Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2018/1570 E. 2020/248 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
13. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1570
KARAR NO : 2020/248
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARI VEREN
MAHKEME : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2018
DOSYA NUMARASI : 2017/915 Esas – 2018/433 Karar
KARAR TARİHİ : 20/02/2020
İlk Derece Mahkemesinde yapılan inceleme sonucunda verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla dava dosyası incelendi:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMASININ ÖZETİ:
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin 20/09/2012 tarihinde, o dönem ortağı oldukları …Tekstil San ve Tic. A.Ş. hisselerini davalı … …. adlı şirkete bir hisse satış sözleşmesi kapsamında sattıklarını, sözleşme uyarınca tarafların karşılıklı olarak teminat mektupları verdiklerini, tarafların sözleşme şartlarına riayet edilmediği gerekçesi ile karşılıklı olarak teminat mektuplarını nakde çevirdiğini, bu nedenle taraflar arasında uyuşmazlık çıktığını, sözleşmede çıkacak uyuşmazlıklarda tahkim şartı bulunduğundan davalının tahkime başvurduğunu ve hakem kararı verildiğini, 4686 MTK md. 15 uyarınca ICC 20037/AGF/ZF dosya no.lu hakem kararının: 1 no.lu hüküm fıkrasında Türk Borçlar Kanunun Emredici Hükümlerine aykırı olarak müvekkillleri …. ve … aleyhine olması gerekenden 2.790.164,30-TL daha fazla sorumluluk hesaplanmış olduğunu, 1 no.lu hüküm fıkrasında fazladan sorumluluk hesaplanmış olması nedeni ile …. A.Ş.’nin teminat mektuplarından tahsil edilmiş olan tutar düşüldükten sonra …..’nin bir alacağı kalmamasına rağmen … A.Ş. dahil tüm davacı müvekkillerinin bakiye ödeme yapmalarına ilişkin I no.lu hüküm fıkrasının bu kısmının da hatalı olduğundan; yine I. hüküm fıkrasında davacı müvekkili … lehine hüküm verilmiş olsa dahi talep ve tahkime konu sözleşme içeriğinin dışına çıkılarak sınırlı bir ifa biçimi tanılanmış olduğundan tahkim konusu dışında bir karar verilmiş olduğu gözetilerek, ilgili fıkraların iptaline yahut mahkeme farklı bir kanaatte ise kararın bütün olarak iptaline, yargılama giderlerinin davalı … Holdings üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle görevsizlik itirazlarının olduğunu, iptali istenen hakem kararının tarafların tacir olması ve karara konu hisse satımının ticari iş sayılmasından dolayı davanın Ticaret Mahkemelerinin görev alanına giren davalardan olduğunu, bu hususun Türk Ticaret Kanunun 5.maddesinde de tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki davalarda asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunun açıkça belirtildiğini, bu yorumla asliye hukuk mahkemesinin görev alanına giren ancak ticari nitelikte uyuşmazlıklara ilişkin çözümün asliye ticaret mahkemelerince yerine getirilmesi gerektiğini belirterek, açıkça kanunla düzenlendiği üzere ticari işlere ilişkin hakem kararı iptali davasının heyetçe ticaret mahkemeleri tarafından görülmesi gerektiğinden kamu düzenine ilişkin olan bu husus sebebiyle görevsizlik kararı verilmesini talep etmiştir. Birleşen Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2017/689 Esas dosyasında davacı tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirket ile davalılar arasında 20/09/2012 tarihinde … Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş. Sermaye Payları Alım -SAtım Sözleşmesi imzalandığını, imzalanan sözleşmeye göre davacının, …. Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin tüm paylarını davalılardan satın aldığını, ancak devirden sonra davacı şirketin ayrıntılı incelenmesi, denetim ve uzman raporları ile devralınan …. eski ortaklarının, davalıların şirket hakkında gerçeğe uygun beyan ve garantiler vermediğini ortaya koyduğunu, bu sebeple davacı şirketin sözleşmeyi birçok defa ihlal eden davalılar aleyhine zararların tazmini için hukuki yollara başvurmaları zorunluluğu hasıl olduğunu, alıcı ve satıcının sözleşmenin 19. ve 20. maddeleri ile uyuşmazlığın çözümü için tahkim şartı koyduklarından, davacı şirketin zararlarının tazmini için tahkime başvurduğunu, sözleşmenin 19. maddesi uygulanacak olan hukuku açık olarak sözleşmeden çıkan uyuşmazlıklarda Türk Hukukunun ve Türk Kanunlarının uygulanacağı şeklinde ifade edildiğini, aynı sözleşmenin 20. maddesi gereği sözleşme kapsamında çıkacak tüm uyuşmazlıkların Uluslararası Ticaret Odası Uluslararası Tahkim Mahkemesi (ICC) nezdinde çözüleceğini, maddenin devamında tahkim yeri olarak İstanbul, tahkim dili olarak da İngilizce kullanalacağının belirtildiğini, davacı şirketin sözleşmede bulunan tahkim şartı sebebiyle 21 Ocak 2014 tarihinde Uluslararası Tahkim Mahkemesi (ICC)’ne sözleşmeye aykırılık sebebiyle tazminat talebinde bulunduğunu, nitekim hakem kurulu 4 Şubat 2016 tarihinde verdiği nihai karar ile 1 numaralı davalı …’dan 257.960,52 TL, 2 numaralı davalı … .dan 269,27 TL, 3 numaralı davalı …Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd Şirketinden 11.013,14 TL alınıp davacı … Holdings’e ödenmesine nihai olarak karar verildiğini, bu tahkim kararının taraflara 5 Şubat 2016 tarihinde tebliğ olmasına rağmen davalıların müvekkil şirkete olan borçlarını ödemediğini, bu sebeple iş bu davayı açma gerekliliğinin haiz olduğunu, bunun yanında tahkim kararının kesinleşmiş olması, davalıların kaçma ihtimali bulunması buna ek olarak tenfiz edilme sürelerinin uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda, borca konu miktar için ihtiyati haciz kararı verilmesini belirterek, kesin hüküm haline gelen Uluslararası Tahkim Mahkemesi (ICC) tarafından verilmiş olan 04/02/2016 tarih ve 20037/AGF/ZF sayılı kararının tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2017/689 Esas dosyasında davalılar vekili vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; açılan iş bu davada dava şartı eksikliği bulunduğunu, davaya konu hakem kararının 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa tabi bir yargılama olduğu tartışmasız olup, zira davacının sunmuş olduğu sözleşmenin tercümesine göre de iş bu davaya konu tahkim yargılamasında tahkim yerinin Türkiye İstanbul olup, taraflardan birinin -davacının – yerleşim yerinin yurt dışında olduğunu, hakem kararlarının icra edilmesi ile ilgili 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu bir tenfiz davası açılmasını değil 15. maddesinin B fıkrasında belirtildiği üzere bir icra edilebilirlik belgesinin talep edilmesini öngördüğünü, iş bu davaya ilişkin bir diğer dava şartı eksikliğinin ise iş bu davaya konu edilen ve taraflarına 08/02/2016 tarihinde tebliğ edilmiş olan hakem kararının iptali için hali hazırda İstanbul 8.Asliye Hukuk Mahkemesinde 2016/104 Esas sayılı dosya nunamarası ile derdest bir iptal davasının devam etekte olduğunu, bu hususun 6100 sayılı HMK’nun 114/1.1 bendi uyarınca derdestlik nedeni ile gerekse 114/2 fakrasının yollaması ile 4686 sayılı Kanunun 15. maddesinin B bendinde bahsedildiği gibi icra edilebilirlik belgesinin verilebilmesi için iptal davasının açılmamış ve ya da reddedilmiş olması şartı veyahut uygulanacağı kabul edilse dahi 5718 s.MÖHUK’nun 60.maddesi uyarınca kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış bir hakem kararı şartının ihlali anlamına gelmekte olduğunu, İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde mezkur hakem kararınının henüz kesinleşmediğini ve icra edilebilir bir nitelik kazanmadığını, ayrıca 4686 sayılı Kanununun 15. maddesinin kendi kapsamındaki hakem kararları için tenfiz davası açmaya değil icra edilebilirlik kararı alması gerektiğini, bu nedenle 4686 sayılı Kanun kapsamındaki bir hakem kararı için 5718 sayılı Kanuna göre açılan iş bu tenfiz davasının hatalı açıldığından reddi gerektiğini, iş bu davaya konu hakem kararınının istinad ettiği tahkim sözleşmesinde tahkim yeri olarak İstanbul belirlenmiş olup, yargılama esnasında davalı müvekkillerin (… şirketi de dahil) yerleşim adreslerinin Gemlik olduğunu, bu nedenle yetkili mahkemenin Gemlik Asliye Hukuk Mahkemesinin olması gerektiğini, davacının iddia ettiği gibi mezkur hakem kararı için 5718 sayılı MÖHUK uygulanacak olsa dahi 5718 sayılı MÖHUK’nun md. 60/2 fıkrası uyarınca tarafların kararlaştırdıkları tahkim yeri mahkemesi olan İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesinin yetkili olması gerektiğini, öde yandan söz konusu hakem kararına asıl uygulanması gereken 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’ nun 3. maddesi uyarınca taraflarınca açılan iptal davasında davalı (iş bu dava davacısı) … adlı şirketin Türkiye’de yerleşim yeri bulunmadığından davanın İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesinde ikame edildiğini, söz konusu dava ile ilgili olan iş bu dava için de yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesinin olduğunu belirterek, davanın dava şartı eksikliği nedeniyle reddine, yetki ilk itirazları uyarınca yetkili İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmek üzere mahkememizin yetkisizliğine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ:
İlk Derece Mahkemesi 03/05/2018 tarih ve 2017/915 Esas – 2018/433 Karar sayılı kararı ile;
” … Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; asıl davanın davacılarının 20 Eylül 2012 tarihinde … Tekstil San. ve Tic. A.Ş. hisselerini davalıya sattıkları, hisse senedinin satışına yönelik sözleşmenin ihlalinden kaynaklı olarak ICC nezdinde tahkime müracaat edildiği, tahkim sonucu 4 Şubat 2016 tarihinde karar verildiği, kararın orjinal metni ve onaylı tercümesinin dosyada olduğu, anlaşılmaktadır.
Asıl davanın davacısı, tahkim kararının emredici hukuk kaidelerine özellikle TBH’ya aykırı karar verildiğini, tazminatın yanlış hesaplandığını ve bu suretle tahkim kararının iptalini talep etmişken, mahkememizde birleşen dosyasıyla talepte bulunan davacı ise ICC (Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ nin) 200037/AGF/ZF nolu 04/02/2016 tarihli kararının tenfizini talep etmiştir.
Bahis konusu ICC kararı incelendiğinde taraflar arasında tahkim şartının olduğu ve verilen kararın emredici hukuk kaidelerine, kanun düzenine aykırı bir durumun olmadığı, kararın kesin nitelikte olup tenfiz şartlarınında olduğu anlaşılmakla asıl davanın Reddine, Birleşen Bursa 2 Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2017/689 Esas sayılı davanın kabulüne … ” karar verilmesi gerektiği gerekçeleri ile;
” 1-Asıl davanın REDDİNE,
2-Birleşen Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/689 Esas sayılı davanın kabulüyle Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nin (İnternational Court of Arbitratian-ICC) 20037/AGF/ZF nolu 04/02/2016 tarihli kararının tenfizine, … ” karar verilmiş ve verilen karara karşı, asıl dava davacı – birleşen dava davalısı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Asıl dava davacıları vekili istinaf dilekçesinde özetle;
Davalı/ karşı davacının tenfiz davası açmasında hukuki yararı bulunmadığını,
HMK md. 114’ te dava şartları belirtilmiş olup söz konusu kanun maddesinin (h) bendinde ‘”davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” şartının belirtildiğini, Uluslararası Ticaret Odası Hakem Heyeti’ nin 20037/AG/ZF no’ lu dosya kapsamında vermiş olduğu kararın tenfiz istemine tabi bir karar olmadığını, işbu sebeple davalı/karşı davacının tenfiz davası açmada herhangi bir hukuki yararı bulunmadığını, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu Madde 15 – A) Hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilir. (Değişik ikinci cümle: 28/2/2018-7101/53 md.) İptal davası, 3 üncü madde uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yer yönünden yetkili bölge adliye mahkemesinde açılır, öncelikle ve ivedilikle görülür. demekte olduğunu ve karşı tarafın açtığı tenfiz davasının ilgili maddeye aykırılık teşkil etmekle birlikte hukuki yararın bulunması konusunda da bir eksikliğe neden olup dava şartı eksikliğinden dolayı usulden reddedilmesi gerektiğini, Hakem kararlarına karşı tanıma ve tenfize imkan veren 5718 sayılı MÖHUK’un uygulama alanının yabancı ülkelerde verilen yabancı hakem kararları olduğunu ve bu düzenlemenin ilgili kanunun 60-63. maddelerinde yabancı hakem kararlarının tenfizi ve tanınması başlığı altında yer bulduğunu, dava konusu hakem kararının ise tahkim yerinin Türkiye ve uygulanacak hukukun Türk Hukuku olması sebebiyle yabancı hakem kararı vasfını taşımayıp kanun gereği tenfiz istemine konu olmasının mevzubahis olmadığını,
Milletler Arası Tahkim Kanunu Madde 1 – Bu Kanunun amacı, milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği veya bu Kanun hükümlerinin taraflar ya da hakem veya hakem kurulunca seçildiği uyuşmazlıklar hakkında uygulanır.’’ hükmünü getirdiğini ve bu kanun çerçevesinde tenfiz isteminin yerinde olmadığını, kanunun md 15(A)’da belirtilen “hakem kararlarına karşı yalnızca iptal davası açılabilir” olduğunu açıkça göstermiş olup tenfiz davasının açılmasında hukuki yararın olmadığının da bir göstergesi olduğunu,
20037/AGF/ZF numaralı hakem kararının iptali gerektiğini,
Hakem heyetinin kararının 1 no’lu hüküm fıkrasının açıkça Türk Borçlar Kanunu’ nun emredici hükümlerine ve kamu düzenine aykırılık içerdiğinden iptali gerektiğini, ayrıca 8 no’lu hüküm fıkrasının ise kısmen tarafların talepleri ve tahkim anlaşması kapsamını aşar biçimde karar tesis etmiş olduğundan iptali gerektiğini,
A) Hakem kararında “tahsil edilmeyen alacak” şeklinde değerlendirilen “borçluların şirkete ödeyeceği taahhüdü” müvekkilleri açısından üçüncü kişinin edimini taahhüt anlamına geldiğini, ancak TBK’nın 603. maddesinin “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.” hükmü getirerek kefalet sözleşmesi için öngörülen şekil şartlarının kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmeler için de uygulanmasını öngördüğünü, bu hükümden hareketle söz konusu hisse devir sözleşmesinde şirket alacaklarının borçlular tarafından ödenmesine ilişkin üçüncü kişinin edimini taahhüdün yani kefalet sözleşmesi sonucu doğuracak taahhüdün verilmesi aşamasında işbu şekil şartlarına yani TBK 583’te belirtilen şartlara riayet edilmemiş olduğunun açıkça görülmekte olduğunu, bu hususun tahkim kararının karşı oy kısmında da hakemlerden Doç. Dr….tarafından zikredilmiş olduğunu, bahsi geçen hakem heyeti kararında “tahsil edilemeyen alacaklar” kalemleri olarak zikredilen tutarların, söz konusu kefalet şekil şartlarına uyulmamış olmasından dolayı talep edilmeyecek tutarlar olduğunu, işbu durumun kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini, İptal gerekçelerinden birinin de işbu davaya konu hakem heyeti kararının 8. hüküm fıkrasının taleplerin ve hakem sözleşmesi hükmünün dışına çıkılarak istemin tamamı hakkında bir karar tesis edilmemiş olduğu ve hakem kararının iptali gerektiğini,
Gerekçeli kararın kanuni dayanaktan yoksun bir şekilde verildiğini, Yerel mahkemenin vermiş olduğu gerekçeli kararda herhangi bir kanuni dayanak olmadan müvekkilleri aleyhine karar verilmesinin, gerekçeli karar hakkının ihlalini gösterdiğini, gerekçeli karar hakkının anayasal bir hak olduğunu ve Anayasa md 141′ in bu hakkı “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” diyerek koruma altına aldığını, fakat söz konusu davada yerel mahkemenin vermiş olduğu gerekçeli karar kısmının sadece somut olayın özeti niteliğini taşıdığını ve kanuni dayanak gösterilmeden, detaya girmeden karar verildiğini, bu durumun müvekkiller açısından bir hak ihlalini teşkil ettiğini, Göreve ilişkin kanun değişikliğinin, yargılama sürecinde göz ardı edildiğini, 29/02/2018 tarihli İcra ve İflâs Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunu’ nun 53. maddesine göre MTK (A) fıkrasında ve 60. maddesine göre ise HMK’nın 439. maddesinde göreve ilişkin değişiklik yapıldığını, söz konusu davanın yargılama sürecinde görevsizlik kararı verilerek usulden reddi ile re’sen Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini, ilgili madde hükümlerine göre 7101 sayılı kanunun yayım ve yürürlük tarihi olan 15 Mart 2018 tarihinden itibaren tahkim kararlarına karşı açılacak olan iptal davalarının Bölge Adliye Mahkemesinde açılacağını, buna rağmen yerel mahkemenin davanın her aşamasında re’sen dikkate alması gerektiği dava şartı olan görevli mahkemeyi re’sen dikkate almadığını ve HMK’ da belirtilmiş olan usul hukuku kurallarına aykırı davrandığını, işbu durumun kamu düzenine aykırılık teşkil edeceğini, HMK MADDE 1- “(1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” demekte olduğunu, Sonuç olarak İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmekte olan davada hem tenfiz istemi hem de görevsizlik kararı verilmeyip davanın Bölge Adliye Mahkemesi’nde görülmemesinin yerinde olmadığını beyanla; İstinaf taleplerinin kabulüne, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin vermiş olduğu 2017/915 E – 2018/433 K sayılı kararının hukuka aykırı olduğunu, bu nedenle usul ve esastan reddine, talepleri doğrultusunda ilgili kanun kapsamında yargılamanın Bölge Adliye Mahkemelerince yapılarak itirazları doğrultusunda davanın kabulüne, yargılama giderlerinin karşı taraf olan … nin üstüne bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
HMK’ nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise re’sen gözetilmek suretiyle yapılmıştır.
Asıl dava, hakem kararının iptali, birleşen dava ise hakem kararının tanınması ve tenfizine ilişkindir. Asıl davada davacı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde tahkim şartı bulunduğunu, bu nedenle 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa göre uyuşmazlığın çözümü için tahkim yoluna gidildiğini, hakem kararının 1 nolu hüküm fıkrasının TBK’ nın emredici hükümlerine aykırı olduğunu, 8 nolu hüküm fıkrasının kısmen tarafların taleplerini ve tahkim anlaşması kapsamını aşar şekilde verildiğinden bahisle hakem kararının iptalini talep etmiştir. Birleşen davada ise, birleşen dava davacısı söz konusu hakem kararının tenfizini talep etmiştir. Dava tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 4686 sayılı kanunun 15/A maddesine göre hakem kararına karşı yalnızca iptal davası açılabilecektir. Yine aynı maddeye göre dava tarihi itibarıyla iptal davasına bakmakla ilk derece mahkemesi görevli ise de, yargılama sırasında 15.03.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7101 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 4686 sayılı kanunun 15/A maddesinde değişiklik yapılmıştır.
Buna göre 7101 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile değiştirilen 4686 sayılı kanunun 15/A maddesinin birinci bend ikinci cümlesinde iptal davasının, 3 üncü madde uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yer yönünden yetkili bölge adliye mahkemesinde açılıp öncelikle ve ivedilikle görüleceği düzenlenmiştir. Söz konusu değişiklikte iptal davalarında görevli mahkemenin dava tarihi itibariyle belirleneceğine dair bir geçiş hükmüne de yer verilmediği, görev hususu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen nazara alınacağı, kural olarak usul hükümlerinin derhal uygulanması ilkesi gereği mahkemenin görevsiz olduğu, iptal davalarına bakmakla yapılan değişiklik üzerine Bölge Adliye mahkemelerinin görevlendirildiği anlaşılmaktadır. (Yargıtay 11. HD 2019/643 E., 2019/2262 K.)
Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınacağından ve 4686 sayılı kanunun 15/A maddesinde yargılama sırasında yapılan değişiklik ile iptal davaları bakımından bölge adliye mahkemelerinin görevli olduğu düzenlemesi yapıldığından mahkemece yasada yapılan değişiklik değerlendirilmeden yargılamaya devamla karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
HMK’nın 166. maddesinde davaların birleştirilmesi düzenlenmiştir. Buna göre “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir.” hükmü getirilmiştir.
Yargılama sırasında yapılan yasa değişikliği ile asıl dava yönünden davaya bakma görevi bölge adliye mahkemelerine verildiğinden, birleşen hakem kararının tenfizi davasının bu dava ile birlikte görülmesine usul hukuku açısından imkan bulunup bulunmadığı mahkemece değerlendirilmemiştir. Mahkemece yargılama sırasında 4686 sayılı yasanın 15/A maddesinde yapılan değişiklik gözetilerek davaların birlikte görülüp görülmeyeceği değerlendirilmeden her iki dava hakkında da esasa ilişkin karar verilmesi usule aykırı olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş yargılama sırasında 7101 sayılı Kanun’un 53. maddesi ile 4686 sayılı kanunun 15/A maddesinde yapılan değişiklik değerlendirilerek, asıl dava yönünden görev hususunun değerlendirilmesi, yapılan değişiklik ile asıl ve birleşen davalara bakmakla görevli mahkemelerin farklı olduğunun tespiti halinde HMK’ nın 166/167. maddeleri hükmüne göre davaların birlikte görülmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye göre gerekli kararların verilmesi olmalıdır.
Bu nedenle asıl dava davacı/birleşen dava davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a/3-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde 4686 sayılı yasanın 15/A maddesinde yapılan değişiklik değerlendirilerek sonucuna göre işlem yapılarak gerekli kararlar verilmek üzere mahkemesine gönderilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Asıl dava davacıları/ birleşen dava davalılarının asıl ve birleşen davaya ilişkin istinaf başvurularının KABULÜ ile;
1-İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 03/05/2018 tarih ve 2017/915 Esas – 2018/433 Karar sayılı ilamı ile asıl ve birleşen davaya ilişkin olarak verilen kararın HMK.353/1-a3 ve HMK 353/1-a6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA ve dosyanın mahkemesine İADESİNE,
2-Karar tarihi itibariyle Harçlar Kanunu gereğince istinaf edenler tarafından asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı yatırılan 98,10′ ar TL istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının hazineye gelir kaydına, 35,90′ ar TL istinaf karar harçlarının talep halinde kendilerine iadesine,
3-Asıl dava davacıları/ birleşen dava davalıları tarafından istinaf aşamasında sarf edilen 196,2 TL (98,10.TLX2) istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi’ ne gidiş – dönüş masrafı 34,30 TL olmak üzere; toplam 230,5 TL’ nin asıl dava davalısı/ birleşen dava davacısından alınarak istinaf talep edenlere verilmesine,
4-Artan gider avansı olması halinde, avansı yatıran tarafa iadesine,
5-Kararın ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğe gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 20/02/2020 tarihinde HMK.353/1-a3 ve HMK 353/1-a6 maddeleri gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.