Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1635 E. 2020/282 K. 27.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1635 Esas
KARAR NO: 2020/282 Karar
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/861 Esas 2018/536 Karar
TARİH: 03/05/2018
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
KARAR TARİHİ: 27/02/2020
İlk derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilin, davalı … Ltd. Şti.’nin %40 ortağı olduğunu, davalı firma ve ortakları aleyhine Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/485 Esas sayılı dosyası ile ortaklıktan çıkma davası açtığını, bahse konu ”çıkma” davasının devam ettiği süreçte müvekkilinin davalı şirketteki pay sahipliğini ortadan kaldırmaya veya bu pay sahipliğinden kaynaklanan haklarını kısıtlamaya yönelik gerek davalı şirket, gerekse de davalı şirketin %40 hisseli ortağı … tarafından müvekkili aleyhine muhtelif davalar açıldığını, iftira niteliğinde suç duyurularında bulunulduğunu, müvekkilinin şirket merkezine alınmadığı gibi müvekkili davacının, şirketi temsil ve ilzam yetkisinin haksız olarak elinden alındığını, davalı şirketle ilgili hiçbir bilgi ve belgenin müvekkili ile paylaşılmadığını, 30/06/2015 tarihinde yapılan şirket olağan genel kurulunda, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı kararlar alındığını, şirket müdürü …’ın kasıtlı olarak ortaklara yanlış bilgi verdiğini, 31/12/2015 tarihi itibarı ile şirketin işletme sermayesi yönünden zayıf olmadığını, şirketin Kurumlar vergisi beyannamesinin incelendiğinde bilanço kârının 1.334.866,95TL olduğunu, aktif toplamın (Banka, kasa, çek) 1.117.387,33TL olduğunu, Ticari Alacaklar Hesabının 907.405,09TL olduğunu, Yarı Mamul stokunun 1,435.426,60TL, Aktif Varlığın toplam 6.551.925,55TL, Özkaynakların 4.324.367,41TL olduğunu, buna karşılık sadece Banka kredilerinin 16.329,99TL ve 862.067,95TL ticari alacaklarının bulunduğunun tespit edilebileceğini, bu rakamlara sahip olan bir firmanın sermaye durumunun kötü olduğunu söyleyerek kâr dağıtmamanın kötü niyetli olduğunu, kâr payı dağıtmama kararının iptalinin gerektiğini, şirket Müdürü …ın usulsüzlük yaparak genel kurulda kendini ibra ettirdiğini, oylamada şirkete ait %40 hisseye sahip … vekili …’ın oy kullanmasının engellediğini, sadece %20 hisse sahibi …’ın oy kullanarak …’ı ibra ettiğini, benzer şekilde yine …’ın tek başına oy kullanarak …’ü ibra etmediğini, bu yöntemle şirketin %60 hissesini elinde bulunduran iki kardeşten %20 hisseye sahip bulunan …’ın oy hakkı ile …’ü ibra etmediğini, ağabeyi …’ı ibra ettiğini, bu nedenle ibra yönünden alınan bu kararın iptalinin gerektiğini, bu nedenlerle; davalı şirketin 30/06/2016 tarihli 2015 yılı genel kurulunda alınan kararların TTK’nun 622 maddesinin yönlendirmesiyle, TTK’nun 445 maddesi uyarınca kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olması sebebiyle iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın, müvekkili şirketin 2015 yılı olağan genel kurulu toplantısında yalnızca alınan iki kararı dava ettiğini, diğer kararlar hakkında davasının bulunmadığını, 30/06/2016 tarihinde yapılan şirket genel kurulunda alınan kararlardan yalnızca 4. numaralı müdürlerin ibralarına ilişkin karar ile, 6 numaralı kârın yedeklere aktarılmasına ilişkin karara karşı açıklamalar yapmış olduğunu, davacı tarafın, müvekkili şirketin işletme sermayesinin zayıf olmadığını, şüpheli alacaklarının bulunmadığını, bu bağlamda kar dağıtmama yönündeki kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğünü, davacı tarafın müvekkili şirketteki müdürlük görevine … Ltd. nin 24/11/2015 tarih ve 2015/1 numaralı Genel Kurul kararı ile son verildiğini, bu sebeple müvekkili şirketin vergi beyannamelerine ulaşma imkanının bulunmadığını, bu konu ile ilgili Silivri Vergi Dairesine başvurulduğu ve anılan Vergi Dairesinin 20/06/2016 tarih ve … sayılı yazısında şirket müdürlüğünden azledilen davacıya 27/11/2015 tarihinden itibaren müvekkili şirkete ait herhangi bir bilgi ve belge verilmediğinin açıkça belirtildiğini, bu hususun da dahil olmak üzere davacının müvekkiline karşı haksız rekabet teşkil eden fiilleri hakkında davacıya karşı Bakırköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/492 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davacının şirketin kar dağıtılmamasına ilişkin kararının iptalini istediğini, kar dağıtımına ilişkin olabilecek herhangi bir savunma yapmadığını, karar niteliğinde olmayan, yalnızca okunan ve müzakereye tabi olan müvekkili şirketin 2015 yılı faaliyet raporuna karşı beyanda bulunmuş olduğunu, davacının, şirkete 1998 yılında üretim mühendisi olarak alındığını, kendisine şirketten pay verildiğini, 24/11/2015 tarihine kadar şirketin satın alma, üretim, teknik, muhasebe, idari ve personel, fuar v.b işler yönünden yönetilmesini tek başına sağladığını, diğer ortakların işleri dolayısıyla şirketin işleri ile ilgilenemediğini, davacının; itimat ve güveni kötüye kullandığını, kayıt almak sureti ile haberleşmenin gizliliğini ihlal ettiğini, bilişim sistemindeki bilgileri yok ettiğini, davacı ve muhasebe müdürü … hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikayette bulunulduğunu, 2016/2244 hazırlık dosyası üzerinden sürdüğünü, yine Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/4676 hazırlık numaralı dosyası ile şikayette bulunulduğunu ve bu dosyanın diğer dosya ile birleşip 2016/244 ile beraber devam ettiğini, anılan dosyada üretimden çıkan hurdaların satılarak zimmete para geçirildiğini, muhasebe müdürü …’i işten çıkararak kıdem tazminatı ödenmesinde usulsüzlük yapılarak zimmete para geçirildiğini, davacının müdürlük görevini yaptığı sürede basiretsiz davrandığını, ibra oylamasına ilişkin kanuni düzenlemelere riayet edildiğini, TTK’nın 619 maddesi uyarınca müdürlerin kendi ibralarına ilişkin oylamada oy kullanmadıklarını, müvekkili şirketin anılan genel kurulda tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, alınan kararlarda herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, davacının genel kurul toplantısında alınan kar dağıtılmaması ve müdürlerin ibrasına ilişkin kararlara karşı olduğunu, alınan diğer kararlara ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığını, bilanço ve gelir tablosunun genel kurul öncesinde ortakların incelemesine sunulduğunu, davacının sorularının cevaplandırıldığını, bilgi alma talebinin karşılandığını, 30/06/2015 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların hukuka uygun olduğunu, kötü niyetle açılan bu davada TTK 451 bağlamında şirket tüzel kişiliğinin uğrayacağı zararlardan doğacak talep haklarının saklı olduğunu, davacının TTK 448/3 uyarınca teminat göstermesi gerektiğini bu nedenlerle davacının TTK’nun m.448/3 uyarınca mahkemece belirlenecek teminatı göstermesi şartıyla davaya devam edilmesini, hukuka aykırı ve mesnetsiz davanın reddini, tüm yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacının üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesi 03/05/2018 tarih 2016/861 Esas 2018/536 Karar sayılı kararında; “üç ortaklı limited şirket olan davalı şirketin iki müdürü kendi ibralarında oy kulanmadıkları ve davacı dışındaki diğer müdürün ortak olan kardeşinin oylarıyla ibra edildiği, yukarıda yapılan açıklamalara istinaden kardeş olan ortağın müdür olan ağabeyinin ibra oylamasında oydan yoksunluk halinin bulunmadığı anlaşıldığından alınan kararın kanuna, esas sözleşmeye ve objektif iyiniyet kurallarına da aykırı olmaması ve diğer müdür …’un ibra edilmemesinin durumu değiştirmemesi nedeniyle davacı vekilinin 4 numaralı gündem maddesinin iptali talebi ile açtığı davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılarak…”gerekçesi ile, 1-Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile; Davalı şirketin 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 6. Maddesi ile alınan kararın iptaline , 2-Davacının 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 4. Maddesi ile alınan ve şirket müdürü … ‘ün ibra edilmemesine ilişkin kısmın iptali istemi ile açtığı davanın , HMK’nun 114/1-(h) ve 115/2. Maddeleri uyarınca hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine, 3-Davacının 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulda gündemin 4. Maddesi ile alınan ve şirket müdürü …’ın ibra edilmesine ilişkin kısmın iptali istemi ile açtığı davanın ise esastan reddine, karar verilmiş ve karara karşı taraflarca istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesi ile; İlk derece mahkemesi kararının usul ve esasa aykırı olduğunu, Söz konusu karar öncelikle usule ilişkin ve bozmayı gerektirici hukuka aykırılıklar içerdiğini, dosyanın kapsamında bilirkişi olarak Doç. Dr. …, Öğr. Gör. … ve …’ın atanmasına karar verildiğini, Bilirkişiler tarafından dosyaya 15.06.2018 tarihinde rapor sunulduğu, ancak anılan raporda son derece hatalı tespitler yapılmış olup, ayrıca Doç. Dr. …, Mali Müşavir … ve Öğr. Gör. Mali Müşavir … tarafından hazırlanan 05.03.2018 tarihli “ek raporda” da bu hataların sürdürüldüğü, itiraz dilekçesinde söz konusu bilirkişi raporuna yönelik açıklamalarda bulunmalarına rağmen, ilk derece mahkemesinin bu itirazları hiçe sayıp, hatalı raporda yer alan ifadeleri gerekçeli karar metnine birebir almak suretiyle hükmüne esas yaptığını, davada yalnızca bir adet bilirkişi raporu ve ek rapor alındığı ve bu bilirkişi raporuna yaptıkları itirazların hiçbir şekilde dikkate alınmadan, hüküm kurulduğunu, Ayrıca bilirkişi heyetinin de hukuka uygun olarak teşkil edilmediğini, HMK m. 266 hükmüne rağmen bir ticaret hukuku öğretim üyesi olan Yard. Doç. Dr. … ek rapor için bilirkişi olarak atandığını, Hükme esas alınan bilirkişi raporundaki çok sayıda kanaatin tamamen gerekçesiz olduğunu, ilk derece mahkemesince iptaline karar verilen genel kurul kararının müvekkili şirketin 2015 yılı dönemine ilişkin kârın dağıtılmamasına ilişkin karar olduğunu, ilk derece mahkemesi bu kararının gerekçesinde atıf yapılan kitaplar ve Yargıtay kararları da dâhil olmak üzere bilirkişi raporundaki açıklamaları aynen kullandığını, bu durum adalet duygusunu zedeleyecek düzeyde bir hukuka aykırılık içerdiğini, zira itirazlarına rağmen herhangi bir şekilde denetlenmeyen bilirkişi raporu gerekçeleri de dâhil olmak üzere karar haline geldiğini, bu noktada ilk derece mahkemesinin yapması gerekenin, bilirkişi kök ve ek raporuna itirazları dikkate alarak yeni bir rapor düzenlettirmek ve varsa bu rapora da itirazları alarak çelişkileri giderecek yeni bir rapor alarak, taraflarca tartışılmış bu deliller ışığında “kendi gerekçesi” ile karar vermek olduğunu, ancak dosyada alınan bilirkişi raporu dahi taraflarca tartışılmadan, bu bilirkişi raporuna dayanılarak karar verildiğini, İlk derece mahkemesince verilen kararda özetle TTK m. 608/3-b hükmünde yer alan şartların oluşmadığı, davalı şirketin net işletme sermayesinin 1.915.344,34 olması ve 8 yıldan beri kar eden bir şirketin hiçbir yıl kar payı dağıtmamasının göz önüne alındığında, kar dağıtımının şirket sermayesinin düşmesi sonucunu doğurmayacağı, kanununda öngörülen kar payı dışında kalan kısmın ortaklığın devamlı gelişmesi ve düzenli kar payı dağıtılmamasının temini bakımından uygun ve yararlı olmadığı ve kalan kısmın yedek akçeye ayrılmasının afaki iyiniyet kurallarına aykırı olması nedeniyle davalı şirketin 2015 yılına ait 1.064,596,63 tutarındaki karının dağıtılmayarak şirket yedeklerine eklenmesine dair kararın iptaline karar verilmesi gerektiğinin ifade edildiğini, bu kararın hatalı olduğunu, Müvekkili şirketin 2015 yılı olağan genel kurul toplantısında kârın kullanım şeklinin, dağıtılacak kâr ve kazanç payları oranlarının belirlenmesine ilişkin kararın; “Şirketin genel dinamiği ve bugün itibarıyla mevcut iş potansiyeli dikkate alınarak yeni yatırımların yapılması zorunluluğunun bulunması nedeniyle, bu yıl için kâr payı dağıtılmamasına, mevcut faaliyet yılı karının tamamının şirket müdürlük makamının da teklifi doğrultusunda şirket yedeklerine aktarılmasına…” şeklinde olup, dosyada yer alan dilekçelerinde de belirtildiği üzere şirketin 2015 yılı dönemine ilişkin kâr payı dağıtmamasının sebebi, müvekkili şirkette yaşanan yönetim değişikliği nedeniyle artan iş potansiyeli ve önceki kötü yönetim nedeniyle zayıflayan mali yapısının bu iş potansiyelinin kaçırılmasına neden olmaması ve bu bağlamda şirketin sürdürülebilirliğinin sağlanması olduğunu, Dosyada yer alan dilekçelerinde davacının müdürlük yaptığı dönemde şirketin mali yapısının bozulduğu, müşteriler ile olan ilişkilerin zedelendiği, bu konuda davacıya açılan davaların bulunduğundan bahsedildiği, müvekkili şirketin kâr dağıtmayarak, mevcut bilanço kârını yedeklere aktarmasının temel sebebi davacının müdürlük yaptığı dönemde bozulan şirket mali yapısı ile müvekkili şirketin yeni yönetiminin yakaladığı iş potansiyeli arasındaki mali dengeyi sağlamak olduğunu, Davalının müdürlükten azlinin ardından, şirketin, özellikle nitelikli teknik personel ve profesyonel yönetici sayısını artırdığını, bu durum da, üretim maliyetlerinin belli bir süre artmasına neden olduğunu, ancak orta ve uzun vadede müvekkili şirkete kaliteli üretim ve sadık müşteri kazandırmış ve kazandırmaya devam etmekte olduğunu, İlk derece mahkemesi kararında müvekkili şirketin 8 yıldır kâr dağıtmadığı ve bu nedenle kâr dağıtılmaması yönünde alınan kararın kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu yönündeki değerlendirme gerekçesiz, isabetsiz ve herhangi bir kanuni dayanağı bulunmayan bir değerlendirme olduğunu, bir şirketin belli bir süredir kâr dağıtmamasının zarar etmesi, yeni yatırımlar yapılması gibi çeşitli nedenleri bulunabileceği, şirketin bu süre içerisinde kâr dağıtmaması, davacının muhalefetine rağmen gerçekleşmiş olmadığını, davacı yönetimde bulunduğu bu süre içerisinde hiçbir zaman kar dağıtımı talebinde bulunmadığı, bu yönde herhangi bir çaba göstermediğini, ancak ilk derece mahkemesi kararında ve buna dayanak olarak bilirkişi raporunda bu nedenler hiç irdelenmeksizin toptancı bir yaklaşımla önceki kararlar ya da şirket politikasının 2015 yılı genel kurulunda alınan kararların iptali için gerekçe olarak sunduklarını, bu tür bir değerlendirmenin hukuka aykırılığı açık olup, taraflarınca kabul edilmesinin mümkün olmadığını, Müvekkili şirketin kâr dağıtmayarak bunu yedeklere aktarmak suretiyle yatırım yapması hususunun ciddi bir şekilde ortada olup, bunun tüm ortakların menfaatine olduğunu, nitekim kök raporda hukuka aykırı olarak müvekkili şirketin 2016 ve sonraki yıllarda yapılacak olan yatırımlarla ilgili olarak herhangi bir yatırım projesi sunmadığından bahisle iddiaların ispatlanamadığını belirtilmişse de müvekkili şirketin 2016 yılı yaptığı yatırımları ispatladığı ve ayrıca dosyaya yatırım projelerini de sunduğunu, ancak bu husus ve deliller de kararda değerlendirilmediğini, Esasa ilişkin olarak, bilirkişi raporu ve ilk derece mahkemesi kararındaki özetle müvekkili şirketin mali durumunun iyi olduğu, karını dağıttıktan sonra dahi yatırımlarını gerçekleştirebilecek mali yapıya sahip olduğu yönündeki değerlendirmelerin yalnızca bilirkişilerin kendi hesaplamaları karşısında dahi ciddi bir çelişki içerisinde olduğunu, Bilirkişi heyeti müvekkili şirketin 2015 yılında hazır değerler toplamının 1.117.387,38 TL, dönem net karının ise 1.064.869,63 TL olduğunu belirttiğini, şirketin 2015, 2016 ve 2017 yıllarında likidite oranları azalmakta olduğu, basit bir hesapla görüleceği üzere müvekkili şirketin karını dağıttığı takdirde kasasında neredeyse hiç nakit para kalmayacağını, bu durumda şirketin yatırım yapması bir yana, hiçbir harcama yapacak hatta işçi maaşlarını ödeyebilecek gücü kalmayacağını, yapılan yatırımların şirketin sürdürülebilirliği açısından zaruri ve ancak karın dağıtılmaması yoluyla finanse edilebileceğini, bunun davacı dahil tüm ortakların orta/uzun vadede menfaatine olduğunu, Müvekkili şirketin büyümesi ve sürdürülebilir bir biçimde kar etmesinin yolunun teknolojik ve katma değerli üretimi artıracak yatırımlar yapması olduğunu, müvekkili şirketin genel kurulda alınan kararı, kar dağıtmamaya bir bahane olarak kullanmadığını, hedefleri doğrultusundaki yatırımları yaptığını ve bunun sayesinde 2018 yılında 434.207 TL devlet desteği aldığını, halen katma değerli üretim yapısını geliştiren müvekkili şirket bu sayede ülkemizin kalkınma politikasına uygun bir biçimde büyümekte, özellikle Avrupa’ya yaptığı ihracatla dış ticaret açığının kapatılmasına katkı sağlamakta olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının 1 nolu hükmünde verilen “Davalı şirketin 30/06/2016 tarihli olağan genel kurulunda gündemin 6.maddesi ile alınan kararın iptaline” şeklinde verilen kısmın kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla sunmuş olduğu istinaf dilekçesi ile; İlgili dava ile; müvekkili davacının davalı şirketin %40 hisseli ortağı olmasına rağmen, şirketin diğer büyük ortağı …’ ın olumsuz iş ve eylemleri sebebiyle şirketten çıkmak için dava açmak mecburiyetinde kaldığını, davalı şirketin hiçbir belge, bilgisinin müvekkili ile paylaşılmadığını, 30.06.2016 tarihli genel kurulda ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı kararlar alındığını, şirketin mali görünüm itibariyle sermaye durumunun kötü olduğundan bahsedilemeyeceğini, bu sebeple kar dağıtmama kararının kötü niyetli olduğunu, genel kurulun müdürlerin ibrasına yönelik kararları bakımından, müvekkilinin oy kullanmasının engellendiğini, şirketin diğer ortağı …’ın tek başına oy kullanarak “öz ağabeyi” …’ı ibra ettiğini bu sebeple Genel Kurulun ibra kararı bakımından da iptaline karar verilmesinin talep edildiğini, Dosya kapsamında alınan 15.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda; müvekkilinin müdürlük görevinin 25.11.2015 tarihinde son bulmasına karşılık, müdür …’ın tek başına görev yaptığı 25.11.2015 ila 31.12.2015 tarihleri arasında ayrı bir bilanço düzenlenmediğini, böylelikle dönemsellik ilkesi yönünden düzenlenmesi gereken (2) ayrı bilançonun ayrı ayrı oylamaya tabi tutulmadığını, tek bir bilanço ve gelir hesabı görüşülerek 01.01.2015 ila 31.12.2015 tarihleri arasındaki dönem için tasdik yapıldığını, 2015 bilançosunun genel kurulda onaylanmış olmasının, 6102 Sayılı Kanun’un 622. Maddesinin göndermesiyle aynı kanunun 424. Maddesi uyarınca şirket müdürlerinin ibrası anlamına geleceğini belirtilerek, tek bilanço ve gelir hesabına göre yönetilen davalı şirketin 2015 bilançosunun genel kurulda onaylanmış olması, (2) ayrı bilanço tutulmamış olmasına dikkat çekilerek mevzuat doğrultusunda şirket müdürlerinden her ikisinin de ibra edilmiş sayılması gerektiğinin açıklandığını, Yerel mahkeme müvekkili davacı hakkında açılmış olan şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklanan davayı gerekçe göstermek suretiyle, ibra edilmeme kararı yönünden hukuki yarar yokluğu bulunduğunu kabul ettiğini, ibra edilmeme kararının bu davada görüşüleceğine hükmettiğini, Şirket genel kurul kararının iptali talebiyle ikame edilen eldeki davada, açık yasa hükmüne göre müvekkilinin ibra edilmiş sayılması gerektiği halde, bu hususta hukuki yarar yokluğundan bahsedilmesinin, TTK’nin 622. Maddesinin yollamasıyla 424. Maddesine açıkça aykırı olduğunu, İleri sürerek istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararında verilen davalı şirketin tek bilanço esasına göre oylama yaptığı bu sebeple TTK’ nın 622. Maddesinin yollamasıyla 424. Maddesine göre bir müdürün ibra edilmesi ile diğer müdürün de ibra edilmiş sayılması gerektiğine dair açık yasa hükmüne aykırı olduğunun kabulüne, genel kurulun (4) numaralı kararının iptaline karar verilmesi gerekirken, taleplerinin hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddine dair kararın kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER : Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/861 Esas 2018/536 Karar sayılı dosyası kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ: HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Dava, limited şirket genel kurul toplantısında alınan kararlarının iptali istemine ilişkindir. Davacı, davalı şirketin 30/06/2016 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda gündemin 4. maddesi ile alınan kararla, diğer şirket yöneticileri ibra edilmiş olmasına rağmen kendisinin ibra edilmediğini, 6. nolu kararla şirketin kar payı dağıtılmamasına karar verildiğini, alınan kararların kanun, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu belirterek iptallerini talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulü ile kar payı dağıtılmaması yönünde alınan 6. maddenin iptaline, 4. maddesi ile alnın ve davacı şirket müdürünün ibra edilmemesine ilişkin kısmın iptali isteminin hukuki yarar yokluğundan, aynı maddenin diğer şirket müdürünün ibrasına ilişkin kısmının iptali isteminin ise esastan reddine karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava konusu genel kurulda alınan 4. nolu kararla diğer şirket müdürü ibra edilmesine rağmen davacı ibra edilmemiştir. İbra edilmeme kararı alınırken de somut nedenler ortaya konulmamıştır. Limited şirketlerde, şirket ile müdürler arasındaki hukuki ilişkide müdürlerin, ortaklığın yönetimi ve iş yılı sonunda hesap verme yükümlülüğü bulunmakla birlikte ibra edilmeyi talep hakkı da vardır. Genel kurulun ibra konusunda geniş taktir yetkisi bulunmaktadır. Fakat bu yetki sınırsız değildir. Genel kurul sorunsuz bir bilanço ve yıllık raporla faaliyet dönemine ait işlemlerin hesabını veren müdürleri ibra etmekle yükümlüdür. Ortada somut nedenler yokken ibradan kaçınılması dürüstlük kurallarına aykırı düşer. Ancak, davacı hakkında genel kurulda alınan ibra edilmeme kararına dayanılarak Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2017/546 E. sayılı açılmış bir sorumluluk davası bulunmaktadır. Bu dava Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/485 E. sayılı davası ile birleştirilmiş olup halen derdest durumdadır. Davacı hakkında açılmış bir sorumluluk davası olduğundan, davacı hakkında verilen ibra edilmeme kararının açılmış sorumluluk davasında değerlendirilecek olması karşısında, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle davacının bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde olmayıp, mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar usul ve yasaya uygundur. Her ticaret şirketi gibi limited şirketin de nihai amacı kar elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, her zaman şirket anasözleşmelerinde yer almaz, ticaret şirketlerini çeşitli kanunlarda düzenlenen kişi birliklerinden ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar. Başka bir deyişle “limited şirket kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konular için kurulur” ( TTK’nın 573/3. maddesi) ve kâr elde etmek ve ortaklarına paylaştırmak nihai amacına yönelir ve bu yolda çaba harcar. Şirketin bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. İşte, şirketin kâr elde etmek ve dağıtmak nihai amacından doğan kar payı, bir vazgeçilmez haktır. Şirketin nihai amacının kar elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte anasözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi, dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK’nın 608/3. maddesindeki düzenlemedir. Anılan düzenleme gereğince şirketin zararlarının karşılanması için gerekli ise ve şirketin gelişimi için yatırım yapılması ihtiyacı ciddi bir şekilde ortaya konulmuşsa, bütün ortakların menfaati böyle bir yedek akçe ayrılmasını haklı gösteriyorsa ve bu hususlar şirket sözleşmesinde açıkça belirtilmişse şirket sözleşmesinde öngörülmeyen veya öngörüleni aşan tutarda yedek akçeler ayrılmasına şirket genel kurulunca karar verilebilir. Anasözleşmede ihtiyari ve kanuni yedek akçelerin ayrılmasından sonra kalan safi karın bir kısmının dağıtılmamasına ve olağanüstü yedek akçeye ayrılması mümkün ve bu konudaki genel kurul kararının anasözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırılığı sözkonusu olmamakla birlikte, tamamının yedek akçeye ayrılması TTK’nın 608/3. maddesinin istisna hükmü olduğu gözetildiğinde; kar payı dağıtılması hakkının ihlal edilmediğini kanıt yükünün davalı şirkette olması sonucunu doğurur. Karın, olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ilişkin karar genel kurulda gerekçelendirilmemiş olsa bile, yargılama sırasında davalının bunu açıklayarak somut deliller ile ispat etmesi gerekmektedir. Ancak, davalı tarafça kar payının sürekli olarak dağıtılmamasını gerektirir durumun ne olduğu somut olarak açıklanmamıştır. Davalı şirketin 8 yıldır kar payı dağıtmaması, bilirkişi raporuna göre şirketin ekonomik durumunun iyi olması, kar payı dağıtılmamasını gerektirecek bir durumunun bulunmaması karşısında kar payı dağıtılmaması kararının objektif iyiniyet kurallarına uygun olduğundan bahsedilemeyecektir. Davalı şirket her ne kadar şirketin yeni yatırımlar yapması gerektiğini, bu yatırımların finansmanı için, şirketin devamlı gelişmesi, yaşanan yönetim değişikliği nedeniyle artan iş potansiyelini karşılamak, eski yönetim nedeniyle zayıflayan mali yapıyı düzeltmek için karın dağıtılmayarak yedek akçeye ayrılmasının gerekli olduğunu belirtmiş ise de bu konuda somut bir delil sunmamıştır. Sunmuş olduğu 2016 yılına ait yatırım projesi kar payı dağıtılmamasını haklı kılacak somut veriler içirmemektedir. Bu durumda, kar payının dağıtılmamasına ilişkin alınan genel kurul kararının yasa, anasözleşme ve özellikle iyiniyet kuralları ile bağdaştığını kabul etmek mümkün değildir. Bu nedenle davalının bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre; mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Tarafların istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu gereğince taraflarca yatırılan 98,10’ar.TL istinaf başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince taraflardan ayrı ayrı alınması gereken 54,40’ar.TL istinaf karar harcından, istinaf eden taraflarca peşin olarak yatırılan 35,90’ar.TL harcın mahsubu ile bakiyeleri 18,50’şer.TL harcın taraflardan ayrı ayrı tahsili ile hazineye gelir kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep edenler üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avansı varsa karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361/1.maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay’ da temyiz yolu açık olmak üzere 27/02/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.