile bulunmamayı, kendi nam ve hesabına dair hükmün yer ve zaman itibariyle bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davalının personelin kilit/stratejik personel, Genel Müdür, Ceo, Müdür Yrd.,Müdür olmadığı,davacıya ancak iş sınırlarının rakibe taşınması ve rakip firmanın bundan istifade keyfinin davacı yanca ortaya konmadığı, bu nedenle haksız rekabetin oluştuğunun kabul edilemeyeceğine dair rapor ile davalının çalışma hayatındaki müktesebatı tecrübesi ve uzmanlık alanına göre rekabet yasağı sözleşmesinde yer alan sınırlamasının onun iktisadi geleceğini tehlikeye atacak davalının işten ayrıldıktan sonra bir takım ticari sırları rakip firmaya taşıdığı ve rakip firmanında bundan haksız yarar sağladığınının açıkca belirlenmesi gerektiğinin davacı şirketin hangi ticari yararının engellendiğinin ortaya konulmadığını,yani haksız rekabetin varlığının ispatlanamadığının yani soyut olarak her çalışanın işten ayrıldıktan sonra aynı sektörde başka firmada işe girmesinin haksız rekabet tehlikesi doğurmayacağından aksinin kabulünün anayasal çalışma hakkının kısıtlanması anlamına geleceği Yargıtay’ında görüşünün bu olduğundan bu itibarla davanın reddi cihetine gidilmiştir…”gerekçesi ile;”Davacı vekilinin açmış olduğu davanın REDDİNE,” karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin davanın reddine dair kararının eksik incelemeye ve yanılgılı hukuki değerlendirmelere davalı açıkça haksız ve hukuka aykırı bir karar olduğunu, İlk derece mahkemesi kararının aksine TBK’nın 444/2 maddesi ve Yargıtay İçtihatları uyarınca, sözleşmeden kaynaklanan rekabet yasağını ihlal eden işçinin, rekabet yasağına aykırılık nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için işverene zarar verebilme ihtimalinin bulunmasının yeterli olduğunu, Davalı hizmet ilişkisi uyarınca müvekkili şirketin müşterilerini, satış, pazarlama rakamlarını, satış-pazarlama yöntemlerini, iş tekniği ve stratejilerini müvekkili şirketin ticari sırlarını bilen kişi konumunda olup, ilk derece mahkemesince bu gerçeğin gözden kaçırıldığını, araştırılmadan bilirkişi raporuna itibar edilerek reddi yönünde hükmün kurulduğunu, Rekabet yasağının ihlalinin tespit için müvekkili şirketin somut bir zarara uğramış olması gerekmediğini, davalının da somut olarak ticari sır niteliğindeki bilgilere sahip olması ve bu bilgileri davacı aleyhine kullanmasının da gerekmeyeceğini, davanın reddi usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, ( Yargıtay 11 HD 10/05/2017 T. 2015/15290 E. – 2017/2808K., Yargıtay 11 HD 16/03/2017 T.2016/2351 E. 2017/1598K., Yargıtay 11 HD 23/11/2015 T. 2015/9713 e. 2015/12399 K., İstanbul BAM 12. HD 15/02/2018 T. 2017/631 E. 2018/127 K., İstanbul BAM 15/02/2018 T. 2017/738 E. 2018/117 K. İstanbul BAM 12 HD 05/04/2018 T. 2017/884 E. 2018/359 K. )İlk derece mahkemesi kararının ret gerekçesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, davalının müvekkili şirket ile aynı işe başlamak suretiyle sözleşmedeki rekabet yasağı kuralının ihlal ettiği kesin olduğunu, İleri sürerek, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının duruşmalı incelenerek kaldırılmasına, davanın esası hakkında yeniden karar verilerek davanın kabulüne ve icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, Davacı vekilinin açmış olduğu davanın reddine, karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Taraflar arasında 09/04/2012 tarihli Gizlilik Sözleşmesi başlıklı sözleşme ve 08/09/2012 tarihli İş Sözleşmesi başlıklı belirsiz süreli sözleşme ve 09/04/2012 tarihli belirli süreli İş Sözleşmesi imzalanmış olduğu ihtilafsızdır.Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 9/e maddesinde;”Personel,iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde,iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgelerinde olup; faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde herne suretle olursa olsun çalışmamayı,bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı,bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi taktirde son aylık brüt ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder,” hükmü düzenlenmiştir.6101 Sayılı TBK’ nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’ un 4. Maddesine göre: Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da, Türk Borçlar Kanunu’ nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere, Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır. Taraflar arasındaki 09/04/2012 tarihli belirli süreli İş Sözleşmesi Davalının istifasıyla 30/01/2013 tarihinde sona ermiştir ve davalı 23/10/2013 tarihinde dava dışı şirkette işe başlamıştır.Bu nedenle, uyuşmazlığa yasaya aykırı davranıldığı iddia olunan tarihteki, bir başka deyişle davalı işçinin düzenlemenin ihlalini oluşturacak şekilde yeni bir işe girdiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümleri uygulanmalıdır.Yeni işe başlayış tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’ nın rekabet yasağı sözleşmesine ilişkin 444 ve 445. maddelerinin uygulanması gerekmektedir. Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklanan süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterli sayılmalıdır. T.B.K.’nun 445/2 maddesine göre: “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir,” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı).Somut olayda, davalı …, davacı şirkette (….Com.) 09/04/2012 tarihinden 30/01/2013 tarihine kadar ürün uzmanı olarak (SGK. Kaydında ise E.Ticaret Meslek Elamanı olarak tanımlı) çalıştığı ve istifa ederek 30/01/2013 tarihinde işten ayrıldığı, dava dışı … Tic. A.Ş.(….Com.)’da ise 23/10/2013 tarihinde Uzman(Genel) olarak …ya giriş yaptığı görülmüştür. Davalının davacı şirkette çalıştığı süre içerisinde davalıya herhangi bir uzmanlık eğitiminin verilmediği, davalının davacı şirkette yaklaşık 9 ay gibi kısa bir süre çalıştığı ve davalı işçinin davacı işletmede çalıştığı pozisyon itibariyle davacı şirketin müşterilerini, satış ve pazarlama rakamlarını, tekniğini ve gizli bilgilerine ulaşmak ve kullanmak suretiyle işletmenin önemli bir zarara uğramasına sebebiyet verme ihtimalinin bulunmadığı ve zarar verme ihtimali olan bir konumda da çalışmadığı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince verilen karar usul ve esas yönünden dosya içeriğine ve hukuka uygun olup davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Sonuç itibariyle, dosya kapsamı, mahkemenin kabul ve gerekçesi ve istinaf sebepleri gözetildiğinde; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesine göre esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacının istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden tarafından yatırılan 98,10. TL istinaf başvuru harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 35,90. TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50.TL’ nin davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/03/2020 tarihinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.