Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1667 E. 2020/274 K. 27.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1667
KARAR NO: 2020/274
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/06/2018
DOSYA NUMARASI: 2015/151 Esas – 2018/613
DAVA: Alacak
KARAR TARİHİ: 27/02/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’ ın müvekkil ile arasında akdedilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağı hükmüne aykırı surette diğer davalı nezdinde çalışmaya başlaması nedeniyle şimdilik 5.000,00-TL cezai şartın ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, ayrıca davalı şirket müvekkil şirketin aynı departmanından ve davacı ile aynı görevi ifa eden dava dışı … ve … isimli çalışanları da istihdam ettiğini, bu üç kişi de aynı tarihte istifa ederek davalı şirkette çalışmaya başladığını, haklı davanın kabulü ile fazlaya ait talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL’ nin ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine ve fazlaya ait hakların saklı tutulmasını, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin müştereken ve müteselsilen davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekilinin cevap dilekçesinde özetle; 1 nolu davalı müvekkil şirket yönünden husumet itirazının bulunduğunu, davacı rekabet sözleşmesinin varlığı iddiası ile cezai şart talep edemeyeceğini, müvekkil rekabet yasağı uygulanabilecek bir iş ve görevde çalışmadığını, rekabet yasağı sözleşmesi kurulması için gerekli koşullar bulunmadığını, davaya konu rekabet sözleşmesi sınırlandırılmadığından geçersiz olduğunu, sözleşmede belirtilen cezai şartın fahiş olduğunu, borçlar kanununun 20.maddesi kapsamında sözleşmede bulunduğu iddia edilen hüküm genel işlem koşulları kapsamında geçersiz olduğunu, 1 nolu müvekkil şirket aleyhine ikame edilen davanın husumet yönünden reddini, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi 20/06/2018 tarih ve 2015/151 Esas – 2018/613 Karar sayılı kararı ile; ” … Tüm dosya kapsamı ve toplanılan delillerin bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda; Davalı …’ın davacı ile arasında akdedilen iş sözleşmesinde kararlaştırılan rekabet yasağı hükmüne aykırı surette diğer davalı nezdinde çalışmaya başlaması nedeniyle şimdilik 5.000,00-TL cezai şartın ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilinin talep edildiği anlaşılmıştır. Dosya kapsamına alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında da belirlendiği üzere; Taraflar arasında düzenlenen iş sözleşmesinin 9/ e maddesinde; “Personel, iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından fesih edilmesi halinde, iş sözleşmesinin sonra erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde olup, faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde her ne suretle olursa olsun çalışmamayı, bu gibi yerlerde ortak danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı, bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi takdirde sonra aylık ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder.. ” hükmünü içerdiği, davalı işçinin davacı şirkette kıdemli dijital pazarlama uzmanı, davalı şirkette ise dijital pazarlama müdürü olarak görev yaptığı, davalı işçinin davacı firmada çalıştığı sırada iş ve görevleri dikkate alındığında; işverenin dijital pazarlama alanındaki gizli bilgilere ve hedeflerine vakıf olduğunun anlaşıldığı, her ne kadar bilirkişi raporunda davacı ve davalı şirketlerin ticaret yapış şekillerinin birbirinden farklı olduğunu ve davalı işçinin bu sebeple davacı firmanın ticari sırlarını davalı firma aleyhinde kullanılamayacağı belirtilerek davalı işçinin davacı şirkete önemli bir zarar veremeyeceği kanaatine varılmış ise de; sözleşmedeki rekabet yasağı koşulunun gerçekleşmesi için, işverenin somut bir zarara uğramasının gerekmeyeceği, böyle bir tehlikenin varlığının yeterli olduğu, davalı işçinin başka bir rakip işletmede çalışmaya başlaması ve davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunmasının yeterli olacağı nazara alındığında bilirkişi raporunun bu husustaki belirlemesine iştirak edilmediği, somut olayda; davalı işçinin davacı firmada kıdemli dijital pazarlama uzmanı olarak görev yaptığı, bu bağlamda davacı firmanın ticari sırlarına vakıf olduğunun kabulü gerektiği, davalı işçinin sözleşmedeki rekabet yasağı kaydına rağmen iş sözleşmesinin feshinden sonra davacı ile aynı işi yapan, aynı ilde faaliyet gösteren, aynı müşteri kitlesine hitabeden ve bu alanda sayılı firma bulunan rakip bir işletmede çalışmaya başlamasıyla birlikte, davacı işletmede edindiği bilgileri rakip işletmede kullanma tehlikesinin meydana gelmiş sayılacağı, taraflar arasındaki sözleşmede 1 yıllık rekabet yasağı süresi öngörülmüş, coğrafi alana yönelik ise çok geniş bir alan belirlenmiş ise de; TBK’ nın 445 /1 fıkrasında bu tür sözleşmeler bakımından yer ve zaman sınırlaması öngörülmüş, 2. fıkrasında ise mahkemece aşırı nitelikteki rekabet yasağı hükümlerinin kapsamı veya süresi bakımından sınırlandırılabileceğinin düzenlendiği, davalının davacı firmadan ayrıldıktan sonra, davacı firmayla aynı ilde faaliyet gösteren rakip işletmede işe başlamış bulunduğundan davalı tarafın çok geniş bir coğrafi alanı kapsadığı gerekçesiyle sözleşmenin geçersizliğini savunmasının da Medeni Kanun’ un 2. maddesine aykırılık teşkil edeceği, davacı işçinin son brüt ücretinin 10 katı olan 66.500,00-TL cezai şartın davalı işçiyi ekonomik olarak gelecek yıllarda sıkıntıya sokacağı ve bu sebeple ekonomik mahfına sebebiyet vereceği nazara alınarak takdiren % 50 indirime gidilerek cezai şartın 33.250,00-TL olarak belirlenmesine ve taleple bağlı kalınarak 5.000,00-TL cezai şartın dava tarihi olan 09/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’ dan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, her ne kadar davalı şirket aleyhine de tazminat talepli dava açılmış ise de; davacı tarafın bu davalı ile aralarında davaya konu rekabet yasağına ilişkin herhangi bir sözleşme bulunmadığı ve davacı şirkette çalışan dava dışı işçilerin de davalı şirketçe istihdam etmesinin rekabet yasağına aykırı olacağı hususunun da eldeki davada kanıtlanamadığı nazara alınarak bu davalı aleyhine açılan davanın reddine, davalı işçi aleyhine açılan davanın taleple bağlı kalınarak kabulüne … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile; ” 1-Davanın davalı … yönünden KABULÜ İLE, Davalı …’ ın son aylık net ücreti esas alınarak belirlenen 66.500,00-TL cezai şartın davalınrın ekonomik mahfiyetine sebep olacağı anlaşılmakla takdiren % 50 indirime gidilerek cezai şartın 33.250,00-TL olarak belirlenmesine ve taleple bağlı kalınarak 5.000,00-TL cezai şartın dava tarihi olan 09/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’ dan alınarak davacıya verilmesine, Diğer davalı … AŞ aleyhine açılan davanın REDDİNE, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesi ile; Müvekkil şirketin rekabet yasağı uygulanabilecek bir iş ve görevde çalışmadığını, Müvekkil …’ ın davacı işveren nezdinde Dijital Pazarlama Uzmanı olarak görev yaptığını, müvekkil …’ın işyerinin hiyerarşik yapısı kapsamında orta düzeyde bir görevi ifa ettiğini, müvekkilin pozisyonu gereğince işlerin esasına nüfus etme ve iş sırlarına vakıf olma olanağı bulunmadığını, müvekkil …’ ın iş sözleşmesinde de görev ve sorumluluklarının belirtilmediğini, bu nedenle Borçlar Kanunu’ nun 444. maddesi gereğince belirli bir sürede rakip işletmede çalışamaması yönünde koşul öngörülemeyeceğinden buna yönelik cezai şart isteminin reddi gerektiğini, Müvekkilin, diğer davalı … nezdinde yapmış olduğu işin, davacı nezdinde yapmış olduğu işten de farklı olduğunu, çünkü iki şirketin pazarlama faaliyetleri internet ortamından yapılsa da işin yönetiminin farklı olduğunu, İşçinin rakip bir işyerinde yaptığı her çalışmanın, rekabet sözleşmesine aykırılık teşkil etmediğini, işçinin eski işyerinde gördüğü iş neticesinde, işverenin iş sırlarına vakıf olması ve müşterilerini tanıması mümkün olması halinde, rakip işyerinde gördüğü iş ile eski işyerinde gördüğü iş arasında benzerlik söz konusu ise rekabet sözleşmesine aykırılık durumunun gündeme gelebileceğini, aksi halde işçinin çalışma özgürlüğünün kısıtlanması anlamına geldiğini, davalı …’ ın bu sırlara vakıf olması mümkün olmadığından rekabet yasağına aykırı davranmasının mümkün olmadığını, İkame edilen davanın reddi gerektiğinin, bilirkişi kök ve ek raporu ile sabit halde olduğunu, ancak İlk Derece Mahkemesi tarafından hukuki dayanaktan yoksun gerekçelerle davanın kabulüne ilişkin karar tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil etmekte olduğunu, Davacı vekili tarafından bilirkişi ek raporuna itiraz edilmemesi nedeni ile müvekkiller açısından ” usuli müktesep hak ” oluştuğunu, Davacı tarafından iddia olunan vakıalara ilişkin hiçbir somut delil sunulmadığını, Dava dosyasına davacı tarafından; rekabet yasağının ihlal edildiği iddiasına dayanak olabilecek delil ve tespit belgelerine dosya içeriğinde ve sunulan delillerde rastlanılmadığını, davacının hangi bilgi ve sırları davalı tarafından rekabet olarak rakiplerine sızdırdığı iddiasına esas olacak belgelerin de sunulmadığı, sektör ve mesleki olarak da bu tür yatay firma geçişlerinin tüm sektörlerde olacağı gibi, dijital pazarlama sektöründe de olabileceği, ayrıca davacı ve davalının karşılıklı olarak dijital ekranları üzerinden tespit edilmeye çalışılması halinde bile buna yönelik bir iddiaya rastlanılmadığının görüldüğünü, davalı …’ ın yönetim kurulu veya genel kurul üyesi gibi bir takım ticari sır ve bilgilere sahip olabilecek statüde olmadığı, dijital pazarlama uzmanı görevi ve yetkilisinin davacı veya diğer davalı müvekkil şirketin sahip oldukları dijital pazarlama kanalı olan web sitelerine doğrudan rekabet ortamı sağlayarak haksız kazanç elde etmesinin mümkün olmadığını, İş sözleşmesinin 9/E maddesinin çalışma hürriyeti hakkına aykırılık teşkil etmekte olduğunu, İşbu davanın; davalı …’ ın iş sözleşmesi ve rekabet yasağına aykırı davranmama taahhüdüne rağmen aynı alanda faaliyet gösteren başka bir firmada çalışmaya başlaması nedeniyle rekabet yasağına aykırı davrandığından dolayı açılan tazminat istemine ilişkin olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2011/13747 Esas – 2012/356 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48 ve devamı maddelerinde herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğunun bildirildiğini, BK 19/1. maddesinde (TBK 26) bir aktin mevzunu kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağının belirtildiğini, BK 20. maddesinde ( TBK 27 ) ise kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğunun düzenlendiğini, sözleşmenin tarafları sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğunun söylenemeyeceğini, buna göre taraflar arasındaki sözleşmenin rekabet yasağını düzenleyen 9. maddesi hükmünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olması ve tarafların aralarında imzalayacakları bir sözleşme hükmü ile bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün bulunmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, Davacının, rekabet yasağı sözleşmesi ile müvekkilden yasaklanan davranışları yapmamasını, müvekkilin ailesini ve kendisini geçirme amacı söz konusu olduğundan, herhangi bir karşılık almadan bu sözleşmeye uygun davranmasını beklememesi gerektiğini, bunun hukuken korunmasının mümkün olmadığını, Sözleşmenin konu bakımından da sınırlandırılmadığını, rekabet yasağı sözleşmesi ile işverenin, işçi tarafından rekabet oluşturacak faaliyetler açısından, yalnızca haklı menfaatlerinin zarara uğrama ihtimalinin ortadan kaldırılmakta olduğunu, Rekabet yasağının geçerli olabilmesi için BK 445. maddesi gereğince yer bakımından da sınırlandırılması gerektiğini, rekabet yasağı sözleşmesinin, işçinin ekonomik geleceğini olumsuz yönde etkileyecek bir coğrafi alan için düzenlenmesinin söz konusu olamayacağını, Huzurdaki dava bakımından haksız rekabetin şartlarının oluşmadığını, her iki şirketin aynı kategoride faaliyet gösterdikleri koşulunun gerçekleşmediğini, davalı şirketin doğrudan alıcı ile bağlantısı bulunmadığından davacı şirketin müşteri portföyünün davalı … tarafından kullanılmasının da mümkün olmayacağını, davacı ile davalı … arasında imzalanan sözleşmenin 9/e maddesindeki cezai şart ve sınırlandırmanın davalının ekonomik geleceğini ortadan kaldırır nitelikte olması, getirdiği sınırlamaların çalışma özgürlüğüne aykırı bulunması nedeniyle geçerliliğinden bahsedilemeyeceğini, Davacı ile aynı pozisyonda çalışan dava dışı 3. kişi … ve …’ ün davacı şirketten ayrılmasından sonra diğer davalı/ müvekkil şirket nezdinde çalışmaya başlamış olup, davacı şirket tarafından bu kişilere karşı da haksız rekabetten kaynaklanan alacak davası açıldığını, ancak her iki Mahkeme tarafından ” Davanın, esastan reddine ” karar verildiğini, Sonuç olarak; rekabet yasağı yönünden, öncelikle işverenin korunmaya değer hukuku menfaatinin bulunmaması, müvekkilinin davacı işyerinde yaptığı işin ekonomik değerinin bulunmaması, müvekkilinin yaptığı iş nedeni ile müşterileri tanıma, iş sırlarına vakıf olma, işvereni zarara uğratma ihtimalinin söz konusu olmaması, rekabet yasağı sözleşmesinin konu ve yer bakımından sınırlandırılması, sürenin müvekkilinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmesi sebebi ile rekabet etmeme sözleşmesinin yok hükmünde olduğunu, dava dosyasında görevlendirilen bilirkişiler tarafından da gerek kök rapor gerekse de ek rapor ile de sabit halde olduğu üzere, geçerli bir rekabet sözleşmesinden söz edilebilmesi için bu koşulların bir arada bulunması gerektiğini ve işverenin bu yasağın sürdürülmesinde gerçek bir yararının olmadığı kanaatine varıldığından, yapılan değerlendirmeler sonucu, davacı firmanın davalı müvekkillerden rekabet yasağı dolayısı ile herhangi bir cezai ücret istenemeyeceğini, İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından davalı … yönünden verilen kararın kaldırılması gerektiğini beyanla; Açıklanan nedenlerle; I. İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2015/151 E.-2018/613 K. sayılı ve 20.06.2018 tarihli, … yönünden verilen kararının istinaf incelemesi neticesinde KALDIRILMASINA, yeniden yargılama yapılarak davanın reddine, II. İstinaf incelemesi sonuçlanıncaya kadar icranın geri bırakılmasına, III. Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava,davacı ile davalı … arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Mahkemece, 1-Davanın davalı … yönünden KABULÜ İLE, Davalı …’ın son aylık net ücreti esas alınarak belirlenen 66.500,00-TL cezai şartın davalınrın ekonomik mahfiyetine sebep olacağı anlaşılmakla takdiren %50 indirime gidilerek cezai şartın 33.250,00-TL olarak belirlenmesine ve taleple bağlı kalınarak 5.000,00-TL cezai şartın dava tarihi olan 09/02/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı …’ dan alınarak davacıya verilmesine, 2-Diğer davalı … AŞ aleyhine açılan davanın REDDİNE, karar verilmiş ve verilen karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu, taraflar arasındaki iş sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağı hükmünün geçerli olup olmadığı, geçerli ise sözleşmenin sona ermesindeki kusur durumu ve davacının sözleşmede öngörülen cezai şart tutarını talep edip edemeyeceği noktalarındadır. Davacı şirket ile davalı … arasında arasında 10/05/2013 tarihli Gizlilik Sözleşmesi başlıklı sözleşme ve İş Sözleşmesi başlıklı belirsiz süreli sözleşme imzalanmış olduğu ihtilafsızdır. Davalı …, davacı şirkette 03/12/2012 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar Kıdemli Dijital Pazarlama Uzmanı olarak çalıştığı ve istifa dilekçesi ile kendi istek ve arzusu ile 03/10/2014 tarihinde işten ayrılmak istediğini belirtip istifa ettiği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 9/a maddesinde; ”Personel,görevi sebebiyle edindiği işyeri ve işverenle ilgili tüm bilgileri (belge,disket v.s.) gizlilik prensibine bağlı olarak saklamayı ve yasal mecburiyetler haricinde bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkartmamayı kabul ve taahhüt eder,” hükmünün düzenlendiği, İş sözleşmesinin 9/e maddesinde;”Personel,iş sözleşmesinin haklı nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde,iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 1 yıl süreyle merkezi Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgelerinde olup; faaliyet konusu işverenle tamamen veya kısmen aynı olan şirketlerde herne suretle olursa olsun çalışmamayı,bu gibi yerlerde ortak, danışman yahut benzeri sıfatlarla bulunmamayı,bu işleri kendi nam ve hesabına yapmamayı, aksi taktirde son aylık brüt ücretinin 10 katı tutarını cezai şart olarak ödemeyi ayrıca rekabet yasağına son vermeyi kabul ve taahhüt eder,” hükmünün düzenlendiği, Taraflar arasında imzalanan gizlilik sözleşmesinin 3.2 maddesinde; ”personelin hizmet ve görevi esnasında öğrendiği bütün gizli bilgileri korumayı,üçüncü şahıslara ifşa etmemeyi, çoğaltmamayı, kopyalamamayı, dağıtmamayı, davacı şirket mülkiyeti altında tutmayı, bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkarmamayı kabul ve taahhüt ettiği,” hükmü düzenlenmiştir. Öncelikle iddianın ileri sürülüş şekli itibariyle, 6102 sayılı TTK’nın 54 vd. maddeleri uyarınca doğrudan ya da sözleşmeye aykırı davranma veya sırları ifşaya yöneltme hususunda davalı şirket eylemine yönelik bir iddianın bulunmaması, davanın rekabet etmeme ve gizlilik taahhüdü içeren sözleşmelerin ihlaline dayalı olarak açılmış bulunması ve bu itibarla da sözleşmeye taraf olmayan davalı şirketin akdi sorumluluğunun da bulunmaması nedeniyle davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceği açıktır.(Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 01.03.2018 tarihli 2016/7957 E.,2018/1580 K. sayılı emsal kararı) Rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, işveren tarafından sözleşmenin haklı nedenle fesih edilmiş olması veya ayrılan işçi tarafından haksız olarak feshedilmemiş olması, davalı işçinin iş akdinin devamı sırasında işyerinin önemli müşteri çevresi veya üretim yönünden ticari sırlarına vakıf olabilecek bir pozisyonda çalışmış ve ayrıldıktan sonra yasaklanan süre içerisinde rakip bir işyerinde çalışmaya başlaması veya kendisinin bu tür bir faaliyeti icra etmesi, önceki işyerinde edindiği bilgileri yeni işyerinde kullanmasının önceki işverene önemli zarar verebilme ihtimalinin varlığı yeterli sayılmalıdır. T.B.K.’nun 445/2 maddesine göre: “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir” (Yargıtay 11.H.D.’ nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Taraflar arasında akdedilen Hizmet Akdi 03/12/2012 tarihli olup, somut olayda 6098 sayılı TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır. 6098 sayılı TBK’nın 445. maddesi “(1)Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz.(2)Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır.Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı emsal kararı). Somut olayda, rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 1 yıl ve rekabet mahalli olarak Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’ nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşul aşırı nitelikte ise de davalının davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra 1 yıl dolmadan davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il sınırları içerisinde başka bir işletmede işe girmesi karşısında, rekabet yasağının aynı il sınırları içinde geçerli olduğunun kabulü ve coğrafi sınırın aynı il ile sınırlandırılması neticesinde, TBK’nın 445/2. maddesindeki hüküm ve koşullar bakımından rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğu ve davalı tarafından rekabet yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’nin 11.02.2019 tarih, 2017/3977 E., 2019/990 K.sayılı ilamı). Davalı …’ın davacı şirkette 03/12/2012 tarihinden 03/10/2014 tarihine kadar Kıdemli Digital Pazarlama Yöneticisi olarak çalıştığı, 03/10/2014 tarihinde işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmesi sonucu davalı şirkette ise 15/10/2014 tarihinde işe başladığı ve Digital Pazarlama Müdürü olarak çalıştığı tespit edilmiş olup mahkemece alınan 21/09/2016 tarihli bilirkişi raporunda görev tanımlarının yapıldığı görülmüştür. Öte yandan yukarıda da açıklandığı üzere ayrılan işçinin söz konusu gizli bilgileri kullanmış olması veya kullanılan gizli bilgilerin fiilen önceki işverene zarar vermesi şart olmayıp, böyle bir ihtimalin varlığı yeterlidir. O nedenle somut olayda davalı …’ın davacı şirkette Kıdemli Digital Pazarlama Yöneticisi olarak çalışırken yaptığı iş nedeni ile müşterileri tanıma ve bu kapsamda şirketin sırlarına ve şirketin müşteri portföy bilgisine sahip olduğu ve sahip olduğu bu bilgilerin yeni işe girdiği davacının rakibi olan davalı şirkette kullanmaya başladığı takdirde, davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunduğu açıktır.Davalı …’ın davacı şirketten istifa ile ayrılıp, kısa süre sonra aynı faaliyet alanında davalı şirkette çalışmaya başladığı gözetildiğinde, bu tehlikenin var olduğunun ve haksız rekabet yasağının ihlal edildiğinin kabulü gerekmiştir. Sözleşmede cezai şart son aylık brüt ücretin on katı tutarı olarak kararlaştırılmış olup, bilirkişi ek raporunda cezai şart miktarının bürüt ve net ücrete göre hesaplandığı, bürüt ücrete göre cezai şart miktarının 103.225,60 TL. Olduğu, net ücrete göre ise cezai şart miktarının 66.500,00 TL. Hesaplandığı belirtilmiş olup mahkemece,bürüt ücret üzerinden hesaplanan cezai şarta göre değerlendirme yapması gerektiği halde net ücret üzerinden hesaplanan cezai şart miktarına göre değerlendirme yapması yerinde değil isede bu yönde istinaf olmadığı ve iş bu dava kısmi alacak davası olarak açılmış ve 5.000-TL cezai şart talep edilmiş olmakla, TBK 182.m. uyarınca talep edilen 5.000-TL tutar dikkate alındığında tenkisi gerektirir durum olmadığı kabul edilmiş olup mahkeme gerekçesi ve tespitinin dosya kapsamına uygun olduğu dairemizce belirlendiğinden, davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Sonuç itibariyle, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalının istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-b1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince istinaf eden davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 341,55 TL istinaf karar harcından istinaf eden tarafından peşin olarak yatırılan 85,90 TL ( 35,90TL + 50,00TL ) harcın mahsubu ile bakiye 255,65 TL’ nin istinaf talep eden davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa talep halinde yatıran tarafa iadesine, 6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğe gönderilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/02/2020 tarihinde HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.